İçeriğe atla

Eski Anadolu Türkçesi

Vikipedi, özgür ansiklopedi
15.47, 29 Kasım 2020 tarihinde Abdullah Göçük (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 24117423 numaralı sürüm (Biçim bilgisi)
Eski Anadolu Türkçesi
Türkî                    Türkçe
تُركجٔ                    تركجه
TelaffuzTürkçe telaffuz: [ˈtyɾct͡ʃɛ]
Ana dili olanlarAnadolu Selçuklu Devleti, Anadolu beylikleri, Osmanlı Devleti
Tarih13. yüzyıl başı ilâ 15. yüzyıl sonu
Dil ailesi
Altay
Diyalektler
Yazı sistemiHarekeyle uyarlanmış Arap alfabesi
Resmî durumu
Resmî dil Karamanoğulları Beyliği
Dil kodları
ISO 639-3

Eski Anadolu Türkçesi, 13. yüzyılın başlarından 15. yüzyılın sonlarına kadar Anadolu ve Rumeli'de kullanılan Oğuz Türkçesi temelindeki ölü dildir. Batı Türkçesinin ilk dönemini teşkil eden Eski Anadolu Türkçesine Batı Türkçesinin bir oluş, bir kuruluş devresi olarak bakılmaktadır. Batı Türkçesini Eski Türkçeye bağlayan birçok bağlar bu devrede henüz kendisini iyice hissettirmektedir. Bu devreden sonraki Türkçede görülen birçok yeni şekiller bu devrede henüz Eski Türkçedeki eski şekillerinin izlerini taşımaktadırlar.

Eski Anadolu Türkçesi bir taraftan böylece Eski Türkçenin izlerini taşırken diğer taraftan köklerde ve eklerde bazı ses ve şekil ayrılıkları göstermek suretiyle Osmanlı Türkçesi ve Türkiye Türkçesinden biraz farklı bir durum arz eder. Öyle ki Batı Türkçesi içinde Türkçe bakımından mevcut başlıca değişiklikler bu devre ile bundan sonraki iki devre arasındaki değişikliklerdir. Başka bir ifadeyle Batı Türkçesi yalnız Türkçe bakımından devrelere ayrılacak olursa Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi-Türkiye Türkçesi diye ikiye ayırmak gerekir. Osmanlı Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında Türkçe bakımından, Eski Anadolu Türkçesinden Osmanlı Türkçesinin ilk dönemlerine taşan birkaç şekil dışında, bariz bir ayrılık yoktur.

Eski Anadolu Türkçesi yabancı unsurlar bakımından Batı Türkçesinin en temiz devridir. Bu devirde Türkçeye Arapça ve Farsça unsurlar girmeye başlamıştır. Ancak bu unsurlar kesifliğini yavaş yavaş arttırmış ve ancak devrenin sonlarında geniş bir yayılma başlangıcı hâlini alarak Osmanlı Türkçesinin doğuşunu hazırlamıştır. Eski Anadolu metinlerinde görülen Arapça ve Farsça kelimeler henüz çok fazla olmadığı gibi devrenin sonlarına doğru artan terkipler de henüz açık ve basit bir durumdadır. Yabancı unsurlar bakımından bu devirde nazım ve mensur metinler arasında da oldukça fark vardır.

Gittikçe artan yabancı kelime ve terkipler daha çok nazım dilinde görülür. Nesir dili ise çok temiz ve duru bir Türkçe olarak devrenin sonunda bile Arapça ve Farsça kelimeler ve bilhassa terkiplerden mümkün olduğu kadar uzak kalmıştır. 15. asrın ortalarına doğru II. Murad devrinde geniş bir kültür hamlesinin ifadesi olarak meydana getirilen telif ve tercüme pek çok Türkçe eserin dili bunu açıkça göstermektedir. Nazım dilinde ise şiirin Fars taklitçiliği üzerine kurulması ve vezin, şekil zaruretleri yüzünden duruluk çok muhafaza edilememiş; Türkçedeki gelişmeler bakımından devre daha bitmeden, 15. asırda basit de olsa terkipler ve yabancı kelimeler çoğalmış ve Türkçeyi sarmıştır. Bu yüzden asrın ikinci yarısı Osmanlı Türkçesinin temelini atan, onun başlangıcını teşkil eden bir devir olmuş, Eski Anadolu Türkçesi Türkçenin hususiyetleri bakımından devrini ancak Osmanlı Türkçesinin başlarında tamamlamıştır.

Eski Anadolu Türkçesinin cümle yapısı ise Türkçenin başlangıçtan bugüne kadar hep aynı kalan normal cümle yapısı dışına çıkmamıştır. Gerek nesirde, gerek şiirde Türk cümlesi bu devirde normal, sade, anlaşılan, unsurları yerli yerinde ve doğru cümle olarak kalarak tercüme sadakati yüzünden nadir olarak kırıldığı yerler dışında umumiyetle sağlam yapısını muhafaza ederek Osmanlı Türkçesi devrine girmiştir.

Eski Anadolu Türkçesi, gramer şekilleri bakımından kısmen Eski Türkçeye bağlı olmakla birlikte, Kuzey ve Doğu Türkçelerine göre hızlı bir gelişme gösterdiği için bu dönemde yeni gramer şekilleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Eski Anadolu Türkçesini Anadolu'daki siyasi ve sosyal gelişmelere bağlı olarak kendi içinde Selçuklu Dönemi Türkçesi, Beylikler Dönemi Türkçesi ve Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi Türkçesi olmak üzere üç döneme ayırmak mümkündür.

Anadolu Selçukluları döneminde bilim dili Arapça, resmî dil Farsça olduğu için Türkçeyle dinî, ahlaki özellikler taşıyan ve daha çok halka seslenen eserler yazılmıştır. Bu eserlerin yazılmasında beylerin kendi millî dil ve kültürlerine önem veren, Türkçe yazan bilim adamlarını ve şairlerini koruyup destekleyen tutumları oldukça etkili olmuştur. Bilhassa, I. Mehmed'in 15 Mayıs 1277'de buyurduğu "Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dille konuşmayacaktır!" fermanı oldukça önemlidir. Selçukluların tarihe karışmasından sonra ortaya çıkan Anadolu beyliklerinde ise beylerin de millî geleneklere ve Türkçeye önem vermeleri sonucunda dil ve edebiyat açısından verimli bir dönem başlamıştır. Bu devirde Selçuklu döneminin az sayıdaki eserlerine karşılık yüzlerce eser meydana getirilmiştir. Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönemin Eski Türkçeden ayrılan özellikleri olmakla birlikte bugünkü Türkiye Türkçesinin de temelini oluşturur. Türkçenin bütün dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de gerek kelime köklerinde ve gerekse eklerde çeşitli etkenlerin tesiri ile bazı gelişme ve değişmeler gözlenmektedir.

Tarihçe

Eski Anadolu Türkçesi, 13. yüzyılın başlarından 15. yüzyılın sonlarına kadar Kuzey ve Güney Azerbaycan, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye, Anadolu, Kıbrıs, Ege Adaları, Balkanlar, Kırım Hanlığı ve Kuzey Afrika'da oluşan yazı dilinin adıdır. Bu dil aynı zamanda Oğuz dil grubunun ilk yazı dili olma özelliğine sahiptir. Bu yazı dili, Batı Türkçesi adı verilen Türkçenin ilk evresini oluşturması dolayısıyla tam olarak oturmuş bir yazı dili değildir.

Eski Anadolu Türkçesinin ilk yazı dili olması sebebiyle yazım, ses, yapı ve sözcüksel özellikler bakımından varyantlı bir dil özelliği gösterir. Bu dönemde yazılmış onlarca metinde bu varyantları tespit etmek mümkündür. Böyle bir özellik göstermesinin en önemli sebebi, Arap alfabesinin Oğuzca sözcüklerin yazımında ilk defa kullanılıyor olmasıdır. Bu yüzden söz konusu dönemlerde yazılmış olan metinlerde yazardan yazara, bölgeden bölgeye ses ve yapı değişiklikleri tespit edilmektedir. Ancak bu farklılıklar ve değişmeler yalnızca Türkçe kelime ve ekler için geçerlidir, Arapça ve Farsça kökenli sözlerin yazımında kaynak dillerindeki biçimlere sadık kalınmıştır.

Dönemlendirme

Aile Grup Dil Timurtaş'ın sınıflandırması
Tarihî Türkiye Türkçesi
(13. ve 20. yüzyıllar)
Eski Türkiye Türkçesi
(13. ve 15. yüzyıllar)
Eski Anadolu Türkçesi
(13. yüzyıl)
Eski Osmanlı Türkçesi
(14. ve 15. yüzyıllar)
Osmanlı Türkçesi
(16. ve 20. yüzyıllar)
Klasik Osmanlı Türkçesi
(16. ve 19. yüzyıllar)
Yeni Osmanlı Türkçesi
(19. ve 20. yüzyıllar)
Yeni Türkiye Türkçesi
(20. ve 21. yüzyıllar)
Tanımsız Tanımsız

11. ve 13. yüzyıllar arasında Batı Türkistan'dan yani Aral Gölü çevresi ve Sirderya havzası ile Harezm bölgesinden Horasan'a ve Anadolu'ya gerçekleştirilen yoğun nitelikli Oğuz göçleri, 1040 yılında Horasan'da Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşunu, 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ile de 1077 yılında Anadolu'da bağımsız bir Anadolu Selçuklu Devleti'nin kuruluşunu sağlamıştır. Selçuklu ailesinin yönetiminde artık Oğuz Türkleri bu iki coğrafyada bağımsız bir devlet yapısına kavuşmuşlardır. Bunun sonucu da Oğuzcaya dayalı bir yazı dilinin oluşmasıdır.

Eski Anadolu Türkçesi, Anadolu bölgesinde meydana gelen sosyal ve siyasal gelişmeler göz önünde bulundurularak tarihî dönemleri bakımından Selçuklu Dönemi Türkçesi, Beylikler Dönemi Türkçesi ve Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi Türkçesi olmak üzere üç devrede incelenmektedir.

Bu dönem, Timurtaş'ın haricinde farklı araştırmacılar tarafından farklı adlarla da anılmıştır. Başlangıçta özellikle bazı Avrupalı bilginler Altosmanische (eski Osmanlıca) terimini kullanmışlardır. Türkiye'de Eski Osmanlıca terimi Saadet İshaki Çağatay tarafından kullanılmış ancak yaygınlaşmamıştır. En yaygın terim Eski Anadolu Türkçesi terimidir. 15. yüzyıldaki Balkanlar sahasını içine almadığı için bu terime Faruk Kadri Timurtaş itiraz etmiş ve 15. yüzyılın gramerini yazdığı eserinde Eski Türkiye Türkçesi terimini kullanmıştır. Ahmet Bican Ercilasun ise Eski Türkiye Türkçesi terimi Azerbaycan'ı dışarıda bıraktığı için bu adlandırmaya itiraz etmiş; Eski Oğuz Türkçesi terimini önermiştir ve Oğuz Türkçesinin yazı dili olmadan önceki dönemine de Ana Oğuz Türkçesi demenin doğru olacağını savunmuştur.

13. ve 14. yüzyılları Tarihî Türkiye Türkçesi terimiyle karşılayan ve Eski Anadolu Türkçesi teriminin olsa olsa Selçuklu Dönemi Türkçesini karşılayabileceğini söyleyen, bu yüzden de bu terimi benimseyen Timurtaş Oğuzlar tarafından oluşturulan yazı dilini biraz daha farklı bir biçimde ele almış ve Tarihî Türkiye Türkçesi ile Yeni Türkiye Türkçesi olmak üzere ikiye ayırarak sınıflandırmıştır.

Selçuklu Dönemi Türkçesi

Anadolu bölgesinde kurulup gelişmeye başlayan Selçuklu Dönemi Türkçesi, bir yandan konuşma diline dayalı bir yazı dili oluşturma mücadelesi verirken bir yandan da birer kültür dili durumundaki Arapça ve Farsçaya karşı mücadele yürütülen bir dönemdir. Bu nedenle ortaya konan eserler oldukça sınırlıdır.

Bu dönemde yazılan eserlerin başında karışık dilli eserler yer almaktadır. Bu eserlerin Eski Türk yazı dilinden yeni bir yazı diline, daha doğrusu Eski Anadolu Türkçesine geçiş dönemini temsil eden nitelikli eserler olduğu görüşü yaygındır. Buna karşılık Şinasi Tekin'in temsil ettiği görüş bu türlü eserlerde görülen ikili oluşumun Eski Anadolu Türkçesinin tarihî gelişmesi ile ilgili organik özellikler olmayıp ya o eserlerin farklı bölgelerde kopya edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır ya da Türkistan'dan gelmiş bazı kişilerin ağız özelliklerinin etkisine dayanan özellikler olduğu yönündedir. Böyle iki farklı görüş olması dolayısıyla bu tartışma dil literatürüne olga-bolga sorunu olarak geçmiştir. Burada kastedilen karışık dilli eserler Behcetü'l-hadâik, Kıssa-i Yûsuf, Muhtasar'ul-Kudûrî tercümesi ve Kitâbü'l-Ferâiz'dir.

Genel olarak Selçuklu Dönemi Türkçesine bakıldığı zaman 13. yüzyıl öncesi ile ilgili bilgiler yok denecek kadar azdır. Selçuklular döneminden kalan eserlerin azlığı bu dönem hakkında bilgi edinme konusunda güçlük çıkarmaktadır. Savaşlar ve karışıklıklar nedeniyle 11. ve 12. yüzyıllara ait eserler günümüze ulaşamamıştır. Ele geçirilen eserler ise 13. yüzyıla aittir. Bu yüzyılda yazıldığı bilinen ancak günümüze kadar gelemeyen ya da daha sonraki dönemlerde kaleme alınan eserler de tespit edilmiştir. Bunlar tahminen 13. yüzyılda kaleme alınmıştır. En eskisi Şeyyad İsa'nın olduğu bilinen Salsalnâme'yle, 15. yüzyılda yazıya geçirilen Battal Gazi Hikâyeleri ve 11. yüzyılda Dânişmend Gazi etrafında gelişen kahramanlık olaylarını anlatan Dânişmendnâme adlı eserlerdir.

Selçuklu Dönemine ait ilk eserler Ahmed Fakih, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhânî ve Yunus Emre'ye aittir.

Bunlardan 13. yüzyılın ilk yarısında yaşayan Ahmed Fakih, Anadolu'da Türkçe şiirler yazan en eski ve hayatıyla ilgili bilgilerin daha çok menkıbelere dayandığı bir şairdir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin ise eserlerinin hemen hepsi Farsçadır. Farsça şiirleri arasında bazı Türkçe kelimeler de kullanılmıştır. Bunun yanında Farsça-Türkçe karışık birkaç manzumesiyle salt Türkçe beyitleri de bulunmaktadır. Anadolu Türkçesinin ilk mutasavvıf şairlerinden olan Sultan Veled, Oğuz Türkçesinin Anadolu'daki ilk sade şiir örneklerini vermiştir. Dîvân'ı ve üç mesnevisi Farsça olup İbtidânâme ve Rebâbnâme adlı eserlerinde Türkçe beyitler bulunmaktadır. Gazel, kaside ve dörtlük şekilleriyle yazılmış, daha çok aruz vezninde olan manzumeleri mevcut olan Şeyyad Hamza'nın Destân-ı Yûsuf'u da Eski Anadolu Türkçesinin ilk örneklerinden olması ve dönemin ses ve imla özelliklerini tanıtması bakımından önemlidir. Şiirlerinde ele aldığı konular açısından olduğu kadar dili ve üslubu nedeniyle de önemli görülen Hoca Dehhânî'nin yanı sıra Türk tasavvuf şiirinin en önemli temsilcisi olarak görülen Yunus Emre de Eski Anadolu Türkçesi ile eser vermiştir.

Beylikler Dönemi Türkçesi

Anadolu'nun siyasi tarihinde Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından Osmanlı Devleti'nin imparatorluk hâline gelmesine kadar geçen döneme Beylikler Dönemi Türkçesi denilir. 13. yüzyılın sonu ile 15. yüzyılın başlarına kadar uzanan bu dönemde Türk dili, Selçuklu döneminin devamı olarak artık Eski Türkçenin izlerinden arınmış müstakil bir yazı dili olma konumuna geçmiştir. Bu geçişte özellikle Anadolu beyliklerinin önemi ve etkisi çok büyüktür. Selçuklu döneminde Arapça ve Farsçanın etkisine rağmen yazı dili olarak varlığını bir ölçüde hissettiren Türkçe, beylikler devrinde ön plana geçmiş ve gelişmiş bir yazı dili olarak genel anlamda kuruluşunu bu devirde sağlamıştır. Bu yüzden Eski Anadolu Türkçesi için ayrı bir önem taşımaktadır.

Beylikler devrinde Selçuklu döneminin aksine eser bolluğu yaşanmış, çok sayıda telif ve tercüme niteliğinde eserler hemen her beyliğin sınırlarında verilmiştir. Beylerin kendileri de bu gelişmeye özellikle destek vermiş; Gülşehrî, Âşık Paşa, Hoca Mesud, Şeyhoğlu Mustafa, Kadı Burhâneddin, Ahmedî ve Darîr dönemin öne çıkan isimleri olmuşlardır. Özellikle Âşık Paşa verdiği Türkçe eserlerle bu dilin Anadolu'da edebiyat dili olarak görülmesine önemli katkıda bulunmuştur. En önemli eseri olarak görülen Garibnâme'de Türkçeye önem verilmesi gerektiğini belirtmiş ve o dönemde çoğunlukla Farsça eserler verilmesine karşın Garibnâme'yi bilinçli olarak Türkçe yazmıştır. Oğuz Türkçesinin yanı sıra Doğu Türkçesine de hakim olan Kadı Burhâneddin'in eserlerindeyse Eski Anadolu Türkçesiyle birlikte bu dillerin de etkisi görülmektedir. Darîr'in ortaya koyduklarındaysa Azeri lehçesi özellikleri görülmektedir. Yapıtlarını Farsça olarak kaleme alan Gülşehrî, Hoca Mesud, Şeyhoğlu Mustafa ile Ahmedî Anadolu Türk edebiyatı birikimine önemli katkılar yapmalarının yanı sıra eserlerinden yapılan çeviriler Türkçeye önemli ölçüde katkı sağlamıştır.

12. ve 13. yüzyıllarda Kuzeydoğu Anadolu ile Azerbaycan, Ermenistan bölgelerine gelen Türklerin yerleşmelerini ve bu maksatla yaptıkları savaşları anlatan destan Dede Korkut Kitabı da yüzyıllarda sözlü olarak aktarıldıktan sonra yine Beylikler Dönemi Türkçesinde anonim bir kişi tarafından kaleme alınmıştır. Oğuzların eski dönemlerini anlatan eser, hem Türk dili hem de Türk kültürü için eşsiz bir başvuru kaynağıdır.

Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi Türkçesi

Anadolu beylikleri döneminde Türkçenin ön plana çıkışı beylerin şair ve yazarları çeşitli vesilelerle Türkçe yazmaya sevk etmesi sonucunda hem Türkçe yazılan eserlerin sayısı artmış hem de Oğuzca yazı dili konumuna geçme yolunda çok önemli adımlar atmıştır. Ancak 15. yüzyıldan sonra beylikler döneminde görülen sade Türkçeyle yazma geleneği yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır.

Osmanlı Beyliği büyüdükçe Türk saraylarının bulunduğu merkezler aynı zamanda birer kültür merkezi konumuna gelmiştir. Bilimde ve edebiyatta devletin gelişimine paralel olarak büyük gelişmeler kendini gösterdi. Ancak bu gelişmeyle birlikte Arapça ve Farsçanın kullanımı ve bu dillere verilen değer de artmaya başladı. Medresedeki eğitim öğretim işinde Arapça ve Farsça ağırlık kazandı. Bunun sonucu olarak da Türk dili önceki yüzyıllarda olduğu gibi aşağı görülmeye başlanmıştır. Şairler, Arapça ve Farsça yazmayı övünç saymışlardır. Bunun neticesinde Türkçe gerilemeye başlamıştır.

Bu yüzyılın eserlerinde bir geçiş döneminin bütün özelliklerini bulmak mümkündür. Birçok Türkçe kelime, Arapça ve Farsça eşanlamlılarıyla yan yana kullanılmakta, edatlar ile birbirine bağlanmış uzun iç içe yabancı cümleler yanında kısa, açık ve Türkçenin yapısına uygun cümleler de yer alabilmektedir. Türkçenin deyimleri yine yer yer varlığını korumaktadır. Ne var ki, bir önceki yüzyıla oranla artık denge Türkçenin aleyhine dönmeye başlamıştır.

Bu dönemde on yedi eser veren Ahmed-i Dâ'i'nin yapıtları Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi Türkçesinin dilini yansıtan eserler arasında sayılmaktadır. Şeyhî'nin tarzını yeni dönemde sürdüren yegâne kişi olan Şeyhî klasik İran edebiyatı zevkiyle yetişmiş ve Türkçeye böyle bir sanat anlayışı içinde millîleşen eserler kazandırmıştır. Yazdığı Vesîletü'n-necât ile mevlid edebiyatına yön veren Süleyman Çelebi de dönemin öne çıkan şairlerinden olmakla birlikte bu dönemde II. Murad Muradî, II. Mehmed Avnî, II. Bayezid Adlî ve Cem Sultan ise Sultan mahlaslarıyla eserler vermişlerdir.

Alfabe

Harf Çağdaş Türkçe Harf Çağdaş Türkçe
ا a, e, i ص s
ب b ض d
پ p ط t
ت t ظ z
ث s ع a
ج c غ ğ, g
چ ç ف f
ح h ق k
خ h ك k
د d ل l
ذ d, z م m
ر r ن n
ز z و o, ö, u, ü, v
ژ j ه h
س s لا la, le
ش ş ى i, y, ı

Ses bilgisi

Tarihî Türkçe metinlerde ses bilgisi özellikleri olarak görülen özelliklerin büyük bir bölümü yazım meselesi olarak da değerlendirilebilir. Yazım ve ses bilgisine ait özellikler birbirinden tamamıyla ayrılmamışlardır. Eski metinlerde, kullanılan yazı dolayısıyla kelimelerin telaffuzunu doğru ve tam olarak tespit etmek oldukça güçtür.

Ünlüler

Ünlü değişmeleri

Türkçede gerek söz köklerinde, gerek eklerde bulunan ünlüler çeşitli sebeplerin tesiriyle gelişmiş ve değişikliklere uğramışlardır. Bunların tarihî seyrini, saha ve lehçelerini göz önünde tutarak belirtmek gerekir.

i/e meselesi

Henüz tam olarak açıklanamamış bir konudur. Çünkü tarihî seyir içerisinde seslerin gelişimi her iki şekilde de görülmektedir. Yani /i/ > /e/ ve /e/ > /i/ böyle ikili gelişim göstermiştir. Bazı dilciler aynı sözcüğün hem /i/'li hem de /e/'li şeklinin bulunmasından dolayı /e/ ve /i/ karışımı bir ses ileri sürmüşlerdir. Ancak bazı dilciler ise buna karşı çıkmışlar ve bazı lehçelerde de aynı şekilde ikilik gösteren diğer ünlülerin nasıl açıklanacağını ileri sürerek bu görüşü kabul etmemişlerdir. Bu konuda tarihî araştırmalar sonucunda aşağıdaki veriler ortaya çıkmıştır.

Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde kök hecede /i/ bulundurduğu hâlde bugün standart Türkiye Türkçesinde /e/'li olan kelimeler:

bil biş dir- di- gice girü il il ir- iriş- ir irte it- siz- vir- yi- yidi yidek yiğ yil yil- yim yir yit- eriş- yitür-
bel beş der- de- gece geri el, yabancı el, memleket er- eriş- erken erte et- sez- ver- ye- yedi yedek yeğ yel yel- yem yer yet- kafi gel- yetiştir

Ölçünlü Türkçede /i/'li olan bazı kelime kökleri tarihî dönem metinlerinde düzenli olmamakla beraber /e/'li görülmektedir:

eyü gey- get- eşit-
iyi giy- git- işit-

Arapça ve Farsça alıntı kelimelerdeki /i/ > /e/ ve /e/ > /i/ geçişi (kise-kese, mişe-meşe, div-dev, binamaz-beynamaz vb.) Türkçedeki değişmeyle benzerlik göstermesi bakımından dikkate değerdir.

u/o ve ü/ö değişimi

Arap alfabesinde bu sesler için ayrı işaretler bulunmadığından "uğra-", "uyan-", "güzel" vb. sözcüklerin /o/ ve /ö/ ile mi yoksa /u/ ve /ü/ ile mi yazılmış olduğunu kesin olarak belirlemek güçtür. Bu konuda Türkçede ilk hece dışında o/ö seslerinin bulunmadığının dikkate alınması gerekir.

Ünlü uyumu

Büyük ünlü uyumu, Türkçenin tarihî dönemlerinin bütününde sağlam bir şekilde korunduğu gibi bu dönemde de korunmuştur. Küçük ünlü uyumu ise daha önceki dönemlerde düzenli bir biçimde korunmadığı gibi bu dönemde de tam olarak sistemleşmemiştir.

Büyük ünlü uyumu

Bu uyum, Türkçenin her devrinde olduğu gibi bu dönemde de sistemli bir şekilde kendini göstermektedir. Yine de bu durumun bazı istisnaları vardır. Aidiyet eki olan ve getirildiği sözcüğü sıfat yapan -ki eki kök ünlüye uymazken "havadağı kuş", "andağı ulu kiçi", "uçmakdağı kevser" vb. örneklerde art ünlü şeklinin bulunması dikkat çekicidir. Ek fiil i-‘nin iyelik ekli -duk sıfat-fiil olan "idüg-i" sözcüğünde ek gibi değerlendirildiğinden ünlü uyumuna tabi tutulmuştur. Buna az "ıduğın", "hak ıdığun", "fettan ıduğın" vb. gibi farklı örnekler bulmak da mümkündür. İken zarf-fiili ise "sever-iken", "kapar-iken" vb. örneklerindeki gibi bugün olduğu şekilde Eski Anadolu Türkçesinde de büyük ünlü uyumuna uyumuna tabi tutulmamıştır.

Küçük ünlü uyumu

Bu uyum, Türkçenin ilk devirlerinden beri genelleşmediği gibi Eski Anadolu Türkçesi devrinde de genelleşmemiştir. Eski Anadolu Türkçesinde de genelleşmeyen bu durum devam etmekte ve ayrıca eski yazı dilinden farklı olarak birçok sözcükte ve ekte yuvarlaklaşma kendini göstermektedir. Düz ünlü taşıması gereken eklerin yuvarlak ünlülü olduğu görülmektedir. Bu yuvarlaklaşma Eski Anadolu Türkçesinin en önemli ses bilgisel özelliklerinden birini teşkil etmektedir. Yuvarlaklaşmanın çeşitli sebepleri vardır.

Sözcüklerde yuvarlaklaşma

Eski Türkçe devrinde mevcut olan -ġ ve -g'ler düşerken kendilinden önceki ünlüyü yuvarlaklaştırmıştır. Bu ses olayı düşmekten ziyade bir kaynaşma mahiyeti taşımaktadır. Bu şekilde yuvarlak ünlü taşıyan sözcüklerden "kapu", "sevü" gibi sözlerde yuvarlaklaşmaya -ġ ve -g'nin düşmesi kadar, /p/ ve /v/ gibi dudak ünsüzleri de sebep olmuştur denilebilir. Bu durum arıġ > aru, bilig > bilü ve kapıġ > kapu vb. örneklerde görülebilir.

Dudak ünsüzleri /b/, /m/, /p/ tesiri ile de "demir"in "demür"e, "kirpik"in "kirpük"e dönüşmesi gibi bazı sözcüklerde yuvarlaklaşma görülmektedir. -uk/-ük ve -ġaru/-gerü gibi bazı eklerin bünyesinde bulunan yuvarlak ünlüler sebebiyle "tanış-uk", "art-uk", "del-ük", "iç-gerü>içerü", "yokgaru>yokaru" örneklerinde de görülebileceği üzere bu olay ortaya çıkar. Bunların dışında "altun", "berü", "azuk" gibi bir sebebe bağlı olmayan yuvarlaklaşmalar da vardır.

Eklerde yuvarlaklaşma

Eklerin yazılışında görülen kalıplaşmış durumlar Eski Anadolu Türkçesinde de belirli bir biçimde olmuştur. Bunları iki grupta incelenmektedir.

  • Ünlüsü aslında yuvarlak olan ekler: -up/üp ile -uban/-üben zarf-fiil ekleri, -dur-/-dür- ettirgenlik eki, -ur-/-ür- ettirgenlik eki, -gür- ettirgenlik eki, sun/-sün emir eki ve -dur/-dür bildirme eki.
  • Ünlüsü sonradan yuvarlaklaşan ekler: -m/-n teklik ve çokluk iyelik ekleri, -un/-nun ilgi eki, -suz sıfat yapım eki, -du görülen geçmiş zaman birinci ve ikinci tekil şahıs eki, -du görülen geçmiş zaman birinci çoğul şahıs eki, -uz birinci çoğul şahıs bildirme eki, -avuz istek birinci çoğul şahıs eki, -vuz birinci çoğul şahıs şart eki, -ur geniş zaman eki ve -u zarf-fiil eki.
Düz ünlü taşıyan ekler

Bazı ekler, kökün ünlüsü ne olursa olsun daima düz ünlü taşımaktadırlar. Yazımlarının son zamanlarına kadar klişeleşmiş olarak devam etmesi bu düz oluş hadisesinin bir sesbilgisel özellik olduğu kadar bir yazım meselesi olduğunu da göstermektedir.

  • +I/+nI belirtme durum eki: kanum+ı, sözlerün+i, ayşümüz+i vb.
  • +ı/+sI üçüncü tekil ve çoğul iyelik ekleri: boynuz+ı, arpa ok+ı, kapu+sı vb.
  • -dI görülen geçmiş zaman üçüncü tekil ve çoğul şahıs eki: ol-dıysa, tüken-di, öp-di vb.
  • mı soru eki: sakınur mı, ola mı, gül mi vb.
  • +cI/-(ı)n/-(ı)l/+lık/-ıcı yapım ekleri: kapu+cı, et+ci, ol-ın-dı, bul-ın-duk, al-ıcı, gör-ici vb.
  • -gıl ikinci tekil ve çoğul emir eki: ol-gıl, gel-gil, sev-gil, kırma-gıl vb.
  • -mış öğrenilen geçmiş zaman: koy-mış, göyün-miş, kırıl-mış, sev-miş vb.
  • -sın ikinci tekil şahıs fiil çekimlerinde ve bildirme ekinde: bulur-sın, san-sın; konuk+sın, eyü+sin vb.
  • -sız fiil çekimlerinde ikinci çoğul şahıs ve bildirme ekinde: düze-siz, ana-sız, canlarum+sız, dermanlarum+sız vb.
  • -ınca zarf-fiil eki: kıl-ınca, gör-ince, kal-ınca vb.
  • ısar gelecek zaman: sev-iser, kıl-ısar, yak-ısar vb.

Ünlü türemesi

Eski Anadolu Türkçesinde ancak sözcük ortasında "az+a+cuk", "yig+i+rek+dür" gibi birkaç örnekte görülmektedir. Bunun sebebi ya aruz vezni dolayısıyla ya da ünsüzlerin yan yana telaffuz edilmemelerine bağlı olarak ünlü harflerin türemesidir.

Ünlü düşmesi

Sözcük başında "ısıtma>sıtma", "udı-ku>uyu-ku>yuku" gibi az sayıda örnekte görülen ve az rastlanılan bir olaydır. Sözcük ortasındaysa ünlü düşmesi oldukça yaygındır. Bunun sebebi "gönül>gönli", "beniz>benzi", "oğul>oğlı" örneklerinde görülebileceği üzere Türkçede orta hece ünlüsünün vurgusuz olmasıdır. Bunun dışında "ister isen>istersen" ve "saça idin>saçaydın" örneklerindeki şekilde i- yardımcı eyleminin /i/'si düşmektedir.

Kaynaşma

Kaynaşma, ünlü ile biten bir sözcükten sonra ünlü ile başlayan bir ek veya sözcük geldiğinde "ne+içün>niçün", "ne+it->nit-", "şu+ol>şol" ve "ne+ise+ne>nesne" örneklerinde olduğu gibi ünlülerden birinin düşerek iki sözcüğün birleşmesi olayına denmektedir.

Ünsüzler

Ünsüz değişmeleri

k>h değişimi

Türkçede sözcük başında /h/ ünsüzü yoktur. Bugün /h/ ile başlayan bazı sözcükler Eski Türkçe döneminde "kanı" ve "kangı"da olduğu gibi /k/ ile yazılmışlar, bu durum Eski Anadolu Türkçesinde de devam etmiştir. Sözcük ortasında bulunan bazı hece başı k- ünsüzlerinin Eski Anadolu Türkçesinde k>h değişimine uğrayarak kullanıldığı görülmektedir. "uy-hu", "ko-hu", "ar-ha" kelimeleri buna örnek olarak gösterilebilir. "çok>çoh", "ok>oh", "ırak>ırah" ve "yoksul>yohsul" örneklerinde olduğu üzere sözcük ve hece sonundaki bazı /k/ ünsüzleri /h/ olmaktadır.

k>g değişimi

Eski Türkçedeki /k/ ünsüzleri Batı Türkçesinde /g/'ye gelişmiştir. Bu, gel-, git-, gir-, göç-, gök, gizle-, gözet- örneklerindeki gibi yaygın olarak görülmekle birlikte değişmeyen örneklere de rastlanmaktadır. Örneğin kendü, key, kiçi, kişi kelimelerinin baş harfleri değişmeden kalmaktadır.

ġ>g değişimi

Bu ses, Türk lehçelerinin tasnifinde ölçüt olarak alınan seslerden birisidir. Yani Türk dilinin gelişim seyri içerisinde önemli bir yer tutar.

Tek heceli sözcüklerin sonunda bulunan /ġ/ sesi Batı Türkçesinde "döger", "görmeg", "beg" örneklerindeki gibi /g/ olmuştur. Birden fazla heceli sözcüklerin sonundaki ġ/g sesi ile eklerin sonundaki ġ/g sesiyse Eski Anadolu Türkçesinde düşmektedir. Buna uygun olarak "yaylag" kelimesi "yayla" halini almışken "ceriğ" ise "çeri" olmuştur. Yapım eklerinde ve sözcük bünyesine dahil hecelerde de ġ/g ünsüzlerinin henüz Eski Anadolu Türkçesine gelmeden düştüğü görülür. Buna göre asıl hali "emgek" olan "emek", "kulgak" ise "kulak" olarak dile yerleşmiştir. Sıfat-fiil ve zarf-fiil ekleri başındaki ġ/g ünsüzleri Eski Anadolu Türkçesinin baş evrelerinde düşmüştür.

g>v değişimi

Bu değişim Türkçede sözcük ve hece sonuyla, sözcük ortasında ve hece başında g>v biçiminde gelişmiştir. Bugün g>v veya g>v> y şeklinde gelişme gösteren /g/ ünsüzünün Eski Anadolu Türkçesi döneminde döş-, sög-, "düğün", "değirmen", "yiğit" kök ve kelimelerindeki şekilde korunduğu görülmektedir.

b>v değişimi

Eski Anadolu Türkçesinde sözcük ve ek başında "bar>var", "bir->vir-", "bile biz>bilevüz", "yabuz>yavuz" örneklerindeki gibi görülen bir değişimdir.

b>p değişimi

"Barmak", "bınar" gibi kelimelerdeki asli olan /b/ ünsüzünün Eski Anadolu Türkçesinde kendini koruduğu görülür.

t>d değişimi

Eski Anadolu Türkçesinde bu ses değişimi tutarlı değildir. Çoğunlukla /d/'li olmakla birlikte /t/'li şekiller de vardır. /d/'li değişimlere "tek>dek", "ter>der", "terzi>derzi", "tilki>dilkü" gibi kelimelerde rastlanırken /t/'li örneklere "tağ>dağ", "tokuz>dokuz" ve "turu>duru" verilebilir.

Yer değiştirme

Yer değiştirme "hoyrat>horyat", "müslüman>müsülman", "çölmek>çömlek" örneklerinde görüleceği üzere sözcük içinde seslerin yer değiştirmesi olayıdır.

Ünsüz türemesi

Ünlü ile başlayan bir ek veya edat getirileceği zaman arada yardımcı +n+ ve +y+ ünsüzleri türer. Buna "ev+i+n+e", "bu+n+lar", "başla-y-a", "alma-y-a" gibi örnekler gösterilebilir. "ısı>ıssı", "ası>assı", "usını>ussını" örneklerinde görülebileceği gibi de /s/ ikizleşmesi Eski Anadolu Türkçesinin ünsüz türemesi özellikleri arasında yer tutmaktadır.

Ünsüz düşmesi

Dilde iki tür ünsüz düşmesine rastlanılmaktadır. Birincisi "keltür->getür-" ve "oltur->otur-" değişiminde görülen iç seste /l/ düşmesidir. İkincisi ise "yılan"ın "ılan", "yıldız"ın "ılduz" olmasını sağlayan ön seste /y/ düşmesidir.

Hece yutulması

En yaygın örneklerine bildirme eki olarak kullanılan tur- fiilinin geniş zamanı olan "durur" şeklinde rastlanmaktadır.

Ünsüz benzeşmesi

Yazımı kalıplaşmış ekler

Tonsuzla biten sözcüklere getirilen eklerin başındaki ünsüzün, ünsüz uyumuna göre tonsuz olması gerektiği hâlde Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde bu kurala uyulmadığı görülür. Bu durum, eklerin kalıplaşmış bir hâlde yazılmasından kaynaklanmaktadır. Bu ekler şunlardır:

  • +da bulunma durumu eki: el+de, yol+da, kanal+da vb.
  • +dan ayrılma durumu eki: inayet+den, iş+den, kaş+dan vb.
  • -du görülen geçmiş zaman eki: gönderdüm, aktardum, asdum vb.
  • -duk+ sıfat-fiil eki: geç-dük+inde, aç-duğ+ını vb.
  • dur- fiilden eylem yapım eki: çek-dür-ür, yol-dur-acak, kaz-dur-dı vb.
  • +dur bildirme eki: h+dur, çok+dur vb.
İç seste tonlulaşma

Türkçede iki ünlü arasında kalan tonsuz ünsüzün kalıplaşması olayı olup iki biçimde görülmektedir:

  • -t->-d: git-er>gider, işitenler>işidenler vb.
  • -k->-g: yüzük>yüzüği, işlemek>işlemeğe vb.

Biçim bilgisi

Ad çekim ekleri

Çoğul eki

Türk dilinin her döneminde en işlek çoğul eki olan +lar bu dönemde de kullanılmıştır ve sonuna geldiği kelime eğer tekil ise çoğul hâle getirmiştir. Buna örnek olarak "yazar" kelimesi tekil iken "yazar+lar" şeklindeki kullanım kelimeyi çoğullaştırmaktadır.

İyelik ekleri

Tekil ve çoğul olmak üzere iki ana ekten oluşan iyelik ekleri sonuna eklendiği kelimeye aidiyet anlamı katmaktadır. Teklik kişi iyelik ekleri +m/+um, +ŋ/+uŋ, +Iı/+sı iken çokluk kişi ekleri +muz/+umuz, +ŋuz/+uŋuz ve +ları'dır.

Durum ekleri

Ad çekim ekleri içinde kapsamı en geniş, çeşidi en fazla olan eklerdir. Sözcüklerin başka sözcüklerle ilişki kurmasını sağlayan dil bilgisi kategorisidir.

İlgi durum eki

+uŋ/+nuŋ'dan ibaret olan bu ekler teklik ve çokluk birinci şahıs zamirler için kullanıldığında +um biçimine dönüşür. Buna göre normalde "kapunuŋ", "gülüŋ", "lalenüŋ" şeklindeyken "benüm", "bizüm" olarak kullanılır.

Belirtme durumu eki

+ı/+(y)ı biçiminde olan belirtme durumu ekleri kök kelimeye eklendiğinde "bizi", "sözi", "seni", "nidasını" biçimini almaktaysa da üçüncü şahıs iyelik eklerinden sonra +n belirtme eki kullanılır ve "hisabın", "deryasın", "düşmanın" şeklindeki gibi olur. Ayrıca kökün "bizni", "canumnı", "sıratnı" hâlini almasını sağlayan +nI ile eksiz belirtme durumu da vardır. Sonuncusu "kapum+Ø çaldı", "bir kadeh+Ø içelüm" örnekleriyle gösterilebilir.

Yönelme durumu eki

Yalnızca +a ekinden ibaret olan yönelme durumu eki "düşmana", "bunlara", "hidmete", "derdüne" şeklinde kelimeye eklenir.

Bulunma durumu eki

Bu ek de yalnızca +da ekinden ibarettir ve "dünyada", "omzında", "katında" şeklinde örneklenebilir.

Ayrılma durumu eki

Yine tek bir ekten ibaret olup bu ek kök kelimelere "gendüden", "canumdan", "zerresinden", "goncadan" örneklerindeki şekli veren +dan'dır.

Araç durumu eki

"gündüzin", "ilkin", "yayan", "hakkın" örnekleriyle gösterilebilecek +(ı)n, "fikriyle", "Allah'ıla", "ihlasıyla" örneklerindeki gibi +la/ile ve "edep birle", "ikisi bile"de olduğu gibi bile/birle eklerinden ibarettir.

Eşitlik durumu eki

Eşitlik durumu kelimeye +ca eki getirilerek "yolınca", "dilince", "okımışca" örneklerindeki şekilde oluşturulsa da "geldügince sorarıdum", "şah adı anıla durdukça zamanda olduğu" örneklerinde olduğu gibi -dık sıfat-fiiliyle birlikte kullanıldığında kelimeyi zarfa dönüştürür.

Yön gösterme durumu eki

Bu kapsamda iki ek bulunmaktadır. Birincisi +ra olup "taşra", "içre" ile örneklenmektedir. İkincisiyse "ilerü" ve "arkaru"da görüldüğü üzere +aru ekidir.

Soru eki

Soru ekinin daima düz şekli kullanılmış olup kelimeye mütemadiyen "gördü mi?" ve "aldı mı?" biçimini vermiştir.

Bildirme ekleri

Haberin geniş zaman biçimini ifade etmek için kullanılan birinci ve ikinci şahıs ekleri şahıs zamirlerinden üçüncü şahıs eki ise tur- eyleminden meydana gelmiştir. Haberin bilinen geçmiş zaman, belirsiz geçmiş zaman ve dilek kipi ise i- ek-fiili ile yapılır.

Geniş zaman

Geniş zaman, tekil kişilere -am, -sın ve -dur ekleriyle; çoğul kişilere ise -uz, -sız ve -durlar ekleriyle gelirler.

Bilinen geçmiş zaman

Yalnızca i-di ve i-dü ekleridir ve kelimeyle birleştiğinde "gül-idün", "var idi", "gürbüz idi", "pür-safa-y-idük" görüntülerini alırlar.

Belirsiz geçmiş zaman

Eski Anadolu Türkçesinin belirsiz geçmiş zaman yapma eki yalnızca i-miş olup "berk-imiş", "hurremmiş", "asa dinilen ejdehayimiş" şeklinde kullanılır.

Dilek kipi

"neyisem", "değülsen", "ay ise", "yog ise", "gün ise" örneklerinde de görüldüğü üzere i-se eki dilin dilek kipi olarak işlev görmektedir.

Eylem çekimleri

Fiil çekimi

Eski Anadolu Türkçesi döneminde eylem çekiminde kullanılan üç grup şahıs eki vardır. Birincisinde geniş zaman, şimdiki zaman, belirsiz geçmiş zaman, gelecek zaman, istek ve gereklilik kipleri için şahıs zamiri menşeli şahıs ekleri kullanılmaktadır. İkincisi görülen geçmiş zaman ve şart kipinde kullanılan şahıs ekleri ise iyelik menşelidir. Sonuncusundaysa emir kipinde kullanılan şahıs ekleri vardır.

Basit çekim

Bildirme kipleri

Şimdiki zaman kipi

Eski Anadolu Türkçesinde şimdiki zaman için kullanılan müstakil bir ek yoktur. Türkiye Türkçesinde kullanılan şimdiki zaman eki o dönemde şimdiki zaman eki olarak kullanılmamaktaydı. Eski Anadolu Türkçesindeki geniş zaman -ar, -ur, -r ve istek kipi -a ekleri şimdiki zaman görevinde kullanılmaktaydı. Buna uygun olarak birinci tekil şahıs "dut-a-m" olmaktaydı.

Tasarlama kipleri

Birleşik kipler

Sıfat-fiiller

Zarf-fiiller

Kaynakça

  • Ercilasun, Ahmet Bican (2004). Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi. Ankara: Akçağ Yayınları. 
  • Gülsevin, Gürer (1997). Eski Anadolu Türkçesinde Ekler. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. 
  • Gülsevin, Gürer; Boz, Erdoğan (2010). Eski Anadolu Türkçesi. Ankara: Gazi Kitabevi. 
  • Korkmaz, Zeynep (1995). "Anadolu Yazı Dilinin Tarihi Gelişmesinde Beylikler Devri Türkçesinin Yeri". Türk Dili Üzerine Araştırmalar. I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. 
  • Korkmaz, Zeynep (2013). Türkiye Türkçesinin Temeli Oğuz Türkçesinin Gelişimi. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. 
  • Köktekin, Kazım (2011). Eski Anadolu Türkçesi. Erzurum: Fenomen Yayınları. 
  • Özkan, Mustafa (2000). Türk Dilinin Gelişim Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi. İstanbul: Filiz Kitabevi. 
  • Sümer, Faruk (1965). Oğuzlar. Ankara: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları. 
  • Şahin, Hatice (2015). Eski Anadolu Türkçesi. Ankara: Akçağ Yayınları. 
  • Timurtaş, Faruk Kadri (1977). Eski Türkiye Türkçesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. 
  • Timurtaş, Faruk Kadri (2009). Osmanlı Türkçesi Grameri. İstanbul: Alfa Yayınları. 
  • Türk, Vahit; Doğan, Şaban; Şerifoğlu, Yasin (2012). Eski Anadolu Türkçesi Dersleri. İstanbul: Kesit Yayınları. 
  • Yelten, Muhammet (2009). Eski Anadolu Türkçesi: Örnek Metinler. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. 

 İşbu madde Murat Küçük tarafından CC BY-SA 3.0 lisansı altında yayımlanan metin içermektedir.