Vikipedi:Vikipedi Türkçe Bunalım Tarihçesi/1

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Canı sıkılan, bunalan, sıcaklardan pestile dönen, sataşacak yer arayan, bahane arayan, takla atan, iş arayan, aş arayan, eşine kızan, patronuna kızan, etnik derdi olan, insanlığı ile problemi olan, polemik yapan, polemik yapmak isteyen, miyavlamak isteyen, koşmak isteyen, haykırmak isteyen bu sayfada yaz boyunca serbest olarak ve kişisel hakaret yapmadan ve bulunmadan istediği ciddi ya da geyik bulduğunu yazsın ve rahatlasın. Hepimizin birbirimize ihtiyacı olduğu lütfen unutulmasın.

3 Şubat 2007 ve Okul düşünceleri[kaynağı değiştir]

Şu an çay ocağına gidip çay satacağım beni biraz bekleyin yazıyı akşama tamamlarım ya babam döversediye korkuyorum.Ah zavallı ben!Eşşek gibi çalışacam şimdi.Ziya Paşa sen çok yaşa.Bana eşşek demiştin haklısın!Devamı akşama... --edebiyataşığı 07:39, 3 Şubat 2007 (UTC)

26 Haziran 2006[kaynağı değiştir]

  • Canım kahve istedi hemde sigaram da bitmiş üstelik kuşlarım yüksek uçuş eğitimine başladı.--LandSCape 18:45, 26 Haziran 2006 (UTC)

27 Haziran 2006[kaynağı değiştir]

  • Hava çok sıcak ve nem oranı oldukça yüksek aşırı terleme ve vücut su kaybı nedeniyle verim düşüklüğü. Bebiş kuşlarım uçup gidecek kadar büyüselerde camlarımı kapatabilsem.(02.24 tsi)--LandSCape 23:26, 26 Haziran 2006 (UTC)
  • Kaç gündür olduğu gibi sıcakları yine bahane ettim ve geceye kaldım. İyide oldu hem birkaç maddeye katkı verdim hemde arada şöyle güzel bir öneriyi hatırlama imkanım oldu: 'Mükemmellik her savaşta çarpışarak kazanmak değildir. En iyi strateji savaşmadan kazanmaktır.' Sun Tzu --LandSCape 02:37, 27 Haziran 2006 (UTC)


  • Nihayet eve geldim. Doktorun sigarayı bırakabiliym diye kulağıma batırdığı Akupunktur iğneleri hala duruyo ama yinede canım sigara çekmeye başladı şimdi Landscape'in yazdığını okuyunca. Oyalanmam lazım. Dolapta bi yarım karpuz vardı galiba.. Vikipedi'de Karpuzlar hakkında bir maddemiz varmı acaba çoktan.. ben hemen yaziym bitane:
Karpuzdae ailesini oluşturan Karpuzgiller kendi aralarında beşe ayırılır.. sonra üçle çarpılıp tekrar onbeşe bölündükten sonra bir tepside servisleri yapılır..
Karpuz dilimleri ortalama 170 gram ağırlıkta, 9 ila 12 santim uzunlukta, 1,7 ila 2,5 santim genişliğinde ve üçgen şekilindedirler. Uzun uçları genellikle 22 ila 24 derecede, kısa uçları ise 42 ila 45 derece bir sivriliğe sahiblerdir.. :-p --Erdall 03:06, 27 Haziran 2006 (UTC)
  • Önümde dağ gibi dosya var hazırlanması gereken. Telefonla aramam gereken bir yığın kişi var. Tonlarca mail atmam gerekiyor.Telefonum sürekli çalıyor. Bu ayki hedefi yakalamak üzereyim. Odamın tavanını daha bir sıkı yaptılar ki daha çok terleyim diye , akşamleyin yine yemek yapmaya erindim cipslerle geçiştirdim. Sigara içmediğimi bile bile niye benim yanımda sigara içiyorlar onu merak ediyorum. Bazenleri iş yerinde prosedürlere sıkı sıkıya uysam mı ki diye düşünüyorum çünkü esnek olduğum için sürekli bana geliyorlar , göz ucuyla vikilere bakıyorum. Yine düne benzeyen bir gün , farklı insanlarla konuştum ve farklı cümleler kurdum aslında dünle alakası olmayan bir gün . Bu sayfa ne kadar güzelmiş diye yazmak geliyor içimden--nosferatü 08:46, 27 Haziran 2006 (UTC)

33 Hz.iran 2006 (Belki de 7)[kaynağı değiştir]

  • Bugün canım kavga istiyor.. Gözüme Erdall'ı kestirdim.. Kendisini katkılarından tanıyorum sadece..Kaç kilodur, boyu bosu cüssesi nedir, diye düşünmeden sırf stres atayım, gıcıklık olsun diye Erdall dedim bir kere.. Benim ki salaklık aslında.. Sigarayı bırakmak zorunda kalan bir tiryaki ile kapışılır mı hiç.. Olsun, kavga hep yenmek, dövmek için yapılmaz ki.. Ya canım dayak yemek istiyorsa.. Benim yaptığıma bakın Allahaşkına, koskoca adama(Yaşça yani..) Çocuklar yapmaz yaptığımı..tanımadığın birine sataş.. Ya adam göründüğü gibi değilse.. Olsun bre, ne de olsa O da insandır Erdall'sa Erdall ne olmuş yani.. O, hiç mi benim gibi "Bu hallere düşmemiş" acaba.. Ben ne yapıyorum yahu? Yahya Kemal niye o şiirde o mısra'ı kullanmış? elinin körü! Sen daha iyisini yaz da görelim.. "Karadan sevkedilen yüz gemi inmiş Haliç'e" .. Sevkedilen yerine yüzdürülen dese olmaz mıymış sanki? Her iki kelime de aruza uyuyormuş.. Üstelik "yüzdürülen" daha şiirsel değil mi imiş?.. Ama şiir didaktik..Belki bu sebeple bu kelimeyi kullanmıştır yahu!
  • Sana ne, nasıl yazmışsa yazmış, sen Erdall'la nasıl tebelleş olacak, onu kavgaya çekeceksin, onu düşün: DÜŞÜNDÜM.. Verdiği rakamlar külliyen yanlış:Karpuzgiller kendi aralarında beşe değil yediye ayrılır. Yeşil karpuz, beyaz karpu, sarı karpuz, siyah karpuz, kahve rengi karpuz, (Kaç oldu yahu?)Karpuz dilimleri ortalama 170 değil 169 gram olur. Dilimler üçgen olmaz kare olur.. Tepside servis yapılmaz tencerede yapılır.. Anladın mı gardaş, öğren de gel..
  • Off bee.. şimdi Matüridi maddesi için rahatlıkla yeni bilgiler toplayabilirim.. Bitir şu maddeyi artık ki birisi seni de şutlamak için fırsat kolluyor, ona göre.. Türk'üm, doğruyum, çalışkanım. Yasam: Matüridi maddesini bitirip yeni bir uğraş bulmaktır..
  • Bu sayfayı düşünen beyinin sahibini Eğribucak'taki bağımda ağırlayacağım. Ağaç gölgesi benden su parası da istemem..Getirdiğini yesin içsin eğlensin!Katpatuka 'ya mesaj attım henüz cevap gelmedi. Uzatırsa ben hanımı alıp Avanos'a gidecek ve tepesine dikileceğim: Sen gelmezsen ben gelirim arkadaş! diye.. Nasıl tehdit ama? --Hasan Sami 09:23, 30 Haziran 2006 (UTC)
Sen karpuzgilleri kabakgillerle karistirmis olmayasin sakin gardas..:-P --Erdall 21:10, 30 Haziran 2006 (UTC)


  • Karpuz tevekte, kabak ağaçta biter.. Bal kabağının arıyla, asma kabağının üzümle; süs kabağının ise "Süslü Sare" ile yemiş-içmişliği hatta siyasi parti kurmuşluğu vardır.. Bir karpuzun çekirdekleri mutlaka tek, kabağınki ise çifttir. İnanmıyorsan, bir kabak, bir karpuz alıpkes-biç ve gör doğru olduğunu. Karpuz-Kabak ilişkisine gelince: Kayseriliyiz gardaş, burada karpuzun hamına "Gabak-garpuz" derler..Karıştırmışsak sırf bu yüzdendir belki..(Aklıma gelmişken sorayım: Karpuz ölçülerini alış metresiyle mi, yoksa satış metresiyle mi ölçmüştün?.. Münakaşaya başlamadan önce metrenin cinsinde anlaşalım da yanlışlık olmasın.) --Hasan Sami 11:56, 3 Temmuz 2006 (UTC)


29 temmuz 2006[kaynağı değiştir]

allahım sıcaktan ölmek üzereyim,cumartesi gecemi ancak bu kadar kötü geçirebilirm. hala malzeme getirecek kamyonu bekliyoruz. allahtan vikipedi var. çıkması gereken bir ton maliyet analizi var onları yapmıyorum bari burada bişeyler yapayımDelamorena 19:51, 29 Temmuz 2006 (UTC)


8 Ağustos 2000 kaç? Galiba 6[kaynağı değiştir]

Şu ev taşıma işi bitmedi gitti. Bunun yüzünden ortak projeye ortak olamadım. Üç gündür son yılların en sıcağını yaşıyoruz. İkinci torun bugün 18 günlük.. Doruksal'ın bebeği kaç aylık oldu acaba ve adı ne ki? Benim torunun birincisinin adı Efe 7 sinde.. Yenisinin adı Hasan Batu.. Dedesini adını koydular güya..Ama bana sormadılar ki! Yahu benim yaşım kaç başım kaç ki adımı koyuyorsunuz? Ben dede olacak yaşda mıyım? Baksanıza Uğur'la Doruk'la, Absar'la ve hatta Erdall'la... daha nice tığ gibi delikanlılarla senli benli konuşuyoruz..Arkadaşlarımın yaşını sor yaşımı öğrenmiş olursun değil mi? Değilmiş. Oğlandan olma toruna dedesinin adının konması usuldenmiş.. Başlarım senin usulüne.. Dedelikten istifa ediyorum... diyecektim ki, bilgisayarın arka planında bulunan, ötesi-berisi ortalıkta torunun 4 günlük resmi yandan bana bakıyor.. Sanki dediklerimi duymuş da bana "ben de sana başlarım ha...Dedeysen dedeliğini bil ve dır-dırı kes..." diyecekmiş gibi... Zamanenin bebeleri n'olacak! Büyüyünce bana türbe mi yaptıracak sanki? Öbürü 7'sinde jeepe göz koydu.. Bu da o yaşa gelmeden elimdeki bilgisayarı alacak oyun oynamak için!

Başka yazacak saçmalığın kalmadıysa, Ya Allah deyip bugün kü yazına başlasan, diyorum. Gazete yazını bekliyor. Birazdan fırçalı bir mesaj alırsın torununun babasından ona göre! İyi de hava sıcak, kafa bozuk.. Ev taşıma için kamyoncuyla kim görüşecek? Yine Erdall'la kavgaya mı tutuşsam ki? Vikide'ki eksik maddeler ne olacak? (Ömründe bir kere olsun ruh doktorunua gitsen ne olur yani?) Elinin körü olur! Bir kere niyet ettik de adam beni tedavi edeyim derken ben ona birMesmer metodu uyguladım ki aklın durur. 7. dakikada somnambüle girdi..Biraz daha devam etsem letarji ve mort! (Uyandıktan sonra benim buraya geldiğimi söylersen sana bu sefer elma diye soğan değil cin biberi yediririm, ona göre!) diye bastım ağır telkini.. Askerdeyken de Hüseyin Çelebi'yi uyutmuştum voleybol maçı sırasında. Ne yapayım O'nun kütörlüğü benden iyi idi ve maçı kaybetseydik bir tepsi şam tatlısı da cepten gidecekti.. Boyumun uzun olmayışından dolayı rahmetli anama-babama bir kızıyorum ki aklınız durur.. İyi kütör olamayışım hep boyumun yüzünden. Hanım'la konuşmak için bile iki üç-basamak yukarı çıkmam gerek..(Fazla attık galiba?)

Yeter be... Geç şu yazının başına yoksa Fatih'in fırçası mesaj olarak damlıyacak birazdan..( Şu hale bakın 28'inde baba oldum diye başımıza patron kesildi. Ulan senin altına pişiklerin geçsin diye ısıtılmış kum koyduğum günleri ne çabuk unuttun! Altını açtığımda bir kere de yüzümü... O zamandan belliydi ne olacağın!)

Halime gülen varsa, gülenin başına!--Hasan Sami 05:29, 8 Ağustos 2006 (UTC)

23 Eylül 2006[kaynağı değiştir]

Yarın okul başlıyor benim için. Vikiye eskisi kadar çok katkıda bulunamayağım; ama yazın istediğim kadar zamanım olacaktır.

KIZILSUNGURiletikatkılar 04:07, 24 Eylül 2006 (UTC) :(:)

Adana'dan portakal, Giresun'dan finduk gelse..Kayseri'den pastırma gitmese..[kaynağı değiştir]

  • Bugün birşeyler yazayım da bu sayfa öksüz durmasın bari.. Ne yani, bu kadar kullanıcının içinde benden başka canı sıkılan yok mu? Yoksa bu sayfa babamın tapulu mülkü sanılıyor da, girmeye mi çekiniliyor? (Tahrik için yazılmış bir cümle: Ne yani beni adam yerine koymadığınız için yan yana görünmek mi istemiyorsunuz?)

İçki, sigara, maç yayınlarından sonra saatlerce o maçın "yarenliğine" dalmak.. Bunlar benim de iştigal sahalarım olacak ama dünyaya öbür gelişimde. Hemen birinizin, "yani sen reenkarnasyona inanıyor musun?" diye sorduğunu hissediyorum. Bu arada bir başkasının, "nasıl hissedebiliyorsun? Sen abdal mısın ki mâlûm oluyor" dediğini de duyuyorum.. Hem hissedip, hem de duyduğuma göre abdalım elbet, hem de bunu yazacak kadar cesurum, va'mı başka sorusu olan?.. Ben bu cesareti gösterirken rahatlıyorum, gevşiyorum, saflaştığıma inanıyorum.. Cesaretim bu kadar mı? Değil tabii. 8-10 yaşındaki iken Kayseri Cumhuriyet meydanında "kuru incir" satan tablacının tablasından akşam üstü bir(adamın hakkı geçmesin belki de iki) incir çaldığımı daha altı ay önce ballandıra ballandıra anlatan bir yazı bile yazdım da kaç tebrik telefonu aldım dostlarımdan ne haber? Ula, elli yıl önce Kayseri'ye "İncir" diye bir nesne gelmiş ki, görünce yemeyip yanında yatasım geldi. Kayseri'nin "muz"la tanışması da kırk yılı geçmez.. Çoğumuzdan daha ârif olduğuna inandığım 70'lik ninemin anlattığına göre bir zamanlar Adana'dan portakal gelirmiş de kabuğunu çamaşırların arasına koyarlarmış ki güzel kokutsun diye! O zamanlar portakal-mandalina bir kıymetliymiş ki ninem anlata anlata bitiremezdi.. Şimdi Erdemsenol 'a hafif bir imada bulunsam değil bir sandık portakal, tutar bahçesini bile Kayseri'ye gönderir.( Bu cümle, kış hazırlığı için yatırımdır ha!) Nerde kalmıştık? Portakal'da kalmıştık.. Bu meredin iyisini Adanalı, Tarsuslu, Finike'li Wikipedistler yiyorlar ve beğenmediklerini de Kayseri gibi gariban bir şehre gönderiyorlar.. Sanki biz bu ülkenin çocuğu değiliz! Adanalı Wikipedistler listesine baktım da tam 5 isim var. Her biri bir sandık gönderse toplam 100 kilo eder.. Bu da bu garibe bir kış yeter.. (Bu kadar yüzsüzlük bazı siyasilerde bile görülmemiş bre oğlum! Olsun, ağlamayana meme yokmuş.. Ağlamaya devam da, ya bu Adanalı dostlar, "tamam bir sandık portakal gönderelim, nasıl olsa kabı boş gönderilmez, içine pastırma koy!" derlerse işte o zaman hapı yuttuk! Burada pastırmanın kilosunu yazsam Katpatuka'ya ayıp olacak.. "Dün Avanos'a gelirken getirdiğin şu kadarcık pastırmanın kilosunu yazmaya utanmadın mı?" derse, utanırım doğrusu!)

Portakal işi tamam.. Sıra geldi "fındık" a. Giresunlu wikipedistlere yazacağım ama onlar Kayserililerden daha zeki olmalılar ki memleketlerini yazmamışlar ki Kayseriliye soyulmayalım diye! Bre kardeşim göndereceğin altı üstü bir çuval finduk ki onunda yarısı kabuk çıkar.. Fazla nakliye parası ödemeyesin diye iç fındık göndermenini öneririm. Bu kıyağı babanız bile yapmaz, haberiniz ola!

Mutfaktan, İçişleri Bakanı'nın, kahvaltı hazır, komutu geliyor.. Kazağı çıkarmanın zamanı.. Şimdilik kazaklığa da, gevezeliğe de son.. Oh bee biraz rahatladım!--Hasan Sami 05:01, 23 Eylül 2006 (UTC)

  • Yine ben.. ama bu gece bir şey yazmak geçmiyor içimden.. Bunalan sadece benim galiba..Herkesin ruh sağlığı yerinde!--Hasan Sami 22:50, 9 Ekim 2006 (UTC)

Hasan Sami bey canınız sağolsun sizin için en iyi bahçeden en iyilerini gönderirim, karşılığında da pastırma istemem. Ama nereye göndereceğim? Oraları isim olarak pek bilmemde biraderlerden doktor olanı orada okuduydu, eniştelerden biride Milli Mensucatta müdürdü epey gezmişliğim vardır. Kozandan istetirim direk oraya gönderilir. (Ceyhan'da meyve yetiştirmezler pek)--Erdemsenol 17:20, 19 Ekim 2006 (UTC)

Ne yapmalı?[kaynağı değiştir]

(Bu başlık, taaa 1917'lerden kalma olmasına rağmen Lenine aittir. Telif sorunu vardır gerekçesiyle Vito tarafından silinebilir.Dikkatli ol.) Öyleyse ne yapmamalı? Bu sayfaya gelen giden yok, istediğin gibi yaz çiz ve deşarj ol ve ondan sonra da adam gibi sıraya koyduğun 48 maddeyi peşi peşine gir... yapmalı mı, yoksa yapmamalı mı.. Cezayir soykırımından dolayı fransızlara gıcıkım arkadaş, dolayısı ile "giyotin"e de gıcığım var, dar ağacı olsun lütfen.. desem mi demesem mi? Kafamın tam dank ettiği bu anda, ömrüm de tatmadığım hatta hiç görmediğim kımızı çamçaklasam mı çamçaklamasam mı? Allah onları yaratmışsa peki niye beni yaratmış diye sorsam mı sormasam mı.. (Tövbe ya Rabbim, tövbe..)Adam (belki de adame) yanıma kötek elbisesi ile dikilmiş.. Peçesini kaldırsam mı kaldırmasam mı? Ulan veya ulane, şu karşı duvarda asılı 32+32x9 dile gelse de söylese, nasıl kötek atılırmış bir öğrensen desem mi, demesem mi? c-5+7 kaç eder diye sorsam mı sormasam mı? Lenin'in 40 yıl önce okuduğum o kitabını yeniden okusam mı okumasam mı: Ne yapmalı? Elinin körünü yapmalı.. Stalin gibi davran veya Hitlerin Hocbreuhaustaki toplantısını bas veya Osman Batur gibi çık dağa ve kementle ... tayyaresi düşür! Başka? 1971'deki gibi yap: Önemli işlere karar vereceğin zaman ya kenefe git, veya hamamın göbek taşına uzan ve orada düşün.. Daha da ileri gitmek istiyorsan Eğribucak'ta su sarnıcı kazarken 4. (Belki de 5.) metre derinlikte verdiğin kararı tekrarla ve ertesi günü uygula.. Türkiye'yi ayağa kaldır, köşe yazarlarının her biri kendine göre ahkam kessinler ve enayilerin hiçbirinin yazdığı doğru olmasın! Ne çok fare var ortalıkta.. Kediliğe devam et ama ondan da usanırsın sen.. Öyleyse aslanlık tarafını kullan, boğazlarından tut ve ümiklerini sık.. hatta ağıla girmiş kurt gibi yap, hepsini boğ at, anasını satayım.. Sonra da dışarı çık, yakana bir gül tak, ağzına da bir sigara yak ve git Nefiye'nin penceresinin altına serenata başla Ahmet Muhip Dranas'ın mısralarıyla:

SERENAD


Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Senin'çin karanfil, yasemin zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ..

Bu "orijinalden" sonra Baudelaire'n kötü tercüme edilmiş "Elem çiçekleri" okunmaz ki! Ula tercüman, O kitabın tercüme adı Elem Çiçekleri değil, Azap çiçekleri... Elem'le azap arasında "nüans" değil kazık kadar "fark" var. Verlaine'e el uzatsam O'nun da devri geçti.. 18'inde gelmeyen sevgilinin,20'sinde sahip olunmayan jeep'in, 25 yıl karanlık mutfakta yemek yedikten sonra gelen aydınlık mutfağın ve "Ah ula bir intertyp'ım olsa da nasıl gazete çıkarılırmış umuma göstersem yıllarındaki özlemden sonra gelen tren katarı gibi web baskı makinesinin içine... tüküreyim.. Nefiye ne alemde acep, Rukiye Nasıl, Ülkü'nün kaç çocuğu var, Keziban yine "Mantosu kareli, dalavereli bir kız" mı? Merzuka, Rubbiye, İlmiye... (Ula hep "eski" isimli kızları mı buldun şiir yazacak, biraz da "tankü" isimlileri seçseydin.. (Olmaz abisi..Neden olmaz? Şundan olmaz: Eskilere aruzla yazmak gerek, şimdikilere de "yatağıma geeeel" gibilerinden serbest nazımla.. Hast du versthanden? Taha o gazeteye nasıl "baş" oldu? Köksal'ın o partide işi ne, Sadi yine dayak yeme pahasına adaylıkta ısrar eder mi, Ula Yılmaz Devlet Dergisinin kapağını çizen adam uçak kaçırır mı, Galip ağabey o dünyada da odasına çay-sigara servisi yapılarak kilitlenip "yazını yaz"a zorlanıyor mu, Münih'teki kazak Hasan'ın, Londradaki Kırımlı saygın romancımın sıhhati nasıl, Erol bey son gönderdiğim şiiri neden mâhur değil de kürdilihicazkar olarak bestelemiş... Arena stadyumunu çizen akıllı neden çimlerin güneş ihtiyacını hesap etmemiş de projede sonradan değişiklik yapılmış.. Radyoaktif elementlerin bugünkü sayısı kaçı buldu.. Rüyalarında imal ettiğin uzay aracına bin ve gıcık olduğun ülkeleri yerle bir et..(Yalnız, gül bahçelerini, mavi çamları, orkideleri ve spinozları koru..) Hoppala, nereden nereye geldik.. Bir siyasi parti mi kursam, yoksa Viki'ye yöneticilik için adaylık mı koysam. (Koy da gör gününü!) 12 Eylül'den ne haber.. Bunun cevabı:Takvimlerde her yıl 12 eylül var zaten.. 10 mayıs ?..(Bu, boğanın doğum günü...10.5.1942) Ulan, bizim kırk yıllık kaşık düşmanı bile bu günü unutur oldu.. Halbu ki ben O'nun için:

Cehennemi , Cennet diye yaşadın
Bu kahırlı aşı it olsa yemez.
Otuzbeş yıl çektin beni be kadın;
Öküz bile bunca yükü çekemez!

dıye 2 yıl önce (Demek ki, 37 yıldır hücre hapsimiz devam ediyor!) kendimi öküz yapıp bu şiiri yazmıştım..(Öküz, eşşek deyince hakaret oluyor da, boğa, aslan, kaplan iltifat... Ula bu nasıl öküzlük böyle?)

Bitti mi? Biter mi? Daha da yaz ki okuyanlar bu deli saçması cümlelerin her birinden bir anlam çıkarmaya çalışsınlar.. Anlamadıklarını şifre zannetsinler! Beynin sağ lopu ile sol lopunu, içindeki ile sınıra yakın olan ulmuş yerlerini ayni anda kullanırsan böyle saçmalarsın işte.. Edebi mi, değil mi, adam gibi yaz ki yarın okuyucu "ti"ye almasın (Alsa sanki umurumda)... gibi düşünüyorum. Doğru düşünüyor muyum efem? diye bitirmeli mi, bitirmemeli mi? Yoksa, giyotini indirdikten sonra saçlarımdan tut ve millete göster ulan: "Bu Hasan Sami dediklerinin kellesi diye.. mi demeli.. Yine de ben darağacını tercih ederim. O yükseklikten cellatları seyretmenin zevkine payan yoktur...(.bu işin....yavrularum....)

Sahura az kaldı..Tövbe et, çayı koy, hanımı uyandır ve bir edi-bir büdü yemeğini ye, oruca hazırlan..Laf aramızda, beste kürdîlihicazkâr da olsa fena olmamış hani: Sen de gittin sudan bahanelerle-Kırılmış kâsedir gururum artık.. (Gönül Akkor'a Allah şifalar versin, ne güzel okurdu kürdilihicazkâr: Koparan sinemi, ağyar elidir - Dost elinden yüreğim yârelidir.. şarkısını..) Beni anlıyor musun Metal Militia?--Hasan Sami 00:18, 17 Ekim 2006 (UTC)

Yahu bu Beşiktaş yüzümüzü ne zaman güldürecek. Kadıköy Hatırası'ndan beri yüzümüz gülmedi. Her rakipten korkar olduk. Belki buraya yazarsam uğur gelir de makus talihimizi çevriririz belki. --Atacameñoileti 19:04, 2 Kasım 2006 (UTC)

Vikipedi:Vikipedi Türkçe Bunalım Tarihçesi[kaynağı değiştir]

Vikipedi'yi herşeye rağmen severim, Türkçe'yi anadilim bilirim, bunalımdan falan hazzetmem, ama tarihçeye biterim, konuyu başlığa getirecektim, ama bu saatte heder olur giderim. Hasan Abi'ye hürmetler eder ellerinden öperim :)) --Cansız 00:03, 8 Kasım 2006 (UTC)


Cinayet iması[kaynağı değiştir]

Abiliğe eyvallah.. Eğer amca, dede falan deseydin yengemiz dul, yeğenlerimiz yetim kalırdı. El öpenler sağolsunlar.. Geçmiş bayramın şekerleri bitti. Gelecek bayrama yanında sakız da veririm. İyi geceler.--Hasan Sami 00:22, 8 Kasım 2006 (UTC)

I love you Taytay[kaynağı değiştir]

Ula, şu "İt"in ettiğine bak: Tam iki yıl besle büyüt, karda kışta haftada iki gün, onca benzin, onca zaman ve kasaba dökülen onca yüzsuyundan sonra sen çek git.. Başka zamanlar O'na "it" diyen oğluma bile "hastir lan..it oğlu it! O!nun adı Taytay, hatta Taytay Bey! diye kızardım da 28'lik Fatih'ten ses çıkmazdı.. Her bağa varışımda beni özel havlamaları ile karşılayan ve hemen başını okşayıp sevmediğim, patilerinden tutup bir süre dans etmediğim zaman bana uzun süre küsen ve getirdiğim kemikleri ancak "annesinin" (Bizim içişleri bakanı oluyor) bin bir ricası ile yiyerek, bir iki saat sonra da benimle barışan Taytay geçenlerde pılını pırtısını toplayıp "bağı" terketti.. Belki bir kaza falan geçirmiştir, başına bir iş gelmiştir, dediğimde dostlarım, O'na o kadar yüz verdin, gazetende o kadar bahsettin ki, senin yaptığın propagandayı Bekir Coşkun bile kendi iti için yapmamıştır; ünlü olmuş ve belki de "artiz" falan olmak işin Yeşilçam'a falan gitmiştir.. belki yakında tv'lerde proğram sunuculuğu falan da yapar, dediler.. İşte o zaman kafama dank etti. Olur mu olur.. Tevfik Fikret ta 70-80 yıl önce "Deniz kadın gibidir; hiç güvenmek olmaz ha!" demişti.. Bu, kadın da değil; adı Taytay da olsa nihayet bilidiğimiz sıradan bir it, itoğlu it. İki yıl etle besler, her gidişinde dansa kaldırır, evin sahibesini de annesi yaparsan olacağı işte budur.. Çapkınlığa gitmiştir muhakkak, dönüp gelir diye bekleyip, aleyhinde yazıp çizmedim ama, geleceği gideceği yok gibi. Çok kızıyorum, küplere biniyorum.. Vito'ya kızgınlığım bile onunkinin yanında hiç kalır.. Elime bir geçirirsem, ömrümde ağzıma koymadığım içkinin en keskinini ağzına boca edip, sarhoş olduğunda da resmini çekecek ve "Sen busun lan, it oğlu it" diye diğer leydi'lere rezil edeceğim ibret-i âlem için!. Ula it, asıl şimdi kış mevsimi bağı bekleyecektin ve ben de seni bahane ederek sayende her hafta kestane alıp, sobada kebap yapacaktım. Şimdi ben hanıma ne bahane uydurayım? Gidecek zaman mıydı? Gitmesen olmaz mıydı? Yanına gelip sırnaşan leydilere kızmışlığımız mı oldu? Edip eylediklerine, yerli yersiz havlamalarına ses mi çıkarttık.. Etini, suyunu ihmal mi ettik? Şu kış mevsiminde itliğin sırası mıydı?

37 yıllık "annen" gitse bu kadar yanmazdım ulan! Sen kendini ne sanıyorsun, altın üstün bir it nihayet!

Ne olursan ol, yine de gel, ister it ol ister Taytay, gelirsen başımın üstünde, bağımın en mütena semtinde yerin vardır, hay hay! Buyur gel.. Sana söylediğim sırlarımı Cansız amcana bile söyleyemem be koçum? İleride Vito amcanla kavgaya girersem beni kim koruyacak? Dönüp gelirsen eğer, her türlü ihanetine göz yumacak ve gelecek Nüfus sayımında "oğlumuzu da yaz amcası" diyeceğim, söz veriyorum. I love you Taytay! (Benim it, itçeden başka lisanlar da bilir amcaları!)--Hasan Sami 01:37, 8 Kasım 2006 (UTC)


Bre ağalar, zaman azdı.

Düşmüşe il üşür oldu.

Küllükte sürünen eşek,

Cins atla yarışır oldu.


Palas üstünde yatmayan,

Bıyığına pala batmayan,

Porsuk ardından yetmeyen,

Ceylana ulaşır oldu.


Evlerinin önü yazı.

Yayılır turnası kazı.

Yaşına yetmedik kuzu,

Koç ile vuruşur oldu


Gevherî der; işler hata.

Katırlar baskındır ata.

Olur olmaz maslahata,

Çocuklar karışır oldu.--Cansız 20:05, 10 Kasım 2006 (UTC)


13 Kasım 2006[kaynağı değiştir]

saat sabahın beşbuçuğu ( rakamla 5,5 ) sıkıntıdan ölmek üzereyim, iki çeviri yapmam gereken madde varken aman bu ne yazmış aman şu ne demiş diye viki içinde deli dana gibi geziniyorum. ( ben buraya nasıl geldim bu arada!) bi son değişikliklere bakayım, offf offf saat daha 5:40 ve işe gitmeme 2 saat var. bu arada kibelenin ana sayfaya gittim, madalyaların gelenlerini bir yere koymuş ( garip olanı gidenleri de bir yere yazmış geri mi isticek ne) onu görünce aklıma geldi kimse kimseye madalya vermez mi oldu ne (asıl amacım birilerinin bana da madalya vermesini sağlamak ama o da olmayacak) neyse madalyadan bahsetmiyeyim Dbl2010 kızar şimdi madalya vereceğinize madde yazın diye, hoş bunu görünce kızacak gene bunları yazacağına günün resmi şablonunu çevirsene diye.Ama hasan amca da döktürmüş yukarda canım çekti benim de (amca demesemiydim acaba, o da kızacak şimdi) neyse daha fazla düşman edinmeden ben en iyisi internetten çıkayım da televizyon izliyeyim(sigarayı da bıraktık zaman geçmez oldu be yahu) Delamorena 03:46, 13 Kasım 2006 (UTC)


Sen bizim mahalleden geçmen mi Delamorena?[kaynağı değiştir]

  • Saat sabahın altı kırkbeşi.. Bir kafa dengi bulabilir miyim diye buraya şöyle bir uğradım ki.... Aman Allahım... Hemen seslendim: Hanım, çakar almazı doldur ve getir..
-Hayrola, dedi biraz daha dur da güneş çıksın bari. Bu saatte kimi vuracaksın yine, bu kaçıncı kaatilliğin? Sonra ilave etti:
- Amca mı demişler, yoksa dede mi?
-Yok devenin nalı? Bir de dede mi deselerdi!!!
-Uzatma, dedi, biraz sonra gazeteden ararlar, bir an önce yazını bitir.. Hem bugün küçük torun
Hasan Batu'yu bize bırakacaklar! ( 37 yıllık kaşık düşmanının dedeliğimi ihsas edişine bakın.. Ula, günde şu kadar gram ekmek yesen 37 yılda şu kadar fırın eder.. Bari sen bunu yapma!)
Birazdan zil çalacak, 3 aylık torun gelecek ve onun sayesinde de Delamorena maktul olmaktan kurtulacak! Yani rahmetli Ecevit bir süre yalnız kalacak!(Sahi, şu vuracaklarımın listesini bir hazırlasam, onlar beni vurmadan: Vito başta olmak üzere!)--Hasan Sami 05:13, 13 Kasım 2006 (UTC)
  • Bugün anladım ki ben, sand. k.a.d.İş.tk. hyd.h. bk.çz.s.b.ş.Erdmşnl Port.Pstm.(!!!) - (Kimse bu şifreleri görüp de beni casus falan sanmasın ha.. Beynimim sağ hangarının arka bölümüne bir depolamadır..) --Hasan Sami 22:41, 23 Aralık 2006 (UTC)

canı sıkılan buraya:iste geldum[kaynağı değiştir]

aha da ilk görüyorum, bu nedir lo bu sayfa.hic yakistiramadim hasan sami:)insan bi habar etmez mi loo, biz ki bütün kara sifatlari üstümüze alarak konusmaktayiz, biliyon da, tamam ideolojikman kimseye eyvallahimiz yoktur, lakin, can sıkıntisi... torun torba sahibi kisi sorunluluk sahibi olmalidir birader!biz ki, halk ugruna zar atip barbut oynamis ve beton iskarpinleriyle raksetmis, halki kurtalim derken armut gibi asilanlarin ardindan dehlemisiz atimizi,biz ki bir baltaya sap olmama hedefiynen yürümüsüz yollarda, cani sıkılanlar arasinda bizim de yerimiz vardir loo, duyuyoynuz mu?delamorena ula proleter adamsin daa ne isin var burda senin.aşk dersen degil,yeme bizi, torun desen hic degil, bak hasan samiyi anlarim, dededur daa, ula git yat ne isin var, biz bir kahri doldurmaktayiz yalnizca, ula yat...yarin is var daa.--alibazmesaj 23:17, 23 Aralık 2006 (UTC)


İşte celdin..hoş celdin...[kaynağı değiştir]

Bir akşamüstü can sıkıntısı içinde yazılmış bir şiirdir bu.. Kendini denize atmakla, kalıp dünyanın anasını satmak arasında gidip-gelen bir duygu...O akşamüstünün geçtiği yeri yazacak o duygulu kalem anasından doğmadı daha.. Otuz kere denedim başaramadım baboo.. ben böyle sevdanın ve böyle aşkın, yedi sülalesini neylesem acep?.. Nesiri beceremedim, şiirleştirilmiş şırıngaya ne dersin alibaz.. Daha kaç yıl söyleyeceksin bu türküleri?? Daha kaç yıl yazacağım ben böyle sevdaları.. Hadi senin balık olacak şişen var diyeyim.. Ya ben ne b.... yiyeyim? Sen beni anlamazsın ki.. Dünyalar farklı.. hayatımız kaymış baboo..


Akşamın güneşle oynaştığı sularda
Mühürleyip zamanı, bir şişeye koyarak,
Giden bir gemiye dalıp uzaktan hayal kurmak
Kulaç atmak, ummanlarda...


Suları öperken hoyrat bulutlar
İçimde kızılca kıyamet kopar
Ve beni hançerler böyle akşamlar..


Gecenin altında, gündüzün üstünde
Ömür öyle de geçer, böyle de
Yolun sonu üryan göründüğünde
Kahırlı, sitemli, bir türkü söyle..


Feryâdımı taşıyamaz ki gökler:
Seslensem yıldızlar dökülecekler..
Çöpçüler onları süpürecekler..


Bizler gram gram, löpçüler onlar;
Bizleri süpüren çöpçüler onlar!
  H.S.B.--Hasan Sami 21:21, 3 Ocak 2007 (UTC)

Delamorena'ya bir ödül de benden[kaynağı değiştir]

(Yine canım sıkkın şu an.. Kalemimden "kötü sözler" damlamadan, bugün bir iyilik yap dedim kendi kendime.. İyi de, burada herkes "iyi dost" sa bu iyilik bunlardan kime? En çok kahrımı çeken, her şakama eyvallah diyen bir sürü deli-dost var burada.. benim kadar olmasalar da ilerde "Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine, deli ol, dünya senin kahrını çeksin" diyen güya "deliler".. Bunların birbirlerinden farkı yok aslında, Nerval öyle, Delamorena öyle, Metall bir başka öyle.. Vito ise evlere şenlik.. Hâl böyle ise bugün yapmayı düşündüğüm iyilik, bayram-seyran olmamasına rağmen İzmir özleminden dolayı şu Delamorena'yı inandırıcı bir gerekçe ile kandırıp O'na bir "bayram şekeri" vermek.. Buraya kadar bu metni kimse okumamış olsun da işin tadı kaçmasın.)

Sevgili Delamorena,

Henüz, sen yoktun da dünya da, aşağıdaki şiiri yazdığım tarihte anan baban doğmuş muydu bilemem.. Her ne ise.. Kullanıcı sayfanda, içinde bir İzmir özlemi olduğunu okudum.. İzmir'i özledim ben de; denizini, kızlarını ve askerlik yaptığım Menemen'le civarında akşam karanlığında arkadaşlarla "nar çaldığımız" güz bahçelerini.. Kordonboyunda, sıla özlemi içinde ve bana söz verip o tarihte bir başkasının tel-duvağını takan o vefalıyı(!).. Oturup aşağıdaki şiiri yazdım bir kaç dakikada.. Senin sayfanı okuyunca kütüphanemin köşesinden o şiiri bulup getirdim. Geçmiş veya gelecek bayramın bayram şekeri say.. Şiir seni üzmesin ama bindirsin dalgalara ve gezdirsin Kordonboyu'nda.. Yine belki İzmir güzel, kızları da kan kırmızıdır.. Şiir benden, seyir senden. İster yırt at, ister kullanıcı sayfana koy, istersen Nerval'e ver, beste yapsın..--Hasan Sami 09:01, 23 Ocak 2007 (UTC)



Kordonboyu duyguları
Kordonboyu'nda yine dün
Bir ömrün geçmişini yaşadım;
Bir hayat aktı gözyaşımla beraber
Nefes nefes,
Adım adım..


Mezar ürpertisiydi içimde yalnızlık
Hayâller ötesinde kaldı tüm ışık
Bir ömür boyunca kırık
Kaldı hep kolum, kanadım..


Bir tebesüme "Günaydın"
Demeden yaşamak ne acı..
Her dakika ayni hüzün,
Hep ayni günün usancı;
Ömrümde mutlu olmadım..


Beni damla damla eritiveren
Geceler anlatsın yalnızlığımı..
Sorup duruyoruz bahtsızlığımı
Ben adımdan, benden adım.


Çığlığım, hoyrat dalgalarla yüzen,
Gökte ben, dalgada ben, denizin dibinde ben..
Zehirden zehir
Ölümden ölüm
Feryadım!

Hasan Sami Bolak; İzmir, 8.12.1963--Hasan Sami 09:01, 23 Ocak 2007 (UTC)

hasan sami, yanit güzel, siir daha da güzel, tesekkürler....sairler bazen gercek bi seyleri anlatmaya yaklasiyorlar, görüyorlar ve aktarmaya calisiyorlar kelimelerle, ama sadece bazen...o da tam olmuyor, dedigin gibi bi an'i aslinda oldugu gibi anlatabilecek bi babayigit cikmiyor, kiyisina kadar yaklasiliyor en iyi halde hepsi bu.... ama senin siir epey yaklasmis, bunu söylemeliyim...

iyi sairler hayati iyi yasayamayanlardan cikiyor, neden acaba.....ya da bu dogru mu acaba....durup dururken aklima geldi bu...sairlikten bilirsiniz belki.... sıkıntıdan insanin aklina neler geliyor iste... bana siirlestirilmis bi şırınga lazim artik, bu kesin.

--alibazmesaj 21:03, 2 Şubat 2007 (UTC)

Edebiyat ve zaiyat[kaynağı değiştir]

İmzamda da anlaşılıyor aşığım işte.Nerden bulaştım bilmiyorum.Sarhoş olmak istiyorum ama 17 yaşındayım ve ya babam döverse?diye korkuyorum.Aklımda manitam Aysel'in gül yüzü ve onun sevgilisi pezvenk Ahmet'in bana vurduğu an geliyor.Aaahhh!Fena halde gözüm ağrıyor-taş kaçtı ya ondandır-.Ah ulan ben pezevenkk Ahmet'i bir elime geçirsem-acaba yine dayak yer miyim?-...Ben de iki üç tane okkalı yumruk çaktım suratına Ahnmet'in-gerçi bir şey olmadı ancak elim acıdı-Dertliyim be vikipedistler!En çok beni kızdıran Ahmet beni yerden yere çarparken 3 tane dökülen dişimin çamura bulanmasıydı-Allah'tan kimse görmedi sonra hemencecik japon yapıştırıcısıyla yerine taktım tabii-Ah şu Japonlar!Yaptıkları en iyi şey yapışırı-Yoksa Çinliler miydi?Her neyse iki milletin de gözleri çekik ne yapayım?-Geçen gün markete gittik bira alacaktım kasiyer siz küçüksünüzdedi.Vay be ulan felek kahpe felek dünyaya fazla mı gelmişiz?Yanarım ben.Neyse çok mu uzattım.Ulan yalnızım be şu an bunu okuyan varsa bana cevap yaz deyip sevindirse be!Bu yazıyı merak eden var mı????Hadi be bana destek olun.Şu an gece yarısı ve aklımda romantik ve estetik bir şiir:

Pek rengine aldanma felek eski felektir Zira feleğin meşreb-i nasazı dönektir Tercüme:Şimdi bunu nasıl anlatsam?Burda bahsedilen benim be!Zavallı ben!Ziya Paşa bana diyor ki dünyanın rengine kanma be avare kanarsan döneksin diyor!Ben dönek miyim yahu?Zavallı ben! Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma Zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir Burda da bana sesleniyor:Sana tektaş yüzük alsam sen yine eşşeksin diyor!Ah zavallı ben!!! --edebiyataşığı 21:35, 2 Şubat 2007 (UTC)

Aşk sendromu[kaynağı değiştir]

Yine gece yarısı ve ben yine pc'nin başındayım.Ulan bu pc nerden geliyor acaba-bizim piç cemal'in kısaltması olmasın?-Gözüm hala ağrıyor ulan pezvenk Ahmet!Ertesi gün ne oldu merak edeceksiniz şimdi?Ben önce geceyi anlatayım...Sizlere tam bu yazıyı aktarırken birden kafama esti ulan şimdi camdan atlayıp Aysel'in evine bir omuz atıp dalsam onu bizim eve kaçırsam diye?-İçimden bir ses sende o yürek nerdeeeeeee? dedi-Durur muyum gaza geldim.Pijamalarımla hemen sokağa fırladım.Ulan pijamalar da güzel hani çiçekli böcekkli ablam almıştı ya neyse.Arkamda bir tane süs köpeği var,ben de erkekliğimi gösteriyim dedim hayvana hösyttt!!! diye bağırddımmm.Ulan sen misin onu diyen arkasında üç tane doberman belirdi.Vay köpek oğlu köpek hem de üç köpekle ha!Ne yapayım tabanları yağladım ayaklar götüme vuruyordu tabii.Üstüm başım çamur içinde kalbim üç buçuk atıyor!Ama aklıma Aysel geldi ve yüzüme hınzır bir gülümseme yerleşti.Aysellerin evinin önüne geldim.Ulan şimdi ne yapsam diye düşünüyorum.Etrafım ağaçlarla çevrili-Acaba şu kafasına karpuz ya da armut düşen adam gibi(Adı neydi onun Tonton muydu yoksa şu hamamdan çıkıp bağıran adam mı Arş-ı nimet[arhşimeeetttt]) kafama bir şey düşse de akıllansam mı diye düşünüyorum.Neyse rüzgar bastırdı kafama ceviz düştü-nasibim buymuş bu kadar akıl da bana yeter deyip-Evden aşırdığım biradan bir kaç yudum-gerçi çevredekiler 200 promil alkollüydün diyor ama bir kaç şişe canım-alarak başladım şarkıya.Bu kısmdan sonrasını hatırlamıyorum ama görgü tanıklarının anlattılarını naklediyorum size-ama kendi anlatışımla-:önce iki ileri bir geriii sonra biiirr geri ikiii ileriii giderek şu şarkıyı mırıldanıyorum: Geceler çok boş sensiz gel hadiiiiiiiiii geeelllllllll Seni çok saviyorum ualaaaaannnnn Ayseeellllll Bak şimdi çık pencereneeeeee bana yöneeellll Baban duymadan topla bohçanııııı Aysaeeeeellll Şarkı bitmeden evlerinin ışı yanıyor.ahhhh zavallı beenn!Sanıyorum ki Aysel beni duyda gelecek.Hemen saklanıyorum çıkan babası ve kim lan o manyak sapık çık lan ortayaah zavallı ben bir de manyak sapık oldum.Ah feleeekkk!Neyse bir kaç dakika sonra Aysel'in odasın bir taş ve gümmm!Aysel'in cam aşağı iniyor.Buna üzülürken taşı babasının elinde görüyorum!!!Iskadiyor babası!!!Bir kaç tekme tokat yiyorum sarhoş halimle. Nezarete atılıyorum:Haneye tecavüz'den.Hayda!Beni döven onlardıııı adalet isterimmmm!Babam sabah tam 6.30 da geliyor ve beni 6 saat beklettikten sonra okul üniformalarıyla geliyor.Ne okulu ya başım kütük gibi!!!Zaten ilk kez bira içtim onda da donuma sıçtım.İçenler bilir zaten.Aysel okula babasıyla geliyor.Ben en arka sırada yarı moron-yarı horon titriyorum.Ahmet bana sinsi sinsi bakıyor...Devamını isterseniz mesaja atınız. --edebiyataşığı 22:19, 2 Şubat 2007 (UTC)

Saat:00:25 ve şu an yazıyorum.Günlerden cumartesi.Aklımda c-nbce'nin filmleri var ya da belgesel mi izlesem diye düşünüyorum. Aklıma ilk çıkma tekilif ettiğm kız geldi hey be ne günlerdi! Olay şöyleydi Bendeniz beyaz atlı prens bir prenses gördüm.Gözüm pardon gönlüm kaydı ona.Hava kara mı kara.Bu ne iş ya rabbi?Eskiden olsa tam karanlık iler havası ama şimdi kızı uzaktan seçemiyorum.Yakına da gidemiyorum-ne ödlek herifim be dersanedeki kızlarla nasıl konuşurdum hele sınıftaki erkeklere bu fıstıklarla konuştuklarımızı nasıl da ballandıra ballandıra anlatırdım (en başta motor Jale,sonra delik Hale ve sonra sütün Lale)...Hey beeeea!!!Önce tüm cesaretimi toplamalıydım ben kitapkurdu bir adamdım psikolojiden anlardım Üstün Dökmen okumuştum son Melissa P. vardı..Hayatım ve aşklarım gözüm önünden geçti ve bir bok çıkmadı aslında.Orta okulda Fatma vardı- gerçi herkes ona erkek fatma derdi ama(biraz bıyıktan ve kıllı kalın bacaktan ve kalın sesten ne zarar gelir be?)-bana yanıktı benim için canını verirdi be!!!Sonra yine orta okulda Folofoş Ayşe-Foloş ne ya delik deşik galiba?Çok güzel kızdı.O bacak,kalça,göğüs-....-Sonradan öğrendiğime göre tüm okulda yatmadığı(cinsel ilişkiye girmediği)tek kişi benmişim.Kızlarla bile o işi yapmış ya.Arkadaşlar onun benim performansımı çok merak ettiğini söyelmişlerdi.Sonra ben durur muyum bastım tekmeyi sınıfın kapısına birden öğretmeni gördüm ve bayıldım.Bir kaç sağlam tokatla ayıldıktan sonra bizim folofoşu buldum ve sonra....Kekeledim ve bir tokat yedim.Ah zavallı ben!!Bu kadar anı yeter di mi?Olaya döneyim Ay ortaya çıktığında birinden rica ettim kızın yanına gitti ve söylerken bağrışmalar duydum.Bunlar sevinç çığlıklarıydı demek kız beni beğenmişti vay beee!Zaten para desen bende metelikle,tip desen zaten meydanda daha ne!Diye düşünürken sevgilim ve arkadaşları bana koşuyorlardı birden bu rüyadan bir tokatla uyanmıştım.Meğer o sevgilim erkekmiş!!!Vay be!Ah ben ah ulan!70 yaşına geldim tek siftahım bile yok!!! --edebiyataşığı 22:47, 2 Şubat 2007 (UTC)



Kaşınan adam[kaynağı değiştir]

İnsan kendini beğenmezse hırsından çatlar patlar ölürmüş.. Şimdiye kadar bu sebeple çatlayıp patlayarak ölen birine rastlamadığıma göre herkes de bu özellik var. Ben de "herkes"den biri olduğuma göre, düşünüyorum öyleyse varım!

Düşünüyorum, deyince aklıma kafiyeli bir başka kelime geldi: Kaşınıyorum.. "Kaşınıyorum" deyince de aklıma Nervaller, Delimorenler, Erdemşenol'ler henüz doğmamışlarken İstanbulda yayınlanan ve geçenlerde bu asiklopediye yazacak başka bir şey bulamayınca yazdığım Düşünen Adam maddesi geldi. Düşünen Adam o yıllarda oldukça "uç" bir dergi idi.. Zaten ben de o yıllarda hep "uç" larda oldum ki belki -arım diye.. Her neyse, bir gün karşı "uç"taki dergilerden birinde Düşünen Adam'a kinaye olsun diye bir başlık atılmıştı: Kaşınan adam.. Bu başlığı karşı uçtan birisi atmıştı ama, Allah için, cuk oturmuştu! Altına neler yazıldığını hatırlamıyorum, çünkü başlık o kadar güzel di ki, alt yazıya gerek bile yoktu..

Eeee... nereden nereye? ne diye başladık, nereye devam ediyoruz şimdi.. ve nerede karar kılacağız? Ya hemen toparla ve yazmaya devam et, veya sil gitsin Hasan Sami, gecenin bu vaktinde senin zırvalarından başkasına ne?

Hatırladım, şimdi hatırladım şu bizim vefasız Taytay'ı yazacaktım amcaları teyzeleri, halaları.. Bilmeyen cahiller için hatırlatayım: bizim Taytay, bundan bir kaç ay evvel pılısını pırtısını (Aslında buraya yakışan kelime "Bohçasını" dır ama bizim evlatlık erkektir, bundan dolayı da bu kelime buraya uygu-n'olamaz) toplayıp bağdan firar eden İT'in adıdır.. "Taytay" dediysek bu kelimenin aslı, Doruksal'ın Ekin'i veya benim tosun torun Hasan Batu B'nin yürüme hazırlığı olan ekzersizleri değildir. Bu Taytay kelimesinin aslını doğru bilen olursa söz veriyorum, Eğribucak Bağları ndaki 25 m2'lik, kendi elimle yaptığım süper-lüks ahşap villamda

Efe Villa(ilk torunun adı)

bir hafta misafir edeceğim! (Vito ve Alibaz yarışma dışıdır, çünkü rivayetler doğru ise Vito bir oturuşta iki kilo pirzolayı, bir bütün tavuğun üzerine yiyormuş; Alibaz'a ise şarap alacak kadar çok param yok!)


Gene meseleyi saptırdık abiler, ablalar. (Kimse bu ağabeyler, ablalar? yahu buradakilerin hepsi de torunun yaşında, Metall hariç.. O da en azından senden 15 yaş küçük.. Amma da moruklamışız ha.. Ve hala 7 aylık torunla oturmuş, gizli gizli o biçim dergilerden o biçim resimlere bakıyoruz.. Can çıkmadan huy çıkmaz sözünü söyleyene selam burdan)

İyi de ne diye başladık, nerelerdedyiz, bu "meyan"dan sonra şarkı nerede "karar" kılacak? Ne şarkısı yahu, Dede Efendi öleli 150 yılı geçti.. Hacı Arif Bey'ın sarayda ayartığı cariyelerin kemikleri kül oldu, şimdiki laylaylomlar ise kuru fasulye üzerine sarımsak yemiş midelerin gurultusu.. Öyleyse?

En iyisi efendice burada konuyu (Hangi konuysa!) kesmek.. bakarsın akıllı birileri okur da "Amma da salakça bir saçmalıklar manzumesi" deyiverir.. (Aslında bu "salak"lığa razıyım, senin gibi yazarın bilmemnesini.. diye başlamasınlar da)

Hepinizi öpüyorum sevgiyle ve saygıyla.. yeter mi? --Hasan Sami 23:19, 12 Mart 2007 (UTC)

  • Valla ben kendi nevalemi kapar gelirim, rakıyı denklestiremezsem köpeköldürenin cani sagolsun.ama Vito'nun pirzolasina karismam.agir is.bi kilo pirzola icin iki gün calisanlar var.ayiptir.kücük bi zula yeter bana, cok yer kaplamam, yer begenmemezlik yapmam.köpek klübesi ve bir de köpek varsa tamamdir benim işim.Sende taşplaklar falan vardir, istikak bitince gramafonda Dede Efendi'yle dünyayi döndürürüz.--alibazmesaj 01:25, 13 Mart 2007 (UTC)


Wikipedia de böyle sayfa[kaynağı değiştir]

Mizah türünde üstelik çok ilginç ve hoş, tatilim bitmeden bende bir şeyler yazayım da belki birgün birileri anneme okurda, kadıncağız güler. Son değişikliklerde görmesem böyle bir sayfa olacağı aklıma gelmezdi. Her neyse yazanlar ve okuyanlar için şu benim Yenimahalle anılarımdan yazarım artık.--Etrüsk 01:33, 13 Mart 2007 (UTC)


  • Bu sayfayı dün gece 23:19'daki yazı sayesinde keşfettim,ilginç,ne kadar da ilginç..--Düşünenadam 11:25, 13 Mart 2007 (UTC)
  • Bir yanımda Taekwondo kuesunun yorgunluğu var bi yandan dershanenin...Yav dinlenmek için oturdum bilgisayara kalkamıyorum.Vikipedinin koliği değil bağımlısı olacam galiba:)--Çarşıhastası 14:05, 1 Nisan 2007 (UTC)


Erkeklik bu mu kızım, erkeksen ayakta işe[kaynağı değiştir]

(Çok önemli not: Bu yazıyı, hanımefendiler okumasınlar, namahremdir; erkek erkeğe kendi aramızda fiskoslaşıyoruz.. Bu işi hep sizler yapmazsınız ya!)

Neden aklıma birden bire; "Sana ey cânımın cânı efendim -Kırıldım, küsdüm, incindim, gücendim" diye başlayan şarkının sözleri geldi ve neden şu bizim hayırsız (biraz sert bir ifade oldu, kusura bakılmaya!) dostların sesleri sedaları kesildi, anlamadım.. "Sen bilmem ne konuların komutanısın" diye Metall'e bir elmaşekeri verdiler, yalayıp duruyor anlaşılan (Aramızda işe yarar akıllı tek O var zannediyordum nerdeyse bana yetişecek derecede /Buraya hangi kelimeyi yazsak da fazla incitmiş olmasak acaba, bir Allahın kulu bana yardım etse/ Delimeron zaten "zır"lı bir deli (ifade kendisinin) Alibaz muhakkak köpeköldüreni içip ya göçmüş, ya da sızmıştır..(Göçmüş kelimesi de buraya yakışmadı, göçmesin de benim gibi sürünmeye devam etsin.. diyeceğim ama bu cümle de yakışır değil.. -Gideninden kalanından-Elin derdi seni mi gerdi bre Alibaz.. desem, ne olur olmaz, çeker altı patları, dayanır bizim kapıya.. (Bizim buralarda rovelvere altıpatlar derler ağam, altı mermi atan toplu tabanca yani..)

Erdem Şenol'ün iş meselesi ne oldu acaba? Gönderdiği portakalların suyu da çekildi..Nerval ise kimbilir hangi semtte bıyıklarını buruyordur? (Nerval Bıyıklı mıdır sahi?-Tek herif kendini sandığına göre, herif dediğin de bıyıklı olacağına göre-Bizim tosun Hasan Batu B. bu konuda, malı koyvermiş meydana, herif dediğin benim gibi olur Nerval amca, ben adamı yer, üstüne de kahve içerim, yiğitsen benim gibi yap da göreyim, diye aylardır meydan okuyor amcasına, ama amcasından tıss yok... )

Bıyık deyince aklıma geçenlerde burunaltına sürme kalemi ile bıyık yapıp "Biz kimin karısından kötüyüz, biz de meclise girmek isterüüz" diye ciyaklayan avratlar geldi.. Ellerinin hamuru ile... diyerek başlayacağım ama elleri hamurlu değil, öjeli.. Eksik etek desem, zamanımızda etek mi kaldı ki eksiği olsun? Saçı kesik desem; içkimiz, sigaramız, pantolonumuz, şoförlüğümüz, hatta askerliğimizin yanında herif saçlılığımız da bu hatunlar tarafından elimizden alındı.. Sıra Meclise girmeye geldi... (Bu konu biraz netameli, bre Hasan Sami hemen çark et yoksa çarkına... ederler.) Konuyu, rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil in,

Bir elinde sigara, bir elinde şişe -
Erkeklik bu mu kızım, erkeksen ayakta işe

beyitini de kaydedip, kadın düşmanlığımı kapatıyorum. (İster misin bazı ileri zekalılar bu yazdıklarımı ciddiye alıp, terliği, takunyayı hatta hamamtasını çekip üzerime saldırsınlar..) Nerde kalmıştık? Bi dakka.. şu kahveden bir fırt çekeyim de bu arada da ne yazacağımı düşüneyim.(İçinizden bazılarının, düşün düşün.. b......tur işin diye domuzluk ettiğini duyuyor gibi oluyorum.

ÇOK ÖNEMLİ ÖZEL NOT: Feministler veya bilmem ne istler alınmasın, sırf can sıkıntısından bir kaç dakika için tuşlanmış bir metindir. Yoksa benim en güzel şiirlerim dünyanın en güzel varlıkları kadınlara yazılmıştır.. Onlara hayatımızı borçluyuz n'aber? - Bir çiçeğe, bir güzel söze de tav olacak kadar saf kalplidirler, n'âber?) *Kahve molası.)--(Ohh be, beni uzun süre yalnız bırakan dostların hepsini de haşladım.. Ellerinde sopa, cümbür cemaat beni dövmeye gelseler bile Kullanıcı sayfamdaki torun ve tosunları-Ne güzel enikler değil mi amcaları- üzerlerine salarım, anasını satayım.. ve meydan okurum hepsine: Heyyt, Var mı bana yan, hatta düz bakan?-Neme gerek alınan olur, salınan olur her ihtimale karşı şu cümleyi kaydedip kendimizi emniyete alalım: Her ne kadar haddimizi aşıp, sürç-i lisan ettik ise affola. Affetmek büyüklüğün şanındandır efendiler ve de hanımefendiler..)Hasan Sami 21:30, 3 Nisan 2007 (UTC)

Gerçekten doğru bir teşhiste daha bulunmuşun Hasan abi. Tıpkı vaktiyle yönetici seçimlerindeki ""sakal bırakmış olsa idin, bana da: "a be güzel kardeşim, senin ne işine girer ....." deseydin, ben de seni dinleyip girmezdim."" de olduğu gibi. Dediğin gibi, yiğidimizsin sen, aslansın, kaplansın, bu işi olsa olsa sen kotarırsın, komutan ol, sen karar ver Keriman Halis'lere deyip, verdiler elimize işte bu elma şekerini, yalıyoruz bakalım şimdilik. Cilası, şekeri bitti çoktan, elmaya geldik bile. Yakında elma da biter, kalır mı elimizde koca bir kıymıklı kazık !!! Vay ki vay... Hatta sen onu bırak, yeniden aday olaymışım diyesiye teklifler bile alıyorum, iyi mi? Süt-ağız-yoğurt üçlüsü oysa, malum. İstemem diyorum güya ama, yan cebime koysunlar diye ceketimin eteğini şöyle hafiften döndürmüyo da değilim hani ;) Bilirsin işte, yenilen pehlivan güreşe doymazmış, biz de o hesap, minder sırtımıza iyi mi geliyor nedir :)... Mektubuma -şimdilik kaydıyla- burada son verir, arz-ı hürmet ederim. --Metal Militia ileti 14:03, 4 Nisan 2007 (UTC)

Babana güvenme Metal[kaynağı değiştir]

Biri beni gaza getirse, meselâ (meselâdır haa!) yöneticiliğe aday gösterse ve ben de kazara seçilsem, kendimi ağacın altına bağlanmış ve sen burayı bekle, biz şöyle bir gezip geleceğiz ayağından yalnız bırakılmış biri gibi hissederdim.. Eeee Metal, "ağabey" dediğin ve de güvendiğin adamın yediği naneyi şimdi sen nasıl değerlendiriyorsun?.. (Sana tavsiyem, babana da güvenmeyeceksin: Bu b.... tan dünyaya gelmemize o sebep oldu çünkü..Yanlış mı?)--Hasan Sami 05:55, 23 Nisan 2007 (UTC)


Canım Çok Sıkıldı[kaynağı değiştir]

Bir vikipedikolik olduğumdan ama bir vandalizmci olmadığımdan ve de canım sıkıldığından bunları yapmak istiyorum :)))

dftg thtgtrhhjghkuydr vdfg trt trdttrsrtdrtrdstrdrtdrtdtr cxoloptrhuewıyuyfwtg217234477854o8ybh7 vh777777788½½½½6&&&((90*??? --King-Benji QwEr 14:51, 26 Nisan 2007 (UTC)

Ben deeeeeeeeee :):) Kalın yazı İtalik yazı Zamanusta 01:28, 1 Mayıs 2007 (UTC)

Alibazı boğazlamak[kaynağı değiştir]

  • nerelerdesin Alibaz? Yoksa köpeköldüreni fazla mı kaçırdın? Birilerine bağırıp-çağırmak istiyorum çünküleyim,


gecenin bu vaktinde.
yolun sonu üryan göründüğünde,
hüzünlü-kahırlı bir şarkı söyle
diye konuşarak kendi kendime
beynimi salarak başka iklime
gideceğim amma karanlık yollar..
dağlar üstüme yıkılıyorlar
boyları kocaman şu alçak dağlar!
gecenin bu saatinde,
köpeğin de düşmanıyım, itin de
elime geçmesin üç ayaklılar
bu gece içimde boğmak hissi var!
hele sen Alibaz!
dur biraz;
seni de boğazlarım
dostum olsan da;
zira:
kendi boğazıma ellerim kısa!
--Hasan Sami 01:18, 1 Mayıs 2007 (UTC)

xcdsfdnfduultdgjklfthv 797gfghjkyo6060r&&(ıodeıorfdrp0fdgfdoog9e5854709ıı9ve8u((((((((((((((((((((((((=)9)9 0)=)?=9Ih8o99OpĞpĞpaoosplsşxşxcljncvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvyhgr7eu756574e4389_________ ____________pcd????????????iii --King-Benji QwEr 17:12, 9 Mayıs 2007 (UTC) ffffffffffffffffffffffffffhjfllfofjdfıue99840e6bh8yb9uh6586loı6rlo9b5lo7böub vu85b8 u8bp0vd98ub8d5rvvr5899uc oıpo665547587m68m5r+6nrnmı5bdıuvycw7klv js nvısouvcoıut8bıoypobup))))))))))))))))))(/&+++^!'^+ !'^+%&/()=?_>:;>£#$½{[]}\||`` juyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyykfgcfgghfj--King-Benji QwEr 17:13, 9 Mayıs 2007 (UTC)


Kendi kendine saçmalamalar[kaynağı değiştir]

Herkesi tek kefeye koyan malxxxnin de senin de idealizmin de toz pambe hayallerin de gelmişi geçmişini seveyim! Nedir bu ya! Bu kadar mi kaka bi toplum olduk da iyi niyet görünce temiz WC de şoka giren otobüs yolcusu gibi şoka giriyoruz? Bıktım! Cidden bıktım. Eh madem hiç bir şekilde kimseye zerre kadar yaranamıyorum, o halde soyuyorum üstümden iyi niyetleri. Kendimden başkasını düşünürsem kendi tükürüğumle boğulayım inşallah. Dilimi elimi eşşek arıları soksun, köpecikler parçalasın. Vatan kurtarmak kim ben kim. Gidiyorum , gidecem tutmayın beni (Sanki tutan var da-peh)--t.uyar 12:37, 15 Mayıs 2007 (UTC)

Taytay-Dikkulak ve de Cefri[kaynağı değiştir]

Önce Taytay vardı.. İtdi ama efendiydi.. Çaldılar mı, serbest bıraktığımda trafik kurbanı mı oldu; uzun zamandır kayıptır ağabeyleri, sesi soluğu çıkmıyor.. Yukarılarda bir yerde o kadar yağ çektik, soylusun boylusun dedik amma, gittin taytay, sen gelmez oldun.. sen gelmez oldun.. Derken şimdilerde iki enikli "Dikkulak"ı misafir ettik bağa.. Yedi yavrusundan beşini fukslanmış buldum.. İkinin biri de az beslenmeden dolayı sizlere ömür.. Yani şimdilerde bir Dikkulak'la bir de eniği var... diyordum ki, kemiklerini verirken birden bacağıma hafifden diş geçirmeye çalışan siyah Cefri'yi gördüm.. hayrola dedim ne geziyorsun ulan burada? "hev hev hev" diye çenilemeye başladı Cefri; duyan da şiir okuyor sanırdı.. Sanki beni tanımazlıktan geldi.. Arka sıralarda kopya çekerken yakalanan talebeler olur ya hani, hem suçlu, hem de güçlü: Vallahi hocam o kopyalar benim değil, tiyatroda bahşiş aldığım için beni tokatlayan Asım'ın.. diye. İşte o cinsten, kancık bir kara köpektir Cefri.. Kaynanamın bağına gittiğimde oralarda dolanırdı da, ben de, artan kemikleri ona da verirdim ki, ne kadar da vefasız bir it olsa da, nihayet candır diye.. Uzatmayayım şimdi bizim Eğribucak bağında üç ite birden bakıyorum.. Dikkulak, kurt bozması olduğundan adını koyduğum gibi, kulakları dik; yavrusunun kulakları ileride belki anasına benzer de uzaktan görenler onu essah bir it sanıp, korkarlar.. Cefri'ye gelince.. Onun nesebi gayri sahih olduğundan, hakkında ansiklopedik bilgi veremeyeceğim doğrusu.. O da kancık kara bir it işte .. Ara sıra bacağımı ısırmaya yelteniyor, yılışıyor ve hatta bazen efeleniyor ama, altından tasma da taksam yakışacak gibi değil..

Bu gece konuyu itlerden açtım.. Niye mi?
Biliyorsam Cefri gibi olayım, ama erkek cinsinden! (Isırılırım korkusundan olsa gerek, imzamı unutmuşum.. Gelip, yeniden attım)--Hasan Sami 00:10, 18 Mayıs 2007 (UTC)

Şu "Cefri" meselesi..[kaynağı değiştir]

Ula Cefri, sen beni ısırmak istedin mi, istemedin mi, gör bak dünya kaç bucak! Kemiklerini keseceğim, Asım'ın şamarından beter edeceğim; senin yaptığını adını verdiğim Taytay bile yapmaz ula itoğlu it. Gizlice bacağımı kapmaya çalışacağına, karşıma geçip it gibi kemiklerini istesene, başımı okşa, desene.. Sana edebiyat öğretmenliği yaparım, nasıl "ferma" durulacağını öğretir, belki de yeni bir meslek sahibi olmanı sağlarım.. (Ferma?...Avcılar bilir..) Dikkulak'a baksana, itliğini biliyor, kemiğini yiyor hatta arasıra başını da okşatıyor.. (Buraya bundan sonraki takılmalarımda it konusunu bırakacağım artık.. Bilmeyen de "İt Çiftliği" kurduğumu sanır.. Kim bu bilmeyen? diye sormayın. Ne bileyim ben, it bilici miyim?)--Hasan Sami 04:44, 19 Mayıs 2007 (UTC)

Kimseye etmem şikayet, senden başka...[kaynağı değiştir]

En azından on günde bir gelir seni ziyaret ederim. Ne çok şeyler anlatmak isterim sana ama anlatamam; utancımdan, kahrıma yenik düşmüş görüneceğimden, zayıflığımın anlaşılacağı endişesinden.. Daha kimbilir hangi sebepler yüzünden..

Sen sığıntı sayfamsın, şikâyet sayfamsın sen.. Çünkü, kimseye etmem şikayet senden başka, ağlarım ben hâlime.. İnlerim mücrim gibi, baktıkça istikbâlime ve hattâ hâlime.. Hâlime diyorsam, lâfın gelişi, kafiye otursun diye..

Can sıkıntısı, dünya takıntısı, dağların yüksekliği, kaplumbağanın yürüyüşü ve dalların şarkı söylemesi.. Allı yeşilli, iç-içe sayfalar, meseleler, çözümler ve çözümsüzlükler..


Sıkıntılar basar akşam üzeri,
Boğulur gibi olurum ben,
Sana gelmeden
Çünkü ey şikâyet sayfam
Seni tek dost bildiğimden..
Neden sormayınız, sayfalar bitti
İçimde dağlar kadar nedenlerim var!
Sevdiğim sedirlerin yaprakları sarardı bir bir!
"Sevdiğim kız da beni terk etti"
Heyhat, yaz bitince sonbahar gelir!


Bir dost var mı diyerek
Çaldım nice kapılar
Ey şikayet sayfam,
Şikayetim var!
Gitti gider, Alibaz
Metal'i ise gelin gönderdik geçen aylarda,
Rahatsız etmek olmaz.
Sigarayla yudumlanan çaylarda
Nerval'ler, Delimeronlar, kaşık sallarlar şimdilerde
Karavanalara..
Ve atışları karavanadır hep acemilikten..
Yeni bir dost aşısı girmeli ki ilikten,
Beni kurtarsın ve duvara asılsın sıkıntılarım..
Ey geçmişim,
Ey insanlar,
Ey kader!
Çaldınız yıllarımı!
İşte bundandır şikayet sayfam
Ağlamak istemem bundan
Feryat etmelerim bundan
Ama
Feryadımı taşıyamazlar ki gökler;
Seslensem, yıldızlar dökülecekler!
Semada sıkkın bir hava
Ve topraklarda böcekler
Benliğimi eritecek,
Tüketecekler!
Sana gelmem işte bundandır ağlama sayfalarım;
"Ağlasam, sesimi duyar mısınız?"
Şu beş dakikada yazılan mısralarımda?--Hasan Sami 20:35, 1 Haziran 2007 (UTC)
Rica ederim ne rahatsızlığı, gelin de gitsek, keyifler yerinde, baba evini aratmazlar. Ama hakikaten bunalım kokusu basmış şiirini, yapma böyle üstad.. Bak hava güzel, hayat güzel, kuşlar, böcekler, yeni dostlar güzel.. Gel sen de kâm al şu kısacık kelebek ömürlerden.. Sevgiler, saygılar. --Metal Militia ileti 05:56, 2 Haziran 2007 (UTC)


Üç tel fazlalık[kaynağı değiştir]

Gündönümüne girdik..Yaz bitti, ufukta bâkir umutlar gibi kış var. Sonbahar? diye sormayın.. Kışın iflah olmaz yalakasıdır o meret.. Jurnaljidir. Kışı hatırlattığından adını anmaya değmez. Sen en iyisi baharı bekle ki tekrar yaz gelsin.. İnekler mööö desin, goncalar gülsün.. Tebessümlü günaydınlar dolsun sofraya.. İçli kete gibi taze kızlar çay servisi yapsınlar yeni baharın aşkına.. Bahar gelsin ve gitmesin.. Ömür bitmesin, sürsün.. Bu bir temenni mi, bu bir dua mı, yoksa insanın kendinden kaçar gibi, gerçeklerden kaçması mı? Gerçek? Evet gerçek? Geçeğin kahrı çekilmez, pembe hayyaller olmasa. (Bu gece bu kadar saçmalama yeter.. Son değişikliklere bak bakalım bizim Metal hâlen faal mi? Zavallı Metal, buralara uğrayacak zamanı bile yok.. Allahım sen bilirsin, benim suçum var mı bu işte? "İstemem" bile demeden iki yan cebini birden açtı. Ben de akrebi koydum cebine.. İyi halt ettim sanki. Alıp vermediğim neyse sanki? Senin başın kel ve onun senden üç tel fazlalığı var sadece.. Bunu sebep sayıyorsan ayıp ediyorsun; git sen de onüç tel ektir... Yok, saç meselesi değil de mesele çay borcu ise, onu da çıkmaz ayın son çarşambasına "anca" alırsın.. Bizim açıkgöz icra korkusundan ikide bir ev ve iş adresini değiştiriyormuş. İnadım inat, bir bardak sıcak çay alacağım için Metal'e icra da gönderirim, özel mafya kiralar ayaklarına su da döktürüp ıslattırırım. Ben kimin kızından (yoksa "oğlundan" mıydı?) kötüyüm?

Saçmalama ve kapat! Emredersiniz efemmm.)--Hasan Sami 21:29, 22 Haziran 2007 (UTC)


Erkeklerin içine damlamış gibi olacağım, ben de bir şeyler yazayım dedim ama ne yazsam? İçimdeki duygular o kadar karışık ki, buraya yazmanın heyecanı ama aynı zamanda Vikipedi'ye olumlu bir katkı sağlamayışı, acaba bu yazdıklarımı kaç kişi okur merakı içimi kemiriyor bir de buraya yazmadıklarım. Dün vapurda bir kadının dediklerine kulak misafiri oldum. Dedi ki Küçük insanlar insanları tartışır, orta insanlar sistemleri tartışır, üstün insanlar fikirleri tartışır. Bunu nereden duymuş, kim söylemiş bilmiyorum, bu sözlere bayağı kafa yorduğumu söyleyebilirim. Yanındaki Türk-Alman delikanlıya, Çanakkale'ye gidip gitmediğini, duygulanıp duygulanmadığını, anlamını soruşturuyor. Kadın, orayı her Türk'ün gitmesi gereken bir yer olarak tanımlıyor, o an kendimi kötü hissettim, daha oralara ayak bas(a)mamış milli değerleri yüksek hem de yurtdışına çıkmış biri olarak. Fırsat olmadı gidemedim değil, belki bu hiç önceliğimiz olmadı. Canım anneciğimin sorumluluğunda olmasam her yeri gezerim gibi geliyor. Onu da gidelim gidelim diye sıkmak istemiyorum. Sorumluluk demişken aklıma annemle yaşayabildiğim küçük tartışmalar aklıma geldi. Biz oğlak burcundan iki insan işte öyle tokuşabiliyoruz, dediğimi unutamadığım bir şey de annem beni evden kovsa ve kimsenin haberi olmasa bile yaşam mücadelesi verebileceğimdir. Sokaklarda roman havası eşliğinde oynar, flüt çalar turistlere İstanbul'un en ince ayrıntısına kadar gösterir, hiç olmadı saçlarımı en az 1.000 YTL'ye satarım. Saç konusuna parmak basmam gerekirse saçlarımın 07.07.07 buluşması sonrası omuz hizasına kadar kesileceğinin müjdesini kendi kendime veriyorum. Neyse, ben daha uzatmayayım lafı, başkalarına da yer kalsın öyle değil mi? Keşke doğru düzgün bir şeyler yazabilseydim ama içimden ne geçiyorsa onları yazdım işte. Herkese selam ve sevgilerimi gönderiyorum, buluşmada görüşmek ümidiyle... --Bahar (yine ben!) 10:46, 25 Haziran 2007 (UTC)


  • Gözlerimi kapatıp, etrafı "kalaylayarak" rahatlayayım, diye geldim ki "ablam" (Bahar (yine ben!) )

bu zulayı (Erkek sığınma evi) keşfetmiş.. Şimdi ben ne yapayım? Kibar biri gibi davranmaya çalışsam beceremem ki.. Becereyim desem bile, buradakiler z. seviyesi bakımından bana on basar.. En iyisi gidip yatmalı ve kimsenin olmadığı, kimsenin duymadığı bir dağ başında, "Bir dev olmak istersen, dağlarda şarkı söyle!" diyen şairin sözünü tutup, kendi dünyamı yeniden kurmalıyım.. Bu rüyaya kavuşmanın en kısa yolu gidip yatmak ve uykuda "feleğe çatmak"tır. Kendime iyi uykular.. Çünkü yarın, memleketin "Böyük adayları" ile "ne olacak bu Türkiyenin hali?" diye bön bön bakacağız birbirimize.. Ve trenler geçecek gözlerimizin önünden.. Ulan dünya, bir daha gelirsem sana, ananı satmaz mıyım?

  • Şiirmiş, resimmiş, mimariymiş, yazarlıkmış, bilmem ne b....muş.. Biliyor musun, Kanas'ın etkili mesafesi kaç metre ve Kalaşnikof'un yeni versiyonunun farkları neler? A4'ü herkes 210x290 bilir de 12 gramının kaç ton basınç yaptığından habersizdir..(Git ve yat artık, herkes seni reenkarnasyonu bekleyen potansiyel bir anarşist bellemesin.. Bağdaki gülleri sulamayı unutma.. "Hıyarlar" askıya alınmalı ki çukurlardakilerle beraber olma cezalarını tamamlamış olsunlar. Yarın da sıcaklık yüksek olacakmış.. Sıcaklık deyince aklıma geldi: Manyaklar bu sıcakta oy için millete kömür dağıtıyorlarmış.. Yarın bu konuda öyle bir yazı yaz ki okuyanlar serinlesin. Kendime iyi uykular....)--Hasan Sami 23:44, 27 Haziran 2007 (UTC)

At-eşşek anırmasına hasret kaldık birader[kaynağı değiştir]

Bu gece yazacak çok şey var burada ama hele şu elimdeki kitabı bitirip baskıya vereyim de görsün Metal "borç çay"ın üstüne yatmak nasıl olurmuş. Adımız Kayserili, sanımız okumuş.. Övünmek gibi olmasın, iyi de boya yaparız hani.. İçinizden birilerinin domuzluk edip, ananı boyayıp babana mı satacaksın; yoksa, eşeği boyayıp at diye mi? dediğini duyar gibi oluyorum. Ana-baba çoktan gittiler de, nerdeyse gelecek oldular.. At-eşşek meselesine gelince: (Pastırmadan sucuktan bahsetme sakın, sahi sanırlar) Otomobil icat oldu; atın, eşeğin anırmasına hasret kaldık birader..
Metal çay borcunu ödemektem imtina ediyorsa (Kaçınıyorsa demek istiyorum abiler, ablalar..) Otomobil icat olundu ve mertlik bozuldu, kulaklarımız doğal armonilere hasret kaldıysa; Alibaz, Gitti de gelmeyiverdi, gözlerim yollarda kaldı (Ayşegül Durukan'ın kulakları çınlasın, bu şarkıyı ne de güzel söylerdi..)'ysa, benim tosun torun Hasan Batu B. iki de bir kucağıma işemekten zevk alıyorsa, Veeeee..--Bahar (yine ben!)

bu sayfayı keşfedip bizim fiskoslarımıza vakıf oluyorsa, ben de bu yazıyı burada kesiyorum arkadaş.. Biraz da siz yazın yahu, hepinizin enayisi ben miyim.. Alıştınız bedava okumaya!--Hasan Sami 21:52, 11 Temmuz 2007 (UTC)

Pelit Kargasını vurmak..[kaynağı değiştir]

Bir süre kendimi kovdumya buradan, iyi mi ettim, yoksa kötü mü, bilemiyorum.. Bazı dostlar sanıyorlar ki, alışmış kudurmuştan beterdir, siyaset yoğunlaştı ve bu yüzden buradan bir süre uzaklaştı.. Haklılıkları yok değil ama yanılıyorlar da.. Ev değiştirdiğimden, yeni kütüphane kurma sıkıntımdan haberleri yok tabii.. Burada devamlı olsam, dedi ki demiş ki ile vakit geçirmek yerine "madde gibi" maddeler girmek gerek. Eeee? Onun için de kitaplar elinin altında olacak, kaynaklar göstereceksin ki yazdıktan sonra madara olmayasın! Öyle, zebani gibi insafsız dostlarım var ki dostlar başına (düşman başına dememi mi bekliyordunuz yoksa?) hemen hatanı bulup şırrak diye yapıştırırlar yüzüne karşı. Laf aramızda maalesef haklıdırlar da. Belli bir kültür ortamında büyümüş, belli bir yaşa gelmişsin.. Kimseciklere çaktırmama gayreti ile bir mindere ilişmişsin.. Yaşına başına bakıp seni (beni yani) adam bellemişler ve kimilerinin ağabey diye hitap ettiği bir konumda yazıp çizmeye başlamışsın.. Vito gibi, Metal gibi dostları (Ne dostlar ama, birincisi teliflidir arkadaş, diye bir çok resmimi sildi, oysa ben o resimleri gizli kameralara bile çaktırmadan ne zor şartlar altında aşırmıştım; ikincisi de boğaza nazır bir köşede bana çay içirme borcunu hala ödeyecek!) olan bir insan; kendine haber vermeden askere sıvışan bir çoklarını geçici de olsa kaybettikten sonra buralarda niye dursun ki? DİYECEKTİM Kİ, ne kadar haksızlık etmekte olduğumu çok şükür hemen anladım.. Nedeni mi? Buraya ilk geldiğimde kendimi yalnız ve sığıntı gibi hissederdim. Yöneticilerden ve bilhassa Citrat'tan çok korkardım. Karduelis'i sadece otla-çöple uğraşan biri sanır ve hep merak ederdim. Bu kadar bitki ile nasıl ilişki kurabiliyor, onları tanıyor? diye.. Galiba Kayseri Basını ile ilgili bir madde girmiştim de Pınar hanım, o maddede bir sürü bir düzenleme yapmış ve beni de nazikane bir mesajla uyarmış, haberdar etmişti. Ne kadar mutlu olmuştum: Tecrübeli bir kullanıcı hanım arkadaş bana yardımcı oluyordu.. Arkasından diğer yöneticiler.. Hepsi sert, hepsinin astığı astık kestiği kestik sanırdım.. Meğer onlar da benim gibi biri imişler.. Ama buralarda daha tecrübeli ve daha çok emek sarfetmiş birileri.. Daha sonra? Daha sonrası, yeni yeni bir kaç yöneticimizi daha görevlendirdik..(Daha doğrusu, uyanıklık yaptık güya ve sen aslansın, sen kaplansın, diyerek yükün büyük kısmını onlara yükleyip kaçtık.. İçimizde en genç olanlardan Bahar ablam, bir maddeye sil şablonu koyduktan sonra her defasında "zorluğu" hatırlatan bir not da ekleyiveriyor: "SİL-Yöneticilerin işi zor" diye.. İşler biraz aksasa hepimiz bağırmıyor muyuz, Yöneticimiz uyuyor mu? diye..

Eeee. Hani pelit kargasını vurmaktan bahsedecektin?. Hatta konunun başlığını önceden yazmıştın bile, ne oldu?

Elinin körü oldu! Ben şu anda bağdayım. Güya kablosuz internetin keyfini çıkaracağım. Ama şu yağmur denilen ve üç aydır gelip yağması beklenilen misafir var ya, "şarrr" diye boşalmaz mı? Siz olsanız ne yaparsınız? En az üç aydır yağmamış.. Bırak meyvesini almayı, çilek teveklerini kurumaktan kurtarmak için tonlarca içme suyu harcamışım.. İçişleri bakanı olacak 37 yıllık kaşık düşmanı, parana yazık,

-Su sıkıntısı insanları düşün biraz da.. diyerek tepende kılıç gibi sallansın ve tam bu sırada yağmur yağsın; bir taraftan da ucuz ve kablosuz internetin keyfini çıkarmak isterken, yağan yağmur buna engel olsun.. Sen de: Yağma yağmur, esme rüzgâr, kablosuz internetim var benim, diye bir tütkü tutturuver...

Gelelim şu alçak, canı cehenneme gidesice, yağlı maganda kurşunlarına rast gelesice, (Nt. Yağlı kurşunlara gelesin, kanın altına aksın, ılgıt ılgıt e mi!, Kayseri'ye has bir beddua şeklidir.) seçim kaybeden milletvekili olasıca, (Vikipediye bilmem ne seçilip vaktinin çoğunu burada heba edesice diyeceğim ama, bazı arkadaşlarımın alınmalarından korkuyorum açıkcası ve bu sözümü demiyorum arkadaşlar.) Bazı zor şartlar yüzünden kendini buradan bir süre kovdurasıca lanet pelit kargası! Ulan seni buralara, pelitleri toplayıp bir kısmını yemen ve bir kısmını da dağa taşa atıp, ormanlanmaya yardımın olsun diye getirdik. Şu pahalılıkta, şu sıcakta şu kadar emek ve su sarfederek yetiştirdiğim domateslerimin hepsini neden ibikledin? Ortağım olsan bile, en fazla yarısını yenilmez hale getirme hakkın olurdu. Senin yaptığına "taammüden, mala mülke, hatta ırza namusa tasallut etmek" denir. Bizim içişleri bakanı uzak komşulardan birine gezmeye gidince eğer seni pomalıya dokuzlu domuz fişeği sürüp, gizlice vurmazsam kimden kötü olayım? Karga oğlu karga seni!

(CİDDİ ve önemli not: Bu yazıda hiç bir arkadaşımızı incitmek, üzmek, hakkında imada bulunmak gibi bir niyetin vallahi de yok, billahi de yok, tallahi de yok! Hedefim ve tek düşmanım domateslerimin katili şu "gak-guk" diye öten pelit kargası!)--Hasan Sami 20:54, 24 Ağustos 2007 (UTC)


Hasan Sami kardeşim benim görünmez olduğuma aldanmasın ben buradaki her şeyi okudum ama arada bir görünüveriyorum böyle işte. Eminim pelit kargalarını vurmaya kıyamayacaktır, kendisi çok yufka yürekli biri olduğundan. Geçen Berat Kandili'nin hayırlara vesile olmasını dilerken bugün acaba kardeşimin mezun olduğu Kayseri Lisesi'nden mezun olmuş Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı sayın Gül'e ne kadar sevinmiştir merak ediyorum doğrusu. Rama-zam da yaklaşırkan gene 'yetkililer' bol su için, lifli gıdalar tüketin, hızlı yemek yemeyin, hamurlu yerine sütlü tatlıları tercih edin diye sayacaklar. Bunları demek için yetkisiz de olunabilir benim gibi. Bir de Vikipedi'deki kullanıcı adı değiştirme gibi pide kuyrukları... bütün bu uyarıları ve daha fazlasını dikkate alan var mıdır o da merak ettiklerim arasında. Merak kötü bir şey değil derler. Bu kadar her şeye dikkat etmek nereye kadar, biraz da hayatın tadını çıkaracaksın, eğer cennet gerçekten hayal ettiğimiz gibiyse keşke o tatlıları yiyip 10 sene evvelden gelseymişim diyeceğiz belki. En çok gülümseyenler en çok üzülenlermiş, mavi gözlüler diğerlerine göre daha zekiymiş, IQ'dan daha güvenilir bir test olarak görülen PISA'da Türkiye düşük yapıyorsa bu Türklerin aptal olduğunun bir göstergesiymiş, hem de Türkiye'de birçok kişinin göz rengi mavi değil!. Yani mutlu yaşam tarzları ve Allah'a verdiği nimetler için şükretmeleriyle bilinen her kesim Türk'ün dediği 'geçinip gidiyoz, Yunan dostumuz Stelios' içlerinde derin bir hüzün taşıyor. Mavi gözlü olan ben bu göz araştırmasını ne kadar saçma bulmuşsam da bu 3 araştırmayı birleştirince katılmamak elde değil. PISA'da yüksek puan elde eden İskandinav ülkelerindeki 'çekinik' (genli) insanlar acaba zeki oldukları için mi mavi gözlüler yoksa mavi gözlü oldukları için mi zekiler sorusunu da akıllara getirebilir. Bize göre soğuk olan bu insanların ülkelerinde hava koşullarının getirdiği depresyon, mutsuzluk ve intihar olaylarındaki artış da cabası. Gülümsemedikleri için mi mutsuz yoksa mutsuz oldukları için mi gülümsemiyorlar? Yahu bu mesaj bu kadar uzamamalıydı benim amacım başta burayı ayakta tutan kardeşime ve sonra diğerlerine İstanbul'dan bir selam vermek, kucak dolusu sevgimi göndermekti. Allahaısmarladık! --Bahar (yine ben!) 14:53, 28 Ağustos 2007 (UTC)

Pelit kargasına af..[kaynağı değiştir]

Benim güzel ablam, sevgili Bahar! Şu kadar gün gecikmeyle ben de senin kandilini kutlayarak başlıyayım notlara:

Mavi göz meselesinde, zeka testini; geçenlerde birinci yaşını dolduran Hasan Batu B. ile yırttım. Gerçi "yapalağa yavrusu tatlı gelir" veya "Kirpi de yavrusunu 'pamuğum' diye severmiş de, gerçekten gözleri mavi ve çok güzel keratanın.. Torun da olsa, (oğlan tarafından olduğu için ucu bana da bulaşır) madem ki mavi gözlüler konusunda bir ayrıcalık (Bu kelime yerine başka ne yazılabilir ki?) söz konusu, "Önerme: Benden sonraki, mavi gözlü ve zeki ise; Hüküm: Ben de zeki sayılmalıyım" diyeceğim ama gerçekten bende bu durum vasatın altındadır. Nedeni çok açık: Ben, herkesin fakir olduğu bir dönemde doğmuş, ana bir, baba bir (inanın ve gülmeyin) 10 kardeşin en büyüğüyüm. Hal ve ahval ve hatta durumsal vaziyet böyle olunca, o yıllarda bizim evde zirve yapan "zeka" değil, "beslenme" sorunuydu.. Ben, değil mavi gözlüler kadar, "kara kara badem gözlü"ler kadar bile protein alamamış, çoğunlukla hamur işleriyle beslenmiş olduğumdan zeka bakımından böyle "güdük" kalmışım. Ayrıca erken futbol oynadığım için de "boy"dan da nasibimi alamamışım.. Kara-kuru, orta zekalı biri olmama rağmen bana benden 2 cm uzun, benden zeki komşu kızını nasıl vermişler, 37 yıldır anlamış değilim. (Bu arada, komşu kızının çok ucuza gittiği zannedilmesin diye övünerek belirteyim ki; altının gramının 15 lira olduğu dönemde; düğün günü anası evine, tanesi 15 liradan '64 Model 13 adet chevrolet otomobil gönderip, 40-50 yengeyle "Buyur, eve gel" demişim. Ayrıca, gelin hanım o 13 taksinin en başında eve geldiğinde, kız enstitüsünde okuduğu yıllarda kendi eliyle yaptığı "badem dalı"nı 28 Aralık 1969 tarihinde kendilerine takdim eylemişimdir. Ne yapayım, kış günü akasyalar çiçek açmıyor ve şimdiki gibi belediyeler sağa sola çiçek de dikmiyorlardı ki, kimse görmeden taa geceden koparıp vereyim!)

Başka? ha, pelit kargasını vurma konusuna gelince.. O günkü kızgınlığım geçti. Bir formül buldum: Madem ki bu hain hayvan (Her iki kelime için de kendisinden özür diliyorum bu gak-guk sesli hayvandan) domateslerin olgunlaşanlarını "ibikliyor"; Ben de o domatesleri Çukurova'da yaptıkları gibi, tam olarak kızarmadan topluyor ve buzdolabının üzerine seriyorum. İki üç gün sonra öyle bir "gülleniyorlar" ki ablası, senin bile ağzın sulanır..

Başka? Haa, Şu ayni okuldan mezuniyet ve C.Başkanlığı meselesi.. Seçim öncesi bu konuda çok yazdım. O makam tartışılmaz olduğu için bu konuya direkt girmem de; yıllar önce, uzaktan "alâka" bir hatıramı anlatayım: Elimde iki günlük gazetem ve bir de çok dinlenilen bir radyom vardı. Böyle yayın organları seçim arefesinde oldukça işe yarayabilirler.. O tarihlerde, -galiba '94 seçimlerinde- Erciyes Üniversitesindeki bir prof arkadaşımıza siyasi destek verdim. Belki biraz faydalı olmuşumdur, arkadaşımız m.vekili oldu. Bir gün bir toplantıda aramızda vali bey, ben solda, o sağda oturuyoruz. Ben böyle resmi toplantılara mecburen katılır ve oldukça da sıkılırım. Kürsüde şimdi yine MHP'den m.vekili Sabahattin Çakmakoğlu bey var..(O zaman bakandı.) "Bitirse de, sıvışsam" diye sıkıntılar içerisindeyken, bizim m.vekili arkadaş, vali beyin ensesinden bana uzanıp; "Hasan Bey, bize hiç yüz (selam demek istiyor) vermiyorsun, diye usulca sitem etti. Bunun üzerine vali bey, "Koca m. vekiline yüz vermeyen bu kravatsız da kimmiş" diye bana dönüp şöyle bir baktı. O günlerde Kayseri'ye yeni gelmişti ve kimseyi tanımıyordu.) Bu sitemin üzerine kendisine usulca; "Huyum kurusun, arkadaşlarımi m.vekili, bakan falan olunca onlarla o süre zarfında irtibatımı kesiyorum ki, bir şey bekliyor sanmasınlar.." dedim. Bunun üzerine O da bana: "Desene bu durumda seninle ömür boyu göüşemeyeceğiz demektir." dedi.. Öbür seçimden sonra artık m.vekili değildi ve arkadaşımla dört sene sonra tekrar yağlı-ballı olduk. Benzer durumları değişik zamanlarda Ayvaz(Gökdemir), Sadi Somuncuoğlu ve Hakkı Duran'la da yaşadım. Abdullah Gül'e gelince.. Tv programlarımdan birinde konuğumdu. Kendisi benden 8 yaş kadar küçük.. Programın formatı ve benim mizacım gereği "zat-ı âlilerine" biraz fazla yüklenmiş olacağım ki, "Niye üstüme bu kadar geliyorsunuz. Sizin seminerlerinize devam eden biriyim" gibisinden bir savunma yaptı.. Ben de "vasat zekalı" olmama rağmen nasıl olduysa, ne demek istediğini hemen çaktım..

-Anladım, dedim, benim gibi hocanın senin gibi talebesi olur..

O günler başkaydı. Artık 7 sene kendisine küsüm arkadaş..

Başka? Haa, yukarıdaki yazılardan birine bakarsan, beni kendine dost bilen birine nasıl "kazık" attığımı, "babana bile güvenme" dediğimi anlarsın. Ne de olsa mavi gözlüsün.. O, beni dost bilen (Ki bana halen sıcak bir çay borçludur, hep hatırladığında utanıyordur herhalde!) şu son aylarda tıpkı o m.vekili, bakan arkadaşlar gibidir.. Gönülden yakın ama gözden ırak.. Daha doğrusu, ona öyle bir görev yüklenmesini teklif ettim ve arkadaşlar da kırmayıp sırtına "oy birliği ile" öyle bir yük yüklediler ki, bağırsak bile bizi duyacak hali ve mecali yok.. Demem o ki sevgili Bahar, sana da öyle bir "iyilik" aklımdan geçiyor ama, öğrenciliğin beni düşündürüyor..Yoksa,(Samimi söylüyorum) sen burada benim gibilerin başında çok iyi bir "Çekip-çeviren" olursun.. Bu lafımı fırsat bilip de, sakın ola ki kimse kendi başına ve senin onayını almadan bir işgüzarlığa girişmesin.

Netice: Pelit kargası affa uğramıştır güzel ablacığım, müsterih ol!--Hasan Sami 03:52, 5 Eylül 2007 (UTC)

(Yukardaki bazı değişiklikleri, oturumu kapattıktan sonra yapmışım, sonradan farkına vardım. İnsanın yaşı otuza(?)yaklaşınca böyle oluyor zahir.)--Hasan Sami 04:20, 6 Eylül 2007 (UTC)


Kız gerçekten de ucuza gitmemiş. Hem de sizden 2 cm uzunsa demek siz dünyadaki her evli çiftten %1'inden birini temsil ediyorsunuz. Dünyada evli çiftlerden %1'inde kadınlar erkeklerden uzunmuş. Burada boydan önemli aşk ve Allah bir yastıkta kocasın dedikleri eksik bir laf, doğrusu aynı rüyalara sahip olmaktır bence en önemlisi. Çoğunlukta olmamak insanın kendisini farklı, özel, erişilmesi zor hissetmesini düşündürse de bazen de niye kimse benim gibi düşünmüyor? benim eksiğim/fazlam nedir ki? diye insan kendisini sorguluyor. Aşk en önemlisi dedim aşık olmuşçasına, aşık olursam daha iyi tanımını yapabilirim herhalde. Geçen gün televizyonda aslı Fransızca ama Türkçe seslendirmeli yayınladıkları Amelie filmi çıktığında ben sekiz yaşındaymışım. Filmi tekrar izlediğimde asıl konuyu anladım, ayrıntıları gördüm ve işte aşk budur dedim. İlk izlediğimde altyazıyı takip etmekten filmde her şeyi kaçırmışım da haberim yokmuş. Mutlu sonla biten ve içinde romantik unsurlar içeren mânâlı filmler çok hoşuma gider, The Simpsons Movie gibi (açtığım maddeye bağlantı veriyorum, ne hoş). Amelie'den bahsetmeyeyim, merak eden izler. Türkiye'de yapılan Türkçe seslendirmenin gitgide daha iyi olduğu da farkedilmiyor değil.

Bugünlerde olan biteni buraya yazmam uygun düşmez ama bir gün milletvekili olursam sizinki gibi bir durum yaşanmaması için önceden halka benden ne yapmamı istiyorsunuz diye sorarım. Gerçi ne istediklerini de üç aşağı beş yukarı biliyor olurum. Okulların açılmasına da 10 gün kalmış, bu benim Vikipedi'den uzaklaşacağım anlamına gelmez sadece bu saatte bunları yazıyor olmam o kadar. Vikipedi'yi tanıtmaya çalıştığımız söyleşide aşırı heyecanlandığım gözlemlenmiştir, masanın altındaki el titremesini sadece Maderibeyza görmüştür herhalde! Yazarken kesinlikle heyecanlanmıyorum ama konuşunca hele makineyle çekiliyorsam çok gerilirim. Bundan kurtulmanın çarelerini arayacağım; bu benim için bir tür ilkti, gelecek sefer daha iyi olacaktır. Ben tüyeyim buralardan ama sakın ola hani sen Hasan Sami bey'in ablasıydın ama o 10 çocuktan en büyüğüm diyor diye sormayın! Müsterih olun, müsterih olmadıkça sıra size gelmeyecek değil mi? --Bahar (yine ben!) 07:07, 7 Eylül 2007 (UTC)

Vikipedi'de buluşmalara katılım az, rüyalarda fazla[kaynağı değiştir]

Bir haftada Vikipedi hakkında iki rüya görünce neden burada paylaşmayayım diye düşündüm. Rüyanın geçtiği yer hani Kanaltürk'te Kürşat Başar'la diye bir program var ya. Farklı alanlarda başarılı ve tanınmış insanlar hep birlikte oturup boğaz manzarası eşliğinde hem yemek yiyorlar hem sohbet ediyorlar. İşte rüya da böyle kapalı bir mekanda (Şile'de) ama yaklaşık 30 kişilik bir dikdörtgen masada geçiyor. Saçlarım kesilmeden önceki uzunlukta düz fönlü. Kırmızı, üstünde gelincikleri olan bir elbiseyle takside trafiğe takılıyorum. Buluşmaya varıncaya kadar herkes evlerine dönmüş oluyor ve öyle kalakalıyorum; gözlerimden yaşlar süzülüyor. Ormanlık bir yerde ne yapacağımı bilemiyorum. Yalnız başıma şarkı söylüyorum İkinci Bahar, Seninle Bir Dakika, Memleketim vs. Bir şekilde elime geçen geçen 2 fotoğrafın birincisinde Tembelejderha ile TOBB ETÜ kolkola bir kokteyl masasının arkasında poz veriyorlar. İkincisiyse kardeşim ile daha sonra birilerinden öğrendiğim kadarıyla kendisinden tam 19 yaş küçük, 45'lerinde ama genç alımlı sapsarıya boyatılmış, arkadan hoş bir topuz yapılmış benim gibi kırmızı elbise giymiş bir hanım ki o da rüyada eşi oluyor; onun fotoğrafını görüyorum. Benim açımdan üzücü bir rüyaydı aslına bakılırsa. Rüyaların tersinin çıktığına dair söylenceye bir örnek olmuş oldu. İkinci rüyayı da daha sonra yazarım; unutulacak gibi değildi ne de olsa. Herkese iyi haftasonları ve hayırlı Ramazanlar dilerim. Sevgilerimle,

--Bahar (yine ben, Vikikardeşiniz!) 13:56, 21 Eylül 2007 (UTC)


This is my life![kaynağı değiştir]

Rüya güzel de benim güzel ablam, hangi açıdan senin için üzücü anlayamadım? Rüyada gördüğün bayanı 10 yaş büyüt, dolayısı ile aramızdaki yaş farkını 9'a indir, mesele tamam.. Saçları sarıya boyalı değilse bile ona biraz yakın işte.. Saçlarını topuz yaptığı da doğru. Yani: 65'lik+56'lık bir edi ve bir büdü aile. Ankara'da okuyan tekne kazıntısı (Çocukların sonuncusu demek) Nihan da yaz tatillerinde Kayseri'ye geldi mi, 2 buçuk kişilik bir aile oluyoruz, senin anlayacağın. Büyük kız ve oğlumuz ayrı aileler.. Merak ettiğin için değil, içimden öyle geldi yazıyorum işte. Commons'da üçlü resim var.. This is my life! İkinci rüyanı da merak ediyorum, haberin olsun. (ÖNEMLİ NOT: Buralara fazla takılıp da sakın derslerini ihmal etme. Baksana, seni yönetici adayı olarak göstermiyorum ki, üzerine fazla yük binmesin diye.)--Hasan Sami 04:04, 26 Eylül 2007 (UTC)

kxclfglfdkfdsjjodsodsıfsdıfsdofgfdpofopfdopxdfıgpogpfgpfpofgfpoollllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll ****** --King Qwer 18:21, 28 Eylül 2007 (UTC)

İlginç bir ortam[kaynağı değiştir]

Yahu baştan sona kadar okudum bu sayfayı...Böyle ciddi bir mekanda böyle insanların içini boşaltabileceği bir yerin olması çok iyi olmuş. Ben de içimden geçeni diyeyim bari :D. Türkçemize sürekli yabancı kelimeler giriyor ve bu beni gerçekten deli ediyooorr...sokakta hep R leri yutuyorlar sinir oluyorum. Bazıları "Ne Yapıyon?" diyince iyice çileden çıkıyorum...Herkese tek bir vikiçağrı yapıyorum:

"LÜTFEN TÜRKÇEMİZE YABANCI KELİMELER GİRSE DAHİ ONU EN DOĞRU ŞEKİLDE KONUŞUP YAZALIM"

Saygılar....--Sabri76mesaj 20:19, 4 Ekim 2007 (UTC)


Hepinizi şappur şuppur öpüyorum...[kaynağı değiştir]

Kimi acısını cigarasından çıkarır, kimi Köpeköldüren veya Öküzgözünden.. Kimi de etrafta çanak-tabak ne varsa kırıp döker ve güya bizim Nerval gibi "heriflik" taslar.. Benim de canım sıkıldı mı, hemen bu sayfaya koşar, birşeyler döktürür ve rahatlar giderim... Ammaaaa.. İşte bu ammaaaanın arkasında can sıkıcı bir başka şey daha var ki, gücüm yetse sırf bunun için "ihtilal" yaparım: Bu sayfaya geldiğimde benden başka yazan olmadığını gördüğümde fıttırırım ve "yahu benden başka herkes çok mu rahat bu dünyada?" diye sorarım kendi kendime.. Hadi diyelim ki Vito gitti gider ve nereye gittiği de belli değil.. Diyelim ki, Metal'in sırtına öyle yükler yükledik ki, sevgili dostumuz belki de doğru dürüst evine gidemiyor ki, bu sayfaya gelebilsin.. Ne yapsın: el içinde söz verdi, ölmezse olmaz.. (Ne yani şimdi sen bir yöneticiye ölsün mü diyorsun? Engellendin arkadaş!) laf aramızda şeytanın kulağına kurşun, iki yıldır buradayım, ne engellendim, ne şikayet sayfasında "şikayetçi" oldum, ne yöneticilik adaylığı ve daha önemlisi hevesliliğim var, ne de "Ben bu Viki'nin ıcığını biciğini -yani kurallarını, yolunu, yordamını- iyi bilirim iddiam.. Ama birazcık olsun Kayserili olmam özelliğinden dolayı da bu bayramı oldukça Kârlı geçirmekteyim: Google'den aşırıp, bir iki rötuşla sahiplendiğin bir dilim lokumu en az 65 kişiye hediye diye gönderdim, kullanıcı sayfama bir bakın bakalım karşılığında ne baklavalar, çikolatalar, yöresel yemekler ve hatta finduk bile gönderdiler.. İçlerinde uyanık Nihan gibi, elim boş geldim abi deyip "geçen sene gönderdiğim lokumla idare et" imasında bulunanlar ve "bir lokma lokuma ancak bir-iki kelime ile" bilmukabele edenler de var.

Gelecek bayrama daha akıllı bir politika izleyip, çoğunuzu (başta tekmil yöneticiler olmak üzere) çaktırmadan soyup soğana çevirmezsem, şu mübarek bayram günü engellenmiş kullanıcı olayım.. Sahi, şu mübarek bayramda Viki'ye onca emek vermiş arkadaşlar da engellenir mi yahu? Bu mekanda hiç mi "af" diye bir lâfız yoktur? Fazla ileri gitmeyeyim, yoksa en sevdiğim yöneticiler bile kuralları işletiverirler: Sn. Pınar hariç.. Neden Pınar hariç? Şundan Pınar hariç: Fi tarihinde, Pınar'a yazdığım mesajda, (O ve diğer bazı arkadaşlarımızın yöneticilik adaylıkları sırasında) 'kendi kendime kural koydum, o bakımdan Sizin ve şunun şunun ve şunun adaylıklarında hiç oy kullanmadım'. Diye güya özür beyan etmiştim de Pınar hanım da şıp diye yapıştırmıştı cevabını: "Kurallar çiğnenmek için konulur"! Doğru söze ne denir? Doğru söze denir ki: Şu hepinizin dedesi adamı sadece şu bayram günü dinleseniz de, şu üç gün içerisinde, anonimler hariç, kullanıcı arkadaşlara "engellendin" demeseniz.. Peki, onun yerine ne deseniz yerinde olur?.. Şöyle olur: "Bak koçum, senin bu yaptığını Kayserili Hasan Sami bile yapmaz. Karşılığı engellenmendir ama bayramın yüzü suyu hürmetine seni ikaz ediyor, şimdilik ağzına acı biber çalıyorum, ayağını denk al.. "

Ne diyorsunuz ey yönetici ağabeyler, ablalar? Gelin beni bir kere dinleyin ve şu an engellenmiş olanlar varsa (Tabii ki, kuklalık v.b. sebeplerden devamlı engellenenleri kasdetmiyorum ama mesela yöneticiliğe adaylığını koymuş, ümit ettiği gibi olmayınca da çekilmek zorunda kalmış, giderken de bir iki vazo v.s. düşürüp kırmış.. birini düşünün.) O'nun gibileri kast ediyorum.. (ferasetinize güvenerekten...)

Her neyse, şurda kaldı iki buçuk gün.. Nasıl olsa, onu da lak lakla geçiririz (bu kelimeyi kendim için kullanıyorum) P.tesi yine kurallar, yine katkılar, yine tartışmalar, SD devriyeliği, falan Portal, falan şablon, falan madde, falan bilmem ne.. Öff be, nerden düştüm bu kadar âkilin (akıllılar demektir ha, gençler.) içine bir deli olarak.. (Bu arada benden delileri de vardır bu ansiklopedide, yeni askerliğini bitirmiş. Hem de zır deli, haberiniz olsun.( Bu ifade sadece "haber" vermek içindir yoksa "tehdit" olarak algılanıp bana da "engellendin" denilmesin. Çünkü engellendin kelimesini ben hep nedense bir yerden resim aşırırken enselendin olarak algılıyorum. Ne kadar yanlış algılayan biriyim yahu!)

Bugünlük yeter mi? Yeter de artar bile.. Yahu Allahaşkına arasıra buralara gelin ama okuyup da giden beleşçilerden olmayın. Bir iki katkı da siz yapın. Hiç olmazsa şimdiye kadar öbür sayfalara yaptığınız katkının kırkta biri kadar... ki böylelikle zekat da vermiş olursunuz, fena mı? Hepinizi bayramlık dudaklarımla şappur şuppur öpüyorum yanaklarınızdan.. İyi bayramlar..--Hasan Sami 08:51, 12 Ekim 2007 (UTC)


Şafak karanlık[kaynağı değiştir]

üç günlük bayramda tuttuğum iki nöbetten ve habercimin kazasının ardından kendimi tam toplayabilmiştim ki bir de baktım hasan abi bir iki kelime mukabele deyu deyu dert yanmış millete bir de bakmış kimse yok. hakketen nerde bu millet be yaw keşke herkeşcikler yeniden toparlansa şu hareketli bol geyikli günlere dönebilsek be yaw. bıktım yeşil yeşil giyinip ciddi ciddi gezmekten ya. şimdi bırakayım dedim bu kadar yeter diye ama hasan abi yine bir iki kelime bilmukabele yaptın der suratına indirir şamarı deli meli dinlemez.beleşçi olmadığıma dua etsin. çok uykum var çoook, yarından sonra yine nöbetçiyim zaten. gel tezkere gel tezkere bitsin şu gurbet.... ben yatayım en iyisi . hadi iyi geceler.Delamorenamesaj 21:04, 16 Ekim 2007 (UTC)



Milletin ena...si![kaynağı değiştir]

Sen gerçekten deliymişin, veya ben "anlama" kabiliyetimi iyice yitirmişim. Uykulu uykulu yazılan yazılar böyle oluyor her halde.. Yukarıda "uykuluyken" yazdıklarıma baksanıza; hangi akıllı böyle saçmalar, durur?

Ben de gidip yatıyorum arkadaş. Yarın bağa gidilecek, orada p.tesi yazısı yazılıp gazeteye postalanacak.. En önemlisi, üç gündür yolumu gözleyen İT'e kemik verilecek ve İç İşleri Bakanı'nın "soğuk almadan şu elmaları indir artık!" emri "başüstüne" yerine getirilecek.. Bizim yukardaki deli gibi bekar olanlar ne demek istediğimi pek anlamazlar. Sözüm, benim gibi 37 yıllık evlilik esirlerine.. Ben yatıyorum arkadaş.. Bedavacılar için bugünlük yeter.. Dünyanın en ena..si ben miyim yahu??????

  • (Kendime Not: Bir daha dünyaya geldiğimde eğer Metal'i yönetici adayı gösterirsem ve hele Kabul oyu verirsem, seçim kaybetmiş milletvekili adayı olayım: Telli-duvaklı gelin gitti, ana-baba ocağını unuttu. Sanki kendisinden abdest suyu dökmesini, bir fincan kahve pişirmesini isteyen var.. Arada bir yârenlik ediyorduk hiç olmazsa.. Bundan sonra yöneticilik oylamalarında arasıra nassın, eymisin? dediklerime kırk kukla kullanarak kocaman bir HAYIR vereceğim arkadaş.. Son kurban CAT olmuş olsun...)--Hasan Sami 21:21, 20 Ekim 2007 (UTC)

BİR GÜNÜ DAHA DEVİRDİM[kaynağı değiştir]

bir gün daha bitti, oyun oynamaktan gözlerim kıpkırmızı sırtım tutulmuş durumda yatmadan bakayım dedim buraya, gene bir yönetici padişahlık vs tartışması, birbirine kızanlar küsüp gidenler, farkettim ki pınar da gitmiş. denkelin hırçın tavırları, vitonun nadir girişleri. birden aklıma eski günler geldi vitoyla ırc üzerinde muhabbetler, denkelle msn den, o zamanlar krkzn de vardı kuzen diye diye kuzen olmuştuk, sonra plenuçember vardı onunla da ardı ardına uçak maddeleri girer dururduk. birden kendimi 70 yaşına gelmiş bir dede gibi hissettim, arkadaşlarının çoğu ölmüş, kalanları birbirinden kopmuş yaşlı bir dede. sonbahardan mı yoksa biz de mi yaşlanıyoruz anlamadım. hiç bir şey yazasın yoktu bir şuaraya tıkırdatayım dedim. hasan abi nasıl toparlarız buraları böyle, tembel yok, renegade yok, atacameno yok. yok yok yok, bir şey yapacak isteğim de kalmadı, en iyisi yatmak.....Delamorenamesaj 22:20, 13 Kasım 2007 (UTC)


Sen yat, uyu.. Ben senin gibi yetmişlik hissetmiyorum kendimi.. Daha 65'liğim. Beş yıl deyip geçme.. İyi geceler, tatlı rüyalar.. (Yakınmalarında haklısın.. Toparlarız inşallah.. Biraz sabırlı, toleranslı, anlayışlı olmamız lazım. Giden arkadaşlara bir baksana.. Burdalarken, düşünmeden hır-gür ediyor, değerlerini de gidince anlıyoruz.)--Hasan Sami 22:48, 13 Kasım 2007 (UTC)


Kimse yok mu???[kaynağı değiştir]

Kimse yok mu? İnler, cinler, benim gibi deliler...'den kimse yok mu? Bahar ablamız ikinci rüyayı ne zaman yazacak, Metal'imiz sıcak çay borcunu ne zaman ödeyecek? Kimse yok mu???????--Hasan Sami 20:57, 28 Kasım 2007 (UTC)


Yalnızlık Şiiri Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım Bu gece dağ başları kadar yalnızım.

Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından Dudaklarımda eski bir mektep türküsü Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim Gözlerim gizlerini arıyor durmadan Neredesin?

Atilla İlhan

Yakında döneceklerini düşünüyorum süresiz engellenmeyip ayrılan arkadaşların. Belki fazla çocuksuyum; klasik laf ama biz burada bir aileyiz çoluk çocuk. Birinin çıkıp akıllıca bir laf etmesi, bağrış çağrış, ceza vermeler, taraf tutmalar sonra bir süre sonra bunlar bitiyor herkes barışıyor, bayram kutlamalarına ve gezmeler katılıyor, bildikleri paylaşıyor, yardım ediyor... kısacası dayanışma ortamı içindeyiz kendimizi buluyoruz. Buradayım işte bir yere gitmedim; en azından geri gelmek üzere zorunlu olarak daha uzağım. Peki ne mi gerekiyor tabii ki heyecan! Sonu iyi olan bir heyecandan söz ediyorum. Heyecanın getirdiği mutluluk ve hedeflere ulaşılması (bir hedef varsa), olumlu duygular ve umudu yitirmeme...

İkinci rüyamı daha dün gibi hatırlıyorum. Tam Bilgi Üniversitesi'nin Eyüp yerleşkesi yakınlarındaki arabasız sokak aralarından birinde bayramın birinci günü sağnak yağmurlu bir havada yalnız başıma hızlı adımlarla karşıdan karşıya geçiyorum. Erkek paltoları, kravatları ve kemerleri satan küçük bir dükkana giriyorum. Kime belli değil bakındığım giysiler hemen arkamdan milli basketçi Mehmet Okur dükkana giriyor. Duvarın iki tarafındaki boy aynalarının önüne geçen benimle aynı boylarda dekolteli, pembe giysiler giymiş ikisi esmer ikisi saçlarını sayıya boyatmış 4 tiki kız aynanın önüne geçerek Mehmet Bey'in tek resmini çekmemi engelliyorlar; aynaların önlerine geçtiklerinde görüntü nedense siyah oluyor. Bu duruma çok kızan ben tüm sinirimi onların saçlarını çekerek, tekmeleyerek, vuraram, tırmıklayarak, bela okuyarak, küfrederek kaba kuvvet uyguluyorum. Dükkandan ikimiz çıkıyoruz acelemiş yokmuş gibi yürüyerek benim hayali eve. Sanırım yüksek bir binanın orta katlarından tek başıma bir daireye yeni taşınmışım, sadece plastik bir masa ve sandalyeler mevcut. Mehmet Bey'e sade makarna koyuyorum ve yerken Vikipedi'yi bilip bilmediğini ve orada bir maddesi olduğunu soruyorum. O da şaşkınlıkla 'Aaa benim Vikipedi'de maddem mi var?' diyor. Ben de evet ama bir sorun var o da doğum yılınız 1973; onu biliyorum ama doğum tarihinizi ve yerini hiçbir yerde bulamıyorum. O da 3 Aralık, Göztepe diyor. Rüyanın sonrasını hatırlamıyorum; rüyada verdiği bilgilerden sonra Vikipedi'ye bakıyorum ve görüyorum ki doğum tarihi 3 Aralık 1973 değil 26 Mayıs 1979. dğum yeriyse Yalova. Gitsem iyi olacak, kendinize iyi bakın. Sıkı takiptesiniz ona göre, gözümden hiçbir şey kaçmıyor! --Bahar (yine ben, Vikikardeşiniz!) 21:00, 29 Kasım 2007 (UTC)

  • Korktum senden be abla! Bir odada yalnız bile olsam, çay şekerini elimle değil maşa ile atmalıyım bundan böyle, kibarlık ve nezaket kuralları gereği.. Hele şu ocak ayı bir geçsin, sana öyle bir oyun oynamak isteyeceğim ki, aklın şaşacak.. Eeeee, Sen de ablalığı kabul etmeseydin. Şimdilik iyi ders çalışmalar, hepsinden önemlisi derslerdir, çünkü.--Hasan Sami 01:43, 4 Aralık 2007 (UTC)
  • Hmmm ne nerde nasıl? Metal'in kime sıcacık çay borcu varmış? Ne zamandan borcu varmış? Kaç fincan borcu varmış? Nerde ödenecekmiş bu borç? Tarih-saat bilgilerini bekliyom.... --maderibeyzamsj 14:52, 6 Aralık 2007 (UTC)
  • Çok beklersin.. Bana "borcunu" ödedi mi ki, sana da "ikram" etsin!--Hasan Sami 08:20, 14 Aralık 2007 (UTC)
  • Walla seni bilmem Hasan Amcacım. Bana bugün öğle saatlerinde fazlasıyla ödedi :)) --maderibeyzamsj 14:34, 14 Aralık 2007 (UTC)

Başınızın tatlı belası geri döndü.Ve hatasını anladı.--Sultan Galiyev 18:08, 19 Aralık 2007 (UTC)