Kemal Tahir: Revizyonlar arasındaki fark

Vikipedi, özgür ansiklopedi
[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Ugur Basak (mesaj | katkılar)
65. satır: 65. satır:
Göl İnsanları'nı yayımladığı 1955 yılında köy romanlarının ilki olan ''Sağırdere'' romanı da yayımlandı. Sağırdere (1955) ve onun devamı olan ''Körduman''’da (1957) [[Çorum]]’un Yamören köyünden Kamil’in serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından koparmadan sergiledi.
Göl İnsanları'nı yayımladığı 1955 yılında köy romanlarının ilki olan ''Sağırdere'' romanı da yayımlandı. Sağırdere (1955) ve onun devamı olan ''Körduman''’da (1957) [[Çorum]]’un Yamören köyünden Kamil’in serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından koparmadan sergiledi.


Mütareke dönemi İstanbul’unu konu alan [[Esir Şehrin İnsanları]]’ndan (1956) sonra yayımlanmış olan ''Körduman'''ı; eşkiyalık olgusna eğildiği ''Rahmet Yolları Kesti'' (1957), Çorum bölgesi insanlarını anlatan roman üçlemesinin ilk iki kitabı ''[[Yediçınar Yaylası]]'' (1958) ve ''Köyün Kamburu'' (1959) izledi (Üçlemenin son kitabı, 1970'de yayılanan ''Büyük Mal'' adlı romandır ).
Mütareke dönemi İstanbul’unu konu alan [[Esir Şehrin İnsanları]]’ndan (1956) sonra yayımlanmış olan ''Körduman'''ı; eşkiyalık olgusuna eğildiği ''Rahmet Yolları Kesti'' (1957), Çorum bölgesi insanlarını anlatan roman üçlemesinin ilk iki kitabı ''[[Yediçınar Yaylası]]'' (1958) ve ''Köyün Kamburu'' (1959) izledi (Üçlemenin son kitabı, 1970'de yayılanan ''Büyük Mal'' adlı romandır ).


1960’tan sonra tüm dikkatini Osmanlı tarihi ve toplum yapısına yönelterek, devlet, Doğu-Batı çatışması, Batılılaşma ve mülkiyet gibi sorunları derinden kavramaya uğraştı; araştırmaları sonucu resmî tarih söyleminin karşısında, Osmanlı Devleti'nin kültürel ve siyasî mirasını sahiplenen bir romancı haline geldi.<ref name=karaca/>
1960’tan sonra tüm dikkatini Osmanlı tarihi ve toplum yapısına yönelterek, devlet, Doğu-Batı çatışması, Batılılaşma ve mülkiyet gibi sorunları derinden kavramaya uğraştı; araştırmaları sonucu resmî tarih söyleminin karşısında, Osmanlı Devleti'nin kültürel ve siyasî mirasını sahiplenen bir romancı haline geldi.<ref name=karaca/>

Sayfanın 21.15, 13 Ocak 2013 tarihindeki hâli

Kemal Tahir
Doğum13 Mart 1910(1910-03-13)
Osmanlı İmparatorluğu İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm21 Nisan 1973 (63 yaşında)
Türkiye İstanbul, Türkiye
MeslekRomancı, öykü yazarı ve düşünür
Edebî akımGerçekçilik
Önemli ödülleri1968 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü, 1968 Yunus Nadi Roman Armağanı

Etkilendikleri

Kemal Tahir Demir (13 Mart 1910 - 21 Nisan 1973), Türk romancı.

Türk edebiyatının en üretken roman yazarlarından birisidir. Sol dünya görüşüne sahip olan yazar, Marksizmi, Türk toplum yapısına uyarlamak için toplumu anlamaya çalışmış; edindiği bilgileri romanları yoluyla okuyuculara aktarmıştır.

Yaşamı

15 Nisan 1910’da İstanbul’da dünyaya geldi. Gerçek adı İsmail Kemalettin Demir'dir. Babası, II. Abdülhamit’in yaverlerinden Yüzbaşı Tahir Bey; annesi, Osmanlı sarayında Abdülhamit’in kızı Naile Sultan’ın hizmetinde bulunan Nuriye Hanım’dır (Saraydaki adı “Hubser” idi).[1] . Ailenin en büyük çocuğu idi.

Babasının görevleri nedeniyle ilk öğrenimini imparatorluğun değişik yerlerinde sürdürdü. Ailenin 1923’te İstanbul’a yerleşmesinden sonra eğitimine Galatasaray Lisesi’nde devam etti. Annesinin 1926 yılında veremden ölümü ve babasının ikinci bir evlilik yapması üzerine öğrenimini 10. sınıfta iken bıraktı; önce İstanbul’da avukat kâtipliği, sonra Zonguldak’taki kömür işletmelerinde ambar memurluğu yaptı.

Sol düşünceyi benimsemesi

1932’de İstanbul’a döndü, Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde röportaj yazarı, çevirmen, düzeltmen olarak çalıştı. 1933’de Kenan Şahabettin, İdris Ahmet, Ziya İlhan, Yakup Kadri, Nuri Tahir, Ertuğrul Şevket, Fakih Özden ve Arif Nihat Asya[1] gibi yazar ve şairlerle “Geçit” adlı bir edebiyat dergisi çıkardı. Geçit Dergisi kadrosundan Ertuğrul Şevket (Avaroğlu), Babıali’de tanıştığı Kerim Sadi Türkiye Komünist Partisi üyesi olan komşusu “Sarı” Mustafa Börklüce ve onun aracılığı ile tanıştığı şair Nazım Hikmet, gibi sosyalist aydınlarla arkadaşlığı sonucu sosyalist fikirleri benimsedi[1] 1934-1936 arasında Yedigün ve Karikatür dergilerinde sekreterlik yaptı;.Varlık ve Ses dergilerinde takma adlarla şiirler yayımladı, Karagöz gazetesinde başyazarlık, Tan’da yazı işleri müdürlüğü yaptı.

İlk kitapları

İlk kitabı,1936’da yayımladığı “Namık Kemal İçin Diyorlar ki” adlı kitapçık oldu. Kitapçık, Namık Kemal hakkında yaptığı yedi soruluk ankete çeşitli şair ve yazarlar tarafından verilen yanıtlardan oluşmaktaydı[2]. Falih Rıfkı Atay, Vâlâ Nureddin, Hüseyin Cahit Yalçın, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Sadettin Nüzhet Ergun, Kerim Sadi Cerrahoğlu, Dr. Fuad Sabit, Nâzım Hikmet, Hüseyin Avni Şanda ve Suat Derviş’in yanıtlarını ve Kemal Tahir’in onlar hakkındaki saptamalarını içeren kitapçık, edebiyat dünyasında geniş yankı buldu[1]. 1937’de ikinci kitabı olan “Bir Çalgıcının Seyahatı” adlı romanı yayınlandı.

İstanbul’un tanınmış gazeteciler arasına giren Kemal Tahir, 1937’de İzmir’de öğretmenlik yapan Fatma İrfan Akersin ile ilk evliliğini yaptı[3]; bu evlilik Kemal Tahir’in 1938’de hapse girmesi nedeniyle devam etmedi ve 1940 yılında boşanma ile sonlandı.

Donanma Davası

Kemal Tahir, bahriyede görevli kardeşi Nuri Tahir, Nâzım Hikmet, Hamdi Alev, Emine Alev, Hikmet Kıvılcımlı, Fatma Nudiye Yalçı, Kerim Korcan, Mehmet Ali Kantan, Seyfi Tekbilek ve Hüseyin Durugün'le beraber “askeri isyana tahrik ve teşvik” suçlaması ile 13 Haziran 1938’de tutuklandı.

Suçlanmasının nedeni astsubay olan kardeşi Nuri Tahir’e Sabahattin Ali’nin bir kitabını vermek idi[4]. “Donanma Davası” veya “Bahriye Olayı” diye adlandırılan bu dava nedeniyle Donanma Komutanlığı Mahkemesi’nde yargılandı, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Cezaevi yılları

Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya cezaevlerinde 12 yıl hapis yattı. Hapishanedeki yıllarını okuyarak ve “sarı defterine” yazarak gecirdi. Takma isimle mizah öyküleri ve polisiye romanlar kaleme alan yazar, 1954 yılına kadar “Kemal Tahir” adını eserlerinde kullanamadı[2] "Göl İnsanları"’na alacağı iki öyküsünü hapisteyken Cemalettin "Mahir" takma adıyla Tan’da yayımladı.

Hapishane yıllarında Fatma İrfan Hanım’a yazdığı mektuplar “Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar” adıyla; Nazım Hikmet’in kendisine yazdığı mektuplar “Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar” adıyla basıldı.

Cezaevinden çıktıktan sonraki yaşamı

Yazar, 1950’de çıkan aftan yararlanıp serbest kaldı. Cezaevinden çıkar çıkmaz ikinci eşi Semiha Sıdıka Hanım ile evlendi. Çiftin evliliği Kemal Tahir’in 1973’teki vefatına kadar sürdü; çocukları olmadı 1950’li yıllarda Körduman, Bedri Eser, Samim Aşkın, F. M. İkinci, Nurettin Demir, Ali Gıcırlı gibi takma isimle kitaplar yayımlamayı sürdüren Kemal Tahir’in Amerikalı yazar Mickey Spillane'den çevirdiği “Mayk Hammer” dizisi büyük ilgi gördü. Orijinal kitapların tamamını çevirdikten sonra "Mayk Hammer'in Yeni Maceraları"'nı yazmaya devam etti; böylece Kemal Tahir’in kaleminden dört yeni Mayk Hammer romanı ortaya çıktı[2]

6-7 Eylül olayları sırasında bir kez daha tutuklandı, Harbiye Cezaevi’nde 6 ay yattı. 14 ay kadar Aziz Nesin ile birlikte kurdukları Düşün Yayınevi'ni yönetti. Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz ile senaryo çalışmaları yaptı.

Kemal Tahir’in ilk önemli eseri olan 4 bölümlük Göl İnsanları uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, eser 1955'te kitap olarak basıldı. Bu eserde yıllar sonra ilk defa kendi adını kullandı.

Romancılık dönemi

Göl İnsanları'nı yayımladığı 1955 yılında köy romanlarının ilki olan Sağırdere romanı da yayımlandı. Sağırdere (1955) ve onun devamı olan Körduman’da (1957) Çorum’un Yamören köyünden Kamil’in serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından koparmadan sergiledi.

Mütareke dönemi İstanbul’unu konu alan Esir Şehrin İnsanları’ndan (1956) sonra yayımlanmış olan Körduman'ı; eşkiyalık olgusuna eğildiği Rahmet Yolları Kesti (1957), Çorum bölgesi insanlarını anlatan roman üçlemesinin ilk iki kitabı Yediçınar Yaylası (1958) ve Köyün Kamburu (1959) izledi (Üçlemenin son kitabı, 1970'de yayılanan Büyük Mal adlı romandır ).

1960’tan sonra tüm dikkatini Osmanlı tarihi ve toplum yapısına yönelterek, devlet, Doğu-Batı çatışması, Batılılaşma ve mülkiyet gibi sorunları derinden kavramaya uğraştı; araştırmaları sonucu resmî tarih söyleminin karşısında, Osmanlı Devleti'nin kültürel ve siyasî mirasını sahiplenen bir romancı haline geldi.[1]

Kemal Tahir’in kendisiyle, Osmanlı Devleti, Cumhuriyet ve Batılılaşma ile hesaplaşmasının sonucu olarak 1965 yılında Yorgun Savaşçı adlı romanı ortaya çıktı. Resmi tarih söylemine aykırı görüşler içeren bu eser, tarihi çarpıtmakla eleştirildi. 1980 yılında romanın TRT tarafından filme çekilmesi ile yeniden gündeme gelen eleştiriler, 1983’te filmin başbakan Bülent Ulusu’nun emri ile yakılmasına yol açtı.

1965 yılının Nisan ayında Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilen Bozkırdaki Çekirdek romanı, Kemal Tahir’in çok tartışılan eserlerinden birisi oldu. Bu eserde Köy Enstitülerinin tepeden inmeci bir yaklaşımla kuruluşunu eleştirerek iktidarla ters düştü.

1967’de en önemli eserlerinden birisi olan Devlet Ana yayımlandı. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu ele aldığı bu romdan “kerim devlet” kavarmını ortaya attı; batılılaşmayı eleştirdiİ yerli bir sosyalizm oluşturmaya çalışarak Marksistlerin tepkisini çekti.

1968’de Yorgun Savaşçı ile Yunus Nadi Armağanı’nı, Devlet Ana ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü kazandı.

Kemal Tahir, 1968'de aldığı davet üzerine SSCB'ye gitti. 1970'de akciğer ameliyatı geçiren Tahir, 21 Nisan 1973’te geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul’da yaşamını yitirdi. Cenazesi, Sahrayıcedit Mezarlığı’na defnedildi.

Ölümünden sonra

Yazarın “Namuscular”, “Karılar Koğuşu”, “Hür Şehrin İnsanları”, “Dam Ağası”, “Bir Mülkiyet Kalesi” romanları ölümünden sonra yayımlandı.

Kemal Tahir kitaplarının yayının devam etmesi için ölümünden sonra eşi tarafından "Kemal Tahir Vakfı" kurulmuş; Kadıköy’deki hayatının son yıllarını geçirdiği ev, ziyarete açılmıştır[5].

Yazarın kitapları Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Yılmaz gibi yönetmenler tarafından sinemaya aktarılmıştr.

Düşünceleri

Düşüncelerindeki çıkış noktası Marksizm ile Türkiye gerçeği arasındaki bağlantı sorunuydu. Siyasi eylemlere de katılmış bir yazar olarak, Türkiye'de kendi algıladığı siyasal, sosyal, kültürel yapı ile Marksizmin sunduğu çözüm arasında bir çelişki görüyordu. Türk toplum yaşamına uymadığına inandığı batılılaşmaya ilişkin yargısı da Marksizmi yetersiz bulmasına bağlıydı. Çünkü Marksizm, "Türkiye'de 2. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin siyasal ve kültürel uygulamalarını bir ticaret burjuvazisi devriminin sonucu" olarak değerlendiriyordu. Kemal Tahir ise böyle bir sınıfın varlığından kuşkuluydu. Böylece hem Marksizmin, hem de batılılaşmanın ürünü olan cumhuriyet dönemi resmi tarih görüşünün aşılması düşüncelerinin temel noktası oldu.

Marx ve Engels'in doğu toplumlarıyla ilgili görüşlerini araştırdı. Cumhuriyet dönemi resmi ideolojilerinin dışında kalan Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ, Halil İnalcık, Niyazi Berkes, Şerif Mardin gibi bilim adamlarının eserlerininden vardığı sonuca göre, Osmanlı-Türk toplumu, Marksizmin toplumların sosyo-ekonomik süreçte birbirini izleyen zorunlu aşamalar olarak gördüğü ilkel topluluk / kölecilik / feodalite / kapitalizm sürecinde yer almaz. Kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanan çok daha özel bir gelişme süreci, dinamikleri ile yapısal farklılıkları vardır. Bu nedenle batılılaşma, gerekli altyapısı olmayan bir topluma, soyut ve biçimsel bir üstyapı getirme çabasından başka bir şey değildir. Köklü bir ekonomik ve toplumsal devrim yapılmadan başlatılan tepeden inme uygulamalar taklitçiliktir.

Bu ana fikir çerçevesinde eserlerinde Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Romanlarında da "Türk insanı ve Türkiye özeli" olgusunu ortaya çıkarmaya çalışmadı.

Roman tamamen içinden çıktığı toplumun yapılanmasına bağımlıdır. Romanı diyalektik bir tür olarak anlamak ve insan muhayyilesine katkısını kavramak, romanın dünyayı belirlemek için sarfettiği çabaların biçimsel gerçekçilik tekniklerinin kullanımına bağlı olduğunu da anlamaktır. Don Kişot' un şövalye romanlarının kahramanlarına benzeme teşebbüsünün gülünçlüğü sadece model imkânsızlığı ışığı altında kavranabilir. Tam bu noktada Kemal Tahir'in önemi belirir. Zira Türk romanında bu meselenin taşını kaldıran ilk romancıdır. Romanları, Osmanlı Devleti'nin XIV. yüzyılda kuruluşundan XX. yüzyıla kadar Türk toplumunda bir Osmanlı sürekliliği arayışıdır.

Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Bilhassa Orta Anadolu Türkçesini dilinin odak noktasina koydu. Diyaloglarla zenginleştirdi, karizmatik karakterler yarattı.

Edebi Kişiliği

Tahir, sanat hayatına şiirle başlar. İlk şiir denemeleri İçtihat (1931), Geçit (1933), Varlık (1935) dergilerinde yayımlanır. Yazar uzun bir süre çeşitli takma adlar kullanarak günlük hikayeler, dedektiflik ve macera romanları yazar. Otobiyografik öğeler içeren ilk öyküleri Yedigün’de (1935), Göl İnsanları’nda yer alan dört öyküsü de 1941’de Tan gazetesinde yayımlanır. İlk kitaplarında daha çok köy ve köylü sorunlarına eğilen yazar daha sonra Türk tarihinin ve özellikle yakın tarihin olaylarını ele alır.

Yediçınar Yaylası’nda 1838-1908 yılları arasındaki ıslahat ve devrim hareketlerinin yankılarını Çorum dolaylarında ve buralardaki halkın renkli söyleşmeleriyle anlatır. Yediçınar Yaylası’nın konusu Köyün Kamburu’nda devam ettirilir. Ama Yediçınar Yaylası’ndaki bazı silik kişiler, Köyün Kamburu’nda ön safa geçer. Olaylar, 1908-1918 yıllarında savaş ve sarsıntıların köydeki yıkımları içinde sürüp gider. Cumhuriyet devrinde bir köyü ve o köyün gurbetçilerini anlatan Sağırdere romanının olayları da Körduman’da devam eder. Yine köy ve çevrelerinden alınmış olan Rahmet Yolları Kesti ve Kelleci Mehmet’te ağalık kurumu ve eşkıyalık olgusunu inceler. Bozkırdaki Çekirdek’te de köy enstitüleri üzerinde durur.

Esir Şehrin İnsanları, bir Abdülhamit devri paşasının oğlu olan Kemal Bey’in kişiliği etrafında Mütareke İstanbul’unu anlatır. Aynı kişiyi İstiklal Savaşı başlarına getiren Esir Şehrin Mahpusu adlı romanıdır. İstanbul’daki yılgın subay ve politikacıların Anadolu’ya geçişlerini konu edinen romanı da Yorgun Savaşçı’dır. Yol Ayrımı adlı eserinde de Kemal Bey’in kızı Ayşe ve Öğretmen Ramiz’in oğlu Kadir’in “ülkücü, ilerici” yaşamları anlatır. Devlet Ana romanında Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını, Kurt Kanunu’nda da Mustafa Kemal Atatürk’e karşı düzenlenen İzmir Suikastı girişimi çevresinde Cumhuriyet’i kuran kadronun ittihatçılarla olan hesaplaşmasını anlatır. Büyük Mal romanı, Tanzimat Döneminden başlayarak Cumhuriyet yıllarına kadar toplumsal bir değişim geçiren kırsal kesimde yaşayan köylülerin hayatını konu edinir. Namusçular ve Damağası romanlarında da kırsal kesim insanının cezaevi problemlerini anlatır.

Kemal Tahir romanlarına tarihçi ve sosyolog gözüyle yaklaşır. Romanlarında konu 14. yüzyıldan 1950′lere kadar yaşanan toplumsal sorunlardır. Osmanlı toprak düzeninin batıdaki feodalizmden farklılığı gerçeğinden hareket eder ve bu benzemezliği insanlık yönünden değerlendirmeye çalışır. Romanlarında aynı zamanda batı taklitçiliği üzerinde durmuş ve kültür ikiliği yarattıkları gerekçesiyle bürokrasinin Jön Türk kanadına eleştiriyle yaklaşmıştır. Türk tarihi ile ilgili araştırmalarını roman yoluyla dile getirmiştir. Bu yüzden romanları tarihi bir belge niteliği taşırlar. Tarihe ve Osmanlı toplumuna duyduğu ilgi, onu tarihi roman yazmaya ve Türk toplumunu tarihsel süreç içerisinde değerlendirmeye yöneltmiştir.

Yazar 1945′e kadar yazılmış olan romanları “Türkçede yazılmış romanlar” olarak değerlendirir. Onları Türk romanı olarak kabul etmez, çünkü o zaman kadar yazılmış romanların Batı taklitçiliğinden öteye gidememiş olduğu düşünmektedir. Ona göre, bu tarihe kadar yazılmış romanların özünde yerli adlar taşıyan yabancı insanların özentili serüvenleri anlatılır. Kemal Tahir’e göre bir romancı, tıpkı bir tarihçi gibi, tarihi çok iyi bilmeli, bir sosyolog gibi toplumsal yapıyı çözümlemiş olmalı ve bir iktisatçı gibi ekonomik araştırmalar yapmalıdır. Böylece roman, bir sosyoloji, ekonomi ve tarih makalesi haline dönüşmeli, saf roman olmaktan kurtarılmalıdır. Türk toplumunun yapısı, özellikleri romancılar tarafından incelenmeli ve elde edilen bilgiler okuyucuya aktarılmalıdır. Kemal Tahir, romancının eserlerinde aklını ve sezgilerini birleştirmesi gerektiğini söyler. Romana insan yaşantısını dile getiren ve kendine özgü bir söylemi olan bir sanat olayı olarak değil, yazarın bulduğu tarihsel ve toplumsal bulguları okura aktarmaya yarayan bir araç olarak bakar.

Romanlarında genellikle Çorum ve Çankırı ağızlarını kullanır. Yer yer tekerlemelere, meddah ağzına ve secilere başvurur. Aşık Paşazade ve Evliya Çelebi gibi Türkçenin en eski söz ustalarından özellikle köy romanlarında yararlandığı görülür. Kişi ve doğa betimlemelerine fazla yer vermez. Dili son derece sade ve doğaldır. Tarih ve toplum dersi niteliğindeki konuşmaları yer yer uzun ve ağır bir nitelik taşımasına rağmen yine de yazarın dili büyük bir ustalıkla kullandığı rahatlıkla söylenebilir. Kemal Tahir'in yapıtları zaman zaman yargılanmıştır ve en büyük kusur olarak da roman akışını keserek verdiği bilgiler gösterilmiştir ki bu bir hata değil bilinçli olarak yapılmış bir tercihtir. Kemal Tahir bu bilgileri tam da hikayeyi zenginleştirmek, temel hikayeyi derinleştirmek, yan karakterleri ve tarihsel kahramanları da dahil ederek anlatmak istediklerini kuvvetli bir temelle ve sağlam bir arka planla anlatmak için kullanmıştır. Zira, Kemal Tahir "toplum için sanat" fikrine samimiyetle bağlı bir yazardı ve yapıtlarında kullandığı tüm teknikler bu düşünceye destek olmak için kullanılmıştır.

Eserleri

dış

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar

Kaynakça