İstanbul'un Fethi: Revizyonlar arasındaki fark

Vikipedi, özgür ansiklopedi
[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Bermanya (mesaj | katkılar)
kDeğişiklik özeti yok
k →‎İstanbul: Çizelge gizlendi
117. satır: 117. satır:
İstanbul'da Osmanlı hakimiyetinin başlamasıyla beraber, demografik yapı da ciddi değişime uğradı. Şehir fethedildiğinde nüfusunun 30 ilâ 40 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir.<ref name="gunduz55" >Gündüz, s. 55</ref> Başta sanatkarlar olmak üzere birçok insanın İstanbul'a iskan edilmesi emredildi; gönüllü gelenlerin istedikleri mülke ve eve sahip olabileceği duyurusundan sonra birçok insan şehre yerleşti. İstanbul çevresindeki tarım arazilerinin işlenmesi için Avrupa'da esir alınan insanlar getirildi. Bunun haricinde isyan tehlikelerinin olduğu [[Konya]], [[Karaman]] ve [[Aksaray]] yörelerinden de mecburi iskan yapılmıştır.<ref name="gunduz55" /> 1477 yılında İstanbul'un nüfus sayımı yapıldığında ortaya çıkan tablo şöyleydi;
İstanbul'da Osmanlı hakimiyetinin başlamasıyla beraber, demografik yapı da ciddi değişime uğradı. Şehir fethedildiğinde nüfusunun 30 ilâ 40 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir.<ref name="gunduz55" >Gündüz, s. 55</ref> Başta sanatkarlar olmak üzere birçok insanın İstanbul'a iskan edilmesi emredildi; gönüllü gelenlerin istedikleri mülke ve eve sahip olabileceği duyurusundan sonra birçok insan şehre yerleşti. İstanbul çevresindeki tarım arazilerinin işlenmesi için Avrupa'da esir alınan insanlar getirildi. Bunun haricinde isyan tehlikelerinin olduğu [[Konya]], [[Karaman]] ve [[Aksaray]] yörelerinden de mecburi iskan yapılmıştır.<ref name="gunduz55" /> 1477 yılında İstanbul'un nüfus sayımı yapıldığında ortaya çıkan tablo şöyleydi;


{{Gizlenmiş-başlangıç
|başlık = Etnik kökene göre aile sayısı
|başlıkstili = width: 40%
}}
{| class="wikitable" border="1"
{| class="wikitable" border="1"
|-
| colspan="2" | '''Etnik kökene göre aile sayısı'''
|-
|-
|Müslümanlar
|Müslümanlar
144. satır: 146. satır:
|Çingeneler
|Çingeneler
|31<ref>Gündüz, s. 56</ref>
|31<ref>Gündüz, s. 56</ref>
|-
|}
|}
{{Gizlenmiş-bitiş}}


== Efsaneler ve kehanetler ==
== Efsaneler ve kehanetler ==

Sayfanın 18.13, 29 Aralık 2014 tarihindeki hâli

İstanbul'un fethi

Fatih'in İstanbul'a girişi. Fausto Zonaro tarafından resmedilmiştir.
Tarih6 Nisan - 29 Mayıs 1453
Bölge
Sonuç

Osmanlı zaferi.

Taraflar
Osmanlı İmp. Bizans İmparatorluğu Doğu Roma İmp.
Komutanlar ve liderler
Fatih Sultan Mehmed
Zağanos Paşa
Baltaoğlu Süleyman
Bizans İmparatorluğu XI. Konstantin Palaiologos (ölü)
Bizans İmparatorluğu Lukas Notaras İdam edildi
Ceneviz Cumhuriyeti Giovanni Giustiniani (ölü)
Güçler

70.000-80.000[2][3][4]
(başka kaynaklara göre daha az: 50.000)[5][6][7][8] 70 gemi[9]

20 Kadırga[10]
70 top[11] (14 büyük ve 56 küçük kalibre)[12]
7.000[13]-10.000[14][Not 1]
26 gemi[15]
Kayıplar
Bilinmiyor 4.000 ölü

İstanbul'un Fethi ya da Avrupa kaynaklarındaki ismiyle Konstantinopolis'in Düşüşü (Şablon:Dil-gr), 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı hükümdarı II. Mehmet komutasındaki birliklerin Bizans[Not 2] başkenti İstanbul'u ele geçirmesidir.[16][17] İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından İstanbul kuşatıldı ancak başarısız olundu.[18][19][20] Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Mateos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'ye geçmişlerdi.[21] Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar, ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı.[22][23] Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.[24] I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi.[25] Bizans İmparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı.[25] Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne geçti, bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı.[26][Not 3] Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu.[27] Ancak rakip şehzadelerden Çelebi Mehmet'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı. Dördüncü kuşatma ise II. Murat döneminde oldu; II. Murat elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı.[28][29] Bizans İmparatoru VII. Yoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.[29] II. Mehmet tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.[16][18][30]

Kuşatma öncesi tarafların durumu

Bizans tarafı

Dördüncü Haçlı Seferi'nde de zincir kullanan Bizans İmparatorluğu, bu kuşatmada da Haliç'e zincir gerdi.[31] Dövme demirden imal edilen zincir, farklı biçimdeki baklalardan oluşmaktaydı.[32] Önceden farklı devletlerin saldırılarına maruz kalan Bizans, zincir kullanımıyla ilgili geçmişteki eksikleri giderebilmişti. 1204 yılındaki Haçlı saldırısında zincirin Galata'da bağlı olduğu kule Haçlılar tarafından ele geçirilmiş ve zincir safdışı bırakılmıştı.[33] Bundan dolayı Bizanslılar kuleyi güçlendirdi ve etrafını surlarla çevirdi.[33] 1453 yılındaki kuşatma için Bizans donanması takviye edildi, Şubat 1453'te limandaki gemilerin kalması rica edildi fakat birçoğu şehirden kaçtı; sonuç olarak 2 Nisan 1453'te Bartalomeo Soligo tarafından yaptırılan zincir Kastellion ile Eugenios kuleleri arasına çekilerek Haliç kapatıldı ve zincirin arkasında Bizans donanması nöbete başladı.[33][34][35][36] Zincir halkaları özdeş değildi, kalınlıkları 1,9 ilâ 6,2 cm arasında değişebilmekteydi.[37][38]

Bizans'ın bir başka savunma aracı ise grejuva idi. Grejuva, suda sönmüyordu ve hem kara hem deniz savaşında etkin şekilde kullanılacaktı.[39][40][41] Fakat Bizans başkenti mezhepsel iç sorunlarla uğraşmaktaydı; 1439 yılında Katolik-Ortodoks kiliselerinin birleşmesi kabul edildi ve olaya Bizans halkı tepki gösterdi.[18][42][43] Bazı kaynaklar, halkın "Konstantinapolis'de Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederim!" düşüncesini paylaştığını belirtmektedir.[44][45][46][47][Not 4] İmparator Konstantin'in Avrupalı devletlerden istediği yardımlar da mezhepsel sorunlar sebebiyle aksamaktaydı.[42][48] Kuşatmadan önce Bizans halkına moral aşılamak için önünde Meryem Ana resmi bulunan bir kafile İstanbul sokaklarında dualar eşliğinde ilerlemeye başladı; resmin yere düşmesi ve ardından yağmur yağması sebebiyle Bizans halkı endişelendi.[49] Halk arasında olumsuz söylentiler dolaştı.[49] Kuşatmadan önce ortalıkta dolaşan bazı kehanet söylentileri şehrin düşeceği yönündeydi; bunun da halk üzerinde olumsuz etki yaptığı düşünülmektedir.[50] Kuşatma esnasında sıkıntı çekilmemesi için erzak, mühimmat depoları takviye edildi; çeşitli milletlerden askerlerle muhafızların sayısı arttırıldı ve şehir surları güçlendirildi.[51][52] Papalık tarafından üç kadırgayla beraber 200 asker ve mühimmat gönderildi, 30 geminin ise sefer için hazırlanmakta olduğunu bildirildi.[53] Ocak 1453'te iki gemiyle beraber Cenevizli komutan Giovanni Giustiniani yardıma geldi. Komutasında 700 asker vardı, imparator Konstantin tarafından Guistiniani başkomutan atandı.[16][54] Muharebe Bizans zaferiyle sonuçlanırsa Giustiniani'ye Limni adası verilecekti.[53]

Bizans'ın savunma planında ana unsur İstanbul surları idi. İlk olarak 410-442 yılları arasında, 1400 hektarlık alanı kapsayacak şekilde 19 km. uzunluğunda Konstantin surları inşa edilmişti.[55] Nüfusun artmasına bağlı olarak II. Theodosius, yaklaşık 1400 m açığa yeni surlar inşa ettirdi. Bu surların yüksekliği 11 m, genişliği ise 4,8 m idi.[55] Surlar tek sıradan oluşmuyordu, ana surun 14,5 m önünde 8 m yükseklikte ön surlar bulunuyordu. Bu surların genişliği ise 0,5 ila 1,5 m arasında değişmektedir. Ön surların da önü tahminen 1000'li yıllarda yapılan çalışmalarla 18 m genişlikteki hendeklerle çevrilmişti.[55] İstanbul surları, sadece karadan gelebilecek taarruza karşı tasarlanmamıştı; kentin deniz kıyısı da bütünüyle surlarla çevriliydi. Günümüzde Sarayburnu olarak bilinen bölge bütünüyle denizden izole edilmişti. 8,5 km uzunluktaki deniz surları yine II. Theodosius tarafından yaptırılmıştı.[56] 36 kapısı, 101 kulesi ve 27 burcu bulunmaktaydı.[56] Haliç kıyısını ören Galata surlarının yapımı ise 439'da başlamıştı. 5,2 km uzunluğa sahip bu surlar 2 ilâ 3 m genişlikteydi ve 20 kapısı, 172 kulesi bulunmaktaydı.[57] Rum Ortodoks Patrikhanesi'nun bulunduğu yerde bir iç kale bulunuyordu. XIV. yüzyılda yaşanan Bizans-Ceneviz Savaşı sebebiyle Galata surlarının da önü hendeklerle çevrilmiştir.[57] İstanbul'un su sistemi de geliştirilmişti. Yaklaşık 250 km uzaklıktaki Yıldız Dağları'ndan, civardaki derelerden kemerlerle su getirilmekteydi. Getirilen sular, sarnıçlara aktarılmaktaydı.[58]

Osmanlı tarafı

1444'te II. Murat, feragat etti ve tahtı kendi isteğiyle oğlu Mehmet'e bıraktı. II. Mehmet 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı.[59][60] Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı.[61][62] Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmet Manisa'ya gönderildi.[62] Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmet'e bıraktı, Mehmet'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmet tekrar tahttan indirildi.[63] Hammer'a göre II. Mehmet'e tekrar tahttan inmesi rica edilemedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi teklif etti ve Mehmet avdan geri döndüğünde babasını tahtta gördü.[63] 1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmet, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı.[64] Azledilmeyen sadrazam Halil Paşa, rakibi Zağanos Paşa'yı sürgün etti fakat II. Mehmet'in müdahelesiyle Edirne'ye geri getirildi.[65] Halil ile Zağanos Paşaların arasındaki anlaşmazlık, kuşatmada da görülecekti: Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.[16][66][67][68] Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmet tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir.[69][70][71]

Kuşatmada Osmanlılar tarafından kullanılmak üzere dökülen ağır toplardan biri.

İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesi önlemek için II. Mehmet, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü.[72] Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının Nisan ayında inşa çalışmaları başladı.[73][74][75] Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmet inşaat çalışmasıyla bizzat ilgileniyordu.[73][76] Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.[77][78][79][80] Rumeli hisarının inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması, Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.[81][82] Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmet'in emriyle idam edildi.[42][83] Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.[73][77][83][84] Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.[84][85]

Askeri hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı.[51] Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı Şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 1500 kiloya yakındı ve topun çevresi 3 metreden fazlaydı. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.[51][68][84][86][87][88][89] Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktaydı, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Ducas'a göre 200.000 idi.[16][41] Kuşatmada denizden destek için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen[16][90] filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Doukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.[16]

Kuşatma

İstanbul surlarını ve kapılarını gösteren harita.

Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasında 10.000 asker tarafından ele geçirildi.[91][92] Bizans imparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Bizans köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti, ancak II. Mehmet tam aksini yaparak Bizans köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.[93] İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu.[93] Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı.[16][94][95]

6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi.[16][41][96] Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianapolis Kapısına (Edirnekapı) imparator Konstantin ve askerleri konuşlandı. Megadük[Not 5] Loukas Notaras ise yüz süvariyle birlikte limanı ve çevresini korumakla görevliydi.[97] Bizans'ta tutulan şehzade Orhan Bey ise askerleriyle birlikte kıyıdaki mahalleleri korumaktaydı. 6 Nisan'da moralleri yükseltme amacıyla imparatorun emriyle zırhlı ve silahlı yaklaşık bin asker, Osmanlı ordusu görecek biçimde surlarda yürüyüş yaptı.[98] Bizans savunmasının biçimi şöyleydi; St. Romanos Kapısı (Topkapı) Giustiniani ve askerlerince tutulmaktaydı, St. Romanos ve Adrianapolis Kapıları arası genel olarak Bizans-Ceneviz kuvvetlerince muhafaza ediliyordu.[90] St. Romanos ile güneydeki Selymbria (Silivri) Kapısı arası savunmayı ise Bizans-Venedik kuvvetleri üstlendi.[90] Osmanlı ordusu, hücumdan önce kentin etrafındaki varoşları yıktı.[99] Topların konuşlanacağı yerleri seçmek için surların en zayıf kesimleri tespit edildi. Galata cephesinde Zağanos Paşa'nın kuvvetleri, surların güney kısmında Anadolu beylerbeyi İshak Paşa, kuzey kısmında da Rumeli beylerbeyi Karaca Paşa konuşlandı.[41][100][101] St. Romanos ile Adrianopolis kapıları arasındaki merkez cephesinde ise II. Mehmet, yeniçerileriyle birlikte konuşlandı.[41][101] Bu bölgede Bizans tarafının en zayıf bulduğu surlar bulunmaktaydı.[97] En zayıf kesimi tespit eden Osmanlılar, toplarını buna göre 11 Nisan'da konuşlandırdı;[16][36] üç top Blaherne Sarayı, üç top Piyi (Silivrikapı), iki top Adrianapolis (Edirnekapı), dört top da St. Romanos (Topkapı) Kapısı önüne yerleştirildi.[102] Osmanlıların döktürdüğü en büyük top, başta Kaligaria Kapısı (Eğri Kapı) önüne yerleştirildiyse de kapı dayanıklı bulundu ve daha zayıf görülen St. Romanos Kapısı önüne kaydırıldı, günümüzdeki "Topkapı" ismi bundan gelmektedir.[45][101] Topların konuşlanmasından iki gün sonra Baltaoğlu Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması Prinkipos'u (Büyükada) ve Antigoni'yi (Burgaz Adası), Tarabya'daki bir Bizans kalesini de Osmanlı ordusu ele geçirdi.[36][103]

Topların da konuşlanmasından sonra, II. Mehmet veziri Veli Mahmud Paşa'yı imparator Konstantin'e göndererek şehrin teslimini istedi. Konstantin, şehri korumaya yeminli olduğunu ancak istenilirse vergi verebileceğini söyledi.[16][36][104][105] 12 Nisan 1453'te Osmanlı topçu ateşi başladı. Dönemine göre kuvvetli görülen bu toplar, birçok kaynağa göre büyük gürültü çıkarmaktaydı ve şehri savunanların moralini bozmaktaydı.[16][106][107] Osmanlı topları yaklaşık iki saatte dolduruluyordu, bundan dolayı topçu ateşi sık değildi. II. Mehmet, topların daha sık ateşlenmesini istedi ve sonuç olarak bir top patlayarak parçalandı, topu döken usta Urban ve çevresindekiler öldü.[51][107][108] Topların bakımı için ordugahta bir tamirathane kurulmuş olsa da, tarihçi Hammer'a göre Urban'ın ölmesi sebebiyle parçalanan top tamir edilemedi.[51][108][Not 6] Macaristan Krallığı komutanı János Hunyadi'den mektup getiren bir elçi, Osmanlı topçularını acemi buldu ve topçular tarafından benimsenecek bir taktik öğretti; küçük toplarla sur üzerinde belirlenen bir hedef noktasının etrafı zayıflatılıyor, sonra büyük toplarla hedef noktasına gülle isabet ettirilerek surdan parçalar düşürülüyor ve gedik açılıyordu.[107][109] Cenevizli komutan Giustiniani ve askerleri, gediklere süratle demir kazıklar çakıyor ve üstlerini kayalarla, kum dolu varillerle dolduruyordu. Ayrıca şehirdeki ağaçlar da kesilerek bu gediklere yığılıyordu.[106] Venedikli askerler de bir yöntem keşfetti; surların şehre bakan kısmını asmalarla donatıyorlar ve asma dallarını ıslatarak surla kaynaşmalarını sağlıyorlardı, böylece surdan parçaların düşmesi zorlaşmaktaydı.[110] Osmanlı topçu ateşi, 18 Nisan gününe kadar devam etti.[16][51][107]

Savaşta Osmanlıların haricinde Rumların da ateşli silahlara sahip olduğu bilinmektedir. 12-18 Nisan arasında süren Osmanlı topçu ateşi esnasında Rumların bir ağır topu parçalandı; olaya öfkelenen Rumlar topçu kumandanını hain olmakla suçladı ve öldürmek istedi.[111] Ancak yeterli delil bulunamadığından kumandan serbest bırakıldı; bu sırada şehirde mahsur kalanlardan biri olan Alman mühendis[112] Jean Grant, grejuvanın kullanım inceliklerini askerlerlere öğretmekteydi. Grejuvayı artık daha iyi kullanan askerler, St. Romanos kapısı önündeki bir Osmanlı topunu imha etmeyi başardı.[111]

18 Nisan günü Osmanlı merkez orduğunun bulunduğu noktada, Bayrampaşa Deresi taraflarında birinci ve ikinci surlarda gedik açıldı. II. Mehmet'in emriyle surların önündeki hendek taşlarla, kum torbalarıyla dolduruldu.[106] Osmanlı ordusu, gece taarruzu başlattı. Taarruzu desteklemek için II. Mehmet'in emriyle savaş kuleleri inşa edilmişti. Ancak Osmanlılar gece taarruzundan bir sonuç alamadı; yürüyen kuleler grejuvayla tutuştu ve surlara çıkmayı başaran Osmanlı askerleri de inatçı bir savunmayla karşılaştı.[16][113][114] Aynı günlerde Osmanlılar deniz taarruzu da başlatmıştı; 15 Nisan 1453 tarihinde Haliç önlerine yığılan Osmanlı donanması, Bizans ve müttefik donanmalarının savunması sebebiyle zinciri kıramayarak geri çekilmek zorunda kaldı.[16][111][115] Her iki taarruzun da başarısızlığa uğraması Bizans tarafında moralleri yükseltti.[114]

Yenilgiden iki gün sonra, 20 Nisan'da yardım taşıyan bir Bizans ve üç Ceneviz kalyonu İstanbul'a yaklaştı.[Not 7] II. Mehmet, Baltaoğlu Süleyman Bey'i 18 gemi ile yardım filosunun üstüne gönderdi.[115] Rüzgarı arkasına alan yardım filosu daha hızlı ilerlemekteydi ve Osmanlı gemileri bir türlü yanaşamamaktaydı. Günümüzde Yeşilköy adını taşıyan bölgenin açıklarında rüzgar kesildi ve dört kalyon hareketsiz kaldı; Osmanlı gemileri kürek çekerek kalyonlara yetişti. Çarpışmaların uzaması sebebiyle arkadan gelen Osmanlı gemileri de yetişti ve dört gemiden oluşan Ceneviz-Bizans filosunun etrafını yaklaşık 150 Osmanlı gemisi sardı.[116] Ancak kalyonların Osmanlı kadırgalarından daha yüksek olması ve en öndeki Osmanlı gemilerindeki tayfaların acemiliği sebebiyle üstünlük kurulamadı.[36][117][118] Ağır kayıp verildiğini gören Baltaoğlu Süleyman Bey, donanmaya geri çekilme emri verdi. Hakim bir tepeden yenilgiyi gören II. Mehmet sinirlendi ve atını denize sürerek Baltaoğlu Süleyman'a emirlerini duyurmaya çalıştı.[16][51][118] Ancak Osmanlı donanması yenilmişti, yardım filosu yoluna devam etti ve karanlık bastırınca Haliç'i kapatan zincirin gevşetilmesiyle iki Venedik gemisinin eşliğinde limana sığınarak Konstantinopolis'e yardımını başarıyla ulaştırdı.[118] Ertesi gün II. Mehmet, on bin atlıyla beraber yenilginin hesabını sormak için donanma komutanlığına gitti. Baltaoğlu Süleyman Bey'i idam etmek isteyen öfkeli padişah, diğer devlet adamlarının yalvarması sonucu idamdan vazgeçti ancak Baltaoğlu'nu topuzuyla döverek azletti; boşalan Kaptan-ı Deryalı'ğa Çalıbeyoğlu Hamza Bey getirildi.[67][114][117][119]

Gemilerin karadan yürütülmesi

Fausto Zonaro'nun "Osmanlı Donanması'nın Haliç'e indirilmesi" adlı tablosu.

Şehre yapılan hücumların başarısızlığından sonra yardım getiren kalyonların Osmanlı donanmasını yarıp geçmesi üzerine II. Mehmet, devlet adamlarıyla ve komutanlarla toplantı yaptı. Toplantıda Avrupa devletlerinin yardıma geleceğini tekrarlayan Çandarlı Halil Paşa, kuşatmanın kaldırılmasını ve Bizans'ın 70.000 duka altın vergiye bağlanmasını önerdi.[16][120][121] Ancak aralarında II. Mehmet'in eniştesi Zağanos Paşa ile hocası Molla Gürani'nin de bulunduğu diğer kişiler bu öneriye itiraz etti.[67][121] Buna rağmen toplantıda Haliç'e nasıl girileceği konusunda kimse teklifte bulunamıyordu. Mehmet tahta geçmeden 14 yıl önce Venedikliler, Adige'den Garda Gölü'ne gemilerini karadan götürmüştü. Gemilerin karadan yürütülmesinde bu olayın örnek alındığı tahmin edilmektedir.[122]

İlk olarak Zağanos Paşa'ya Galata ile Konstantinopolis surları arasında kara bağlantısı kurmak için Haliç üzerine köprü kurması emredildi. Fakat bu köprünün Haliç'teki Bizans ve müttefik gemilerine karşı savunmasız olacağı düşünüldü. Bunun üzerine II. Mehmet, Diplonsion (Günümüz adı Beşiktaş) önlerindeki Osmanlı donanmasının Galata surları önünden kaydıralarak Haliç'e indirilmesini emretti.[16][67][122][123][124] Ek olarak, Haliç surlarını ve Haliç'teki donanmayı vurmak için Galata civarında hakim tepelere toplar yerleştirildi. Gemilerin geçeceği mesafe 2 ilâ 4 kilometreydi ve ormanlıktı; güzergâh üzerindeki ağaçlar kesiliyor sonra da Cenevizlilerin verdiği zeytinyağı ile kayganlaştırılarak yere sabitleniyordu. Cenevizliler, savaş boyunca denge politikası izlemiş ve hem Bizans hem Osmanlı tarafına yardım etmiştir.[16][51][123] Gemiler yürütülmeden önce, Galata taraflarına mevzilenen Osmanlı topçuları Haliç'teki gemileri topa tuttu.[51][125] Bizanslıların farketmemesi için gemiler 21-22 Nisan gecesi yürütüldü. Bu sırada dikkatlerini başka yöne çekecek biçimde, St. Romanos Kapısı civarında büyük bir gedik açıldı. O gece şehirde bulunanlar, bu gediği kapatmakla meşgul oldu.[67][126] Sabah olduğunda 72 Osmanlı savaş gemisi başarıyla indirilmiş ve Haliç'i kapatan zincir işlevsiz kalmıştı. Osmanlılar, planın ikinci aşaması olan ahşap köprünün yapımına başladı. 24 Nisan'da Giustiniani'nin bir kadırgası gemileri yakmak üzere yaklaştıysa da Osmanlı topçuları tarafından batırıldı.[127][128] Olayın ardından Bizans tarafındakiler St. Maria Kilisesi'nde toplandı ve ikinci bir saldırı yaparak gemileri yakmayı gerekli gördü.[128][129] Saldırı, Venedikli kaptan Jacomo Coco'nun komutasında gece vakti yapılacaktı. Galata Cenevizlileri, destek vermek istediklerini bunun için saldırının bir gün ertelenmesini istedi. Saldırı ertelendi, oysa Cenevizliler vakit kazanmak için bunu istemişti ve planı Osmanlı tarafına iletmişti.[128][130] Planı öğrenen II. Mehmet, Haliç'teki gemilerin takviye edilmesini ve kıyılara iki top daha yerleştirilmesini emretti. 28 Nisan gecesi Jacomo Coco komutasında grejuvayla yüklü iki[131] veya üç[128] gemi, Osmanlı gemilerine yaklaştı. Fakat saldırıdan haberdar olan Osmanlı donanması ateş açtı; Coco'nun gemisi batırıldı. Cabriel Trivixan komutasındaki diğer kadırga, topların gürültüsü sebebiyle Coco'nun gemisine olanları farketmedi ve ilerlemeye devam etti. Osmanlı topçuları bu kadırgayı da vurdu; gövdesinde delik açıldı, ancak iki mürettebatın pelerinlerini deliğe sıkıştırması sayesinde kadırganın su almasını önlendi.[131] Buna karşılık Osmanlıların bir gemisi yanmıştı, esir alınan denizciler şehirden görülecek biçimde öldürüldü.[132] Misilleme olarak Bizanslılar da ellerinde bulunan 260 esiri infaz etti ve kesik başlarını surlara dikti.[16][127][132]

Papa V. Nicholas

Haliç surlarının dövülmesi

Osmanlı gemilerinin Haliç'teki Bizans karşı taarruzlarını savuşturmasından sonra Galata'da mevzilenen topçular Haliç'teki gemilerle birlikte surları da bombalamaya başladı.[51][133] Bunun üzerine Bizanslılar, Haliç surlarına asker kaydırmak zorunda kaldı.[124] Yine de Osmanlı topçusu uzun mesafeden dolayı surları yıkamıyordu; 150 atıştan sadece 1 tanesi isabet etmiş ve bir kadın ölmüştü.[132] Bombardımanda batan gemiler arasında Osmanlı'ya gizlice yardım eden Cenevizlilerin de gemileri vardı; Cenevizlilerin şikayetlerine cevaben II. Mehmet, Haliç'teki bütün gemilerin korsanlık yaptığını ve düşmanlık gösterdiğini söyledi.[132] Haliç surlarının hasar görmemesinden dolayı rahatlayan Bizanslılar, yoğun ateş altındaki gemilerini korumak için 3 Mayıs'ta Haliç surlarına iki adet top yerleştirdi. Açılan ateş sonucunda iki Osmanlı gemisi batırıldı.[133] Osmanlıların tepkisi ise karşı kıyıya üç top getirerek bu iki topu ateş altına almak oldu, gece gündüz devam eden çatışmaya rağmen iki taraf da birbirinin toplarını imha edemedi.[16][134]

Haliç'te karşılıklı bombardıman devam ederken, St. Romanos civarındaki surlar da bombalanmaktaydı. Sayısı arttırılan yürüyen kuleler şehir surlarından yüksekti ve içlerine küçük toplar yerleştirilmişti, bu kuleler vasıtasıyla Osmanlı askerleri açılan gediklerin kapatılmasına mani oluyordu.[135] Surlardan düşen parçalarla dolan hendekler, Osmanlı ordusuna taarruz yapma fırsatı veriyordu.[132] Bizans savunması Osmanlılara kayıp verdirmeye devam ediyordu; dört yürüyen kule yakılmıştı.[132] Surların yeterince yıprandığını düşünen II. Mehmet, 6 Mayıs akşamı taarruz başlattı. Fakat sonuç alınamadı ve ağır kayıp veren ordu geri çekildi. Bu taarruzun ardından surların en yıpranmış bölgesi olan St. Romanos, 400 kadar Venedikli denizciyle takviye edildi.[16][133] Bundan sonra topçu ateşi Kaligaria Kapısı (Eğri Kapı) ile Blakernai Sarayı arasındaki surlara yoğunlaştı. 12 Mayıs günü açılan gediklere giren Osmanlı ordusu, başlarda üstün geldiyse de Bizans ihtiyat güçlerinin yetişmesi sonucu püskürtüldü. Ardından tekrar taarruz yapıldı; bunda da Kaligaria'dan yardıma gelen bin kişilik Bizans kuvveti sebebiyle Osmanlılar sonuç alamadan geri çekildi.[16][133]

Şehir savunması son taarruzları da püskürtmüştü ancak kıtlık başlamıştı.[136] Papa Nicholas'ın söz verdiği Jacomo Loredan komutasındaki 30 kalyonluk filodan haber yoktu, İmparator Konstantin filonun ne zaman yetişeceğini öğrenmek üzere bir tekneyi gönüllü 10 kişiyle birlikte Euboea Adası'na (Eğriboz Adası) gönderdi.[137] Osmanlı bayrağı çeken tekne, hiç kimseye yakalanmadan adaya ulaştı ve filonun gelmediğini gördü. Döndüklerinde şehrin düşmüş olmasından endişelenen gönüllüler, imparatora haberi ulaştırmayı gerekli gördü ve şehre geri döndü. Kuşatma sırasında şehirde bulunan Venedikli tacir Barbaro, filonun gelmediğini öğrenen Konstantin'in ümitlerini yitirdiğini ve ağladığını yazmaktadır.[138]

Surlardaki direncin zayıflaması sebebiyle 13 Mayıs günü kaptan Trivixan ve askerleri gemilerini terkederek surlarda konuşlandı.[139] Ertesi gün II. Mehmet, Haliç surlarına ve Bizans gemilerine ateş açan Galata'daki topların Blaherne Sarayı yakınlarına getirilmesini emretti. Bu toplar o güne kadar 91 kiloluk güllelerle 212 atış yapmıştı.[139] Bizans tarafı ise kuşatma boyunca en fazla hasarı alan St. Romanos Kapısını tehlikede görerek 300 kadar piyade ve arbaletli askerle takviye etti.[140] 16 Mayıs gecesi birkaç küçük Osmanlı gemisi süratle Haliç'e ilerledi, buna anlam veremeyen Bizans ve müttefik denizcileri gemilerde Osmanlı'dan kaçan Hristiyanların olduğunu zanneti ve ateş açmadı; fakat yaklaşan gemiler saldırınca karşılık verildi. İki tarafın da kaybı olmadı.[140] 17 Mayıs'ta beş Bizans gemisi Haliç'in ağzına yaklaşarak zincir dışındaki Osmanlı donanmasına ateş açtı; yetmişten fazla gülle atıldıysa da herhangi bir isabet kaydedilemedi.[141] 19 Mayıs sabahı Osmanlı ordusu, surlardan yüksek bir yürüyen kuleyi Adrianapolis Kapısı yakınlarına getirdi. Kat kat öküz/deve derisiyle kaplanmış ahşap bir iskeletten oluşuyordu ve iskeletin boşlukları toprakla doldurulmuştu, ok taş ve ufak güllelerin zarar veremediği bu kule sayesinde surdaki askerlere ok atılırken hendekler de toprakla dolduruldu.[51][142] Aynı gün Osmanlı ordusu Haliç'in daraldığı yerde birbirine bağlanmış fıçılardan oluşan bir köprü inşa etti; Bizanslıların açabileceği bir ateşle yok edilmemesi için Haliç surlarındaki Kynegos Kapısı'na uzatılmadı. Bizans tarafı, yarım kalmış bu köprünün Kynegos Kapısı'na uzatılması ihtimaline karşın Haliç surlarına asker konuşlandırmak zorunda kaldı.[51][143] 21 Mayıs'ta bütün Osmanlı donanması Haliç önlerine geldi, genel taarruzun başlayacağını zanneden şehir halkı paniğe kapıldı ve kiliselerde çanlar çalındı; fakat herhangi bir kara taarruzu olmadığı gibi Osmanlı donanması da birkaç saat sonra geri döndü.[144] Kuşatma esnasında şehirde bulunan Venedikli tacir Barbaro'ya göre surlar aralıksız her gün bombalanmaktaydı; tarif ettiği bir top 544 kiloluk gülle atıyordu ve her atışı şehir içerisinde paniğe yol açıyordu.[145]

Yeraltı savaşları

16 Mayıs sabahı Kaligaria Kapısı civarında yeraltından sesler işiten muhafızlar, Osmanlı lağımcılarının tünel kazdığını farketti ve bunu durdurmak üzere kendileri de bir tünel kazmaya başladı. Kısa süre içerisinde iki tünel buluşunca yeraltı savaşı başladı; Osmanlıların tünelini her ne pahasına olursa olsun yok etmekle görevli Bizans lağımcılarının kasten çıkarttığı yangın kendileriyle beraber Osmanlı lağımcılarının da ölümüne, her iki tünelin de çökmesine sebep oldu.[127][146] Tünel girişimi önlenmişti ancak şehir halkıyla beraber İmparator Konstantin endişe kapılmıştı; henüz keşfedilmemiş Osmanlı tünelleri olabilirdi.[146] Nitekim 21 Mayıs günü Osmanlı lağımcıları, gözetleme kulelerinden yoksun Kaligaria Kapısı civarında ikinci bir tünel daha açtı ve o da şehirdekiler tarafından farkedildi; önceki tünelde olduğu gibi Bizans lağımcılarının yine yangın çıkartacağını tahmin eden Osmanlı lağımcıları fırsat vermeden kendi tünellerini ateşe vererek kendileriyle beraber Bizans lağımcılarının da ölümüne yol açtı.[146][147] Ertesi gün aynı yerde bir tünel daha keşfedildi; muhafızların döktüğü kızgın yağlar ile içerisindeki lağımcılar öldürüldü ve tünel ateşe verildi, aynı gün yakınlardaki henüz keşfedilmemiş bir Osmanlı tüneli çöktü. Şehri savunanlar arasında bulunan mühendis Jean Grant, başka tünellerin olup olmadığını öğrenmek için çalışmaya başladı ve kuşatmanın son haftasına girilirkenher gün birkaç Osmanlı tüneli daha keşfedilir oldu;[148] 23-24-25 Mayıs günleri yine aynı yerde başka tüneller bulundu. 25 Mayıs'ta farkedilen tünel surların altına ulaşmıştı; imha edilmesi halinde surların çökmesi mümkündü; Bizans lağımcıları tüneli duvarla kapatmakla yetindi.[149]

Son hücum

İmparatora teslim teklifi

"Şehri sana teslim etme konusuna gelince, bu ne benim, ne de başka birinin yapabileceği bir şeydir. Daha açık konuşmak gerekirse, bunun için hepimizi öldürmen gerekiyor. Bu, senatomuzun oy birliğiyle aldığı karardır. Direneceğiz. Bu uğurda ölmeye de hazırız."[150][Not 8]
İmparator XI. Konstantin Paleologos

Haliç'e indirilen donanma, şehirde başlayan kıtlık, yeraltındaki savaşlar ve surlardan yüksek yürüyen kuleden sonra Osmanlı ordusunun son hücum için hazırlıkları başlamıştı; 23 veya 24 Mayıs günü II. Mehmet, damadı İsfendiyaroğlu Kasım Bey'i İmparator Konstantin'e elçi olarak gönderdi.[16][135][151][152][153] Teslim olmaları halinde Konstantin ve ailesinin arzu ettikleri yere güvenle gidebileceği, halkın canına ve malına dokunulmayacağı, son olarak Paleologos Hanedanı'yla dostane ilişkilerin kurulacağı ancak teslim olmazlarsa imparator ve diğer asillerin öldürüleceği, şehir halkının esir edileceği, orduya yağma için müsaade verileceği belirtiliyordu.[152] İmparator şehri teslim etmeyi reddetti fakat vergi vermeye hazır olduğunu belirtti.[16][135][152][154][155] Konstantin-Mehmet arası diyalogdan hemen sonra 25 veya 26 Mayıs günü Macaristan Krallığı elçisi ordugâha geldi, kuşatmanın kaldırılmaması halinde Macar-Bizans ittifakının kurulacağını ve büyük bir Haçlı donanmasının da yola çıkmış olduğunu iletti. Bahsedilen Haçlı donanması, Konstantin'in beklemekte olduğu Jacomo Loredan komutasındaki donanmaydı ve Sakız Adası'na ulaşmıştı.[135][150][156] Bu tehditten sonra 27 Mayıs günü Osmanlı ordugâhında toplantı yapıldı; Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın endişelerine rağmen kuşatmanın sürdürülerek 29 Mayıs'ta son hücumun yapılmasına karar verildi.[157][158] Macar elçisi hapsedildi, hücum kararı ve günü Osmanlı ordusuna duyuruldu; şehrin fethedilmesi halinde bütün askerlerin üç gün boyunca şehri yağmalama hakkına sahip olduğu padişah tarafından ilan edildi.[155][157][159] Ayrıca padişah, surların üzerine çıkacak ilk askere ödül vereceğini fakat savaştan kaçanları da idam ettireceğini ilan etmişti; yağma izninin çıkmasından sonra Osmanlı ordusunda şenlikler başladı ve çadırlar, gemiler ışıklandırıldı; şehirdekiler duyacak biçimde tekbir sesleri yükselmekteydi.[51][157][160]

"Buradan gitmem mümkün değildir, ya ben şehri zapt ederim yahut şehir beni ölü veya diri olarak zapt eder; eğer şehirden sulhen çekilirsen sana Aforo'yı ve kardeşlerine diğer eyaletleri vereceğim; bu suretle dost oluruz. Şayet şehre harben girecek olursam eşraf ve ayanını ve seni öldürüp halkını esir edip mallarını yağmalatırım."[152]
Sultan II. Mehmet

Artık surlar geceleri de bombalanıyordu ve savunmacılara gedikleri kapatmak için fırsat verilmiyordu, 28 Mayıs'ta St. Romanos Kapısı'nda açılan bir gediğe giren Osmanlı birlikleri Cenevizli Giustiniani'nin birlikleriyle çarpıştı ve püskürtüldü. Çarpışma esnasında komutan Giustiniani'yle dövüşen Murat Paşa, Giustiniani tarafından öldürüldü.[161] O gece halkın ve asillerin katılımıyla Ayasofya'da ayin yapıldı, insanların görev yerlerine gitmesi için gün boyu çanlar çalındı.[159][161][162] Surların mazgallarına yerleştirilmek üzere Venedik elçisi Bailo tarafından getirtilen yedi araba dolusu kalkan, Bizanslı hamalların istediği paranın zamanında karşılanmaması sebebiyle yerleştirilemedi ve ertesi günkü son muharebede kullanılamadı.[163] Sabah olmadan önce Giustiniani, hasar gören yerlerin tamiratıyla meşguldü ve harap haldeki St. Romanos Kapısı'nın ardına derin bir hendek ile siper yaptırdı. Giustiniani, yaptırdığı sipere yerleştirilmek üzere birkaç top istediyse de Megadük Notaras tarafından reddedildi.[164]

Muharebe

Sultan Mehmet ordusunu üç gruba ayırmıştı; ilk grup yaşlı ve Hristiyanlardan, ikinci grup orduya katılmış Müslüman köylülerden ve Azab gibi askerlerden, üçüncü grup ise Yeniçerilerden oluşmaktaydı. Her grubun yaklaşık 50 bin askerden oluştuğu kaydedilmiştir.[165][166] Ordunun büyük kısmı ağır hasarlı St. Romanos Kapısı önlerindeydi. İmparator Konstantin ve Giustiniani de bu hattı savunmak üzere birlikleriyle beklemekteydi.[166] 29 Mayıs Salı günü güneş doğmadan Osmanlı ordusu namaz kıldı ve mehter takımı hücum marşı çalmaya başladı.[166][167] Yaşlılardan ve Hristiyanlardan oluşan ilk grubun öncelikli görevi merdivenleri surlara taşımak idi. Güneş doğmadan muharebe başlamıştı; fakat surlara dikilen merdivenler derhal Bizans askerleri tarafından devriliyor, surlara yaklaşan askerler de fırlatılan taşlarla oklarla öldürülüyordu. Bu grubun taarruzu iki saat sürdü.[168] Çoğunluğu imha edilen bu grup, ordugaha doğru kaçmaya başladı. Fakat bir gün önce II. Mehmet'in verdiği emir uygulandı; kaçmakta olan askerler kılıçtan geçirildi ve surlara geri dönmeleri için zorlandı.[169] Sıra ana muharip askerlerden oluşan ikinci gruptaydı, mehter marşları eşliğinde bu grubun da hücumu başladı. Saldırı giderek St. Romanos civarında yoğunlaşıyordu; fakat ikinci grubun askerleri bir türlü surlara çıkamıyor, merdivenleri dikemiyordu. Bizans askerleri kızgın yağ, grejuva, ok ve taş kullanarak bütün saldırıları püskürtüyordu.[170] İkinci grup da bitkin düşmekteydi ve bu durum Bizans kuvvetlerinin morali üzerinde olumlu etki yaratıyordu; bir buçuk saatlik savaşın ardından ikinci gruptan da bazı askerler geri kaçmaya başladı. Savaştan kaçanlar da yine komutanlarının infazlarıyla karşılaştı ve bazen Sultan II. Mehmet kaçan askerleri topuzuyla cezalandırdı. II. Mehmet elinde kalan son grup olan Yeniçerileriyle birlikte surlara yaklaştı.[168][171][172] Bizans birlikleri artık yorgun düşmüştü, dinç ve tecrübeli Yeniçeriler saflarını bozmaksızın surlara ulaştı; bir gece önce karşı taarruz için Konstantin'in emriyle açılan Kerkoporta Kapısı, elli kadar Osmanlı askerinin içeri girmesine olanak sağlayınca Bizans askerlerinin morali bozuldu.[173][174] O esnada büyük Osmanlı topu ateşlendi ve Yeniçerilere bir geçit açıldı, toz bulutunun içerisinde Yeniçerilerle Bizans askerlerinin çarpışması başladı. Gözetleme kulesine girmeyi başaran Osmanlı askerleri imha edildi ve Yeniçerileri de püskürttüğünü gören Bizans askerleri zafer sevinci yaşamaya başladı; ancak Osmanlı topu tekrar ateşlendi, geride kalan Osmanlı birliklerinin taarruzu başlamıştı.[175] Direnci kalmayan ilk sur Osmanlıların eline geçti, Azab askerlerinin de desteğiyle burayı sağlama alan Yeniçeriler var güçleriyle ikinci sura yönelik saldırıyı başlatmıştı. Her iki sur da harap haldeydi ve çarpışmalar sürüyordu. Savaş son haddini almışken Cenevizli komutan Giustiniani ağır yaralandı, İmparator Konstantin'in ricalarına rağmen yarasının tedavisi için limana götürüldü.[168][176][177] Komutan Giustiniani'nin yaralandığı haberi Bizans birliklerinde bozguna yol açtı, Bizanslı askerler şehrin sokaklarında kaçışmaya başladı; Venedik ve Ceneviz askerleri de gemilerine binip kaçmak üzere limana yöneldi.[170][178] Bozgunun etkisiyle güneydeki Piyi Kapısı da düştü, Osmanlı askerlerinin yağması başlamıştı. Ordunun ağırlığı şehrin merkezine doğru ilerlemekteydi, oradaki zenginlikler daha fazlaydı ve sancaktarlar Osmanlı bayraklarını dikmek istiyordu.[179] Öğle olduğunda şehir düşmüş ve yağma başlamıştı ancak Haliç surlarında, Vasileos, Leon, Alexius burçlarında direniş devam ediyordu; daha sonra Haliç surları düşürüldüyse de üç burç hala direniyordu, Giritli denizciler tarafından savunulan bu üç burç vire ile teslim oldu ve denizcilere evlerine dönmeleri için II. Mehmet tarafından izin verildi.[173]

Şehir düşerken İmparator Konstantin'e ne olduğu konusunda kesin bilgi bulunmamaktadır. Kaynakların çoğunluğu, Konstantin'in savaşırken yüzünden ve sırtından aldığı kılıç darbeleriyle öldürüldüğünü belirtmektedir.[180][181] Kaçışan askerlerin altında ezilerek öldüğü,[173] kaçma fırsatı bulduğu fakat kendini astığı,[182] kesik başının Megadük Notaras tarafından tanındığı ve diğer Müslüman ülkelere gönderildiği[182][183] de iddialar arasındadır. Küçük direnişlere rağmen yağma ve talan devam ediyordu; Osmanlı denizcileri de Galata'ya çıkarak Giudecca adlı Yahudi mahallesini yağmalamaya koyuldu. Leonard of Chios'a göre rahibeler tecavüze uğradı, manastır ve kiliseler yağmalandı; 50 ilâ 60 bin sivil köle edildi. Bazı kadınların tecavüze uğramamak için intihar ettiği belirtilmektedir.[184][185][186] Fakat bazı Osmanlı tarihçileri, sadece şüpheli görülenlerin öldürüldüğünü ve çoğu insanın sadece köle edildiğini yazmaktadır.[187] Talandan kaçan bazı denizciler, kadırgalarıyla beraber denize açılmayı ve yağmayla meşgul olan Osmanlı donanmasını atlatmayı başarmıştı; İstanbul'un Fethi hakkında birçok bilgiye kaynaklık eden Leonard of Chios ve Nicolo Barbaro da kaçanlar arasındaydı.[188] Yine de denizcilerin çoğunluğu esir edilmiş veya öldürülmüştü, kaptan Cabriel Trivixan esirler arasındaydı.[189] O gün Konstantinopolis'te 300 bin Venedik Dukası değerinde yağma yapıldığı tahmin edilmektedir.[190]

II. Mehmet, vezirleri ve komutanlarıyla birlikte St. Romanos Kapısı'ndan (Topkapı) şehre girdi.[191][192][193] Ayasofya'nın önüne gelen II. Mehmet, secdeye kapanarak toprağı öptü ve kiliseye sığınan kalabalığın köle yapılmakla yetinileceğini söyleyerek dışarı çıkmalarını istedi; canlarına dokunulmadı.[187][192][193] Ayasofya'daki mozaikleri ve değerli mermerleri incelediği tarihi kaynaklarda geçmektedir. Bu sırada mermerleri sökmeye çalışan bir askeri görünce tepki gösterdi ve şehirdeki binaların kendi mülkü olduğunu söyledi.[191][194] Hücumdan önce askerlere verdiği üç günlük yağma iznine rağmen yağma ve talanın bitirilmesini, itaat etmeyenlerin idam edilmesini emretti.[195]

Marmara surlarını savunan Şehzade Orhan, şehrin düştüğünü anlayınca surlardan aşağı atlayarak intihar etmiş ve başı II. Mehmet'e götürülmüştür.[186][196] Megadük Notaras tutuklandı, sonra da idam edildi.[197] Kuşatma boyunca Konstantin'in yanında çarpışan Giustiniani ise yaralarından dolayı öldü.[198] Galata Cenevizlileri ise diğerleri gibi saldırıya uğramaktan korkuyordu ancak Zağanos Paşa'nın telkinleriyle sakinleştirildiler, vali Giovanni Lomellino, Galata'yı Osmanlılara teslim etti.[199][200] II. Mehmet'in öldürmekle tehdit ettiği Paleologos ailesi ve birçok asil, Osmanlı donanmasının yağmayla meşgul olmasından istifade ederek Mora'ya kaçtı.[195] Yine de kaçamayan asillerin canına dokunulmadı, esir alınan 29 Venedikli asil 800 ilâ 2000 duka fidyeyle serbest bırakıldı,[201] Konstantin'in yeğeni Osmanlı sarayında yaşamına devam etti ve Müslümanlığı seçerek Mesih Paşa ismiyle sadrazamlık yaptı.[202]

Sonuçları

II. Gennadios ile II. Mehmet'i gösteren mozaik.

İstanbul

Padişahın koruyucu tutumu sayesinde Ayasofya tahrip edilmedi, daha sonra Ayasofya'nın camiye çevrilmesi sebebiyle mozaiklerinin sökülmesi icap etti ancak sultanın emriyle mozaikler korundu, zararsız bir kireç tabakayla kaplandı.[194] 1847-1849 arası tamiratta Bizans mozaiklerinin korunmuş olduğu görüldü.[203] Ek olarak Ayasofya'nın çan kuleleri yıkılmadı, geçici olarak ahşap minareler eklendi ve günümüzdeki minareler ise II. Selim zamanında inşa edildi.[204] Ayasofya'yla beraber çok sayıda kilise ve manastır camiye ve medreseye çevrildi.[204] Hristiyanların şehirde kalabileceği duyuruldu, İslam şer hukukuna göre yargılanmayan bu insanlar ibadetlerini özgürce sürdürebilirlerdi ancak ata binemez, silah taşıyamaz ve asker olamazlardı.[205] Scholarius adlı bir rahip, II. Gennadios ismiyle patrik seçildi ve II. Mehmet tarafından kendilerine imtiyazlar verildi; patrik tarafından Ortodokslara özel mahkemeler kurulabilecekti ve bu mahkemelerin üyeleri de ruhbanlardan seçiliyordu.[206] 1461'de II. Mehmet tarafından Ermeni Patrikhanesi kuruldu ve Bursalı I. Hovagim patrik olarak seçildi. Ortodoks Patriği gibi Ermeni Patriği de imtiyazlar aldı; Süryani, Habeş ve Kıpti kiliseleri bu patrikhaneye bağlandı.[207] Yahudilere de haklar tanındı, Osmanlı himayesindeki ilk hahambaşı Moş Kapsari oldu.[207]

Medreselerde eğitim vermeleri ve bilim çalışmaları yapmaları için Semerkant, Bağdat, Kahire, Şam, Buhara gibi şehirlerden alimler davet edildi. Daha sonra tamamlanan Sahn-ı Seman Medresesi'ne gelir getirmesi için bazı binalar ve araziler bağışlandı.[208]

İstanbul'da Osmanlı hakimiyetinin başlamasıyla beraber, demografik yapı da ciddi değişime uğradı. Şehir fethedildiğinde nüfusunun 30 ilâ 40 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir.[209] Başta sanatkarlar olmak üzere birçok insanın İstanbul'a iskan edilmesi emredildi; gönüllü gelenlerin istedikleri mülke ve eve sahip olabileceği duyurusundan sonra birçok insan şehre yerleşti. İstanbul çevresindeki tarım arazilerinin işlenmesi için Avrupa'da esir alınan insanlar getirildi. Bunun haricinde isyan tehlikelerinin olduğu Konya, Karaman ve Aksaray yörelerinden de mecburi iskan yapılmıştır.[209] 1477 yılında İstanbul'un nüfus sayımı yapıldığında ortaya çıkan tablo şöyleydi;

Efsaneler ve kehanetler

54 günlük kuşatma her iki taraf için de beraberinde efsaneler ve kehanetler getirdi. Birçok falcının Bizans için söylediği kehanete göre kuşatmanın galibi Osmanlılar olacaktı fakat Osmanlı birlikleri Stavros sütununa geldiklerinde bir meleğin elinde kutsal bir kılıçla gökten inerek bu kılıcı sıradan bir Bizanslıya vereceğini ve kılıç sayesinde Osmanlıların doğuya sürüleceği yönündeydi.[47] Bu kehanet sebebiyle birçok insanın Ayasofya'ya sığındığı tahmin edilmektedir, çünkü Ayasofya kilisesi Stavros sütununun gerisindeydi.


Bilgisayarla hazırlamış, Bizans zamanında Konstantinopolis'e ait bir görünüm
Kuşatma ve fethin oluşumuna dair harita
İngiltere'de sergilenen Şahi topları
Fausto Zonaro'nun II. Mehmed komutasındaki Osmanlı Ordusu'nu İstanbul'u kuşatmaya giderken resmettiği bir eseri.


Meryem Tasvirinin Yere Düşmesi

Çemberlitaş Sütunu'nun günümüzdeki durumu.

25 Mayıs günü, Meryem'in tasvirinin Konstantinopolis'te dolaştırılacağı bildirildi. 26 Mayıs Cumartesi günü de Meryem'in tasviri şehir boyu dolaştırılmaya başladı. Eğrikapı'ya girerken tasvir yüz üstü yere düştü. Hıristiyanlar korkuya kapıldı. O sırada ani bir fırtına koptu, sağanak yağmur başladı. Halk bu olayı kötüye yorarak:

Meryem Ana da Osmanlılar'dan yana! Artık şehrimizi korumuyor.

dediler.[211]


Konstantinopolis'i koruduğuna inanılan Meryem ve Çocuk'un Ayasofya’daki bir tasviri

Çandarlı Halil Paşa'nın İdamı

Çandarlı ailesi öteden beri Osmanlı İmparatorluğu'na büyük hizmetler vermişti. Ancak, Çandarlı Halil Paşa'nın Bizans ile uzlaştığı söylentileri yayılıyordu. Ayrıca Çandarlı Halil Paşa'nın kuşatma sırasında "Kuşatmanın Kaldırılması" yolunda teklifleri de olmuştu. Fatih, o zaman için olayın üzerine yürümemişti. Bizans'ın son megadükü Lukas Notaras'a niye bu kadar direndiklerini sorduklarında da:

Çandarlı imparatorumuzdan gizlice dayanmasını istemişti.

demesi üzerine soruşturma büyüdü. Ve Çandarlı önce tutuklanıp, sonra da 10 Temmuz 1453'te idam edildi. Edirne'deki idamına kadar, Yedikule Zindanları'na kapatıldı. Çandarlı Halil Paşa, ilk günler bir başvezirin ağırlığına yakışır şekilde zindandaki hücresinde ağırlandı. Son ana kadar idam edileceğine inanmamakta direndi, çünkü kendisinden önce idam edilmiş başka bir vezir yoktu. Üstelik ailesi, kısa aralıklarla tam 154 yıldır iktidardaydı.[212]

İdamından önce gözlerine mil çekilirken, cellat:

- Padişahın yüzüne dik bakanların akıbeti işte budur.

dediğinde,

- Zağanos'un bayramı olsun, ahrette iki elim yakasındadır.

diye mukabele etmeyi başardı.[212]

Gerçekten de zindanda bulunduğu bir buçuk ay boyunca, Zağanos Paşa, aleni olarak Çandarlı ve etrafındaki tüm Türk beylerinin hain oldukları propagandasını başarıyla yaymış, kilit noktalardaki diğer Türk paşaları ve beylerini de benzer akıbetlere sürüklemişti. Çandarlı'nın 120.000 dükalık hazinesi ve tüm mal varlığı müsadere edildi. Böylelikle, Osmanlı devletinde devşirmelerin hakimiyet kuracağı dönem açılmış oldu.[212] Sadrazamlığa Zağanos Paşa getirildi.

Fethin Avrupa'daki Yankıları

İstanbul'un fethi Avrupa'da büyük yankı uyandırdı. Başta Vatikan ve Sırbistan Prensliği sıranın kendilerine geldiğini düşünmekteydi. Papa'nın önderliğinde bir Haçlı Ordusu toplanmak istendiyse de Avrupa'nın o dönemki iç siyaset karışıklıklarından ötürü bu gerçekleştirilemedi. Yunanlar, Doğu Roma'nın mirasçısı olduklarını iddia ettiler. Bu iddialar üzerine Doğu Roma’nın yaşayan son prensleri Mora Yarımadası'nda Fatih'in emri ile öldürüldü. İstanbul'un fethi ile birçok bilim adamının İstanbul'dan Avrupa'ya kaçarak Rönesans hareketini başlatmışlardır.

Notlar

  1. ^ Bizans kuvvetleri Batılı kaynaklarda oldukça az gösterilir ve 8.000-9.000 gibi sayılar verilir. Osmanlı kaynaklarında Bizans ordusunun 50.000 civarında olduğundan bahsedilir. Bizans ordusu içinde ayrıca 3.000 Cenevezli ve İtalyan, bir miktar da Katalan, Venedikli, İspanyol ve Giritli bulunuyordu. Muharebenin başındaki ilk hücumda, Bizanslılardan 7.450 kişinin öldüğü ve geride şehri savunmaya yetecek kadar Bizans kuvveti kaldığı düşünülür ve fetihten önce İstanbul'un 60.000-70.000 kadar nüfusu olduğu göz önüne alınırsa- bazı kaynaklar ise şehirde 30.000 sivilin kaldığını kaydeder- şehri müdafaa edenlerin sayısının daha çok olması gerekir. (Kaynak: Ali Çimen, Göknur Göğebakan: Tarihi Değiştiren Savaşlar, ISBN 975-263-486-9, 2. Baskı, sayfa 166.)
  2. ^ Esasen o dönemde "Bizans" terimi kullanılmamaktaydı, fakat XVI. yüzyılda Hieronymus Wolf'un bu kelimeyi ilk kez kullanmasıyla beraber "Bizans" terimi yaygınlaştı; bu maddede yazımda kolaylık açısından Bizans tercih edilecektir.
  3. ^ Bazı kaynaklarda bu tarih 1411 diye geçmektedir.
  4. ^ O dönemde yaşayan Doukas'ın belirttiği bir ifadedir.
  5. ^ Konstantinapolis'de imparatordan sonraki en yüksek mevki olarak görülmekteydi, başkomutanlığa tekabül eder.
  6. ^ İsmail Hakkı Uzunçarşılı, topun tamir edildiğini ve tekrar kullanıldığını yazmıştır.
  7. ^ Gemilerin sayısı hakkında belirsizlik bulunmaktadır. Bazı kaynaklar üç veya beş kalyon olduğunu belirtmektedir. Olayın tanığı Barbaro'nun verdiği sayı referans alınmıştır.
  8. ^ Tarihçi Doukas'ın eserinde yer verdiği cevap bu şekildedir. .

Ayrıca Bakınız

Kaynakça

Genel
Özel
  1. ^ "Middle Ages." Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003.
  2. ^ Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), Baskı Yılı: 2008, Yapı Kredi Yayınları.
  3. ^ Paul K. Davis: Besieged: 100 Great Seiges from Jericho to Sarajevo, Oxford University Press, 2003, ISBN 0-19-521930-9, sayfa 80 (İngilizce)
  4. ^ George Childs Kohn: Dictionary of Wars, Infobase Publishing, 2006 , ISBN 1-4381-2916-5, sayfa 136 (İngilizce)
  5. ^ Ikram ul-Majeed Sehgal: Defence Journal (Sayı 8), 2005, sayfa 49 (İngilizce)
  6. ^ Daniel Goffman: The Ottoman Empire and Early Modern Europe, Cambridge University Press, 2002, ISBN 0-521-45908-7, sayfa 52 (İngilizce)
  7. ^ J. E. Kaufmann, Hanna W. Kaufmann: The Medieval Fortress: Castles, Forts, and Walled Cities of the Middle Ages, Da Capo Press, 2004, ISBN 0-306-81358-0, sayfa 101 (İngilizce)
  8. ^ James Patrick: Renaissance And Reformation, Marshall Cavendish, 2007, ISBN 0-7614-7650-4, sayfa 618 (İngilizce)
  9. ^ David Nicolle, Constantinople 1453: The end of Byzantium, Osprey Publishing, ISBN 1-84176-091-9, sayfa 44
  10. ^ Mesut Uyar,Edward J. Erickson, A military history of the Ottomans: from Osman to Atatürk, ISBN 978-0-275-98876-0, sayfa 37
  11. ^ Michael Lee Lanning: The Battle 100: The Stories Behind History's Most Influential Battles, Sourcebooks, Inc., 2005, ISBN 1-4022-2475-3, sayfa 139-140 (İngilizce)
  12. ^ Saul S. Friedman: A history of the Middle East, McFarland, 2006, ISBN 0-7864-5134-3, sayfa 179 (İngilizce)
  13. ^ Runciman, Steven (1965). The Conquest of Constantinople, 1453. Cambridge: Cambridge University Press. s. 85. ISBN 0-521-39832-0. 
  14. ^ Spencer C. Tucker: A Global Chronology of Conflict: From the Ancient World to the Modern Middle East: From the Ancient World to the Modern Middle East, ABC-CLIO, 2009, ISBN 1-85109-672-8, sayfa 343 (İngilizce)
  15. ^ Atilla Şahiner (2008). "Osmanlı Tarihi". Lacivert Yayınları. ss. s. 81. 
  16. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w x y "İstanbul Üzerine Hareket" başlıklı metin, Türk Tarih Kurumu.
  17. ^ Gündüz, s. 53
  18. ^ a b c "Fetih ve İstanbul" başlıklı metin, İBB.
  19. ^ Tahavi, s. 16-18
  20. ^ Hammer, s. 276-277
  21. ^ Eroğlu, s. 91
  22. ^ Eroğlu, s. 92
  23. ^ Özdek, s. 341
  24. ^ Eroğlu, s. 94
  25. ^ a b Eroğlu, s. 96
  26. ^ Özdek, s. 359
  27. ^ Eroğlu, s. 97
  28. ^ Özdek, s. 387-388
  29. ^ a b Eroğlu, s. 99
  30. ^ Eroğlu, s. 100
  31. ^ Genç, s. 27
  32. ^ Genç, s. 65
  33. ^ a b c Genç, s. 189
  34. ^ Barbaro, s. 122
  35. ^ Genç, s. 192
  36. ^ a b c d e Özdek, s. 411
  37. ^ Genç, s. 101
  38. ^ Genç, s. 147
  39. ^ Algül, s. 49/64
  40. ^ Şimşirgil, s. 29/138/145
  41. ^ a b c d e Özdek, s. 410
  42. ^ a b c Tahavi, s. 43
  43. ^ "Fetihten Önce İstanbul" başlıklı metin, İBB
  44. ^ Tahavi, s. 43-44
  45. ^ a b Hammer, s. 279
  46. ^ Uzunçarşılılı, s. 407
  47. ^ a b Öztürk, s. 136
  48. ^ Uzunçarşılı, s. 406
  49. ^ a b Emeksiz, s. 152
  50. ^ Hammer, s. 275-276
  51. ^ a b c d e f g h i j k l m "İstanbul'un Fethi", bizimsahife.org sitesi
  52. ^ Özdek, s. 410-411
  53. ^ a b Uzunçarşılı, s. 412
  54. ^ Barbaro, s. 120-121
  55. ^ a b c Altaş, s. 82
  56. ^ a b Altaş, s. 83
  57. ^ a b Altaş, s. 84
  58. ^ TC Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü: 19. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Cilt II / s. 29-33. James Crow & Richard Bayliss & Paolo Bono.
  59. ^ Tektaş, s. 37
  60. ^ Özdek, s. 396
  61. ^ Tektaş, s. 38
  62. ^ a b Özdek, s. 399
  63. ^ a b Tektaş, s. 39
  64. ^ Özdek, s. 403
  65. ^ Tektaş, s. 40
  66. ^ Tektaş, s. 43
  67. ^ a b c d e Özdek, s. 412
  68. ^ a b Uzunçarşılı, s. 404-405
  69. ^ Tektaş, s. 44
  70. ^ Özdek, s. 423-424
  71. ^ Tahavi, s. 77
  72. ^ Uzunçarşılı, s. 401-402 / 405
  73. ^ a b c "Boğazkesen Hisarı" başlıklı metin, Tayyip Gökbilgin
  74. ^ Özdek, s. 407
  75. ^ Hammer, s. 263
  76. ^ Şimşirgil, s. 122
  77. ^ a b "Rumeli Hisarı" başlıklı metin, bizimsahife.org (29.06.2014 tarihinde görüntülendi)
  78. ^ "Rumeli Hisarı" başlıklı metin, mimarlikmuzesi.org (29.06.2014 tarihinde görüntülendi)
  79. ^ Uzunçarşılı, s. 403
  80. ^ Hammer, s. 264
  81. ^ Şimşirgil, s. 128
  82. ^ Hammer, s. 262
  83. ^ a b Barbaro, s. 101
  84. ^ a b c Hammer, s. 267-268
  85. ^ Barbaro, s. 102
  86. ^ Tahavi, s. 45
  87. ^ Algül, s. 42
  88. ^ Şimşirgil, s. 126
  89. ^ Özdek, s. 409
  90. ^ a b c Tahavi, s. 47
  91. ^ Hammer, s. 278
  92. ^ Uzunçarşılı, s. 408
  93. ^ a b Hammer, s. 265
  94. ^ Uzunçarşılı, s. 409
  95. ^ Hammer, s. 266-267
  96. ^ Barbaro, s. 129-130
  97. ^ a b Barbaro, s. 131
  98. ^ Barbaro, s. 133
  99. ^ Tahavi, s. 46
  100. ^ Tahavi, s. 46-47
  101. ^ a b c Uzunçarşılı, s. 413
  102. ^ Barbaro, s. 134
  103. ^ Uzunçarşılı, s. 414
  104. ^ Tektaş, s. 45
  105. ^ Uzunçarşılı, s. 415
  106. ^ a b c Tahavi, s. 48
  107. ^ a b c d Uzunçarşılı, s. 416
  108. ^ a b Hammer, s. 279-280
  109. ^ Hammer, s. 280
  110. ^ Barbaro, s. 145-146
  111. ^ a b c Hammer, s. 283
  112. ^ Hammer, s. 291
  113. ^ Barbaro, s. 139
  114. ^ a b c Tahavi, s. 49
  115. ^ a b Uzunçarşılı, s. 417
  116. ^ Barbaro, s. 140-141
  117. ^ a b Hammer, s. 284
  118. ^ a b c Uzunçarşılı, s. 418
  119. ^ Barbaro, s. 143
  120. ^ Uzunçarşılı, s. 418-419
  121. ^ a b Hammer, s. 285
  122. ^ a b Hammer, s. 286
  123. ^ a b Barbaro, s. 147
  124. ^ a b Tahavi, s. 50
  125. ^ Uzunçarşılı, s. 421-422
  126. ^ Barbaro, s. 146
  127. ^ a b c Özdek, s. 413
  128. ^ a b c d Hammer, s. 287
  129. ^ Barbaro, s. 149
  130. ^ Barbaro, s. 150-152
  131. ^ a b Barbaro, s. 153
  132. ^ a b c d e f Hammer, s. 288
  133. ^ a b c d Uzunçarşılı, s. 422
  134. ^ Barbaro, s. 158
  135. ^ a b c d Özdek, s. 416
  136. ^ Barbaro, s. 157
  137. ^ Barbaro, s. 158-159
  138. ^ Barbaro, s. 160
  139. ^ a b Barbaro, s. 165
  140. ^ a b Barbaro, s. 166
  141. ^ Barbaro, s. 168
  142. ^ Barbaro, s. 170
  143. ^ Barbaro, s. 171
  144. ^ Barbaro, s. 173
  145. ^ Barbaro, s. 172
  146. ^ a b c Barbaro, s. 167-168
  147. ^ Barbaro, s. 173-174
  148. ^ Tahavi, s. 54
  149. ^ Barbaro, s. 177
  150. ^ a b Tahavi, s. 55
  151. ^ Hammer, s. 288-289
  152. ^ a b c d Uzunçarşılı, s. 423
  153. ^ Tahavi, s. 54-55
  154. ^ Tahavi, s. 55
  155. ^ a b Hammer, s. 289
  156. ^ Uzunçarşılı, s. 423-425
  157. ^ a b c Özdek, s. 417
  158. ^ Uzunçarşılı, s. 425
  159. ^ a b Tahavi, s. 56
  160. ^ Barbaro, s. 178-179
  161. ^ a b Uzunçarşılı, s. 426
  162. ^ Barbaro, s. 181-182
  163. ^ Barbaro, s. 181
  164. ^ Hammer, s. 290
  165. ^ Barbaro, s. 183-184
  166. ^ a b c Hammer, s. 294
  167. ^ Barbaro, s. 205
  168. ^ a b c Uzunçarşılı, s. 427
  169. ^ Barbaro, s. 184
  170. ^ a b Özdek, s. 420
  171. ^ Barbaro, s. 185
  172. ^ Hammer, s. 294-295
  173. ^ a b c Uzunçarşılı, s. 428
  174. ^ Hammer, s. 295
  175. ^ Barbaro, s. 187
  176. ^ Tahavi, s. 57
  177. ^ Barbaro, s. 189
  178. ^ Barbaro, s. 189
  179. ^ Barbaro, s. 190
  180. ^ Tahavi, s. 57-58
  181. ^ Hammer, s. 296
  182. ^ a b Barbaro, s. 193
  183. ^ Hammer, s. 301-302
  184. ^ Barbaro, s. 191
  185. ^ Hammer, s. 300
  186. ^ a b Uzunçarşılı, s. 429
  187. ^ a b Öztürk, s. 137
  188. ^ Barbaro, s. 194-195
  189. ^ Barbaro, s. 195
  190. ^ Barbaro, s. 196
  191. ^ a b Hammer, s. 299
  192. ^ a b Uzunçarşılı, s. 430
  193. ^ a b Özdek, s. 421
  194. ^ a b Öztürk, s. 140
  195. ^ a b Uzunçarşılı, s. 431
  196. ^ Hammer, s. 301
  197. ^ Hammer, s. 297
  198. ^ Hammer, s. 303
  199. ^ Tahavi, s. 59
  200. ^ Hammer, s. 302
  201. ^ Barbaro, s. 199
  202. ^ Tektaş, s. 79-80
  203. ^ Öztürk, s. 138
  204. ^ a b Öztürk, s. 142
  205. ^ Gündüz, s. 59
  206. ^ Gündüz, s. 60
  207. ^ a b Gündüz, s. 61
  208. ^ Gündüz, s. 57
  209. ^ a b Gündüz, s. 55
  210. ^ Gündüz, s. 56
  211. ^ İnalcık, Halil (2008), Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600) s.27
  212. ^ a b c Tiryakioğlu, Oktay, Kuşatma 1453, Timaş Yayınları, 2010, İstanbul, Sf.280