Portal:İslam/Seçilen madde/Liste

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Emeviler (Arapça: بنو أمية/الأمويون, Farsça: اموىان), Dört Halife Dönemi’nden (632-661) sonra Müslüman Arap İslam Devleti'ne egemen olan hanedan. Ali’nin 661’de öldürülmesinden sonra başa geçen Emeviler, 750’de Abbasiler tarafından yıkılıncaya değin hüküm sürdüler. Emevi hanedanın kurucusu Muaviye, Mekkeli Kureyş kabilesine bağlı Ümeyye ailesinden geliyordu. Emeviler, ailenin adından dolayı Beni Ümeyye olarak da anılır. Muaviye, Ömer döneminde 641'de Şam valisi olmuş ve Suriye'yi denetimi altına almıştı.

Muaviye, 656’da başa geçen Ali'nin halifeliğini tanımadı ve onu üçüncü halife Osman'ın öldürülmesinden sorumlu tuttu. Ali, Şam valiliğine bir başkasını atayınca da çekişme savaşa dönüştü. Muaviye, Sıffin Savaşı'nda (657) yenilmek üzere olan askerlerinin mızraklarına Kuran yapraklarını taktırdı ve böylece Ali'nin ordusunu durdurdu. Hilafet sorununu savaşla değil hakeme başvurarak çözmeyi önerdi. Ne var ki Muaviye’nin hakemi Ali’nin hakemini ikna ederek Muaviye’yi halife ilan etti. Söylenen şudurki Ali'nin hakemi ile Muaviye'nin hakemi anlaşdıktan sonra Ali'nin hakemi orduların önünde yüzüğünü çıkartarak "Ali'yi halifelikten aldım" der.Aynı şeyi yapması beklenen Muaviye'nin hakemi masadan yüzüğü alır ve "Ben Muaviye'yi halife yaptım" der. Böyle ufak bir hile ile Ali halifelikten indirilmiş oldu. Ali bu sonucu kabul etmemekle birlikte denetimindeki toprakları yavaş yavaş yitirdi ve bir süre sonra da öldürüldü.

Devamı...


Hilafet veya Halifelik, İslami siyâsî ve hukukî yönetim makamına ve yönetime verilen isimdir. Halife ise Hilafet makamındaki kişiye denir. İslam Peygamberi Muhammed'in ölümünden sonra makam bir süre daha bir yönetim biçimi olarak varlığını sürdürmüş olsa da zamanla daha çok İslami bir toplumu veya İslam Devleti`ni vurgulamak için kullanılan bir terim olmuştur.

Halifelik daha çok müslümanların Sünnî kanadının temsilcisi olarak kabul görmüştür. Şiî kanadı büyük ölçüde Sünnî hilafet yönetimi altında yaşasa da Halife'yi kabul etmemişlerdir. Halifeliği Şiî'likteki İmamet'ten farklı kabul etmek gerekir. İmamet teokratik bir özellik taşımasına rağmen, Halifelik teokratik bir özellik taşımamıştır. Halifeler yetkilerini saltanat dahi olsa Ümmet'in biat'ı ile devralmışlar, yönetim işlerini de büyük ölçüde danışmaya dayalı olarak yürütmüşlerdir. Bu anlamıyla teokratik olmaktan öte dünyevîdir.

Halife, ilk zamanlarda İslam toplumunda ileri gelenlerin seçimiyle başa geldiği halde, Emevi ailesine geçmesinin ardından saltanat şeklini almıştır. Abbasi Hanedanı'ndan gelen halifelerin 10. yüzyılda zayıflamasına kadar devlet başkanı görevini yürüten halife, bu dönemde siyasi gücün yerel hükümdarların eline geçmesinin ardından sadece ruhani önder veya İslami toplulukların onursal lideri haline gelmiştir. Abbasiler döneminde Bağdat'ta yaşayan halife, Moğolların 1258 yılında Bağdat'ı yağmalamaları sonucunda Mısır'a Memluk himayesine kaçmış, 16. yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son vermesiyle birlikte İstanbul'a taşınmıştır. Daha sonra Osmanlı Hanedanı'na geçen halifelik, 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır.

Devamı...


Konstantinopolis'in ilk Arap kuşatması 674 ile 678 yılları arasiındaki Bizans-Arap Savaşları'nın büyük çatışması olup, Konstantinopolis'in savunmasının test edildiği sayısız zamanlardan biriydi. Savaş Bizans İmparatorluğu ve Arap Emeviler arasında oldu. Muaviye, (İlk Fitne Savaşını takiben) Emevi Arap İmparatorluğu hükümdarı olarak ortaya çıkmıştı ve Şam'ı başkent olarak yapmış ve stratejik hedef olarak Bizans İmpartorluğu'nun ortadan kaldırılmasını kabul etmişti. Bu nedenle 668de Muaviye oğlu Yezid komutası altında bir Arap ordusunu Bizans İmparatorluğu'na karşı göndermişti. Yezid ve ordusu bütün Anadolu'yu geçerek ta Boğaz'ın karşı tarafında olan Chaledon (Kadıköy)'e kadar ilerlemişti. Özellikle Anadolu'da önemli bir Bizans şehri olan (şimdi Bolvodin yanında bir harabe olan) Amorium şehri Arapların eline geçmişti. Bu suretle karadan hucumun Konstantinopolis'i ele geçirmenin çok zor olduğu anlaşılmış oldu.

Muaviye'nin yeni şekilde Bizans İmparatorluğu'na hücumu Arapların geliştirdikleri donanma ile oldu. Bu yeni sayılan Arap donanmasi önce Ege Denizi açıklarında adalardan başlayarak Bizans ada ve sahil şehirlerini birer birer eline geçirmeye başladı. Bunlar arasında Rodos, Kos, Sisam ve Izmir sıra ile Araplar eline geçti. Bizans'ta IV. Konstantinos imparator iken 472'de Arap donanması Marmara'ya girdi ve Kapıdağ yarımadasının kıstağının hemen kuzeydoğusundaki eski Klasik Yunan şehri olan ve Roma ve Bizans dönemlerinde de önemini kaybetmeyen Cyzicus şehrini eline geçirdi. Araplar iki yil bu şehri tahkim edip bir donanma üssü haline getirdiler. Ayrıca orada donanmalarındaki gemilerini kuşatma silahları (büyük mancınıklar vb) ile donattılar.

Yarmuk Savaşı ya da Yermük Savaşı (Arapça: معركة اليرموك‎ - okunuşu Yarmuk, Yarmuq ya da Hieromyax), Halid bin Velid komutasındaki İslam ordusuyla Bizanslılar'ın Yarmuk'ta yaptığı savaş. Ebu Bekir, Halid bin Velid'i Irak'ın fethiyle görevlendirdikten sonra, Güney Suriye ve Lübnan civarı için ayrı bir ordu hazırlamaya başlamıştı. Ebu Bekir, Hicret'in 12. yılının sonlarına doğru komutan olarak Amr bin as, Ebu Süfyan, Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Şurabbil bin Hasane'yi seçmişti. Seçilen komutanlardan her biri, Yarmuk'a istediği yoldan gidecekti.

Dönemin Bizans İmparatoru Herakleios, İslam ordusunun Şam'a saldıracağını duyunca Humus'a giderek savaş hazırlıklarına başlamıştı. Ayrıca Herakleios, İslam ordusunu dört komutanın yöneteceğini öğrenince onlarla ayrı ayrı savaşacağını düşünmüştü ve bu düşüncesinden memnun kalmıştı. Çünkü Bizanslılar, her birliğin birkaç kaç fazla askerle karşısına çıkacak kadar güçlüydüler.

Bizanslılar'ın planını öğrenen İslam komutanları aralarında mektupla haberleşmişlerdi. Amr bin as, tek cephede savaşılacağının uygun olduğunu belirtmişti ve diğer komutanlar da bu görüşü benimsemişlerdi. Bu durumu Ebu Bekir'e bildirdiler ve Ebu Bekir, bu fikrin mantıklı olduğunu belirtip savaş yeri olarak Yarmuk'u seçmişti.



Mute Savaşı, Bizans İmparatorluğu'yla Müslümanlar arasındaki ilk savaştır.

Muhammed, büyük devletlerin hükümdarlarına elçiler göndererek İslam'a davet etti. Bu elçilerden biri de (Haris bin Umeyr) Bizans İmparatorluğu'na bağlı Busra (Havran) valisine gönderildi. Ancak Busra valisi Şürahbil, elçiyi şehid etti. Bunu haber alan hazreti Muhammed, Şürahbil'in üzerine ordu gönderilmesine karar verdi. Müslümanlar 3.000 kişilik bir ordu oluşturdular. Ordunun komuta edilmesi konusunda Muhammed, şu şekilde talimat verdi:

"Zeyd bin Harise’yi kumandan tayin ettim. Zeyd bin Harise şehit olursa yerine Cafer bin Ebu Talib geçsin. Cafer bin Ebu Talib şehit olursa, Abdullah bin Revaha geçsin. Abdullah bin Revaha da şehit olursa, Müslümanlar aralarından münasip birini seçip onu kendilerine kumandan yapsın."

Daha sonra Muhammed orduya, kadın ve çocukları, yaşlıları öldürmemeleri; ağaçları, evleri ve kiliseleri yıkmamaları konusunda telkinlerde bulundu.

İslam Ordusu'nun Medine'den hareket ettiğini duyan Şürahbil, Bizans İmparator'u Herakleios'a haber gönderir. Bu arada kardeşi Sedus komutasındaki bir birliği de Müslümanları karşılamak üzere Vadi'l Kura'ya gönderir. Burada yapılan çarpışmada Sedus öldürüldü ve ordusu bozguna uğratıldı.


Ayasofya (Yunanca: Αγιά Σοφιά, tam adı: Ναός τῆς Ἁγίας τοῦ Θεοῦ Σοφίας, Latince: Sancta Sophia ya da Sancta Sapientia), Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından M.S. 532 - 537 yılları arasında İstanbul'un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür ve günümüzde müze olarak hizmet vermektedir. Ayasofya, mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezî planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır.

Binanın adındaki “sofya” sözcüğü herhangi bir kimsenin adı olmayıp, eski Yunanca’da “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. Dolayısıyla “aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamına gelmekte olup, Ortodoksluk mezhepinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır. 6. yüzyılın ünlü mimarlarından Milet'li İsidoros ve Tralles'li Anthemius'un yönettiği Ayasofya’nın inşaatinde yaklaşık 10.000 işçinin çalıştığı ve Jüstinyen'in bu iş için büyük bir servet harcadığı

belirtilir.



Sultan Ahmet Camii, 1609-1616 yılları arasında sultan I. Ahmet tarafından İstanbul'daki tarihi yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa'ya yaptırılmıştır. Cami Mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de gene mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca "Mavi Cami (Blue Mosque)" olarak adlandırılır. Ayasofya'nın 1934 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul'un ana camii konumuna ulaşmıştır.

Aslında Sultan Ahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük yapı komplekslerinden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.

Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate sayan en önemli yanı, 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. Caminin içi 260 pencereyle aydınlatılmıştır. Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur ve Sultanahmet, Türkiye'nin altı minareli ilk camiidir.



Mescid-i Aksa (Arapça: المسجد الأقصى), İslam dinine inananlarca kutsal sayılan mekânlardan biri. Ömer ibn Hattab'in halifeliği döneminde küçük bir mescit olarak ortaya çıkan yapı, Emeviler döneminde büyütülmüş ve genişletilmiş. 705 yılında ise tamamlanmıştır. Bununla birlikte daha sonra çeşitli sebeplerden dolayı birkaç kez yıkılan mescit baştan inşa edilmiştir. Bugünkü yapı, mescit 1033 yılında bir deprem sebebiyle yıkılınca Fatimiler tarafından yaptırılan yapıdır; yine de yapıya yüzyıllar boyu farklı hükümdarların altında birçok eklemeler ve değişiklikler yapılmıştır. Kur'an'da geçen İsra hadisesi burada cereyan etmiştir. Diğer adı Harem-üş-şerif (El-Harem el-Kudsi eş-Şerif). Bunlar geleneksel ifadeler olup buna karşı çıkanların sayısı da çoktur. Mesela Muhammed Hamidullah mescid-i aksa ifadesini "en uzak mescid" olarak ifade eder ve mesela birçok alim mescid-i aksa'nın bir mescidin değil, beldenin (bölgenin) adı olduğunu söylemişlerdir. Bu alimlere göre Peygamberin Allah'la semaların en üstünde buluşması ve hatta 5 vakit namaza indirmeye kadar pazarlık yapması tam olarak şirktir.



İran İslam Cumhuriyeti (Farsça: Bu ses hakkındaایران ), resmî adı İran İslam Cumhuriyeti (Farsça: Bu ses hakkındaجمهوری اسلامی ایران ) / Cumhuriye İslamiye İran, Güneybatı Asya'da ülke. Güneyde Basra ve Umman Körfezi, kuzeyde ise Hazar Denizi ile çevrilidir. Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Pakistan, Afganistan ve Türkmenistan ile kara sınırına sahiptir. Başkenti Tahran'dır. Şiilik ülkenin resmî dini mezhebi ve Farsça resmî dilidir.

İran, M.Ö. 4000'lere dayanan tarihi ve var olan yerleşmeleriyle dünyadaki en eski sürekli uygarlıklardan birine ev sahipliği yapmaktadır. Tarih boyunca İran Avrasya'daki merkezi konumu nedeniyle jeostratejik öneme sahip olmuştur ve bir bölgesel güçtür.

İran BM, Bağlantısızlar Hareketi, İslam Konferansı Örgütü ve OPEC kurucu üyesidir. İran siyasal sistemi 1979'da kabul edilen anayasaya göre oluşturulan birkaç karmaşık yönetim yapısına göre işlemektedir. En yüksek devlet makamı şimdiki Ayetullah Ali Hamaney'in üstlendiği İran dini liderliğidir.

İran, uluslararası enerji güvenliği ve dünya ekonomisinde geniş petrol ve doğal gaz kaynakları sonucu önemli bir konuma sahiptir.

Devamı...


Türkiye, resmî adıyla Bu ses hakkındaTürkiye Cumhuriyeti . Başkenti Ankara olan ve Kuzey yarımkürede eski dünya karaları denilen Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine en çok yaklaştığı noktada bulunan ülkedir. Ülke topraklarının bir bölümü Anadolu Yarımadası'nda, bir bölümü ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur. Ülkenin üç yanı Akdeniz, Karadeniz ve bu iki denizi birbirine bağlayan Boğazlar ile Marmara Denizi ve Ege Denizi ile çevrilidir. Komşuları Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan (Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti) ile, İran, Irak ve Suriye'dir.

Türkiye, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı sonunda yenilmesinden sonra, Osmanlı Devleti'nin yerine kurulan ardıl devletler içinde tek bağımsız devlet olarak devletin Türk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerinde Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki halkın büyük mücadelesi ile kurulmuştur. Arnold Joseph Toynbee gibi bazı tarihçiler ise Türkiye'nin (başlıca ardıl olmak bir yana) tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar. 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyeti ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesinin sahibidir.

Devamı...


Namaz İslam dininde bir ibadettir. İslami doktrine göre İslam'ın beş şartından biri olarak nitelendirilir.

Kur'an'a göre günün belli vaktilerinde ve abdest şartını yerine getirerek namaz kılınması gerektiği belirtilmiştir. Kur'an ayetlerine göre namaz bir temizlenme aracıdır. Aynı zamanda Allah'ı anarak teslimiyetini yaratacıya gösterme biçimdir. Kur'an'a göre namaz İbrahim Peygambere öğretilen bir ibadet şeklidir. Ayrıca Kur'an'da namazı bazı şartlarda kısaltılabileceği belirtilmiştir.

Kur'an'da namazın kılınışı ile alakalı özel bir bölüm bulunmamakla birlikte, sadece namaz ile alakalı secde vurgusu yapılmış, ayrıca rüku (eğilmek) tabirleri de namaz için kullanılmıştır.

Günümüz pratiğinde Namaz şu şekilde eda edilmektedir; İftitah tekbiri "Allahu Ekber" ile başlanılan, Kıyam (ayakta durmak), içinde Kırâat'ın (Kur'an-ı Kerim'den Fatiha suresi ile en az bir ayet olmak üzere zamm-ı sure okumak), Rüku (eğilmek/ tesbihattan sonra) " Semia'llâhu limen hamideh " "Rabbena lekel hamd" diyerek doğrulmak ve Sücud (secdeler, yere kapanma/tesbihat), sonrasında Ka'de (oturuş) şartları olan, içinde Tesbihat "Sübhane Rabbiye'l Azim, Sübhane Rabbiye'l A'la" olan ve selam "esselamü aleyküm ve rahmetullah" ile sona eren özel bir ibadettir.

Devamı...


Sasani İmparatorluğu (Sasani Devleti veya Sasaniler) (ساسانیان), dördüncü İran Hanedanlığı ve ikinci Pers İmparatorluğu'nun adıdır (224 - 651). Sasani İmparatorluğu, son Arşaklı hanedanı (Partlar) kralı IV. Artabanus'u yenmesinin ardından I. Ardeşir tarafından kurulmuş, son Sasani hükümdarı Şehinşah (Krallar kralı) III. Yezdigirt'in (632-651), erken Halifelik'le yani ilk İslam Devleti ile girdiği 14 senelik mücadeleyi kaybetmesiyle sona ermiştir. İmparatorluğun sınırları bugünkü İran, Irak, Ermenistan, Afganistan, Türkiye'nin doğu bölgesi (Büyük İran olarak bilinen bölge), Suriye'nin bir kısmı, Pakistan, Kafkaslar, Orta Asya ve Arabistan'ın tamamını kapsıyordu. II. Hüsrev'in hükümdarlığı (590-628) sırasında Mısır, Ürdün, Filistin ve Lübnan da kısa süreli olarak imparatorluğa dahil oldu. Sasaniler, imparatorluklarını 'İranşehr' ايرانشهر (Iranshæhr) 'İranlıların (Aryanların) memleketi' diye adlandırırlardı.

Sasani dönemi, Geç İlkçağ'ı kapsayarak İran Tarihi'nin en önemli ve etkili dönemlerinden biri olarak kabul edilir. Birçok yönüyle Sasani dönemi, Pers medeniyetinin en önemli başarılarına tanıklık etmiş ve İran'ın müslümanlar tarafından fethedilmesi ve İslamlaşmasından önceki son büyük İran İmparatorluğu olmuştur. İran, Roma medeniyetini Sasani döneminde fark edilir şekilde etkilemiştir. Kültürel etkisi imparatorluk sınırlarının çok ötesine, Batı Avrupa'yaAfrika'ya Çin'e ve Hindistan'a kadar ulaşmıştır. Ayrıca bu kültürel etki Avrupa ve Asya ortaçağ sanatının oluşmasında göze çarpan bir rol oynamıştır.

Devamı...


Mevlit Kandili ya da Veladet Kandili (Arapça: لیلة مواليد, Mevlid (مولد), Mevlid en-Nebi (مولد النبي), İslam dininin peygamberi olan Muhammed bin Abdullah'in doğum gecesi aynı zamanda Hicrî Rebiul-evvel ayının onikinci gecesidir. Klasik dönemde (Asr-ı Saadet ve Dört Halife Dönemi) kandiller yer almadığı için geçmişi pek eskiye dayanmamaktadır.

Mevlid, "doğum zamanı" demektir. İslam'da Muhammed'in doğum günü farklı mezheplerden kutlanır. Sünnilerde Rebiul-evvel ayının 11.sinden 12.sine bağlayan gece, Şiiler 17. günü Mevlid günü ve 17'ye dönen geceyi de Mevlid Gecesi olarak adlandırırlar. Bu iki tarih arasındaki haftayı da Vahdet Haftası ilan etmişlerdir.

Kandil Geceleri İslam'ın ilk zamanlarında var olan bir adet olmayıp, hicrî 3. asırdan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Türkiye'de Osmanlı Devleti padişahı II. Selim'den itibaren bu kutlama gün ve gecelerinde, minarelerde kandil yakılmasıyla birlikte kandil adını almıştır.


Kıbrıs'ta Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılmış on beş medrese bulunmaktaydı. Vakfıye defterlerine göre ise kayıtlı on bir tane medrese vardı. Bu medreseler, lise düzeyinde eğitim vermekteydi. Adadaki ilk medrese, 1573'te, Lefkoşa'da inşa edilen Büyük Medrese'dir. Yine Lefkoşa'da bulunan Küçük Medrese ise, ondan beş yıl sonra inşa edilmiştir. On iki medresenin sadece sekizi İngiliz dönemine kadar eğitimine devam edebilmiştir.

On iki medreseden dokuzu, sadece Türkiye tarafından tanınmakta olan Kuzey Kıbrıs'ta, beşi ise adanın güney kesiminde bulunmaktadır. Birinin ise nerede bulunduğauna adair bilgiye ulaşılamamıştır. En fazla medrese olan yerleşim yedi medreseyle Lefkoşa iken, onu iki medrese ile Baf izlemektedir. Gazimağusa, Larnaka, Limasol, Peristerona ve Lefke'de de birer medrese bulunmaktadır.

Adada, Osmanlılar döneminde medrese eğitimi çok üst düzeydeydi. A. Süha adlı araştırmacıya göre; bu dönemde Kıbrıs'taki medreseler, Anadolu'nun güney kesiminden öğrenci çekmekteydiler. Öğrenci gönderen şehirlerin başında Mersin, Anamur, Antalya ve Adana gelmekteydi. 16. yüzyıldan sonra bu eğitim türü Osmanlı gerenelinde olduğu gibi adada da zayıflamaya başamıştır. Önceleri, bir kanunla kapatılmaları yasaklanmıştır. Daha sonra, Osmanlı döneminin sonlarında ve İngiliz hakimiyetinde bu eğitim daha da zayıflamış ve 1939-40 eğitim-öğretim sezonunda sona ermiştir. Eğitim vermekte olan son medrese olan Büyük Medrese, 1936 yılında yıkılmıştır; fakat eğitim bir süre daha devam etmiştir. 1931 yılında söz konusu medresenin yıkılıp tekrar yapılacağı haberleri üzerine, bazı ada sakinleri medreselere karşı çıkmıştır. Günümüzde ise medreselerin çoğu harap durumdadır.