İçeriğe atla

İslam'ın Altın Çağı

Vikipedi, özgür ansiklopedi
İslam'ın Altın Çağı
8. yüzyıl – 15. yüzyıl
Yukarıdan aşağıya ve soldan sağa: Abbâsî Hâlifeliği'nin 850'deki sınırları. İslam bilimi ve sanatının arkasındaki öncü isim Hâlife Hârûn Reşîd. Beyt'ül–Hikme'de çalışan Müslüman bilim insanları. Bîrûnî'nin Ay evreleri çizimi. Fars tıp bilgini ve filozof İbn-i Sina (980–1037). Arap fizikçi ve astronom İbn-i Heysem (965–1040). Astronomide kullanılan usturlap aracı. Sokrates ve öğrencilerini betimleyen Arapça bir elyazması. Arap coğrafyacı İdrîsî'nin 1154'te çizdiği dünya haritası.
Konumİslam dünyası
Hükümdar(lar)Emevî Hâlifeliği
Abbâsî Hâlifeliği
Kurtuba Emirliği
Sâmânî İmparatorluğu
Ağlebîler Devleti
Endülüs Emevî Devleti
Hamdânî Hanedanlığı
Kâkûyî Emirliği
Fâtımî Hâlifeliği
Gazneliler Devleti
Büyük Selçuklu Devleti
Eyyûbî Sultanlığı
Mali İmparatorluğu
Memlûk Sultanlığı
Lider(ler)Ömer bin Abdülazîz
Mansûr
Hârûn Reşîd
Me'mûn
Mu'tasım–Billâh
I. Abdurrahman
II. Hakem
Ahmed bin Esed
İbrahim bin Ağleb
III. Abdurrahman
El-Hâkim Bi-Emrillah
Mahmud Gaznevî
I. Melikşah
Selahaddin Eyyûbî
Mansa Musa
I. Baybars
Kronoloji
Medine Şehir Devleti
Râşidîn Hâlifeliği
Timurlu Rönesansı
Barut İmparatorlukları

İslam'ın Altın Çağı veya İslam Rönesansı,[1] tarihsel olarak Orta Çağ'da, Abbâsîler döneminde 8. yüzyılın ortalarında başlayan ve 15. yüzyılın sonlarına kadar devam eden, İslâm dünyasının çoğunun bilimsel, ekonomik, kültürel, sanatsal, siyasi ve dinî yönlerden zirvede olduğu dönemi ifade eder. Abbâsîler devrinde, Hârûnürreşîd tarafından Bağdat'ta Beytülhikme (Bilgelik Evi) adında büyük bir bilim merkezinin kurulması ile başlayan bu dönemin, Moğolların 1258'de Bağdat'ı kuşatıp yağmalaması ve böylelikle Abbâsî Hâlifeliği'nin yıkılması ile son bulduğu şeklinde genel bir kabul vardır. Ancak bazı kaynaklarda bu dönemin 14. yüzyıla kadar,[2][3][4] bazı kaynaklarda da 15. yüzyıla, hatta 16. yüzyıla kadar sürdüğü ifade edilir.[5][6]

Bu dönemde, Hindistan'dan Endülüs'e kadar geniş coğrafyada bilimsel çalışmalar yapılmakla birlikte, tıp, felsefe, teoloji, sanat, matematik, astronomi, İslâm hukuku gibi geniş yelpazede çalışmalar da yapılıyordu. Bu çağda, başta Antik Yunan olmak üzere geçmiş uygarlıkların ve ünlü filozofların ürettiği bilgi ve düşünceler, tercümelerle İslam dünyasına ve Endülüs kanalıyla Avrupa'ya aktarıldı. Çinlilerle yaptığı savaşlar ve diğer ilişkiler sırasında Müslüman Araplar, kâğıt üretim tekniklerini öğrendiler ve parşömen yerine kâğıt kullanımı sayesinde yazılı eserler de daha kolay yayılır oldu. Matematik alanında ise Hintlerden alınan sıfır ve onlu sayı sisteminin keşfi sayesinde matematiğe olan ilgi arttı ve aritmetik, sıradan insanların dahi anlayabileceği ve günlük yaşamda kullanabileceği bir duruma geldi. Matematik ve aritmetiğin yanı sıra trigonometri de gelişti. Gözlemevleri inşa edildi; optik bilimi ve kimya gelişti. Ya'kūb b. İshak Kindî, Fârâbî, Muhammed b. Mûsâ Hârizmî, Battânî, İbn Sînâ, İbnü'l-Heysem, Birûni, İbn Rüşd, İsmâil b. Rezzâz Cezerî, Gazzâlî, Nasîrüddin Tûsî, İbn Battûta, İbn Haldûn, Uluğ Bey ve bunların yanı sıra daha birçok ünlü İslam bilgini bu döneme damgalarını vurdu.

İslâm peygamberi Muhammed, 622 yılında kendisine inananlarla birlikte Arabistan'ın kuzeyindeki bir vaha kenti olan Medine'ye göç etmiş ve burada ilk Müslüman şehir devletini kurmuştur. Çevrede siyasi bir kimlik kazanan ve kaosun hakim olduğu bu topraklara kanun ve nizam getiren Muhammed, ardından Mekkeli kabileler ile yaptığı aralıklı birkaç savaştan elde ettiği galibiyetler ve 630'da büyük bir orduyla Mekke'yi fethetmesinden sonra ve Arabistan'daki diğer parçalı kavimlerin de kendi sancağı altına toplamasıyla birlikte, İslâm dini bölgede büyük ve yegâne güç hâline geldi. Muhammed'in 632'deki ölümünün ardından Hulefâ-yi Râşidîn adı verilen dönem başladı ve bu dönemde İslam, Kuzey Afrika'ya ve Asya'nın içlerine kadar ilerledi. Dört Halife Dönemi'nde eğitimden ziyade toprak genişlemesine önem veriliyordu. Nitekim aniden gerçekleştirilen birçok fetihlerle birlikte İslam dini, imparatorluk hâline geldi.

711'de Müslüman Emevî komutanı Târık b. Ziyâd'ın İspanya'ya çıkışı, Avrupalılara büyük bir şok etkisi yarattı. Çünkü İspanya, Müslümanların denetimi altına girmiş ve 718'e gelindiğinde de bütün yarımada, Müslümanların hakimiyetine geçmiştir. Gerçekleşen bu olaylar, Avrupa'nın kuzeyinde hüküm süren birçok lideri hem şaşırttı, hem de korkuttu.[7] Daha sonraları Emevi Hanedanı'na Abbâsî tarafından son verilmesiyle birlikte buralara kaçan bazı kişiler, Endülüs Emevi Devleti'ni kurdular ve asırlar boyunca Endülüs adı verilen bu bölgede varlıklarını sürdürdüler. 8. yüzyılın başlarındaki bu önemli gelişmelerde de yine eğitimden ziyade yayılmaya ve imar çalışmalarına önem verildi.[8]

750 yılında İslâm dünyasına Abbâsîler Hanedanı'nın iktidar olarak gelmesiyle beraber, diğer yayılma faaliyetlerinin yanı sıra eğitim, öğretim, bilim, sanat, edebiyat ve İslâm hukukuna da önem verilmeye başlandı. Abbâsî hükümdarları, gerek Kur'an'da ve gerekse hadislerde ilimle ve okumakla ilgili birtakım ifadelerden yola çıkarak bu alanlara da önem vermeye başladılar.[9] "Bir alimin mürekkebi, bir şehidin kanından daha mübarektir." sloganını kendine rehber edinen 5. Abbâsî hükümdarı Hârûnürreşîd,[9] 8. yüzyılın sonlarına doğru devletin yeni başkenti Bağdat'ta büyük bir bilim ve çeviri merkezi olan Beytülhikmet'i (Bilgelik Evi) kurdu ve Bağdat, İslam dünyasının eğitim ve bilim merkezi oldu.[10]

910 yılında Endülüs bölgesindeki Cordoba Halifeliği.
Abbasiler döneminde, 9. yüzyıldan kalma kûfî yazısıyla süslenmiş bir kâse; Brooklyn Müzesi, ABD.
Binbir Gece Masalları'nda tasvir edildiği şekliyle Halife Harun Reşid.
Abbâsîlerin 850'deki en geniş sınırları. Kuzey Afrika'nın ortası ve doğusunu, Orta Doğu'yu ve Batı Asya'yı kapsayan açık yeşil alanlar devlete bağlıdır.

Hulefâ-yi Râşidîn ve Emevîler dönemlerinde Atlas Okyanusu'ndan Hindistan'a kadar uzanan büyük bir bölgenin tamamı, İslam Devleti'nin egemenliğine girmiş ve elde edilen ganimetler ile fethedilen yerlerden toplanan vergiler, bir servet birikimi yaratmıştı. İpek ve Baharat Yolu ile Akdeniz ticaretinin İslam Devleti'nin kontrolü altına girmesi, iletişim imkanlarını artırmıştı. Devletin sınırlarının Mezopotamya ve Suriye'ye ulaşması ile buralardaki Helenistik, İran ve Hint kültürleri ile karşılaşan ve bu farklı kültürlere ilgi duyan Müslüman bilim insanları, sanatçılar ve filozoflar, kervanlarla daha kolay ve güvenli seyahat edebiliyorlardı.

Ekonomik gücün ve iletişim olanaklarının yarattığı avantaj, İslam'ın Altın Çağı dönemini başlattı. Abbâsîler devrinde, Emevilerin cihad anlayışının büyük ölçüde terk edilmesi ve Arap olmayanlarla daha da iç içe yaşamaya başlanması da bu dönemin başlamasında etkili oldu.[11]

Abbasilerin yükselişi

[değiştir | kaynağı değiştir]
767-912 yılları arasında Bağdat şehri.

661'den beri Şam'da hüküm süren Emevî ailesinin bir üyesi olan Halife I. Velîd'in 744'te öldürülmesinden sonra iç savaş patlak vermiş ve çatışmalar, 750'de Abbâsî Hanedanı iktidara gelene kadar devam etmiştir. İkinci Abbasi halifesi Mansur, 762 yılında Bağdat şehrini kurmuştur. Bağdat, ılıman iklimi ve İran, Arabistan ve Akdeniz arasındaki ticaret yolları üzerindeki konumu nedeniyle seçilmiştir. Yeni başkentin çevresinde hilâfet sarayı ve başlıca yönetim birimlerinin bulunduğu bir buçuk kilometre çapında dairesel bir yapıya yer verilmiştir.[12]

Abbasiler, öncüllerinin siyasi mirasının yanı sıra kültürel ve bilimsel çalışmalara da sahip çıkmıştır. Emeviler, Mısır'daki İskenderiye şehri gibi Yunan ilminin antik merkezlerini elinde bulundursa da, bilimsel gelişmeleri çok az desteklemiştir. Abbasiler zamanında ise bu tablo değişmiştir.[13] Abbasiler, Kur'an ve hadislerdeki rehberliğin yanı sıra, yabancı eserlerdeki bilgilerin de alimler tarafından incelenmesini teşvik etmiştir.[13]

Beyt'ül Hikmet'in kurulması

[değiştir | kaynağı değiştir]
Beytü'l-Hikme kütüphanesinde çalışan Müslüman âlimler.

786'da Abbâsî halifesi Hârûnürreşîd, Bağdat'ta el yazmaları koleksiyonu için bir kütüphane kurmuştur. Arapların kitaplar için kağıt kullanmaları ve Bağdat'ta 795'te kağıt fabrikasının kurulması, bu girişimi kolaylaştırmıştır. Ancak Arapça konuşanlar bu ilme erişemediği için kütüphane, Arapların özgün bilim geleneğine çok az katkıda bulunmuştur.[13] Bu sorunu çözmek için Harun Reşid (786-809) ve Me'mûn (813-833), genişleyen kütüphanenin yanı sıra, alimler için bir akademi ve önemli bilimsel eserlerin Arapçaya çevrilmesi için, bir çeviri merkezi olarak faaliyet gösteren Beytülhikmet'i (Bilgelik Evi) kurmuştur.[13]

762'de Mansûr tarafından İslam Halifeliğinin başkentinin Şam'dan yeni kurulan Bağdat'a taşınması, Müslümanların teknolojik ilerlemelerinin boyutlarını 802'de gözler önüne sermiştir: Abbasi halifesi Hârûnürreşîd, Frank kralı Şarlman'a bir elçi göndererek bir çalar saat hediye etmiştir. Suyla işleyen bu saat, pirinçten topların mekanizmanın altındaki zillere düşmesiyle saat başlarını haber vermekteydi. Bu gelişmiş saat, Müslüman Arapların Avrupa'yı çok gerilerde bırakan ilerlemeler kaydettiğini gösteren örneklerden yalnızca biridir.[12]

Abbasilerin çeviri ve bilimsel faaliyetleri

[değiştir | kaynağı değiştir]
Abbasiler döneminde kâğıt üzerine yazılmış bir el yazması.

Emevîler döneminde bazı kişisel gayretler ile başlayan ufak tercüme hareketleri, Abbasi halifesi Mansûr zamanında hız kazandı. İlk önce bir tercüme bürosu ve kütüphane olarak Bağdat'ta faaliyete başlayan Beytülhikme, zamanla yeni başka işlevler üstlenerek bir kültür merkezi hâlini aldı.[14] Başta fen ilimleri alanında olmak üzere birçok alanda Antik Yunan, Hint ve İran medeniyetlerinin ürettiği eserler Arapçaya çevrildi. Arap asıllı olmayan çevirmenler, bu çeviri faaliyetlerinde ön plana çıktı. Abbasi halifeleri, çalışmaları devlet desteği ile teşvik ettiler. Bunda, kültürel alanda ön plana çıkan diğer devletlerin nüfuzunu kırma arzusu da rol oynadı. Özellikle Hârûnürreşîd zamanında tercüme çalışmaları daha sistemli bir halde devam ettirildi ve çeviri faaliyetleri, çok prestijli bir uğraş hâline geldi.[11]

Platon ve Aristoteles gibi Antik Yunan filozofları, Orta Çağ İslam dünyasında büyük saygı gördü.

Yaklaşık 150 yıl içinde keşfedilen önemli Antik Yunan eserlerinin neredeyse tamamı Arapçaya çevrilmiştir. Bunların birçoğu Batı Avrupa'da mevcut değildi ve olsa bile Yunanca bilgisi-kültürü tamamen kaybolmuştu.[15] Müslüman dünyası 850'li yıllarda, Rum döneminde aktarılan ve geliştirilen Helenistik Yunanların bilimsel geleneklerinden yararlanmaya başlamış ve Hristiyan Avrupalılardan yüzyıllarca ileriye gitmiştir.[15]

Beytülhikme, en olgun devrini Me'mûn döneminde (813-833) yaşadı. İlk İslam filozofu sayılan Kindî, Halife Memûn döneminde Beytü'l Hikme'deki çalışmalara katılarak Süryânîce ve Yunancadan yapılan tercümelerin Arapçaya aktarılması esnasındaki felsefi kavramları, gramer kuralları bakımından incelenmesi işine baktı.[11]

Halife Harun Reşid'in kimyacısı olan Cabir bin Hayyan, damıtma imbiğini tasarlamıştır.

Kimya biliminin kurucusu olarak kabul edilen Fars kimyacı Câbir b. Hayyân, bu devirde Abbâsî sarayının kimyacısı olarak çalıştı. Hayyan, başta fen bilimlerinin temelini atmakla tanındı. Ayrıca Hayyan, "Kitab-ül Zühre" (Venüs'ün Kitabı) adlı eserini Harun Reşid için yazdı.

Bunların yanı sıra, Irak'taki Hira'dan gelen ve çoğunluğu tıp ve felsefe alanında 100'den fazla eseri çeviren Nestûrî kökenli İbn İshak (808-873) ve Öklid'in geometri alanındaki büyük eseri Öğeler ile Batlamyus'un astronomi alanındaki temel eseri Almagest'i çeviren Sâbiî kökenli Sâbit b. Kurre da çeviri alanında bu dönemin önde gelen kişiliklerinden olmuşlardır.[15]

Müslümanların günlük ibadetlerini gerçekleştirmeleri için gereken saatleri hesaplamak adına matematik ve astronomi anlayışı Müslümanlarda önemliydi. Günde beş kez gerçekleştirilen namaz ibadetinin vakti, uçsuz bucaksız İslam İmparatorluğu'nda önemli ölçüde değişkenlik göstermekteydi. Bu nedenle her iki alanda da titizlikle çalışmalar yürütülmüştür.

Harizmî'nin cebir hakkında yazdığı kitabından bir sayfa.

771 yılında Hindu alimlerden oluşan bir heyet, Mansûr'un sarayını ziyaret etmiş ve cebirsel denklemleri çözmek için trigonometrinin kullanılması da dahil olmak üzere birçok yöntemle Hindistan'ın görece gelişmiş matematiğini tanıtmıştır.[15] Sonraki yıllarda, Beytülhikmet'in üyelerinden biri olan Muhammed b. Mûsâ Hârizmî başta olmak üzere birçok alim, Hinduların bu matematik sistemini benimsemiştir.

Beyt'ül Hikmet'in önemli üyelerinden biri olan Muhammed b. Mûsâ Hârizmî (780-850), Hindu matematikçilerin sistemi ile ondalık gösterimini benimsemiş ve bunu Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind (Hindu Hesaplamasına Göre Matematik Özeti) adlı eserinde açıklamıştır. Muhammed b. Mûsâ Hârizmî, ayrıca sayıların kareköklerini hesaplama yöntemini açıklamış ve cebirsel denklemler konusundaki çalışmalara da öncülük etmiştir. Cebir konusunu işlediği El-Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele adlı eserini Me'mûn için yazdı. Matematik alanındaki çalışmaları, cebirin temelini oluşturdu. Harizmî bir dönem bulunduğu Hindistan’da, Hintlerin sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sistemini kullandıklarını saptadı. Onun bu konuda yazmış olduğu kitabın Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve 0 (sıfır) rakamı, 12. yüzyılda Batı dünyasına sunuldu. Hârizmî ve çalışma arkadaşları; Öklid ve Arşimet'in küreler ve silindirler konusundaki çalışmalarını başlangıç noktası kabul ederek geometride de hızla ilerleme kaydetmişlerdir.[16] Ayrıca Hârizmî, Bağdat'ta namaz vakitlerine ilişkin bilinen ilk tabloları derlerken, hesaplamalarını doğrudan astronomik gözlemlerle desteklemiştir.

11. yüzyıl dolaylarından kalma, Birûnî tarafından yapılmış olan ve Ay'ın farklı evrelerini gösteren bir çizim.

Erken dönem İslam astronomları, Yunan bilgini Batlamyus'un Almagest adlı eserini temel alarak, sekiz küreden oluşan evren modelinde Dünya'nın Güneş Sistemi'nin merkezinde olduğu ve gezegenlerin de onun etrafında döndüğü görüşünü benimsemişlerdir. Ayrıca Hindu astronomların bilgilerinden de faydalanılmıştır. 10. yüzyılda gök bilimci Birûnî'nin eserinde olduğu gibi, bazen Güneş'i merkeze koyan sistemler üzerinde durulmuştur. 8. yüzyılın ortasında, gök küreyi enlem ve boylamların işaretlendiği bir düzleme yansıtan ''usturlap'' adlı aracın kullanılmasıyla bu hesaplamalar da kolaylaşmıştır.[16]

13. yüzyıl itibarıyla İslam astronomisi kendi zirvesine ulaşmış ve 1259 yılında İran'ın doğusundaki Merâga'da büyük bir gözlemevi inşa edilmiştir. Burada Nasîrüddin Tûsî ve arkadaşları gezegenlerin yörüngesindeki ufak sapmalara açıklık getirmek için ince ayarlamalar yapmışlardır.[16]

Huneyn bin İshak'a ait olan el yazmasından kalan ve gözün anatomisini anlatan bir çizim.

809-873 yılları arasında Abbâsîler himayesinde yaşayan Huneyn b. İshak, ilk çevirisini 17 yaşındayken Romalı tıp doktoru Galen'in (129-216) bir eseriyle yapmış ve Galen'in 100 kadar eserini Süryânîceye, 50 kadarını da Arapçaya tercüme etmiştir.[17] Ayrıca kendi devrinin en büyük hekimlerinden biri olarak görülmüş ve bilinen en eski göz çizimleri de ona aittir.[18]

10. yüzyılda İslam kimyacıları ve hekimlerinden olan Ebû Bekir Râzî (865-925), çiçek hastalığı ve kızamığın ilk tanımını yapmış ve kendi eliyle bir tıp külliyatı derlemiştir.[16] Razî; eczacılık, simya, müzik ve felsefe dallarında da birçok önemli katkılar yapmıştır. Ayrıca sülfürik asiti keşfetmiş ve farmakolojiye birçok yeni ilaç katmıştır. Bir kitabında "Hekimin amacı iyi olmaktır, düşmanlarımıza bile." diye yazdı.[9]

Yine 10. yüzyılda yaşayan İranlı fizikçi ve tıp bilgini Ali b. Abbas el-Mecûsî, tıp ve psikoloji üzerine yazdığı eserleriyle ve günümüzden yaklaşık 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapmasıyla bilinir.

Zehrâvî, Córdoba'daki hastanede bir hastayı tedavi ediyor.

Endülüs'te doğup orada yaşayan (936-1013), yine Orta Çağ İslam dünyasının tıp alanındaki önde gelen isimlerinden biri olmuş ve "cerrahinin babası" olarak kabul görmüştür.[19] Zehrâvî'nin kullandığı cerrahi alet ve uygulamalar, modern tıp bilimine öncülük etmiştir. İcat ettiği cerrahi aletlerden bazıları günümüzde hâlâ kullanılmaktadır.[20] Ayrıca Zehrâvî, dış gebeliği tanımlayan ilk doktor olmasının yanı sıra, hemofilinin kalıtsal doğasını da belirleyen ilk kişidir.[20]

İslam dünyasının en meşhur hekimi ise, Batı'da Avicenna olarak bilinen Fars asıllı İbn Sînâ'dır (980-1037). Batı dünyasında modern Orta Çağ biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi olarak bilinen ve "Büyük Üstat" ismiyle de tanınan İbn Sînâ, özellikle tıp alanında, yedi yüzyıl boyunca temel kaynak eser olarak süregelen "el-Kānûn fi't-tıb" (Tıp Kanunu) adlı kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap, değişik Avrupa üniversitelerinde 17. yüzyıl ortalarına kadar tıp biliminde temel eser olarak okutulmuştur.[21][22][23] Yaklaşık 1015'te derlenen bu eser, vücudun parçalarına özgü hastalıklar ve bir bütün olarak vücudu etkileyen hastalıklar hakkında ayrı ayrı bölümler içerir.[16] İbn-i Sina ayrıca, insanların ruhlarının müzikle tedavi edilebileceğini öne sürmüş ve bu yöntemi geliştirmiştir. Geometri, mantık, fizik, metafizik ve psikoloji üzerine de çalışmıştır.

Ebû Bekir er-Râzî, bir hastayı tedavi ediyor. (İranlı ressam ve tezhipçi Hüseyin Behzad'ın minyatür bir tablosu; 1894-1968)
İbn-i Sina'nın yazmış olduğu El Kanun-i fit-Tıb adlı eserde bulunan ve insanın sindirim sistemini gösteren bir çizim.
İbn Nefis'in kitabından bir sayfa.

İslam dünyasının bir diğer önemli hekimlerden birisi de, 13. yüzyılda Şam'da ve Kahire'de çalışmış olan İbnü'n-Nefîs'tir. İbn Nefis (1210-1288), pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır.[24][25][26] Zira bunlar dolaşım sisteminin temelini oluşturmaktadır; ve nitekim kendisi de bu keşifleri sebebiyle dolaşımsal fizyolojinin babası ve "Orta Çağ'ın en büyük fizyoloğu" olarak görülmüştür.[27][28] İbnü'n-Nefîs, "İbn Sînâ Kanunu’nun Anatomi Kısmına Şerh" adlı eserinde Galen’in dolaşım sistemine itiraz etmiş ve günümüzde küçük kan dolaşımı olarak bilinen olayı açıklamıştır. Bu açıklama o zamanda İslâm ve Osmanlı dünyasında biliniyor olmasına rağmen Avrupa tarafından fark edilmemiştir.

"Modern optiğin babası" olarak anılan Arap asıllı İbnü'l-Heysem (965-1040), optikle ilgili yazdığı kitabında, gözün bir objeyi ona ışınlar göndererek gördüğünü ileri süren Batlamyus'un (100-170) tam aksine, görme eyleminin objenin yolladığı ışınların göz tarafından algılanmasıyla gerçekleştiğini ileri sürmüştür.[16]

Bizanslı filolog ve ilahiyatçı Yahyâ en-Nahvî (490-570), Aristoteles'in hareket hakkında söylediklerini yanlışlayarak, cisimlerin devindirici güce sahip oldukları zaman, eğimle hareket kazandıklarını iddia etti. 11. yüzyıl içerisinde İbn Sînâ, kaba hatlarıyla bu görüşe destek çıkarak, cisimlerin hava direnci gibi dış etmenler sebebiyle harcanabilecek kuvvete sahip olduğu fikrini ortaya attı.[29] İbn-i Sina bunun yanı sıra, kuvvet ile eğim arasındaki farkı belirlemiş olup, cismin doğal hareketi karşısında eğim kazandığını iddia etmiştir. İbn-i Sina, süregelen hareketin hareket eden cismin eğimiyle alakası olduğunu ve bu cismin eğimi tükenene kadar hareketin devam edeceğini söylemiştir. Ayrıca boşluğa atılan cismin, etkilenmediği sürece durmayacağını da iddia etmiştir. Bu yaklaşım, daha sonraki yüzyıllarda Newton’un eylemsizlik yasasına da uymaktadır. Diğer bir deyişle, hareket halindeki cisim etkilenene kadar harekete devam eder.[30] İbn-i Sina’nın bu eylemsizlik teorisi, hız ve hareket halindeki cismin ağırlığıyla ilişki kurmaya çalışmıştır ve bu ilişki, momentumla çok yakından benzerlikler taşımaktadır.[31] Bu görüş Aristoteles’in yaklaşımına karşı çıkmakla birlikte, sonraları İbn-i Sina’nın "eş-Şifâ" kitabından etkilenen Jean Buridan'ın "güç" açıklamasıyla tamamen terk edilir.[29]

Birûni (973-1048), Gölgeler adlı kitabında düzensiz hareketin ivmeyle sonuçlandığını anlatır.[32] Ebü'l-Berekât Bağdâdi ise (1076-1166) kendi teorisinde hız ve ivmenin iki farklı şey olarak ele almış ve gücün ivme ile değil, hız ile orantılı olduğunu söylemiştir.[33]

İbn Bâcce (1095-1138), her gücün başka bir güce tepki olarak var olduğunu iddia etmiştir. Bu görüş, hâlen erken dönem hareket kuralının üçüncü yasasıdır; yani her etkiden oluşan tepkinin etkiye eşit olduğudur.[34]

12. yüzyılda Anadolu topraklarının güneydoğu kısmında yaşayan ve Artuklular ve sonrasında Eyyûbîler Devleti'nin himayesinde çalışmalarını sürdüren Cizreli mühendis İsmâil b. Rezzâz Cezerî (1136-1206), sibernetiğin ilk adımlarını atmış ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilmiştir.[35] Kürt veya Arap asıllı olan İsmâil b. Rezzâz Cezerî,[36] daha sonraları ünlü sanatçı Leonardo da Vinci'ye ilham kaynağı olmuştur.[37] Dünya bilim tarihinde, bugünkü sibernetik ve robot bilimi konusunda önemli çalışmalar yapan ilk bilim insanı olan Cezerî'nin yaptığı otomatik makineler, günümüz mekanik ve sibernetik bilimlerinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Bisikletlerde ve arabalarda hâlâ kullanılan krank kolu sistemini icat etti.[9] Üretmiş olduğu eserlerden otomatlar, robotlar, su makineleri, kandil saati ve en ünlü eseri olan "filli su saati" ön plana çıkmaktadır.[38]

El-Cezerî'nin Bazı İcatları
Cezerî'nin abdest otomatı
Cezerî'nin en ünlü ve en çok duyulan eseri olan "filli su saati"
Cezerî'nin otomatik su kaldırmaya yaran bir otomatı (y. 1205)

İslâm dünyasında 10. yüzyılda başlayan bilimsel uyanışın etkilerinin yoğun olarak görüldüğü alanlardan birisi de coğrafyadır. Yeryüzünü ve burada yaşayan milletleri tanıma hevesi, ilk dönem coğrafya hareketlerini başlattı. Bunda Kur'an'ın yeryüzünün gezilmesini ve eski medeniyetlerin kalıntılarının incelenmesini telkin eden emirlerin etkisi de büyüktür:

(Resulüm!) De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın ve Allah’ın ilk yaratılışı nasıl başlatıp devam ettirdiğini görün. Allah, daha sonra ikinci hayatı da işte böyle gerçekleştirecektir; Allah her şeye kādirdir.” (Kur'an, Ankebût, 20)

İlk dönem coğrafya çalışmaları, Antik Yunan ve Hint coğrafyasının yeniden ele alınması şeklinde başlamıştır. Aristo, Eflâtun, Batlamyus ve Marinos'un eserlerinin Arapçaya çevirisi bu alandaki çalışmalara ilk örneklerdir. Bu tür çalışmalar da halifeler tarafından himaye edilmekteydi.

Ünlü seyyah İbn Battuta'nın 1332-1346 yılları arasındaki yolculuk güzergâhları.

14. yüzyılda İslam dünyasında coğrafya büyük önem arz etti. Faslı Berberî seyyah İbn Battûta (1304-1369), 1325 yılında, hayatını tümüyle değiştirecek olan yolculuğuna atıldı. İbn Battûta, Avrupalılarca çok az bilinen Afrika, Orta Doğu ve Uzak Doğu'ya pek cesur sayılabilecek yolculuklar yaptı. 28 sene boyunca durmadan gezdi. Mısır, Arap Yarımadası, Irak coğrafyası, İran coğrafyası, Anadolu'da bulunan belli başlı Türk beyliklerini, Bizans hâkimiyetindeki İstanbul'u, Orta Asya'yı, Hindistan'ı, Maldivler'i, Çin'i ve Endülüs'ü gezdi. Buralarda yaşayan toplumların devlet ve toplum yapılarını, inançlarını, âdetlerini ve farklı coğrafyaların doğal güzelliklerini, yapıtlarını ve ürünlerini inceleyen ünlü seyahatnamesini yazdı. Ayrıca birçok ülkede kadılık görevinde bulundu. İbn-i Battuta, modern öncesi tarihte diğer tüm ünlü kaşiflerden daha fazla seyahat etmiş, toplam 117.000 km ile Zheng He'yi yaklaşık 50.000 km ve Marco Polo'yu da 24.000 km ile geride bırakmıştır.[39][40]

Yine o dönemlerde yaşayan Tunuslu düşünür İbn Haldûn (1332-1406), siyasal yaşamdan çekildiği dönemlerde, adını tarihe geçiren 7 ciltlik dünya tarihi "Kitâbü'l-İber" ve onun giriş kitabı olarak düşündüğü "Mukaddime"yi yazdı. Eseri, Arap dünyasında etki yaratmasa da Osmanlı tarih anlayışını derinden etkiledi. Ayrıca günümüzde de sıklıkla duyulan "Coğrafya kaderdir." sözü, sıklıkla kendisine atfedilir.

Sanat ve kültür

[değiştir | kaynağı değiştir]
Şehrâzâd ve Pers şehinşahı Şehriyar

8. yüzyılda, Abbâsî halifesi Hârûnürreşîd zamanında (786-809) Bağdat önemli bir kozmopolit şehirdi ve İran, Hindistan, Çin, Afrika ve Avrupa'dan gelen tüccarlar, seyyahlar ve âlimlerle dolup taşmaktaydı. Bu dönemde şehrin kültürel yapısı da gelişmiş ve Arap kültürü, özellikle diğer Doğu kültürleriyle harmanlanmıştı. İşte, tüm dünyada "Binbir Gece" olarak ünlenen hikâyeler bu dönemde, halk hikâyeleri olarak ortaya çıkmıştır. Sözle aktarılan bu hikâyeler, sonunda tek bir eserde derlenmiştir. Hikâyelerin çekirdeğini, eski bir Fars kitabı olan Hazâr Afsâna (Bin Efsane) oluşturmuştur. 9. yüzyıl dolaylarında hikâyeleri derleyenin ve Arapçaya çevirenin masalcı Muhammed el-Gahşigar olduğu söylenmektedir. Eserdeki hikâyelerin çerçevesini oluşturan Şehrâzâd öyküsünün ise, esere 14. yüzyıl dolaylarında katıldığı düşünülmektedir.

Binbir Gece, Arap edebiyatının en güzel eserlerinden biri olarak görülür. Gerek eskiliği gerekse anonim oluşu, bu masalların hızla yayılmasına yol açmıştır. Hatta çok sonraları "Binbir Gündüz Masalları" adında alternatif olarak başka bir seri de ortaya çıkmıştır. Masalları arasında "Ali Baba ve Kırk Haramiler", "Denizci Sinbad" ve "Alaaddin'in Sihirli Lambası" çok meşhurdur. Eser temelde, Prenses Şehrâzâd'ın hükümdar kocası Şehriyar'a anlattığı çeşitli hikâyelerden oluşur.

Diğer İslam devletlerindeki faaliyetler

[değiştir | kaynağı değiştir]
972'de Fâtımîler tarafından kurulan El-Ezher Üniversitesi; Kahire, Mısır.

Abbâsîler devrinde İslam Devleti'nde bilim ve felsefe ilerlemekte iken, dinî muhalefet hareketleri ve siyasi parçalanma da başlamıştı.[41] Kendi toprakları üzerinde Afrika'da Ağlebîler, Mısır'da Tolunoğulları, İhşîdîler ve Şîa Fâtımîler, Suriye ve Mezopotamya'da Hamdânîler, doğuda Tâhirîler ve Sâmânîler gibi küçük devletler ve emirlikler meydana gelmişti. Şîa Hamdânîlerin başşehri olan Halep ve yine Şii Fâtımîler Devleti'nin kurduğu Kahire, 10. ve 11. yüzyıllarda kültürde Bağdat şehrinden daha ileri gitti. Doğuda da Gazneliler hükümdarı Mahmûd'un sarayı önemli bir edebiyat ve bilim merkezi oldu.[42] İslam düşüncesinin iki önemli ismi olan Fars şair Firdevsî ve astronom kimliğiyle ön plana Birûnî, Gazneli Mahmud'un himayesinde yaşadı.[42] Hamdânî Hanedanı ise Orta Çağ'da İslam coğrafyasında yaşamış aydınların "İkinci Üstad" diye andıkları Fârâbî'yi destekledi.

Endülüs Emevîler tarafından yapılan Kurtuba Camii'nin içi (Córdoba, İspanya)

Abbasiler halifeliği ele geçirince, Endülüs'e kaçıp kendini Endülüs emiri ilan etmiş (756) olan Emevî sülalesinden I. Abdurrahman, Kurtuba şehrini başkent ve bir bilim merkezi yapmıştır. 10. yüzyılda Emevi halifesi II. Hakem döneminde ilim ve sanat alanında önemli gelişmeler yaşandı. Kahire'deki Ezher ve Bağdat'taki Nizâmiye Medresesi gibi önemli ilim merkezlerinin Batı'daki muadili olacak olan ve Asya, Afrika ve Avrupa’nın her yerinden, her dinden kimselerin geleceği Kurtuba Medresesi kuruldu.

O dönemde Avrupa'da bulunmayan eski Yunan bilgi birikimleri, Endülüs diyarına Bağdat ve Şam gibi büyük eğitim merkezleriyle olan bağlar sayesinde aktarıldı. Eski Yunan eserlerinin Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar tarafından yapılan yorum ve araştırmaları Arapçaya çevrildi. Bu çevriler de daha sonra Arapça konuşan Hristiyanlarca Latinceye çevrildi. Bu çalışmalar, Latin bilimini yeniden canlandırıp Rönesans Devrimi'nin temellerini attı. Tıp, optik, fizik, astronomi, matematik ve kimya alanında Endülüs Emevî topraklarında önemli keşifler yapıldı.

Kronoloji haritası

[değiştir | kaynağı değiştir]
İslam'ın Altın Çağı
Tarih(ler) Olay(lar)[7][43] Görsel(ler)
622 İslam peygamberi Muhammed, kendisine inananlarla birlikte Medine'ye göç eder ve Medine Şehir Devleti'ni kurar.
622-750 arasında İslam'ın yayılışı (kahverengi alanlar Muhammed, turuncu alanlar Dört Halife ve sarı alanlar Emevîler döneminde alınmıştır.)
632 Muhammed, Veda Haccı'ndan döndükten sonra hastalanır ve Medine'de ölür.
634-644 Halife Ömer önderliğindeki Müslümanlar, Bizans ve Sasani ordularını mağlup ederek Mısır, Suriye, Lübnan, Kudüs, Filistin, Irak ve İran'ın tamamını ele geçirir.
661 Halife Ali'nin öldürülmesinden sonra Şam valisi I. Muâviye, Şam merkezli Emevî Hanedanlığı'nı kurar.
y. 710 Müslümanlar, kuzey Hindistan civarına kadar gelirler.
711 Emevî komutanı Tarık bin Ziyad öncülüğündeki Müslüman ordusu, Cebelitarık Boğazı'nı geçerek İspanya'ya ulaşır ve buradaki Hristiyan Vizigot Krallığı'nı devirir.
750 Emevîler yıkılır, Abbâsî Hanedanlığı iktidara geçer.
Harun Reşid, Frank kralı Şarlman tarafından Bağdat'a gönderilen bir elçi heyetini kabul ediyor.
756 Abbâsî devriminden kaçan Muaviye bin Hişâm, İspanya'da Endülüs Emevî Devleti'ni kurar. Aynı yılda Emevî prensi I. Abdurrahman, Córdoba'da sarayını inşa eder.
762 Abbâsîlerin ikinci halifesi Mansûr, devletin başkentini Şam'dan Bağdat'a taşır.
785 Endülüs Emevîler, Córdoba'da Kurtuba Camii'sini inşa ederler.
786 Abbâsî halifesi Harun Reşid, Bağdat'ta el yazmaları koleksiyonu için bir kütüphane kurar.
750-809 Binbir Gece Masalları, sözlü halk hikâyeleri olarak ortaya çıkmaya başlar.
786-833 Halife Harun Reşid ve Halife Memûn, bir akademi ve çeviri merkezi olarak faaliyet gösteren Beyt'ül Hikmet'i (Bilgelik Evi) kurarlar.
Ünlü Yunan filozofu Sokrates'i öğrencileriyle tartışırken tasvir eden 13. yüzyıldan kalma Arapça bir el yazması
800 Bağdat'ta Müslümanların ilk hastanesi kurulur.
825 Hârizmî, ondalık gösterimi Hindistan'dan İslam dünyasına tanıtır.
y. 826 Huneyn bin İshak, Romalı hekim Galen'in eserlerini tercüme etmeye başlar.
900-925 Ebû Bekir er-Râzî, çiçek hastalığı ve kızamığın ilk tanımını yapar.
964 Fars astronom Abdurrahman es-Sufî, Batlamyus'un "Almagest"ini güncelleştirir ve birçok yıldıza bugün kullanılan Arapça adlar verir.
972 Fâtımîler tarafından Kahire'de El-Ezher Üniversitesi kurulur.
1000-48 Birûnî'nin eserinde olduğu gibi, Güneş'i merkeze koyan astronomik sistemler üzerinde durulur.
İbn-i Sina'nın tıp kitabının Latince bir çevirisi
1004 Fâtımîler, Abbâsîlerin Bağdat'ındaki Beyt'ül Hikmet'e rekabet amacıyla Kahire'de Darülhikme adında büyük bir kütüphane kurar.
1015 İbn-i Sina'nın "El-Kanun fi't-Tıb" (Tıp Kanunu) eseri kitap hâlinde derlenir.
1021 İbn-i Heysem, görme olayı ve optik bilimi üzerine ciddi çalışmalarda bulunur.
1031 Endülüs Emevî Devleti son bulur ve Müslüman Endülüs toprakları birçok küçük emirliğe bölünür.
1072-92 Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk; Bağdat, Basra, Belh, Herat, İsfahan, Musul ve Nişabur gibi önemli Fars şehirlerinde Nizamiye Medreseleri'ni kurar.
1138-54 Arap seyyah İdrîsî, Sicilya kralı II. Rugerro için bir dünya haritası hazırlar.
Moğolların Bağdat'ı kuşatmasını gösteren bir tasvir (1258)
1187 Müslüman Kürt komutan Selahaddin Eyyubi, Hristiyanların 88 yıl egemenliğinde olan kutsal şehir KudüsHıttin Muharebesi ile tekrar İslam dünyasına kazandırır.
1210-88 İbn Nefis, pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları keşfeder.
1258 Hülâgû Han komutasındaki Moğollar Bağdat'ı işgal edip yağmalar ve Abbâsî Hanedanlığı'na son verir. Abbâsîlerin soyundan gelen diğer halifeler, bundan sonra varlıklarını Mısır'daki Kahire'de hüküm süren Memlûkler'in himayesinde sürdürürler.
1259 İran'ın doğusundaki Meraga şehrinde büyük bir gözlemevi inşa edilir.
1324 Mali İmparatoru Mansa Musa, Mekke'ye hacca gider ve İslam, Batı Afrika'da yayılır.
İbn Haldun'un Tunus'taki bir heykeli.
1325 İbn Battuta, 29 yıl sürecek olan uzun yolculuğuna memleketi Fas'tan başlar.
y. 1375 Tunuslu düşünür İbn Haldun, ünlü eseri "Mukaddime"yi yazar.
1453 Osmanlı hükümdarı II. Mehmed, 11 asırlık Hristiyan Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'i fetheder ve şehrin adını "İstanbul" olarak değiştirir.
1492 Endülüs'teki son Müslüman devlet olan Gırnata Emirliği yıkılır ve Müslümanların Endülüs topraklarındaki yaklaşık 800 yıllık hakimiyetleri tamamıyla sona erer.

Bilim insanları

[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız

[değiştir | kaynağı değiştir]
  • Orta Çağ İslâm dünyasında bilim
  • Orta Çağ İslâm dünyasında fizik
  • Orta Çağ İslâm dünyasında simya ve kimya
  • Orta Çağ İslâm dünyasında astronomi
  • Orta Çağ İslâm dünyasında coğrafya
  • İslâm tıbbı
  • İslâm tarım devrimi
    • Tarih Kitabı. Göbekçin, Tufan tarafından çevrildi. İstanbul: Alfa Yayınları. 2017. Erişim tarihi: 16 Eylül 2024. 
    • Bilim Kitabı. Yıldırım, Ahmet Fethi tarafından çevrildi. İstanbul: Alfa Yayınları. 2015. Erişim tarihi: 16 Eylül 2024. 
    1. ^ Kraemer, Joel L. (1986). Humanism in the Renaissance of Islam: The Cultural Revival During the Buyid Age (İngilizce). Brill Archive. ISBN 978-90-04-07259-6. 5 Haziran 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Haziran 2022. 
    2. ^ Saliba, George (1995). A History of Arabic Astronomy: Planetary Theories During the Golden Age of Islam (İngilizce). NYU Press. ISBN 978-0-8147-8023-7. 5 Haziran 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Haziran 2022. 
    3. ^ King, David A. (1 Aralık 1983). "The Astronomy of the Mamluks". 14 Ocak 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Haziran 2022. 
    4. ^ "History of Science and Technology in Islam". 8 Ocak 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Haziran 2022. 
    5. ^ Törüner, Yaman. "İslam'ın Altın Çağı". Milliyet. 11 Ekim 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Mayıs 2016. 
    6. ^ Gözütok, Şakir (6 Aralık 2012). İslam’ın Altın Çağı'nda İlim. ISBN 9786051313429. 
    7. ^ a b Andrew Marr, Büyük Dünya Tarihi, Yakamoz Yayınları, 2021.
    8. ^ Marr, Andrew (2018). Büyük Dünya Tarihi. Yakamoz Yayınları. 5 Haziran 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Haziran 2022. 
    9. ^ a b c d Bilim Kitabı (2015), s. 19
    10. ^ Tarih Kitabı (The History Book), Alfa Yayınları, 2019.
    11. ^ a b c Tural, Murat (2012). "Mezopotamya ve Suriye'nin Fethi'nin Abbasilerdeki Tercüme Devrine Katkısı" (PDF). The Journal of Academic Social Science Studies. 29 Mayıs 2018 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Mayıs 2018. 
    12. ^ a b Tarih Kitabı (2017), s. 88
    13. ^ a b c d Tarih Kitabı (2017), s. 89
    14. ^ "BEYTÜLHİKME - TDV İslâm Ansiklopedisi". TDV İslam Ansiklopedisi. 13 Ekim 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Haziran 2022. 
    15. ^ a b c d Tarih Kitabı (2017), s. 90
    16. ^ a b c d e f Tarih Kitabı (2017), s. 91
    17. ^ Ülken, Hilmi Ziya, Uyanış Devrinde Tercümenin Rolü, İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2016. (s. 115-123)
    18. ^ Sezgin, Fuat, İslam'da Bilim ve Teknik IV, trc. Abdurrahman Adıy-Echard Neubauer, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay, İstanbul 2008. (s. 19-20)
    19. ^ Ahmad, Z. (St Thomas' Hospital) (2007), "Al-Zahrawi - The Father of Surgery", ANZ Journal of Surgery, 77 (Suppl. 1), ss. A83, doi:10.1111/j.1445-2197.2007.04130_8.x 
    20. ^ a b Cosman, Madeleine Pelner; Jones, Linda Gale (2008). Handbook to Life in the Medieval World. Handbook to Life Series. 2. Infobase Publishing. ss. 528-530. ISBN 0-8160-4887-8. 
    21. ^ "Avicenna" Encyclopaedia Britannica da, Çevrimiçi Sürüm, 2006 (http://www.britannica.com/eb/article-9011433/Avicenna 31 Ekim 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.); D. Gutas, "Avicenna"in Encyclopaedia Iranica, Çevrimiçi Sürüm 2006, (http://www.iranica.com/newsite/articles/v3f1/v3f1a046.html 20 Nisan 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.); Avicenna (Encyclopedia of İslam: © 1999 Koninklijke Brill NV, Leiden, Hollanda)
    22. ^ Avicenna 16 Ocak 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Encyclopaedia Britannica
    23. ^ Avicenna: Persian Muslaim physician, scientist and philosopher 12 Mayıs 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., The New Medicine
    24. ^ S. A. Al-Dabbagh (1978). "Ibn Al-Nafis and the pulmonary circulation", The Lancet 1: 1148.
    25. ^ Dr. Paul Ghalioungui (1982), "The West denies Ibn Al Nafis's contribution to the discovery of the circulation", Symposium on Ibn al-Nafis, Second International Conference on Islamic Medicine: Islamic Medical Organization, Kuwait (cf. The West denies Ibn Al Nafis's contribution to the discovery of the circulation 25 Ağustos 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Encyclopedia of Islamic World)
    26. ^ Husain F. Nagamia (2003), "Ibn al-Nafīs: A Biographical Sketch of the Discoverer of Pulmonary and Coronary Circulation", Journal of the International Society for the History of Islamic Medicine 1: 22-28.
    27. ^ George Sarton (cf. Dr. Paul Ghalioungui (1982), "The West denies Ibn Al Nafis's contribution to the discovery of the circulation", Symposium on Ibn al-Nafis, Second International Conference on Islamic Medicine: Islamic Medical Organization, Kuwait) (cf. The West denies Ibn Al Nafis's contribution to the discovery of the circulation 25 Ağustos 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Encyclopedia of Islamic World)
    28. ^ Matthijs Oudkerk (2004), Coronary Radiology, "Preface", Springer Science+Business Media, ISBN 3-540-43640-5.
    29. ^ a b Sayili, Aydin. "Ibn Sina and Buridan on the Motion the Projectile". Annals of the New York Academy of Sciences vol. 500(1). p. 477-482.
    30. ^ Espinoza, Fernando. "An Analysis of the Historical Development of Ideas About Motion and its Implications for Teaching". Physics Education. Vol. 40(2).
    31. ^ Nasr S.H., Razavi M.A.. "The islamic Intellectual Tradition in Persia" (1996). Routledge
    32. ^ "Biography of Al-Biruni". University of St. Andrews, Scotland. 29 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Ocak 2015. 
    33. ^ Pines, Shlomo (1986), Studies in Arabic versions of Greek texts and in mediaeval science, 2, Brill Publishers, s. 203, ISBN 965-223-626-8 
    34. ^ Franco, Abel B.. "Avempace, Projectile Motion, and Impetus Theory". Journal of the History of Ideas. Vol. 64(4): 543.
    35. ^ Aleksandr D. Knyž, 1999 Ibn ʻArabi in the Later Islamic Tradition: The Making of a Polemical Image in Medieval Islam. SUNY Press. 5 Aralık 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
    36. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; dergipark.org.tr isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
    37. ^ "Al Jazari". Britannica. 6 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Nisan 2020. 
    38. ^ "9 asır önce icat edilen Filli Su Saati nasıl çalışıyordu? - Galeri - Fikriyat Gazetesi". web.archive.org. 11 Mayıs 2021. 11 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Temmuz 2022. 
    39. ^ Parker, John (2004), "Marco Polo", Dünya Kitap Ansiklopedisi, cilt. 15 (resimli baskı), Amerika Birleşik Devletleri: World Book, Inc., ISBN 978-0-7166-0104-3
    40. ^ Nehru, Jawaharlal (1989). Dünya Tarihine Bakış . Oxford Üniversitesi Yayınları. P. 752. ISBN'si 978-0-19-561323-0
    41. ^ Mantran, Robert (1969). "İslam'ın Yayılış Tarihi" (PDF). Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları. 23 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Mayıs 2018. 
    42. ^ a b Sunar, Cavit (1967). "İslam Felsefesi Dersleri" (PDF). Ankara Fakültesi İlahiyat Fakültesi Yayınları. Erişim tarihi: 28 Mayıs 2018. 
    43. ^ Tarih Kitabı (2017), ss. 78-88