Vikipedi:Günün maddeleri/Mayıs 2017

Vikipedi, özgür ansiklopedi



Bu sayfada ana sayfaya çıkmış veya çıkacak olan maddeler gösterilmektedir.

Günün maddesini kullanıcı veya kullanıcı tartışma sayfalarınızda {{Anasayfa dinamik içerik}} şablonunu kullanarak çıkartabilirsiniz. Çıkacak olan maddelerle ilgili teklif, öneri düzeltme gibi istekleri Vikipedi:Günün maddesi sayfasında belirtebilirsiniz.




Mayıs 1 - Pzt

Türkiye'de sansür hükûmetin siyasi ve toplumsal gerekçelerle geleneksel medya, internet ve sosyal medya üzerinde uygulanan yasaklar ve sansür uygulamalarını işaret eden ifade. Günümüzde sansür genellikle Türklüğe hakaret sayılan kanun maddesi ve siyasi aşırılığı ifade eden yazılı veya sözlü beyanları sınırlayan yasalardan kaynaklanmaktadır. Yine Türkiye, Sınır Tanımayan Gazetecilerin 2017 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke arasında 155. sırada yer almakta ve gazeteciler özelinde "dünyanın en büyük cezaevi" olarak anılmaktadır. Sınır Tanımayan Gazeteciler bu ithamın nedenini baskıcı kanunlar, geniş ve muğlak yasal düzenlemeler ve paranoyak yargı olarak açıklamakta ve çözüm olarak terörle mücadele yasasının ve diğer kanun maddelerinin tamamen gözden geçirilmesini önermektedir. (Devamı...)

İnternetime Dokunma! veya 15 Mayıs 2011 sansüre karşı yürüyüş, 15 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye'nin otuz şehrinde aynı anda yapılan eylem. Yürüyüşler, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunca hazırlanan İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağına karşı yapılmıştır.

Sosyal medyada, hem "İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı" hem TİB'in Ekşi Sözlük'ü kapatılması istenen siteler arasına alması eleştirildi. Twitter'da olayı protesto eden birçok mesaj yazıldı. Mesajlara eklenen #22agustos, Twitter'ın dünyadaki en popüler etiketlerinden biri oldu. "İnternetime Dokunma!" Facebook etkinliğine 600.000'den fazla kişi katıldı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 2 - Sal

MG 08 (Maschinengewehr 08), Hiram Stevens Maxim'in tasarladığı Maxim mitralyözü (ağır makineli tüfek) temel alınarak üretirilen ve 1908'de resmî olarak Alman İmparatorluk Ordusu'nda kullanılmaya başlanan Alman yapımı su soğutmalı ağır makineli tüfek. I. Dünya Savaşı sırasında Alman İmparatorluğu'nun standart makineli tüfek. Tasarladığı DWM dışında Spandau Silahhanesi ve Erfurt Silahhanesi'nde de üretildi. Spandau Silahhanesi'nin adından Spandau makineli tüfeği olarak da bilinir.

1914'te MG 08/14, 1915'te 14 kg hafifleştirilmiş MG 08/15 ve uçaklarda kullanılmak üzere lMG 08 /15 (Fokker E.III ve Fokker Dr.I), LMG 08/15 (Fokker Dr.VII), 1916'da MG 08/16, 1917'de MG 08/17 ve 1918'de Stoßtrupp tarafından kullanılması için 15 kg daha hafifleştirilmiş hava soğutmalı MG 08/18 modelleri üretildiler. II. Dünya Savaşı'nda MG 34 makineli tüfek yerini aldıysa da geri hizmet birliklerinde kullanılmaya devam etti. MG 42 makineli tüfeğin üretimi başladıktan sonra Heer'de kullanılmaz oldu ancak Waffen-SS'nin bazı birliklerinde kullanıldı. Savaşın son döneminde yaşanan silah eksikliğinden dolayı tekrar depodan getirilerek kullanıdı. (Devamı...)


Hâdî veya Mûsâ el-Hâdî veya Tam Adı: Ebû Muhammed "el-Hâdî" Mûsâ bin Muhammed el-Mehdî bin el-Mansûr (Arapça: أبو عبد الله موسى بن المهدي الهادي‎) (ö. 14 Eylül, 786) dördüncü Abbasiler halifesidir. Babası Mehdi öldüğünde, 785'te, Abbasi Halifesi olmuş ve iki yıl, 785-786, halifelik yapmıştır. Kısa halifelik döneminde idare ettiği imparatorluğun çeşitli bölgelerinde askerî mücadeleler yapılması gerekmiştir.

Hilafeti sırasında halka açık olmasıyla ün yapmıştır. Bağdad'daki sarayını kendine devlet idaresini şikayet etmek veya başka bir devlet desteği elde etmek isteyen her türlü halktan kişiler için açık tutmuştu. Bu nedenle Abbasilerin Emevilere nazaran daha açık ve progresif bir devlet idare şekli uygulama politikasına gerçek katkılar yapmıştır. Halife olmadan Musa adıyla bilinen Hadi ile sonradan halife olacak Harun Reşid kardeştiler ve anneleri Hayruzan Yemen asıllı bir cariye idi. Babaları Mehdi miladi 775da (Hicri 159da) halifeliğe geçer geçmez bu cariyeyi kölelikten azadetmiş ve onunla evlenmiştir. Annesi küçük kardeşi Harun Reşid'i babasının varisi olmasını istemekle beraber, halife Mehdi birinci oğlu olan Hadi'yi varis olarak seçmişti. Bu nedenle Hadi ile Harun Reşid arası pek iyi değildi. Mehdi 785de öldüğü zaman Harun Reşid Bağdad'da bulunmaktaydı ve Hadi ise Tabaristan'da isyan eden eyalet valisinin birliklerini kovalamakla meşguldu. Harun Reşid halifelik mühürünü ve diğer alametlerini hemen Tabaristan'a, ağabeyi ve yeni halife Hsdi'ye gönderme emri vermişti. Fakat Bağdad'da bulunan askerler iki yıllık maaşlarına eşit bir tahta çıkma bahşişi verilmeden Hadi'ye halife olarak biat etmeyeceklerini bildirdiler. Hadi'nin annesi Hayruzan küçük oğlu Harun Reşid'i ve vezir Yahya Bermaki'yi bu sorunu çözmeye çağırdı. Yahya Bermaki, Hadi'nin kardeşini kıskandığını bildiği için, Harun'u hiç işe karıştırmadan kendi başına askerlerin liderleri ile müzakerelere girişti ve 1,5 yıllık maaş tahta geçme bahşişi verilmesi üzerine anlaşıldı. Hadi, Yahya'nın gösterdiği bu başarıdan dolayı ondan çok hoşnut kaldığını belirtti. Halife olduktan hemen sonra Hadi hemen isyanlarla uğraşmaya başladı. Ali yanlıları Mekke ve Medine'de ve Hariciler de Irak'ta isyana başladılar. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 3 - Çrş

Küçük panda (Ailurus fulgens), Kızıl panda olarak da bilinir, etçiller (Carnivora) takımından çok ürkek ve tehlike altında olan bir tür. Üstünü yalayarak temizlerken bir kediyi andırdığı için "Kedi ayısı" da denilir. Zoolojik sınıflandırılmasının ayrıntıları hala tartışılmaktadır.

Küçük pandanın uzunluğu 120 cm ve ağırlığı 4,5 kg'a varır. Ömrü doğal ortamında 9-10 yıla, hayvanat bahçesinde ise 14 yıla varabilir. Dış görünüşü ile ilk bakışta bir rakuna benzer ama rakundan daha zariftir. Üstü kızıl kahverengi veya bakırımsı kahverengi, altı ise parlak siyah renktedir. yüzü genelde beyaz renktir ve kızıl kahverengi gözyaşı damlalarını andıran işaretler vardır. Burnu kısa ve siyah renk, kafası yuvarlağımsı ve kulakları orta büyüklükte ve sivri olur. Kuyruğu siyah-beyaz halkalıdır. Küçük panda pek ses çıkarmaz. Kendi aralarında iletişim kurmak için ötermiş ya da gıcırdarmış gibi sesler çıkarırlar. Küçük panda Himalaya'nın doğusunda Nepal'dan Çin'in Yunnan iline kadar uzanan bir coğrafyada yaygındır. Bu bölge içerisinde ılıman alanlarda 10-25 °C, dev ormangülü rhododendron, büyük bambu ya da meşe ormanlarını ve 2000-4600m yüksekliği tercih eder. Küçük panda çok yetenekli bir tırmanıcıdır. Geceleri yiyecek arayışına çıkar, gündüzleri ise ağaçların dallarında uyuyarak geçirir. Sıcak havaya hiç katlanamaz; 25 dereceden daha sıcak havalarda sorun yaşayabilir. Zaten bu yüzden bütün gününü yüksek ağaç dallarında ya da mağaralarda uyuyarak geçirir. Tehlike sezdiklerinde ulaşılamayan ağaç dallarına ya da kayalık aralıklarına kaçarlar. Kaçmaya imkânları olmadığı takdirde iki ayak üstünde durarak olduklarından daha büyük görünmeye çalışır ve sivri tırnaklı ön ayakları ile kendilerini savunurlar, ve düşmanlarının üzerinde böylece bayağı derin yaralar bırakabilirler. Küçük panda tehlikeli bir hayvan değildir, ama köşeye sıkıştırıldığında kendini savunmasını iyi bilir. En fazla yediği madde bambu filizleridir. Ayrıca kökler, otlar, meyveler, tohumlar, fındıklar yer ve ara sıra böcek, küçük kemiriciler, kuş yavruları avlar ve yumurta yer. (Devamı...)


Sergey Yutkeviç ya da tam adıyla Sergey Yosifoviç Yutkeviç (Rusça: Сергей Иосифович Юткевич; d. 28 Aralık 1904, Petersburg, Rus Çarlığı - ö. 24 Nisan 1985, SSCB), belgesel filmleriyle tanınmış Sovyet sinema yönetmeni.

Kiev ve Moskova'da resim öğrenimi gördü. Tiyatro ve filmlerde çevre düzenlemecisi olarak çalıştı, yönetmen yardımcılığı yaptı. Grigori Kozintsev ve Leonid Trauberg ile birlikte FEKS'i (Acayip Aktör Fabrikası) kurdu ve sessiz sinemanın sonlarında ilk filmlerini gerçekleştirdi. İki kısa filmden sonra 1931'de yönettiği ilk uzun ve sesli çalışması Zlatiye gori'de (Altın Dağlar) Sovyet sinemacıların kurgu ilkelerini uyguladı. 1932 tarihli filmi Vstrecnyi (Karşı Plan) toplumcu gerçekçilik akımının sinemadaki bir örneğiydi. 1933'te Türk Kurtuluş Savaşı üzerine bir film çekmek üzere Türkiye'ye gelen Yutkeviç, senaryosunun kabul edilmemesi üzerine, içinde Atatürk'ün Onuncu Yıl Nutkunu verdiği sahnenin de yer aldığı Türkiye'nin Kalbi Ankara (1934) belgeselini yaptı. Leningrad'da bir deneme stüdyosu kurarak Noviye pohojdeniya Şveyka (1943; Şvayk'ın Yeni Serüvenleri) ve sansür tarafından yasaklanan Svet nad Rossiei (1947; Rusya'nın Üzerindeki Işık) gibi ilginç filmler yönetti. 1955'te gerçekleştirdiği Othello görkemli bir tiyatro uyarlamasıydı. Yutkeviç, Yves Montand'ın 1957'deki SSCB turnesi ve Kruşçev'in 1960'taki Fransa gezisi üzerine de belgeseller çekti. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 4 - Prş

Futbol on birer oyuncudan oluşan iki takım arasında, kendine özgü küresel bir topla oynanan takım sporu. 21. yüzyıl itibarıyla 200'ün üzerinde ülkede 250 milyonu aşkın oyuncu tarafından oynanmaktadır ve dünyadaki en popüler spordur.

Futbol maçları dikdörtgen şeklindeki, yapay veya gerçek çimle kaplı sahada oynanır. Sahanın kısa kenarlarının ortalarında birer kale bulunur. Oyuncuların amacı, temelde ayak olmak üzere vücudunun belli kısımlarını kullanarak (eller ve kollar hariç) topu karşı takımın kalesine sokarak gol atmaktır. İstisnai olarak her iki takımın kalesini koruyan kaleciler, ceza alanı olarak adlandırılan kendileri için belirlenmiş alanların sınırları dahilinde topa elle müdahale edebilmektedirler. Topun; sahanın uzun kenarlarından saha dışına çıkması durumunda taç atışı (topa son olarak hangi takım oyuncusu temas etmişse karşı takım kullanır), kısa kenarlarından dışarı çıkması durumunda ise köşe (bir oyuncunun, topu kendi kale çizgisi dışına çıkarması durumunda karşı taraf lehine kale çizgisi ile yan çizgisinin kesiştiği noktadan kullanılır) veya aut atışı (topun, hücum oyuncuları tarafından kale çizgisi dışına vurulması sonucunda ceza sahası içinden aut vuruşu yapılarak top oyuna sokulur) ile oyun yeniden başlar. 45'er dakikalık iki devreye ayrılan 90 dakikadan oluşan maçlarda karşı takımdan daha fazla gol atmayı başaran takım galip gelirken atılan gol sayılarının eşit olması durumunda maç berabere tamamlanır. Bazı organizasyonlardaki kurallara göre normal süresi berabere tamamlanan maçlarda 15'er dakikalık iki devre halinde oynanan uzatma dakikaları, eşitliğin bu sürede de bozulmaması durumunda penaltı atışları sonucunda galip gelen taraf belirlenir. MÖ 300-200 yıllarında Çin'de ortaya çıkan ve günümüzdeki futbolla benzerlikler taşıyan cuju, oynanış bakımından futbola benzeyen ilk oyun olarak kabul edilmektedir. Yıllar boyunca dünyanın farklı yerlerinde futbola benzeyen oyunlar oynansa da modern futbol kuralları ilk olarak 1863 yılında Futbol Birliği tarafından sistemleştirilmiş olup günümüze kadar birçok değişikliğe uğramıştır. Futbolun uluslararası alandaki yönetim teşkilatı Uluslararası Futbol Federasyonları Birliğidir. (Devamı...)


İbrahim veya Abraham (İbraniceאברהם), yaklaşık olarak MÖ 2. binyılda yaşadığına inanılan İbranî dinî şahsiyet. İslam'a göre bir peygamber, Musevilik ve Hristiyanlığa göre ise din büyüğüdür. İshak ve İsmail'in babası olduğuna; Yahudilerin İshak'ın soyundan geldiğine, İsmail'in ise İslam peygamberi Muhammed ve Arapların atalarından olduğuna inanılır.

Bazı kaynaklar İbranilerin Hindistan bağlantısına ve İbrahim'in Hint kökenli bir rahip olarak batıya göç etmiş olabileceğini iddia ederler. İbrahim ile Brahma'nın bazı benzeşik figüratif özellikler taşıması araştırmacıların dikkatlerini çekmiştir; Örneğin kendilerinin ve eşlerinin isimleri, her ikisinin de "halkın babası" olması, Brahma'nın binek kuşu ve dört kollu olmasına karşılık İbrahim'in bir kuşu dörde bölüp dört bir yanda farklı tepelere bırakması ve çağırdığında kuşun parçalarının bir araya gelerek dirilmesi gibi. Rahman ve Rahim kelimelerinin kaynağını aldığı RHM kökü Akadca gibi antik diller başta olmak üzere birçok Ortadoğu, İran ve Hint dillerinde ortak kullanımlara sahiptir. Kelimenin hangi dilden kaynaklandığı ve diğer dillere geçtiği konusunda dillerin gelişim evreleri, tarih ve kronoloji bilimlerinden faydalanılabilir. Adın Sami dillerinde baba anlamına gelen "Ab" ve yüce anlamına gelen "Raam/Raham" kelimelerinin birleşiminden kaynaklanmasıyla ortaya çıkan anlamı; “yüce baba” veya yüceltilmişlerin babası’dır. Ab = "Baba;" Hir veya H'r = "Baş; Üst; Yüceltilmiş;" Am = "Halk." Dolayısıyla, Abhiram veya Abh'ram "Yüceltilmişlerin Babası" veya “halkın babası” anlamlarına gelmektedir. İbranice'de Rakham = "İlahi merhamet", Ab raham; merhametin veya "merhametlilerin babası" anlamlarına gelir. Yahudi ırkının Hindistan ile bağlantılı olduğunu savunan bazı araştırmalara göre; Brahma ve Abraham aynı kişidir, "Abraham" Brahma kelimesinin yanlış telaffuzundan başka bir şey değildir. Keşmir dilinde "Ab" veya "Ap" baba, Ram’dan türeyen "Raham" ilahi merhamet anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, Ab-Raham = İlahi merhametin babası anlamına gelir. Diğer bir teori; Çok tanrıcı "Brahm-Aryan" kültüne sırt çeviren bir rahibin "A-Brahm" (Gayri-Brahman) olarak nitelendirilmesiyle ismin türetilmesidir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 5 - Cum

Ramayana Hint halk ozanı Valmiki tarafından yazılmış bir destandır.

Dünyanın en bilinen ve Hindistan'ın en önemli iki destanından olan Ramayana, 24.000 beyitin oluşturduğu yedi bölümü içerir. Üç büyük Hindu tanrısından biri olan Vishnu’nun “yeniden doğumlarından biri olan Prens Rama’nın yaşadıklarını konu edinen destan, Antik Hint (Hindu) kültürü, dini, sosyal ve siyasal yaşamı hakkında içerik barındırır. Yunan destanlarında Odysseus'un Troya'dan İthaka'ya yolculuğundaki gibi Prens Rama da Hindistan'ın kuzeyinden güneyine seyahat eder ve yolculuk sonunda Seylan'a ulaşır. Ramayana, Mahabharata destanından sonra Hindistan’ın ikinci önemli destanıdır. Şimdiye kadar yazılmış en uzun şiir olan Mahabharata, tek bir kişi tarafından yazılmamıştır. Ramayana ise Valmiki tarafından yazılmış bir destandır. Ne zaman yazıldığı hakkında kesin bir bilgi yoktur; ancak MÖ 4. yüzyılla MS 2. yüzyıl arasında bir zaman diliminde yazıldığına dair yorumlar yapılmaktadır. Ramayana, yedi bölüm ve 24.000 beyitten oluşmuştur. Destanın birinci ve yedinci bölümlerinin sonradan eklendiği düşünülmektedir. Rama, bu destanda Vişnu’nun yeniden cisimleşmiş hali olarak karşımıza çıkar. Diğer kitaplarda ise; kahraman, bir insanı temsil etmektedir. Yeni yazılan eserlere üslup açısından bakıldığında eski eserlerdeki mükemmellik yoktur. Ancak Ramayana’nın yeni versiyonu bu görüşün aksine mükemmel bir anlatım tarzına sahiptir. (Devamı...)


Roberto Carlos ya da tam adıyla Roberto Carlos da Silva Rocha (d. 10 Nisan 1973, Garça, São Paulo), Brezilyalı eski millî futbolcu, teknik direktör.

Futbola ilk adımı 1993'te Sao Paulo bölgesi takımlarından Palmeiras'ta atan Carlos, ülkesindeki Palmeiras takımında yıldızı parladıktan sonra millî takıma çağrılmış, burada adının duyulmasının ardından FC Internazionale Milano'ya transfer olmuştur. Daha sonra Real Madrid'e transfer olmuş ve burada 11 sene takımına hizmet etmiştir. Fenerbahçe'deki ilk resmî karşılaşması 2007 Türkiye Süper Kupası finali olmuştur. Kupa mücadelesi 2-1'lik Fenerbahçe üstünlüğü ile sona ererken, bu kupa Roberto Carlos'un Fenerbahçe'deki ilk kupası olmuştur. Fenerbahçe'deki ilk golünü Fenerbahçe-Sivasspor maçında kafayla attı. Bu golü, futbol kariyerinde kafa ile attığı üçüncü goldür. İkinci golünü ise Hacettepespor'a sağ ayağıyla ceza sahası içerisinden attı.Ve ilk frikik golünü 30 metreden Konyaspor'a attı. 1996'ta Avrupa futboluna geçiş yapan futbolcu, Serie A'nın önde gelen kulüplerinden FC Internazionale Milano'ya ve bir yıl ardından da efsaneleştiği takımlardan biri olan Real Madrid'e geldi. Carlos 2 Ağustos 2005'te Brezilya vatandaşlığının yanına bir de İspanyol vatandaşlığı ekledi. Bu sayede Real Madrid'te Avrupalı futbolcu statüsünde forma giymeye başlayan Carlos, takımının da açılan kontenjan ile millî takımdan arkadaşı Robinho'yu almasını sağladı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 6 - Cts

Otosansür açık bir baskı olmadan, başkalarının hassasiyetlerini saygı göstererek, herhangi bir makamın ve yetkili kurumun engellemesi olmadığı halde, kişinin kendi çalışmalarını (blog, kitap, film veya diğer anlatım araçları gibi) sansürleme veya sınıflandırması eylemidir.

Otoriter ülkelerde, eserlerin yaratıcıları eserlerinden kendi hükümetleri tarafından yaptırım konusu olabilecek malzeme, bilgi ve konuları çıkarmaya yönelebilir. Çoğulcu kapitalist ülkelerde baskıcı ve etkin yargı ve yasama da, Batı medyasındaki gibi, haber ve eserlerin bunlara uygun olarak düzenlenmesi ve sansürlenmesi olarak sonuçlanır. Otosansür ayrıca, özellikle pazarın beklentilerine uyum için oluşabilir. Örneğin, periyodik bir yayının editörü, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, reklam verenlerin veya yayın grubuna bağlı şirket ve holdinglerin tepkisini çekecek konuları ele almaktan vazgeçebilir. (Devamı...)


Yasaklı kitaplar farklı ülkelerde çeşitli zamanlarda iktidarda bulunanlar tarafından siyasi, toplumsal, dinî veya ahlaki motivasyonlarla süresiz olarak ya da belirli bir süre için satışına, dağıtımına veya erişimine engel olunmuş, basılıp dağıtılmış olanlarının da toplatılmış olduğu kitapların yer aldığı liste. Birçok durumda yasaklanan bu kitapların yazarları da yargı önüne çıkartılmış ve cezalandırılmışlardır. Bu kitaplardan bir kısmı zaman içinde aklanmış ve yeni baskıları yapılmıştır. Bir tür sansür uygulamasıdır farklı ülkelerde farklı biçimlerde uygulanmıştır. Bir ülkede baş tacı edilen bir eser, başka bir ülkede o ülke hükûmetinin normlarına uymadığı için yasaklanabilmiştir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 7 - Paz

Berlin Muharebesi Sovyetler Birliği'nin II. Dünya Savaşı sonlarında düzenlediği genel taarruzlardan biri olan Berlin Stratejik Taarruz Harekâtı sonunda gerçekleşen muharebedir. Avrupa Cephesi'ndeki son genel taarruz olmamakla birlikte, Almanya'nın kayıtsız şartsız teslimiyle sonuçlandığı için savaşı bitiren muharebe olarak kabul edilmektedir. Berlin Harekâtı, sadece Berlin'i almak için girişilen bir harekât değildi. Esas olarak üç Sovyet cephesi kuvvetlerinin, halen Alman kontrolünde olan Elbe Nehri'nin doğusundaki Alman topraklarının işgalini amaçlıyordu. Elbe, Alman topraklarını kuzeyden güneye kabaca ikiye bölmektedir. Berlin Muharebesi ise, kentin Kızıl Ordu birliklerince ele geçirilmesi içindi, çatışmalar kent sınırları içinde gerçekleşti ve Avrupa Cephelerinde savaşın sonunu getirdi.

Berlin Muharebesi'nin sonucu, Berlin Harekâtı'nın ilk aşamalarında, Alman başkentinin dışında belirlenmişti. Sovyet birlikleri kenti kuşatmaya çalışırken Alman kuvvetleri de bunu engellemek için mücadele etti ve sonunda bu birlikler kentin dışında ya imha oldular ya da silah bırakmak zorunda kaldılar. Bu mücadeleler kentin kaderini belirledi. Yine de daha sonra Berlin'de çok sert çatışmalar yaşandı. Kızıl Ordu birlikleri kent merkezine sokak sokak çatışarak ilerlediler. Kızıl Ordu, 16 Ocak 1945 tarihinde başlayan Vistül-Oder Taarruzu ile Alman cephesini yarmıştı ve Kızıl Ordu birlikleri günde 30 – 40 km.lik bir hızla batı yönünde ilerlemeye başladılar. Doğu Prusya, Aşağı Silezya, Doğu Pomeranya ve Yukarı Silezya topraklarını geçen Sovyet birlikleri, Oder Nehri üzerinde Berlin'in 60 km. doğusuna düşen Küstrin yakınlarındaki Oder köprübaşında geçici olarak durdular. Ardından Berlin'e yönelen genel taarruz boyunca iki Sovyet cephesine bağlı kuvvetler Berlin'e doğudan ve güneyden ilerlemişlerdi. Bir üçüncü Sovyet cephesi ise Berlin'in kuzey kesiminde mevzi almış olan Alman kuvvetlerini bu kesimde yenilgiye uğrattı. (Devamı...)


Walt Disney ya da tam adıyla Walter Ellas Disney (d. 5 Aralık 1901, Illinois; ö. 15 Aralık 1966, Kaliforniya), ABD'li yapımcı, yönetmen, senarist, seslendirmen ve animatör.

Flora Disney ve Elias Disney'in oğludur. Üç erkek, bir kız kardeşi vardır. Kardeşi Roy O. Disney ile Walt Disney Productions'ı kurdu ve şirketi dünyanın en ünlü film yapımcılarından biri oldu. Kurduğu şirket Walt Disney Şirketi, şu an yıllık 30 milyar dolar geliri olan bir medya devi haline geldi. Walt Disney genelde bir diyabetsiyen, ayrıca animasyon ve tema park (bir şeyle ilgili lunapark) tasarımlarıyla Oscar'a aday olamadı ama 59 adaylıktan 22 tanesini alarak en çok Oscar kazanan şahsiyet olarak tarihe geçti, 7 kez de Emmy Ödülleri'ne aday oldu. Halen de en fazla Oscar'a aday olan kişidir. Diane ve Sharon isimli iki kızı vardı. Walt Disney ve çalışanları; Dünya'nın en ünlü prodüksiyonlarını üretti. Disney'in iç kişiliği olarak görülen; farelerden korkmasına rağmen Mickey Mouse da başta olmak üzere Bugün Disney İsmiyle Özdeşleşen Pek Çok Karakter, Disneyland ve Walt Disney Resort gibi mekanlar da onun eseriydi. Walt Disney; Orlando, Florida'daki Walt Disney Dünyası açılmadan birkaç yıl önce gırtlak kanserinden 15 Aralık 1966'da öldü. 17 Aralık1966'da cenazesi yakıldı ve külleri Kaliforniya'daki Forest Lawn Anıt Mezarlığı'na defnedildi. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 8 - Pzt

Petronas İkiz Kuleleri (Malayca: Menara Petronas veya Menara Berkembar Petronas), Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da bulunan ikiz kuleler. 1998 ve 2004 arasında dünyanın en yüksek ikiz gökdeleni olan Petronas İkiz Kuleleri, Petronas petrol holdinginin de yönetim binasıdır.

452 m yüksekliğindeki gökdelen, 2004 yılında Taipei 101 binasının inşasının bitmesiyle dünyanın en yüksek gökdeleni olma unvanını kaybetti. Ancak en yüksek katı 378 m, çatısı 403 m olan bina için bu sınıflandırma çok tartışmalıdır. Zira bu her iki noktada da Sears Kulesi (412 m ve 442 m) daha uzun olduğu gibi, anten dâhil toplam yüksekliği ise 527 m'dir. 170 m yükseklikte 41 ve 42. katlar arasındaki çelik köprü ile kuleler birbirine bağlıdır. Köprü 2000 yılında kullanıma açılmıştır. Uzunluğu 58 m olan bu köprü 750 ton ağırlığındadır. Köprünün ziyareti için ücretsiz verilen 1700 bilet o günün sabahı 8.30'da dağıtılır ve genelde 2 saat içinde hepsi tükenir. Kulelerin en uç çatısı ziyarete açık değildir. Kuleler, birçok alışveriş merkezi, doğal bilimler müzesi "Petrosains" , bir senfoni orkestrası, bir sanat galerisi ve birçok büro için alan sağlamaktadır. Kulelerden her biri 76 asansöre sahip olup, bunların 29 tanesi her seferinde 26 kişi taşıyan çift katlı asansörlerdir. İnşaat için 37.000 Ton çelik kullanılan yapıda 32.000 adet pencere vardır. Mimari tasarımı "César Pelli & Associates Architects" mimarlık bürosu yapmıştır. Büro bu işinde, daha önce yaptıkları kule projelerindeki tecrübelerini kullanmıştır. Bunlardan biri, inşası gerçekleşmeyen Chicago'daki "Miglin-Beitler Skyneedle" projesidir. Her iki kule de eşit karakteristik özellikler göstermektedir. Mimar César Antonio Pelli, çelik, beton ve camdan İslam mimarisini temel alan bir yapı meydana getirmiştir. Petronas kuleleri öncelikli olarak iş binası olarak tasarlanmış olup, geleneksel ikiz konseptiyle, New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne (World Trade Center) benzetilebilir. Devamı...


Frank Lloyd Wright (d. 8 Haziran 1867, Wisconsin - ö. 9 Nisan 1959, Phoenix, Arizona), ABD'li mimar, yazar, eğitimci.

Modern mimarlık tarihinin en önemli kişiliklerinden birisidir. Son derece basit ve yalın iç mekanlara, düzenli ve geometrik cephelere sahip tasarımlar gerçekleştiren Wright, doğa ile yapının kendiliğinden bir uyum içinde olması gerektiğini savunan organik mimarinin ilkelerini ortaya koymuştur. Frank Llyod Wright'ın bilinen 1.141 tasarımının 532'si inşa edildi. Yapıtları, biçimsel yeniliklerinden ötürü büyük ilgi uyandırdı. Çok geniş bir düş gücü ile tasarladığı yapılardan biri olan Şelale Evi, ülkenin en ünlü konutlarındandır; özellikle New-York Guggenheim Müzesi (1956-1959) gibi sarmal yapılar, günümüzde de özgünlüğünü korur. Her zaman bütüncüllük peşinde olan Wright, mobilyadan aydınlatma donanımına, masa örtüsünden yerdeki halılara kadar iç mekân tasarımı sürecinin hemen her aşamasında yetkin olmaya çalışmıştır.

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 9 - Sal

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Orijinal adı: Im Westen nichts Neues) Erich Maria Remarque'nın yazdığı, savaşın korkunçluğunu ve anlamsızlığını ele alan bir roman.

Im Westen nichts Neues romanı ilk kez Almanya'da 1929 yılının Ocak ayında yayımlandı ve daha ilk yılında 26 dile tercüme edilerek dünyaca meşhur oldu. Günümüze kadar 50 ayrı dile tercüme edilmiş ve 15-20 milyon satmıştır. 1930 yılında Lewis Milestone'ın yönettiği Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok filmi bu romandan uyarlanmıştır. Almanya'nın Nazi döneminde 1933 yılında gerçekleşen "Kitap yakılması" eylemlerinde bu roman da kurban düşmüştür. Roman, I. Dünya Savaşı'na, bağnaz öğretmenlerinin kışkırtığı vatanseverlik duygularıyla gönüllü olarak katılan Alman gençlerinin, savaşın gerçekliği altında nasıl ezildiklerini son derece çarpıcı bir biçimde okuyucuya sunmaktadır. Remarque'ın bu romanın kahramanı, yaşama bağlılığını, yaşama sevincini öylesine yitirmiştir ki, bu yaşam dolu genç adam, önünde uzanan upuzun bir yaşama bakıp, "Varsın aylar, yıllar geçsin. Nasılsa bana getirecekleri bir şeyleri kalmadı" diyebilmektedir sonunda. Remarque, savaşlara katılan insanların bir kısmının bedenen öldüklerini, geri kalanların ise ruhen öldüklerini savunmaktadır bu romanında. Ona göre sonuçta, savaşlara katılan herkes ölür, bedenen ya da ruhen, kimse savaştan sağ çıkamaz. Remarque'ye göre savaşın gerçeği işte budur. (Devamı...)


Seymour Hersh ya da tam adıyla Seymour Myron Hersh (d. 8 Nisan 1937), Amerikalı araştırmacı gazeteci ve yazar. Hersh, The New Yorker dergisinde askerî ve güvenlikle ilgili konularda makaleler yazmaktadır. 1970 Pulitzer Ödülü'nü, iki defa Ulusal Dergi Ödülü'nü, beş kere de Polk'u kazanmıştır ve 2004 George Orwell Ödülü sahibidir.

Seymour Hersh'ün ilk önemli başarısı 1969'da Vietnam Savaşı esnasında gerçekleşen My Lai Katliamı'nı ve ABD ordusu tarafından katliamı örtme çabalarını ortaya çıkarmasıydı ve bu haberi ile 1970 yılında Pulitzer'e layık görüldü. 2004 yılında, Irak'taki Abu Gurayb cezaevindeki mahpuslara ABD ordusu tarafından yapılan kötü muamele ile ilgili haberleri de geniş yankı buldu. Mayıs 2015'te yazdığı bir yazıda Usame bin Ladin'in ölümü konusunda ABD'nin kamuoyunu doğru bilgilendirmediğini, bin Ladin'in Afganistan'da defnedildiğini iddia ederek gündeme gelmiştir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 10 - Çrş

Göz göz çukurunda bulunan, iri bir bilye büyüklüğünde, görmeyi sağlayan küremsi bir organdır.

Göz, ışığı geçirmeye ve kırmaya elverişli üç tabakanın birleşmesinden oluşmuştur. En dıştaki birinci tabakaya, Sklera ya da "gözakı" denir. Bu tabaka önde tümsekleşerek, saydam Kornea tabakası olarak devam eder. Beyaz ve lifli yapıda olan bu sert tabaka, gözü dış darbelere karşı koruyan kalın bir zardır. Çok damarlı bir bağ dokusu olan damar tabaka, iki yüzündeki boyalı hücre örtüsüyle, gözyuvarını tam bir karanlık oda haline getirir. Bunun ön bölümünde, kirpiksi cisim kasları ile kirpiksi bölge yer alır; kirpiksi bölgenin çok damarlı olan asıcı bağı gergin tutmak için kanla dolan küçük piramitler halindeki çıkıntılara, "kirpiksi uzantı" denir. Kirpiksi bölgenin uzantısı olarak, ön bölümde damar tabaka renk değiştirerek ortası delik (gözbebeği) bir diyafram oluşturur (iris). Rengi insandan insana değişen iris, gözbebeğini büyültüp küçültmeye yarayan kas liflerini kapsar: Dikey olarak yerleştirilmiş bulunan kas lifleri kasılarak gözbebeğinin genişlemesini, çember halinde yerleştirilmişi kas lifleri ise, kasıldıklarında göz bebeğinin büzülmesini sağlar. (Devamı...)


José Carlos Mariátegui (d. 14 Haziran 1895, Lima- ö. 16 Nisan 1930, Lima, Peru), Perulu siyasi önder ve deneme yazarı. Ülkesinin siyasal ve kültürel sorunlarını Marksist bir anlayışla çözümlemeye çalışan ilk Perulu aydındır.

Ülkede kişisel diktatörlüğünü kuran Augusto Leguía rejiminin (1919-30) ateşli muhaliflerinden biri olan Mariátegui'yi uzaklaştırmak amacıyla öğrenim görmesi için 1919'da İtalya'ya gönderdi. O güne değin daha çok kendi kendini yetiştirmiş olan Mariátegui, İtalya'da Henri Barbusse, Antonio Gramsci, Maksim Gorki ve Georgi Çiçerin gibi dönemin önde gelen sosyalist düşünürleriyle yakın ilişki kurdu. İtalyan komünist hareketinin kuruluşunun hareketine katıldı ve Marksizmi benimsedi. 1923'te Lima'ya döndü ve Víctor Raúl Haya de la Torre'nin kurduğu Amerika Devrimci Halk Birliği'nin güçlü bir destekçisi oldu. Apristalar denen bu hareketin önderlerinden Luis Alberto Sánchez'le arasında görüş ayrılığı çıkması üzerine birlikten ayrılarak Peru Komünist Partisi'ni (1928) kurdu ve partinin ilk genel sekreteri oldu. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 11 - Prş

Uzman Jandarma Ankara Jandarma Okullar Komutanlığında bir yıl süreli Uzman Jandarma Askerî Okulu (JANU)'nu başarı ile bitiren Uzman Jandarma çavuştan Uzman Jandarma sekizinci kademeli çavuş rütbesine sahip yalnızca Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde görev yapan asker kişilerdir. 2012 yılında Uzman Jandarma Okulunun kapatılarak son mezunlarını vermesinin ardından, mevcutları emeklilik ve istifalar nedeniyle düşmeye devam etmektedir. 2015 yılı Ekim ayı itibarıyla Jandarma Genel Komutanlığı emrinde görev yapan 22.394 Uzman Jandarma bulunmaktadır. Uzman Jandarmalar bir yıl süreli hukuk, mesleki ve askeri eğitimlerine müteakip, 6 aylık staj eğitimi için kıt'alarındaki görevlerine atanır ve nasp edilirler. Uzman Jandarmalar kıt'alarda, devriye komutanı ve devriye komutan yardımcısı olarak görev yaparlar. Ayrıca kıt'alarda öncelikli olarak mesleki eğitim başta olmak üzere, yurtdışı yabancı dil kursları gibi genel kolluk görevini icra etmekte kullanabilecekleri kurslara katılırlar. Ankara ilinde Beytepe Güvercinlik'te bulunan Jandarma Eğitim Komutanlığı bünyesinde yer alan Uzman Jandarma Okulu 2013 yılı itibarıyla kapatılmış ve son mezunlarını vermiştir. (Devamı...)

Yelena Dementiyeva (Rusça: (Елена Вячеславовна Дементьева) ; (d: 15 Ekim 1981, Moskova), profesyonel Rus tenisçi.

Dementieva'nın katıldığı ilk uluslararası tenis turnuvası 1997 yılında gerçekleştirilen Les Petit As Turnuvasıdır. Dementieva Fransa'da henüz 13 yaşındayken katıldığı bu turnuvayı kazanmayı bildi ve böylece WTA dünya sıralamasında ilk 500 içerisinde yer aldı. 1998 yılında profesyonel oldu ve 1999 yılında, dünya sıralamsında ilk 100 içerisine girdi. 1999 yılında düzenlenen FED Cup turnuvasında Rusya millî takıma adına yarışan Dementieva, finalde ABD millî takımından Venus Williams'ı 1-6,6-3 ve 7-6'lık üç set sonunda yenerek Rusya'yı şampiyonluğa ulaştırdı. Kariyerinin ilk Grand Slam çekilişlerini bu yıl gerçekleştirdi.Avustralya Açık, Fransa Açık ve Wimbledon turnuvalarına elemeler sonucunda Amerika Açık'a ise doğrudan katıldı. Dementieva ilk kez katıldığı Avustralya Açık ve Fransa Açık turnuvalarında ikinci turda, Wimbledon'da birinci turda ve Amerika Açık'ta üçüncü turda elendi. 2000 yılı Dementieva'nın kariyerinde en güçlü olduğu yıllardan birisiydi. Tek kadınlarda, WTA dünya sıralamasında ilk 20 içerisinde yer alan oyuncularla 40 maç oynadı ve bu maçların 20'sinden galibiyetle ayrıldı. Bu yıl sonunda aldığı toplam ödül ise 600.000 Amerikan dolarıdır. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 12 - Cum

M60 Patton Amerika Birleşik Devletleri Kara Kuvvetleri'ndeki Patton serisi tankların 2. ve son ana muharebe tank tipidir. M48 Patton'dan geliştirilmiştir. Soğuk Savaş sırasında Amerika Birleşik Devletleri Kara Kuvvetleri'nin ana savaş tankıdır. Soğuk Savaş'ta NATO ve ABD'ye yakın ülkeler tarafından kullanılmıştır.

Yerini M1 Abrams aldığı halde M60 dünya boyunca halen servistedir. Şu anda en büyük kullanıcısı 1.700 kadar tankla Mısır, sonraki kullanıcı 900'den fazla geliştirilmiş tankla Türkiye, sonraki ise 700 geliştirilmiş türevleri ile İsrail'dir. 1957'de, Amerika'da 105 mm top ve daha iyi gövde zırhıyla planlanmıştır. M60 Patton büyük ölçüde M48 Patton tankını temel alır. Aralarında önemli farklar ise; M60 Patton'da 105 mm top M48'de ise 90 mm top olmasıdır. M60 Patton'da gövde ile eğimli bölge düz, M48'de ise bombelidir, M48'de 5 istikamet makarası bulunmaktadır, M60'ta ise 3 tanedir. Bunun dışında M-60’ların kulesi biraz daha büyüktür. Devamı...


Piermario Morosini (d. 5 Temmuz 1986, Bergamo - ö. 14 Nisan 2012, Pescara), İtalyan futbolcudur. En son Udinese'den kiralık olarak Livorno'da oynuyordu. 14 Nisan 2012 tarihinde oynanan Pescara - Livorno maçında sahada aniden geçirdiği kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti.

Çocukluk yıllarında ilk olarak annesini, sonra babasını kaybetti ve bunların sonrasında da kardeşi intihar etti. Morosini, kariyerindeki ilk maçına; Udinese formasıyla 23 Ekim 2005 tarihinde 1-0 kaybettikleri maçta İnter karşısında son 40 dakikada oyuna girerek çıktı. Bir kez UEFA Kupası'nda da maça çıkan Morosini, 2005-06 sezonunda beşi lig maçı olmak üzere sekiz maça çıktı. 2006 yılında Bologna'ya kiralık olarak giden Morosini, Bologna formasıyla 16 maça çıktı. 2007 yılında ise bonservisi Udinese'den alındı ve Vicenza'ya transfer oldu. Yine o dönemlerde; İtalya'nın çeşitli yaş gruplarında 2001 yılından 2009 yılına kadar toplam 56 kez forma giydi ve bir gol attı. Devamı...

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 13 - Cts

Posta pulu posta gönderilerinde posta ücretinin ödendiğini göstermek amacı ile kullanılan bir tarafı yapışkanlı kâğıt etiketlere denir. Dünyada ilk defa Birleşik Krallık'ta 6 Mayıs 1840 tarihinde kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye'de ise Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1 Ocak 1863 tarihinde kullanılmaya başlanmıştır. Posta pulları geçmişte gönderinin posta ücretini ödemenin en çok kullanılan şekli olmakla birlikte, günümüzde çoğunlukla gönderilerin ücret ödeme makinesinden geçirilmesi ile posta ücreti ödendiği görülmektedir. Ayrıca posta idareleri tarafından hazırlanan antiye zarf ve antiye kart gibi ayrıca ek bir ücret veya pul gerektirmeyen yazı malzemeleri de postada kullanılmaktadır. Posta pulları ayrıca pul koleksiyoncuları tarafından satın alınarak biriktirilir. Zarf, kart, damga, posta kartı, ve benzeri posta ile ilgili her türlü malzeme dünya çapında yüz milyona yakın olduğu tahmin edilen koleksiyoncu tarafından toplanır. (Devamı...)

Frédéric Chopin (Fransızca telaffuz: [fʁe.de.ʁik ʃɔ.pɛ̃]; 22 Şubat veya 1 Mart 1810, Zelazowa-Wola - 17 Ekim 1849, Paris), (doğum adı Fryderyk Franciszek Chopin), romantik dönemin Polonyalı piyanist ve bestecisi.

Babası Fransız, annesi Polonyalı olup ömrünün büyük kısmını şöhretini kazandığı Paris'te geçirmesine ve klasik müzik literatüründe Fransız ismiyle anılmasına rağmen gönlü her zaman o dönem Rus işgali altındaki vatanı Polonya'da olmuştur. Bu durumu ile Chopin devrinin önemli karakterlerindendir. Millî sınırların üzerinde bir müzisyendi denebilir. Zaten 19. yüzyılda ortaya çıkan yeni tip bir sanatkarın veya dahi virtüozların hali millî bir sanatkar olmaktan çok evrensel bir sanatkar olmaktır. Chopin, tam anlamıyla romantik bir sanatkar, fakat yine yaratılış bakımından bambaşka bir şahsiyetti. Besteciliği bunu en açık şekilde gösterir. Pek az eseri istisna edilirse besteciliği tamamen piyanoya vurmuştur. Piyanodan kendini gösteren yeni tınlama imkânları çıkarmış, ayrıca devrinin henüz ulaşamadığı tınıları bile keşfetmiştir. Bununla birlikte armonilerinin geniş ve zengin ifade sahası, çok farklı üstünlüğünü, bu melodiler ve onların ortaya konuşunda beliren ritimlerin özel bir serbestlikle düzenlenişi ve sonunda lirik şiire has bir tattan gelişerek yükselen ifade yeteneği gibi nitelikleriyle, Chopin’in Fransız müziğinin ancak çok daha sonra varabildiği özelliklerin ilk hatlarını tespit etmek mümkündür. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 14 - Paz

Osmanlı'da sahne sanatları Osmanlı'da sahne sanatları, Osmanlı Devleti bünyesindeki tiyatro, sinema, müzik, dans, opera, gölge oyunu gibi sahnede icra edilen sanat türlerinin genel adıdır. 18. yüzyıla kadar Kukla, Meddahlık, Karagöz ve Hacivat ve Ortaoyunu gibi geleneksel Türk tiyatrosu olarak adlandırılan sahne sanatları egemendir. 18. yüzyılda başlayan batılılaşma çabaları ile çağdaş anlamdaki tiyatro, opera ve daha sonra sinema sergilenmeye başlanmıştır.

Batılı sahne sanatları Yirmisekiz Mehmet Çelebi gibi aydınların batıdaki sahne sanatlarını tasviri ile edebiyata giriş yapar. Tanzimat Dönemi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batılı değerlerle etkileşimi artırır. İbrahim Şinasi yerli imgeler taşıyan ilk özgün eser Şair Evlenmesi (1860)'ni yazdı. Güllü Agop ilk yerli tiyatro topluluğunu kurdu. Birinci Meşrutiyet ve İkinci Meşrutiyet ile gittikçe artan oranda batılı sahne sanatları Türk edebiyatına ve kültür hayatına girdi. Devamı...


Abel Gance (25 Ekim, 1889 - 10 Kasım, 1981) dünyaca ünlü Fransız film yönetmeni, yapımcısı, yazar, aktör ve film editörü. Sessiz film dönemindeki çalışmalarıyla anılır.

Gance Paris'te doğmuştur. Ailesi Gance'nin avukat olmasını istemiş, fakat Gance genç yaşlardan itibaren tiyatroya ilgi duymuştur. Sahneye ilk kez 19 yaşındayken Brüksel'de çıkmış ve sinemada ilk kez 1909 yapımı Moliere adlı filmdeki rolüyle yer almıştır. Gance 1911 yılında kendi yapım şirketini kurana kadar oyunculuk ve senaryo yazarlığı yapmayı sürdürmüştür. Aynı yıl, ilk filmi olan La Digue'yi yapmış, fakat film başarı kazanamamıştır. Gance'nin Sarah Bernhardt ile birlikte oynayacağı, kendi tarafından yazılan beş saatlik oyun, Victoire de Samothrace I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle iptal edilmiştir. Sağlığının bozuk olması nedeniyle Gance, büyük ölçüde savaşın dışında kalmayı başarmış ve bu sefer daha fazla başarı kazanmak üzere film yapımcılığına dönmüştür. 1919 yapımı üç saat süren epik filmi J'accuse (Suçluyorum) Gance'nin uluslararası alanda tanınmasını sağlamıştır. Savaş karşıtı güçlü bir film olan J'accuse, I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru St. Mihiel'de çekilmiş gerçek savaş sahneleri içermektedir; Gance bu filmde daha sonraki baş yapıtları La Roue ve Napoleonda daha da geliştireceği deneysel teknikler kullanmıştır. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 15 - Pzt

Birahane Darbesi (Almanca: Bürgerbräukellerputsch ya da Hitler-Ludendorff-Putsch ya da Hitlerputsch), Adolf Hitler'in Bavyera'nın yönetimini devralmak için 8-9 Kasım 1923 tarihinde organize ettiği başarısız darbe girişimidir.

Nazi Partisi üye sayısını arttırmasına rağmen Bavyera dışında fazla tanınmıyordu. Hitler'in o zamanlar aklında, burada bulunan silahlı tüm Weimar Cumhuriyeti karşıtlarını kendi önderliği altında toplayarak, ordunun da (o zamanki adıyla Reichswehr) desteğiyle Bavyera hükümetini ele geçirip Berlin'e karşı yürüyüşe geçmek ve Weimar Cumhuriyeti'ni yıkmak vardı. Bavyera'ya üçlü bir diktatör yönetimi hakimdi: Devlet Komiseri Gustav von Kahr, Reichswehr komutanı General Otto von Lossow, Devlet Polisi başkanı Albay Hans von Seisser. Bu yönetim, merkezî yönetimin ilettiği her talimatı yerine getirmiyordu. Özellikle Hitler'in yayın organının ve Nazilerin faaliyetlerinin durdurulmasına yönelik emirler uygulanmıyordu. 8 Kasım 1923 akşamı Münih ticaret örgütlerinin, Bürgerbräukeller isimli bir birahanede düzenlediği gecede konuşma yapmakta olan von Kahr ve orada bulunan yönetim ekibi, Adolf Hitler ve ona bağlı 600 silahlı adamının müdahelesiyle rehin duruma düştüler. Hitler bu üçlünün kendisiyle işbirliği yapmasını talep etti. Ancak üçü de bu konuda isteksizdiler. Bu aşamada Hitler'e Almanların I. Dünya Savaşı'ndaki efsanevi komutanı Erich Ludendorff yardımcı oldu ve görünüşte Hitler'e katıldılar. Birahane çıkışında oluşan kargaşada bu üçlü görev yerlerine kaçmayı başarmış ve Hitler, Ludendorf'la başbaşa kalmıştır. Ertesi gün 9 Kasım sabahı Hitler ve Ludendorff bir hücum taburunun önünde Münih'in merkezine doğru yürüyüşe geçtiler. Şehrin merkezine giden yolları kapatan polis taburlarıyla çıkan çatışma Hitler için başarısızlıkla sonuçlanmış ve hücum taburu dağılmıştır. Olayda 16 Nazi ve 3 polis ölmüştür. Ludendorff olay yerinde tutuklanmış, Adolf Hitler ise oradan kaçmış ve iki gün sonra o da yakalanmıştır. (Devamı...)


Paracelsus ya da tam adıyla Phillipus Theophratus Bombastus von Hohenheim. (d. 11 Kasım veya 17 Aralık 1493 Zürih - ö. 24 Eylül 1541, Salzburg). Almanca konuşan İsviçreli doktor ve kimyager. 16. yüzyılın önemli bilim insanlarından ve modern tıbbın kurucularından biri olduğu kabul edilir.

Doktor olan babasından ilk temel bilgileri aldıktan sonra üniversiteye gitmiş ancak burada edinmiş olduğu bilgiler kendisini tatmin etmediği için çeşitli bilim merkezlerine yolculuklar yaptı. Paracelsus, günün tedavi şekline, otoritelerin tıbbi kuramlarına karşı çıkmış ve bunun sonucunda, biraz da çılgın tavırlarıyla, bir tür sembole dönüşmüştür. Çılgınlıkları o zamanki geleneksel tıbbın eskidiği ve artık yenilenmesi gerektiği şeklindeki tepkisinin bir göstergesidir. Akademik olan her şeye meydan okumuştur. Zamanında uygulanan tıp uygulamasına hayatı boyunca karşı çıkmış ve mücadele vermiştir. Aklı sürekli çalışan, kuramlar üreten biridir. Onun, geçmişle olan savaşının en somut şekli, öğrencilerin yaktığı geleneksel ateşte herkesi gözü önünde İbn-i Sina, Hipokrates ve Galen gibi otoritelerin kitaplarını yakmasıdır. Böylece, Orta Çağ'da dogmatik hale gelen Galen, İbn-i Sina gibi, yeni gelişmelerin önündeki engeller olarak gördüğü hekimlerin kimliklerinde, eski tıbba son verdiğini sembolize ediyordu. Bu hareketiyle büyük bir tepkinin doğmasına sebep olan Paracelsus, hemen hiçbir yerde fazla kalamayıp, kent kent dolaşmıştır. Paracelsus, tıp eğitiminde geleneksel olarak kullanılan Latince yerine derslerini Almanca vermiştir. Paracelsus'a göre, bir cerrah bütün bitkileri tanımak, bilmek zorundadır; onları nasıl kullanacağını, onların çok hızlı mı yoksa yavaş mı etki ettiğini bilmek zorundadır. Ayrıca, onların etkilerinin bilinmesi gerekir, etkilerinin kaslar mı, kemikler mi yoksa damarlar üzerinde mi olduğunun cerrah tarafından bilinmesi lazımdır. Örneğin balsamın kırık için mi, yoksa yaralarda mı etkin olduğunun bilinmesi gerekir. Buna ilave olarak, yaranın açık ve korumasız olmasına göre, uygun bir pansumanla, yarayı temizleyip, onu dış etkilerden korumalıdır. Mümkün olduğu kadar doğanın tedavi gücünün yarayı iyileştirmesine yardımcı olmalıdır. Bu da her şeyden önce iyi beslenme ile mümkün olur. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 16 - Sal

Lenin'in vurulması ya da Lenin suikasti, 30 Ağustos 1918 günü Bolşevik lider Vladimir Lenin'e yapılan suikast girişimi. Olay günü Lenin, Moskova'da bulunan "Orak-Çekiç" adındaki bir fabrikada Ekim Devrimi hakkında konuşma yapmaktaydı. Konuşmasının ardından fabrikadan ayrılıp arabasına binerken Fanya Kaplan tarafından üç kez ateş edilerek vurulmuştur.

Bolşeviklere muhalif, Sosyalist Devrimci Parti (SR); Ekim Devrimi sırasındaki tutumu nedeniyle Lenin'i devrime ihanetle suçlamaktaydı. 16 Yaşındayken Kiev'de anarşist bir grubun üyesi olan ve yıllar sonra Sosyalist Devrimci Parti'ye giren Fanya Kaplan, Lenin'i vurma kararı almış ve eylemi Lenin'in fabrikada konuştuğu 30 Ağustos günü yapmayı planlamıştır. Olay günü Lenin'e seslenen ve döndüğü sırada ateş eden Kaplan'ın silahından çıkan bir kurşun hedefini bulmazken kurşunlardan ikisi Lenin'i, sol omzundan ve çene-boyun kısmından vurmuştur. Devamı...


Dante Alighieri (Mayıs-Haziran 1265, Floransa - 14 Eylül 1321, Ravenna) İtalyan ozan ve siyasetçidir.

En bilinen eseri, Ahirete yapılan bir yolculuğu anlattığı İlahi Komedya'dır (La Divina Commedia). Bu eser Cehennem, Araf ve Cennet isimlerinde üç ciltten oluşmuştur. Dünya edebiyat tarihinin en büyük eserlerinden biri kabul edildiği gibi, modern İtalyanca`nın da temelini oluşturur. Modern Avrupa ve İtalya için önemli bir figürdür ve İtalya'daki metal 2 'ların tura tarafında Dante'nin resmi vardır. Dante 1265 yılında doğdu, Haziran ayında İkizler burcu olarak doğduğunu söyler. Gerçek adı olan Durante'yi kısaltarak Dante`yi kullanmıştır. Dante'nin ailesi köklü ve asil bir aile olmakla beraber, sonradan fakir düşmüş ve aristokratik önemini kaybetmişti. Dante'nin babası II. Alighiero hakkında çok fazla bilgi yoktur, mesleği bilinmemekle beraber noter, hakim veya faizci olduğuna dair çeşitli görüşler mevcuttur. II. Alighiero hakkındaki belki de tek "kesin" bilgi onun Guelfolar partisine mensup olduğudur. O sıralarda yönetim Ghibellinolar'daydı ve Ghibellinolar Guelfoları sürgün ederek şehirden uzaklaştırmışlardı. Devamı...

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 17 - Çrş

Sinek mantarı (Amanita muscaria), Gelin mantarı olarak da bilinen, Amanitaceae familyasından zehirli ve halüsinojen bir mantar türüdür. İbotenik asit, müsimol gibi zehirli bileşikler içerir ve Pantherina sendromu zehirlenmesine yol açar. Yarattığı delilik krizleri 4-6 saat sürer. Bu mantardan etkilenenlerde; ruh halinin değişmesi, (keyifli veya kaygılı durum), nedensiz gülme, hayal görme, konuşma güçlüğü, kas spazmları, görme ve işitme bozukluğu, yorgunluk gibi belirtiler görülür. Bu mantardan zehirlenmelerde ölüm olayı nadirdir, özellikle küçük çocuklarda tehlikeli olabilmektedir.

Parlak kırmızı ve turuncu renklerde olabilir. Diğer amanita türleri gibi beyaz renkli, yumurta şeklinde bir kapsülden çıkar, genelde üzerindeki zar'ın kalıntılarından kaynaklanan beyaz noktalar taşır. Avrupa'da sinek mantarının şans getirdiğine inanılır. Ortaçağ'da üzerine konan sinekleri sersemletip boğduğu için bu mantarın suyu sineklerden korunmak için kullanılmıştır. Etimolojik açıdan incelendiği zaman Yunancada amanitai "detaysız mantar", musc ise sinek anlamına gelir. Bu mantar her zaman insanların ilgisini çekmiş, süslemelerde, çocuk kitaplarında kırmızı renkli beyaz benekli sevimli bir mantar olarak resmedilmiştir. Sibirya'da şamanlar tarafından çeşitli amaçlarla kullanıldıkları, Vikinglerin de bir yeri işgal etmeden önce cesaret vermesi için bu mantarı yedikleri bilinmektedir. Şamanlar ayinlerini düzenlemeden önce bu mantarlardan yerler ve uykuya yatarlar. Mantarın getirdiği uyku hali ve halüsinojenik etkilerle gördükleri rüyaları anlatarak kehanette bulunurlar.Ayrıca ünlü oyun Mario'nun mantarının bu mantar türünden esinlendiği bilinmektedir. (Devamı...)


Leonid Andreyev (Rusça: Леонид Николаевич Андреев, d.9 Ağustos 1871 - ö. 12 Eylül 1919) Ulusal edebiyatta, dışavurumcu hareketin önderlerinden olan Rus Oyun ve kısa hikâye yazarı. 1905 ve 1917 Devrimleri arasında kalan zaman diliminde etkindi.

1871'de Rusya Orel'de doğdu. 1891’de Sankt-Peterburg Üniversitesi’ne girdi, bu sırada çok yoksulluk çektiği için üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı, intihara kalkıştı. 1897’te Moskova Üniversitesi’nde hukuk öğrenimini bitirdi fakat sadece bir sene hukukla ilgilendi. 1898’de mesleğini bıraktı. Moskova'da yayınlanan Moskovskiy Vestnik gazetesinde dikkate değer bir haber yapmaksızın mütavazi bir şekilde polis - mahkeme muhabiri olarak çalışmaya başladı. "Fakir bir öğrenci hakkında" isimli ilk hikâyesini yayımladı. Bu öykünün kendi öğrencilik yıllarını temel alan bir konusu vardı. Moskovskiy Kuryer'de James Lynch imzasıyla yayınlanan hikâyelerini Gorki keşfetmeden önce edebi kariyeri başlamamıştı. Kısa hikâyesi "Siste"yi (В тумане) 1902’de yazar. Eserlerinde 1905 ile 1917 devrimleri arasındaki zor döneminin bir yansıması görülür. Çarlık yönetimine karşı 1905 devrimin başarısızlığa uğraması ruhsal bunalımlar geçirmesine neden olur. I. Dünya Savaşı‘ndan sonra, kendini tamamen Anti-Bolşevik oyunlar yazmaya verir. Eserleri bitene kadar kahramanlarının hayatını bizzat yaşar. "Anatema" (1909) eserindeki Yahudi Layzer’i yaratırken, kendisi de bir Yahudi olur, farkında olmadan Ahdi Atik diliyle konuşmuştur. Bir başka eseri "Saşka Jegulyov" (1911) bitene kadar Volga bölgesinden Moskova’ya gelen bir derebeyi olmuştur. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 18 - Prş

Runik Taşlar runik tarzı yükseltilmiş taş yazıtı ama bu terim kayalar ve kaya üzerinde yazıtlar için de kullanılır. Bu gelenek 4. yüzyılda başlamış ve 12. yüzyılda da sürmüştür. En çok İskandinavya'da bulunur, ancak Viking Çağı'nda ziyaret ettikleri yerlere de dikilmiş taşlar vardır. Genellikle ölen erkekler için dikilmiş anıtlardır. Renkleri yıpranmış ve artık belli olmamasına rağmen, genellikle dikildikleri zaman parlak renkliydiler.

Runik yazıtlar ile taşlar yerleştirme geleneği ilk olarak 4. ve 5. yüzyılda ortaya çıktı, bu erken dönemde Norveç ve İsveç'te genellikle mezarların yanına yerleştirilirdi. En erken Danimarka Runik taşı 6. ve 7.yüzyıllarda ortaya çıkmıştır ve İskandinavya'da Hicret Dönemine ait yaklaşık 50 Runik taş mevcuttur. Devamı...


Ferdinand Macellan (Portekizce: Fernão de Magalhães, İspanyolca: Fernando ya da Hernando de Magallanes); (d. 1480 İlkbaharı, Sabrosa, Portekiz – ö. 27 Nisan 1521, Maktan Adası, Cebu, Filipinler), Portekizli denizci, gezgin ve kâşif. İspanyol İmparatorluğu'nun desteğiyle denize açıldı. Hikâyesi, bu seyahate eşlik eden Antonio Pigafetta'nın anılarını yazması sayesinde günümüze ulaşmıştır.

Macellan son yolculuğunu tamamlayamadan Filipinler'deki Mactan Savaşı'nda öldürüldü. Ancak daha önce ziyaret ettiği Baharat Adaları'nın ötesine giderek tüm meridyenlerden geçen ilk insanlardan olmayı başardı. Büyük Okyanus'a seferi esnasında okyanusu çok sakin gördüğü için "pasifik" (sakin) ismini veren, ayrıca Güney Amerika’da keşfettiği boğaza kendi ismi verilen Portekizli denizci Macellan, Büyük Okyanus'u aşan bir araştırma gezisi yapmış ilk insandır. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 19 - Cum

Euthyphron (Antik Yunanca: Εὐθύφρων Eftifron) Platon’un dindarlık üzerine yazdığı gençlik dönemi başka bir deyişle Sokratik diyaloglarından biridir.

Euthyphron Sokrates'in Savunması ve Kriton diyalogları birbirinin devamı niteliğindedirler. Sokrates, MÖ 399 yılında Meletos adlı bir genç tarafından gençlerin ahlakını bozmak ve dinsizlik suçlamalarıyla açılan dava için mahkemeye gelmiştir. Savunma mahkeme sürecini, Kriton mahkeme sonrasını, Euthyphron ise mahkemenin hemen öncesini anlatır. Yani eser Sokrates'in Savunması’nın önceli olma özelliğini taşır. Eserde İki konuşmacı vardır. Diyaloga ismini veren Euthyphron ve Platon’un hocası Sokrates. Cinayet işlediği için babası tarafından cezalandırılan bir kölenin istem dışı ölmesi üzerine Euthyhron babasına dava açmak için mahkemeye gider. Sokrates’in ise kendi aleyhine açılan dava için mahkemeye gitmesi iki konuşmacının yollarını kesiştirir ve dindarlık üzerine bir sohbet başlar. Euthyhron babasının istemeyerek de olsa bir köleyi öldürmesini dini açıdan bir lekelenme olarak görür. Yani mahkemeye geliş amacı onu dinsizlik ile suçlamaktır. Diyalog içerisindeki görüşleriyle ve öne sürdüğü din ve dindarlık hakkındaki argümanlarıyla Euthyhron Antik Yunan’daki muhafazakar düşünceyi ya da muhafazakar kimliği temsil etmektedir. Diyalog altı bölümden oluşmaktadır. (Devamı...)


Al Pacino (d. 25 Nisan 1940), Oscar ödülüne sahip Amerikalı sinema ve tiyatro oyuncusu.

Uzun süren sinema kariyeri boyunca, Hollywood'un baş aktörlerinden biri olarak görülen Al Pacino, 25 Nisan 1940'ta New York, Doğu Harlem'de dünyaya geldi. Oyunculuk dersleri alan Pacino, zaman zaman çıktığı gösterilerde oyunculuğunu geliştirdi. 1966 yılında Actors Studio'da eğitim için hak kazandı. Daha sonra James Earl Jones ile çalıştığı The Place Creep'te rol aldı. 1967-68 tiyatro sezonunda zalim bir sokak serserisini oynadığı The Indian Wants the Bronx ile Obie Ödülleri En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Al Pacino'nun Broadway'de sahneye çıktığı ilk oyun Does the Tiger Wear a Necktie?'dır. Her ne kadar oyun kırk gösterimden sonra kaldırıldı ise de Pacino, topluma uyum sağlayamayan bir uyuşturucu bağımlısını canlandırdığı rolüyle Tony Ödülü'nün sahibi oldu. Al Pacino'nun kariyerindeki ilk filmi, 1969 yılında çevirdiği Me, Natalie'dir. Buradaki başarısıyla, yapımcılığını Paramount'un üstlendiği, Francis Ford Coppola'nın The Godfather (Baba) filminde Michael Corleone rolünü oynamaya hak kazanacaktır. Bu filmdeki performansı ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar'ına aday gösterildi. Çareyi Broadway oyunlarına dönmekte buldu ve başrolünü oynadığı The Basic Training of Pavlo Hummel ile ikinci kez Tony ödülünün sahibi oldu. Pacino'nun daha sonra rol aldığı filmleri, homoseksüel bir seri katilin peşinde olan bir polis memurunu canlandırdığı Cruising ve Author Author adlı komedi iş yapmadı. 1983 yılında Brian De Palma'nın yönettigi, şiddeti bol Scarface (Yaralı Yüz) ise ilk gösterildiğinde sinemanın kült filmleri arasındaki yerini aldı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 20 - Cts

Fermuar (Fransızca: 'fermoir', kilit, kopça'dan), iki kumaş türü yakanın geçici olarak birleştirilmesine yarayan bağlantı türü.

1891 yılında Whitcomb Judson adlı Amerikalı mucit tarafından icat edildi. 1913 yılında Gideon Sundback tarafından geliştirilerek bugünkü modern fermuar icat edildi. 1918 yılına kadar yalnızca kovboy çizmelerinde kullanıldı. Elbise, valiz, çanta, çadır, uyku tulumu gibi tekstil ürünlerinde sıkça kullanılır. Yerine düğme, çıtçıt, bağcık, cırt-cırt da kullanılabilir. Günümüzde metal ya da plastikten oldukça ucuza imal edilebilmesine rağmen, tek bir dişin bozulmasıyla ürün fonksiyon dışı kalabilir. Çünkü bir diş kırılınca diğerleri de kullanılamaz hale gelir. Fermuar kullanılarak bitiştirilecek iki yaka, genelde sayıları 10 ile 100 arasında değişen ve birbiri içine geçebilen özel dişler içeren kumaş bantla donatılır. Fermuar, iki yaka arasında gidip gelebilen ve elle kontrol edilen özel bir sürgü sayesinde açılır ya da kapanır. Sürgünun içinde yer alan Y-şeklindeki kanal, dişleri sıkıştırarak birleştirir ya da ayırır. (Devamı...)


Nicolaus Copernicus (Lehçe: Mikolaj Kopernik; Almanca: Nikolaus Kopernikus; Türkçe: Nikolas Kopernik; 19 Şubat 1473 - 24 Mayıs 1543), rönesans matematikçisi ve Dünya yerine Güneş'in merkezde bulunduğu Güneş merkezli evren modelini formülleştiren astronom.

1543 yılında ölümünden kısa bir süre önce yayımlanan kitabı De revolutionibus orbium coelestium (Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine) bilim tarihinde önemli bir olay olarak kabul edilmektedir. Bu kitap Kopernik Devrimini başlatmıştır ve bilimsel devrime önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Kopernik, 1466 yılından beri Polonya Krallığı'nda bir bölge olan Royal Prussia'da doğmuş ve ölmüştür. Kopernik’in kilise hukuku üzerine doktorası vardı ve aynı zamanda diplomasız olarak bir doktor, polyglot (çok dil bilen insan), klasik âlim, vali, diplomat ve ekonomide günümüze kadar temel bir kavram olan Miktar Teorisi’ni yazıya döken ve Gresham Yasasının bir versiyonunu Gresham’dan önce 1519 yılında formülleştiren bir ekonomistti. Nikolas Kopernik, 19 Şubat 1473'te bir Prusya şehri olan Thorn'da doğdu. Babası Krakovlu bir tüccar, annesi de varlıklı bir ailenin kızıydı. Nikolas dört çocuklu bir ailenin en küçüğü idi. Kardeşi Andreas (Andrew) Frauenburg’da Augustinyan rahipti. Kız kardeşi Barbara Benedikt'in rahibesiydi ve son yıllarında Kulm’daki manastırın baş rahibesi oldu. 1517 yılından sonra öldü. Diğer kız kardeşi Katharina ise hem iş adamı hem de Thorn valisi olan Barthel Gertner ile evliydi. Barthel erken yaşlarda ölünce geride bıraktığı beş çocuğuna Kopernik baktı. Kendisi hiç evlenmemiş ve çocuk sahibi olmamıştır. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 21 - Paz

Süveyş Kanalı (Arapça: قناة السويس‎, trl: Qanā el-Suways). 17 Kasım 1869'da trafiğe açılmıştır. Akdeniz ile Kızıldeniz'i birbirine bağlayan yapay su yoludur. Temelleri Osmanlı İmparatorluğu tarafından atılmış, Baharat Yolu'nun ve Akdeniz Ticareti'nin canlandırılması sağlanmıştır. Kanal (Süveyş) Cephesi, Almanya'nın isteği üzerine açılmıştır. I. Dünya Savaşı'nda Birleşik Krallık ve de Arapların yardımı ile Osmanlı topraklarından (sınırlarından) çıkarak Birleşik Krallık'ın sınırlarına girmiştir. Birleşik Krallık tarafından da 1869'da açılmıştır.

Napolyon Mısır'ı işgal ettikten sonra 1799'da bu konuda olurluluk raporu istemiştir. Sina Yarımadası'nın batısındadır. 193,3 kilometre uzunluğunda ve en dar yerinde 313 metre genişliğindedir. Kanal, Afrika çevresinde dolaşmaya gerek kalmadan Asya ile Avrupa arasında deniz taşımacılığı yapılmasını sağlar. Dünyanın en önemli su yolları arasında yer alır. Eski gemiciler ticarette çok uzun yol ve mesafe kat ettikleri için böyle bir kanal yapma gereksinimi ortaya çıkmıştır. Dünyada kapakları olmayan en uzun kanaldır. Diğer kanallarla karşılaştırıldığında kaza oranı hemen hemen sıfırdır. Gece ve gündüz geçiş yapılabilir. (Devamı...)


Vincent van Gogh ya da tam adıyla Vincent Willem van Gogh (telaffuz: Bu ses hakkında[ˈvɪnsɛnt vɑn ˈɣɔx] ; d. 30 Mart 1853 – ö. 29 Temmuz 1890), Hollandalı ard izlenimci ressam. Bazı resim ve eskizleri, dünyanın en tanınmış ve en pahalı eserleri arasında yer alır.

Van Gogh gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, kısa süren bir öğretmenlik deneyiminden sonra da Belçika'da fakir bir madenci kasabasında misyoner olmuştur. Resim kariyerine 1880'den sonra başlamıştır. Başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışan Van Gogh, Paris'te tanıştığı izlenimcilik ve yeni izlenimcilik akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiş; Güney Fransa'da geçirdiği süre zarfında da bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir. Van Gogh, ömrünün son on yılı boyunca yaklaşık 900 suluboya/yağlıboya resmi ve 1100 karakalem çalışma üretmiş, en meşhur eserlerini ise ömrünün son iki yılında yapmıştır. 1888'de ressam Paul Gauguin ile arkadaşlığının bozulması üzerine sol kulağının bir kısmını kesmiş, giderek kötüleşen ruhsal hastalığı sonucunda kendini göğsünden vurarak intihar etmiştir. Kimi sanat tarihçileri Gauguin ile yaptıkları hararetli bir tartışma sonucu Gauguin'in isteyerek ya da kendini gard amaçlı olarak Van Gogh'un kulağını kestiğini de iddia ederler. Van Gogh, resim kariyeri boyunca kardeşi Theo'dan aldığı maddi destek sayesinde ayakta durabilmiştir. İki kardeşin arkadaşlığı, 1872'den itibaren birbirlerine yazdıkları mektuplarla belgelenmiştir. Van Gogh'un, Theo'ya yazdığı mektup sayısı 600'den fazla iken; Theo'nun, Van Gogh'a yazdığı sadece 40 mektup bulunabilmiştir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 22 - Pzt

Demokrasi dünyadaki tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Yunanca Bu ses hakkındadimokratia  (δῆμος, yani dimos, halk zümresi, ahali + κράτος, yani kratos, iktidar) sözcüğünden türemiştir. Türkçeye, Fransızca démocratie sözcüğünden geçmiştir. Genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir.

Ana yurdu Eski Yunan'daki filozoflar Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş, halk içinde "ayak takımının yönetimi" gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir. Fakat demokrasi diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın kullanılan devlet sistemi haline gelmiştir. Artık siyasetbilimciler hangi sistemin daha iyi işlediğinden çok hangi demokrasinin daha iyi işlediği tartışmalarına girmişler ve liberal, komünist, sosyalist, muhafazakâr, anarşist ve faşist düşünürler kendi sistemlerinin erdemlerini ön plana çıkarmaya çalışmışlardır. Bu sebeple demokrasinin çok sayıda değişik tanımı ortaya çıkmıştır. Demokrasinin tanımı tartışması günümüzde hâlâ devam eden bir tartışmadır. Bunun sebepleri arasında ülkelerdeki bazı kurumların görüşlerini haklı çıkartmak adına demokrasi tanımını kullanmaları, demokratik olmayan devletlerin kendilerini demokratik olarak tanıtma çabaları ve aslında genel bir kavram olan demokrasinin tek başına kullanılması (Anayasal demokrasi, sosyal demokrasi, liberal demokrasi vb.) gibi sebepler gösterilebilir. Demokrasiye farklı atıflar: (Devamı...)


Émile Zola ya da tam adıyla Émile François Zola (2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransa'da natüralizm akımının öncüsü olan ünlü bir yazardır. Zola'nın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davasında takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus’u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, baskılardan dolayı Fransa'yı terkedip bir süre Londra'da yaşamak zorunda kaldı. Çabaları sonucunda Dreyfus Davası'nın yeniden görülüp adaletin yerini bulması sonucu yurduna döndü. Émile Zola, 1902 sonbaharında, kaldığı otelin yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü.

“Nana”, “Germinal” ve “Meyhane” en tanınmış romanlarıdır. Tüm romanlarında,doğal ve gerçekçi bir tarzla, hayatın zorluklarından bahsedilir. Örneğin Nana adlı romanda yokluktan dolayı batağa sürüklenen bir genç kızın dramı, büyük bir gerçekçilik ve dramla anlatılır. Natüralizm'in öncülerinden olan Emile Zola’nın romanı olan Thérèse Raquin de natüralizm örneğidir. Romanın baş karakteri olan Thérèse fizyolojik özellikleriyle ele alınmıştır. Romanda Thérèse yaşadığı çevrenin bir ürünü olarak görülmektedir. Yaşadığı çevre gibi ezilmiş bir yapıya sahiptir. Thérèse’in bu yapısı fizyolojik özellikleriyle kitapta şöyle anlatılmaktadır” Basık bir alnın altında dar,uzun ve çelik gibi bir burnu vardı.” Burada basık bir alın derken çevresinden gelen baskılardan ezilmiş olduğu ve çelik gibi bir burun derken de Thérèse’in güçlü kişiliği anlatılmaya çalışılmıştır. Romanda Thérèse çevresinden aldığı baskılar nedeniyle bütün duygularını içine atmıştır. Fakat bir süre sonra içgüdüsel dürtülerine dayanamayarak bütün duygularını açığa vurmuştur. Romanda Thérèse’in duygularını açığa vurması zorla beraber olduğu Camille'yi aldatıp Laurent’le beraber olmasıyla anlatılmaktadır. O zamana kadar Thérèse gerçek kişiliğini hep saklamış, karakterini baskı altına almıştır. Laurent'le olan konuşmalarında da bunu ikiyüzlü olduğunu söyleyerek dile getirmiştir. Thérèse'in şehvetli kişiliğini Afrikalı annesinden aldığı söylenmektedir. Bu da natüralizmin soya çekim özelliğine bir örnektir. Fakat Natüralizm’de de olduğu gibi romanda Thérèse yaptıklarından suçlanmamaktadır; çünkü yaptıkları onun yazgısı olarak görülmektedir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 23 - Sal

Birahane Darbesi (Almanca: Bürgerbräukellerputsch ya da Hitler-Ludendorff-Putsch ya da Hitlerputsch), Adolf Hitler'in Bavyera'nın yönetimini devralmak için 8-9 Kasım 1923 tarihinde organize ettiği başarısız darbe girişimidir.

Nazi Partisi üye sayısını arttırmasına rağmen Bavyera dışında fazla tanınmıyordu. Hitler'in o zamanlar aklında, burada bulunan silahlı tüm Weimar Cumhuriyeti karşıtlarını kendi önderliği altında toplayarak, ordunun da (o zamanki adıyla Reichswehr) desteğiyle Bavyera hükümetini ele geçirip Berlin'e karşı yürüyüşe geçmek ve Weimar Cumhuriyeti'ni yıkmak vardı. Bavyera'ya üçlü bir diktatör yönetimi hakimdi: Devlet Komiseri Gustav von Kahr, Reichswehr komutanı General Otto von Lossow, Devlet Polisi başkanı Albay Hans von Seisser. Bu yönetim, merkezî yönetimin ilettiği her talimatı yerine getirmiyordu. Özellikle Hitler'in yayın organının ve Nazilerin faaliyetlerinin durdurulmasına yönelik emirler uygulanmıyordu. 8 Kasım 1923 akşamı Münih ticaret örgütlerinin, Bürgerbräukeller isimli bir birahanede düzenlediği gecede konuşma yapmakta olan von Kahr ve orada bulunan yönetim ekibi, Adolf Hitler ve ona bağlı 600 silahlı adamının müdahelesiyle rehin duruma düştüler. Hitler bu üçlünün kendisiyle işbirliği yapmasını talep etti. Ancak üçü de bu konuda isteksizdiler. Bu aşamada Hitler'e Almanların I. Dünya Savaşı'ndaki efsanevi komutanı Erich Ludendorff yardımcı oldu ve görünüşte Hitler'e katıldılar. Birahane çıkışında oluşan kargaşada bu üçlü görev yerlerine kaçmayı başarmış ve Hitler, Ludendorf'la başbaşa kalmıştır. Ertesi gün 9 Kasım sabahı Hitler ve Ludendorff bir hücum taburunun önünde Münih'in merkezine doğru yürüyüşe geçtiler. Şehrin merkezine giden yolları kapatan polis taburlarıyla çıkan çatışma Hitler için başarısızlıkla sonuçlanmış ve hücum taburu dağılmıştır. Olayda 16 Nazi ve 3 polis ölmüştür. Ludendorff olay yerinde tutuklanmış, Adolf Hitler ise oradan kaçmış ve iki gün sonra o da yakalanmıştır. (Devamı...)


Paracelsus ya da tam adıyla Phillipus Theophratus Bombastus von Hohenheim. (d. 11 Kasım veya 17 Aralık 1493 Zürih - ö. 24 Eylül 1541, Salzburg). Almanca konuşan İsviçreli doktor ve kimyager. 16. yüzyılın önemli bilim insanlarından ve modern tıbbın kurucularından biri olduğu kabul edilir.

Doktor olan babasından ilk temel bilgileri aldıktan sonra üniversiteye gitmiş ancak burada edinmiş olduğu bilgiler kendisini tatmin etmediği için çeşitli bilim merkezlerine yolculuklar yaptı. Paracelsus, günün tedavi şekline, otoritelerin tıbbi kuramlarına karşı çıkmış ve bunun sonucunda, biraz da çılgın tavırlarıyla, bir tür sembole dönüşmüştür. Çılgınlıkları o zamanki geleneksel tıbbın eskidiği ve artık yenilenmesi gerektiği şeklindeki tepkisinin bir göstergesidir. Akademik olan her şeye meydan okumuştur. Zamanında uygulanan tıp uygulamasına hayatı boyunca karşı çıkmış ve mücadele vermiştir. Aklı sürekli çalışan, kuramlar üreten biridir. Onun, geçmişle olan savaşının en somut şekli, öğrencilerin yaktığı geleneksel ateşte herkesi gözü önünde İbn-i Sina, Hipokrates ve Galen gibi otoritelerin kitaplarını yakmasıdır. Böylece, Orta Çağ'da dogmatik hale gelen Galen, İbn-i Sina gibi, yeni gelişmelerin önündeki engeller olarak gördüğü hekimlerin kimliklerinde, eski tıbba son verdiğini sembolize ediyordu. Bu hareketiyle büyük bir tepkinin doğmasına sebep olan Paracelsus, hemen hiçbir yerde fazla kalamayıp, kent kent dolaşmıştır. Paracelsus, tıp eğitiminde geleneksel olarak kullanılan Latince yerine derslerini Almanca vermiştir. Paracelsus'a göre, bir cerrah bütün bitkileri tanımak, bilmek zorundadır; onları nasıl kullanacağını, onların çok hızlı mı yoksa yavaş mı etki ettiğini bilmek zorundadır. Ayrıca, onların etkilerinin bilinmesi gerekir, etkilerinin kaslar mı, kemikler mi yoksa damarlar üzerinde mi olduğunun cerrah tarafından bilinmesi lazımdır. Örneğin balsamın kırık için mi, yoksa yaralarda mı etkin olduğunun bilinmesi gerekir. Buna ilave olarak, yaranın açık ve korumasız olmasına göre, uygun bir pansumanla, yarayı temizleyip, onu dış etkilerden korumalıdır. Mümkün olduğu kadar doğanın tedavi gücünün yarayı iyileştirmesine yardımcı olmalıdır. Bu da her şeyden önce iyi beslenme ile mümkün olur. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 24 - Çrş

Fizik (Antik Yunanca: φύσις fisisdoğa”) maddeyi, maddenin uzay-zamanda hareketini enerji ve kuvveti de kapsamak üzere bütün ilgili kavramlarla birlikte inceleyen doğa bilimidir. Daha genel olarak, evren ile ilgili nasılları cevaplamak için doğanın genel bir analizidir.

Fizik en eski akademik disiplinlerden biridir. 16. yüzyıldan bu yana kendi sınırlarını çizmiş modern bir bilim olmasına karşın, Bilimsel Devrim'den önce iki bin sene boyunca felsefe, kimya, matematik ve biyolojinin belli branşları ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Buna karşın, matematiksel fizik ve kuantum kimyası gibi alanlardan dolayı fiziğin sınırlarını net olarak belirlemek güçtür. Fizik, diğer disiplinleri etkilemesi bakımından da önemlidir. Bunun nedeni kısmi olarak ondaki gelişmelerin genellikle teknolojiye uygulanmasıyken, fizikteki yeni fikirlerin matematik ve felsefe gibi diğer disiplinleri etkilemesinin katkısı da büyüktür. Örneğin, elektromanyetik ve nükleer fizikteki yenilikler günümüz toplumunun gelişmesinde önemli yer tutan televizyon, bilgisayar, elektrikli ev eşyaları, nükleer silahlar gibi ürünlerin, termodinamikteki yenilikler motorlu taşımanın, mekanikteki yenilikler kalkülüsün gelişmesine neden olmuştur. Fizik kuarklar, nötrinolar ve elektronlar gibi temel parçacıklardan galaksi süperkümelerine kadar çok geniş bir yelpazede birçok fenomeni inceler. Diğer her şeyin kendilerinden oluştuğu bu fenomenleri incelemesi itibarıyla fizik zaman zaman “temel bilim” olarak da anılır. Fizik doğadaki çeşit çeşit fenomeni daha basit fenomenlerle açıklamaya çalışır. Böylece fizik hem gözlemlenebilir şeyleri temel nedenlere indirgemeye hem de bu temel nedenleri birbirleriyle ilişkilendirmeye çalışır. (Devamı...)


Venedik Gettosu Venedik Cumhuriyeti altında yaşayan Yahudilerin Venedik'te yaşamaya zorlandığı muhittir. Getto kelimesinin kökeni, İtalyanca "ghèto"dan gelmektedir.

Getto, Venedik'in Cannaregio bölgesinde bulunmakta ve yan yana iki gettodan oluşmaktaydı. Bu gettolar Ghetto Nuovo ("Yeni Getto") ve Ghetto Vecchio ("Eski Getto") idi. Bu isimler yanıltıcıdır çünkü sıfatlar buralarda bulunan dökümevlerinin kullanılış zamanlarını belirtmektedir; aslen getto olarak Ghetto Nuovo, Ghetto Vecchio'dan daha eskidir. Bugün, getto hala şehirdeki Yahudi yaşamının merkezini oluşturmaktadır. Venedik Yahudi Cemaati sadece 500 kişiden oluşmasına rağmen cemaatin küçük boyuna tezat olarak birçok kültürel aktivite gerçekleştirilmektedir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 25 - Prş

Sony (Japonca: ソニー株式会社, Sonī Kabushiki-Kaisha), Japonya kökenli çokuluslu şirketler topluluğu. Topluluğun ana şirketi, Tokyo'nun Minato semtinde yerleşik olan Sony Corporation'dur. Yıllık cirosu yaklaşık olarak 8.871.400 trilyon ¥'dir. Sony üreticilere ve profesyonel marketlere iletişim,video oyun konsolları ve bilgi teknolojisi üretiminde önemli rol oynamaktadır. Adı Latince "ses" demek olan "sonus" kelimesinden gelmektedir. Sony 5 bölümden oluşmaktadır. Bunlar; elektronik, oyun, eğlence, finansal servisler ve diğerleridir. Bu durum Sony'yi Nintendo'dan sonra dünyanın en kapsamlı eğlence ürünleri üreten şirket yapmaktadır. Sony yarı iletken üretiminde dünyada önde gelen 20 şirket arasındadır. 1945 yılında II. Dünya Savaşı'ndan sonra Masaru Ibuka, bombardıman sonrasında harabeye dönüşen Tokyo'da tamir dükkânı açmıştı. Ertesi yıl iş ortağı Akio Morita ile birlikte Tokyo Tsushin Kogyo Kabushiki Gaisya (東京通信工業株式会社; kısaca: Tōtsūkō 東通工), adlı şirketi kurdular. Bu şirket Type-G adlı Japonya'nın ilk kaset çalarını yaptı.

1950'li yılların başında Ibuka Amerika'ya gitti ve orada Bell Labs'in icadı olan transistörü duydu. Bell Labs'i transistörün lisansını alıp kendi şirketinde kullanma konusunda ikna etti. Birçok Amerikan şirketi transistörü askeri amaçlı kullanmayı düşünürken Ibuka bu icadı iletişim için kullanmayı düşündü. Transistörü ilk defa Regency and Texas Instruments adlı şirket kullansa da Ibuka bu icadı ilk defa ticari açıdan başarılı kıldı. (Devamı...)


Kaarlo Juho Ståhlberg (IPA: ˈkɑːrlɔ ˈjuhɔ ˈstoːlbærj) (d. 28 Ocak 1865 Suomussalmi; ö. 22 Eylül 1952 Helsinki), Finlandiya Cumhuriyeti'nin ilk devlet başkanı.

Aslen hukukçu olan Stahlberg, birçok seçim periyotlarında Fin eyalet meclisine seçilmiş ve mecliste Fin liberal görüşlü parti olan Gelişim Partisi'ni temsil etmiştir. 1908 ile 1918 yılları arasında Helsinki Üniversitesi'nde profesör olarak da görev alan Stahlberg, devlet başkanı olmadan önceki son yılında ise İdare Mahkemesi Başkanlığı'nda bulunmuştur. 1919 - 1925 yılları arasında devlet başkanlığı görevini yürüten Stahlberg, ikinci bir dönem seçilme hakkını kullanmamış ve bu tutumu ile gelecek dönemler için örnek teşkil etmeyi düşünmüştür. Daha sonra hukuki alandaki yeni yasalar için çalışmada bulunan Stahlberg, 1931 ve 1937 yıllarında yine devlet başkanlığına adaylığını koysa da çok az farklarla o dönem seçilen Pehr Evind Svinhufvud (1931) ve Kyösti Kallio'ya (1937) karşı kaybetmiştir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 26 - Cum

İkonoklazm bir kültürün kendi dini ikona ve diğer sembollerine ya da anıtlarına dini ya da politik güdülerle planlı saldırısıdır. Sıklıkla iç politik ya da dini değişimlerin ana parçasıdır. Genellikle İspanyolların Amerika fethinde yaptıkları gibi bir kültürün diğer bir kültürün resimlerini yok etmesinden ayrılır. Bu terim, bir hükümdarın ölmesi ya da iktidardan düşmesinden sonra özellikle onun resimlerinin yok edilmesini kapsamaz. (Damnatio Memoriae), örneğin Antik Mısır'da Akhenaten.

İkonoklazma dahil olan ya da destekleyen insanlara iconoclast ("Putkırıcı") denir. Tersine, resimlere saygı duyanlara iconolater denir, Bizans yazılarında bu insanlar iconodule, ya da iconophiles olarak adlandırılmışlardır. İkonoklazm, farklı dinlere mensup insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir, fakat genellikle aynı dinin hizipleri arasında mezhepsel çekişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 8.ve 9.yüzyıllar boyunca yaşanan iki Bizans ikonoklazma hareketi, resim kullanılmasının ana başlık olduğu bir tartışma ile istisna gösterir. Hristiyanlıkta, ikonoklazmın en büyük sebebi On Emirin yorumundan çıkan "kazınmış resimlere" tapılmasının yasaklanmasıdır. Bizans dönemindeki diğer doktrinsel konularda olduğu gibi, ikonoklazm üzerindeki ihtilaf hiçbir suretle din adamları ya da din bilimden gelen argümanlarla sınırlandırılmamıştır. İslam ile devam eden kültürel ihtilaf, İslam'dan gelen askeri tehdit, ikonoklazm üzerindeki ihtilafın taraflarının davranışlarına muhtemelen tahammüle neden olmuştur. İkonoklazm, imparatorluğun doğusunda özellikle Müslümanlar tarafından ele geçirilen vilayetlerden gelen muhacirler başta olmak üzere çok destek bulmuştur. (Devamı...)


Tong Yabgu Kağan (d. ? — ö. 628) (Ziebel, T'ung Yabgu, Ton Yabgu ve Tun Yabgu olarak da bilinir, Geleneksel Çince: 統葉護可汗, Basitleştirilmiş Çince: 统叶护可汗, pinyin: Tǒngyèhù Kěhán, Wade-Giles: t'ung-yeh-hu k'o-han), 618 ve 628 yılları arasında Batı Göktürk Kağanlığı'nı yöneten kağan. Tong adının, Eski Türkçe'den günümüz Türkçesine "kaplan" şeklinde çevrildiği düşünülmektedir. Bu konuya dair diğer yorumlar ise "yeterlilik" ve "tamlık" anlamına geldiğidir. Ayrıca kelimenin; ilk Türkçe döneminde kullanılan "dolu, içi boş olmayan" anlamlarına gelen; "toñ (tong)" sözcüğünden geldiği de düşünülebilir. Bu kelimenin bir başka anlamı da "son"dur.

Tong Yabgu, Aşina ailesinin bir üyesi olan abisi Şikoey Kağan'dan sonra kağan olmuştur. Batı Göktürk Kağanlığı'nın altın dönemini Tong Yabgu'nun döneminde yaşadığı kabul edilir. Tong Yabgu, saltanatı döneminde Tang Hanedanı ile iyi ilişkiler kurmuş ve Tang Hanedanı'nın imparatorluk ailesinden bir prenses ile evlenmiştir. Çinli budist hacı Xuan Zang bugün Kırgızistan sınırlarında yer alan Batı Göktürk Kağanlığı'nın başkenti Suyab'ı gezmiş ve dönemin kağanı hakkında bir tasvir yazmıştır. Tarihçiler bu kağan tarifinin Tong Yabgu'yu işaret ettiğini düşünmektedirler. Ancak Gao Lei, Xuan Zang'ın bu tasvirinin Tong Yabgu'ya değil onun oğlu olan Se Yabgu Kağan'a ait olduğunu söylemektedir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 27 - Cts

Magma herhangi bir köken bölgedeki kayaçların basınç düşmesi, sıcaklık yükselmesi, H2O ilavesi gibi etkenler altında bir kısmının ergimesi sonucu oluşan silikat hamuru durumundaki eriyiklerdir.

Magma, içeriğindeki SiO2 oranına göre dört gruba ayrılabilir. > %63 ise Asidik Magma, %63-%52 ise Ortaç Magma, %52-%45 ise Bazik Magma, < %45 ise Ultrabazik Magma olarak adlandırılır. Magmanın katılaşmasıyla magmatik kayaçlar oluşur. Üç tür magmatik kayaç vardır. Bunlar derinlik, yarı derinlik ve yüzey kayaçlarıdır. Magmanın sıcaklığı yaklaşık 2000 derecedir. Eğer magma derinlerde soğursa iri kristaller oluşur. Derinlerde magma ile ortam arasındaki ısı farkı azdır. Çünkü derinlere inildikçe yerin ısısı artar. (jeotermal gradyan -1km'de 33 °C) Magma ile ortam arasında ısı farkı az olduğu için iri kristaller oluşur. Derinlik kayaçları tamamen iri kristallerden oluşur. Ve kristaller yaklaşık eş boyutludur. Magma yarı derinlikte soğursa hem iri hem de küçük kristaller oluşur. Yarı derinlik kayaçları,başka bir deyişle damar kayaçları tamamen kristalli ve kristaller iki farklı tane boyutundadır. (Devamı...)


George Abela (d. 22 Nisan 1948), Nisan 2009 - Nisan 2014 tarihleri arası Malta'nın 8. Cumhurbaşkanı.

Hamrun'da Lyceum ve Qormi yerel ilköğretim okuluna gitti. 1965 yılında sanat bölümünden mezun olduğu Malta Üniversitesine gitti​​. Kısa bir süre öğretmen olarak çalışmalarına devam etti ve noter oldu. 1975 yılında avukat olarak mezun oldu. Hemen bir hukuk danışmanı olarak Genel İşçi Birliği tarafından işe alındı ​​ve böylece önemli bir deneyim elde ederek 25 yıl birliğin içinde çalıştı. 1995'te Avrupa hukuku üzerine doktara (Magister Iuris) yaptı. 1982 yılında, Qormi FC başkanı olarak hizmet verdikten sonra Malta Futbol Federasyonu başkanlığına seçildi. Başkanlığı döneminde önemli değişikliklere giderek eğitim alanları, spor salonu ve fizik tedavi kliniği ve altyapı geliştirilmiştir. Malta millî futbol takımının oyuncularına profesyonel olarak ilk kez eğitimleri ile meşgul olunmuştur. On yıl sonra, 1992 yılında İşçi Partisi içinde sorumlu olarak bir rol aldı. Abela 1996 yılında partinin seçim zaferi ardından Başbakan Alfred Sant'ın bir hukuk danışmanı olarak atandı ve bu nedenle kabine toplantılarınada katıldı. Başbakan Alfred Sant ile anlaşmazlığa düştükten sonra 1997 yılında bu görevinden istifa etti. 1998 yılında erken seçim çağrısı bildirildi. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 28 - Paz

Demokrasi dünyadaki tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Yunanca Bu ses hakkındadimokratia  (δῆμος, yani dimos, halk zümresi, ahali + κράτος, yani kratos, iktidar) sözcüğünden türemiştir. Türkçeye, Fransızca démocratie sözcüğünden geçmiştir. Genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir.

Ana yurdu Eski Yunan'daki filozoflar Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş, halk içinde "ayak takımının yönetimi" gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir. Fakat demokrasi diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın kullanılan devlet sistemi haline gelmiştir. Artık siyasetbilimciler hangi sistemin daha iyi işlediğinden çok hangi demokrasinin daha iyi işlediği tartışmalarına girmişler ve liberal, komünist, sosyalist, muhafazakâr, anarşist ve faşist düşünürler kendi sistemlerinin erdemlerini ön plana çıkarmaya çalışmışlardır. Bu sebeple demokrasinin çok sayıda değişik tanımı ortaya çıkmıştır. Demokrasinin tanımı tartışması günümüzde hâlâ devam eden bir tartışmadır. Bunun sebepleri arasında ülkelerdeki bazı kurumların görüşlerini haklı çıkartmak adına demokrasi tanımını kullanmaları, demokratik olmayan devletlerin kendilerini demokratik olarak tanıtma çabaları ve aslında genel bir kavram olan demokrasinin tek başına kullanılması (Anayasal demokrasi, sosyal demokrasi, liberal demokrasi vb.) gibi sebepler gösterilebilir. Demokrasiye farklı atıflar: (Devamı...)


Émile Zola ya da tam adıyla Émile François Zola (2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransa'da natüralizm akımının öncüsü olan ünlü bir yazardır. Zola'nın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davasında takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus’u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, baskılardan dolayı Fransa'yı terkedip bir süre Londra'da yaşamak zorunda kaldı. Çabaları sonucunda Dreyfus Davası'nın yeniden görülüp adaletin yerini bulması sonucu yurduna döndü. Émile Zola, 1902 sonbaharında, kaldığı otelin yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü.

“Nana”, “Germinal” ve “Meyhane” en tanınmış romanlarıdır. Tüm romanlarında,doğal ve gerçekçi bir tarzla, hayatın zorluklarından bahsedilir. Örneğin Nana adlı romanda yokluktan dolayı batağa sürüklenen bir genç kızın dramı, büyük bir gerçekçilik ve dramla anlatılır. Natüralizm'in öncülerinden olan Emile Zola’nın romanı olan Thérèse Raquin de natüralizm örneğidir. Romanın baş karakteri olan Thérèse fizyolojik özellikleriyle ele alınmıştır. Romanda Thérèse yaşadığı çevrenin bir ürünü olarak görülmektedir. Yaşadığı çevre gibi ezilmiş bir yapıya sahiptir. Thérèse’in bu yapısı fizyolojik özellikleriyle kitapta şöyle anlatılmaktadır” Basık bir alnın altında dar,uzun ve çelik gibi bir burnu vardı.” Burada basık bir alın derken çevresinden gelen baskılardan ezilmiş olduğu ve çelik gibi bir burun derken de Thérèse’in güçlü kişiliği anlatılmaya çalışılmıştır. Romanda Thérèse çevresinden aldığı baskılar nedeniyle bütün duygularını içine atmıştır. Fakat bir süre sonra içgüdüsel dürtülerine dayanamayarak bütün duygularını açığa vurmuştur. Romanda Thérèse’in duygularını açığa vurması zorla beraber olduğu Camille'yi aldatıp Laurent’le beraber olmasıyla anlatılmaktadır. O zamana kadar Thérèse gerçek kişiliğini hep saklamış, karakterini baskı altına almıştır. Laurent'le olan konuşmalarında da bunu ikiyüzlü olduğunu söyleyerek dile getirmiştir. Thérèse'in şehvetli kişiliğini Afrikalı annesinden aldığı söylenmektedir. Bu da natüralizmin soya çekim özelliğine bir örnektir. Fakat Natüralizm’de de olduğu gibi romanda Thérèse yaptıklarından suçlanmamaktadır; çünkü yaptıkları onun yazgısı olarak görülmektedir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 29 - Pzt

Yel değirmeni enerji üretmek için rüzgâr gücünden faydalanarak çalışan büyük pervaneli çarklı makine.

Çok eski zamanlardan beri yel değirmenleri, buğday öğütmek ve su pompalamak gibi işler için mekanik güç elde etmekte kullanılmıştır. Hollanda'da bulunan yel değirmenleri, karayı denizden ayırmak için su pompalamakla görevlidir. Gelişmekte olan ülkelerde halâ önemli güç kaynağı olmalarına rağmen endüstri bakımından gelişmiş ülkelerde rolleri azalmıştır. Elektrik enerjisi kaynağı olarak kullanılan ilk yel değirmeni 1890 yılında Danimarka'da yapılmıştı. Bu tarihten sonra rüzgârla çalışan değirmenler küçük ev ve çiftliklere elektrik sağlamak için kullanılmıştır. Yel değirmeninin model ve çalışması rüzgâr hızına, yönüne ve yüksekliğine bağlıdır. Rüzgârın saatteki hızı ortalama 29 – 40 km olan yerler yel değirmenleri için uygundur. Saatte 8 km hızı olan hafif rüzgârlar yel değirmenini çalıştıramazlar, güçlü rüzgârlar ve fırtınalar ise yel değirmenini hasara uğratabilirler. Yel değirmenleri genel olarak rüzgârla dönen bazı parçalardan meydana gelir. Başlıca iki çeşidi vardır; yatay eksenli ve dikey eksenli yel değirmenler. Bir yel değirmenini döndüren rüzgârın gücü, hızının küpü, yel değirmenini döndüren pervane çapının karesi ve havanın yoğunluğu ile doğru orantılıdır. Küçük çaptaki rüzgâr güç sistemleri, elektrik ve mekanik güç sağlamak bakımından ekonomik önem taşır. 6 kilowattlık bir rüzgâr jeneratörü, ortalama rüzgâr hızının saatte 16 km olduğu kabul edilirse, ayda 325 kilowatt saat (kWh) elektrik üretebilir. Bu da orta halli bir evin bütün elektrik ihtiyacını karşılamaya yeterlidir. Rüzgâr olmadığı zaman elektrik, rüzgâr enerjisinin kimyasal enerji olarak depolandığı akümülatörlerden sağlanır. (Devamı...)


Zoe Saldana ya da tam adıyla Zoe Yadira Zaldana Nazario (d. 19 Haziran 1978) Amerikalı aktris. Aynı zamanda Zoë Saldana, Zoe Saldaña ve Zoë Saldaña olarak da bilinmektedir.

Saldana New Jersey'de doğdu. Annesi Porto Rikolu babası ise Dominik Cumhuriyeti'ndendir. Queens, New York'ta büyüyen sanatçının ilk öğrendiği diller İngilizce ve İspanyolca oldu. Zoe, 9 yaşında iken babası bir trafik kazasında öldü. Bunun üzerine annesi Zoe'yi ve Zoe'nin kızkardeşini de alarak Dominik Cumhuriyeti'ne yerleşti. Orada, ülkenin en prestijli dans okuluna devam eden Zoe bale eğitimi aldı ve bir dansçı olmak için çalıştı. ABD'ye geri döndüklerinde lisede tiyatro programlarına yazıldı ve bir oyunculuk kursuna gitti. Aynı zamanda 1990'ların ortalarında Burger King'de kasiyer olarak çalıştı. Saldana, hala programın bir üyesi iken ilk kez bir televizyon yapımında rol aldı, Law & Order dizisinin 13 Ekim 1999 tarihli bölümünde göründü. Bir grup dansçının hikâyesini anlatan Center Stage filminde aldığı önemli rol sebebiyle okulu terketti ve 2000 yapımı bu filmde oynadı. 2002 yılında Britney Spears'ın Crossroads filminde ve Drumline adlı komedi filminde oynadı. Daha sonra Anamaria adlı bir korsanı canlandırdığı 2003 yapımı Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl filminde rol aldı.Devamında birçok televizyon şovu ve filmlerinde rol aldıktan sonra 2004 yılında The Terminal ve 2005 yılında Guess Who filmlerinde oynadı. Juan Luis Guerra'nın "La llave de mi corazón" adlı şarkısının klibinde rol aldı. Uhura rolüyle Star Trek filminin kadrosunda yer aldı. 2009 yılında Neytiri adlı bir Na'vi prensesini canlandırdığı, James Cameron'un Avatar filminde başrollerden birini oynadı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 30 - Sal

Panama Kanalı Orta Amerika'nın en güney ülkesi Panama topraklarında yer alır ve Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus'u birbirine bağlayan su yoludur.

İnşaat ABD tarafından tamamlanmış ve kanal 1914'te hizmete açılmıştır. 77 kilometre uzunluğundaki kanalın yapımı sırasında, sıtma ve sarıhumma gibi hastalıklardan büyük toprak kaymalarına kadar her türlü güçlükle karşılaşılmış ve yaklaşık 27.500 kanal çalışanı bu süreçte can vermiştir.Bu kanal Güney Amerika ve Kuzey Amerika'yı birbirinden ayırır. Bugün New York'tan San Francisco'ya giden bir geminin, Panama kanalını kullanarak 9.500 km yol yapması, Horn Burnu'nun dolaşılmasını zorunlu kılan eski günlerdeki 22.500 km yola oranla büyük bir kolaylıktır. Açılışından 2002 yılına dek, yaklaşık 800.000 geminin geçtiği tahmin edilen Panama Kanalı'ndan her yıl 14.000'den fazla gemi geçmekte olup taşınan yük miktarı 203 milyon tonu bulmaktadır. Kanal boyunca yolculuk yaklaşık 9 saat sürmektedir.Ayrıca kanalda bulunan indirgeçli kaldırgaç sayesinde aşılması zor olan noktalarda gemiler ilerleyebilmekte ve hareketlenme kazanabilmektedir. (Devamı...)


Napolyon Bonapart (FransızcaNapoléon Bonaparte; d. 15 Ağustos 1769, Korsika – ö. 5 Mayıs 1821), Fransız asker, devlet adamı. Birinci Napolyon (Napoleon I) olarak 1804'ten 1814'e kadar (ve tekrardan 1815'te) Fransa İmparatoru.

Gerek Fransız Devrim Savaşları gerekse Napolyon Savaşları sırasında Fransa'ya önderlik ettiği gibi tüm Avrupa’yı da etkilemiş bir komutandır. Sözü edilen savaşların ve girdiği çatışmaların büyük bölümünü kazanmış; 1815'teki nihai yenilgisine kadar hızla Avrupa kıtasının hakimiyetini ele geçirmiştir. Tarihteki en önemli komutanlardan biri olan Napolyon’un savaşları dünyanın her yerinde askeri okullarda ders olarak okutulmaktadır ve kendisi Avrupa tarihinin en ünlü ve en tartışmalı siyasi figürlerinden bir tanesidir. Napolyon bir devlet adamı olarak tüm Fransa'da ve Avrupa'da büyük liberal reformlar uyguladı. Yönetimi sırasında bir halk eğitim sistemi kurmuş; feodalizmin kalıntılarını ortadan kaldırmış. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mayıs 31 - Çrş

Sahra Çölü ya da Büyük Sahra Çölü, dünyanın en büyük sıcak çölü olup, Afrika'nın kuzeyinde, kıtanın ortası ile kuzeyini ayıran 9.000.000 km² büyüklüğünde dev bir çöldür. En büyük soğuk çöl ise Antarktika'dır. Sahra sözcüğü Arapçadaki "sahara" sözcüğünden gelme olup "büyü" anlamındadır.

2,5 milyon yaşındadır. Yüzölçümü büyüklüğü Amerika Birleşik Devletleri'ni kaplayacak kadardır. Atlas Okyanusu kıyılarından Kızıldeniz kıyılarına kadar uzanır. Erg adı da verilen kum çölü, genel kanının tersine bütün çölün yalnızca beşte birini kaplar. Onun dışında kalan yerler kaya ve molozlardan oluşur. Sahra'da Tibesti ve Ahaggar gibi, yükseklikleri 3.265 m'yi bulan dağlar da vardır. Buraları görece daha çok yağış alan ve göçebelerin yazın konaklamalarına elverişli yerlerdir. Buna karşılık Sahra'nın bazı yerlerine arka arkaya 10 yıl yağmur düşmediği olur. Yağışlar, mineralleri yıkayıp götürmediği ve bitkiler onları tüketmemiş olduğu için, çölün zemini mineral besinler açısından çok zengindir. Bunun için, uzun süreli kuraklığı atlatmayı beceren tohum taneleri kısa ve güçlü sağanaklar biçiminde yağan ilk yağmurlarda hemen kök salıp çiçek açar ve birkaç gün içinde olgunlaşır. Mineral bakımında zengin bu tabaka rüzgarlarla dünyanın dört bir yanına dağılarak buradaki toprakları da zenginleştirir. Örneğin aslında toprağı mineral bakımında çok fakir olan Amazon bölgesi bu mineral takviyesi ile bitkiler için gerekli besini sağlar.Sahra çölünün batı kıyılarının iklimi iç kesimlerinden farklıdır.Bu sahalar nemli tropikal hava kütlesinin etkisi altındadır.Sahra çölünün batı kıyısının yıllık sıcaklık ortalaması 18 °C olup iç kesimlerden 5 °C daha düşüktür. Yine bu sahalarda karalardan denize doğru esen rüzgarlar ile üstte bulunan su kütlesi akıntılarla uzaklaşır ve altta bulunan soğuk su yüzeye çıkar.Ekvatora doğru yönelen bu soğuk su akımına humbolt ve benguela soğuk su akıntısı denir.İşte bu soğuk su akıntısı bir taraftan söz konusu bölgelerde sislerin oluşumunu sağlarken diğer taraftan havanın serinlemesine yardımcı olur. Sahra Çölü'nde ilk kez 18 Şubat 1979 tarihinde kar yağmıştır. (Devamı...)


Auguste ve Louis Lumière (19 Ekim 1862, Besançon, Fransa – 10 Nisan 1954, Lyon) ile Louis Jean (5 Ekim 1864, Besançon, Fransa – 6 Haziran 1948, Bandol), ilk film yapımcıları arasındadırlar. (Lumière, Fransızca "ışık" anlamındadır.)

Lumière kardeşler ilk özel sinema sunumlarını ise 22 Mart 1895 tarihinde, halka açık olan ve izleyiciden ücret alınan ilk gösterimlerini Paris'te Salon Indian Du Grand Café'de 28 Aralık 1895 tarihinde gerçekleştirmişlerdir.(Bu gösteriye Louis Lumière tarafından öykülü film ve bilimkurgu filmin atası sayılan Georges Melies de davet edilmiştir.) Tarihe geçen bu genel sunum, Lumière kardeşlerin ilk filmi olan Sortie des Usines Lumière à Lyon (Lumière Fabrikasından Çıkan Işçiler) ve bir trenin istasyona yaklaşmasını kesit alan (bu tren filmi izleyenleri o kadar etkiledi ki izleyiciler yerlerinden kalkıp salondan dışarı cıkmak istediler) filmin de aralarında bulunduğu on kısa metrajlı filmden oluşuyordu. Her film 17 metre uzunluğundaydı ve yansıtıcı ile çevrildiklerinde 46 saniye sürüyorlardı. Lumière kardeşlerin, ilk filmlerini, gösterim yılıyla aynı olan 1895'te, Léon Bouly'nin bir yıl önce patenti alınan sinematograf cihazı ile kaydettikleri düşünülmektedir. Daha sonra Lumière kardeşler tarafından da geliştirilen sinematograf, filmlerin kaydedilebildiği, düzenlenebildiği ve yansıtılabildiği bir cihazdı. Bioskop'un mucitleri Max ve Emile Skladanowsky, bir ay önce (1 Kasım 1895) para ödeyen bir topluluğa hareketli görüntü sunumu yaptıkları halde, sinema tarihçileri Lumière kardeşlerin Grand Café'deki sunumlarını sinemanın gerçek doğuşu olarak kabul ederler. Çünkü Skladanowsky kardeşlerin çift sistemli film yansıtıcıları oldukça kullanışsızdır ve yerini kısa sürede sinematografa bırakmıştır.Ve sinematograf icat etmişlerdir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.



Bugün 28 Nisan 2024, Pazar ; saat 14.43 UTC