Palu Beyliği

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Palu Beyliği
1495-1841
Palu Kalesi
Palu Kalesi
BaşkentPalu
Resmî dil(ler)Türkçe

Yaygın dil(ler)Zazaca, Kürtçe, Türkçe
Resmî din
İslam
HükûmetEmirlik
Emir 
• 1495-1555
Cemşid Bey (ilk)
• 1841
Abdullah Bey(son)
Tarihçe 
• Kuruluşu
1495
• Dağılışı
1841
Öncüller
Ardıllar
Akkoyunlular
Osmanlı İmparatorluğu

Palu Beyliği, 16. yüzyıl'ın başında günümüz Türkiye sınırları içerisinde yer almakta olan doğu'da Bingöl ile Genç, kuzey'de Karakoçan ile Kiğı, Batı'da Uluova ve güney'de Akdağ ile çevrili Elazığ ilinin Palu ilçesi merkez olmak üzere kurulmuş ve yönetiminde nesep itibarıyla Abbasiler'e dayanan Sancak Beyleri tarafından 19. yüzyıl başlarına kadar yönetilmiş bir Osmanlı Hükümetidir. Osmanlı döneminde “hükümet sancak” olarak yerli hanedanlardan Cemşid Bey'e Yavuz Sultan Selim döneminde evlada intikal edecek şekilde mülkiyet üzere verilmiştir.[1]

Tarihçe[değiştir | kaynağı değiştir]

Palu Beyleri ve Palu Beylerinin Kökeni[değiştir | kaynağı değiştir]

Palu Beyliği, Eğil Beylerinin soyundan gelmekte olan Emir Timurtaş'ın torunu ve Rüstem Bey'in oğlu Kara Cemşid Bey tarafından kurulmuştur.[2] Cemşid Bey'in Çaldıran Muharebesi'ne katılım sağladığı ve kuvvetleri ile beraber Karaman'da, Yavuz Sultan Selim'e biat ettiği ve zafer sonrasında kendi kuvvetleri ve çabasıyla Palu Kalesini fethettiği belirtilmektedir.[3][not 1] Kara Cemşid Bey, Eğil Beylerinin soyundan gelmektedir ve bu Beyler Mirdasi Aşireti başta olmak üzere birçok Zaza ve Kürt aşirete önderlik etmekteydiler. Kürtler'in yaşadığı bölgeleri ve tarihini konu alarak bu süreç zarfındaki Hükümdarlarından bahseden Şerefname'de Abbas bin Abdülmuttalib'in soyundan ve Hakkâri bölgesinde bulunan Pir Mansûr'un [not 2] daha sonraları Eğil Bölgesi yakınlarında bulunan Piran Köyüne[not 3] yerleştiği aktarılmaktadır.[5] Bu bölgede yerleşik bir biçimde yaşamını sürdüren ve daha sonra Eğil Kalesinin hakimiyetini alan Mirdasi Aşireti bulunmaktadır. Bu aşiret ismini Kilaboğulları'nın önderi olan Salih bin Mirdas bin İdris ile ilişkilendirilerek "Mirdasi" şeklinde isimlendirilmiştir.[6] Pir Mansûr ile Mirdasiler arasında herhangi bir kan bağı olmamasına rağmen Mirdasiler Pir Mansûr ve ailesine derin bir sevgi ile bağlanmış ve kendilerine önder edinmişlerdir.[6] [7] Pir Mansûr'un M.S. 989 senesinde doğduğu ve M.S. 1049 senesinde yani altmış yaşlarında Eğil Bölgesine geldiği düşünülmektedir.[8] [7] Eğil bölgesine yerleşen Pir Mansûr bu bölgede yoğun bir şekilde irşad faaliyetlerine başlamış halk üzerinde kısa sürede manevi bir etki bırakmıştır. [7] [9] Pir Mansûr vefat ettikten sonra yerine oğlu Pir Musa geçti.

Babasından daha etkili bir şekilde faaliyetlerine devam eden Pir Musa, Piran köyünde bir zaviye yaparak bölge halkı üzerinde etkisini arttırmış oldu. Bu şekilde Mirdasi aşireti ve öbür aşiretler üzerinde etkisini arttıran Pir Musa bölgede etkin bir kanaat önderi halini almış ve Mirdasi Aşireti de dahil olmak üzere pek çok aşireti kendisine bağlamıştır.[10] [7] Kendisi vefat ettikten sonra yerine oğlu Pir Bedir geçmiştir. Pir Bedir, babası Pir Musa ve dedesi Pir Mansûr'un aksine bölge halkı üzerinde sahip olduğu manevi gücü, maddi güce çevirerek Mirdasi Aşireti ve bölgedeki öbür aşiretlerin de desteği ile beraber Eğil Kalesi'ni ele geçirmiş ve Eğil Emirliğini Kurmuştur.[11] Mirdasi Aşireti, Pir Bedir'i kendilerine lider seçmiş ve Pir Bedir elindeki manevi gücü Müslüman halk üzerinde kullanarak Bizans'ın elinde bulunan Eğil Kalesini fethetmiş ve Pir Mansûr'un torunları için Mirlik [not 4] dönemini başlatmıştır.[12] Bu sebeple yöre halkına önderlik edenlerin Pir Mansûr'un torunları, emirliğin etnik bakımdan ana etkenin ise Mirdasi Aşireti olduğu görülmektedir.[13] Pir Bedir, Eğil Kalesini fethetmeden evvel bu bölgede yaşayan nüfusu çoğunlukla Rum, Ermeni ve Süryanilerin oluşturduğu tahmin edilmektedir.[13] [14] Konuyla alakalı çalışmalara bakıldığı zaman bu fethin kesin bir tarihi olmamakla beraber tartışmalı bir konudur. Nusret Aydın, fetih tarihinin kesin bir biçimde bilinmediğini ve yaklaşık olarak M.S. 1030-1050 yılları arasında gerçekleştiğini belirtmektedir.[14] Feyzullah Demirtaş ise hadisenin M.S. 1030 yılında gerçekleştiğini bildirir.[15] Yunus Emre Gördük ise bu tarihlerin her ikisinin Eğil Beylerinin şecere metnine uygun olmadığını ve dolayısıyla yanlış olduğunu Eğil Kalesinin fethinin tahminen 11. yüzyıl'ın sonlarına denk geldiğini söyler. [13] Ancak Pir Bedir'in Eğil'deki hakimiyeti uzun sürmemiş bir süre sonra Diyarbakır'daki Mervani hakimiyetine son veren Selçuklular, Eğil bölgesini de zapt etmişlerdir. Bunun üzerine Pir Bedir, Mervanilerin son hakim olduğu bölge olan Meyyafarikin'e sığınmıştır.[6] [12] Ancak Emir Artuk 1087 tarihinde Meyyafarikin'i kuşatarak bölgedeki öbür Mervani komutanlar ile beraber Pir Bedir'i de öldürmüştür.[12] [16] [17] Pir Bedir'in ölümünden sonra hamile olduğu anlaşılan Belkıze isimli hanımı Eğil Kalesinden, Dicle Nehrinin karşı tarafına kaçırılmış ve koruma altına alınmıştır.[18] Doğacak çocuğu umutla bekleyen aşiret üyeleri çocuk erkek doğunca "Çok şükür hüdaya umut ettiğimizi bulduk" şeklinde müjdeleyerek birbirlerine şifreli mektuplar yollamış ve doğan çocuğa "Emir Bulduk" ismini vermişlerdir. Daha sonraları Emir Bulduk'un soyundan gelenlere ise "Buldukaniler " veyahut "Buldukani Emirleri" denmiştir.[17][19] [20] [21] Annesi doğum yaptıktan sonra vefat eden ve aşiretin ileri gelenleri tarafından yetiştirilen Emir Bulduk,[22] erken yaşlarda Emirlik makamına getirildi. Emir Bulduk'un 11. yüzyıl sonları ile 12. yüzyıl başlarında yaşadığı anlaşılmaktadır. [23] Emir Bulduk'tan sonra Emir İbrahim, ondan sonra ise Emir Muhammed Eğil Beyliğinin başına getirilmiştir. Emir İbrahim zamanında Eğil Beyleri, "Pir" lakabını bırakmış ve Arapça Emir kelimesinin Farsça kısaltılmışı olan "Mir" kelimesini kullanmaya başlamışlardır. [24] Emir Muhammed döneminde Eğil Beyliğinin sınırları kuzeyde Palu ve Harput, güneyde Karacadağ ve Diyarbakır, doğuda Hani ve Lice batıda ise Çermik'e kadar yayılmıştır.[24] Emir Muhammed'in vefatından sonra Eğil Beyliğinin toprakları üç oğlu arasında paylaşılmıştır. Çermik Bölgesini Emir Hüseyin, Eğil Bölgesini Emir İsa, Palu Bölgesini ise Emir Timurtaş yönetmeye başlamıştır.[25] [26] Palu Beyleri, Emir Muhammed'in oğlu Emir Timurtaş'ın neslinden gelmektedirler. [26] [27] [12] Emir Timurtaş, babası henüz hayattayken Palu'nun güneyinde yer alan Bağin Kalesi'ni ve çevresini ele geçirmiş ve burada kendi idaresini kurmuştur. Bir süre burayı yönettikten sonra vefat eden Emir Timurtaş'ın ardından yerine oğlu Hamza Bey geçmiştir. Hamza Bey'in yönetimini dört oğlundan en büyüğü olan Hüseyin Bey'in iktidarı takip etmiştir. Bu dönemde Akkoyunlular yıkılış devrini yaşamaktadır. Emir Hüseyin, Akkoyunlular'ın bu kargaşalı devrini fırsat bilerek Ergani Kalesi'ni kuşatmaya almıştır. Ancak bu kuşatma sırasında başarılı olamamış ve hayatını kaybetmiştir. Emir Hüseyin'in erkek evladı olmadığı için kendisinden sonra kardeşi Rüstem Bey'in oğlu Cemşid Bey yönetimin başına gelmiştir.[28]

Elazığ Palu'da Cemşid Bey Külliyesi ve Türbesi

Kara Cemşid Bey ve Osmanlı İdaresinde Palu Beyliği[değiştir | kaynağı değiştir]

Amcası Emir Hüseyin'in Ergani Kuşatması sırasında ölmesi üzere Beyliğin başına geçen Cemşid Bey, amcasının izinden giderek Akkoyunluların yıkılma döneminde yaşanan siyasi kargaşalardan faydalanmıştır. 1490-1495 seneleri içerisinde Bağin Kalesi ve çevresindeki sınırları genişleterek kuzeyde yer alan Palu Kalesini ve şehrini fethetmiştir.[29] [30] [31] Palu'yu ele geçirdikten sonra yönetim merkezini buraya taşıyan Cemşid Bey, Palu Beyliğinin kurucusu olarak anılmıştır. Osmanlı ve Safevi Hakimiyetinden evvel Palu'yu ele geçirdiği dikkate alındığı vakit altmış yıla yakın Palu'yu yönettiği rahatlıkla söylenebilir. Nitekim 1515 senesinde, yine Cemşid Bey öncülüğünde Osmanlı Hakimiyetine giren Palu 1565 senesine dek kendisi tarafından yönetilmiştir.[29] Cemşid Bey, Şeref Han'ın anlatımlarına göre yönetim konusunda yetenekli, liderlik becerileri olan ve siyaset becerileri gelişmiş bir kişiliktir. Ayrıca iri cüssesi ile savaş meydanında güçlü bir savaşçıydı. Savaş meydanında göstermiş olduğu cesaret ve gözü karalıktan ötürü kendisine "Kara" unvanı verildiği gibi kendi döneminde "Kara Cemşid Bey" adıyla nam salmıştır. Bu sebeple kendisinden sonra Palu Beyleri hakkında "Karacemşid oğulları, Karacemşidler veyahut Evlad-ı Cemşid Bey" gibi isimler sıklıkla kaynaklarda ve belgelerde yer almıştır.[29] [32] Cemşid Bey, Palu'da hükümdarlığının ilk devirlerinde, Şah İsmail, bölgede hızlı bir şekilde hakimiyet oluşturmuş ve Akkoyunluların başkenti olan Tebrizi ele geçirerek 1501 yılında Safevi Devletini kurmuştur. Bu dönemde Şah İsmail önderliğindeki Safeviler, İran coğrafyasında hakimiyetlerini kurdukları gibi Anadolu'daki hakimiyet bölgelerine saldırılar başlatmışlardır. 1507 senesinde Diyarbakır bölgesi, Safeviler tarafından ele geçirilmiş ve Safevi komutan Arapşah'ın yönetimine bırakılmıştır. Dolayısıyla Palu'da Cemşid Bey'in elinden alınmış Safeviler'in eline geçmiştir.[29] [32] Diyarbakır'daki Safevi Beyleri, 1508-1512 senesi arasındaki dört yılda 125 tuman vergi ödemişlerdir.[33] Palu'daki Safevi Bey'i Arap Bey ise 1511-1512 yılları arasında bir tuman vergi ödemişti. Bu vergilerin fazla olduğunu dile getirerek Kioumars Ghereghlou;

“Safeviler, tiyûl sistemi[not 5] ile gelirlerini direkt hazineye aktarma şeklindeki malî ve idârî merkezileşme yöntemiyle Doğu Anadolu'nun idâresini Kızılbaşlara teslim etti. Böylece sistemli bir merkezileşme uygulandı ve Kürt beyleri sistemden yalıtılarak uzaklaştırıldı. Neticede 1514 Çaldıran ve 1516 Diyarbekir’in ilhâkı sırasında müttefiksiz kaldılar” demektedir.[34]

Safeviler ile birlik olmayan bölge hakimlerinden biri de Kara Cemşid Bey'dir. 1514 senesinde Yavuz Sultan Selim'in, İran'a sefer düzenleyeceği zamana kadar tam yedi yıl beklemiş ve Yavuz Sultan Selim'in bu seferini haber alında Karaman'a giderek kendisine biat etmiştir.[3] [35] Kara Cemşid Bey ordusu ve maddi gücüyle Yavuz Sultan Selim tarafında yer almış ve kendisiyle beraber bizzat Çaldıran Muharebesine katılmıştır. [3] İran seferindeki başarılarından sonra Padişahla Amasya Sancağına dönen Kara Cemşid Bey, burada Palu'nun Safevilerden geri alınması için yoğun bir faaliyete girişmiştir. Birkaç çarpışma sonrasında ve Osmanlı Kuvvetlerinin de yardımıyla neticede Palu'yu Safevilerden geri almıştır.[36] [37] [38][39] Bu başarılarından ötürü Yavuz Sultan Selim, Amasya'dan Maraş'a hareketi sırasında Palu'nun yönetimini Cemşid Bey'e bıraktığını ifade eden belgeyi kendisine vermiştir. Haziran 1515 tarihine ait "Eyaletname" ismini taşıyan bu belgede; Palu ve çevresindeki kale ve şehrin Kara Cemşid Bey'e mülkiyet olarak verildiği bildirilmektedir.[39] Eyalet veya hükûmet olarak isimlendirilen Palu bir sancak olarak kabul görmekteydi. Bilinen Osmanlı sancakları ve yurtluk-ocaklıklardan farklı olarak Palu, Tımar sistemine dâhil edilmediği gibi herhangi bir tahrire de tabi tutulmamıştır.[39] Ayrıca Cemşid Bey'e verilen Temlikname de "oğlu oğluna neslen ba'de neslin" intikal etmesi hususu da belirtilmiştir. [40] Bu sebeple Kara Cemşid Bey'den sonra, Palu Hakimiyeti oğulları ve torunlarına bırakılmıştır. Her göreve gelen Sancak Beyi, "kayd-ı hayat" yani yaşamı boyunca atanmaktaydı. Kanunnameye göre atanan Sancak Beyi'nin ihanet ve ağır suçlar işlemedikçe devlet merkezi tarafından görevinden alınması söz konusu değildi.[39]

Osmanlı Yönetiminde Palu Sancağının ilk hakimi olan Cemşid Bey, savaş sonrası harap olmuş Palu şehrinde imar faaliyetlerine başlamış ve halkın geçim sıkıntısını gidermek üzere çalışmalarda bulunmuştur. [35] Palu'ya uzun bir süre hükmetmiştir. Kendi zamanında Kanuni Sultan Süleyman'ın şahsi güvenini kazanmış, bölgede tanınan ve fikri önemsenen bir yönetici olduğu bilinmektedir. Kara Cemşid Bey, 1530 senesinde bölgedeki diğer sancak beyleri ile beraber Kanuni Sultan Süleyman'ın şehzadelerinin sünnet düğününe ve İbrahim Paşanın sarayındaki ziyafete katılmıştır.[41] Altmış yıldan fazla Palu hâkimliği yapan Cemşid Bey, 1565 yılında artık çok yaşlı olduğundan ve sefer emrini yerine getiremediğinden Beyliği büyük oğlu Hüseyin Bey’e bırakmıştır. I. Ahmed dönemine ait temliknâmede Cemşid Bey’in oğlu Hüseyin Bey lehine kendi rızasıyla Mirlikten feragat ettiği kayda geçmiştir. [not 6][42] [43] Cemşid Bey henüz hayattayken veraset ile ilgili problemler yaşanmıştır. Kendisinin Hüseyin, Hasan, Hamza, Timurtaş ve Devletşah isminde beş oğlu vardı. Her ne kadar tahtını büyük oğlu Hüseyin Bey'e bırakmış olsa da oğulları taht kavgasına girişmişlerdir. Şerefname'de Cemşid Bey'in oğlu Hamza'ya Osmanlı Sarayında 40.000 akçelik tımar ile beraber görev verdiğini ancak kendisinin bu durumu kötüye kullandığından ötürü Cemşid Bey'in oğlu Hamza'yı evlatlıktan reddettiği yazmaktadır. [44] Palu eski hâkimi Cemşid Bey’in[43] Saray'a mektup yazarak, kendisinin ardından emirliğin başına geçen büyük oğlu Hüseyin, ocağı olan sancağı almak üzere Payitaht'a gittiğinde oğulları Hamza, Hasan ve Hamza’nın oğlu Rüstem hakkında hazinesini boşalttığı, uygunsuz davranışlar içerisinde olduğu hakkında şikâyette bulunduğundan, adı geçen kişilerin teftiş edilmesi ve de şer‘an Rüstem Bey üzerindeki hakların kendisinden alınıp sahibine verildikten sonra sabit bulunan suçlarının bildirilmesi istenmiştir.[45] Aynı konuda Diyarbakır beylerbeyine yazılan fermanda Rüstem’in yakalanarak görev yerine gönderildiği ve teftişi ile mahkemesinin orada görülmesiyle beraber gereken şekilde cezalandırılması emredilmiştir.[45] Hamza ve Rüstem’in uygunsuz davranışları bununla sınırlı kalmamıştır. Zira 27 Ekim 1568’de Erzurum beylerbeyine yazılan hükümde halkı ve de aşiretler yoldan çıkarıp Cezâyir Seferi’ne tayin olmuş piyade ve tüfekçilerden bir kısmının kaçmalarına neden oldukları bildirilen Palu hâkimi Hüseyin Bey’in kardeşi Hamza ve oğlu Rüstem’e rahat durmaları konusunda uyarıda bulunulması; buna rağmen uygunsuz davranışlarında ısrar edenlerin ve onlardan taraf olanların Rumeli’ye sürgün olmak üzere adlarının Payitaht'a bildirilmesi istenmiştir.[46]

Notlar[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ Hoca Sadeddin Efendi bu eserinde Cemşid Bey için şu ifadeleri kullanır "Cemşid Rey Mirdesi ki, râyet-İ zafer sirayet-i padişah! Acem kişverine tevcih buyıındduğu o anda ikbâl gibi istikbâl idiib nevâhi-i Karamatıkla atebe-bııs olub itâ’ata miisânını göstermekle avâtıf-ı lıtısrevân! ile behremend ve inâyet-i ilin-i âlem -ârâ-yı sultani ile ser-bülend olmuş idi Palu kafasın darb-ı şimşir İle hiisn-i tedbîr ile Kızılbaş elinden intizâ' ve tîğ-i berâtla kat'-ı ser-rişte-i nİzâ' idiib..."[3]
  2. ^ Yunus Emre Gördük Eğil Beyleri hakkındaki makalesinde Pir Mansur'un Ebû’l-Berekât es-Süveydî (v. 1174/ 1760)'nin en-Nefhatü’l-Miskiyye adlı eserinde bahsettiği Şam-ı Şerif bölgesinin meşhur isimlerinden Şeyh Hasan el-A’rac'ın büyük ihtimalle Pir Mansûr’un babası olduğunu ifade eder, ve bunu o dönemlerde Şam denilen bölgenin bugünkü Suriye sınırları içerisindeki şehirden ibaret olmadığını ve günümüz Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu topraklarının bir kısmını da kapsamasına bağlar.[4]
  3. ^ Günümüzde Diyarbakır İlinin Dicle İlçesi
  4. ^ Mir, Farsça kökenli bir kelime olup "baş, komutan, amir, bey" anlamlarını taşımaktadır.
  5. ^ Tiyûl sistemi; Osmanlı'daki Tımar sistemine benzeyen Safevi İdari sistemidir.
  6. ^ “... Ba’dehu müşarünileyh pîr olup hüsn-i ihtiyârıyla eyâletinden ferâget itmeğin oğlu Hüseyin Bey’e kendü mutasarrıf olduğu üzere verilip ...”.[42]

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

Özel
  1. ^ Doç.Dr.Mehmet Ali ÜNAL & A.g.m 2013, s. 241.
  2. ^ Murat Alanoğlu & A.g.t 2017, s. 194.
  3. ^ a b c d Hoca Sadeddin Efendi & A.g.e, s. 303.
  4. ^ Yunus Emre Gördük & A.g.m 2014, s. 90.
  5. ^ Şerefhan & a.g.e, s. 144.
  6. ^ a b c Şerefhan & a.g.e, s. 145.
  7. ^ a b c d Yunus Emre Gördük & a.g.m 2014, s. 91.
  8. ^ Nusret Aydın & a.g.e 2011, s. 222.
  9. ^ Murat Alanoğlu & a.g.t 2017, s. 192.
  10. ^ Murat Alanoğlu & a.g.t 2017, s. 194.
  11. ^ Şerefhan & a.g.e, s. 144-145.
  12. ^ a b c d Murat Alanoğlu & a.g.t 2017, s. 196.
  13. ^ a b c Yunus Emre Gördük & a.g.m 2014, s. 92.
  14. ^ a b Nusret Aydın & a.g.e 2003, s. 43.
  15. ^ Feyzullah Demirtaş & a.g.e 2005, s. 39.
  16. ^ Şerefhan & a.g.e, s. 146.
  17. ^ a b Yunus Emre Gördük & a.g.m 2014, s. 93.
  18. ^ Nusret Aydın & a.g.e 2011, s. 245-246.
  19. ^ Şerefhan & a.g.e, s. 146-147.
  20. ^ Nusret Aydın & a.g.e 2011, s. 245-247.
  21. ^ Feyzullah Demirtaş & a.g.e 2005, s. 38-40.
  22. ^ Şerefhan & a.g.e, s. 147.
  23. ^ İrfan Yıldız & a.g.e 2012, s. 18.
  24. ^ a b Nusret Aydın & a.g.e 2011, s. 248.
  25. ^ Şerefhan & a.g.e, s. 147-148.
  26. ^ a b Feyzullah Demirtaş & a.g.e 2005, s. 43-45.
  27. ^ Yunus Emre Gördük & a.g.m 2014, s. 94.
  28. ^ Murat Alanoğlu & a.g.t 2017, s. 197.
  29. ^ a b c d Murat Alanoğlu & a.g.t 2017, s. 198.
  30. ^ Feyzullah Demirtaş & a.g.e 2005, s. 7.
  31. ^ Nusret Aydın & a.g.e 2011, s. 305.
  32. ^ a b Doç.Dr.Mehmet Ali ÜNAL & A.g.m 2013, s. 244.
  33. ^ Kioumars Ghereghlou & A.g.m 2015, s. 117.
  34. ^ Kioumars Ghereghlou & A.g.m 2015, s. 90.
  35. ^ a b İdris-i Bitlisi & A.g.e, s. 305.
  36. ^ İdris-i Bitlisi & A.g.e, s. 304-305.
  37. ^ Şerefhan & a.g.e, s. 230.
  38. ^ Hoca Sadeddin Efendi & A.g.e, s. 250.
  39. ^ a b c d Murat Alanoğlu & a.g.t 2017, s. 199.
  40. ^ Doç.Dr.Mehmet Ali ÜNAL & A.g.m 2013, s. 246.
  41. ^ Funda Demirtaş & a.g.t 2009, s. 278.
  42. ^ a b Doç.Dr.Mehmet Ali ÜNAL & A.g.m 2013, s. 1077.
  43. ^ a b BOA, Mühimme Defteri, No: 5, s. 282/724.
  44. ^ Şerefhan & a.g.e, s. 232.
  45. ^ a b BOA, Mühimme Defteri, No: 5, s. 287/740.
  46. ^ BOA, Mühimme Defteri, No: 7, s. 867/2378.
Genel