İslam'da keyif verici maddeler
İslamiyet ile alkollü (şarap vs.), alkolsüz (kahve, çay vs.) olan içecekler ve tütün vs. mamüllerin ilişkisi İslam toplumları tarihi içinde dini olduğu kadar da sosyo-ekonomik ilişkiler ile bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu ilişki ilgili coğrafya, etnik-kültürel çeşitlilik çerçevesinde bakıldığında çeşitlilik arz etmektedir. İslamiyet bir din olduğu kadar aynı zamanda çeşitli kültürel öğelerin bir arada etkileşim içinde olduğu toplumların diğer kültürel ögelerinden birini oluşturmaktadır. İslam toplumlarının tarihi geçmişlerinin sosyal katmanlarına yönelik mikrotarihsel analizler ekseninde incelenmesi keyif verici maddelerle İslam toplumlarının ilişkisini açığa çıkarmak adına gereklidir. Bu yapıldığında İslam hukukunun maddeleri dışında İslam toplumlarındaki yaşantıların sunduğu veriler İslamiyet ile keyif verici maddelerin ilişkisinin derin analizleri gerektiren ve sanıldığından çok daha karmaşık bir ilişki olduğunu ortaya koyacaktır.
Dini hukukta keyif vericiler
İslam hukukunda keyif vericiler genel olarak sarhoşluk verici olup olmadıklarına göre ayrılırlar. Kimi zaman dini literatürde mükeyyifat (keyif vericiler) ile müskirat (sarhoşluk vericiler) arasında bir ayırım da yapılabilmektedir. Sarhoşluk durumu tüm mezheplerce ortak olarak haram (yasak) kabul edildiğinden maddenin sarhoşluk verici niteliği maddenin kullanımını tartışmalı bir hale sokar. Ancak mezhepler arasında sarhoşluk durumu gibi bir niteliğin mi yoksa sarhoşluk verici maddenin her türden kullanımının mı yasaklanacağı noktasında bir tartışma olagelmiştir. Çoğunluğu oluşturan sünni ve şii mezhepler sarhoşluk verici maddeler özellikle alkollü içecekler ise toptan yasaklamış ancak bunlardan bazıları alkol dışındaki maddelerin sarhoşluk vermeyecek miktarının kullanımını serbest bırakmışlardır. Bu durumda tütün gibi maddeleri mutlak olarak serbest bırakan bilginler olduğu gibi bu maddelerin insan sağlığına verdiği zararlar sebebiyle dinen yasak (HARAM) kapsamında görenler de olmuştur.
Alkollü içeceklere genel bakış
Maliki, Şafii ve Hanbeli gibi Sünni mezheplerle Şiilikte sarhoşluk verici maddelerin damlasının kullanılması dahi haram kabul edilirken Hicri 6. (Miladi 12. yüzyıl) yüzyıla kadar geçen dönemde Hanefi mezhebi bilginleri ham üzümden imal edilen şarap haricindeki sarhoş edici maddelerin bizzat değil sarhoşluk verici miktarının kullanımının haram olduğunu iddia etmişlerdir.[1] Sarhoş edici içecekler bahsinde tartışma "Hamr" ve "Nebiz" kelimelerine verilen anlamlar üzerinde sürdürülmüştür. Temelde üzümden belirli bir yapım tekniğiyle üretilen Hamr'ın tüm sarhoş edici içecekleri kapsayıp kapsamadığı yönündeki tartışmalar ilk dönem Hanefi fıkıhçılarını diğer mezhep imamlarından farklı olarak asıl yasağın Hamr ile ilgili olduğu ve üzüm haricindeki ve üzümden imal edilse dahi farklı bir yapım tekniğiyle üretilen ve genel olarak "Nebiz" adı verilen sarhoş edicilerin ise sarhoş etmeyecek miktarının kullanımının helal olduğu görüşünü savunmaya yöneltmiştir. Her türlü sarhoşluk vericinin damlasının dahi haram olduğunu iddia eden diğer mezheplerin aksine Hanefi bilginleri özellikle ilk dönemlerde bu görüşü benimsememiş ve Nebiz'in sarhoşluk verici miktarda kullanıldığı takdirde ceza verildiği ancak az miktarda kullanıldığında herhangi bir cezalandırmanın söz konusu olmadığına ilişkin rivayetleri kendilerine dayanak olarak almışlardır. Üstelik bu rivayetler sadece bazı önde gelen sahabelerden değil (Ömer bin Hattab ve Abdullah İbn Abbas gibi) aynı zamanda Muhammed'e de dayanmaktaydı. Örneğin Veda haccı sırasında gerçekleşen bir hadise ile ilgili İbn Abbas kanalıyla gelen bir rivayet şu şekildedir: "Resullullah'a bir nebiz getirildi. Onu koklayınca kaşlarını çattı ve köleye uzatınca yanındakiler: "Ya Rasulallah bu helal midir yoksa haram mıdır?" diye sordular. Bunun üzerine Muhammed onu geri getirmesini söyledi ve beraberinde bir maşraba da su istedi. O suyu nebizin üstüne döktü ve şöyle dedi: 'İçecekleriniz şiddetlenirse onu(n sertliğini) su ile kırınız.'[2]
Araştırmacı Najam Haider, konuyla ilgili uzun sayılabilecek ayrıntılı makalesinde Hicri 8. yüzyılda (Miladi 14. yüzyıl) Hanefi hukukçularından (fakih) Ubaydullah b. Mesud al-Mahbubi'nin (747/1346) tüm sarhoş edicileri toptan yasaklama kararına kadar diğer Sünni ve Şii mezheplerden farklı olarak Hanefi mezhebinin içinde sarhoşluk veren maddelerin her türlü kullanımı din dışı (haram ya da mekruh) olarak kabul edilmemekteydi.[3] Hanefiliğin kurucu önderlerinden İmam-ı Azam ve talebeleri ham üzümden elde edilen şarap haricinde diğer sarhoşluk verici maddelerin sarhoşluk vermeyecek miktarının kullanımını helal kabul etmişlerdir. Esasen İmam-ı Azam'ın dahil olduğu Kûfe hukuk okulu ilk zamanlarda bu görüşüyle diğer hukuk okullarından ayrılmaktaydı.
Hanefî hukukçulara göre Kur'anda asıl yasaklılık hali nebiz için değil hamr içindi ve "Hamr" Arap dilinde; “kaynatılmadan, çiğ olarak kendi kendine kabaran, fokurdayıp köpük atan yaş üzüm suyundan elde edilen içki”ye verilen addır. Diğer alkollü içkilerin haramlığı kıyas yoluyla sâbit olduğundan bunlar için hamr ifadesi mecâzi olarak kullanılmıştır. Bu ayırım sonucunda İmam Muhammed dışındaki Hanefîlerle Nehaî, Sevrî, İbn Ebî Leylâ, Şüreyk ve İbn Şübrüme gibi hukukçular, naslarda zikredilen ve yalnızca çiğ üzüm suyundan yapıldığını ileri sürdükleri hamr’ın azı ve çoğunun haram olduğunu belirtmişler, diğer alkollü içkilerin sarhoş etmeyecek miktarda içilmesinin haram olmayacağını ileri sürmüşlerdir. Cezayı gerektiren sarhoşluk durumu ise Ebu Hanife'ye göre kişinin yer ile göğü, kadın ile erkeği birbirinden ayırt edemeyecek derecede sarhoş olmadır. Ebu Hanife'nin öğrencisi olan Ebu Yusuf'un görüşüne göre ise kişinin konuşmasında karışıklık-bozukluk olursa ceza gerektirir miktara ulaşılmış sayılır.[4]
Hanefi fıkıhçılarınca bile Hamr dışındaki içilmesinde bir sakınca görülmeyen sarhoş edici maddelerin kullanımından doğan sarhoşluğa ceza verilmesi şarttı. İlk dönem (Hicri 4. yüzyıl) Hanefi mezhebi imamlarından İmam Tahavi'nin bir kimse nebiz (üzümden imal edilen şarap dışındaki sarhoşluk verici tüm maddelerin genel adı) içip sarhoş olursa imamların tümüne göre kendisine had cezası uygulanacağını açıkça bildirir.[5]
İslam ulemasının çoğunluğunun azı ve çoğu sarhoşluk veren her içkiyi "hamr" kavramı dahilinde görüp haram saydığını belirten ilahiyatçı Prof.Dr.Hayreddin Karaman da Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'un söz konusu çoğunluktan farklı olan görüşlerini şu şekilde aktarmaktadır:
"Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'a göre üzüm ve hurma suyunun üçte biri kalıncaya kadar kaynatılması sonunda elde edile (bir nevi) pekmezin ve kuru üzüm, kuru hurma vb. hoşafının beklemesi sonunda elde edilen içki ile elma, arpa, mısır, darı gibi şeylerden elde edilen içkilerin (nebiz adı verilen özel içkiler), sarhoşluk vermeyen miktarını içmek caizdir; ancak bunlardan da sarhoş olmak haramdır"[6]
Hanefi mezhebi (İlk dönem)
Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanife'nin ham üzümden elde edilen şarap haricindeki sarhoş edici içeceklerin sarhoşluk vermeyecek düzeye gelinceye dek tüketilmesini meşru (caiz) gördüğü bilinmektedir. İmam-ı Azam'ın önemli talebelerinden Muhammed b. al-Hasan al-Şeybani (ö.189/806) Kitab'ül Asar adlı eserinde hocası Ebu Hanife ile ilişkili rivayetler Hamr olarak ve sınırlı bir şekilde tanımlanan içeceklerin yasaklılığını ifade etmektedir.[7]
İlk dönem Hanefi bilginlerinin, hukukçularının (fukaha) görüşlerinin henüz tamamen bir kenara bırakılmadığı yüzyıllarda Ebu Hanife ve öğrencilerinin sarhoş edici içeceklerle ilgili görüşleri olduğu gibi aktarılmıştır.
Tahavi, Şerhu Meâni'l-Âsâr adlı eserinin 'İçecekler' bölümünde nebizin azının da çoğunun da haram olduğu kanaatini benimsemiş kimseler olduğu gibi bu görüşte olanlara muhalefet edip sarhoşluk vermeyen miktarını mubah, sarhoşluk veren miktarda olanı ise haram kabul ettiklerini söylemekte ve haramı miktarla ve sarhoşlukla ilişkilendiren kimselerin de diğerleri gibi kendi lehlerine olan rivayetlere sahip olduklarını hatırlatmakta[8] ve hem toptan yasaklığa delil olarak sunulan rivayetlerle kısmi yasaklığa delil olarak sunduğu rivayetleri sıralamaktadır. Tahavi, her iki grup rivayeti birbirleriyle çelişki oluşturmayacak derecede yorumlamaktadır. Onun kısmi haramlığa delil olarak gösterdiği rivayetlerden bazıları şunlardır:
"...Said b.Zu Haddâ ya da İbn Zî La've şöyle dedi: Susamış bir adam Ömer'in hazine memurunun yanına geldi. Kendisine içecek bir şey vermesini istedi. Fakat ona vermedi. Bu sırada Ömer'e ait bir tulum getirildi. O tulumdan içti, sarhoş oldu. Adam, Ömer'in huzuruna getirilince özür beya edip: Ben sadece sana ait tulumdan içtim, dedi. Bunun üzerine Ömer: Ben sana sarhoş olduğun için vuruyorum, dedi. Ardından Ömer ona vurdu."[9]
"...Ebu Musa'nın oğlu Ebu Bürde'den, o babasından, onun şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, beni ve Muaz'ı Yemen'e gönderdi. Biz: Ey Allah'ın Rasulü! Yemen'de buğday ve arpadan yapılan birisine el-mizr, diğerine el-bita denilen iki türlü içki bulunmaktadır. Biz hangisinden içebiliriz? dedik. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İçin fakat sarhoş olmayın" buyurdu.[10]
Tahavi Ömer bin Hattab'ın suikastla öldürülme teşebbüsünden hemen sonra son nefesini vermeden önce de Nebiz isteyip içtiğine dair rivayeti eserinde aktarmaktadır:
"...Amr b. Meymûn dedi ki: Ömer'e hançerlediği sırada tanık oldum. Doktor geldi ve ona: En sevdiğin içecek nedir? diye sordu. O: Nebiz, dedi. Nebiz getirildi. Nebizi içti ve o nebiz, hançer yarası aldığı yerlerden birisinden dışarı çıktı." [11]
Esasen o dönemde etin sindirilmesi için de Nebiz kullanıldığını görmekteyiz.
"...Bize Ebu İshak, Amr b. Meymûn'dan aynısını rivayet etti ve "Ömer: (Nebizdir) dedi" fazlalığını ekledi. O şöyle derdi: Bizler, midelerimizdeki deve etleri bize eziyet vermesin diye onları midelerimizin içinde parçalayacak şekilde bu nebizden içiyoruz. (Amr) dedi ki: Ben onun nebizinden içtim. Oldukça şiddetli (ağırlaşmış) bir nebizdi."[11]
Tahavi el-Muhtasar adlı eserinde üzüm suyunun üçte ikisi gidip üçte biri kalana kadar pişirilip kaynamış halinin içilmesinin Hanefi mezhebi imamlarının hepsine göre mübah olduğunu ifade etmiştir.[12]
Tahavi'nin Muhtasar'ına şerh yazan Cessas Musa el-Eşarî'den gelen "Rasulullah beni ve Muaz'ı Yemen'e göndereceği zaman dedim ki: "Ya Rasulullah bizi göndereceğinn yerde sarhoş edecek derecede keskin bita' ve mizr denen içecekler vardır." Rasulullah da "Benim haram kıldığım sarhoşluk namazdan alıkoyacak sarhoşluktur." dediğini aktarır. Rivayeti aktaran Cessas söz konusu içeceklerin azının namazdan alıkoyacak kadar sarhoş edici olmadığını ve bu sebeple de sarhoş edici miktara gelmeyen kısmının mübah olduğunu kastetmiştir.[13]
Hem Tahavi hem de Cessas eserlerinde İmam Azam Ebu Hanife'nin meşhur öğrencisi İmam Muhammed'in "Çoğu sarhoş edenin azını terk etmem benim içi daha sevimlidir fakat haramdır diyemem" şeklindeki sözünü aktarmışlardır. Cessas ayrıca peygamberden aktarılan "çoğu sarhoş edenin azı da haramdır" aktarın hadis için "Çoğu sarhoş edenin azı için söylenen doğru değildir" de demektedir. Ona göre bu ifade gerçekten bir hadis olmakla birlikte insanlar bu hadisi yanlış yorumlamıştır. Hadisin zahirinden (dış görünümünden) anlaşılan çoğu haram olanın azının da haram olduğu şeklindedir ancak Cessas bu ifadeni peygamberin çoğu sarhoş edenin azının da sarhoş etmese de haramdır demediğini ancak azı da sarhoş ediyorsa haramdır dediğini söylemiştir.[14]
Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılar döneminde yaşamış bir Hanefi hukukçusu (fakih) olan Ebû Zeyd ed-Debûsî (ö.H.430/1040) eserinde "Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'un son görüşüne göre genel prensip, suyla çıkarıldıktan sonra pişirilen veya bir defa pişen her şıranın (usâre), sarhoş etmeyen az bir miktarı helaldir. Hurma ve diğer meyvelerden elde edilen şıra ve mâyîler gibi." demektedir.[15]
Hanefi mezhebi mensuplarının çoğunluğunun mensup olduğu itikadi (inançsal) mezheplerden olan Maturidiliğin kurucusu İmam Maturidi'ye göre hurma ve üzüm dışındaki meyvelerden elde edile içki türlerinden sarhoş etmeyecek miktarda içmek haram değil mekruhtur.[16]
Hanefi mezhebinin önemli kaynak kişilerinden ve Osmanlı devrinin meşhur fıkıhçılarından olan İbn Âbidîn'den (1783-1836) Ebû Hanife'ye dair aktarılan şu rivayet de nebizin Ebû Hanife tarafından kesinlikle haram sayılmadığını göstermektedir. "Nebizin haram olduğuna dair fetva ver karşılığında sana dünyaları verelim deseler vermem. Çünkü haramdır dediğimde bazı sahabeleri fasıklıkla suçlamış olurum. Eğer nebiz içerse sana dünyaları vereceğiz deseler gereğine inanmadığım için içmem."[17]
Osmanlı döneminde 1674-1686 yılları arasında şeyhülislamlık yapmış olan Çatalcalı Ali Efendi'in Fetâvâ-yı Ali adlı 4412 fetvayı içeren klasik fıkıh kitabında:
Vişnâb demekle ma'rûf olup müskir olan şerbetin sekr vermeyecek miktarı telehhi kasdınsız içmek helal midir? şeklindeki soruya
el-Cevâb: İmam Âzâm Ebû Hanîfe ve İmam Ebû Yûsuf katlarında helaldır. İmam Muhammed katında haramdır. Fî zemâninâ İmam Muhammed kavliyle iftâ ihtiyâr olunmuştur, denmektedir.[18]
Diğer mezhepler
Maliki, Şafii, Hanbeli, Şii, sonraki Hanefilik ve diğer mezhepler
Hanefiliğin dışındaki üç Sünni mezhep ve Şia mezhebi sarhoş edici maddelerin azının da aynen çok büyük miktarda olduğu gibi haram (yasak) kapsamında olduğunu iddia etmişler ve bu iddialarını günümüze kadar korumuşlardır. Hanefi mezhebi ise zamanla muhalif mezheplerinin uleması ve siyasi iktidardan gelen baskılarla ilk dönemden kurucu ve tabilerinin görüşlerinden uzaklaşarak aynı şekilde damlasının dahi haram olduğu şeklindeki görüşü benimsemiştir. Hadis kaynaklarına bakıldığında ise hem tamamen yasak olduğu hem de ilk dönem Hanefi fıkıhçılarının kısmi yasaklık görüşünü doğrulan hadislerin olduğu görülmektedir.İçkinin her durumda kullanımının yasak olduğunu kabul eden ve günümüzde hakim olan görüşe göre ister üzümden, ister hurmadan, ister arpadan, kahveden veya başka maddelerden yapılsın, aklı gideren ve sarhoşluk veren her şey haramdır.[19] Genel bir yasaklamadan yana olan fıkıhçılar yukarıda bir kısmını aktardığımız ayet ve hadisleri bu genel yasak kapsamında yorumlamış ve kısmi yasağı savunan ve haramlılığı yalnızca sarhoş olmaya bağlayan ilk dönem Hanefi fıkıhçılarını sarhoş olma miktarının kişiden kişiye değişebileceği ve aynı zamanda içkiye başlandığında sarhoş olmanın önüne geçilemeyeceği gibi gerekçelerle eleştirmişlerdir.
Serahsi'ye göre Mutezile mezhebinden bazıları Hamr'ın toplumda düşmanlık ve nefret gibi Şeytan'ın hedeflerine kapı aralayacak miktarda tüketilmesi durumunda haram olacağını iddia etmişlerdir.[20]
İsmaili mezhebi alkol ve her türlü sarhoş edici maddenin haram olduğunu kabul etmektedir. İsmaili imamlarından III.Ağa Han 1954 yılında yayımladığı "Guidelines for the Muslims of Transvaal" adlı eserinde her Müslüman için en büyük tehlikenin alkol olduğunu yazmıştır.[21]
İçki ve diğer madde kullanımlarının cezası
İçki kullanımına yönelik ceza için gereke tespit işlemine gelince Mâlikîlere göre sadece içki kokusu dahi delil kabul edildiği halde, sarhoşluk daha kuvvetli delil sayılır. Şâfiî ve Hanbelî ekollerinde içkinin ağız ya da başka yollarla alınmasına göre farklı ve birden fazla görüş vardır. Ağız dışından alınan içkinin suç unsuru oluşturmadığı görüşünü savunanlar için sadece sarhoşluk delil sayılamaz. Çünkü sarhoşluğun içme yoluyla oluştuğu kesin değildir. Malikilere göre koku delil sayılmakla birlikte Hanefi, Şafii ve Hanbelilere göre koku delil değildir çünkü kişi zorla içirilmiş olabileceği gibi ağzını içki ile çalkalamış olabilir veya içki kokusunu andıran bir meyve suyu içmiş olabilir. Malikiler kusmayı da içki kullanımına delil sayarken diğer mezhepler kusmayı delil saymazlar ve bu yöndeki Ömer ve Osman'ın uygulamalarını onların kendi içtihatları olarak kabul ederler[22]
Cezaya gelince içki kullanımına yönelik Kur'an-ı Kerim'de herhangi bir ayet bulunmamaktadır. Cezalar Muhammed'in ve sahabelerin uygulaması çerçevesinde tayin edilmiştir.[23]
Muhammed'in içki içen veya sarhoş olarak önüne getirilen kişilere yönelik olarak uygulamasıyla ilgili aktarılan rivayetlerden bazıları şunlardır:
"Ebû Hureyre anlatıyor: Bir kere Peygamber’in huzuruna şarap içmiş birini getirmişlerdi. Allah Rasûlü orada bulunanlara: “Şu adama vurunuz!” buyurdu. Bunun üzerine kimimiz eliyle, kimimiz ayakkabısı, kimimiz de ihramıyla vurdu. Daha sonra bazıları bu kişiye: “Allah seni kahretsin, rezil etsin!” dediler. Peygamber: “Hayır öyle söylemeyin, bu adamın aleyhinde söylenip de şeytana yardım etmeyin” buyurdu.[24]
"Ömer’in rivayetine göre; zaman zaman Peygamber’i güldüren, adı Abdullah ve lakabı “hımâr” olan bir adam vardı. Allah Rasûlü,içki sebebiyle bu adamı dövdürmüştü. Bir gün yine içkili olarak getirildi. Peygamber dövülmesini emretti…”[25]
Ancak bu tip cezalandırmanın mutlak, değiştirilmez olmayıp cezayı karar vericinin tayin edeceğini düşünen kişiler aşağıdaki İbn Abbas'dan aktarılan rivayet ve Ömer'in cezayı iki katına çıkarma uygulamasını örnek olarak göstermektedir. Çünkü eğer değişmez bir ceza yani had olacaksa cezada arttırma ya da eksiltme yapmak mümkün değildir.
"İbn Abbas’ın rivayetine göre; Allah Rasûlü içki konusunda kesin bir had belirlememiştir. Bir adam içki içmiş sarhoş olmuştu. Caddede yalpalayarak yürürken görüldü ve Peygamber’e götürülürken İbn Abbas’ın evinin önüne gelince birden kaçtı ve oraya sığındı. Durum Allah Rasûlüne anlatılınca güldü ve “böyle mi yaptı?” demekle yetindi ve hakkında hiçbir işlem yapmadı."[26]
"Sâib b.Yezid anlatıyor: Biz Peygamber ve Ebu Bekir zamanında ve Ömer’in hilâfetinin ilk yıllarında içki suçundan ceza verilmek üzere getirilen kişiye; elimiz, ayakkabı ve ihramımızla vurarak cezasını verirdik. Ömer, daha sonra kırk değnek vurdu, insanlarda ahlâk zayıflayınca bunu seksen değneğe çıkardı."[27]
Mezhepler içki ve/veya sarhoşluğa verilecek sopa cezasının infazı infazı sırasında, kullanılan değneğin biçimi, vurulan organlar vs. hakkındaki ayrıntıları da tayin etmişlerdir. Buna göre sopa budaksız ve tek parça olması; vuruşların yaralama ve ölüme yol açacak şiddette olmaması ve tek uzuv yerine çeşitli uzuvlara dağıtılması, suçlunun üzerinde bulunan gömlek vs. dışında acıyı hissetmesine engel olacak derecede kalın elbiselerin çıkartılması genel olarak benimsenmiştir.
Cezanın uygulanma biçimi konusunda da mezhepler arasında farklı görüşler öne sürülmüştür. Hanefî ve Hanbelî hukukçular, infazın kamuya açık olarak toplumun önünde yapılması gerektiği Mâlikî ve Şâfiîler ise, cezanın en az dört kişi huzurunda infaz edilmesinin yeterli olduğunu kabul etmişlerdir.[28]
Diğer maddelerin kullanımına gelince bu konuda da mezhepler arasında farklı görüşler vardır. Şafi ve Hanbeli mezheplerinde sarhoşluk verici özellikleriyle tıpkı diğer alkollü içecekler gibi değerlendirilen maddelerin kullanımına da aynı şekilde ceza verilmekle birlikte farklı görüşlere de rastlanılabilmektedir. Örneğin Osmanlı şeyhülislamı Ebussuud Efendi "Esrar hadd-i sekre varmayınca, şer'an haram olur mu?" sorusuna "Olmaz" şeklinde yanıt vermektedir.[29]
Maliki mezhebinin fıkıhçılarından Karafî'ye (ö.684/1285) göre haşhaş ve afyon da nebiz kategorisine dahildir ve çok içilip sarhoş olunduğu ve başkalarına zarar verme durumuna gelinmediği takdirde haram değillerdir. Bunları içene, sarhoş olmadığı sürece namaz kılmak yasaklanamaz, had uygulanamaz yani ceza verilemez.[30]
Osmanlı'da üst sınıf ve alt sınıftan insanların içki, afyon vs. maddeler kullanıyor olmalarına karşın müslümanların açıktan içki içip sarhoş olmaları yasaktı. Kolluk güçleri sarhoş yakaladıkları müslümanları kadı önüne çıkarıp gereken cezayı tayin ettirebilmekteydiler. Osmanlı'nın meşhur Şeyhülislamlarından Ebuussud Efendinin fetvalarında da içki ile ilgili meseleler bu ve benzeri maddelerle ilgili Osmanlı ulemasının görüşünü yansıtmaktadır. Ebuussuud Efendi'nin fetva örneklerinden bazıları:
"704.MESELE: Evinde hamr kurup içen müslümana ne lazım olur? ELCEVAP: Had ve ta'zir lazım olur. 707.MESELE: Zeyd-i marîz, devâ olmak bir miktar 'arak isti'mâl eylemek, şer'an câiz olur mu? ELCEVAP: Olmaz, ne'ûzübillâhi te'âlâ devâ olmak ihtimali mi vardır. Devalığı muhakkak ise dahi asla mümkün değildir.709.MESELE: "Deva için birkaç kadeh hamr etmek helaldir" diyene ne lazım olur? ELCEVAP: Tecdîd-i iman lazımdır."[31]
694.MESELE: Esrarı keyfiyet için yiyicek, kalilen ve kesiren haram mıdır?ELCEVAP: Haramdır 685.MESELE: Esrar ekl eden kimseye şer'an ne lazım olur?
ELCEVAP: Ta'zir-i şedid lazımdır. 696.MESELE: Esrar hadd-i sekre varmayınca, şer'an haram olur mu? ELCEVAP: Olmaz [32]
699.MESELE: Berş ve afyon ve ma'cun ki içinde esrar ol, mertebe-i eskere varmayıcak haram olur mu? ELCEVAP: Feseka ve ehl-i hevâ yiyişi üzerine hiçbiri helal değildir.[33]
Görüldüğü gibi Ebussuud Efendi hem şarap imalini hem de içimini cezayı hak edecek haram kapsamında değerlendirmekte, ilaç niyetiyle kullanımını dahi uygun görmemektedir. İçki dışındaki sarhoşluk verdirecek maddelerin kullanımını da uygun görmemekle birlikte Ebussuud efendi bu maddelerden sarhoşluk ortaya çıkmazsa mutlak belirlenmiş bir sopa cezasının (had cezası) uygulanamayacağını ifade etmektedir.
Ehl-i Sünnet mezhebi bilginleri günümüzde dinen yasak olduğunu düşünmekle birlikte alkol kullanımının kişiyi dinden çıkarmayacağı ancak kişiyi cezaya müstahak kıldığını kabul etmektedirler. Ancak alkollü içki kullanımının dinen yasak olmadığını savunmak bu bilginlere göre kişiyi günahkar kılmakla kalmamakta aynı zamanda kişinin haramı helal sayması nedeniyle kişiyi dinden de çıkarmaktadır (tekfir).[34]
Ayrıca bakınız: Tekfir
Tasavvufta Keyif Vericiler
Tasavvufta sarhoşluk Tanrı'ya yönelik konsantrasyon sırasında kişinin kendinden geçerek dış dünya ile bağının kopması anlamında değerlendirilmiş ve tasavvufi terminolojide 'sekr' adı altında işlenmiştir. Bu anlamdaki sarhoşluk herhangi bir maddenin kullanılmasından değil ilahi aşkın yoğunlundan kaynaklanmaktadır. Bazı tarikatlar manevi sarhoşluk yerine yine tasavvufi terminolojide 'sahv' denilen uyanık farkındalık halini daha üstün kabul etmişlerdir. Her koşulda uyanık farkındalık halini üstün tutan tarikatlarda dahi kendinden geçme hali olan cezbe halinin yaşanmasına önem verilmiş tarih boyunca da bu hale ulaşmak için bazı tarikatlar alkol veya uyuşturucu bazı maddelerin kullanımına izin vermişlerdir.
Kendisi de nebiz içen ve nebizi sarhoş olmayacak kadar içmekte dinen sakınca olmadığını söylediği bildirilen Süfyan es-Sevri (ö.161/777) sufi kişiliğinin yanı sıra bir fakihtir.[35]
İlk Osmanlı vekayinameleri ve menakıpnamelerinden Osmanlı devletinin kurucularının yakın ilişki kurdukları Türkmen derviş ve Babalarının başlarında bulundukları topluluklarda alkollü içkiler ve afyon,haşhaş gibi sarhoşluk verici maddelerin kullanıldığını öğrenmekteyiz. Örneğin Elvan Çelebi'nin Menâkıbnâme adlı eserinde Bursa'nın fethine müritleriyle yardıma gelen Geyikli Baba'ya Orhan Gazi'nin Şarap gönderdiği ibaresi geçmektedir.[36]
Bektaşilik'de dem altında ve Kalenderilik, Haydarilik gibi tarikatlarda da alkol, afyon, şarap gibi sarhoş edici maddelerin kullanıldığı bilinmekte, hatta Eflaki'nin "Ariflerin Menkıbeleri" adlı eserinde Şems-i Tebrizi'nin şarap kullandığı Mevlana'nın sorulan bir soruya verdiği cevaptan anlaşılmaktadır. Ariflerin Menkıbeleri'nde geçen şu satırlar Şems'in şarap kullandığını göstermektedir:
"Yine dostların olgunlarından nakledilmiştir ki: Bir gün kıskanç fakihler inkar ve inatları sebebiyle Mevlana'dan: "Şarap helal mıdır veya haram mı?" diye sordular. Onların maksadı Şemseddin'in şerefine dokunmaktı. Mevlana kinaye yolu ile : "İçse ne çıkar; çünkü bir tulum şarabı denize dökseler deniz değişmez ve denizi bulandırmaz. Bu denizin suyu ile abdest almak ve onu içmek caizdir. Fakat küçücük bir havuzu, şüphesiz bir damla şarap pisletir. Böylece tuzlu denize düşen her şey tuz hükmüne girer. Açık cevap şudur ki, eğer Mevlana Şemseddin şarap içiyorsa, her şey ona mübahtır. Çünkü o deniz gibidir. Eğer bunu senin gibi bir kahbenin kardeşi yaparsa, ona arpa ekmeği bile haramdır," buyurdu...[37]
İngiliz Elçilik katibi Paul Ricaut'un 1686 yılında Amsterdam'da basılan ve Türklerin Siyasi Düsturları adıyla Türkçeye çevirilen eserinde farklı tarikatların yanı sıra günümüzde disiplinleriyle en çok tanınan Mevlevilik ve Kadirilir gibi iki tarikatın mensupları arasındaki alkol kullanımıyla ilgili satırlar günümüz okurları açısından fazlasıyla şaşırtıcı bulunabilir. Yazarın kitabında Mevlevilikle ilgili şu satırlar yer almaktadır: "Bütün Türklerin arasında bol şarap, rakı ve diğer keyif verici nesneleri içenler hep bunlardan çıkar. Küçük küçük almaya almaya alıştıkları afyonu sonunda öyle büyük miktarlarda yutarlar ki, en iddialı kimse bile bu miktarın yarısını alsa hemen ölür. Bu miktar afyonun ilk etkisi onları derin bir neşe ve sarhoşluğa sürüklemesidir; daha sonra ilk etki dağılınca budalacak bir uyuşukluğa düşmektedirler. Bu duruma vecd haline geçme derler. Bütün bunlar sadece Mevlevi tarikatından olanlara müsaade edilmiştir."[38]. Eserin The Present State of the Ottoman Empire adlı orijinalinin 13.bölümünde ise yukarıdaki satırların orijinali şu şekildedir:
"This sort of people of all other Turks, addict themselves to drink Wine, Strong-Waters, ad other intoxicationg Liquors and eat Opium in that quantity, by degrees using their bodies thereunto, that no Mountebank or Mithridates himself who was nourished with poison are capable to digest half that proportion that these man will do, the effect of which is at first, like men drunk or mad, to raise their spirits to a sort of distracted Mirth, ad afterwards when the subtile vapours are consumed and spent, and a dull stupefaction overcomes them, they name it an extasie, which they account very holy ad divine in imitation of their first Founder, who was often observed to put himself ito this condition; and therefore what helps may be found to excite Mirth of distraction, is lawful and allowable in this Order."[39]
Ricaut'un Kadirilerle ilgili bölümde geçen satırlar da şu şekildedir: "Dönmeleri esnasında daha kolaylıkla vecde ulaşabilmek için şeyhlerinden rakı veya afyon ile sarhoş olmak iznini alabilirler."[40] Paul Ricaut'un eserinin orijinalindeki satırlar ise şu şekildedir: "They have many times license from their Superiour, to be drunk or intoxicate themselves with Aqua vitae, Opium, or any stupifying Drugs, to be better able to perform with more spirit and vehemency their mad Dance."[41]
Kalenderi tarikatında haşhaş yeme ve esrar içmekle ilgili Ebu Müslim Horasânî destanında "esrar içen baltalı dervişler" ibaresi" geçmektedir. Ünlü Bektaşi/Alevi araştırmacısı Irene Melikoff Hind kenevirinin Hindistan'dan getirilip İran'da esrar çıkarmakta kullanıldığını bildirirken tarihçi Ahmet Yaşar Ocak da esrarın 12. yüzyılla 13. yüzyıl arasındaki İran'daki Kalenderi zümreleri arasında yaygın bir şekilde tüketildiği tespitini yapmaktadır.[42]
Vahidi, Menavino ve Nicolas de Nicolay'ın aktardıkları bilgiler ışığında H.10/M.16. yüzyılın başları ve ortalarında Osmanlı İmparatorluğu'nda bedenleri dağlanmış, dövmeli, üzerlerinde balta, aşık-kemiği vs. ellerinde asâlarıyla gezen, Eskişehir'deki Seyyid Battâl Gâzî tekkesine bağlı ve kendilerine "Abdâl" ya da "Işık" adı verilen gezgin bir derviş grubunun varlığından haberdarız. Günümüzde kendilerinden Rum Abdâlları adıyla söz edilen bu derviş grubunun üyelerinden her biri birinde esrar ötekinde çakmak taşı dolu iki deri torbası (cur'adan) bulunmaktaydı. Kendilerine Âdem peygamberi örnek aldıkları sürülen bu kişiler tıpkı onun gibi Adem'in incir yaprağıyla kendini örtmesi gibi incir yaprağını simgeleyen bir "tennure" dışında çıplak gezmekte ve çok büyük miktarda esrar tüketmekteydiler. Yemekten sonra esrar içmekte ve müzik (sema) dinlemekteydiler.[43]
15. yüzyılda yaşayan Kaygusuz Abdal'ın şiirlerinde Rum Abdalları arasında esrarın kullanıldığına dair ibareler geçmektedir.Ahmet Yaşar Ocak onun aşağıda yer alan şiirlerini buna örnek olarak vermektedir:
“ |
Kaygusuz Abdal yaradan Gel içegör şu cür'adan Kaldır perdeyi aradan Gezelim bilece Tanrı .... Esrarı gördüm bugün binmiş gider bir ata Şöyle kim derviş olmuş hergiz söylemez hatâ .... Sûfiler bunu yerer bittiği yeri sorar Gazel olmadan derer hissesi var kuvvete Sûfi yemez haram der gizlice de görem der Gelen yıl çok derem der ister birazın sata .... Gel iy miskin Kaygusuz esrardan al öğütün Bu âşıklar otudur yemez verme her Tat'a |
” |
Ocak, Abdülbaki Gölpınarlı'nın Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimle adlı kitabını kaynakça göstererek yukarıdaki ilk şiirdeki Cür'adan kelimesi Kalenderiler'in içine esrar koydukları kabın adı olup "yudumluk" anlamına geldiğini aktarmaktadır.[44]
Abdülbaki Gölpınarlı 14. yüzyılda Mevlana'nın torunu Ulu Ârif Çelebi'den sonra Konya dergahına postnişin olan Divane Mehmed Çelebi'nin Kalenderiliğe meyli sebebiyle bazen çihar darb (baştaki saç, kaş, sakal ve bıyığın usturayla kazınması) olduğu hatta açıkça şarap ve esrar içmekten çekinmediğini aktarmaktadır.[45]
Mevlevi dervişi ve şair Şahidî'nin Süreyya Faruki'nin tahminiyle 16. yüzyılın ilk yarısında geçen ve kendi kaleme aldığı yaşamöyküsüne göre mürşidi Divane Mehmet Çelebi'nin çevresinde şarap ve esrar içilmektedir. Faruki, Mevlevi tarikatının daha sonraki yöneticilerinin özellikle 17. yüzyılda din kurallarına aşırı bağlı olan Kadızadelilerden korkarak söz konusu eseri ellerinden geldiğince saklı tuttuğunu ifade etmektedir.[46]
19. yüzyıl Osmanlı dünyasının bilgin ve ariflerinin en büyükleri arasında sayılan Kethüzâde Mehmet Arif efendi (1767-1849) ile ilgili bir anekdot da içki ile ilgili Osmanlı toplumunun yüksek sınıfının bakışını bir ölçüde yansıtmaktadır:
Bir gün Kethüzâde Mehmet Arif Efendi'ye şöyle bir soru sorulur:
"Efendim Kur'ân-ı Kerim'de büyük günahlardan hiçbirinin medhi olmamış da niçi bâde hakkında âyet buyrulmuştur"
Arif Efendi şu yanıtı vermiştir:
"Allah hâkim-i mutlaktır. Her şeyin doğrusunu söyler"[47]
Tarihi sevdiren adam olarak bilinen Ahmet Refik içki tutkusunun şeyhler arasında da hüküm sürdüğünü söylemekte ve buna örnek olarak da Şehzade Sultan Ahmed'in hocasının oğlu Şeyh Sarhoş Bâli Efendi'yi göstermekteydi.[48]
Bektaşi babalarından Ahmet Cemali Baba'nın (ö.1959) halifelerinden Ahmed Necmeddin Alpgüvenç'in müritlerinden Avni Baba'nın dem çekmek yani içki içmeyi sevdiği Sırri Kalender rumuzuyla yazan Rufai bir yazarın kaleminden şu şekilde ifade edilir:
"Kendine has bir zâttı dem çekmeyi severdi Avni Baba
Ayyaş asla değildi kendince bu dahi bir usûldü ona..."[49]
Tarih ve edebiyatta keyif vericiler
Tarihi kaynaklarda keyif vericiler
Bernard Lewis Ortadoğu toplumlarında alkollü içme yasağının yalnızca Müslümanlar'a özgü olduğunu ve yasağa rağmen şiirlerde ve yazılarda yoğun olarak içki içmenin hatta ayyaşlığın kanıtlarının bulunduğunu belirtir.[50] "İslam'daki alkol yasağına rağmen, Arap şiirinde yer alan şarap, İslamiyet içinde gelişen İran ve Türk şiirinden çok daha fazladır." diyen Bernard Lewis şaşırtıcı ama tarihi belgelere uyan bir gerçeği dile getirmekteydi.[51] "Emevilerden beri, hükümdarlar, sıradan faniler için geçerli olan şarap ve tasvir yasağını açıkça ihlal ederek ayrıcalıklı olduklarını kanıtlamaya çalışmışlardı." diyen Süreyya Faruki de bunu doğrulamaktadır.[52] Bununla birlikte Türk ve İran geleneğinde de içki kullanımı yaygındı. İçkili, rakslı ve temâşâlı yeme-içme toplantılarını tanımlayan işret meclisleri İslam öncesi kadîm İran'dan İslâm hilafeti dönemine geçip sultanların geleneği haline gelmiştir. Özellikle şarabın kullanımına yönelik gelişen yasağı müslümanların kendilerinden önceki uygarlık anlayışını reddetmenin bir sembolü olarak ve Hristiyanlıktaki merkezi rolüne[53] veya müslümanların diğer dini gruplardan farkını öne çıkarmakta kullanılan bir tür kimlik siyasetine bağlayan[54] araştırmacılar vardır.
Bazı araştırmacılar Orta Doğu'da içki kullanımının özellikle toplumun üst sınıflarında bir hak olarak görüldüğü orta sınıfların ise dindarlığı içkiden uzak durmakla birlikte yürüttükleri ve alt sınıfın ise içki dışındaki sarhoş edici maddeleri (afyon vs.) daha fazla kullandıklarını ifade etmektedirler.[55] İçki kullandıkları iddia edilen yöneticilerden bazılarının isimleri şunlardır: Emevi hükümdarlarından Yezid Bin Muaviye, Abdulmülk Bin Mervan, Yezid Bin Abdulmülk, Yezid bin Velid Abbasi hükümdarlarından Harun Reşid, Me'mun Fatımılardan Mustansır Safevi Sultanı Hüseyin (1668–1726), Osmanlı'da Yıldırım Beyazıd[56], Sultan II. Selim, Sultan Abdülmecid, Sultan IV.Murad, Sultan II. Mahmud[57], Babür İmparatorlarından Şah Cihangir. Bazı sultanların içkiye yönelik hoşgörüleri Şâhnâme, Kâbûsnâme, Nizâmî'de ve Germiyanlı musâhib şairlerin eserlerinde işret meclislerinin adablarının anlatımında da kendini göstermektedir. Bu meclislerin şaraplı içki alemi özelliği sürekli yinelenmiştir.[58] İslam öncesi Arap toplumunda da içki kullanılmakta hatta bazı şairler içkiye övgüler düzen şiirler yazmaktaydılar. İslamiyet sonrası sayıları azalmış olsa da şaraba ilişkin şiirler de içki kullanımı da tamamen ortadan kalkmamıştır. Tarihi kayıtlarda içkinin yasaklanmasından sonra bile içki kullanmaya devam eden bazı sahabelerden söz edilmekte oluşu da bunu göstermektedir. Dihyet'ül-Kelbi, Abdullah vb. sahabelerin içki kullandıkları ve sarhoşluklarından ötürü kendilerine had (sarhoşluk durumunda sopa ile) cezası uygulandığı bilinmektedir.
Muhammed zamanında içki içen Nuaymân isimli bir sahabenin sarhoş halde peygamberin huzuruna getirildiği ve kendisine peygamberin emriyle sopa cezası uygulandığı ancak diğer sahabelerin lanet etmesi üzerine peygamberin onların lanet ve kötü söz söylemelerine engel olduğu hatta bir keresinde o sahabenin Allah ve Resulünü sevdiğine bizzat peygamberin şahit ettiği haberi bildirilmektedir.[59]
Ünlü İslam tarihçisi Mesudî'nin aktardığına göre Osman'ın devrinde onun tarafından Kûfe'ye vali tayin edilen Velid b. Ukbe b.Ebi Muayt'ın nedim ve şarkıcılarla akşamdan sabaha kadar sürekli şarap içtiği haberinin halifeye kadar ulaşmış ve Ali'nin de olduğu bir mecliste aleyhindeki şahitlerin doğru söyledikleri ortaya çıkınca Kûfe valiliğinden azledilerek yerine Said b. El-As'ın tayin edilmiştir.[60]
Ünlü İslam coğrafyacısı Mukaddesi (M.946/H.335-M.1000/H.390) miladi 10. yüzyıldaki müslüman ülkelerle ilgili gözlemlerini aktardığı ünlü eseri Ahsenü't-Takâsîm'de Mısır'ın çeşitli bölgelerindeki erkeklerin ayyaşlığından hatta yaşını başını almış kişilerin sürekli sarhoş gezindiğinden söz eder.[61]
İslam araştırmacısı Adam Mez, Mukaddesi'den Eski Kahire'de dini önderlerin bile (meşayih) şarap içmekten çekinmediğini, Fas'ta ise özellikle kadınların şarap düşkünü olduğunu aktarır.[62]
Miladi 10. yüzyılda yaşamış olan İranlı Bediuzzaman el-Hemezânî (H.358-M.968/H.398-1008) Makame adlı eserinde İsa b. Hişam adlı birinin ağzından ilk gençlik yıllarında arkadaşlarıyla birlikte eğlence meclisi düzenleyip şarap içtiklerini ve bir gün sabaha kadar içki içtikten sonra sabah ezanını duyup sarhoş halleriyle camiye gidip sabah namazı kıldıklarını, cemaatin onların bu sarhoş hallerini görüp kendilerine dayak attıklarını aktarır.[63]
Arap ve İranlılarda olduğu gibi Türklerin de İslamiyet öncesi eğlence kültürlerinde alkollü içkilerin yeri olduğu ve İslamiyetin kabulü sonrasında getirilen yasaklamalara karşın içki adetinin ortadan kalkmadığını biliyoruz.[64]
Hatta Türklerin İslamiyet sonrası en eski yazılı kaynaklarının başında gelen Dede Korkut kitabında da içki ve ilişkili kelimeler ve anlatılar geçmektedir. Örneğin;
"Mere 'Azra'il aman
Tanrınun birligine yokdur güman
Men seni böyle bilmez idüm
Oğrılayın can alduğın tuymaz idüm
Dökmesi büyük bizüm tağlarumuz olur
Ol tağlarumuzda bağlarumuz olur
Ol bağlarun kara salkumlu üzümi olur
Ol üzümi sıkarlar al şarabı olur
Ol şarabdan içen esrük olur
Şarabu-y-idüm tuymadum
Ne söyledüm bilmedüm
Biglige usanmadum yigitlige toymadum
Canum alma 'Azra'il meded " [65]
Yine aynı kaynakta meyhane kelimesi de kullanılmaktadır: "Oğuz zamanında Uşun Koca dirler bir kişi var-idi....Kazan Bigden akıl diledi. Akın virdi...Üç yüz say cıdalu yigit bunun yanına cem oldı. Meyhanada biş gün yime içme oldu..." [66]
Selçuklu Sultanı Alparslan ve oğlu Sultan Melikşah'ın vezirliklerini yapan ve Melikşah'ın isteği üzerine kaleme aldığı Siyasetname adlı eserinde Nizamülmülk şarap meclislerinden de söz eder. Eserinin otuzuncu faslının başlığı "Şarap meclisinin kurulması ve şartları"dır. Bu bölümde Sultanın konumu sebebiyle davet edilenlerin beraberlerinde yiyecek, çerez ve şarap götürmeleri uygun görülmemiştir. On yedinci fasılda padişahların yakın sohbet dostları, yardımcıları olan nedimlerinin görevleri arasında padişahların her zaman hazır bulunacakları içki ve sohbet toplantıları, gezintiler, şarap, av ve güreş müsabakaları ve benzerlerini hazırlamak sayılmaktadır. Nizamülmülk, eserinde Sulan Mahmud'un nedimleri ve yakınları ile sabaha kadar şarap içtiğini ve meclisindeki Ali Nuştekin ve Muhammed Arabi gibi ordu komutanlarının da bulunduğu sabaha doğru Ali Nuştekin'in Sultan Mahmud'un güvenlik görevlilerinin kendisini görüp cezalandırabileceği için meclisten sarhoşluğu geçene kadar ayrılmaması şeklindeki uyarısına karşın Ali Nuştekin'in meclisi terkettiği ancak yolda muhtesib'in (güvenlik görevlisi) kendisini görüp ceza olarak 40 kırbaç vurarak cezalandırdığı şeklinde bir hikâye anlatır ve sonrasında memleket düzeni ve siyaset gereği olarak sarhoşluğun gizlenmesi gerektiğini ima eder.[67]
Akkoyunlu sultanları yanında Osmanlı hizmetine giren büyük alim İdris-i Bitlisi Kanûn-i Şehinşâhî adıyla I.Selim'e bir nasihatnâme sunmuştur. Eserde kadim sultanların bir saltanat adeti olarak sunulan "Meclis-i işret" ile ilgili şu satırlar yer almaktadır:
"...Sultanlar, özel meclislerinde Şeriatın yasakladığı şeylerden şiddetle kaçınmalıdır ve nefislerini yasaklardan uzak tutmalıdır. Eğer nefsin iştahâları (nefs-i emmâre) aklın kontrolünü elden alır, şehvet ve gazab gücü ifrata giderse, en azından şer'î yasaklara (nehy-i şer'î) karşı gelmeyi örtmeye (setr) çalışmalıdır..."
....Önemli başka bir husus, sultanların imkân olduğu kadar sarhoşluk veren içkilerden (müskirât) ve meşru olmayan eğlencelerden uzak durmaları gereğidir. Çünkü onların akılları (akla göre aldıkları önlemler) dünyaya düzen verme nedenidir. İyiyi kötüden ayırmak isteyen her birey, aklın yol göstermesine muhtaçtır. Sultanlar, akıl ve bilgi ile tüm ülkeyi elde tutmak zorundadırlar. Haram olan, sarhoşluk veren içkileri içme cür'eti gösterildiği takdirde, en az zararı olan üzüm şarabıdır. Öteki haram içkiler ve uyuşturucular, çok daha zararlıdır. Bilgi (hikmet) sahibi olanlar gözünde bunların hepsi akıl ve idrake zarar verir.Sultanların meşru olmayan biçimde ifratla şarap içmeye devam etmeleri, ülke ve devletlerinin harap olmasına yol açar, din ve millet işlerinin bozulmasına neden olur. "[68]
14. yüzyılda Sivas hükümdari meşhur şair ve alim Kadı Burhaneddin Ahmed adına 1397-8 yılında Farsça olarak kaleme alınan Bezm u Rezm adlı eserde Esterâbadî şarabı şu şekilde övmektedir:
"Saf şarap ruhun gıdasıdır. İyice bakıldığı zaman onun rengi gülün rengini geride bırakır.
O, rengiyle candaki üzüntü pasını siler. O, cahillere zararlı, bilgili kimselere ise faydalıdır.
Aklı ile hüküm verenler onu bilgili kimselere helal etti. Şer'i fetva ile de ahmağa haram oldu."[69]
14. yüzyılın meşhur Arap seyyahlarından İbn Batuta (1304-1368) meşhur seyahatnamesinde aralarına girdiği bazı Türk topluluklarının "Nebiz"i Hanefi mezhebinde oluşlardan dolayı helal saydıklarını hem içtikleri hem de birbirlerine sunduklarını, hükümdarın da yemek sonunda çevredekilere dolu olan kımızları dağıttırdığını, kendisine sunula içkiyi ise kullanmayıp Türklere hediye ettiğini kaydetmektedir.[70]
Timur'un torunu Uluğ Beyin büyük din adamlarının katıldığı resmi ziyafetlerinde bile Cengiz yasasına riayet ettiği ve Ubeydullah Ahrar'ın rivayetine göre Çinihane (güzel sanatlar müzesi) yapıldıktan sonra din adamları ve bilginlerin de davetlilerin arasında bulunduğu büyük bir ziyafet tertip etmiş ve Cengiz yasasına göre şarap fıçıları da hazır bulundurulmuştur.[71]
Osmanlı İmparatorluğu döneminde afyon için "tiryak" maddeyi kullanan için ise "tiryaki" tabirleri kullanılmaktaydı. Süleymaniye semtindeki Tiryâkiler Çarşısı'nda bulunan dükkanlarda, şurup,macun, levha gibi içinde esrar bulunan karışımlar hazırlanıp tiryakilere satılmaktaydı.[72]
1554'te Avusturya elçisi olarak göreve başlayan Busbecq, Buda'da sofrasına davet ettiği Türklere şarap ikram eder. Onlarla ilgili gözlemini de kaydeder:
"...benimle birlikte yemek yiyen birçok Türk'ün soframdaki şaraba karşı takdir hislerine şahit oldum. Bir lüks saydıkları şarabı her fırsat buluşta büyük bir arzu ile içmeye kalkarlar. Soframda, ricam üzerine geç vakitlere kadar kaldılar, fakat artık yorulup da yatak odama çekilince onlar da çıkıp gittiler. Büsbütün sarhoş olmadıklarına hayıflanır gibiydiler. Sora bir köle ile tekrar biraz şarap ve birkaç gümüş kupa istettiler. Issız bir yerde içkiye devam ederek geceyi geçirmek istiyorlarmış. Ricalarını yerine getirmelerini adamlarıma söyledim. Körkütük, küfelik olucaya kadar içtiler. Şarap içmek Türklerde büyük günah sayılır. Hele yaşlıların yanında çok ayıptır. Bazı gençler hoşgörülecekleri ümidiyle böyle bir günahı göze alabilirler. Ayrıca bir defa içtikten sonra az da olsa çok da olsa fark etmeyeceğini düşünerek içebildikleri kadar içerler" [73]
Yazarı bilinmeyen ve "Türkiye'nin Dört Yılı (1552-1556)" adıyla Türkçeye çevirilen bir İspanyol yazarının anlatısında Seyyit Battal'ın mezarını ziyaret eden gezgin derviş grubunun düzenledikleri ziyafet sonrasında afyonla esrarı karıştırıp içerek iyice sarhoş oldukları ve kolları, bacakları, göğüslerine keskin bıçaklarlarla geniş yaralar açtıkları şeklindeki gözlemleri yer almaktadır.Aynı yazar kitabında Türklerle Rumların eğlence sofralarında yemekten önce iki üç kadeh içme adetleri olduğunu ve Avrupalılarda beyaz şarap olduğu gibi Türklerde de rakı olduğunu söylemektedir.[74]
16. yüzyıldan Lâtifî Evsâf-ı İstanbul adlı eserinde Galata civarındaki işret meclislerini şu şekilde betimler:
"...ve bu şehr-i âlâ vü vâlâya mukabil bir şehr-i pür timsâl ve temâsil ki işrethâne-i dünyâ ve ismi elsine-i enâsda Kalata'dır. Mey ü mahbubda bibedel ve mahal-i 'ayş ü 'işretde darb-ı meseldir...Ekser halkı ümmet-i 'İsa ve millet-i Mesihâ olmağın Cem gibi ellerinden câm düşmez müdâm ayakları elde olmağla başlarına enduh u tir üşmez. Bâd-ı peymâ ve bâdenuşlar ve mey-perestler ve mey-furuşlardır. Pür gam-ı eyyam ekser evkatda sarhoşlar ve bed-hûşlardır...şeh-i İstanbul'un zevvak u ehl-i mezakı her tarafında suret-i şârabdan mest ü harâb lâyu 'akl u kanzil ve âlude-i âb u kil geriban-çâk ve perişan destar nice mü'min müdâm bed-nâm rûzugâr bu ebyâtı dilde tekrar eyler..."[75]
Avrupalı gezgin Jean Thevenot ise şunları söylüyor: "Her zaman içtikleri şey sudur.Şarap içenlerin sayısı da çoktur, her ne kadar şarap onlara Kur'an tarafından yasaklanmış ise de, bazı kimseler bunun sadece bir fikir ve nasihat olduğunu ve kesin bir hüküm olmadığını söylerler, bununla beraber alenen içmezler, ancak yeniçeriler ve diğer bazı kimseler bir şeyden korkmayarak içerler, içmeğe başlayınca da çok içerler ve eğer başlarına bir bela gelmeyecekse uyuyuncaya kadar içmeğe devam ederler, yeter ki içmeğe bıkarılsınlar; bir kadeh içmekle on kader içmek arasında bir fark olmadığı söyleniyor; içkiye hiçbir zaman su katmazlar ve içkiye su katarak içen hristiyanlar ile alay ederler, içkiye su katma işi onlara tamamen gülünç gelir. İstanbul'un çevresinde ve adalarda bol miktarda iyi şarap bulunur."[76] Thevenot, Lâtifî gibi bazı Türklerin içkide aşırıya kaçtıkları ve kendilerini gülünç durumlara soktuklarını da dile getirir: "...Şarap yasağına...rağmen, daha önce söylediğim gibi, bazıları şarap içerler ve sık sık sarhoş olurlar ve talihsizlikle elbiselerine şarap dökerler, çok sarhoş olsalar bile bütün güçleri ile bu lekeyi çıkartmağa çalışırlar."[77]
Katip Çelebi'nin tanıklığına göre iki kez şeyhülislam olan Bahai Efendinin vaktini "dostlarıyla çene çalarak ve uyuşturucu kullanarak" geçirmekte hatta uyuşturucuya "dizginlerini uyuşturucuların eline vermiş" olduğu söylenecek kadar battığı dile getirilmektedir.[78]
17. yüzyılın yazarı bilinmeyen bir eseri olan Risale-i Garibe'de Müslümanların şarap içtiklerini, Hristiyan ve Yahudilerle âlem yaptıklarını ve meyhane sahibi oldukları belirtilmişti. Her ne kadar Hristiyanlar Müslümanlara alkol satmamaları için uyarılmışlarsa da bu yasak Müslümanları içmekten alıkoymamış Padişah IV.Mehmet'in bir vaiz olarak önem verdiği isimlerden Vani Mehmet Efendi'nin teşvikiyle selefi Sultan Süleyman'ın atmadığı bir adım atarak 1660-1670 arasında iki kez İstanbülda tüm meyhanelerin yıkılması ve yasal içki ticaretine son verilmesi için buyruk çıkardı.[79]
Risâle-i Garîbe'de o günün toplumunda sakalı beyazlaşıp yaşı yetmişe seksene dayanan ve yine de şarap içen kişilerden, afyon gibi keyif maddeler kullananlardan ve müslüman olup meyhane sahibi olanlardan bahislere rastlanabilmektedir. Risale'deki bu konuyla ilgili yapılacak doğrudan alıntılar Cumhuriyet öncesi toplumunda bu tip insanların sayıca hiç olmazsa bir risaleye konu olacak derecede olduğu sonucunu çıkarmamıza olanak verecektir:
"Ve sakalı ağarup kalbi kararup yetmiş seksen yaşına varup hamır içenler; oğlanı ile şarab içüp "lahmüke lahmi" lakırdı eden...
"Ve: "Baba Nasuh kuşı mısın?" demeyüp aşikare hokkasına nohud fındık kadar afyon gıdası koyan sefihler; ve yaran adasına varup: "Ehl-i keyfim!" deyüp ebreş hokkasının dibin gösteren berşnaklar"
"Ve hem bade ve hem afyon ve sa'ir keyfe müte'allik şeyleri şürb edüp ve gayri keyflerden ma'cun ve esrar isti'mal edüp ördek gibi her bulduğı bokı yiyenler
"Ve Müslüman olup meyhanacılık edenler
"Ve hazm etmeyüp şarab içüp köpek gibi kusan mel'unlar; ve duhan içerek uyuklayup odanun içini bohlayan mühmelatlar."[80]
Yeniçeri Ocağında imam ve kumandan olarak görev yapan şair Sıhhatî Çelebi'nin Menâkıb-ı Mükeyyifât-ı Âlem adlı eserinde 17. yüzyıl Osmanlı toplumunda çeşitli keyif verici maddelerin hangi toplumsal sınıflar arasında yaygın olduğu öğrenilebilmektedir. Buna göre afyonun ulema, askeriye ve avam gibi farklı toplumsal sınıflarda, berş'in suhte taifesi, Rum Abdalları ve şairler arasında, bozanın fetihle meşgul gâziler, Bektaşiler vs.şarabın bilginler (hükemâ), emirler, tacirler, çelebiler ve şairler arasında, kahvenin eğitimli ve üst sınıflar arasında yaygındır. Ancak keyif verici maddelerin insan gibi konuşturulduğu eserde her madde diğer maddeyi daha alt toplumsal kesimlerin kullandığını ileri sürerek onu küçük düşürmeye çalışmaktadır.[81]
18. yüzyıl vakanüvisleri arasında yer alan Silahdar'ın eseri Tarih-i Silahdar'da Osmanlı askerlerinin kutsal aylar içinde gerçekleşen kuşatma sırasında bile Allah'a şükretmeyi unutacak denli çok içki içip sarhoş oldukları bildirilmektedir.[82]
D.'Ohsson, IV.Murad'ın ölümünden sonra padişahlar da dahil halk arasında afyon alışkanlığının arttığını, "macun" denilen ve içinde afyon, haşhaş, sarısabır ve çeşitli baharatların yer aldığı karışımların kullanımının yaygınlığından söz eder. Halk arasında "tiryaki" tabirinin afyon kullanma alışkanlığına tutulanlar için kullanıldığı da bu satırlar arasında yer almaktadır.[83]
Türkiye'de 19. yüzyıl sonunda İngilitere elçiliğinde görev yapan Sir Charles Eliot'un "İstanbul'daki aristokrat zümre çok içki içer. Bu kimseler içtikleri zaman mutlaka sarhoş olmak için içerler. Ama şüphesiz Avrupai tesirlerin bulaştığı bu zümreyi asla tipik müslümanlar olarak vasıflandıramayız. Toplumun bu kesimini bir kenara bırakırsak, Türk milletinin büyük çoğunluğu (Askerler, köylüler, tüccarlar ve ilim adamları) alkole dokunmazlar."[84] Charles Eliot bir zamanlar bir Mevlevi dervişinin tekkesine misafir olduğunu ve kendisine orada rakı ikram edildiğini yazmaktadır.[85]
Abdülaziz Bey'in (1850-1918), 1910'lu yıllarda kaleme alındığı varsayılan ve Osmanlı adetlerini aktardığı eserinde, Dersaadet'de "afyon tiryakisi" adlı bir sınıf olduğu ve dersaadet halkının eskiden yüzde 80'inin afyon kullandığına, cami ve tekkelerde bulundukları zaman bile ceplerinde taşıdıkları kutulardan hap halinde yapılmış ve "gıda" dedikleri afyonu çıkarıp kullandıklarını ve kendilerine özgürlük verildiği için sayılarının çoğaldığını belirtir. Abdülaziz Bey, Süleymaniye Camii karşısında ve medreselerin altında 35 dükkandan ibaret sıra kahvelerine devam ettiklerini de eklemektedir. Aynı şekilde esrarın da bir önceki yüzyılda (19. yüzyıl) İstanbul'da hayli yaygınlaşmış olduğu ve bu sebeple İstanbul'da esrar içilen yerlerin de mevcut olduğu ancak bu yerlerin kahveler gibi her yerde serbest şekilde ve herkese açık olmadığından esrarkeşlerin gizlice alındıklarını yazar.[86]
Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey 1922 yılında İstanbul halkının en fazla içkiye düşkün olduğu zamanı III.Selim'in asrı olduğunu başta padişah olmak üzere devrin en meşhur adamlarının bile işret müptelası olduğunu belirtip meyhanelerin o dönem zarif insanlar meclisi sayıldığına da işaret eder. Akşamcıların türlü hallerini, vasıflarını, tavırlarını uzun uzadıya anlatan Ali Rıza Bey eserinde akşamcıların Ramazan'a hürmeten içkiyi geçici olarak terk ettiğini de eserinde vurgulamayı da ihmal etmez. Ali Rıza Bey Cumhuriyet öncesindeki çeşitli dönemlerdeki içki yasaklarına rağmen içki düşkünlerinin düşkünlüklerinden vazgeçmedikleri ve her durumda içmenin bir yolunu bulduklarını ifade etmekte yeni nesilde ise tam tersine içkiye ve içkili meclislere yönelik bir nefret hissinin doğmuş olduğunu ve bunun da takdire şayan olduğunu da eklemektedir.[87]
Tütün ve nargile
Tütün İslam toplumlarına görece geç bir tarihte girmiştir. Osmanlı'ya tütün ilk defa Peçevîli İbrahim Efendi tarihine göre hicri 1009 (Miladi 1600) Nâimâ Tarihi'ne göre ise Hicri 1015 (Miladi 1606) tarihinde İngilizler eliyle girdi ve hızla yayıldı. Din bilginleri ise tütünün kullanımının helal ya da haram oluşunda aralarında ihtilaf etmişlerdi. [88] Alkollü içecekler gibi İslamiyetin ilk dönemlerinde mevcut olmadığından İslam din bilginleri tütün kullanımının haramlığı-helalliği (dini yasak veya onaylılığını) tartışmışlar bir grup yasaklığına fetva verirken diğer bir grup toplumdaki yaygınlığını ve alkol gibi sarhoşluk hali oluşturmadığı için onay vermek gerektiğini düşünüp serbest bırakılması gerektiğini savunmuştur. Tütünün haram olmadığını savunan meşhur kişilerden biri Osmanlı Şeyhülislamlarından Bahayi Efendidir. Şeyhülislam Bahayi Efendi tütünün haram olmadığına dair vermiş olduğu fetva ile devrin diğer bazı din adamlarının öfkesini üzerine çekmiştir. Şeyhülislamın kendisinin de tütün ve afyon gibi keyif verici maddeleri kullandığı, meclisler kurdurduğu da tarihi bazı kayıtlarda geçmektedir.[89]
Nâimâ Tarihi'nde Sultan Murad'ın koyduğu tütün yasağı ve bu yasağın hangi sert tedbirlerle takip edildiğini şöyle aktarılmaktadır: "Kahvehaneler ber-taraf olduktan sonra berk-i tenbakü ki Türkçe tütün dedikleri yaprağ-ı mekruhun şürbu men' olunub (içilmesi yasaklanıp) ba'de'l-yevm (bundan sonra) duhan içer kimse ahz olunur (yakalanır) ise siyaseten katl olunur deyu müekked yasağ-ı sultanî sâdır oldu...Sultan Murad, geceleyin şerh-i İstanbul'u gezip yatsudan sonra fenersiz dışarıda bir adam buldukta sorgusuz sualsiz öldürtüp gündüzlerde duhan yaprağı yahut tütün kokusu olan yerleri basıp bir şey bulursa sahibi katl olunduğundan başka, gecelerde dahi kemal-i dikkat ile tecessüs edip tütün içildiğinden kuşkulanılan evlerin bacalarına çıkıp koklandığı söylenir. Zecr ü tehditte bir mertebe teşdit buyurdular ki halk âşikâre duhan içmek şöyle dursun dışarı çıkmaktan kaldı."[90]
İlk kez Hindistan'da Narçil denilen büyük Hindistan cevizi kabuğundan yapılan bu alet Mısırlılar arasında rağbet görerek Nargil, Araplar arasında da en son biçimiyle Nargile adını almıştır. İranlılar Nargileye büklüm yılan anlamına gelen ve narpuç denilen kısmını eklemişler. Nargile Türkiye'ye 1623-1640 yılları arasında Sultan IV.Murad zamanında girmiş ancak sert yasaklarıyla bilinen sultanın Nargile'yi de bu yasak kapsamına almış olduğu bilinmektedir.[91]
Kahve
Kahve tanelerinden bir içecek yapma pratiği ilkin Yemen'de 15. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Kahve geleneksel olarak 1470 civarında ölen sufi alim Muhammed el-Dhabhani'ye atfedilmektedir. O dönemde kahvenin sufilerin gece zikirlerinde uykuyu geçiştirmek için kullandıkları bir madde olduğu söylenir.[92] İslam bilginleri bu maddenin tüketimi konusunda da aralarında tartışmışlardı. 1532-33'te Kahire'nin fakihlerinden Ahmed bin Abdullah Sunbatî, kahvenin haramlığına dair bir fetva verip Camiü'l-Ezher'de de bu yönde bir konuşma yaptıktan sonra halk, kahveleri basıp içlerini yağma etmişti. Şiddetli tartışmalardan sonra nihayet Kadı Mahmud bin İlyasü'l-Hanefi adlı bir alim kahvenin içimini mübah olarak ilan etmiş ancak bu da tartışmaları tümüyle yok etmemişti. Ancak zamanla halkın kahveye yönelik bitmek bilmeyen ilgisi mübah fikrinin yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır. [93]
1544 yılında İstanbul’da Tahtakale’de iki Suriyeli Arap ilk kahvehaneyi açmışlardır. O zamanlar kahvenin faydalı olup olmadığı tartışma konusudur. Kendinden önceki şeyhlülislamların aksine Bostanzade Mehmet Efendi kahvenin haram olmadığını, hatta faydalı olduğuna dair fetva vermiştir.
Edebiyatta şarap ve diğer keyif vericiler
Klâsik İslam-şark edebiyatında “Hamriyyat” ve "Sakiname" başlıkları altında içkili meclislere dair ürünler verilmiştir. İslam öncesindeki Arap şiirinde şarap sıklıkla kullanılan tema ve metaforlardan biriydi. İslamiyetin kabulüyle birlikte bazı şairler şarap hakkında şiirler yazmaktan vazgeçmişler ancak bir kısmı da şarap şiirleri yazmaya devam ettiler özellikle Emeviler döneminde şarap şiirleri canlılık kazandı. Abbasi döneminin şairlerinden, tefsir, hadis, fıkıh ve kelam gibi dini ilimlerin yanı sıra tabii ilimler, felsefe ve tıbba da ilgi duyan, hatta ünlü bilgin Câhız'ın dil bilgisi noktasında kendisini övdüğü şair Ebû Nûvas içkiye düşkünlüğü kadar içkiye yönelik yazdığı şiirlerle de tanınmıştır.[94] Fars edebiyatında ise 11. yüzyılda Ömer Hayyam 12. yüzyılda Nizami şarap şiirlerinin örneklerini verirken[95] Klasik Türk edebiyatında ise Hayali, Nef'i gibi şairlerde şarap kullanımını görebilmekteyiz.
Şarap veya alkol dağıtan kişi için kullanılan "Saki" kelimesinden türetilen ve içki meclislerinin özelliklerini tasvir eden şiirlerin genel aldı olan Sakinameler modern öncesi toplumlarda içkiye dair genel algının kavranabilmesi için değerli bilgiler sunar. Sakinamelerin bir kısmı fiziki şarap için yazılmışken bir kısmı da şarabı tasavvufi anlamda bir metafor olarak kullandıkları sakinameler yazmışlardır. Bu tarz sakinamelerde şarap (mey), insanı maddi alemin sıkıntılarından kurtarıp onu ebedi hayata, hakikate ileten ilahi aşkı temsil eder. İlahi aşkla kendini kaybedip vecde garkolmak da şarapla sarhoş olmaya benzetilir. Meyhane aşk ve şevk dolu bir yer yani tekkedir. Aşk şarabını sunan sâkî (pîr-i mugan) de bu tekkenin (meyhanenin) şeyhi, kadeh (kâse, sürahi, câm) de aşığın kalbidir.[96]
Şah Şuca'nın idaresi (1358-1384) zamanında yaşayan ve Şah Şuca zamanını: "Şah Şüca'nın zamanı, hikmet ve şeriat devridir" diye betimleyen ünlü İslam şairi Hafız'ın şarap içmeyi yasaklamayan Şah'ı şu satırlarla övmektedir:
"Tanrı'ya şükr olsun meyhane kapısı açık.
Zira benim dertlerimin kapısı bu
Küplerin hepsi de sarhoşlukta köpürmüş, coşmuş.
Ortadaki şarap, hakiki şarap, mecazi şarap değil!"[97]
Türk edebiyatında "Sâkînâme" adı altında ilk örnekler Harizmi'ni (14. yüzyıl) Mahabbetnâme adlı eserinde, Nizâmî'nin İskendernâme'side ve Ahmed-i Dâî'nin Sâkînâmesi'nde görülmektedir. Ancak Türk edebiyatında sâkinâme türünün ilk orijinal örneği Edirneli Revânî'nin (ö.1524) İşretnâme adlı eseridir. Revânî 694 beyitten oluşan eserini Yavuz Sultan Selim'e takdim etmiştir. Diğer sâkînâme yazarları arasında İşretî Mustafa (ö.1566), Fevri (ö.1570-71), Dükâkinzâde Taşlıcalı Yahya Bey (ö.1582), Bursalı Cinânî (ö.1595), Rusçuklu Carullahzâde Mustafa Beyani (ö.1597) Gelibolulu Mustafa Âlî (ö.1600)'nin terkib-i bendi, Kalkandelenli Fakiri (ö.?), Nef'i (ö.1634-35), Nev'izâde Atâyî (ö.1635), Şeyhülislâm Yahya (ö.1643), Riyâzî (ö.1644), Sabûhî Dede (ö.1647), Şeyhülislam Bahâyî (ö.1653), Tıflî (ö.1659), Şeyh Galib (ö.1798-99) gibi isimler sayılabilir. Bu eserlerden bazılarında şarap tasavvufi bir sembol olarak bazılarında da doğrudan eğlence meclisinin bir unsuru olarak doğrudan fiziki şarap anlamında kullanılmıştır. Yaklaşık olarak Türk edebiyatında 14. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar sâkînâme türünde 57 eser kaleme alındığı belirtilir.[98]
Kelime anlamı "keyif veren içki kullanımı" olan ve Arapça olan işret kelimesinden türetilen İşretnâme ise "içki kitabı" anlamına gelmektedir. Türkçe ilk orijinal sâkînâme olarak anılan Revânî'nin İşretname'si Allah, Peygamber ve padişah Yavuz Sultan Selim'e övgüden sonra işret meclislerinde kimlerin ne şekilde hareket edeceklerini şiir diliyle anlatmakta olan bir işret adabı kitabıdır.[99]
Agâh Sırrı Levend'in Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinde "Münazara yollu temsili hikâyeler" başlığı altında farklı maddelerin (şarap, afyon, kahve, boza vs.) veya durumların (oruç, bayram), sınıfların (askeriye ve ulema) birbirleriyle söyleşileri tarzında, mizahi, hikemi, nasihat verici eserlerler sıralanır. Bu eserlere bazı örnekler verilmek gerekirse Fuzuli'nin (ö.963/1555) Beng ü Bâde'si (Afyon ile Şarap), Nagzî'nin Münâzara-i Kahve vü Bâde'si (Kahve ve Şarap) (telifi 1035/1625), Sıhhatî Çelebi'in (öl.1104/1692-1693)Menâkıb-ı Mükeyyifât-ı Âlem'i (afyon, berş, boza, şarap, arak, kahve sessizce kenarda duran duhan), Nidayî'nin Mübâhasât-ı Mükeyyifât'ı (afyon, berş, esrar, boza, şarap ve bal arasındaki söyleşiler) sayılabilir.[100]
İslam tıbbında alkol ve sarhoşluk
Ömer Hayyam Nevruzname'sinde bölüm başlıklarından biri "Şarabın Yararları Hakkında"dır. Hayyam eski Yunan ve Müslüman tıp adamları ve bilginlerinden Galen, Hipokrat, Sokrat, İbn Sina ve Razi gibi isimleri örnek göstererek şarabın yararlarından bahseder. Ona göre "insanlar için şarap özellikle de keskin tada sahip üzümden imal edilen şarap haricinde tam bir faydası olan hiçbir şey yoktur, şarabın başlıca özelliklerinden biri üzüntüyü gidermek ve kalbe neşe vermek...cildi tazelemektir."[101]
Johann Christoph Bürgel'in 1991 yılında Almanya'da basılan bir eserinde şu ifadeler geçmektedir:
"...Sadece Yahudi ve Hristiyan değil, Müslüman hekimler de uzun zaman şarabı övme konusunda tereddüt etmemişlerdir. İbn Sina gibi 11. yüzyılın yazarı Said İbn El Hasan da Ermutigung zur Medizin başlıklı eserinde tıpkı İbn Sina gibi şarabı övmektedir. Sufi meşrepli hekim yazar Muzaffer, Ba'albek hakimiin oğlu, aynı şekilde 13. yüzyılda Seelenerheiterer (Mufarrih an-nafs) başlığıyla kaleme aldığı eserde intibaların psikolojik etkileri ve antidepressiv üzerine "ruhu neşelendirici" sayısız başka derman/ilaç arasında hiç tereddüt etmeksizin şarabı da zikretmektedir."[102]
Müslüman hekimlerinin öncülerinden Kindi'nin öğrencisi ve Râzi'nin hocası Ebû Zeyd el-Belhi'nin (ö.322/934) Mesâlihu'l-Ebdan ve'l-Enfüs adlı eserinde içki ile ilgili şu ifadeleri kullanmaktadır: "İnsanların akılları ve kendi yöntemleriyle ürettikleri en üstün içecek, sarhoş etme tabiatı da ola yumuşak üzüm içkisidir. O mutedil bir şekilde içildiği takdirde özü en değerli, terkibi en üstün ve faydası en çok olan içecektir."[103] Belhi, içkinin anlayış, ezberleme, zihin gücü, dil becerisi, keskin zeka gibi şeyleri güçlendirmesinin yanı sıra birbirini seven eş dostun sohbet ve eğlence amacıyla toplanmasına sebep olduğu, sohbete güzellik kattığı ancak içkinin üstünlüklerinden ancak ılımlı ölçüde içilmesi durumunda bahsedilebileceğini söyler. Aşırılık durumunda ise faydalar zarara dönmektedir. Sarhoşluktan kaynaklanan zararlar arasında ilki akıl kaybı, işitme, görme ve diğer duyuların bozulması, mantığın aleti olan dilin tutulması, sindirim bozukluğu, karaciğer ve diğer organlarda zayıflama gibi durumlar bulunmaktadır. Ebu Zeyd içkinin kızgın ve üzgün kimseler tarafından da kullanılmasını uygun bulmamaktadır, çünkü ona göre bu durumda kişi üzüntüsünü unutmak için içkide aşırıya kaçacak ve zarar görecektir. Ona göre bedeni sağlıklı, halim selim, mizahla meşgul olan, kalbini parçalayan şeylere yönelmeyen, kendi iç dünyasıyla meşgul kişiler içki için en uygun kişilerdir.Bu kişiler içkiyi lezzet ve neşe için kullanacaklarından aşırıya kaçmayacaklardır.[104]
İbn-i Sînâ tıpla ilgili meşhur eseri el-Kanun'da içkiler bahsini açar ve içkinin hangi durumda kullanılabileceği, zararlı ve yararlı miktarı, kullanım biçimleri gibi konuları işler. İbn-i Sina'ya göre alkol safravi hıltların atılmasına yardım ettiğinden safravî mizaçlı kişilere yardımcıdır ayrıca alkol besinin tüm vücutta dağılımını sağlar. Alkol kara safrayı yok eder çünkü tabiatı kara safranınkine zıttır. Eski şarap ise besin olmaktan çok ilaçtır.[105]
15. yüzyıl Çelebi Mehmet döneminde Eski Anadolu Türkçesiyle yazılan Müntehâb-ı fit'-Tıbb adlı eserinde Abdulvehhâb Efendi eserinde özellikle kış aylarında sıcak, hafif yemeklerle kızıl şarap içilmesini önerebilmektedir.[106]
Osmanlı dönemi hekimlerinden Nidayî el-Ankaravî (ö.1567?) Mübâhasât-ı Mükeyyifât adlı eserini neden telif ettiğini şu ifadelerle açıklamaktadır:
"Çün bu mükeyyifātdan el çekdüm ol sebebden bu letayif-i ġarrāyı perīşān dillere eglence olmaķ içün īcād itdüm müstemi„ olan yārāna def„-i ġamdur çünkü bir nesne ġam ve ġuŝŝa def„ ide, hükemā ķavlince ol nesne ġāyet nāfi„dür zīrā ġam ġuŝŝa ādemüñ „aķlına ziyāndur."[107] Bu satırlardan da görülebileceği gibi kadim dönem hekimleri mükeyyifat adı altında değerlendirdikleri keyif verici maddelerin üzüntüyü gidermesi sebebiyle akıl sağlığı için yararlı olduğunu düşünmekteydiler.
Genel olarak Müslüman hekimlerin İbn-i Sina'da olduğu gibi şarabı tıbbi yararları açısından ele aldıkları ve hangi şartlar altında kullanılırsa sağlığa yararı olacağı üzerinde durduklarını görmekteyiz.[108]
Günümüzdeki tartışmalar
Akademik ve popüler tarihçiler ve yazarlar arasında tarihteki içki ve mükeyyifatın kullanımı ile ilgili yoğun tartışmalar oluşmuştur. Tarihçi Prof. Dr. Osman Turan, Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan, Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr. İlber Ortaylı gibi akademisyen tarihçiler ve Murat Bardakçı, Soner Yalçın gibi kalemler genelde geçmiş İslam toplumları özelde de Osmanlı toplumunda içki kullanımı ile ilgili ortaya koydukları görüşler Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci gibi hukukçu akademisyenler ile Mustafa Armağan ve Kadir Mısıroğlu gibi yazarlar tarafından eleştirilmiş, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Müslümanların içki kullanımına yönelik sert yasak ve tedbirler aldıkları, ayrıca metinlerde geçen şarabın alkollü içki değil içilen herhangi bir içecek ve meşrubat anlamında olduğu işret'in sadece eğlence anlamına geldiği, sâki'nin alkol dağıtan değil herhangi bir meşrubat sunan kişi anlamında kullanıldığını, ayrıca şiirlerde içki ve türevi kelimelerin daha çok Allah aşkına yönelik bir metafor olarak kullanıldığını ifade ederek önceki kalemlerin bu konudaki yorumlarının ya kelimelerin asıl anlamını bilmemekten yani cehaletten ya kasıtlı çarpıtmadan kaynaklandığını iddia etmişler, afyon alan padişahların da bunu içerek sarhoş olmak kastıyla değil ırsi olan gut rahatsızlığından dolayı ilaç olarak aldıkları belirtilmektedir.[109]
Kısa sözlük
- Arak - Rakı
- Bade - Şarap
- Beng - afyon
- Berş - afyon grubu, keten yaprağı ile yapılan bir çeşit sarhoş edici macun
- Duhan - Tütün
- Mükeyyifat - Sarhoş edici, keyif verici tüm maddeler
- Müskir - Sarhoş edici
- Saki - İçki meclislerinde içki dağıtan kişi
- Sekr - Sarhoşluk durumu
- Sakinâme - İçki meclislerindeki adabı anlatan eser
- Tiryak - Afyon
- Tiryaki - Afyon mübtelası kişi
Ayrıca bakınız
- Din ve alkol
- İslamiyet ve Sarhoşluk
- İslamiyet ve alkol
- nebiz
- Türklerde İçki
- Rind
- Sarhoşluk
- Şarap
- Şems-i Tebrizi
- İbn Sina
- Ebû Zeyd el-Belhi
- Hâfız
- Paul Ricaut
- Nizamülmülk
- Sâkinâme
- Nicolas de Nicolay
- İslam Tıbbı
- Humoral Patoloji Teorisi
- Bektaşilik
- Kalenderilik
- Tütün
- Kahve
Kaynakça
Kitaplar
Tarihi kaynaklar
- Mukaddesî, İslâm Coğrafyası (Ahsenü't-Takâsîm), çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul, 2015
- Mesudî, Murûc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar), çev.Ahsen Batur, Selenge Yay. İstanbul, 2014
- Risâle-i Garîbe, XVII. yüzyıl İstanbul Hayatına Dair Risâle-i Garîbe, Haz. Hayati Develi, Kitabevi, İstanbul, 2001
- Lâtifî, Evsâf-ı İstanbul (Haz. Nermin Suner Pekin), İstanbul Fetih Cemiyeti, 1977
- M.de M.D'Ohsson, XVIII. yüzyıl Türkiseyinde Örf ve Adetler, çev. Zerhan Yüksel, Tercüman 1001 Temel Eser, t.y.
- (Yazarı Bilinmiyor)Türkiye'nin Dört Yılı (1552-1556), çev.A.Kurutluoğlu,Tercüman 1001 Temel Eser, s.84, 66, t.y.
- İbn Batuta, İbn Battûta Seyahatnâmesi, Cilt 1, çev.A.Sait Aykut, İstanbul, YKY, 2004
- Şeyhülislam Bahayi Efendi Divanı'ndan Seçmeler, Haz. Harun Tolasa, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1979.
- Ogier Ghiselin de Busbecq, Türkiye'yi Böyle Gördüm, çev. Aysel Kurutluoğlu, İstanbul, Tercüman 1001 temel Eser, t.y.
- İmam Tahavi, Mukayeseli Hanefi Fıkhı-Tahavi Muhtasarı, çev. Soner Duman, İstanbul, Beka Yayıncılık,2013
- İmam Tahavi, Hadislerle İslam Fıkhı, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 2009, çev. M.Beşir Eryarsoy, Kitâbî Yayınevi, İstanbul, 2009, Cilt 6, s.500
- Ricaut, Türklerin Siyasi Düsturları, Haz.M.Reşat Uzmen, Tercüman 1001 Temel Eser, t.y.
- Paul Rycaut, The Present State of the Ottoman Empire, London, 1670
- Ebû Zeyd ed-Debûsî, Mukayeseli İslam Hukuk Düşüncesinin Temellendirilmesi, çev.Ferhat Koca, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2009
- Ebû Zeyd el-Belhi, Mesâlihu'l-Ebdan ve'l-Enfüs, Çeviri, Tıpkıbasım, çev. Nail Okuyucu-Zahit Tiryaki, Türkiye Yazma Eserler Kurumu, 2012
- Nizamülmülk, Siyasetnâme, Çev. Nizamettin Bayburtlugil, Dergah Yayınları, İstanbul, 2014
- Aziz B. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, Çev. Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990
- Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, Çev.Tahsin Yazıcı, C.2,1973
- İbn-i Sînâ, El-Kânûn fi't-Tıbb, Birinci Kitap, çev. Esin Kâhya, Ankara, 1995
- Jean Thevenot, 1655-1656'da Türkiye, çev. Nuray Yıldız, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1978
- Sir Charles Eliot, Avrupa'daki Türkiye, Cilt 1, çev. Adnan Sınar-Şevket Serdar Türet, t.y.
- Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri (Yay.Haz. Kazım Arısan-Duygu Arısan Günay), Tarih vakfı Yurt Yayınları, C.2. İstanbul 1995
- Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Bir Zamanlar İstanbul, Haz.Niyazi Ahmet Banoğlu, Türcüman 1001 Temel Eser, t.y. Ali Rıza Bey'in bu yazıları 1922 yılında Peyam Sabah ve Alemdar adlı gazetelerdeki yazılarından derlenmiştir.
- Rahmi Er, Bediüzzaman el-Hemezânî ve Makâmeleri, MEB Yayınları, İstanbul 1994
Türkçe kaynaklar
- Ahmet Refik Altınay, Eski İstanbul, İstanbul, İletişim Yayınları, 1998
- Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sufilik: Kalenderiler, Ankara, TTK, 1993
- Mehmet Arslan, Sâkî-nâmeler, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2012
- Ahmet T. Karamustafa, Tanrının Kuraltanımaz Kulları-İslam Dünyasıda Derviş Toplulukları (1200-1550), çev. Ruşen Sezer, YKY, İstanbul, 2008
- Halil İnalcık, Has-bağçede 'ayş u tarab-Nedimler Şairler Mutrîbler, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010
- Abdülkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler II.Cilt, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991
- Emin Efendi, Osmanlı Hayatından Kesitler, İnsan Yayınları, İstanbul, 2009
- Rıdvan Canım, Türk Edebiyatında Sâkînâmeler ve İşretnâme, Akçağ Yayınları, Ankara, 1998
- Ayten Altıntaş, Sağlığın Can Damarı-Osmanlı Tıbbında Sağlıklı Yaşam, Yediveren Yayınları, İstanbul, 2013
- Nebi Özdemir, Cumhuriyet Dönemi Türk Eğlence Kültürü, Ankara:Akçağ Yayınları, 2005
- Mehmet Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16.Asır Türk Hayatı, İstanbul: Enderun Kitabevi, 1972
- Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı I, Ankara: TTK, 1989
- Hayreddin Karaman, Günlük Hayatımızda Helaller Haramlar, Nesil Yayınları, İstanbul, 1987
- Sırrî Kalender, Asâ-yı Sırrî, Revnak Kitabevi, İstanbul, 2012
- Yaşar Nuri Öztürk, İmamı Âzam Ebu Hanîfe, Yeni Boyut Yay, İstanbul, 2014
Yabancı kökenli kaynaklar
- Irene Melikoff, Uyur İdik Uyardılar, Cem Yayınevi, İstanbul, 1993
- Ralph S. Hattox, Coffee and Coffeehouses-The Origins of a Social Beverage i the Medieval Near East, University of Washington Press, Seattle and London, 1996
- Adam Mez, Onuncu Yüzyılda İslâm Medeniyeti, çev. Salih Şaban, İnsan Yayınları, İstanbul, 2014
- Katharina Mommsen, Goethe ve İslam, çev. Senail Özkan, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2012
- Marc David Baer IV.Mehmet Döneminde Osmanlı Avrupası'nda İhtida ve Fetih, İstanbul: Hill Yayınları,2009
- Devin J. Stewart, Islamic Legal Orthodoxy. Twelver Shiite Response to the Sunni Legal System, Salt Lake City, 1998
- Bernard Lewis, Ortadoğu, çev. Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2006
- Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam-Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, çev. Elif Kılıç, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,2010
- Muhammed Revvâs Kal'aci, Mevsû'atü Fıkhı Süfyan es-Sevrî (Dârün-Nefâis), Beyrut, 1990
- Tom Standage, Altı Bardakta Dünya Tarihi, çev. Ahmet Fethi, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2014
- Kathryn Kueny, The Rhetoric of Sobriety-Wine in Early Islam, State University, New York, 2001
Makale, tezler ve ansiklopediler
- A. Esat Bozyiğit, "Nargile", içinde yer aldığı eser Fatih Tığlı (Haz.) Ehlikeyfin Kitabı, Kitabevi Yay. İstanbul, 2011, ss.394-400
- Najam Haider, Contesting Intoxication: Early Juristic Debates over the Lawfulness of Alcoholic Beverages, Islamic Law and Society dergisi, Sayı:20 1-2, ss.48-89, Brill Yayınları, 2013
- Nergiz Önce, Erken Dönem Hanefi Mezhebi Eserlerinde ve Osmanlı Dönemi Nükûllü Fetva Mecmualarında "Kitabu'l-Eşribe", Usul dergisi Sayı 15, ss.91-124, 2011/1.
- Rudi Matthee, Alcohol in the Islamic Middle East: Ambivalence and Ambiguity, Past and Present Dergisi, 2014, ss.100-125
- Abdülkadir Erkal, Divan Şiirinde Afyon ve Esrar, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 33, Erzurum, 2007,ss.25-61
- Mustafa Yıldırım, İslâm Hukukunda İçki İçme Suçu ve Cezası, D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı XIII-XIV, İzmir, 2001, ss.31-52
- İhsan Arslan, "Sahabenin Olumsuz Davranışları Karşısında Hz.Peygamber'in Tavrı", Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, Cilt 12, Sayı 3, 2012, ss.119-149
- Fatma Büyükkarcı Yılmaz, Nidayî el-Ankaravî'nin Bilinmeyen Bir Eseri Mübâhasât-ı Mükeyyifât ve Aynı Konudaki Diğer Eserler, Turkish Studies, Vol 8/3, Winter 2013, p. 681-704, Ankara
- Majid Daneshgar, "Shi'te-Perso Views Towards Abusing Wine and Opium: Is it Addiction or Culture?" Journal of Religious Culture, No.187 (2014)
- Mehmet Akif Koç, "Mâtürîdî'nin Kuran Tasavvuru", makalenin içinde yer aldığı eser Mâtürîdî'nin Düşünce Dünyası, Şaban Ali Düzgün (Editör), T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. Ankara, 2011, ss. 143-157
- Metin Öztürk, Sıhhatî Çelebi'nin "Menâkıb-ı Mükeyyifât-ı Âlem" Risalesi Çerçevesinde 17. yüzyıl İstanbul'unda Keyif Verici Maddeler, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Ankara, 2006
- Necdet Sakoğlu, "XVII. yüzyılda Tütün Haram, İçenler İdamlık ve Cehennemlikti", içinde yer aldığı eser Fatih Tığlı (Haz.) Ehlikeyfin Kitabı, Kitabevi Yay. İstanbul, 2011, ss.285-300
- Rüsuhi Baykara, "Osmanlı Devleti'nde İlk Tütün İçme Yasağı ve İktisadi Sebebi", içinde yer aldığı eser Fatih Tığlı (Haz.) Ehlikeyfin Kitabı, Kitabevi Yay. İstanbul, 2011, ss.301-304
- Serap Göçgün, Abdulvehhâb'ın "Müntehâb-ı Fi't-Tıbb" Adlı Eseri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas, 2010
- Talat Mümtaz Yaman, "Türkiye'de Kahve ve Kahveler"içinde yer aldığı eser Fatih Tığlı (Haz.) Ehlikeyfin Kitabı, Kitabevi Yay. İstanbul, 2011, ss.3-29
- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Ebû Nûvâs maddesi, Cilt.10
- Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.33, Nuaymân b.Amr maddesi, C.33
- Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.21, İçki maddesi
Dipnotlar
- ^ Konuyla ilgili tartışmalar için bkn. Najam Haider, Contesting Intoxication: Early Juristic Debates over the Lawfulness of Alcoholic Beverages, Islamic Law and Society dergisi, Sayı:20 1-2, ss.48-89, Brill Yayınları, 2013 ve Nergiz Önce, Erken Dönem Hanefi Mezhebi Eserlerinde ve Osmanlı Dönemi Nükûllü Fetva Mecmualarında "Kitabu'l-Eşribe", Usul dergisi Sayı 15, ss.91-124, 2011/1.
- ^ İbn Ebi Şeybe, Musannef, vııı, 103'ten aktaran Nergiz Önce, Erken Dönem Hanefi Mezhebi Eserlerinde ve Osmanlı Dönemi Nükûllü Fetva Mecmualarında "Kitabu'l-Eşribe", Usul dergisi Sayı 15, s.109-110, 2011/1.
- ^ Najam Haider, Contesting Intoxication: Early Juristic Debates over the Lawfulness of Alcoholic Beverages, Islamic Law and Society dergisi, Sayı:20 1-2, Brill Yayınları, 2013, s.83
- ^ Mustafa Yıldırım, İslâm Hukukunda İçki İçme Suçu ve Cezası, D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı XIII-XIV, İzmir, 2001,32-33
- ^ İmam Tahavi, Mukayeseli Hanefi Fıkhı-Tahavi Muhtasarı, Çev. Soner Duman, Beka Yayıncılık, İstanbul, 2013, 524. Türkçe çevirilerdeki dipnotlarda çevirmenler Nebiz'in mayalanmamış meyve suyu olduğunu söylemekte oldukları görülmektedir ancak asıl metinde Nebiz kaynaklı sarhoşluktan söz edilmesi bu şekilde bir çevirinin doğru olmadığını net bir şekilde göstermektedir çünkü miktarı ne olursa olsun meyve suyunun bir sarhoşluk haline yol açmadığı bilinmektedir.
- ^ Hayreddin Karaman, Günlük Hayatımızda Helaller Haramlar, Nesil Yayınları, İstanbul, 1987, s.47
- ^ Najam Haider, Contesting Intoxication: Early Juristic Debates over the Lawfulness of Alcoholic Beverages, Islamic Law and Society dergisi, Sayı:20, 1-2, Brill Yayınları, 2013, s.72, Haider, Şeybani'nin al-Asar, (I: 182-185) adlı eserinden aktarmaktadır.
- ^ Tahavi, Hadislerle İslam Fıkhı, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 2009, M.Beşir Eryarsoy, Kitâbî Yayınevi, İstanbul, 2009, Cilt 6, s.500
- ^ İmam Tahavi, a.g.e. s.502
- ^ İmam Tahavi, a.g.e. s.506
- ^ a b İmam Tahavi, a.g.e. s.501
- ^ Tahavi'nin eserinden aktaran Nergiz Önce, a.g.m. s.102
- ^ Cessas'ın Şerhu Muhtasari't-Tahâvî, II, 625'ten aktaran Nergiz Önce, a.g.m. s.106
- ^ Tahavi'nin Muhtasar, Cessas'ın Şerhu Muhtasari't-Tahavi ve Muhtasaru İhtilâfi'l-ulemâ adlı eserlerinden aktaran Nergiz Önce, a.g.m. ,s. 108
- ^ Ebû Zeyd ed-Debûsî, Mukayeseli İslam Hukuk Düşüncesinin Temellendirilmesi, çev. Ferhat Koca, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2009, s.138
- ^ Mâtüridi'nin "Tevilatu'l-Ku'an" adlı Kur'an tefsirinin Bekir Topaloğlu başkanlığında 2005-2008 tarihleri arasında gerçekleştirilen tıpkı basımının IV.328-329, 331.sayfalarını kaynak göstererek aktaran Mehmet Akif Koç, "Mâtürîdî'nin Kuran Tasavvuru", s.146-147, makalenin içinde yer aldığı eser Mâtürîdî'nin Düşünce Dünyası, Şaban Ali Düzgün (Editör), T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. Ankara, 2011, ss. 143-157, Koç, ilgili sayfada Matürîdî'nin kabul ettiği bu Hanefi görüşünün yanlış bir temele dayandığını da belirtmekte ve hammaddesi her ne olursa olsun tüm sarhoş edici içkilerin haram olduğunu Maide suresi 90.91.ayetlerine dayanarak ileri sürmektedir.
- ^ İbn Âbidîn, Hâşiyetü Reddü'l-Muhtâr 'alâ Dürri'l-Muhtâr, İstanbul, 1984, VI, 453'ten aktaran Nergiz Önce, a.g.m. s.112
- ^ Fetvayı kaynaklardan aktaran Nergiz Önce, a.g.m. s.114
- ^ Abdurrahman Maliki, İslam Hukukunda Ceza, 2002,s.90 http://www.khilafah.nl/pdf/Ukubat.pdf 15 Aralık 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.,
- ^ Serahsi'nin Mebsut adlı eserinden aktaran Ralph S. Hattox, Coffee and Coffeehouses-The Origins of a Social Beverage i the Medieval Near East, University of Washington Press, Seattle and London, 1996, s.50
- ^ "The Ismaili Imamat's guidance against drinking alcohol". 1 Kasım 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Kasım 2015.
- ^ Mustafa Yıldırım, a.g.m. s.37-39
- ^ Mustafa Yıldırım, a.g.m. s.42-43
- ^ Buhârî, Hudûd 4; Ebû Davud, Hudûd, 36; Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, VII, 156 aktaran Mustafa Yıldırım, a.g.m. s.43
- ^ Buhari, Hudûd 5 aktaran Mustafa Yıldırım, a.g.m. s.43
- ^ Ebû Dâvud, Hudûd, 36 aktaran Mustafa Yıldırım, a.g.m. s.44
- ^ Buhârî Hudûd, 4 aktaran Mustafa Yıldırım, a.g.m. s.44
- ^ Mustafa Yıldırım, a.g.m. s.46-47
- ^ Mehmet Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16.Asır Türk Hayatı, İstanbul: Enderun Kitabevi, 1972, s.144-145
- ^ Karafî, el-Furûk, 1/377-381'den aktaran Yaşar Nuri Öztürk, İmamı Âzam Ebu Hanîfe, Yeni Boyut Yay, İstanbul, 2014,s.363
- ^ Mehmet Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16.Asır Türk Hayatı, İstanbul: Enderun Kitabevi, 1972, s.146
- ^ M.Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam...S.144-145
- ^ M.Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam...S.145
- ^ Devin J. Stewart, Islamic Legal Orthodoxy. Twelver Shiite Response to the Sunni Legal System, Salt Lake City, 1998, s.47 ayrıca [http://www.dinibilgiler.eu/az-alkole-fetva.html Az Alkole Fetva Vermek]
- ^ Muhammed Revvâs Kal'aci, Mevsû'atü Fıkhı Süfyan es-Sevrî (Dârün-Nefâis), Beyrut, 1990, s.162-163'ten aktaran Yaşar Nuri Öztürk, İmamı Âzam Ebu Hanîfe, Yeni Boyut Yay, İstanbul, 2014, s.360
- ^ Irene Melikoff, Uyur İdik Uyardılar-Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları, çev. Turan Alptekin, İstanbul: Cem Yayınevi, 1993, s.201-201
- ^ Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, Çev.Tahsin Yazıcı, C.2,1973, s.94
- ^ Ricaut, Türklerin Siyasi Düsturları, Haz.M.Reşat Uzmen, Tercüman 1001 Temel Eser, t.y. s.217,
- ^ Paul Rycaut,The Present State of the Ottoman Empire, London, 1670, s.139
- ^ Ricaut, a.g.e. s. 224
- ^ Paul Rycaut, The Present State of the Ottoman Empire, London, 1670, s.144
- ^ Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sufilik: Kalenderiler, TTK, 1992, Ankara, s.178-179
- ^ Ahmet T. Karamustafa, Tanrının Kuraltanımaz Kulları-İslam Dünyasıda Derviş Toplulukları (1200-1550), çev. Ruşen Sezer, YKY, İstanbul, 2008, s.87-88
- ^ A. Yaşar Ocak, a.g.e. s.179-180
- ^ Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana'dan Sonra Mevlevilik, İstanbul 1953, s. 114, 106'dan aktaran Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sufilik: Kalenderiler, TTK, 1992, Ankara, s.203
- ^ Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam-Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, çev. Elif Kılıç, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,2010,s.239,240
- ^ Emin Efendi, Osmanlı Hayatından Kesitler, İnsan Yayınları, İstanbul, 2009, s.156
- ^ Ahmet Refik Altınay, Eski İstanbul, İstanbul, İletişim Yayınları, 1998, s.42 ve Diyanet İşleri İslam Ansiklopedisi, Bali Efendi, Sarhoş maddesi, Cilt 5, s.20, İA'nın bu maddesinde Aşık Çelebi'den Bali Efendi'yi içki sebebiyle Hasan Çelebi'nin ise içki değil ilahi aşk sebebiyle kendisine "sarhoş" lakabı verildiğine dair ifadeleri aktarılmaktadır.
- ^ Sırrî Kalender, Asâ-yı Sırrî, Revnak Kitabevi, İstanbul, 2012, s.28
- ^ Bernard Lewis, Ortadoğu, çev. Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2006, s.271
- ^ Bernard Lewis, Ortadoğu, çev. Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2006, s.294
- ^ Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam-Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, çev. Elif Kılıç, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,2010,s.337
- ^ Tom Standage, Altı Bardakta Dünya Tarihi, çev. Ahmet Fethi, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2014, s.90
- ^ Kathryn Kueny, The Rhetoric of Sobriety-Wine in Early Islam, State University, New York, 2001, S.54
- ^ Rudi Matthee, Alcohol in the Islamic Middle East: Ambivalence and Ambiguity, Past and Present Dergisi, 2014, s.104
- ^ İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt 1, TTK, Ankara, 1988, s.280
- ^ Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul, Yeditepe Yayınları, 2012
- ^ Halil İnalcık, Has-bağçede 'ayş u tarab-Nedimler Şairler Mutrîbler, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010s.277
- ^ İhsan Arslan, "Sahabenin Olumsuz Davranışları Karşısında Hz. Peygamber'in Tavrı", Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, Cilt 12, Sayı 3, 2012, s.144 ayrıca bakınız Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.33, s.220, Nuaymân b.Amr maddesi...
- ^ Mesudî, Murûc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar), çev.Ahsen Batur, Selenge Yay. İstanbul, 2014, s.336
- ^ Mukaddesî, İslâm Coğrafyası (Ahsenü't-Takâsîm), çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul, 2015, s.213
- ^ Adam Mez, Onuncu Yüzyılda İslâm Medeniyeti, çev. Salih Şaban, İnsan Yayınları, İstanbul, 2014, s.447
- ^ Rahmi Er, Bediüzzaman el-Hemezânî ve Makâmeleri, MEB Yayınları, İstanbul 1994, s. 152-153
- ^ Nebi Özdemir, Cumhuriyet Dönemi Türk Eğlence Kültürü, Ankara:Akçağ Yayınları, 2005, s.199
- ^ Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı I, Ankara: TTK, 1989, s.179
- ^ M.Ergin, Dede Korkut Kitabı I, s.225
- ^ Nizamülmülk, Siyasetnâme, Çev. Nizamettin Bayburtlugil, Dergah Yayınları, İstanbul, 2014, s.58,104,135
- ^ Halil İnalcık, Has-bağçede 'ayş u tarab-Nedimler Şairler Mutrîbler, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010, s.221-222
- ^ Aziz B. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, çev. Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s.364
- ^ İbn Batuta, İbn Battûta Seyahatnâmesi, Cilt 1, çev.A.Sait Aykut, İstanbul, YKY, 2004, s.484, 485
- ^ Abdülkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler II.Cilt, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991, s.224
- ^ Abdülkadir Erkal, Divan Şiirinde Afyon ve Esrar, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 33, Erzurum, 2007, s.27-28
- ^ Ogier Ghiselin de Busbecq, Türkiye'yi Böyle Gördüm, çev. Aysel Kurutluoğlu, İstanbul, Tercüman 1001 temel Eser, t.y. 19-20
- ^ Türkiye'nin Dört Yılı (1552-1556), çev.A.Kurutluoğlu,Tercüman 1001 Temel Eser, s.84, 66, t.y.
- ^ Lâtifî, Evsâf-ı İstanbul (Haz. Nermin Suner Pekin), İstanbul Fetih Cemiyeti, 1977, s.57-58
- ^ Jean Thevenot, 1655-1656'da Türkiye, çev. Nuray Yıldız, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1978, s.89-90
- ^ Jean Thevenot, a.g.e. s.131
- ^ Katip Çelebi, Fezleke, Cilt 2. İstanbul:Ceride-i Havadis Matbaası, 1286/1869, s.396'dan aktaran Marc David Baer IV.Mehmet Döneminde Osmanlı Avrupası'nda İhtida ve Fetih, İstanbul: Hill Yayınları,2009, s.117
- ^ Marc David Baer IV.Mehmet Döneminde Osmanlı Avrupası'nda İhtida ve Fetih, İstanbul: Hill Yayınları,2009, s.187-188
- ^ Risâle-i Garîbe, XVII. yüzyıl İstanbul Hayatına Dair Risâle-i Garîbe, Haz. Hayati Develi, Kitabevi, İstanbul, 2001, s.25, 35
- ^ Metin Öztürk, Sıhhati Çelebi'nin "Menakıb-ı Mükeyyifat-ı Alem" Risalesi Çerçevesinde 17. yüzyıl İstanbul'unda Keyif Verici Maddeler, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Ankara, 2006, s.50-51
- ^ Marc David Baer, a.g.e. s.338
- ^ M.de M.D'Ohsson, XVIII. yüzyıl Türkiseyinde Örf ve Adetler, çev. Zerhan Yüksel, Tercüman 1001 Temel Eser, t.y. s.53-54
- ^ Sir Charles Eliot, Avrupa'daki Türkiye, çev. Adnan Sınar, Şevket Serdar Türet, t.y. Cilt 1, s.192. Yazar Türkiye'ye 1884'te gelmiş 1898 yılına kadar İngiltere elçiliğinde sekreter olarak çalışmış. Eseri de ilk olarak 1900'de daha sonra da ilavelerle 1907'de basılmıştır.
- ^ Sir Charles Eliot, a.g.e. Cilt 1, s.203
- ^ Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri (Yay.Haz. Kazım Arısan-Duygu Arısan Günay), Tarih vakfı Yurt Yayınları, C.2. İstanbul 1995, s. 326, 328, Hazırlayanlar kitabın notlarının yazar tarafından 1910-1912 arasında kaleme alındığını tahmin etmektedirler, bkn. a.g.e. s.v-vi
- ^ Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Bir Zamanlar İstanbul, Haz.Niyazi Ahmet Banoğlu, Türcüman 1001 Temel Eser, t.y.s.288, 295-297, Ali Rıza Bey'in bu yazıları 1922 yılında Peyam Sabah ve Alemdar adlı gazetelerdeki yazılarından derlenmiştir.
- ^ Rüsuhi Baykara, "Osmanlı Devleti'nde İlk Tütün İçme Yasağı ve İktisadi Sebebi", s.302, içinde yer aldığı eser Fatih Tığlı (Haz.) Ehlikeyfin Kitabı, Kitabevi Yay. İstanbul, 2011, ss.301-304
- ^ Şeyhülislam Bahayi Efendi Divanı'ndan Seçmeler, Haz. Harun Tolasa, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1979, 16, 22
- ^ Naima Tarihi'nden aktaran Necdet Sakoğlu, "XVII. yüzyılda Tütün Haram, İçenler İdamlık ve Cehennemlikti", s.286-287 içinde yer aldığı eser Fatih Tığlı (Haz.) Ehlikeyfin Kitabı, Kitabevi Yay. İstanbul, 2011, ss.285-300
- ^ A. Esat Bozyiğit, Nargile, s. 394-395, içinde yer aldığı eser Fatih Tığlı (Haz.) Ehlikeyfin Kitabı, Kitabevi Yay. İstanbul, 2011, ss.394-400
- ^ Tom Standage, Altı Bardakta Dünya Tarihi, çev. Ahmet Fethi, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2014, s.137
- ^ Talat Mümtaz Yaman, "Türkiye'de Kahve ve Kahveler", s.7 içinde yer aldığı eser Fatih Tığlı (Haz.) Ehlikeyfin Kitabı, Kitabevi Yay. İstanbul, 2011, ss.3-29
- ^ Diyanet İslam Ansiklopedisi, Ebû Nûvâs maddesi, Cilt.10. s.205, 207
- ^ Savaşkan Cem Bahadır, Şeyhülislam Bir Şairde "Şarap" Kavramı: Şeyhülislam Yahyâ Bey'in "Disünler" Redifli Gazeli, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 7, Sayı 30, s.45-46
- ^ Mehmet Arslan, Sâkî-nâmeler, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2012, s.15-16
- ^ Katharina Mommsen, Goethe ve İslam, çev. Senail Özkan, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2012, s.274
- ^ Rıdvan Canım, Türk Edebiyatında Sâkînâmeler ve İşretnâme, Akçağ Yayınları, Ankara, 1998, s.42-51
- ^ Rıdvan Canım, a.g.e.s.119-120
- ^ Fatma Büyükkarcı Yılmaz, Nidayî el-Ankaravî'nin Bilinmeyen Bir Eseri Mübâhasât-ı Mükeyyifât ve Aynı Konudaki Diğer Eserler, Turkish Studies, Vol 8/3, Winter 2013, s.683-684 vd, Ankara
- ^ Majid Daneshgar, "Shi'te-Perso Views Towards Abusing Wine and Opium: Is it Addiction or Culture?" Journal of Religious Culture, No.187 (2014)
- ^ Bu satırlar Bürgel'in Allmacht und Mächtigkeit. Religion und Welt im Islam, (München 1991) adlı eserinin Wein als Heilmittel (Şifa Aracı olarak Şarap) başlıklı bölümünden aktarılmıştır. Aktaran Katharina Mommsen, Goethe ve İslam, çev. Senail Özkan, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2012, s.274
- ^ Ebû Zeyd el-Belhi, Mesâlihu'l-Ebdan ve'l-Enfüs, Çeviri, Tıpkıbasım, çev. Nail Okuyucu-Zahit Tiryaki, Türkiye Yazma Eserler Kurumu, 2012, s.204
- ^ Ebû Zeyd el-Belhi, a.g.e. s.206-244
- ^ İbn-i Sînâ, El-Kânûn fi't-Tıbb, Birinci Kitap, çev. Esin Kâhya, Ankara, 1995, s.263
- ^ Serap Göçgün, Abdulvehhâb'ın "Müntehâb-ı Fi't-Tıbb" Adlı Eseri, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas, 2010, s.18
- ^ Nidayi'nin eserinden aktaran Fatma Büyükkarcı Yılmaz, Nidayî el-Ankaravî'nin Bilinmeyen Bir Eseri Mübâhasât-ı Mükeyyifât ve Aynı Konudaki Diğer Eserler, Turkish Studies, Vol 8/3, Winter 2013, s.686
- ^ Konuyla ilgili Müslüman hekimlerin görüşlerinin genel olarak özeti için bkn. Ayten Altıntaş, Sağlığın Can Damarı-Osmanlı Tıbbında Sağlıklı Yaşam, Yediveren Yayınları, İstanbul, 2013
- ^ [http://www.ekrembugraekinci.com/pdfs/osmanlipadisahlariickiicermiydi.pdf Ekrem Buğra Ekinci:Osmanlı Padişahları İçki İçer Miydi?]