Kalenderilik
Makale serilerinden |
Makale serilerinden |
Makale serilerinden |
Kalenderîlik ya da Kalender'îyye (Qalandar’iyyah, Farsça: قلندریه, Urduca: قلندریہ, Hintçe: क़लन्दरिय्या, Bengalce: ক়লন্দরিয়্য়া) 10. yüzyılda İran'da, Horasan Melametiliği'nden kaynaklanan bir sufilik akımı olarak ortaya çıkan 12. yüzyılın sonunda Cemaleddin-i Savi adlı Safevi Devletinden bir sufinin gayretiyle teşkilatlanarak Orta Doğu'da ve Orta Asya'da geniş taraftarlar toplayan bir tasavvuf akımıdır. Kalenderîler, mala, mülke ve şöhrete önem vermeyen, toplumdan önemli ölçüde kendilerini tecrid etmiş, kanaat anlayışına sahip bir topluluktu. Kalenderilik, yaşadığı toplumun nizamına karşı çıkararak dünyayı kaale almaya değer görmeyen ve bu düşünce tarzının günlük hayat ve davranışlarıyla da açığa vuran tasavvuf akımıdır. Kalenderîlik söz konusu mistik temelini ve sosyal niteliğini tarihî akış içinde İslâm dünyasının çeşitli yerlerinde ve değişik zamanlarda yeni unsurlarla zenginleştirerek geliştirmiş ve hep muhalif bir çevre olarak süregelmiştir.
Kalenderî dervişleri 13. yüzyılda, Moğol istilasından kaçarak kalabalık gruplar halinde Anadolu'ya girdiler. Kalenderîliğin Anadolu'da doğurduğu en büyük ve en önemli sonuç, Bektaşilik gibi, heterodoks halk tasavvufunun en popüler tarikatının doğuşunu hazırlamasıdır. Kalenderilik, daha sonraları Alevilik ve Bektaşîlik etrafında toplanmış ve zaman içerisinde değişmeler göstermiştir. 16. yüzyılda, Kalenderîler'in kalabalık sayıda katıldıkları üç büyük isyan hareketi vardır. Bunlardan ilki, II. Bayezid devrinde vukû bulan Şahkulu İsyanı, ikincisi Yavuz Sultan Selim zamanında gerçekleşen Bozuklu Celal ayaklanması, üçüncüsü ise Kanuni Sultan Süleyman devrindeki Şah Kalender hareketidir. 15. yüzyılda tamamıyla Kalenderî hüviyetini taşıyan zaviyeler, kısmen 16. yüzyıl, kısmen de 17. yüzyıllarda Bektaşî zaviyelerine dönüştüler. Kalenderîlik Türkiye tarihinde hem dini-tasavvufi açıdan, hem de sosyal ve kültürel, hattâ folklorik açılardan derin izler bırakan Ahmed Yesevi'den başlayarak, Türk halk sûfiliğinin Bektaşilik'le son bulan bütün bir tarihini etkileyen bir tasavvuf akımı ve mektebini oluşturarak derin tesirler bırakmıştır.
Kalender’îyye Tarikâtı'nın doğuşu ve doktrinleri
[değiştir | kaynağı değiştir]Kalenderîlik doktrin olarak Hind-İran mistik kültür sâhası ile Melâmiliğin yayılma alanı içinde ortaya çıkmıştır. Ancak Cemâlü'd-Dîn-i Sâvî'den önce Kalenderiyye Tarikatı adıyla, teşkilatlı bir zümrenin olduğunu söylemek doğru değildir. Cemâlü'd-Din-i Sâvî'den en az iki yüzyıl önce yaşamış ve üstelik kendi hakkında bizzat Kalender terimini kullanan Kalenderîler'in varlığı sebebiyle onu ilk Kalender kabul etmek mümkün olamaz. Ancak Cemâlü'd-Din-i Sâvî, Kalenderîliği belli bir takım doktrin esasları ve erkân dahilinde toparlayarak bir teşkilâta kavuşturan kişidir. Bir başka deyişle, Kalenderîlik bir tasavvuf akımı olarak en az 10. yüzyıldan beri mevcut bulunduğu halde, bir Kalenderiyye Tarikatından söz etmek ancak Cemâlü'd-Dîn-i Sâvî'den itibaren mümkün olabilir.[1][2]
Cemâlü'd-din-i Savi bugün Kazvin’le Tahran arasın da yer alan Sâve şehrinden olup dervişliğe genç yaşlarında heves ederek Şam’a gidip ve Bayezîd-i Bistâmî’nin müridi olan Şeyh Osman-ı Rûmî adlı çok dindar ve büyük bir sûfîye mürid oldu. Bir gün Şam'da Bilâl-i Habeşi mezarlığında Şiraz’lı bir genç olan Gerûbed’e rastlayarak ve onunla dostluk kurmaya başlayıp onun gibi saç, sakal, bıyık ve kaşlarını kazıttı. Cemâlü’d-Dîn’in bu halini duyan eski şeyhi Osman-ı Rûmî, durumunu ıslah etmesi için kendine haber yollasa da hiçbir faydası olmadı. Artık Cemâlü’d-Dîn, esrar kullanan, cavlak adlı, kıldan dokunmuş bir yelek giyen, hiçbir şer’î kaideye aldırış etmeyen, kısaca ibâha yoluna girmiş bir Cavlakî (Kalender) olmuştu. Uzunca bir müddet o mezarlıkta ikamet eden Cemâlü’d-Dîn-i Sâvî’nin yanına katılan müritleri bir müddet sonra onun halifeleri oldular. Onlar da tıpkı şeyhleri gibi saç, sakal, bıyık ve kaşlarını kazıtıp cavlak giyerek Kalenderîliğe girdiler. Ancak gerek Cemâlü’d-Dîn’in gerekse halife ve müridlerin kılık ve kıyafetleri Şam halkı tarafından tepkiyle karşılandığından, Cemâlü’d-Dîn, Dimyat’a geçti. Burada bir zâviye yaptırarak 1071 tarihinde ölünceye kadar burada hayatını sürdürüp pek çok mürid edindi. Bir müddet sonra halifeleri de her biri bir tarafa dağılarak mezheplerini yaydılar.[1][3] Halifelerinden Ebûbekr-i Niksârî 1205-1206 yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti başkenti Konya’ya gidip ve oraya yerleşti. Konya’daki Kalenderân Tâyifesi’ne ait zâviye’nin başında bulunan bu Ebûbekr-i Niksârî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin 1273 yılında vefatında henüz hayatta idi ve o sağken kendiyle yakın ilişki içinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Kalenderîler Mevlânâ’nın vefatında gülbanklar çekerek ve “Hay huy ederek” üzüntülerini göstermişlerdi.
Kalenderiliğin doktrin yapısı ana eksenini Hint-İran mistisizmi ile tasavvufun sentezi oluşturmaktadır. Bu sentez içinde İran'daki Hurufilik, Melamilik gibi çeşitli unsurlar yer almaktadır. Hayat tarzları ve dış görünüşlerinde gezgin Budist, Zerdüştî ve Manici rahipler gibiydiler. Kalenderî dervişlerinin dizelerinden Vahdet-i Vücud inanışına yakınlık duydukları anlaşılmaktadır. Kimi zaman ibaha, hülul ve tenasühe varan ifadeler de bu dizelerde göze çarpabilmektedir. Melâmîlik anlayışında olduğu gibi, Kalenderîlik akımında da mal-mülk edinme çabaları reddedilmiş, topluma ekonomik açıdan katkı sağlamak yerine gönüllü yoksulluk tercih edilmiştir. Çalışmak ve ev-bark edinmek gibi toplum yapısına uymayı gerektirecek uygulamalar yerilmiş, gezgin ve başıboş şekilde yaşamak temel prensip haline getirilmiştir. Hemen her devir ve her ülkede Kalenderi zümrelerinin ortak vasıfları olan, üç beş kişilik gruplar hâlinde dolaşıp gezmek, günlük yiyeceklerini dilenerek sağlamak, acâip kılıklarda dolaşmak gelmektedir. Cinsel faaliyetler de kutsal olana bağlılık açısından bir engel olarak görüldüğü için evlenmemek tarikatın önemli bir prensibi olarak kabul edilmiştir. Kalenderîlerin görünüşleri toplumun bütünü tarafından yadırganan tuhaflıklar içermekteydi. Bu tarz, muhtemelen Melâmîlik'te vurgulanan toplum tarafından dışlanma felsefesinin bir yansımasıydı. Tuhaf görünüş ile toplumda tiksinti yaratmak ve bu şekilde toplumdan dışlanmayı sağlamak amaçlanmıştı. Bu amaca uygun olarak, çıplak veya yarı çıplak dolaşırlardı. Ayrıca bazıları kıldan dokunmuş ve cavlak adı verilen yün çuvallar giyerlerdi. Bundan dolayı Kalenderîlere cavlakiyye de denilirdi. Kalenderîler saç, sakal, bıyık ve kaşların ustura ile kazındığı çahar darb denilen bir anlayışı benimsemişlerdi. Üzerlerinde dilenci çanağı ve derviş değneği yanında balta, deri torba, büyük tahta kaşıklar ve aşık kemikleri taşırlardı.
Bütün bu özelliklerinden dolayı, Kalenderî dervişlerine karşı toplumun her kesiminden, özellikle ulema tarafından büyük bir tepki gösterilmiştir. Ulema onları şeriatın dışına çıkmakla itham etmiş, bu ithamdan dolayı zındıklık ve mülhitlikle suçlanmışlardı. Kalenderîliğin Islâm dünyasının hemen her tarafına en fazla yayılan, en uzun ömürlü kollan, 13., 14. ve 15. yüzyıllar boyunca İran'da ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya nüfuz eden ve 17 . yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı topraklarında varlığını koruyan Haydarîlik, Câmîlik ve Ni'metullahî Tarikâtı sayılabilir.
Tarih kaynakları Orta Asya'daki bu Türk Kalenderiler'in hiç şüphesiz Moğol istilâsıyla birlikte, 13. yüzyılın ilk çeyreği içinde, bir yandan Çin (Maçin) hudutlarına kadar bütün Doğu Türkistan'a, diğer yandan da Hindistan içlerine yayıldıklarını gösteriyor. Bilhassa Kuzey Hindistan'da ilk Kalenderiler'in Delhi Sultanı Şemsü'd-Dîn iletmiş devrinde (1211-36) göründüklerini çok iyi bilinmektedir. Bunlar, Moğollar'ın önünden kaçarak buralara sığınan göçmen kafileleri arasında gelmişlerdi.
Anadolu'da yayılışı ve kolları
[değiştir | kaynağı değiştir]Anadolu'da popüler Kalenderîlik denildiği zaman en belirgin çevreler olarak, Vefâîlik ve Haydarlik gelmektedir. Vefailik Anadolu'ya 13. yüzyıl başlarında, Baba îlyas'ın şeyhi olan ve ileride Bektaşi geleneğinde de önemli bir yer tutacak bulunan Dede Garkın isimli bir Türkmen şeyhi tarafından getirildi. Dede Garkın'ın vefatı ile yerine geçen Baba İlyas tarafından bugünkü Amasya yakınlarında bulunan eski adıyla Çat köyünde kurulan zâviye ile temsil edildi. Vefâılik bu zâviye yoluyla kısa zamanda Türkmenler arasında yayıldı. Vefailik heterodoks yapısı itibarıyla özellikle göçebe Türkmenler arasında çok taraftar toplamıştı ve yalnız 13. yüzyılda değil, 14. yüzyılda da, bir yandan Şeyh Edebalı aracılığıyla Osmanlı Beyliği'nin teşekkülünde, öte yandan Hacı Bektaş-ı Velî kanalıyla da Bektaşîliğin oluşmasında ana rollerden birini oynamıştı.
Baba îlyas-ı Horasânî yönetiminde Anadolu Selçuklu Devleti yönetimine karşı 1240 yılında girişilen Babai Ayaklanmasında başta Kefersud'lu bir Kalenderî şeyhi olan ve Baba İlyas'ın baş halifesi sıfatıyla ayaklanmayı fiilen yöneten Baba İshak olmak üzere Kalenderîler'in önemli bir rol oynadıkları görülmektedir. İsyanından sonra dağıtılan Çat köyü zâviyesinin yerini, Moğol hâkimiyeti döneminde ortaya çıkan iki yeni zâviye aldı. Her ikisi de Baba İlyas'ın ileri gelen halifelerinden olmakla beraber îsyana katılmayan Hacı Bektaş-ı Velî ile Osman Gazi'nin sonradan kayın pederi olacak olan Vefaiye şeyhi Şeyh Edebali tarafından kurulan bu iki zâviyeden birincisi Sulucakarahöyük'te, İkincisi önce Lârende (Karaman), sonra Bilecik'te bulunuyordu. Hacı Bektaş-ı Velî Baba İlyas'a intisap etmeden önce aslında bir Haydari dervişi olduğu için, Sulucakaraöyükteki zâviyesinde bu yön ağırlıkta olmuş ve bir müddet sonra bu zâviye bir Haydarî zâviyesi niteliğine bürünmüştür. Nitekim bu zaviyede yetişen ve sonradan buradan ayrılarak Osmanlı topraklarına giden Abdal Musa bir Haydarî dervişi idi.
Selçuklu devrinde Kalenderî, Cavlakî ve Haydarî olarak isimlendirilen Kalenderî zümreleri Beylikler döneminde bunlara ilâveten Abdâlan-ı Rum yahut Rum Abdalları terimleriyle nitelendirildikleri görülür. Kalenderi dervişlerin Osman Gazi, Orhan Gazi ve I. Murad gibi ilk Osmanlı padişahlarının maiyetinde fetih hareketlerine katıldıkları, onların da dervişlerin hizmetlerine karşılık zâviye açmalarına müsaade ettiklerini, hattâ bununla da kalmayarak bu zâviyeleri zengin vakıflarla güçlendirdikleri bilinmektedir. Ancak Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde yönetim çevrelerinin Kalenderiler'e karşı tavrı, bir yandan bazı imtiyazlarla onları devlet yanında ve yararına kullanmak, bir yandan da mevcut toplum düzenini bozmalarına engel olmak şeklindedir.
Bu siyasetin Fatih Sultan Mehmed devrine kadar bu genel çizgiyi takip ettiğini söylemek mümkündür. Orhan Gazi döneminde Bursa'nın fethine katılan Haydari dervişlerinden Abdal Musa'nın, Yeniçeriliğin kuruluşuna adının karışması bir yana, hem kendi hem de müridi Kaygusuz Abdal'ın Hacı Bektaş-ı Veli kültünü yayarak ve işleyerek ileride Bektaşîliğin teşekkülüne zemin hazırlaması nedeniyle, Kalenderîlik tarihi içinde büyük bir yeri vardır. Aynı şekilde Orhan Gazi'nin, Bursa'nın fethine katılan Vefaiye tarikatına mensup Geyikli Baba ile olan ilişkileri de bunu destekler niteliktedir. Yine de ilk Osmanlı padişahlarının da bu şeyhleri büsbütün kendi hallerine bırakmadıkları da bilinmektedir.
Meselâ Orhan Gazi'nin zaman zaman Kalenderîler'i teftiş ettirdiğine, herhangi bir karışıklık veya Ehl-i Sünnet dışı inanç ve tavırları halk arasmda yayma gibi bir durum tespit olunduğunda derhal beylik arazisinin dışına çıkarıldıklarına dair bazı kayıtlara rastlanmaktadır. Hattâ Abdal Musa'nın Bursa'daki zaviyesini terkedip önce Denizli, oradan da Elmalı yakınlarına gidip yerleşmesi, muhtemelen böyle bir sınır dışı edilme olayı ile ilgili olabilir.
Orhan Gazi zamanında sebebiyet verdikleri bazı ufak tefek hâdiseler istisnâ edilirse 15. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Kalenderîler'in katıldıkları başka bir hareket bilinmemektedir. Ama 1416 yılında vukû bulan ünlü Şeyh Bedreddin isyanı, Babaîler isyanından sonra Kalenderî zümrelerin düzenleyip yönettikleri ikinci büyük ayaklanma hareketidir. Bu sefer Torlaklar baş roldedir. 1453 yılında İstanbul kuşatması başladığı zaman, diğer tarikat mensupları arasında Kalenderi zümreleride, tıpkı kuruluş devrindeki gibi, ülkenin dört bir yanından kuşatmaya katılmak üzere buraya geldiler.
Fetihten hemen sonra, şimdiki Şehzadebaşı semtindeki Akataleptos Manastırı'nın bizzat sultan tarafından zâviye olarak Kalenderilere tahsis edildi. Böylece, daha sonraki yıllarda sayılan artacak olan İstanbul Kalenderhâne'lerinin ilki kurulmuş oluyordu. Fatih devrinde Kalenderîler'e mümkün olabildiğince müsama gösterildiği bu sûretle onların yönetimle ilişkilerinin sertleşmeden sürdürülmesine çalışıldığı söylelenebilir.
Veziriazam Mahmud Paşa ile pek anlaşamayan Otman Baba ve dervişlerinin, sultanla giderek sıkı bir dostluk tesis ettikleri görülmektedir. Buna rağmen, bazı sancak beyleri, uygunsuz davrandıkları, tenâsüh ve hulul inancını savundukları, ibadet yapmadıkları şeklindeki ihbarlar üzerine sık sık gerek Otman Baba, gerekse dervişleri aleyhinde dâvalar açmaktan geri kalmamışlardır. Yine de I. Mehmed Çelebi zamanında Şeyh Bedreddin ve Torlak Kemal isyanları dolayısıyla uğratıldıkları baskı ve takibat istisna edilirse, Osmanlı yönetiminin hiç olmazsa II. Bayezid devri başlarına kadar Kalenderîler'e karşı genellikle ılımlı bir siyaset uygulamıştır. II. Bayezid devri ise bu ılımlı siyasetin tersine döndüğü bir dönemi belirler.
15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu'da yoğun bir faaliyet gösteren ve kısa zamanda Rumeli'ye sıçrayan Hurûfîlik cereyanı ile temasa geçen Kalenderî zümrelerin, zaten resmî ideolojiye, yani Osmanlı Sünnîliğine muhalif olmaları, hiç şüphe yokki, Şîî-Safevî propaganda için çok uygun bir zemin oluşturuyordu. Üstelik II. Bayezid'in sıkı takip siyaseti dolayısıyla artık merkezî yönetimin resmen kendi aleyhlerine döndüğünü anlamış bulunan Kalenderîler'in, kendilerine yeni bir siyasi dayanak aramaları kadar tabii bir şey olamazdı. Bu da onları Safevî yandaşlığına itmişti.
Bu sebeple, II. Bayezid'in Kalenderîler'i 1492' de Anadolu'ya sürdürmesi, hiç de şaşırtıcı değildir. Zira böylece Safevî propagandası Anadolu'da kendiyle işbirliği yapmaya hazır, küçümsenmeyecek sayıda bir kitle bulmuş oluyor, ayrıca buradaki Kalenderî zâviyeleri de hazır propaganda üsleri haline geliyordu.
II. Bayezid'in 1492 yılın daki Arnavutluk seferi esnasında bir Kalenderî veya Haydari ya da Torlak tarafından gerçekleştirilmek istenen suikast girişimi sonrasında sultan olayı tahkik ettirmiş ve sonunda Otman Baba dervişleri suçlu bulunarak idam olunmuştur. Ancak bununla yetinmeyen sultan, muhtemelen etrafındakilerin de telkinleriyle Rumeli topraklarındaki bütün Kalenderî dervişlerinin bir ceza olarak Anadolu'ya sürülmelerini emretmiştir. Böylece Rumeli'de gerçek anlamda bir “ Kalenderî Avı” başlamış ve ele geçirilenler Anadolu'ya sürgün edilmiştir.
16. yüzyılda katıldıkları isyanlar
[değiştir | kaynağı değiştir]Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu topraklarında Safevî propagandası başladığı zaman, Şah İsmail'in halifeleri özellikle yan göçebe ve köylü reâyâ arasında faaliyet gösteriyorlardı. Bunlardan biri olan, Şahkulu Baba Tekeli lâkabıyla ünlü, Tekeli aşiretine mensup bir Türkmen babası, 1511 yılında oldukça geniş çaplı bir isyan çıkardı ve bu isyan kısa zamanda yayılma istidadı gösterdi. Şahkulu, Allah'ın gökten kendine semavî bir kılıç indirdiğini, bununla İlâhî iradeyi gerçekleştireceğini, Osmanlı sultanı Bayezid'in son günlerini yaşamakta olduğunu halifeleri vâsıtasıyla propaganda ediyordu. Her kim kendine karşı gelirse semavî kılıcıyla hayatına son verecekti. Onun bu sözleri hem Kızılbaş Türkmenler'i hem de geniş çapta Torlaklar'ı etkilemişti. Bu yüzden onun emrine girdiler ve ayaklanmaya katıldılar. Sonuçta Osmanlı kuvvetleri uzun mücadeleden sonra, kendilerinin de ağır kayıplar vermesi pahasına Şahkulu'nu yenerek İran'a kaçırmışlardı. Torlaklar yakalanmış ve II. Bayezid'in hışmından kurtulamıyarak cezalarını hayatlarıyla ödemişlerdi.
16. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı merkezî yönetiminin Kalenderîler'e karşı sertleşmesinin önemli bir sebebi ise, Anadolu'da bu sıralarda baş gösteren Şîî -Safevi propagandası olmuştur. 15. yüzyılda Anadolu' da Kalenderi zümreler arasında belirgin Şîî tesirler olarak nitelendirebileceğimiz yaygın bir Ali kültürüne, Hüseyin ve Kerbela ile ilgili matem geleneklerine ve buna bağlı olarak da Hüseyin kültüne rastlanabilmektedir. Ancak 16. yüzyılın ilk üç çeyreği boyunca Safevî propagandası daha da yaygın ve belirgin bir şekilde Ali ve On İki İmam kültünü, Muharrem mâtemini, tevella ve teberra prensibini ve bilhassa Hak - Muhammed - Ali şeklinde, zahirde üçlü bir görünüm arzeden, ama gerçekte yalnız Ali'nin temel oluşturduğu, eski hulûl inançları içine çok râhat bir biçimde yerleşen ulûhiyet telâkkisini Kalenderîler'in doktrinine ekledi.
Yavuz Sultan Selim döneminde 1519'da Bozok mıntakasında yaşamakta olan bir Kalenderî şeyhi olan Bozoklu Celal Şah Velî lâkabıyla isyan ederek Bozok'tan kalkıp Tokat taraflarına gitmiş, burada bir mağarada uzunca bir müddet inzivâya çekildikten sonra, kendisini “ halife-i zaman ve mehdî-i devran” ilân ederek etrafına pek çok kişi toplamıştı. Muhtelif rivayetlere göre 20.000 civarında bir miktara bâliğ olan taraftarlarıyla faaliyete geçince, hareketi bastırmak için Rumeli Beylerbeği Ferhat Paşa görevlendirilmiş, Dulkadırlı Şehsuvaroğlu Ali Bey'den de yardımcı olması istenmişti. Ancak 1519 yılında çıkan bu isyanı Şehsuvaroğlu Ali Bey bastırmıştır. Osmanlı kaynaklan Bozoklu Celal'in bir Kalenderî şeyhi olduğunu ima ederler. Müneccimbaşı ise onun hakkında açıkça “ Kalender” demektedir.
Kanûnî Sultan Süleyman'ın ilk saltanat yıllarında, 1527'de vukûa gelen Şah Kalender isyanının ise, en az Şahkulu'nunki ka dar geniş çaplı ve önemli bir ayaklanma olduğunu söylemek gerekir. Kaynaklar, bu isyanı tertipleyen Şah Kalender (veya Kalender Çelebi)’nin, Balım Sultan’ın torunu olduğunun söylendiğini belirtirler. Kendisi o tarihlerde Hacı Bektaş Zâviyesi’nin şeyhi idi ve lâkabının da gösterdiği gibi bir Kalenderî olup etrafındaki müridleri Kalenderîler’den, yanı Işıklar’dan ve Abdallar’dan oluşuyordu. Şah Kalender önce üstüne gelen Osmanlı kuvvetlerini yenmeyi başardı. Fakat sonunda Veziriazam İbrahim Paşa tarafından yenilgiye uğratıldı; kendi de yakalanıp idam olundu. Osmanlı kaynakları, onunla birlikte savaş alanında kanının son damlasına kadar savaşmakta diretenlerin bizzat kendi müridleri yani Işıkar ve Abdallar olduğunu yazarlar. 15. yüzyılda tamamıyla Kalenderî hüviyetini taşıyan zaviyeler, kısmen 16. yüzyıl, kısmen de 17. yüzyıllarda Bektaşî zaviyelerine dönüştüler. Kalenderilik, daha sonraları Anadolu Aleviliği ve Bektaşîlik etrafında toplanmış ve zaman içerisinde değişmeler göstermiştir.
Konuyla ilgili bazı eserler
[değiştir | kaynağı değiştir]- Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999
- Ahmet T. Karamustafa, Tanrının Kuraltanımaz Kulları: İslam Dünyasında Derviş Toplulukları (1200 - 1550), çev. Ruşen Sezer, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007
- Abdülbaki Gölpınarlı, Türk Ansiklopedisi "Kalenderiyye" maddesi
- M. Fuad Köprülü, Anadolu'da İslamiyet
- M. Fuad Köprülü, İlk Mutasavvıflar
Kalender’îyye Tarikâtı'nın Şiîlik mezhepleri arasındaki konumu
[değiştir | kaynağı değiştir]
Ayrıca bakınız
[değiştir | kaynağı değiştir]- Kalender
- Bayezid-ı Bistami
- Sufilik
- Yusuf Hemedani
- Horasan Melametîliği
- Hoca Ahmed Yesevî
- Yesevîlik
- Baba Haydar
- Hacı Bektaş-ı Veli
- Taptuk Emre
- Yunus Emre
- Hacı Bektaş-ı Veli 2 Eylül 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Uryan Baba
- Kalenderilik
Kaynakça
[değiştir | kaynağı değiştir]- ^ a b Tahir Harimî Balcıoğlu: Türk tarihinde mezhep cereyanları – Yedinci ve Sekizinci Hicret asırlarında Anadolu’da Şiîlik, Sayfa 163, Ahmet Said Baskısı, 1940.
- ^ Diyânet İslâm Ansiklopedisi, Cilt 16, Sahife 426, TDV 1997. (Dinî konularda akıl yürütmeyi reddeden, nass'ların zâhirine bağlı kalmak suretiyle teşbih ve tescîme kadar varan telakkileri benimseyenlere verilen ad.)
- ^ Diyânet İslâm Ansiklopedisi, Cilt 16, Sahife 426, TDV 1997. (Dinî konularda akıl yürütmeyi reddeden, nassların zâhirine bağlı kalmak suretiyle teşbih ve tecsîme kadar varan telakkileri benimseyenlere verilen ad.)
- ^ Muhammed Ebû Zehra: Mezhepler Tarihi, Sayfa 225, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2011. (Câ’bir, i’tikad ve imân esasları konusunda Câ’fer-i Sâdık’tan ders almış ve onun i’tikadını benimsemiştir. Câ’bir bin Hayyân, Câf’er-i Sadık’ın îlmini topladığı beşyüz risâlesini bir araya getirerek tek bir kitâp halinde yayınlamıştır. Câ’bir bu risâlelerin, kendisinin Câf’er-i Sadık’tan edindiği feyz ve ilhâmlar sayesinde teşekkül ettiğini belirtmiştir.)
- ^ Muhammed Ebû Zehra, Mezhepler Tarihi, Sayfa 225, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2011. (İmâm Câ’fer’in Allah’ın mevcûdiyetini bilme gayesi için Kozmoloji ilmiyle uğraştığını bildiren deliller vardır. Elde ettiği bilgileri Allah’ın vahdaniyetini ispat etmek amacıyla kullanmıştır. Bu konuda, İmâm Câ’fer-i Sadık, Kur'an’in evren ve tabiât hakkında bilgiler vererek insanları düşündürme methodunu uygulamıştır. Mufaddal bin Amra’ya yazdırdığı “Risalet-ût Tevhîd” adlı kitabında tabiât olaylarının insanın hizmetine sunulmuş olduğunu öne sürerek, hepsinin bir yaratıcının eseri olması gerekliliği hakkında yürüttüğü fikirlerini savunmuştur.)