Aşk: Revizyonlar arasındaki fark

Vikipedi, özgür ansiklopedi
[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Gerçekler (mesaj | katkılar)
Gerçekler (mesaj | katkılar)
108. satır: 108. satır:


=== Biyolojide ===
=== Biyolojide ===
Biyolojiye göre aşk tüm hayvan ve insanlarda olması gereken ve yaşamın devam etmesi için önemli olan duygudur, açlık ve susuzlukla eşdeğerdir.<ref name="Lewis">{{cite book | last1 = Lewis | first1 = Thomas |last2=Amini|first2= F. |last3=Lannon|first3= R. | title = A General Theory of Love | publisher = Random House | year = 2000 |isbn=978-0-375-70922-7| title-link = A General Theory of Love }}</ref> Aslında hayvanların çoğu aşk yaşamazlar. Aşk genel olarak memelilerde görülür. Şehvet ve cazibe aşkı oluşturan önemli öğelerdir. [[Şehvet]] cinsel istek duygusudur. [[Romantik]] ve [[erotik]] ortamlarda bu duygu açığa çıkar ve vücutta birçok değişime neden olur. Şehvet cinsel arzuyu oluşturan ve çiftleşmeyi sağlayan aynı zamanda insanlarda bir takım kimyasalların salgılanmasına neden olur. [[Testosteron]] ve [[östrojen]] şehvet sonucu salgılanması artan hormonlardır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda [[nörobilim]] âşık insanların beyinlerinde gerçekleşen olayları incelemeye başladı. Âşık olan birinin beyninde [[feromon]] ve [[tiroksin]] salgısının arttığı gözlenmiş [[norepinefrin]] ve [[serotonin]] salgısının da âşık olan kişide tuhaf davranışlara sebep olduğu açıklanmıştır. Bu salgıların beyni uyaran [[dopamin]]'i arttırdığı ve [[dopamin]] beyin uyarıcısı'nın ise genelde uyuşturucu kullananlarla aynı oranda arttığı gözlenmiştir. [[Dopamin]]'in fazla uyarılması her ne kadar keyif verse de yan etkileri kaçınılmazdır. Bunlar: kalp hızının artışı, kan basıncında yükseliş, iştah kaybı, uykusuzluk, heyecanı tetiklediği gözlemlenmiştir. Kalp hızının aşırı artışı kalp krizine neden olabilir. Fakat bu kalp hızının aşırı artışı gençlerde değil de genellikle yaşlılarda ölüme neden olmaktadır. Aşkın yok olması var olmasından daha tehlikelidir. Bir aşkın bitişi intiharlara neden olabilir. Bunun nedeni aşkın bitmesi ile oluşan üzüntü sonucu [[norepinefrin]] salgısı artar. [[Norepinefrin]] vücuttaki sinirleri besler. Aynı zamanda kalp hızı üzerinde önemli bir etkisi vardır. Eğer bu salgı fazla artarsa aşırı sinirlenme, öfke, sebepsiz yere ağlama krizleri, kalp çarpıntısı görülebilir. Enzo Emanuele aşk acılarının aşırı norepinefrin salgısı sonucu sinir büyüme faktörü'ünü (NGF) arttırdığını bunun ise beyindeki sinirlere zarar verebileceğini söyledi. Bu yüzden çoğu roman ve dizilerde aşk için ölen insanlar vurgulanıyor. Aşk için ölen veya intihar eden insanların sayısı az değildir.
Biyolojiye göre aşk tüm hayvan ve insanlarda olması gereken ve yaşamın devam etmesi için önemli olan duygudur, açlık ve susuzlukla eşdeğerdir.<ref name="Lewis">{{cite book | last1 = Lewis | first1 = Thomas |last2=Amini|first2= F. |last3=Lannon|first3= R. | title = A General Theory of Love | publisher = Random House | year = 2000 |isbn=978-0-375-70922-7| title-link = A General Theory of Love }}</ref> Aslında hayvanların çoğu aşk yaşamazlar. Aşk genel olarak memelilerde görülür. [[Antreopolog]] [[Helen Fischer]]'a göre Şehvet, cazibe ve bağlılık aşkı oluşturan önemli öğelerdir. [[Şehvet]] cinsel istek duygusudur.Romantik cazibe, eşlerin hangi partnerleri çekici bulup peşinden gideceğini belirler, seçim yaparak zaman ve enerji tasarrufu sağlar Bağlanma bir evi paylaşmayı, ebeveynlik görevlerini, karşılıklı savunmayı ve insanlarda emniyet ve güvenlik duygularını içerir.<ref name="brain systems">
{{cite journal|url=http://homepage.mac.com/helenfisher/archives_of_sex_beh.pdf |title=Defining the Brain Systems of Lust, Romantic Attraction, and Attachment |access-date=3 October 2011 |url-status=dead |archive-url=https://web.archive.org/web/20110628051603/http://homepage.mac.com/helenfisher/archives_of_sex_beh.pdf |archive-date=28 June 2011|journal=Archives of Sexual Behavior|volume=31|number=5|year=2002|first1=Helen E.|last1=Fisher|first2=Arthur|last2=Aron|first3=Debra|last3=Mashek|first4=Haifang|last4=Li|first5=Lucy L.|last5=Brown |pages=413–419 |doi=10.1023/A:1019888024255 |pmid=12238608 |s2cid=14808862 }}</ref>
[[Romantik]] ve [[erotik]] ortamlarda bu duygu açığa çıkar ve vücutta birçok değişime neden olur. Şehvet cinsel arzuyu oluşturan ve çiftleşmeyi sağlayan aynı zamanda insanlarda bir takım kimyasalların salgılanmasına neden olur. [[Testosteron]] ve [[östrojen]] şehvet sonucu salgılanması artan hormonlardır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda [[nörobilim]] âşık insanların beyinlerinde gerçekleşen olayları incelemeye başladı. Âşık olan birinin beyninde [[feromon]] ve [[tiroksin]] salgısının arttığı gözlenmiş [[norepinefrin]] ve [[serotonin]] salgısının da âşık olan kişide tuhaf davranışlara sebep olduğu açıklanmıştır. Bu salgıların beyni uyaran [[dopamin]]'i arttırdığı ve [[dopamin]] beyin uyarıcısı'nın ise genelde uyuşturucu kullananlarla aynı oranda arttığı gözlenmiştir. [[Dopamin]]'in fazla uyarılması her ne kadar keyif verse de yan etkileri kaçınılmazdır. Bunlar: kalp hızının artışı, kan basıncında yükseliş, iştah kaybı, uykusuzluk, heyecanı tetiklediği gözlemlenmiştir. Kalp hızının aşırı artışı kalp krizine neden olabilir. Fakat bu kalp hızının aşırı artışı gençlerde değil de genellikle yaşlılarda ölüme neden olmaktadır. Aşkın yok olması var olmasından daha tehlikelidir. Bir aşkın bitişi intiharlara neden olabilir. Bunun nedeni aşkın bitmesi ile oluşan üzüntü sonucu [[norepinefrin]] salgısı artar. [[Norepinefrin]] vücuttaki sinirleri besler. Aynı zamanda kalp hızı üzerinde önemli bir etkisi vardır. Eğer bu salgı fazla artarsa aşırı sinirlenme, öfke, sebepsiz yere ağlama krizleri, kalp çarpıntısı görülebilir. Enzo Emanuele aşk acılarının aşırı norepinefrin salgısı sonucu sinir büyüme faktörü'ünü (NGF) arttırdığını bunun ise beyindeki sinirlere zarar verebileceğini söyledi. Bu yüzden çoğu roman ve dizilerde aşk için ölen insanlar vurgulanıyor. Aşk için ölen veya intihar eden insanların sayısı az değildir.


=== Psikolojide ===
=== Psikolojide ===

Sayfanın 18.34, 2 Eylül 2023 tarihindeki hâli

İngiliz edebiyatının ünlü aşıkları Romeo ve Juliet. Frank Bernard Dicksee'nin eseri, 1884.

Türkçe anlamı ile Aşk, kişilerarası ilişki veya bir başka varlığa duyulan derin sevgidir.[1] Çeşitli kültürlerde aşk, en yüce erdem veya iyi alışkanlıktan, en derin kişiler arası sevgiden en basit zevke kadar bir dizi güçlü, olumlu duygusal ve zihinsel durumları kapsar.[2] [3] [4] [5] [6] Cinsel veya romantik bir ilişki olursa, partnerlere aşıklar/sevgililer de denir. Bununla birlikte aşk ile ilgili tam bir evrensel tanıma kültürel farklılıklar nedeniyle ulaşılamakta zorlanılmaktadır. [7]En yaygın olarak aşk, güçlü bir çekim ve duygusal bağlanma hissi anlamına gelir.[8] [9] [10]

Aşk hem olumlu hem de olumsuz olarak kabul edilir; bir yanı erdemi insani nezaket, merhamet ve şefkati - "başkasının iyiliği için bencil olmayan sadık ve yardımsever endişe"yi temsil ederken- diğer yanı ahlaksızlığı, insanları potansiyel olarak bir tür mani, takıntı veya karşılıklı bağımlılığa sürükleyen kibir, bencillik, gurur ve egoizme benzer bir insani ahlaki kusuru temsil eder.[11] [12] Bu olumsuz özellikleri kimi zaman dengesiz durumlar yaratması nedeniyle Slavoj Žižek gibi materyalizmi savunan bazı sosyolog ve filozoflarca kötülüğün bir türü olarak görülmektedir.[13]

Ayrıca aşkın, Türkçe'de "sevgi" olarak ifade edilen kavramla eşanlamlı olarak diğer insanlara, kendine veya hayvanlara karşı şefkatli ve sevecen eylemleri de tanımlayabilip tanımlayamaması; "sevgi" kavramı ile aynı kavramı kapsayıp kapsamadığı da ayrı bir tartışma konusudur, bu yönde sorunsallık bulunmaktadır.[14]

Çeşitli biçimleriyle aşk, kişilerarası ilişkilerin başlıca kolaylaştırıcısı olarak işlev görür ve esaslı psikolojik önemi nedeniyle güzel sanatlarda en yaygın temalardan biridir.[15][16] Aşkın, insanları tehditlere karşı bir arada tutan ve türün devamını kolaylaştıran bir görevinin olduğu varsayılmaktadır.[17]

Antik Yunan filozofları altı tür sevgi tanımlamıştır: ailevi sevgi (storge), dostça sevgi ya da platonik sevgi (philia), romantik sevgi (eros), öz sevgi (philautia), misafir sevgisi (xenia) ve ilahi ya da koşulsuz sevgi (agape). Modern yazarlar aşkın başka çeşitlerini de ayırt etmişlerdir: karşılıksız aşk, boş aşk,arkadaşça (realist/mantıksal) aşk, mükemmel aşk (gerçek sevgi/gerçek aşk), karasevda, kendini sevme ve saray (şövalye) aşkı. Çok sayıda kültürde de ayrıca aşk: Ren, Yuanfen, Mamihlapinatapai, Cafuné, Kama,Bhakti, Mettā, Ishq, Chesed, Amore, Charity, Saudade (ve bu durumların diğer varyantları veya simbiyozları), şu anda İngilizce başta olmak üzere bazı dillerde eksik olan belirli bir "an" ile ilgili olarak kültürel olarak benzersiz kelimeler, tanımlarla veya sevgi ifadeleri olarak ayırt edilmiştir. [18] [19] [20]

Aşkın renk çarkı teorisi üç birincil, üç ikincil ve dokuz üçüncül aşk stilini tanımlar ve bunları geleneksel renk tekerleği terimleriyle açıklar. Üçgen aşk teorisi yakınlık Samimiyet), tutku ve bağlılığın (sadakatin) aşkın temel bileşenleri olduğunu öne sürer. Aşkın ek olarak dini veya spiritüel anlamları da vardır. Bu kullanım ve anlam çeşitliliği, ilgili duyguların karmaşıklığı ile birleştiğinde, diğer duygusal durumlarla karşılaştırıldığında, aşkı tutarlı bir şekilde tanımlamayı alışılmadık derecede zorlaştırır.

Aşk ile Sevgi Kavramları Arasındaki Farklılık Tartışmaları

Ancak gerek "Aşk" ve gerekse "Sevgi" kavramlarının psikoloji ve dilbilimi anlamında aynı anlamı ve kavramı ifade edip etmediği hususundaki tartışmalar halen sürmektedir. Bu iki kavramın aynı anlama gelmediğini farklı anlamlar ifade ettiğini ileri sürenlerden en önemlilerinden biri Sevme Sanatı adlı kitabın yazarı Psikanalist Erich Fromm'dur: Fromm olgun ve olgunlaşmamış aşk arasında bir ayrım yaparak sevgi kalıbını olgun kısma oturtur diğer taraftan da sevginin aşk ile bir görülmesini eleştirir.[21] Ona göre olgunlaşmamış aşk şu prensibi izler: Beni seviyorsun çünkü sen de beni seviyorsun. Olgun aşk der ki: Beni seviyorsun çünkü ben seni seviyorum. Olgunlaşmamış aşk şöyle der: Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var. Olgun aşk der ki: Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum.” Sevgi aslında özgün bir kişiyle olan ilişki değil, sevgi bir tavır„ sadece bir sevgi «nesnesine» değil tüm dünyaya karşı bağlılığı belirleyen bir karakter yönelimidir, Eğer kişi, sadece bir tek insanı sever ve onun dışındaki tüm çevresine kaygısız kalırsa, onun sevgisi sevgi değildir, ya alabildiğine bir bencilliktir ya da ortak yasam birliğidir, Hâlâ insanların çoğu sevginin yetiyle değil, nesneyle oluştuğuna inanmaktadırlar.[21] Gerçekte bunlar «sevdikleri» kişiden başka hiç kimse»yi sevmemelerini, sevgilerinin yüceliğinin kanıtı olduğunu sanırlar. Bu, yukarda sözünü ettiğimiz yanlışın bir eşidir. Çünkü kişi burada, sevginin bir eylem, bir ruhsal güç olduğunu görememekte, sadece tüm gerekli olan şeyin doğru nesneyi bulmak olduğuna inanmaktadır. Ve her şeyi buna bağlı olarak kendiliğinden oluverecektir. Bu tutum resim yapmak isteyen fakat sanatını öğrenmek yerine en uygun nesneyi beklediğini, onu bulduğu zaman, son derece güzel bir resmini yapacağını söyleyen kişinin tutumuyla aynıdır. Eğer ben, birisini seviyorsam, herkesi seviyorumdur, dünyayı, yaşamayı seviyorumdur. Eğer bir kişiye «seni seviyorum» diyebiliyorsam, «ben de herkesi seviyorum, seninle tüm dünyayı seviyorum,, sende aynı zamanda kendimi de seviyorum» da diyebilmeliyim. Sevginin, tek kişiye değil, herkese yönelik olduğunu söylemek, sevilen nesneye bağlı olarak çeşitli sevgi biçimleri arasında fark bulunmadığı anlamını vermemelidir..."[21]

Türkçede de gerek Arapçadan gelen yabancı kökenli bir kelime olan[1] "aşk" ve gerekse Türkçe kökenli bir kelime olan[22] "sevgi" kelimesinin farklı anlamları bulunmaktadır. Sevgi :İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu; muhabbet.[22] olarak sevgi hoşlanmadan/beğenmeden öte bir kavram olarak tanımlanırken "aşk" ise bunun daha da ötesi "derin sevgi hali" olarak[1] "hoşlanma<sevgi<aşk" hiyerarşisinde tanımlanmaktadır.

Bu bağlamda TDK sözlüğünde[1][22] bu iki kavramın farklı anlam ifade ettiği sevginin aşkı içine alan bir çatı kavram niteliği taşıdığı belirtilmekle birlikte evlilik ve birliktelik bağlamında bu ikisi arasında ayrıma giden daha da büyük farklılık atfeden psikolog ve psikiyatristler de bulunmaktadır. Türkiye'de bu yönde ayrımda bulunanlardan biri Nevzat Tarhan'dır. Tarhan'a göre aşk kelimesinin kökeni Arapça sarmaşık kelimesinin kökeninden gelmektedir. Aşık olduğu canlıya ölebilecek kadar bağlanmak olarak ifade edilen aşkı sevgiden ayıran en önemli özelliği sadakat, bağlılık ve şefkattir.[23] Aşkta hoşlanma ve sevgide yaşanandan farklı olarak şefkat vardır. Genel olarak aynı doğru üzerinde bulunduğu düşünülse de sevgi ile şefkat (affection) birbirinden ayrı şeylerdir. Bir insanın aşık olup olmadığı onun şefkatine bakarak anlaşılabilir. Ayrıca şefkat, karşılık beklemez ve şarta bağlı değildir. Şefkat hisseden kişi aşık olduğu insanı ne pahasına olursa olsun mesut etmek ister.[24] Sevdiğine delice bir tutkuyla bağlanan âşık onun için kendi çıkarını terk eden kişidir. Aşık olan kişide muhakeme ikinci plana düşmüş, öncelik duyguların olmuştur.[23] Yine Tarhan'a göre "Sevgi genetik bir eğilimdir. Beynimizde duygulardan sorumlu alan zenginleştikçe bu his de gelişip, aşka dönüşür"..."Kadını erkeğe, erkeği kadına yönlendiren bu meyil yani aşk olmazsa, iki cins birbirine katlanması gerektiği zaman bunu yapamaz. Aşkta ideal olan sadakate dayalı, sevgi, saygı ve güven bağlarıyla sarmalanmış bir ilişkidir. Bu ilişkinin iyi olduğu kadar fırtınalı ve zor geçen günleri de olacaktır. Ancak sevginin gücü bu zorlukları aşmaya yeter..." [24] Bunun yanında yine Tarhan ömür boyu aşk kavramı denen bir kavrama daha değinmekte sevgi saygı, güven bağlılık yanında bunun formülünün eşler arasında iyi bir İş birliği yapılmasını gerektirdiğinden söz etmektedir.Gerek aşk ve gerek sevginin iyi bir ilişkinin nedeni değil sonucu olduğu düşüncesindedir. Ona göre iyi ilişki varsa sevgi çoğalır, yoksa azalir. [25][26]

Buna karşın diğer bir psikiyatrist Mehmet Zihni Sungur ise aşkın sevgiden 5 farklı yanının olduğunu belirtmekte ve sevgiye aşktan daha büyük değer atfetmekte, ömürboyu aşkla,Fromm gibi olgunlaşmış aşkla eşleştirmektedir. Aşk seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var iken aşk ise sana ihtiyacım var çünkü seviyorum demektir. Aşkta bağlılık ve karşılıklık varken bir görme kusuru olarak öngörülüp, ihtiyaçlar tatmin edilirken sevgi de ise böyle bir karşılıklılık duygusundan çok karşı tarafa yönelik bir tatmin isteği vardır, aşkın aksine insan egosunu değil ruhunu besleme vardır. Sevgide aşkın aksine karşılaştırma ve eğerler olmadan insan sevilir. Sevgi aşkın aksine bir yetenek ve sanattır aynı zamanda bir farkındalık gerektirir, aşkın aksine muhakeme ikincil planda değildir. Üç tür sevgi vardır. Çünkü sevgisi (seni seviyorum çünkü çok güzelsin) Eğer sevgisi (seni seviyorum eğer böyle kalırsan) Rağmen sevgisi diğer iki sevgiden farklıdır. Bir kişiyi değiştirmeden ne olursa olsun her şeyiyle kabul ettiğiniz sevgi türüdür ve aralarındaki en büyük sevgi Sungur'a göre bu sevgidir. Yine Sungur'a göre aşk gelip geçici nitelikte iken yani bir görme kusurunun etkilerinin ortadan kalkması, ihtiyaca dayalı ilişkide gerçeklerin ön plana çıkması ile belli bir zaman sonra sönmeye ve kişinin yeni aşklar aramasında yönelmesine neden olurken; sevgi ise kişiyi olduğu gibi kabul edip benimsemeye şefkate dayalı kalıcı bir nitelik arz edebilir ayrıca aşkın aksine sevgi iki kişi ile sınırlı değildir, diğer ilişkili olduğu kişilere de yönelebilir. Sevgi aşkın üst olgunlaşmış halidir. Aşkında olgunlaşıp şefkat vs. nitelikleri içine alması ile sevgiye dönüşmesi pekala mümkündür.[27][28]

Türleri

Sevginin türlerine ilişkin psikiyatri dalında ilk çalışma Sigmund Freud tarafından yapılmıştır. Freud, sevginin her türlüsünün kaynağının cinsellik olduğunu öne sürer. Bu görüşüyle çok büyük eleştirilere maruz kalsa da, biyolojik olarak sevginin, hormonlar ya da kimyasallar bakımından cinsellikten başka bir kaynağı yoktur. Freud'a göre sevginin bütün diğer türleri (aile sevgisi, tanrı sevgisi) uygarlıkla gelişen yüceltmelerin sonucudur ve cinsellikten türemiştir. Bu konuda özellikle kabile kültlerindeki totem-tabu anlayışı üzerinde durarak inceleme yapar.

Psikanalist Erich Fromm, sevgiyi insanlığın sorunlarına bir yanıt olarak, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı bir enerji olarak ve bu söz konusu yaratıcılıkla sevmeyi de bir sanat olarak tanımlar. Bu çerçevede sevgiyi biyolojik kaynağı ne olursa olsun beş türde sınıflandırır: kardeşçe sevgi, anaç sevgi, cinsel sevgi, öz sevgi ve tanrı sevgisi.[29]

Kardeşçe sevgi

Sevginin en temel türüdür. Diğer bütün türlerin içerisinde de yer alır. Sorumluluk, saygı ve başka insanları düşünme gibi davranışlar bu türdedir.

Anaç sevgi

Annenin çocuğuna duyduğu koşulsuz sevgidir. Anaç sevginin en belirgin özelliği, koruyuculuk davranışıdır. Kardeşçe sevgideki gibi sorumluluk ve başka insanları önemseme davranışı burada da görülür ancak aradaki fark sevginin, annenin çocuğuna zaten bağlı olduğu için bir karşılık ya da koşul sorgulamadan gerçekleşmesidir. Bu bağ determinist değil, annenin kendiyle bütün bir şeyi sevmekte olduğu için dönüşlüdür ve böylece öz sevgi içerir. Anne karşılık sorgulamaz, çünkü çocuğu sevmekle zaten kendini sevmektedir. Elbette sevginin bu türü anne-çocuk arasında sınırlı kalmaz. Bu biyolojik bağın olmadığı yerde de insan ilişkilerinde anaç sevgi görülebilir.

Cinsel sevgi

Karşılıklı koruyuculuk, onaylama davranışlarını içerir. Diğer türlerden en belirgin farkı, cinsel sevgide eşitlik anlayışının olmamasıdır. Söz gelimi baba sevgisi bütün çocuklara eşittir. Kardeşini seven de bütün kardeşlerini sever. Ancak cinsel sevgide tek bir kişi seçilir ve cinsellik davranışı o kişiyle sınırlandırılır. Özellikle erkek canlı türleri çok eşlilik davranışı gösterse de, bu hormonlardan kaynaklanmaktadır. Erkek bireyler etkin biçimde fazla sperm salgıladıkları için, bu spermleri olabildiğince fazla sayıda dişi bireye aktarmayı isterler. Dişi bireylerde ise çok eşlilik yaygın görülmez, çünkü onlar yumurtalarına çok önem verir ve bu yüzden eş konusunda seçicidirler.

Tek eşlilik, iyi eş seçimiyle verimli bireylerin doğması bakımından, biyolojik olarak önemli ve gereklidir. Çok eşlilik davranışı biyolojik olarak verimsizdir. Sevgi kuramı, erkek bireylere bir oto kontrol önerir. Çünkü sevmenin bir sanat olması bakımından sevgi, olgunluk ve çaba gerektirir.

Cinsel arzu, bir kişinin cinsel olarak uyarıldığı zaman hissettiği istektir. Cinsel arzunun oluşumu, beyindeki hipotalamusta başlar ve seks hormonları, özellikle testosteron, östrojen ve progesteron gibi hormonların düzeyleri ile ilişkilidir. Cinsel uyarılma; cinsel fantaziler, erotik düşler, dokunma, öpücük ve cinsel ilişki yoluyla arttırılabilir.

Öz sevgi

Öz sevginin diğer bütün sevgi türlerinin ön koşulu olduğuna dair spiritüel gruplarca ve özgüvenle ilgili kitaplarda ifade edilen yaygın bir kanı vardır. Bu psikoloji literatüründe tartışma konusudur. Bu kanıya dair sunulan, önde gelen bilimsel dayanaklardan biri, Erik Erikson'un istikrarlı bir kimlik tanımının bireyin bir başkasıyla yakınlık sağlaması için ön koşul olduğunu ifade eden çalışmalarıdır. Buradaki kimlik tanımının öz sevgiye yol açtığına dair bir bulgu olmadığından bu, Erikson'un çalışmalarının yanlış yorumudur. Maslow'un gereksinimler hiyerarşisine göre de, aidiyet (yani sevilme) hissi, kendini gerçekleştirme (öz sevgi buna dahildir) hissine göre daha temel bir ihtiyaçtır; dolayısıyla başkalarınca sevilmek öz sevgi için bir ön koşuldur. Özellikle narsist kişiliklerde öz sevginin başkalarınca sevilmekle arttığına dair bulgular mevcuttur.[30]

Etik olarak, Aristoteles erdem etiği anlayışı çerçevesinde, öz sevgi kavramının kişinin mantık dışı tutkularıyla barışık olması anlamında ve dolayısıyla olumsuz yönde kullanılmasına karşı çıkar. Aristoteles'e göre öz sevgi, kişinin en iyi ve güvenilir tarafı olan aklını (nous) sevmesidir. Bu doğrultuda ruhunun bu parçasıyla barışık olan ve aklının dilediğini yapan bireyler, en asil icraatlarda bulunacaklardır. Aristoteles bu tür öz sevgiyi arkadaşlara olan sevgi ve vatan sevgisinin kaynağı olarak görür.[31]

Öpmek
Resim: William Bouguereau (1890).

Diğer sevgi kavramları

Bilimde

Aşkın kimyasal kökeni

Aşkın ve sevginin hormonlarla da ilgili olduğu kanıtlanmıştır. Örneğin, annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız, sonsuz sevginin kaynağı doğum sonrası salgılanan hormonlardır. Bu hormonlar yalnız kadınlarda (ve memeli hayvanların dişilerinde) bulunur ve yalnız doğum sonrası salgılanmaya başlar ve hayvanların kendi türlerini koruyup büyütmesine olanak sağlar. Ancak aşk olarak tanımlanan ve karşı cinse veya hemcinse duyulan tutkulu sevgide farklı hormonlar görev yapar. "Aşk hormonu" olarak tanımlanabilen tek bir hormon henüz bulunamasa da yapılan çalışmalarda bir deneğe âşık olduğu kişi gösterilince kanında mutluluk hormonu, cinsel istek hormonu, stres hormonu ve adrenalinin arttığı tespit edilmiştir. Aşk olgusunda birden çok hormonun rol oynadığı ve bu hormonların görsel, işitsel veya psikolojik etkilerle salgılandığı öne sürülmüştür.

Bazı deneysel çalışmalarda PET (Positron Emission Tomography) ve MRI (Magnetic Resistant Imaging) yardımıyla beyindeki aktif bölgeler gösterilerek, aşkın beyindeki merkezi gösterilmeye çalışılmıştır. Bulunan bazı verilerin olmasına karşılık hala tam olarak bir fikir bütünlüğüne varılamamıştır.

Stanford Üniversitesi araştırma ekibi yaptığı deneylerle aşkın "analjezik" ağrı kesici özelliği olduğunu göstermiştir.

Biyolojide

Biyolojiye göre aşk tüm hayvan ve insanlarda olması gereken ve yaşamın devam etmesi için önemli olan duygudur, açlık ve susuzlukla eşdeğerdir.[32] Aslında hayvanların çoğu aşk yaşamazlar. Aşk genel olarak memelilerde görülür. Antreopolog Helen Fischer'a göre Şehvet, cazibe ve bağlılık aşkı oluşturan önemli öğelerdir. Şehvet cinsel istek duygusudur.Romantik cazibe, eşlerin hangi partnerleri çekici bulup peşinden gideceğini belirler, seçim yaparak zaman ve enerji tasarrufu sağlar Bağlanma bir evi paylaşmayı, ebeveynlik görevlerini, karşılıklı savunmayı ve insanlarda emniyet ve güvenlik duygularını içerir.[33] Romantik ve erotik ortamlarda bu duygu açığa çıkar ve vücutta birçok değişime neden olur. Şehvet cinsel arzuyu oluşturan ve çiftleşmeyi sağlayan aynı zamanda insanlarda bir takım kimyasalların salgılanmasına neden olur. Testosteron ve östrojen şehvet sonucu salgılanması artan hormonlardır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda nörobilim âşık insanların beyinlerinde gerçekleşen olayları incelemeye başladı. Âşık olan birinin beyninde feromon ve tiroksin salgısının arttığı gözlenmiş norepinefrin ve serotonin salgısının da âşık olan kişide tuhaf davranışlara sebep olduğu açıklanmıştır. Bu salgıların beyni uyaran dopamin'i arttırdığı ve dopamin beyin uyarıcısı'nın ise genelde uyuşturucu kullananlarla aynı oranda arttığı gözlenmiştir. Dopamin'in fazla uyarılması her ne kadar keyif verse de yan etkileri kaçınılmazdır. Bunlar: kalp hızının artışı, kan basıncında yükseliş, iştah kaybı, uykusuzluk, heyecanı tetiklediği gözlemlenmiştir. Kalp hızının aşırı artışı kalp krizine neden olabilir. Fakat bu kalp hızının aşırı artışı gençlerde değil de genellikle yaşlılarda ölüme neden olmaktadır. Aşkın yok olması var olmasından daha tehlikelidir. Bir aşkın bitişi intiharlara neden olabilir. Bunun nedeni aşkın bitmesi ile oluşan üzüntü sonucu norepinefrin salgısı artar. Norepinefrin vücuttaki sinirleri besler. Aynı zamanda kalp hızı üzerinde önemli bir etkisi vardır. Eğer bu salgı fazla artarsa aşırı sinirlenme, öfke, sebepsiz yere ağlama krizleri, kalp çarpıntısı görülebilir. Enzo Emanuele aşk acılarının aşırı norepinefrin salgısı sonucu sinir büyüme faktörü'ünü (NGF) arttırdığını bunun ise beyindeki sinirlere zarar verebileceğini söyledi. Bu yüzden çoğu roman ve dizilerde aşk için ölen insanlar vurgulanıyor. Aşk için ölen veya intihar eden insanların sayısı az değildir.

Psikolojide

Psikoloji aşkı bilişsel ve sosyal fenomen olarak gösteriyor. Psikolog Robert Sternberg bir formülle aşkı açıkladığını savundu. Psikoloğun aşk üçgen teorisi şöyledir; aşk üç bağdan oluşur bunlar: yakınlık, bağlılık ve tutkudur. Eğer bu üçünden biri yok olursa aşk biter. Aşk ilk önce samimiyetle başlar. Aslında en başlangıç aşaması hoşlanma ve beğenmedir. Sonra samimiyet ön plana çıkar. Daha sonra âşık olunan kişi ile gülüşmeler ve selamlaşmalar başlar. Sonra yakınlık ve sohbet başlar. İşte aşkın üç bağından biri oluşmuş oldu. Yakınlık kuruldu. Daha sonra arkadaşlık duygusu kazanılır. Eğer ona yeterince güven verdiğinizi anlamanızı istiyorsanız size sırrınızı açıklamasını bekleyin. Eğer sır veya özel bir paylaşımınız olduysa ikinci bağ da kurulmuş demektir. Son aşama artık arkadaşlıkla olacak bir şey değil itiraf etmeniz gerekir. Onu sevdiğinizi ve hoşlandığınızı direkt söylemenize gerek yok. Bunu belirtebilirsiniz. Mesajla, çiçekle, sürprizler ile bunu açıklayabilirsiniz. Eğer gerçekten birbirinizi seviyorsanız son aşamaya geçebilirsiniz. Ve aşkın en son aşaması tutkuya geldik. Aşkın son ve yaygın şeklidir. Diğer adı ile cinselliktir. Günümüzde aşklar bu aşamalara uğramadan en son tutkuya ulaşmaktadır. [34]

1970lerde aşk üzerinde psikometri çalışmaları ile tanımlamaya uğraşan Amerikalı psikolog Zick Rubin'e göre aşk kendi arasında üçe ayrılır: Romantik aşk, sahiplenici aşk, kullanılan aşk. Romantik aşk her iki tarafında tutku ile birbirine bağlı olduğu ve mutlu edici aşktır. Sahiplenici aşk bir tarafın diğer kişiye aşırı derece sahip çıkması ve onun her konuştuğu kişiyi kıskanması sonucu ortaya çıkar. Bazıları ölümle bitebilir. Kullanılan aşk ise genelde zengin kadın ve erkeklerin aşkını paraya çevirmektir. Kendisini seven adam veya kadının parası ile yaşamak olarak da tanımlanabilir. [35] [36]

Pozitif ve negatif yüklerin birbirini çektiğini gösteren Coulomb yasası gibi elektrik teorilerindeki gelişmelerin ardından, insan yaşamında da "zıt kutuplar birbirini çeker" gibi benzerlikler öngörülmüştür. İnsan çiftleşmesi üzerine yapılan araştırmalar, karakter ve kişilik söz konusu olduğunda bunun genellikle doğru olmadığını ortaya koymuştur - insanlar kendilerine benzer insanlardan hoşlanma eğilimindedir. Bununla birlikte, bağışıklık sistemleri gibi birkaç alışılmadık ve spesifik alanda, insanların kendilerine benzemeyen (örneğin, ortogonal bağışıklık sistemine sahip) diğerlerini tercih ettikleri görülmektedir, çünkü bu belki de her iki dünyanın da en iyisine sahip bir bebeğe yol açacaktır.[37] Son yıllarda, bağlılıklar, bağlar, bağlar ve yakınlıklar terimleriyle tanımlanan çeşitli insan bağları teorileri geliştirilmiştir. Bazı Batı otoriteleri [kaynak belirtilmeli] bağları özgeci ve narsist olmak üzere iki ana bileşene ayırmaktadır. Bu görüş, uygulamalı psikoloji alanındaki çalışmalarında sevgi ve kötülük tanımlarını araştıran Scott Peck'in çalışmalarında temsil edilmektedir. Peck, aşkın "bir başkasının ruhsal gelişimi için duyulan endişe" ile basit narsisizmin bir birleşimi olduğunu savunur.[38] Bu ikinin kombinasyonu halinde, aşk sadece bir duygu değil, bir "faaliyettir".

Psikolog Erich Fromm ise Sevme Sanatı adlı kitabında aşkın sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir eylem olduğunu ve aslında aşk "duygusunun", kişinin zaman içinde bir dizi sevgi dolu eylem yoluyla sevgiye bağlılığına kıyasla yüzeysel olduğunu savunmuştur. [Fromm, sevginin nihayetinde bir duygu olmadığını, daha ziyade bir başkasına, kendine veya birçok başkasına yönelik sevgi dolu eylemlere sürekli bir süre boyunca bağlılık ve bağlılık olduğunu savunmuştur.[14] Fromm ayrıca aşkı, ilk aşamalarında istemsiz bir duygu olarak ortaya çıkabilen, ancak daha sonra artık bu duygulara (sehvete) bağlı olmayan, bunun yerine yalnızca bilinçli bağlılığa bağlı olan bilinçli bir seçim olarak tanımlamıştır.[14] Kısacası Aşk (sevgi duygusu)- sevgi (olgunlaşmış aşk) arasında bir ayrıma gitmiştir.

Sosyolojide

Aşk, sosyolojide toplum yapısını oluşturan en önemli etkenlerden birisidir. Fakat bazı aşklar ölümle ve cinayetle sonuçlanabilir. Günümüzde de işlenen namus cinayeti veya aşk için yapılan cinayetler az değildir. Genellikle aşk cinayetlerinin kurbanı kadınlar olur. Cinayetlerin çoğu aldatılma veya terk edilme sonucu işlenir. Bazen bir aşka mani olanları ortadan kaldırmak için de cinayetler işlenebilir. Aşk sosyolojik açıdan küçümsenecek bir şey değildir. Aşk sadece karşı cinslerle olmaz. Nesnelere, siyasi partilere, kendi cinsiyetlerine veya birliklere de âşık olabilirler. Mesela futbol aşkı birçok olaylara neden olmuştur. Bir takım için insanlar birbirlerini öldürmekte veya kavga edebilmektedir. Bu da bir aşktır. Örneğin siyasi partilere de âşık olunabilir. Parti mitinglerinde çıkan kavgalar ya da bir parti başkanına laf atan birinin linç edilmeye kalkılması bunlarda aşkın, şiddet ile ortaya çıkışıdır. Bazen aşk sapıklıklara da neden olmaktadır. Çoğu seri katil ölülerle seks yapma eğilimi veya ölülere âşık olma sapkınlığı taşır. Bu yüzden öldürdükleri kurbanlara tecavüz ederler. Aşkın en büyük ve en yaygın gerçekleşen problemi ise tecavüzdür.[kaynak belirtilmeli] Karşılıksız aşklar tecavüzle veya ölümle sonuçlanbilir; ama her karşılıksız aşk böyle bitmeyebilir. Platonik aşk olarak adlandırılan geçici karşılıksız aşklar da vardır. Sosyoloji, aşkın bireylere değil topluma etkisini inceler ve toplumda aşk bazı problemlere neden olmaktadır.

Evrimsel Teoriler

Fransa'da Montmartre Paris'te Aşk Duvarı : Duvarda "Seni seviyorum"sözü 250 dilde, kalligraphist Fédéric Baron ve sanatçı Claire Kito'ca yazılmıştır. (2000)

Evrimsel psikoloji, hayatta kalma aracı olarak sevgi için çeşitli nedenler sunmaya çalışmıştır. İnsanlar diğer memelilere kıyasla yaşam sürelerinin büyük bir kısmında ebeveyn yardımına muhtaçtır. Bu nedenle sevgi, bu uzun süre boyunca çocuklara ebeveyn desteğini teşvik eden bir mekanizma olarak görülmüştür. Dahası, araştırmacılar Charles Darwin kadar erken bir dönemde insan sevgisinin diğer memelilere kıyasla benzersiz özelliklerini tespit etmiş ve sevgiyi insan türünün gelişmesini ve genişlemesini sağlayan sosyal destek sistemlerinin oluşturulmasında önemli bir faktör olarak değerlendirmiştir.[kaynak belirtilmeli]Diğer bir faktör de cinsel yolla bulaşan hastalıkların diğer etkilerinin yanı sıra doğurganlığın kalıcı olarak azalmasına, fetüsün zarar görmesine ve doğum sırasında komplikasyonların artmasına neden olabilmesidir. Bu durum tek eşli ilişkileri çok eşliliğe tercih ederken önemli bir faktördür.[39]

Uyarlanabilir Fayda Teorileri

Bir teoriye göre, erkek ve kadın arasındaki kişilerarası aşk, çiftleşmeyi ve eşeyli üremeyi kolaylaştırdığı için evrimsel açıdan uyarlanabilir bir fayda sağlar.[40] Bununla birlikte, bazı organizmalar çiftleşmeden eşeysiz olarak üreyebilir. Kişilerarası aşkın adaptif faydasını anlamak, eşeysiz üremenin aksine eşeyli üremenin adaptif faydasını anlamaya bağlıdır. Richard Michod, aşkın ve dolayısıyla eşeyli üremenin iki önemli adaptif avantaj sağladığına dair kanıtları gözden geçirmiştir.[40] Birincisi, eşeyli üreme, ebeveynden yavruya geçen DNA'daki hasarların onarımını kolaylaştırır (eşeyli sürecin önemli bir aşaması olan mayoz bölünme sırasında). İkincisi, ebeveynlerden herhangi birindeki bir gen zararlı bir mutasyon içerebilir, ancak eşeyli üreme ile üretilen dölde, bir ebeveyn tarafından eklenen zararlı bir mutasyonun ifadesi, diğer ebeveynden gelen etkilenmemiş homolog genin ifadesi ile maskelenebilir.[40]

Bilimsel Modellerin Karşılaştırılması

Aşkın biyolojik modelleri onu açlık veya susuzluğa benzer bir memeli [kaynak belirtilmeli] dürtüsü olarak görme eğilimindedir.[32] Psikoloji aşkı daha çok sosyal ve kültürel bir olgu olarak görür. Aşk hormonlardan (oksitosin gibi), nörotrofinlerden (Sinir büyüme faktörü-Nerve Growing Factor (NGF) gibi) ve feromonlardan etkilenir ve insanların aşk hakkındaki düşünceleri ve davranışları aşk anlayışlarından etkilenir. Biyolojideki geleneksel görüş, aşkta iki ana dürtü olduğu yönündedir: cinsel çekim ve bağlanma. Yetişkinler arasındaki bağlılığın, bir bebeğin annesine bağlanmasına yol açan ilkelerle aynı şekilde işlediği varsayılır. Geleneksel psikolojik görüş aşkı, eşlikçi aşk ve tutkulu aşkın bir bileşimi olarak görür. Tutkulu aşk yoğun bir özlemdir ve genellikle fizyolojik uyarılma (nefes darlığı, hızlı kalp atışları) ile birlikte görülür; eşlik eden aşk ise fizyolojik uyarılmanın eşlik etmediği bir şefkat ve yakınlık hissidir.

Kültürde

Antik Yunan

Sevginin Yunan mitolojisinde önemli bir yeri vardır. Birçok tanrı sevgi duygusuyla ilgilenir.

Romantik aşkın Yunan kişileştirmesi Eros'u tasvir eden Lysippus tarafından yapılmış bir Yunan heykelinin Roma kopyası

Yunanca, "aşk" kelimesinin kullanıldığı birkaç farklı anlamı ayırt eder. Eski Yunanlılar sevginin dört biçimini tanımlamışlardır: akrabalık veya yakınlık (storge), arkadaşlık ve/veya platonik aşk (philia), cinsel ve/veya romantik arzu (eros) ve kendinden vazgeçme veya ilahi sevgi (agape).[41]

[42]Modern yazarlar romantik aşkın başka çeşitlerini de ayırt etmişlerdir.[43] Ancak Yunancada (diğer birçok dilde olduğu gibi) bu kelimelerin anlamlarını birbirinden tamamen ayırmak tarihsel olarak zor olmuştur. Aynı zamanda, İncil'in Antik Yunanca metninde agapo fiilinin phileo ile aynı anlama geldiğine dair örnekler vardır.

Agape (ἀγάπη)
günümüz Yunancasında aşk. S'agapo terimi Yunanca'da seni seviyorum anlamına gelir. Agapo kelimesi seviyorum fiilinin karşılığıdır. Genellikle eros'un önerdiği fiziksel çekicilikten ziyade "saf", ideal bir sevgi türünü ifade eder. Bununla birlikte, agape'nin eros ile aynı anlamda kullanıldığı bazı örnekler de vardır. "Ruhun sevgisi" olarak da tercüme edilmiştir. Etimolojik anlamı "kardeşçe sevgi" olan bu tanrının görevi, ideal aşkı sağlamak fiziksel çekiciliği arttırmaktır.
Eros (ἔρως)

Cinsel sevgi anlamındaki bu sözcük, okçu tanrı Eros'a dayanır.Yunanca erota kelimesi aşık anlamına gelir. Platon kendi tanımını geliştirmiştir. Eros başlangıçta bir kişi için hissedilse de, tefekkürle birlikte o kişinin içindeki güzelliğin takdir edilmesine, hatta güzelliğin kendisinin takdir edilmesine dönüşür. Eros ruhun güzellik bilgisini hatırlamasına yardımcı olur ve ruhani hakikatin anlaşılmasına katkıda bulunur. Aşıklar ve filozofların hepsi eros tarafından hakikati aramak için ilham alırlar. Bazı çevirilerde "beden sevgisi" olarak da geçer.[44]

Philia (φιλία)
tarafsız erdemli sevgi, Aristoteles tarafından Nikomakhos Etikası VIII'de ele alınan ve geliştirilen bir kavramdır. [45] Arkadaşlara, aileye ve topluma sadakati içerir ve erdem, eşitlik ve yakınlık gerektirir. Philia pratik nedenlerle motive edilir; taraflardan biri veya her ikisi de ilişkiden fayda sağlar. "Akıl sevgisi" anlamına da gelebilir. .
Storge (στοργή)
Ebeveynlerin yavrularına karşı hissettikleri gibi anaç sevgi, doğal sevgi,
Xenia (ξενία)
Misafirperverlik, Antik Yunan'da son derece önemli bir uygulamaydı. Bir ev sahibi ile daha önce yabancı olabilen misafiri arasında neredeyse ritüelleşmiş bir dostluk vardı. Ev sahibi misafirini besler ve ona kalacak yer sağlardı, misafirin de buna sadece minnettarlıkla karşılık vermesi beklenirdi. Bunun önemi Yunan mitolojisinde, özellikle de Homeros'un İlyada ve Odysseia'sında görülebilir.
Afrodit (Αφροδίτες)
Aşk ve güzellik tanrıçasıdır.

Antik Roma (Latinler)

Latince dilinde İngilizce "love" kelimesine karşılık gelen birkaç fiil vardır. amō, bugün hala İtalyancada olduğu gibi amare ("sevmek") mastarıyla birlikte seviyorum anlamına gelen temel fiildir. Romalılar bunu hem sevgi anlamında hem de romantik ya da cinsel anlamda kullanmışlardır. Bu fiilden amans - bir aşık, amator, "profesyonel aşık", genellikle zamparalık kavramıyla birlikte - ve amica, İngilizce anlamında "kız arkadaş", genellikle bir hayat kadınlığını örtmeceli olarak uygulanır. Buna karşılık gelen isim amor'dur (bu terimin Romalılar için önemi, şehrin adının Latince Roma olmasından da anlaşılmaktadır: Roma- eski zamanlarda geniş çevrelerde Şehrin gizli adı olarak kullanılan amor'un bir anagramı olarak görülebilir),[46] aşk ilişkilerini veya cinsel maceraları belirtmek için çoğul formda da kullanılır. Aynı kök aynı zamanda amicus-"arkadaş"-ve amicitia, "dostluk" (genellikle karşılıklı çıkara dayanır ve bazen "borçluluk" ya da "nüfuz "a daha yakın bir anlama gelir) sözcüklerini de üretir. Cicero "Dostluk Üzerine" (de Amicitia) adlı bir küçük kitap yazmış ve bu kavramı uzun uzadıya tartışmıştır. Ovid, Ars Amatoria (Aşk Sanatı) adlı bir flört rehberi yazmıştır; bu eserde evlilik dışı ilişkilerden aşırı korumacı ebeveynlere kadar her şey derinlemesine ele alınmıştır.

Latince bazen İngilizcede basitçe hoşlanmak anlamına gelen amāre kelimesini kullanır. Bununla birlikte, bu kavram Latincede çok daha genel olarak placere veya delectāre terimleriyle ifade edilir; bu terimler daha çok konuşma dilinde kullanılır, ikincisi Catullus'un aşk şiirlerinde sıkça kullanılır. Diligere genellikle "sevgi beslemek", "saygı duymak" anlamına gelir ve nadiren de olsa romantik aşk için kullanılır. Bu sözcük iki erkeğin arkadaşlığını tanımlamak için uygun olacaktır. Buna karşılık gelen diligentia ismi ise "çalışkanlık" veya "dikkatlilik" anlamlarına gelir ve fiil ile anlamsal olarak çok az örtüşür. Observare, diligere ile eşanlamlıdır; İngilizce ile akraba olmasına rağmen, bu fiil ve ona karşılık gelen isim, observantia, genellikle "saygı" veya "sevgi" anlamına gelir. Caritas, Hristiyan İncil'inin Latince çevirilerinde "hayırsever sevgi" anlamında kullanılır; ancak bu anlam Klasik pagan Roma edebiyatında bulunmaz. Yunanca bir kelimeyle karıştırılmasından kaynaklandığı için, buna karşılık gelen bir fiil yoktur.

Çin

Çince aşk

Çin geleneğinde aşkın iki felsefi temeli vardır; bunlardan biri eylemleri ve görevleri vurgulayan Konfüçyüsçülükten, diğeri ise evrensel bir aşkı savunan Mohizm'den gelmektedir. Konfüçyüsçülüğün temel kavramlarından biri olan 仁 (Ren, "yardımsever sevgi"), sevginin kendisinden ziyade bir ilişkideki görev, eylem ve tutuma odaklanır. Konfüçyüsçülükte kişi, çocuklardan evlat sevgisi, ebeveynlerden nezaket, krala sadakat ve benzeri eylemleri gerçekleştirerek yardımsever sevgisini gösterir.

愛 (Mandarin: ài) kavramı M.Ö. 4. yüzyılda Çinli filozof Mozi tarafından Konfüçyanizm'in yardımsever sevgisine tepki olarak geliştirilmiştir. Mozi, Çinlilerin aile ve klan yapılarına olan aşırı bağlılığını "evrensel sevgi" (兼愛, jiān'ài) kavramıyla değiştirmeye çalışmıştır. Bunu yaparken, insanların farklı insanlara farklı derecelerde değer vermesinin doğal ve doğru olduğuna inanan Konfüçyüsçülere doğrudan karşı çıkmıştır. Buna karşın Mozi, insanların ilke olarak tüm insanlara eşit derecede değer vermesi gerektiğine inanıyordu. Mohizm, farklı insanlara karşı farklı tutumlar benimsemek yerine, sevginin koşulsuz olması ve sadece arkadaşlara, aileye ve diğer Konfüçyüsçü ilişkilere değil, karşılık gözetmeksizin herkese sunulması gerektiğini vurgulamıştır. Daha sonra Çin Budizminde Ai (愛) terimi tutkulu, şefkatli bir sevgiyi ifade etmek için benimsenmiş ve temel bir arzu olarak kabul edilmiştir. Budizm'de Ai, bencil ya da özverili olabilme yeteneğine sahip olarak görülmüş, ikincisi aydınlanmaya giden yolda kilit bir unsur olmuştur.

Mandarin Çincesinde 愛 (ài) genellikle Batı'daki aşk kavramının karşılığı olarak kullanılır. 愛 (ài) hem fiil (örneğin 我愛你, Wǒ ài nǐ veya "seni seviyorum") hem de isim (örneğin 愛情 àiqíng veya "romantik aşk") olarak kullanılır. Bununla birlikte, Konfüçyüsçü 仁 (rén) etkisiyle, 我愛你 (Wǒ ài nǐ, seni seviyorum) ifadesi çok özel bir sorumluluk, bağlılık ve sadakat duygusu taşır. Bazı Batı toplumlarında olduğu gibi sık sık "seni seviyorum" demek yerine, Çinliler sevgi duygularını daha sıradan bir şekilde ifade etmeye daha yatkındır. Sonuç olarak, "Senden hoşlanıyorum" (我喜欢你, Wǒ xǐhuan nǐ) Mandarin'de sevgiyi ifade etmenin daha yaygın bir yoludur; daha eğlenceli ve daha az ciddidir.[47] Bu Japonca için de geçerlidir (suki da, 好きだ).

Fars

Adem'in çocukları tek bir bedenin uzuvlarıdır
Tek bir özden yaratılmış olmak.
Zamanın felaketi bir uzvu etkilediğinde
Diğer uzuvlar hareketsiz kalamaz.
Eğer başkalarının dertlerine sempati duymuyorsanız
"İnsan" adıyla çağrılmaya layık değilsiniz.

Sadî-i Şîrâzî Gulistan

Fars kültüründe aşık şairleri Hafız ve Sa'di gibi isimlerdir. Bu şairlerin aşkı kadına, doğaya veya güzelliklere değil ilahadır. İlahi aşk Fars kültüründe çok yoğundur. Neredeyse her şair şiirlerinde İlahi aşkı işler. İslam'ın etkisiyle Tasavvuf İslam Geleneği yaygınlaşır. Bu aşkı şairler sadece şiirlerine değil yaşamlarına da yansıtmışlardır. Aşklarını şiirlerinde ifade ederken en süslü sözcükleri ve en güzel kafiyeleri kullanmışlardır. Fars edebiyatında aşkın etkileri yoğun olarak görülmektedir. Şiirlerde hep sevgi ve aşk sözcüğü kullanılır. Farsça Arapça kökenli aşk sözcüğü "eşk" olarak okunur bu şekilde yazılır: عشق) Bununla birlikte, çoğu kişi tarafından kişiler arası sevgi için çok katı bir terim olarak kabul edilir ve daha yaygın olarak "doost daştan" ("hoşlanma") ile değiştirilir. Pers kültüründe her şey sevgi ile kuşatılmıştır ve her şey sevgi içindir; arkadaş ve aile sevgisinden, karı-koca sevgisinden başlayarak yaşamdaki nihai hedef olan ilahi sevgiye (ilahi aşka) ulaşılır.

Hindistan

Hindu tanrıları Krişna ve Radha'nın aşk hikayeleri Hint kültür ve sanatını etkilemiştir. Yukarıda: Radha Madhavam, Raja Ravi Varma tarafından yapılmıştır.

Çağdaş literatürde aşk için kullanılan Sanskritçe kelime "sneha"'dır. Diğer terimler arasında masum aşkı ifade eden "priya", manevi aşkı ifade eden "prema" ve genellikle cinsel arzuyu ifade eden "kama" yer almaktadır.

[48] [49] Bununla birlikte, bu terim aynı zamanda sanat, dans, müzik, resim, heykel ve doğa gibi her türlü duyusal zevk, duygusal çekim ve estetik hazzı da ifade etmektedir.Kama kavramı Vedalar'ın bilinen en eski ayetlerinden bazılarında yer almaktadır.[50] [51] [52] Örneğin Rig Veda'nın 10. Kitabı evrenin büyük bir ısı tarafından yoktan yaratıldığını anlatır. İlahi 129'da şöyle der:

कामस्तदग्रे समवर्तताधि मनसो रेतः परथमं यदासीत |
सतो बन्धुमसति निरविन्दन हर्दि परतीष्याकवयो मनीषा ||[53]
...Bundan sonra başlangıçtaki Arzu, Ruh'un ilk tohumu ve filizi olan Arzuyu doğurdu,
Kalbinin düşüncesiyle araştıran bilgeler, var olanın var olmayandaki akrabalığını keşfettiler.

— Rig Veda M.Ö 15.yy [54]

Japonya

Japon dili "aşk "ın İngilizce karşılığını ifade etmek için üç kelime kullanır. "Aşk" çok çeşitli duyguları ve davranışsal olguları kapsadığından, üç terimi birbirinden ayıran nüanslar vardır.[55][56] Genellikle anne sevgisi[55] veya özverili sevgi ile ilişkilendirilen ai (愛) terimi [56]başlangıçta güzelliğe atıfta bulunur ve genellikle dini bağlamda kullanılırdı. Terim, 1868 Meiji Restorasyonu'nun ardından Batı edebiyatını tercüme etmek amacıyla "aşk" ile ilişkilendirilmiştir.

Batı etkisinden önce, koi (恋 veya 孤悲) terimi genellikle romantik aşkı temsil ediyordu ve genellikle popüler Man'yōshū Japon şiir koleksiyonunun konusuydu.[55] Koi, karşı cinsten birine duyulan özlemi tanımlar ve genellikle bencil ve istekli olarak yorumlanır.[56] Terimin kökeni, sevilen birinden ayrılmanın bir sonucu olarak yalnız yalnızlık kavramından gelir. Koi'nin modern kullanımı cinsel aşk ve karasevdaya odaklansa da Manyōlar bu terimi şefkat, yardımseverlik ve maddi arzu gibi daha geniş bir yelpazedeki durumları kapsayacak şekilde kullanmışlardır[55].

Üçüncü terim olan ren'ai (恋愛), hem ai hem de koi için kanji karakterlerini birleştiren daha modern bir yapıdır, ancak kullanımı romantik aşk biçimindeki koi'ye daha çok benzemektedir.[55][56]

Amae (甘え), bir otorite figürü tarafından sevilme ve bakılma arzusuna atıfta bulunur ve Japonya'nın aşka kültürel bakış açısının bir başka önemli yönüdür ve Takeo Doi'nin The Anatomy of Dependence adlı kitabında ayrıntılı olarak analiz edilmiştir.[57]

Japonya'daki Budizmde de aşk güzel bir şeydir. Aydın biri olmak için muhakkak gereklidir. Bencil olanlar veya fedakâr olamayanlar ne yaparlarsa yapsınlar aydın olamazlar. Japoncada aşk aynı Çincedeki gibi ifade edilir. Aynı şeklide okunur. Japon kültüründe aşk sadece kadınlara, erkeklere, doğaya değil anneler ve çocukları arasındaki aşk'da çok önemlidir. Amae (甘え) yani Japonca düşkünlük olan kelimeden kendilerine öğreti geliştiren Japon anneler çocuklarına hizmet ederler. Hizmetlerinin karşılığı ise sadece kucaklamadır. Japonya'da kanunen bir zorunluluk olmasa da karılarını aldatan erkekler eğer karıları aldatıldığını öğrenirse kendilerini öldürürler. Bazı sosyologlar bu olayları Japon öğreti ve onurlu davranışları olan amae ve seppukuya bağlıyorlar.

Türkiye

Türk kültüründe de dilinde de aşkın etkisi büyüktür. Türk kültüründe aşka olan ilginin artması İslam'ın kabul edilmesi ile başladı. İslam dininin kabul edilmesi ile sofizm akımı yaygınlaştı. İnsanlar şiirlere önem vermeye başladı. Şairler arttı. Şairler şiirlerinde aşka yer verdi. Fakat Türk kültüründeki aşk da tıpkı Fars kültüründeki gibi ilahi aşktır. Tabi sadece ilahi aşka değil kadına, doğal güzelliklere yönelik de şiirler yazılmıştır. Türk edebiyatında aşkın etkisi hissedilmektedir. Türk edebiyatındaki aşk şairleri: Yunus Emre, Baki, Nedim, Şeyh Galip gibi isimlerdir. Bu isimler arttırılabilir. Türk diline de aşk ile ilgili birçok deyim girmiştir. Âşık olmak, aşka düşmek, aşk ateşi, aşkından kül olmak, aşka gelmek, aşk yuvası gibi birçok deyim vardır. Aynı zamanda Türk kültüründe tasavvuf edebiyatı da yaygındır. Türk kültüründeki hem doğunun hem de batının etkileri görülmektedir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ a b c d TDK, Felsefe Terimler Sözlüğü, 1975
  2. ^ "Definition of love in English". Oxford English Dictionary. 2 Mayıs 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Mayıs 2018. 
  3. ^ "Meaning of love in English". Cambridge English Dictionary. 2 Mayıs 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Mayıs 2018. 
  4. ^ Karandashev, Victor (2017). Romantic Love in Cultural Contexts. Cham: Springer International Publishing. doi:10.1007/978-3-319-42683-9. ISBN 978-3-319-42681-5. [sayfa belirt]
  5. ^ Hongladarom, Soraj; Joaquin, Jeremiah Joven, (Ed.) (2021). Love and Friendship Across Cultures. Singapore: Springer Singapore. doi:10.1007/978-981-33-4834-9. ISBN 978-981-334-833-2. [sayfa belirt]
  6. ^ Treger, Stanislav; Sprecher, Susan; Hatfield, Elaine C. (2014). "Love". Encyclopedia of Quality of Life and Well-Being Research. Dordrecht: Springer Netherlands. ss. 3708-3712. doi:10.1007/978-94-007-0753-5_1706. ISBN 978-94-007-0752-8. Love is a universal human experience. 
  7. ^ Kay, Paul; Kempton, Willett (March 1984). "What is the Sapir–Whorf Hypothesis?". American Anthropologist. New Series. 86 (1): 65-79. doi:10.1525/aa.1984.86.1.02a00050. 
  8. ^ {Oxford Illustrated American Dictionary. Oxford University Press. 1998. s. 485. 
  9. ^ "Love Definition & Meaning". Merriam-Webster. 27 Aralık 1987. 17 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Eylül 2021. 
  10. ^ "Love Definition & Meaning". YourDictionary. 12 Temmuz 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Temmuz 2022.  }}
  11. ^ Roget's Thesaurus. 1998. ss. 592, 639. 
  12. ^ "Love Definition & Meaning". Merriam-Webster. 27 Aralık 1987. 17 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Eylül 2021. 
  13. ^ "Love is evil". Youtube video. 6 Haziran 2011. 5 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  14. ^ a b c Fromm, Erich (1956). The Art of Loving (Original English bas.). Harper Perennial. ISBN 978-0-06-095828-2. 
  15. ^ Abbas, Azhar (11 Nisan 2011). "Just Love". 30 Mayıs 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Eylül 2011. 
  16. ^ Callerame, Emmanuelle (3 Şubat 2022). "An Exploration of Love in Art History". Artsper Magazine (İngilizce). 17 Mayıs 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ağustos 2023. 
  17. ^ Fisher, Helen (2004). Why We Love: the nature and chemistry of romantic love. Henry Holt & Co. ISBN 978-0805069136. 
  18. ^ Catron, Adrian (5 Aralık 2014). "What Is Love? A Philosophy of Life". HuffPost (İngilizce). 3 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ekim 2020. 
  19. ^ Liddell, Henry George; Scott, Robert (1940). "φιλία". A Greek-English Lexicon. Oxford: Clarendon Press. 3 Ocak 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  20. ^ The Bhagavad Gita. Penguin Classics. Mascaró, Juan tarafından çevrildi. Penguin. 2003. ISBN 978-0-14-044918-1.  }}
  21. ^ a b c Fromm, Erich (1985). Sevme Sanatı. Gündüz, Işıtan tarafından çevrildi. Say Yayınları. ss. 13,14,47,52. 
  22. ^ a b c Güncel Türkçe Sözlük. Türk Tarih Kurumu Basımevi. 1998. 
  23. ^ a b Nevzat Tarhan (2 Ocak 2008). "Hoşlanma, Sevgi ve Aşk arasındaki farklar". Yazarın kendi internet sitesi. 31 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  24. ^ a b Nevzat Tarhan (1 Ocak 2000). "Aşkla sevginin farkı böyle anlaşılır". Yazarın kendi internet sitesi. 
  25. ^ Nevzat Tarhan (19 Ekim 2022). "EVLİLİKTE 'GÜVEN' OLUŞUNCA ÖMÜR BOYU AŞK BAŞLIYOR". Hürriyet Gazetesi. 20 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  26. ^ Tarhan, Nevzat (2010). Evlilik Psikolojisi (7.bası). Timaş Yayınları. s. 55. ISBN 975-263-454-0. 
  27. ^ Mehmet Zihni Sungur (3 Eylül 2022). "Sevgi Aşk Farkı? -Sevgi Aşktan Neden Kıymetlidir?-Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur". CNN Türk 3 Eylül 2022 tarihli röportajı. 29 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  28. ^ Sungur, Mehmet Zihni (2021). Aşk,Evlilik,Sadakatsizlik:Şeytan Üçgeni Sen Ben ve Aramızdaki Herşey (49.bası). Destek Yayınları. ss. 55-66. ISBN 978-625-441-191-5. 
  29. ^ Erich Fromm, Sevme Sanatı, ISBN 9753880671
  30. ^ Campbell ve Baumeister (2003). Fletcher, Garth J.O.; Clark, Margaret S. (Ed.). Blackwell Handbook of Social Psychology: Interpersonal Processes. Blackwell Publishing. ss. 438-445. ISBN 9780631212294. 26 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ekim 2020. 
  31. ^ Tessitore, Aristide (1996). Reading Aristotle's Ethics: Virtue, Rhetoric, and Political Philosophy. Albany: State University of New York Yayınları. ss. 91-93. ISBN 9780791430477. 26 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ekim 2020. 
  32. ^ a b Lewis, Thomas; Amini, F.; Lannon, R. (2000). A General Theory of Love. Random House. ISBN 978-0-375-70922-7. 
  33. ^ Fisher, Helen E.; Aron, Arthur; Mashek, Debra; Li, Haifang; Brown, Lucy L. (2002). "Defining the Brain Systems of Lust, Romantic Attraction, and Attachment" (PDF). Archives of Sexual Behavior. 31 (5): 413–419. doi:10.1023/A:1019888024255. PMID 12238608. 28 June 2011 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 3 October 2011. 
  34. ^ Sternberg, R.J. (1986). "A triangular theory of love". Psychological Review. 93 (2): 119–135. doi:10.1037/0033-295x.93.2.119. 
  35. ^ Rubin, Zick (1970). "Measurement of Romantic Love". Journal of Personality and Social Psychology. 16 (2): 265–273. CiteSeerX 10.1.1.452.3207 $2. doi:10.1037/h0029841. PMID 5479131. 
  36. ^ Rubin, Zick (1973). Liking and Loving: an invitation to social psychology. New York: Holt, Rinehart & Winston. ISBN 978-0030830037.  Geçersiz |url-erişimi=registration (yardım)
  37. ^ Berscheid, Ellen; Walster, Elaine H. (1969). Interpersonal Attraction. Addison-Wesley Publishing Co. ISBN 978-0-201-00560-8. LCCN 69-17443. 
  38. ^ Peck, Scott (1978). The Road Less Traveled. Simon & Schuster. s. 169. ISBN 978-0-671-25067-6. 
  39. ^ Campbell, Lorne; Ellis, Bruce J. (2005). "Commitment, Love, and Mate Retention". Buss, David M. (Ed.). The Handbook of Evolutionary Psychology. John Wiley & Sons, Inc. 
  40. ^ a b c Michod, Richard E. (1989). "What's love got to do with it? The solution to one of evolution's greatest riddles". The Sciences: 22–27. doi:10.1002/j.2326-1951.1989.tb02156.x. 
  41. ^ Lewis, C. S. (1960). The Four Loves. 
  42. ^ Kristeller, Paul Oskar (1980). Renaissance Thought and the Arts: Collected Essays. Princeton University Press. ISBN 978-0-691-02010-5. 
  43. ^ Stendhal, "Aşk Üzerine" ("De l'amour"; Paris, 1822) adlı kitabında cinsel aşkı, tutkulu aşkı, "zevk-aşkı (taste-love)" adını verdiği bir tür bağlılık içermeyen aşkı ve gösteriş aşkını birbirinden ayırmıştır. Denis de Rougemont "Batı Dünyasında Aşk(Love in the Western World)" adlı kitabında tutkulu aşkın (fr. l'amour-passion) saraydan romantik biçimlere uzanan öyküsünün izini sürmüştür. Benjamin Péret, "Yüce Aşk Antolojisi (Anthology of Sublime Love)"nin (Paris, 1956) girişinde, belki de tutkulu aşkın romantik biçimiyle eşitlenebilecek, gerçekleşmiş bir idealleştirme durumu olan "yüce aşk "ı tanımlamıştır.
  44. ^ Nygren, Anders Theodor Samuel (1936). Agape and Eros. 
  45. ^ "Philosophy of Love". Internet Encyclopedia of Philosophy (İngilizce). 29 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ağustos 2017. 
  46. ^ Köves-Zulauf, Thomas (1973), Reden und Schweigen, Munich: Fink 
  47. ^ Miller, JFK (4 Şubat 2009). "Why the Chinese Don't Say I Love You". 24 Ocak 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  48. ^ Monier-Williams, Monier. "काम, kāma". Monier-Williams Sanskrit English Dictionary. Motilal Banarsidass. s. 271. 19 October 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  49. ^ Lochtefeld, James (2002). The Illustrated Encyclopedia of Hinduism. 1. New York: Rosen Publishing. s. 340. ISBN 0-8239-2287-1.  }}
  50. ^ Morris, Kate (2011). The Illustrated Dictionary of History. Lotus Press. s. 124. ISBN 978-81-89093-37-2. 
  51. ^ Van Voorst, Robert E. (2012). RELG: World. Cengage Learning. s. 78. ISBN 978-1-111-72620-1. 
  52. ^ Prasad, Rajendra (2008). A Conceptual-analytic Study of Classical Indian Philosophy of Morals. History of Science, Philosophy and Culture in Indian Civilization. 12. Concept Publishing Company. ss. 249–270. ISBN 978-81-8069-544-5.  }}
  53. ^ "Rig Veda". Book 10, Hymn 129, Verse 4. 16 February 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  54. ^ The Hymns of the Rigveda. 2. Griffith, Ralph T.H. tarafından çevrildi. Benares: E.J. Lazarus and Co.] 1897. 
  55. ^ a b c d e Ryang, Sonia (2006). Love in Modern Japan: Its Estrangement from Self, Sex and Society. Routledge. ss. 13–14. ISBN 978-1-135-98863-0. 11 July 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 February 2016. 
  56. ^ a b c d Abe, Namiko. "Japanese Words for "Love": The Difference between "Ai" and "Koi"". Aboutcom. Erişim tarihi: 5 November 2014. 
  57. ^ Smith, Herman W.; Nomi, Takako (2000). "Is amae the Key to Understanding Japanese Culture?". Electronic Journal of Sociology. 2014-02-20 tarihinde kaynağından arşivlendi.