Türkçedeki yabancı kökenli sözcüklerin Türkçe karşılıkları
Türkçedeki alıntı sözcüklerin değiştirilmesi, Atatürk'ün Türkleştirme politikasının bir parçasıdır. Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça'dan birçok alıntı sözcüğe sahipti, aynı zamanda Fransızca, Yunanca ve İtalyanca gibi Avrupa dillerinden bulunan diğer alıntı sözcükler de resmî olarak Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından önerilen Türkçe karşılıkları ile değiştirildi. Türkçedeki yabancı kökenli sözcüklerin (alıntı) Türkçeleştirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra Atatürk Devrimlerinin daha geniş çerçevesindeki kültürel reformların bir parçasıdır.
Atatürk tarafından 1932 yılında, Türk dilini araştırmak için kurulan Türk Dil Kurumu, yabancı (ağırlıklı olarak Arapça) alıntı sözcükleri de Türkçe karşılıklarıyla değiştirmeye çalıştı. Kurum, ilk aşamada 2000’e yakın Arapça sözcüğü ve bunun yanında diğer yabancı kökenli sözcükleri, dilden çıkarmayı başardı. Bu süreçte dile giren sözcüklerin çoğu, var olan Türkçe fiil (eylem) köklerinden yeni türetilmişken, TDK ayrıca dilde yüzyıllardır kullanılmayan eski Türkçe sözcüklerin kullanılmasını önermiştir. (Örneğin; cevap -yanıt- veya gözgü -ayna- gibi). Bu sözcüklerin çoğu günümüzde yaygın olarak kullanılırken, selefleri (öncelleri) artık günlük dilde kullanılmamaktadır. Bazı sözcükler dil reformundan önce de kullanılıyordu, ancak Farsça olanlardan çok daha az kullanıldı. Moğolca da önemli bir rol oynamıştır, çünkü Moğolca ulus ve çağ gibi Eski Türkçe alıntıları korumuştur.
Sözcük tercihinde nesiller arası farklılıklar vardır. 1940'lardan önce doğanlar, eski Arapça kökenli sözcükleri (hatta eskimiş olanları bile) kullanma eğilimindeyken, genç kuşaklar genellikle daha yeni ifadeleri kullanıyor. Bazı yeni sözcükler, kısmen eski karşılıklarının içsel anlamlarını iletemedikleri için geniş çapta benimsenmemiştir. Bazı yeni sözcükler ise biraz farklı anlamlar almıştır ve eski karşılıklarıyla birbirinin yerine kullanılamaz.
Alıntı sözcüklerin birçoğu (özellikle Arapça, Farsça ve Fransızca olanlar) günümüzde giderek azalmakla birlikte yaygın olarak kullanılmaktadır.
Sözcük seçiminin çağrışımları ve etkileri[değiştir | kaynağı değiştir]
Tarihsel olarak; Arapça, caminin diliydi, Farsça ise eğitim ve şiir diliydi. Her ikisinin de kasıtlı kullanımı ("batılı" bir sözcüğün kullanımından kaçınarak) genellikle sırasıyla dini bir alt metin veya romantizm anlamına gelir. Benzer şekilde, algılanan "modern" bir karakter kazandırmak için Avrupalı sözcüklerin kullanımı tercih edilebilir. "Saf Türkçe" sözcüklerin kullanımı, milliyetçiliğin bir ifadesi veya dilsel bir "basitleştirme" olarak kullanılabilir.
Türkçedeki sözcük varlığının (dağarcık) kökenleri[değiştir | kaynağı değiştir]
Türkçe kelime dağarcığına en önemli yabancı katkı yapan diller arasında Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca, İngilizce ve Yunanca bulunmaktadır.[1]
Başka dilden geçen sözcüklerin, yenisiyle değiştirilme dizelgeleri[değiştir | kaynağı değiştir]
Arapça kökenli alıntı sözcükler ile güncel Türkçe karşılıkları[değiştir | kaynağı değiştir]
Bu dizelgede, Osmanlı Türkçesi sözcükler, sözcüğün Türkçedeki çağdaş yazımı (TDK tarafından önerildiği ve günlük dilde kullanıldığı gibi) ve çağdaş Türkçe karşılığı verilmiştir.
Osmanlı Türkçesi sözleri ve onların imce çevirileri |
Osmanlı Türkçesi sözlerin çağdaş yazımları |
Çağdaş Türkçe karşılığı |
---|---|---|
اندال | abdal | gezgin |
عبث | abes | anlamsız, saçma, boş |
آب حيات | abıhayat | bengisu, dirim suyu, yaşam suyu |
عبوس | abus | 1) somurtkan 2) asık (yüz) |
عجائب | acayip | 1) şaşırtıcı, yadırgatıcı, şaşılan 2) olağandışı |
عجله | acele | 1) tez, ivedi 2) tezelden, ivedilikle |
عجمى | acemi | toy, ustalaşmamış, beceriksiz |
عجزه | aceze | düşkünler |
عاجل | acil | 1) ivedi 2) çabucak |
عاجز | aciz | 1) güçsüzlük 2) beceriksizlik 3) düşkünlük |
عاجز | âciz | 1) güçsüz 2) beceriksiz 3) düşkün |
عجول | acul | tez canlı, ivecen |
عجوزه | acuze | kocakarı |
آداب معاشرت | adabımuaşeret | görgü |
عضله | adale | kas |
عدالت | adalet | türe |
آداب | adap | 1) töre 2) yol yordam |
عداوت | adavet | yağılık |
عدد | adet | sayı |
عادت | âdet | 1) görenek, töre 2) alışkanlık, alışkı 3) aybaşı |
عادتا | âdeta | neredeyse, bayağı, sanki |
عادي | adi | 1) düşük nitelikli 2) aşağılık, bayağı 3)olağan, sıradan |
عادل | adil | doğru, haktanır * |
عفو | af | 1) görevden alma 2) bağışlama |
آفاقی | afaki | 1) gelişigüzel, amaçsız 2) nesnel |
آفت | afet | 1) kıran, yıkım 2) çok güzel (kadın) |
عفو ايتمك | affetmek | 1) bağışlamak 2) görevden alma |
عافيت | afiyet | sağlık, esenlik |
اغيار | ağyar | yabancılar, eller, el, başkaları |
اهالى | ahali | 1) toplum, topluluk 2) yerliler |
أحباب | ahbap | arkadaş, tanış, biliş, gönüldeş, dost |
عهد ايتمك | ahdetmek | ant içmek |
احفاد | ahfad | torunlar, soy |
آهی | ahi | eli açık |
آخر | ahir | son |
عهد | ahit | 1) antlaşma, sözleşme 2) ant 3) çağ |
آخذه | ahize | almaç |
أحكام | ahkâm | yargılar |
اخلاق | ahlak | 1) erdem 2) töre, aktöre 3) alışkanlık |
احمق | ahmak | beyinsiz, bön |
احرار | ahrar | özgürleştirilmiş |
احرض | ahraz | dilsiz-sağır (kimse) |
اخشاب | ahşap | ağaç, tahta |
احوال | ahval | durum, durumlar |
عائدات | aidat | 1) ödenti 2)kesenek ** |
عائديت | aidiyet | 1) ilişkindir, değginlik 2) ilgi |
عائله | aile | ocak ** |
عائد | ait | ilgili, ilişkin, ilişik |
عقبنده | akabinde | hemen sonra, ardından, ardı sıra |
عقد ايتمك | akdetmek | sözleşme, antlaşma(yapmak) |
عاقبت | akıbet | son, sonuç, sonunda, önünde sonunda |
عقل | akıl | 1) us 2) bellek 3) öğüt |
عقيده | akide | inanç, öğreti |
عابده | abide | anıt, yapıt |
عاقل | akil | 1) bilgin, bilge, bilgiç 2) sağduyulu |
عقيم | akim | kısır, verimsiz, sonuçsuz |
عكس | akis | 1) yankı, tepki 2) yansı |
عقد | akit | sözleşme, bağıt |
عقل سليم | aklıselim | sağduyu |
اقران | akran | yaşıt |
اقسام | aksam | bölümler |
عكسی | aksi | ters, geçimsiz |
عكس العمل | aksülamel | tepki |
اعلی | âlâ | 1) iyi, çok iyi 2) üstün |
علائم سما | alaimisema | gökkuşağı, ebemkuşağı |
علاقه | alaka | ilgi, ilişki |
علامت | alamet | belirti, gösterge, im, iz |
علامت فارقه | alametifarika | simge, belirteç, gösterge, ayırtaç |
على العجله | alelacele | ivedilikle, çabucak, çarçabuk |
على العادة | alelade | sıradan, olağan |
على الاصول | alelusul | 1) üstünkörü, gelişigüzel 2) yöntemine göre |
عالم | âlem | 1) evren, yaratkı 2) eğlenti 3) el gün |
آلت | alet | araç, aygıt |
علم شمول | âlemşümul | evrensel, yaratkılık |
علنا | alenen | açıkça, açıktan açığa |
علنی | aleni | açık, ortada |
عليه | aleyh | karşı, karşıt |
عالي | âli | yüce, yüksek, ulu |
عالم | alim | bilgin, bilgiç |
اعمی | âmâ | görmez, görme engelli |
كلمه | ama | ancak, yalnız |
عمله | amele | işçi |
عملي | amelî | 1) uygulamalı 2) kılgılık |
عمليات | ameliyat | işlemce |
عمليه | ameliye | işlem |
عميق | amik | derin |
عامل | amil | 1) etken, işleyici 2) işçi, yapan (kişi), etken |
آمر | amir | buyurucu, baş, buyurgan |
عاميانه | amiyane | sıradan, bayağıca |
عمه | amme | kamu |
عمود فقاري | amudufıkari | omurga, belkemiği |
عنعنه | anane | gelenek |
عنعنوی | ananevi | geleneksel |
آنی | ani | 1) birden, ansızın 2) beklenmedik |
آنی | ani | apansız |
عرض | araz | 1) belirti 2) bulgu |
اراضی | arazi | 1) toprak 2) yer |
عربده | arbede | çatışma |
آرضیه | ardiye | yığımlık |
عارضه | arıza | aksaklık, bozukluk |
عریضه | arıza | bozukluk, aksama |
عرفة | arife | öngün |
عرش | arş | gök, gökyüzü |
عرض | arz (I) | sunma, anlatma, bildirme |
عرض | arz (II) | en, genişlik |
أرض | arz (III) | yer, yeryüzü |
ارزو | arzu | istek, isteme, dilek, eğilim, yönelme |
آسا | asa | değnek |
عصبی | asabi | sinirli, öfkeli |
عصبيت | asabiyet | sinirlilik |
اصالت | asalet | soyluluk |
اعصاب | asap | sinir, sinirler |
آثار عتيقه | asarıatika | eski çıkarmalar |
اصغری | asgari | en az, en aşağı, en düşük, en alt |
أصل | asıl | 1) kök, kaynak 2) gerçeklik 3) gerçek |
اصللي | asıllı | kökenli, uyruklu |
اصلسز | asılsız | 1) dayanaksız, kaynaksız 2) uydurma, yalan |
عصر | asır | yüzyıl |
عاصی | asi | başkaldıran, dikbaşlı |
اصيل | asil | soylu |
عسكر | asker | sü, süer ** |
اصلی | asli | birincil, köklü, baş |
عصری | asri | çağdaş, çağcıl |
عاشق | âşık | 1) tutkun, vurgun 2) ozan 3) sevgen ** |
عشيرت | aşiret | oymak |
عشق | aşk | sevi * |
عطالت | atalet | 1) tembellik, gevşeklik, uyuşukluk 2) dinginlik, durağanlık, süredurum |
عته | ateh | bunama, bunaklık |
عطفا | atfen | dayanarak, göre |
عطف | atıf | 1) yöneltme, çevirme2) gönderme |
عاطل | atıl | 1) işe yaramaz, işgörmez 2) süreduran |
آتی | ati | gelecek |
عوانه | avane | yardakçılar, kafadarlar |
عودت | avdet | dönüş |
عيان | ayan | belli, açık |
عيان بيان | ayan beyan | apaçık, açık seçik, besbelli |
عينا | aynen | olduğu gibi |
عين | aynı | benzeri, özdeş |
عينى ,عينيت | ayni(yet) | nesnesel, özdeşlik |
عياش | ayyaş | içkici |
عيوقه چيقمق | ayyuka çıkmak | 1) göklere çıkmak, ortaya çıkmak, yükselmek 3) yayılmak |
اعضا | aza | üye |
عظمت | azamet | 1) ululuk 2) çalım, kurum |
اعظمی | azami | en çok, en üst, en büyük, en yüksek |
عذاب | azap | ezinç |
عزل | azil | görevden alma |
عزیمت | azimet | gidiş |
بادره | badire | dar geçit, dar boğaz, sıkıntı |
بحر | bahir | deniz |
بحث | bahis | 1) konu 2) söz |
بقایا | bakâyâ | kalıntı |
باقی | baki | 1) artan, kalan 2) kalımlı, ölümsüz |
باكر | bakir | el değmemiş, işlenmemiş, bozulmamış, dokunulmamış |
باكره | bakire | kız, kız oğlan kız, erden |
بقيه | bakiye | kalan, artan |
بقليه | bakliye | baklagil |
بالغ | baliğ | 1) erişkin, erin, yetişkin 2) varan, bulan |
بانیٖ | bani | kurucu, kuran |
باب | bap | 1) kapı 2) bölüm 3) konu |
بارز | bariz | açık, belirgin |
بصيرت | basiret | sağgörü |
بسيط | basit | 1) yalın, yalınç ** 2) kolay 3) sıradan |
باطل | batıl | boş, dayanaksız |
باطنی | batıni | içrek |
بایع | bayi | 1) satıcı 2) satış yeri |
بعضا | bazen | kimi kez, arada, arada bir, ara sıra |
بعض | bazı | 1) kimi 2) birtakım |
بدل | bedel | 1) karşılık, eşdeğer 2) tutar |
بدن | beden | gövde |
بدخواه | bedhah | kötü yürekli, kötücül |
بدر | bedir | dolunay |
بئيس | beis | sakınca |
بقا | beka | kalım |
بکارت | bekâret | erdenlik |
بلاغت | belagat | 1) iyi konuşan (kimse) 2) sözbilim |
بلاهت | belahet | alıklık |
بلده | belde | kent |
بلدیه | belediye | yerel yönetim |
برات | berat | aklanma |
بيان | beyan | söyleme, bildirme |
بيانات | beyanat | demeç |
بيان نامه | beyanname *** | bildirge, bildiri |
بياض | beyaz | ak |
بين الملل | beynelmilel | uluslararası |
بيضی | beyzi | söbe, yumurtamsı |
بدایت | bidayet | başlama, başlangıç |
بحق | bihakkın | adamakıllı, iyice |
بلا استثنا | bilaistisna | ayrıksız |
بالعكس | bilakis | tersine |
بلا واسطه | bilavasıta | dolaysız, doğrudan, doğruca, dümdüz |
بالجمله | bilcümle | bütün |
بالفرض | bilfarz | diyelim ki, sözgelişi |
بالفعل | bilfiil | edimli olarak, doğrudan |
بالخاصه | bilhassa | özellikle |
بالالتزام | bililtizam | bile bile, isteyerek |
بالاستفاده | bilistifade | yararlanarak |
بالمقابله | bilmukabele | 1) karşılıklı olarak 2) ben de, siz de |
بالعموم | bilumum | bütün |
بناء | bina | yapı |
بناء | binaen | 1) -den dolayı, -den ötürü 2) dayanarak |
بناء عليه | binaenaleyh | dolayısıyla, bundan dolayı |
بالطبع | bittabi | doğal olarak |
بذاته | bizatihi | kendisi, kendiliğinden |
بالذات | bizzat | kendisi, aracısız |
بخار | buhar | buğu |
بحران | buhran | bunalım, bunluk**, sıkıntı |
بخور | buhur | tütsü |
برج | burç | dönence |
بطلان | butlan | geçersizlik, çürüklük |
بعد | bud | 1) boyut 2) uzunluk |
بلوغ | büluğ | ergenlik |
بنيه | bünye | yapı |
جامعه | camîa | topluluk |
جاهل | cahil | bilgisiz, eğitimsiz |
جاسوس | casus | çaşıt |
جاذب | cazip | çekici (ilgi), alımlı, uygun (değer), elverişli |
جبرا | cebren | zorla |
جلسه | celse | oturum |
جمعيت | cemiyet | topluluk, dernek |
ساقط جنين | ceninisakıt | düşük |
جنوب | cenup | güney |
جراحت | cerahat | irin |
جواب | cevap | yanıt |
جهان | cihan | evren, yeryüzü |
جهاز | cihaz | aygıt |
جهت | cihet | yön, yan |
جلد | cilt | deri |
جسم | cisim | varlık |
جوار | civar | dolayları |
جمله | cümle | tümce |
جثه | cüsse | gövde |
خارج | dahil | dış, dışarı |
داخلیه | dahiliye | dışişleri |
دائر | dair | ilişkin |
دائره | daire | yuvarlak, dönge |
دارالفنون | darülfünun | bilgievi |
ضرب | darp | vurma, çarpma, vuruş |
دف | def | tepme, kovma |
دفين | defin | gömme, toprağa vermek |
دفعه, کره | defa, kere | kez |
دلالت | delalet | 1) işaret, iz, imge 2) aracılık, kılavuz |
دفينه | define | gömü |
دليل | delil | kanıt |
درجه | derece | 1) basamak, aşama 2) birim sıcakölçer |
درس | ders | öğrence |
دوا | deva | çözüm |
دور | devir | çağ |
دوران | devran | yeryüzü, evren |
دوره | devre | 1) dönem 2) dönüş, döngü |
دماغ | dimağ | beyin, bilinç |
درايت | dirayet | dayanıklılık, güçlü |
دیار | diyar | bölge, yurt, ülke |
دنیا | dünya | yeryüzü, evren |
دول | düvel | ülke(ler) |
ابعاد | ebat | boyut |
ابدی | ebedî | sonsuz, sürekli, kalıcı |
ابوین | ebeveyn | anne baba |
ابله | ebleh | bön, aptal, beyinsiz, ‘’akılsız |
اجداد | ecdat | ata, cet |
اجل | ecel | ölüm |
اجنبى | ecnebi | yabancı, el |
ادا | eda | 1) davranış, tavır 2) işve, naz |
ادبیات | edebiyat | yazın |
ادوات | edevat | araç gereç |
اديب | edip | yazar, yazıncı |
افراط | efrat | birey(ler), kişi(ler) |
اهميت | ehemmiyet | önem |
البسه | elbise | giysi |
امر | emir | buyruk, komut |
امنيت | emniyet | güvenlik |
البسه | endişe | kaygı, sıkıntı |
اثر | eser | yapıt |
اسير | esir | tutsak |
اثواب | esvap | giysi, giyecek |
فقير | eşya | 1) nesne 2) varlık |
اطفال | etfal | çocuk |
اطراف | etraf | ortalık |
اوراق | evrak | belge |
اول | evvel | önce |
ایام | eyyam | 1) çıkarcı 2) devir |
اذا | eza | acı, sıkıntı, üzüntü |
از جمله | ezcümle | 1) belli başlı, başlıca, topluca 2) sonuç olarak 3) örneğin, örnek olarak |
فعال | faal | etkin |
فرق | fark | 1) ayrık, ayrım, ayrışma, ayrılık 2) değişik |
فاحش | fahiş | aşırı, aşkın |
فخری | fahri | onursal |
فاءق | faik | üstün, gelişmiş, yetenekli |
فقير | fail | yapan, eden, işleyen, sorumlu (kimse) |
فائض | faiz | getiri, ürem ** |
فقط | fakat | ancak, yalnız |
فقير | fakir | yoksul |
فانى | fani | ölümlü, gelip geçici, kalımsız |
فرضی | farazi | varsayım(sal) |
فكر | farz | gerek, gereklilik, zorunluluk |
فقير | fasık | 1) sapkın, sapkın 2) fasık |
فایده | fasıl | aralık, bölüm, pay, dönem |
فسیح | fasih | açık, düzgün, anlaşılabilir |
فایده | fayda | yarar, kazanç, ası |
فضيلت | fazilet | erdem, üstünlük, ‘’seçkinlik |
فضله | fazla * | çok, aşkın, ‘’artık |
فجیع | feci | korkunç, acıklı, üzücü |
فن fenn *, علم ˤilm * | fen, ilim | bilim |
فلاح | felah | 1) kurtuluş 2) başarı 3) iyilik, mutluluk |
فلاكت | felaket | yıkım, ‘’kötülük |
فنا | fena | 1) kötü, olumsuz, niteliksiz, başarısız 2) üzücü |
فراغت | feragat | vazgeçme, el çekme |
فراست | feraset | anlayış, kavrama, sezgi, seziş |
فرت | fert | birey |
فزع | feza | uzay |
فيضان | feyezan | taşkın |
فرقت | fırkat | ayrılık |
فرصت | fırsat | 1) koşul, olanak 2) uygunluk |
فطرت | fıtrat | yaradılış, doğa (kimse) |
فكر | fikir | düşünce |
فی الحقيقه | filhakika | doğrusu, gerçekten |
فعل | fiil | eylem |
فرار | firar | kaçış, kurtulma |
فتنه | fitne | geçimsizlik, kargaşa, arabozan (kimse) |
فيات | fiyat | değer (ürün), eder, karşılık |
فحش | fuhuş | azgınlık, taşkınlık |
فضولى | fuzuli | gereksiz, yersiz, boşu boşuna |
فجور | fücur | azgınlık, taşkınlık |
غدار | gaddar | acımasız, taş yürekli |
غافل | gafil | önlemsiz, boş bulunma, aymazlık, uygunsuz |
غائله | gaile | sıkıntı, üzüntü |
غليان | galeyan | taşkınlık, kaynama, coşma, ayaklanma |
غالبا | galiba | sanmak, görünüşe bakılırsa |
غالب | galip | kazanmak, yenmek, üstünlük |
غليظ | galiz | 1) kaba (aşağılama), çirkin, uygunsuz, yakışıksız 2) yoğun |
غم | gam | kaygı, üzüntü, acı, sıkıntı, karamsarlık |
غنى | gani | bol, çok |
غرابت | garabet | yadırganıcı |
غرب | garip | 1) sıradışı, şaşırtıcı, alışılmamış 2) yoksul, yoksun, kimsesiz, düşkün |
غرق | gark | 1) batma, batırılma, boğulma 2) bol, çok |
غرب | garp | batı |
غير | gayri | olmayan, başka, dışı |
غدا | gıda | besin |
حاجت | hacet | gerek, gerekçe |
حاجت | hacim | 1) yoğunluk 2) büyüklük 3) oylum |
حادثه | hadise | olay |
حافظه | hafıza | bellek |
خفيف | hafif | yeğni ** |
حفريات | hafriyat | kazı |
حق | hak | pay |
حقارة | hakaret | aşağılama |
حقيقت | hakikat | gerçek, doğruluk |
حاكم | hâkim | yargıç |
حال hâl *, وضعيت vazˤiyet * | hâl, vaziyet | durum |
خلف | halef | ardıl, sonraki |
خليطه | halita | alaşım |
حلق | halk | ulus, topluluk |
حماست | hamaset | yiğitlilik, yüreklilik |
حمارات | hamarat | becerikli |
حامله | hami | 1) koruyan, kollayan, gözeten, destek çıkan 2) kayıran, kayırıcı (kimse) |
حامله | hamil | taşıyıcı, taşıyan, elinde bulunduran |
حامله | hamile | gebe |
حميت | hamiyet | 1) yurtsever, ulus sever 2) gayretli |
حمله | hamle | 1) atılım 2) saldırı |
حانطال | hantal | ağır, yavaş |
حبس | hapis | 1) tutsak, tutuk, kapatma 2) alıkoyma |
خراب | harap | yıkık |
خرابه | harabe | yıkıntı |
حرارت | hararet | ısı ¹, sıcaklık ² |
جرجامق | harcama | gider |
خرجراه | harcırah | yolluk |
خارقه | harika | olağanüstü |
خرج | harç | 1) ödeme, gider 2) vergi |
حركت | hareket | devinim ** |
حرف | harf | ses, imce ** |
خارج | hariç | dış, dışarı |
خارجيه | hariciye | dışişleri |
خاص | has | 1) özgü 2) katışıksız |
خسار | hasar | bozma, yıkma, kırma, dökme |
حسب حال | hasbihal | söyleşi |
حسرت | hasret | özlem |
حساس | hassas | duyarlı |
حشره | haşere | böcek |
خطا * | hata | 1) yanlış, yanılgı, yanlışlık, yanılsama 2) suç |
خاطره | hatıra | anı |
حيات , عمر ömr * | hayat, ömür | yaşam, dirim, dirlik |
خایر | hayır | yardım, iyilik |
حيثيت | haysiyet | saygınlık |
حضم | hazım(etmek) | sindirim |
هديه | hediye | armağan |
حدت | hiddet | kızgınlık, öfke |
حكایه | hikâye | öykü |
خلاف | hilaf | karşıt |
هلال | hilal | ay |
حس | his | duygu |
خواجه | hoca | öğretmen, öğretici, öğreten |
حقوق | hukuk | tüzük, tüze ** |
خصوص | husus | konu |
خصوصى | hususi | 1) özel 2) ayrıcalık |
حضور | huzur | dirlik, erinç ** |
حجره | hücre | göze ** |
هجوم | hücum | saldırı |
حكومة | hükûmet | yönetim, erk |
خلاصة | hülasa | özet |
حر | hür | özgür, bağımsız |
حریت | hürriyet | bağımsızlık, özgürlük |
حرمت | hürmet | saygı |
خسران | hüsran | düş kırıklığı |
هویت | hüviyet | kimlik |
احزان | hüzün | sıkıntı, üzünç ** |
اصرار | ısrar | üsteleme |
اداری | idare, idari | yönetsel, yönetimsel, yönetme, yürütme |
افاده | ifade | açıklama, anlatı, anlatım |
افلاح | iflah | düzelme, kurtulma, iyileşme |
افلاس | iflas | batık, batkınlık |
افراغ | ifrağ, istifra | 1) çevirme 2) boşaltma, kusma, öğürme, dökme, bulantı (mide) |
ادمان | idman | çalışım, alıştırma |
ابتدائی | iptidai | ilkel |
اجرا | icra, icraat | uygulama, yürütme, yapma, eylem, çalışma, uygulama |
اجتماع | içtima | toplantı |
اجتماع | içtima | kavuşum |
اجتماعی | içtimai | toplumsal |
ادعا | iddia | sav |
ادعا | idrak | 1)anlama, kavrama, akıl erdirme 2) kavuşturma, imgeleme |
اخلال | ihlâl | bozma |
افتخار | iftihar | övünme |
احتراص | ihtiras | tutku |
احتياج | ihtiyaç | gereksinme ya da gereksinim |
اختيار | ihtiyar | yaşlı |
احتياط | ihtiyat | 1) yedek 2) sakınma |
اقتدار | iktidar | erk, yönetim |
اقتباس | iktibas | alıntı |
علاوه | ilave | ek |
الهام | ilham | esin |
التجا | iltica | sığınma |
التفات | iltifat | övgü, beğenme |
التحاق | iltihak | katılma, karışma, katılım |
التهابی | iltihap | yangı, irin |
اعمار | imar | bayındırlık |
امكان | imkân | olanak |
املا | imla | yazım |
امتحان | imtihan | sınav, yazılı |
امتنا | imtina | kaçınma, sakınma |
امتياز | imtiyaz | ayrıcalık |
انحصار | inhisar | tekel |
انسان | insan * | kul * |
انشا | inşa | yapı, yapım, kurma, yaratma, yapılandırma |
انطباع | intiba | izlenim |
ارتباط | irtibat | 1) iletişim, bağlantı, ulaşım 2) ilişik |
انتحال | intihal | aşırma |
ارتفاع | irtifa | yükseklik |
ارثی | ırsi | kalıtlık, kalıtımlık |
اسم | isim | ad |
اسكان | iskan | yerleştirme, yurtlandırma, konaklatma |
انصات | isnat | dayatma, dayandırma |
اسراف | israf | savurganlık, tutumsuzluk' |
استفاده | istifade | yararlanma |
استراحت | istirahat | dinlenme |
استثناء | istisna | aykırı |
استشاره | istişare | danışma, görüş sorma |
عصيان | isyan | başkaldırı, asilik |
اشتغال | iştigal | uğraş, uğraşı, ilgilenme |
اشتراك | iştirak | ortaklık |
اتحاف | ithaf | adama, sunma |
اعتبار | itibar | saygınlık |
اتلاف | itlaf | öldürme, yoketme, katletme, kaldırma |
اتفاق | ittifak | birlik, bağdaşım, bağdaşma, anlaşma, uzlaşma, birleşme |
اتحاد | ittihat | birlik, birleşme |
ایضاح | izah | açıklama |
اضافت | izafet | görelik |
اظهار | izhar | belirtme, gösterme, ortaya çıkma, açığa vurma |
ازدواج | izdivaç | evlilik |
قابليت | kabiliyet | yetenek, yeti |
قبول | kabul | alma, onaylama, onama, isteme |
قدر | kader | yazgı ** |
قدمة | kademe | basamak, aşama |
qaffa * | kafa | baş |
كافی | kâfi | yeter(li) |
قهر | kahır | üzüntü, sıkıntı, derin acı |
قاعده | kaide | 1) kural 2) ayaklık, duraç, tabanlık |
قائم | kaim | 1) geçerli, geçer, kullanılan 2) var olan, ayakta duran |
كائنات | kâinat | evren |
قلبور | kalbur | elek |
قلب | kalp | yürek |
قمر | kamer | ay |
كامل | kâmil | 1) bütün, eksiksiz, yetkin, tam 2) ağırbaşlı, erişkin, olgun, bilgili (kimse) |
کاموس | kamus | sözlük |
قناعت | kanaat | yeterlilik, yeterli bulma, inanma kanıklık |
قانون | kanun | yasa, kural |
قانون اساسى | kanunuesasi | anayasa |
قافيه | kafiye | uyak |
كانون اول | kanunuevvel | aralık |
كانون ثانی | kanunusani | ocak |
قسوت | kasvet | 1) sıkıntı 2) karanlık |
کشف | kaşif | bulgucu |
كاتب | katip | yazman |
قویم | kavim | budun, topluluk |
قوس | kavis | eğiklik |
كلمه | kelime | sözcük |
کنف | kenef | ayakyolu |
كساد | kesat | 1) durgun, azlık 2) yokluk, kıtlık |
كشيف | kesif | 1) yoğun, sık 2) kalın |
کشف | keşif | bulgu, buluş |
کتوم | ketum | ağzı sıkı |
كذا | keza | böyle, böylece, şöyle, öylece |
قرائت | kıraat | okuma |
قصاص | kısas | ödeşme |
قرمزی | kırmızı | kızıl, al |
قسم | kısım | 1) bölüm, aşama, evre 2) pay |
قطعه | kıta | 1) anakara 2) dörtlük 3) bölük, birlik (ordu) |
قوام | kıvam | 1) yoğunluk 2) koyuluk (sıvı) |
قيافت | kıyafet | giysi, kılık |
قيام | kıyam | 1) ayağa kalkma 2) girişim 3) kalkışma |
كتاب | kitap | betik ** |
كفر | küfür | sövme, sövgü |
قصور | kusur | bozukluk, elverişsiz, noksan |
قوت | kuvvet | güç, erk |
كره | küre | yuvar |
لطيفه | latife | şaka |
لسان | lisan | dil |
لغات | lügat | sözlük |
لزوملو * | lüzumlu | gerekli |
ماجرا | macera | serüven |
معاش | maaş | aylık |
معبد | mabet | tapınak |
مادی | maddî | özdeklik ** |
مفصل | mafsal | eklem |
مغدور | mağdur | kıygın ** |
مغلوبيت | mağlubiyet | yenilgi |
محفوظ | mahfuz | saklı |
مخلوق | mahluk | yaratık |
محصول | mahsul | ürün |
مخصوص | mahsus | özgü |
محزون | mahzun | üzgün, üzüntülü |
مقام | makam | orun |
مقبول | makbul | benimsenmiş, ilgi gören |
معقول | makul | uygun, elverişli |
مقصد | maksat, gaye, hedef | amaç, erek |
مع مافيه | mamafih | durum böyleyken, bununla birlikte (bağlaç) |
معنی | mâna | anlam |
معنوی | manevî | tinsel ** |
مانع | mani | engel |
معرفت | marifet | beceri, yetkinlik |
معروف | maruf | 1) tanındık, bilinen, ünlü 2) beğenilen, uygun görülen |
مصرف | masraf | gider, harcama |
مطبه | matbaa | basımevi |
مطبوع | matbu | basılı, basma (yazım) |
mavi * | mavi | gökçe ** |
ماضى | mazi | 1) geçmiş 2) eski |
مجاز | mecaz | iğretileme, eğretileme |
مجبور | mecbur | zorunlu |
مجموعه | mecmua | dergi, yayın |
مجهول | meçhul | bilinmeyen |
مدنی | medeni | uygar |
مدنيت | medeniyet | uygarlık |
مفهوم | mefhum | kavram |
مكتب | mektep | okul |
مکروه | mekruh | 1) iğrenç 2) yasak, yasaklı |
ملكه | meleke | alışkanlık |
melez * | melez | kırma |
مملکت | memleket | ülke, yurt |
مراسم | merasim | tören |
مرحله | merhale | aşama, evre, bölüm |
مرثيه | mersiye | ağıt |
مرتبه | mertebe | aşama, evre, konum, bölüm |
مسافه | mesafe | uzaklık |
مثلا | mesela | örneğin |
مسئله | mesele | sorun |
مسعود | mesut | mutlu |
مسئوليت | mesuliyet | sorumluluk |
مشغول | meşgul | 1) uğraşma, uğraş 2) oyalama |
مشهور | meşhur | ünlü |
مشروبات | meşrubat | içecek |
متانت | metanet | dayanma, dayanıklılık, sağlamlık |
موقع mevkiˤ مكان mekân * | mevki, mekân | yer, konum |
موجودیت | mevcudiyet | varolma, varlık, varoluş |
موجود | mevcut | elde olan, var olan, bulunan |
ميدان meydân *, ساحه sâha | meydan, saha | alan |
ميل * | meyil | eğim, eğilim |
مزار | mezar | gömüt ** |
مقياس | mikyas | ölçek, boyut |
ملی | milli | ulusal |
ملیت | milliyet | uyruk |
منطقه | mıntıka | bölge |
مصراع | mısra | dize |
ميراث | miras | kalıt ** |
مسافر * | misafir | konuk |
مثال * | misal | örnek |
مسکين * | miskin | uyuşuk, mıymıntı |
معامله * | muamele | davranış |
معما | muamma | bilmece |
معاصر | muasır | çağdaş, güncel |
معاون * | muavin | yardımcı |
معجزه * | mucize | tansık ** |
مغدی | mugaddi | besleyici |
مغالطه | mugalata | yanıltmaca |
مغنی muganni, muganniye | muganni, muganniye | şarkıcı |
مغایرت | mugayeret | aykırılık |
مغایر | mugayir | aykırı |
مغبر | muğber | küskün, gücenmiş, dargın |
مغلق * | muğlak | 1) belirsiz, anlaşılmaz, karışık (iş, söz, konu) 2) çapraşık |
مخابره | muhabere | iletişim, iletişme |
muhaceret | muhaceret | göç |
muhacim | muhacim | saldıran, saldırıcı |
muhacir | muhacir | göçmen |
muhaddep | muhaddep | dış bükey |
muhafaza * | muhafaza | koruma |
muhafazakâr * | muhafazakâr | tutucu |
muhafız | muhafız | koruyucu |
muhakeme * | muhakeme | yargılama, uslamlama |
muddat * | müddet | süre |
محقق * | muhakkak | kesin(likle) |
muhakkik | muhakkik | soruşturmacı |
muhal | muhal | olanaksız |
muhallaffat * | muhalefet | karşıtlık |
muhammen | muhammen | oranlanan, ön görülen |
muhammes | muhammes | beşgen |
muhammin | muhammin | ön gören |
محاربه muhârebe, حرب harb | muharebe, harp | savaş |
muharip | muharip | savaşçı |
muharrer | muharrer | yazılı, yazılmış |
muharrik | muharrik | kışkırtıcı, ayartıcı |
muharriş | muharriş | tırmalayan, irkilten |
muhassamat | muhasamat | çarpışma |
muhasara | muhasara | kuşatma |
muhasebe * | muhasebe | sayıcılık |
muhasebeci * | muhasebeci | sayıcı |
muhassır | muhasır | kuşatan |
muhassala | muhassala | bileşke |
muhassas | muhassas | ayrılmış |
muhat | muhat | kuşatılmış |
muhavvil | muhavvil | dönüştüren |
muhavvile | muhavvile | dönüştürücü |
مختلف | muhtelif | türlü, çok sayıda, birçok |
muhtemel | muhtemel | olası |
محتويات | muhteviyat | içindekiler |
مقدس | mukaddes | kutsal, kutlu |
مقاوله | mukavele | sözleşme |
منتظم * | muntazam | düzgün, düzenli |
مربع | murabba | dördül |
murafaa | murafaa | duruşma |
معتدل | mutedil | ılım(lı) |
مطلق | mutlak | salt, saltık |
مطلقا | mutlaka | kesinlikle |
موفقيت | muvaffakiyet | başarı |
مبالغه | mübalağa | abartma |
مجادله * | mücadele | çaba, uğraş |
mücerrit | mücerrit | soyut |
مدافعه | müdafaa | koruma, savunma |
مداخله * | müdahale | karışma |
مدرس | müderris | eğitimci, eğitmen, öğretmen |
مدت * | müddet | süre |
mudrir | müdrir | sidik söktürücü |
muebbet * | müebbet | yaşam boyu, sonsuz, kalıcı |
mueccel | müeccel | ertelenmiş |
mueddep | müeddep | uslu |
muelleffat | müellefat | (yazılı) çıkarma |
muellif, muharrir | müellif, muharrir | yazar |
muemmen | müemmen | sağlanmış |
muennes | müennes | dişil |
مؤسسه | müessese | kurum |
muessif | müessif | üzücü |
muessir | müessir | dokunaklı |
muessis | müessis | kurucu |
mueyyide | müeyyide | yaptırım |
mufekkrireh | müfekkire | düşünce gücü |
muferrih | müferrih | iç açıcı |
mufrett | müfret | tekil |
muflis | müflis | batkın |
مهم * | mühim | önemli |
مكافات | mükâfat | 1) ödül 2) karşılık |
مؤمن | mümin | inanan, inançlı |
مناقشه * | münakaşa | tartışma, söz dalaşı |
مناسبت * | münasebet | ilişki |
مراجعت | müracaat | başvuru |
mürekkeb | mürekkep | birleşmiş, birleşik |
murrettip | mürettip | dizgici |
مسابقه | müsabaka | karşılaşma |
مسامحه | müsamaha | hoşgörü, dözüm |
musavi | müsavi | eşit, eş, eşleşen, denk |
مشرف | müsrif | savurgan, tutumsuz |
مثبت | müspet | olumlu, kanıtlanmış, doğrulanmış |
مستحكم | müstahkem | sağlamlaştırılmış, desteklenmiş |
مستقبل | müstakbel | ilerideki, gelecekteki |
مستهجن * | müstehcen | uygunsuz |
مستشار | müsteşar * | danışman |
مسوده * | müsvedde | 1) taslak 2) örnek |
muşabbih, mumassil | müşabih, mümasil | benzer |
muşşabbahat | müşabehet | benzerlik |
müşahhas | müşahhas | somut |
مشكل | müşkül | güç, güçlük, çetin |
muşkul-pesend | müşkülpesent | güç beğenen, titiz |
muşrik | müşrik | çoktanrıcı |
müştak | müştak | türev |
muştehi | müştehi | istekli |
muşteki | müşteki | yakınan, sızlanan |
muştemilat | müştemilat | eklenti |
muşterek * | müşterek | ortak |
muştereken | müştereken | ortaklaşa |
muşteri * | müşteri | 1) alıcı, alımcı 2) tüketici |
mut'a | müt'a | geçici kazanç |
مطالعه | mütalâa | 1) okuma 2) düşünce 3) irdeleme |
متارکه | mütareke | ateşkes, (silah) bırakışma |
muteaddit | müteaddit | çok, birçok |
muteaffin | müteaffin | kokuşuk, pis kokulu, kokuşmuş |
muteahhid * | müteahhit | üstenci, yüklenici |
muteahhidlik | müteahhitlik | üstencilik, yüklenicilik |
muteakiben | müteakiben | arkadan |
muteakib | müteakip | sonra, ardından |
mutealiye | mütealiye | deneyüstücülük |
muteallik | müteallik | ilişkin, ilgili |
muteammim | müteammim | yaygınlaşmış, genelleşmiş |
mutearife | mütearife | belit ** |
mutebaki | mütebaki | kalan |
mutebasbıs | mütebasbıs | yaltakçı |
mutebeddil | mütebeddil | değişen, kararsız |
mutebessim | mütebessim | gülümseyen, güleç |
معتبر | muteber | saygın, geçerli olan, sözü geçer, güvenilir, inanılır |
mutecanis | mütecanis | bağdaşık |
mutecasir | mütecasir | yeltenen |
mutecaviz | mütecaviz | saldırgan |
mutedeyyin | mütedeyyin | dindar |
muteessir | müteessir | üzüntülü |
mutefekkir | mütefekkir | düşünür |
متفرق | müteferrik | dağınık |
mutehammil | mütehammil | dayanıklı |
muteharrik | müteharrik | devingen, oynar |
متخصص | mütehassıs | uzman |
مترجم | mütercim | tercüman |
muteşşebbis | müteşebbis | girişimci |
mütevâzî * | mütevazı | alçakgönüllü |
muteveffa | müteveffa | ölü, ölmüş |
muttefik * | müttefik | bağlaşık, yandaş |
مذاكره | müzakere | görüşme, danışma |
muzayyadeh | müzayede | açık arttırma |
مزمن | müzmin | süreğen |
nadir *, ender * | nadir, ender | seyrek |
نغمه | nağme | ezgi |
nafile * | nafile | boşuna |
نقلا | nakil | taşıma |
نقلیه | nakliye | taşımacılık |
ناموس | namus | ar |
نصيحت * | nasihat | öğüt |
نظریات | nazariyat | kuram, düşünce |
ناظر | nazır | bakan |
نفس * | nefes | soluk |
nesiç | nesiç | doku |
nesl * | nesil | kuşak |
نتيجه * | netice | sonuç |
نوع | nevi | tür |
nezif | nezif | kanama |
nısf | nısıf | yarı(m) |
نهايت * | nihayet | son(unda) |
نكاح * | nikâh | düğün |
نسبت * | nispet | oran |
نشان | nişan | simge, belirti, iz, işaret |
نطق * | nutuk | söylev |
نسخ | nüsha | 1) örnek 2) sayı (basım-yayın) |
نقطه | nokta | im |
ragmen * | rağmen | karşın |
راحت | rahat | erinç, erinçli * |
راقم | rakım | yükseklik, yükselti |
rakip * | rakip | karşıdaş |
رایج | rayiç | satış değeri |
رأی | rey | oy |
رئيس | reis | başkan |
روایت | rivayet | söylenti |
ruh * | ruh | tin ** |
rutûbet * | rutubet | yaşlık, ıslaklık |
رؤيا * | rüya | düş |
صفحه | safha | aşama, evre, bölüm |
sahil * | sahil | yaka, kıyı |
sahip * | sahip | iye ** |
sahte * | sahte | düzmece |
ساكن | sakin | durgun |
صميمى | samimi | içten |
صرف | sarf | 1) tüketme, kullanma 2) öne sürme |
سطح sath | satıh | yüzey |
سياره | seyyare | araba |
سبب * | sebep | neden, gerekçe |
سفالت | sefalet | 1) yokluk, yoksunluk 2) düşkünlük, aşağılık |
safarat | sefaret | büyükelçilik |
سلامت | selamet | esenlik |
سما | sema | gök |
سنه * | sene | yıl |
سربست | serbest | bağımsız, özgür |
seviye * | seviye | düzey |
صحت | sıhhat | sağlık |
sihr * | sihir | büyü |
صحبت * | sohbet | söyleşi |
سؤال | sual | soru |
سهولت | suhulet | 1) kolaylık, yumuşaklık, uygunluk 2) akıcı (konuşma) |
صلح | sulh | barış |
sunî | suni | yapma, yapay |
سکوت | sükût | sessizlik |
sürˤat * | sürat | hız |
şâhid * | şahit | tanık |
şair * | şair | ozan |
شرق | şark | doğu |
şart * | şart | koşul |
şatafat(lı) | şatafat(lı) | gösteriş(li) |
شفاف | şeffaf | saydam |
şehir * | şehir | kent |
سلف | selef | öncel, önceki |
شوق | şevk | istek |
شی | şey | varlık, nesne |
صله | sıla | buluşma, kavuşma |
شعار | şiar | 1) ayırıcı özellik 2) ülkü, ilke |
شدت | şiddet | 1) sertlik, aşırılık, katılık 2) güçlü |
شمال | şimal | kuzey |
şuˤûr * | şuur | bilinç |
şübheli * | şüpheli | sanık |
tabaqqa * | tabaka | katman |
طبيعت * | tabiat | doğa |
طبيعى * | tabii | doğma, doğal |
تابعيت | tabiiyet | 1) bağlılık, bağımlılık 2) uyruk |
taˤbîr, ifâde* | tabir, ifade * | deyiş * |
تحقق | tahakkuk | 1) gerçekleşme, yerine getirme 2) kesinleşme, onaylama |
تحكیم | tahkim | sağlamlaştırma, berkitme, güçlendirme |
tahlil * | tahlil | inceleme |
تحلیه | tahliye | salıverme, boşaltma |
tahmin * | tahmin | kestirim * |
تخريب | tahrip | kırma, dökme, yıkma, bozma, çarpıtma |
تحصيل | tahsil | alma, getiri, elde etme, toplama |
تحت | taht * | orun * |
تقاص | takas | değiş tokuş |
taˤkib* | takip | izlem, gözlem |
طلب | taksir | önlemsizlik, özensizlik, ön görmeyerek |
طلب * | talep | istek |
طلبه | talebe | öğrenci |
تعليمات | talimat | 1) yönerge, yönlendirme 2) komuta |
تميم | tamim | genelge |
تعمير taˤmîr *, تعديلات taˤdîlât * | tamir, tadilat | onarım |
taraf * | taraf | bulun |
taraftar * | taraftar | bulundaş |
tarih * | tarih | günay ** |
tasallut | tasallut | sarkıntılık |
tasavvur | tasavvur | canlandırma, tasarı |
tasdîk * | tasdik | onay |
tashîh | tashih | düzeltme |
تصوير * | tasvir | betimleme |
طياره | tayyare | uçak |
توصيه * | tavsiye | salık |
تعادل | teadül | denklik |
تعمدا | teammü(den) | 1)tasarlayarak 2)bilinçli, bilerek 3)isteyerek, düşünülerek |
تعامل | teamül | 1) yapılageliş 2) tepkime, davranış |
tebessüm | tebessüm | gülümseme |
تبديل | tebdil | değişiklik |
تبليغ | tebliğ | bildiri, iletme, ulaştırma |
تبريك * | tebrik | kutlama |
تجلى | tecelli | belirme |
تجسم | tecessüm | görünme |
tecrübe * | tecrübe | deneyim |
techîzât * | teçhizat | donanım |
تداوی | tedavi | iyileştirme, sağaltım |
تدبير | tedbir | önlem |
تدريسات | tedrisat | eğitim, öğretim |
teferruat | teferruat | ayrıntı |
تفسير | tefsir | 1) yorum 2) açıklama |
تدريسات | tehdit | gözdağı, korkutma |
تهدید | tekamül | evrim, gelişim, gelişme, olgunlaşma |
تقاعد | tekaüt | emeklilik |
tekeffül | tekeffül | yükümlenme |
تكليف * | teklif | öneri |
tekrar * | tekrar | yine |
تكذيب | tekzip | yalanlama |
تلاش * | telaş | tasa, kaygı |
تأليف | telif | uzlaştırma |
تمییز | temiz | 1) arı, duru 2) kirsiz |
tenâsüb | tenasüp | uyum |
تنوير | tenvir | 1) aydınlatma, ışıklandırma 2) bilgilendirme, bilgi verme, aydınlatma |
تنبيه * | tembih | uyarı |
tercîh etmek * | tercih etmek | yeğlemek |
tercüme * | tercüme | çeviri |
terreddut * | tereddüt | duraksama |
tertip * | tertip | düzen |
tesir * | tesir | etki |
teselli * | teselli | avunma |
تستر | tesettür | örtünme |
teşhis * | teşhis | tanı |
تشكيل | teşkil | oluşum, oluşma, varolma, kurma |
تشكيل | teşkilat | 1) oluşum, kurum 2) örgüt |
تشرين اول | teşrinievvel | ekim |
تشرين ثانی | teşrinisani | kasım |
تشويق * | teşvik | özendirme, kışkırtma |
تأیید | teyit | doğrulama, doğrulatma, gerçekleme |
تحف | tuhaf | garip, alışılmamış, şaşırtıcı |
طمطراق | tumturak | gösteriş |
عمومى | umumi | genel, kamusal |
اصول | usul | yavaş, ağır |
usûl * | usul | yöntem, yol, yordam, izlence |
unvan * | unvan | san |
uslup * | üslup | biçem |
vaˤd * | vaat | söz |
vakˤâ * | vaka | olay |
vakûr | vakur | ağırbaşlı |
vasf * | vasıf | nitelik |
vasıta | vasıta | araç |
vâsi | vâsi | engin |
vatan * | vatan | yurt |
vatandaş * | vatandaş | yurttaş |
vaz geçmek * | vaz(geçmek) | caymak |
وضيفه | vazife | görev |
ve * | ve | ile, yene |
vehm | vehim | kuruntu |
vilâyet* | vilayet | il |
يئس | yeis | umutsuzluk, karamsarlık |
يعنی | yani | sonuçta, sözün özü, doğrusu |
زائل | zail | yok olan, ortadan kalkan |
ضمير * | zamir | adıl * |
ذات | zat | kimse, kişi, kendi, özü |
ذاتا | zaten * | doğrusu, özde, gerçekte |
زاویه | zaviye | 1) açı 2)anlayış, görüş, bakış açısı, yaklaşım |
* Yeni Türkçe karşılıklarıyla birlikte günümüzde de çağdaş Türkçede kullanılmakta olan eski sözler.
** Eski sözler kadar sıkça kullanılmayan yeni sözler.
*** Sözler Arapça ile Farsça birleşimidir.
Farsça kökenli alıntı sözler[değiştir | kaynağı değiştir]
Bu listede Farsça kökenli sözcüklerin Osmanlı Türkçesindeki yazılışları, Türkçedeki günümüz yazılışları ve Öz Türkçe karşılıkları yer almaktadır.
Günümüzde birçok Farsça söz, çağdaş Türkçe içerisinde kullanılmaktadır. Öyle ki, Türkçede 1,500‘e yakın Farsça kökenli sözcüğün bulunduğu bilinmektedir. Ancak bu sözlerin birçoğunun Arapça kökenli sözcüklerden farklı olarak Türk Dil Kurumu tarafından önerilen birer Türkçe karşılığı bulunmamaktadır. Türk Dil Kurumu da geçmiş süreç içinde Farsça kökenli sözlerin Türkçe içine kalıcı olarak işlediğini öne sürerek daha çok Arapça kökenli sözleri Türkçeleştirme yoluna gitmiştir. Öyle ki tarihi süreç içinde Arap kültürü ve dili, Türkler tarafından daha yabancı olarak karşılanmıştır. Aslen Türkçe sözlerin Farsça yazılışları için kullanılan Osmanlı Türkçesi, buna karşılık Arapça ile daha uzak yazı sistemine iye idi.
Osmanlı Türkçesi sözler | Günümüz yazılışı | Çağdaş Türkçe karşılığı |
---|---|---|
آبدستخانه | abdesthane | ayakyolu |
آگاه | agâh | bilgili, uyanık, öngörülü |
آغوش | aguş | kucak |
آهنگ | ahenk | uyum |
آهسته | aheste | yavaş, ağır |
آلایش | alayiş | gösteriş |
آرزو | arzu | istek, dilek |
عرض حال | arzuhâl** | dilekçe |
آسایش | asayiş | güvenlik |
آسوده | asude | dingin, sessiz |
آسمان | asuman | gökyüzü |
آشكار | aşikâr | açık, besbelli, ortada |
آشنا | aşina | tanış, biliş 2) bilen, anlayan |
آتش | ateş | od |
آواره | avare | işsiz, aylak |
آیين | ayin | kuttören |
آزار | azar | paylama |
آزاد | azat | erkin bırakma |
بهانه | bahane | sözde neden, nedensi |
بهار | bahar | ilkyaz |
بخش ايتمک | bahş(etmek) | eriştirmek, vermek |
بخشش | bahşiş | sevinmelik |
بخت | baht | yazgı |
بختيار | bahtiyar | mutlu |
بختسز | bahtsız | karayazılı, karagünlü |
باخصوص | bahusus** | özellikle, hele, üstelik |
بجایش | becayiş (etmek) | karşılıklı yer değiştirmek |
بداوا | bedava** | karşılıksız, emeksiz |
بدبخت | bedbaht | mutsuz |
بدبين | bedbin | kötümser |
بددعا | beddua** | ilenç, ilenme, kargış |
behemehâl** | kesinlikle, ne yapıp yapıp, her durumda | |
بهر | beher | her bir |
بنده | bende | kul, köle |
برابر | beraber | birge, birlikte |
beraber(e kalmak) | yenişememek | |
برباد | berbat | kötü, çok kötü |
بردوام | berdevam** | sürüp giden |
بردوش | berduş | başıboş |
برمعتاد | bermutat** | alışılageldiği gibi, alışıladığı gibi |
برطرف | bertaraf** | kaldırılmış, giderilmiş |
بد | bet | kötü, çirkin |
بدتر | beter | daha kötü |
بيهوده | beyhude | boşuna, boş yere, yararsızca |
بيچاره | biçare | umarsız |
بيگانه | bigâne | 1) ilgisiz 2) yabancı |
بی خبر | bihaber** | 1) bilgisiz |
بی پروا | biperva | 1) çekinmez, sakınmaz 2) korkusuz 3) çekinmeden, korkmadan |
برادر | birader | 1) erkek kardeş 2) arkadaş |
بيتاب | bitap | bitkin, yorgun (argın) |
بی طرف | bitaraf** | yansız, yan tutmayan |
بيزار | bizar | bezmiş, bıkmış, tedirgin |
بوسه | buse | öpücük |
جنگ | cenk | savaş |
چابك | çabuk | ivedi * |
چاره | çare | çözüm |
چهره | çehre | yüz |
چنبر | çember | yuvarlak |
çeşit | tür | |
چار يک çehar-yek | çeyrek | dörtte bir |
درد | dert | ağrı |
دگر | diğer | öbür, öteki |
دشمن | düşman | yağı * |
اجنبى | ecnebi | el, yad * |
انديشه | endişe | kaygı |
گزيده | güzide | seçkin |
خسته | hasta | sayrı* |
هنوز | henüz | daha |
همان | hemen | çabucak |
قورناز | kurnaz | açıkgözlü |
مهتاب | mehtap | ay ışığı |
پاپوش | pabuç | ayakkabı |
روزگار | rüzgâr | yel |
ساده | sade | yalın |
سارخوش | sarhoş | esrik * |
سار | ser | baş |
سر | serbest | erkin * |
سرسری | serseri | başıboş |
سياه | siyah | kara |
صوڭ بهار | sonbahar | güz |
تازه | taze | yeni |
تنبل | tembel | haylaz |
ویران | viran | yıkık |
یاور | yaver | yardımcı |
yeknesak | tekdüze | |
یك پاره yekpâre | yekpare | bütün |
زهر | zehir | ağı * |
زنگين | zengin | bay, varsıl *, varlıklı |
زور | zor | çetin |
* Yeni sözler eski sözler kadar sıkça kullanılmamaktadır.
** Sözler Farsça ile Arapça birleşimidir.
Fransızca kökenli alıntı sözler[değiştir | kaynağı değiştir]
Yunanca veya Latince kökenli Fransızca sözcükler, Türkçeye 19. yüzyılda girmeye başladı. Özellikle Tanzimat Dönemi sonrasında bu oran artmaya başladı. Günümüzde yaklaşık 5,000 Fransızca sözcük Türkçede yer almakta olup, çoğu günlük yaşamda kullanılır.
Geçen sözler | Türkçe karşılığı | Özgün Fransızca yazımı |
---|---|---|
aberasyon | sapınç | aberration |
ablatif | çıkma durumu | ablatif |
abone | 1) sürdürümcü 2) sürdürüm | abonné |
absorbe | 1) emme 2) soğurma | absorbé |
abstre | soyut | abstrait |
absürt | saçma, usdışı | absurde |
adaptasyon | uyarlama | adaptation |
adapte | uyarlanmış | adapté |
adaptör | uyarlaç | adapteur |
adenit | akkan yangısı | adénite |
adres | bulunak | adresse |
aerometre | havaölçer | aéromètre / η αερομετρία |
afazi | söz yitimi | aphasie / η αφασία |
aferist | vurguncu, çıkarcı | affairiste |
afiş | ası | affiche |
afişe | açıklamak, açığa vurmak | affiché |
afoni | ses yitimi | aphonie / η αφωνία |
aforizma | özlüsöz, özsöz, özdeyiş | aphonie / ο αφορισμός |
aglütinasyon | kümeleşim | agglutination |
agnosi | tanısızlık | agnosie / η αγνωσία |
agnostik | bilinemezci | agnostique ο/η/το αγνωστικ-/ός/ή/όν |
agorafobi | alan korkusu | agoraphobie / η αγοραφοβία |
agrafi | yazma yitimi | agraphie / η αγραφία |
agrandisman | büyültme | agrandissement |
ajan | 1) görevli, aracı 2) gizli görevli, gizmen | agent |
ajanda * | andaç | agenda |
ajur | delikli işleme, gözenek | ajour |
akont | öndelik | àcompte |
akort | (çalgı için) düzen | accord |
akromatopsi | renkkörlüğü | achromatopsie / η αχρωματοψία |
akrostiş | adlama | acrostiche / η ακροστοιχεία |
aks | dingil | axe |
aksan | vurgu, söyleyiş | accent |
akselerasyon | ivme | accélération |
akselerograf | ivmeyazar | accélérographe |
akselerometre | ivmeölçer | accéléromètre |
aksesuar * | 1) eklenti 2) donatımlık | accessoire |
aksiyom | belit | axiome / το αξίωμα |
aksiyon | eylem | action |
aksiyoner | paydaş | actionnaire |
aktif * | 1) etkin, canlı 2) etkili, etken | actif |
aktör | (erkek) oyuncu | acteur |
aktüel | güncel | actuel |
akustik | 1) yankı bilimi 2) yankı düzeni 3) yankılanım, sesdağılım | acoustique / η ακουστική |
akuzatif | belirtme durumu | accusatif |
akü (akümülatör) | akımtoplar | accumulateur |
alafranga | batılıca | alla franca |
alaminüt | çarçabuk, ayaküstü | à la minute |
alarm | tetikdur | alarme |
alaturka | doğuluca | alla turca |
alegori | yerine | allégorie / η αλληγορία |
aleksi | okuma yitimi | alexie / η αλεξία |
alfabe | abece | alphabet / το αλφάβητων |
alivre | dalında satış, önceden satış | à livrer |
almanak | yıllık | almanach |
alpinizm | dağcılık | alpinisme |
alpinist | dağcı | alpiniste |
alternatif * | 1) seçenek 2) almaşık 3) dalgalı | alternatif |
alternatör | dalgalı akım üreteci | alternateur |
altimetre | yükseklikölçer | altimètre |
alturist | özgeci, özgecil, elcil | altruiste |
alturizm | özgecilik, elcillik | altruisme |
amatör | özengen, özenci | amateur |
ambalaj (yapmak) | sarmak | emballage |
ambale (olmak) | 1) şaşkına dönmek 2) başı şişmek | emballé |
ambargo | engelleyim | embargo |
amblem | belirtke | emblème / το έμβλημα |
ambulans | cankurtaran (taşıt) | ambulance |
amenajman | düzenleyim | aménagement |
amfibi | yüzergezer | amphibie / το αμφίβιων |
amnezi | bellek yitimi | amnésie |
amoral | aktöredışı, töredışı | amoral |
amortisman | sönüm | amortissement |
amortisör | yumuşatmalık | amortisseur |
amplifikatör | yükselteç | amplificateur |
ampirizm | deneycilik | empirisme |
anabolizma | özümleme | anabolisme |
anakronik | çağaşımlık | anachronique / αναχρονικό |
anakronizm | çağaşım | anachronisme / ο αναχρονισμός |
analitik | 1) irdeleyici 2) irdelemeli | analytique / αναλυτικ-ός/ή/όν |
analiz * | irdeleme | analyse / η ανάλυσις |
analjezi | acı yitimi, ağrı yitimi | analgésie / η αναλγησία |
analjezik | ağrıkesici | analgésique / αναλγητικ-ός/ή/όν |
analoji | 1) benzeşim, benzeme 2) örnekseme 3) andırışma | analogie / η αναλογία |
anarşi | 1) başsızlık 2) kargaşa | anarchie /η αναρχία |
anarşik | kargaşalı, karışık | anarchique / άναρχος αναρχικός |
anarşist | 1) baştanımaz 2) kargaşacı | anarchiste / ο αναρχικός |
anatomi | 1) gövde yapısı 2) gövde bilimi 3) içyapı | anatomie / η ανατομία |
ançüez | balık ezmesi | anchois |
anemi | kansızlık | anémie / η αναιμία |
anestezi | uyuşturma | anesthésie / η αναισθησία |
anestezik | uyuşturucu, duyumsuzlaştırıcı, bayıltıcı | anesthésique / αναισθητικ-ός/ή/όν |
angaje | bağımlı, bağlanmış | engagé |
angajman | bağlantı | engagement |
animizm | canlıcılık | animisme / ο ανιμισμός |
anjin | boğaz yangısı | angine |
anket | soruşturma, sormaca | enquête |
anketör | soruşturmacı, "sormacacı" | enquêteur |
anomali | sapıklık, sapaklık | anomalie / η ανομαλία |
anonim | adsız | anonyme / η ανωνυμία |
anons | (sesli) duyuru | annonce |
anormal | 1) olağandışı, dengesiz 2) sapık | anormal / ανόμαλ-ος/η/ον |
anot | artıuç | anode |
ansiklopedi | bilgilik | encyclopédie / η εγκυκλοπαίδια |
antant | antlaşma | entente |
anten | duyarga | antenne |
anterit | incebağırsak yangısı | entérite |
antet | başlık | en-tête |
antik | ilkçağ işi | antique |
antikor | karşınözdek | anticorps |
antipati | sevimsizlik, soğukluk, karşıtduyu | antipathie / η αντιπάθεια |
antitez | karşısav | antithèse / η αντίθεση |
antoloji | seçki | anthologie / η ανθολογία |
antre | giriş | entrée |
antrenman | 1) çalışım 2) alıştırma | entraïnement |
antrenör | çalıştırıcı | entraîneur |
antrparantez | ayraç içinde, ayrıca, sırası gelmişken | entre parenthèses |
anyon | eksin | anion |
apandisit | körbağırsak yangısı | appendicite |
apel | çağrım | appel |
aperitif | açar | apéritif |
apolet | omuzluk | épaulette |
apraksi | işlev yitimi | apraxie / η απραξία |
apriori | önsel | à priori |
apse | irinlenme, yangı, irinşiş | abcès |
arabesk | 1) arap müziği 2) girişik bezeme | arabesque |
aranje (etmek) | düzenlemek, uyarlamak | arrangé |
aranjman | düzenlemek | arrangement |
arazöz | yersular | arroseuse |
areometre | sıvıölçer | aréomètre |
aristokrasi | soyluerki | aristocratie / η αριστοκρατία |
aristokrat | beysoylu, soylu | aristocrate |
aritmetik | 1) sayı bilimi, sayıbilgisi 2) sayıbilimlik, sayıbilgilik | arithmétique |
arkaik | eskil | archaïque / αρχαϊκ-ός/ή/όν |
arkaizm | 1) aşnılık, eskillik 2) çağaşım | archaïsme / ο αρχαϊσμός |
arkeolog | kazıbilimci | archéologue / ο αρχαιολόγος |
arkeoloji | kazı bilimi | archéologie / η αρχαιολογία |
armatür | donatı | armature |
armoni | uyum | harmonie / η αρμονία |
arşiv | belgelik | archives/ το αρχείων |
arter | 1) atardamar 2) anayol | artère / η αρτηρία |
arterit | atardamar bozukluğu | artérite / η αρτηρήτις |
artist | 1) sanatçı 2) oyuncu | artiste |
asimetri | bakışımsızlık | asymétrie / η ασυμμετρία |
asimetrik | bakışımsız | asymétrique / ασυμμετρικ-ός/ή/όν |
asimilasyon | 1) özümleme 2) benzeşme | assimilation |
asistan | yardımcı | assistant |
aspiratör | emmeç | aspirateur |
astronomi * | gök bilimi | astronomie / η αστρονομία |
astronot | uzayadamı, gökmen | astronaute / ο αστροναύτης |
atak | 1) atılım, akın 2) saldırı | attaque |
atavizm | atacılık | atavisme |
ateizm | tanrıtanımazlık | athéisme / ο αθεϊσμός |
atlet | yarışımcı | athlète / ο αθλητής |
atletizm | yarışımcılık | athlétisme / ο αθλητισμός |
atölye | işlik | atelier |
avangart | öncü | avant-garde |
avanproje | öntasarı | avant-projet |
avans | öndelik | avance |
avantaj * | 1) çıkar, yarar 2) üstünlük | avantage |
averaj | ortalama | average |
bagaj | 1) yük, denk 2) yük yeri | bagage |
baget | çubuk | baguette |
balans | denge | balance |
balast | kırmataş | ballast |
balistik | atış bilimi | balistique |
bandaj | 1) sargı 2) kayış | bandage |
bank | sıra | banc |
banliyö | dolaylık, çevre, yörekent | banlieue |
baraj | 1) su bendi 2) büğet, bağlağı 3) engel | barrage |
barisfer | ağıryuvar | barysphère / η βαρυσφαίρα |
bariyer | tosuk | barrière |
barometre | basınçölçer | baromètre / το βαρόμετρο |
batonsale | tuzluçubuk | bâton salé |
bej | sazrengi | beige |
betoniyer | karmaç | bétonnière |
biblo | süslük | bibelot |
bigudi | sarmaç, kıvırtmaç | bigoudi |
bisiklet | çiftteker | bicyclette |
biyografi | özgeçmiş, yaşamöyküsü | biographie |
biyoloji | yaşam bilimi, dirim bilimi | biologie |
biyonik | 1) dirimkurgusu 2) dirimkurguluk | bionique |
biyosfer | dirimyuvarı | biosphère |
blokaj | 1) bekletim 2) yığım | blocage |
blöf | kandırmaca, kurusıkı | bluff |
bobin | sarımlık | bobine |
boks | yumrukoyunu | boxe |
bombardıman | topa tutma | bombardement |
bombe | şişkinlik, kabarıklık | bombé |
bonbon | şekerleme | bonbon |
bone | başlık | bonnet |
bonkör | eliaçık, iyiliksever | bon coeur |
bonservis | iyi iş belgesi, iş başarı belgesi | bon service |
botanik | bitki bilimi | botanique / η βοτανική |
boykot | direniş | boycott |
brakisefal | kısakafalı | brachycéphale |
branş | dal, kol | branche |
bröve | uzluk belgesi | brevet |
brülör | yakaç, yakmaç | brûleur |
brüt | kesintisiz | brut |
bukle | büklüm, kıvrım | boucle |
buldozer | yoldüzler, yoldüzer | bulldozer |
bulvar | genyol | boulevard |
burjuva | kentsoylu, kenter | bourgeois |
burs | öğrenimlik | bourse |
done | veri | donnée |
detay * | ayrıntı | détail |
direkt * | doğrudan | directe |
dikte * | yazdırım | dictée |
doktrin * | öğreti | doctrine |
doküman * | belge | document |
domestik | evcil | domestique |
dominant | baskın | dominant |
egzersiz * | alıştırma | exercice |
endemik * | salgın | endémique |
enerji * | erke | énergie |
enflamasyon * | yangı | inflammation |
enformasyon, enformatik * | bilişim | information, informatique |
enteresan * | ilginç | intéressant |
eritrosit | alyuvar | érythrocyte |
eksper* | bilirkişi | expert |
faks * | belgeç, belgegeçer | fax |
faktör * | etken | facteur |
filoloji | dil bilimi | phylologie |
filtre * | süzgeç | filter |
fizyoloji * | işlev bilimi | physiologie |
fonksiyon * | işlev | fonction |
fotokopi * | tıpkıbasım | photocopie |
garanti * | güvence | garantie |
global * | dünyalık | globale |
gramer | dil bilgisi | grammar |
grup * | öbek | groupe |
halüsinasyon * | varsanı | hallucination |
histoloji | doku bilimi | histologie |
homojen * | bağdaşık | homogenous |
illüzyon * | yanılsama | illusion |
istatistik * | sayımlama | statistiques |
izolasyon * | yalıtım | insulation |
kalite * | nitelik | qualité |
kampüs * | yerleşke | campus |
kapasite * | sığa, kapsam | capacité |
karakter * | kişilik | caractère |
kategori * | ulam | catégorie |
kompleks * | karmaşık | complexe |
komünikasyon * | iletişim | communication |
konsantrasyon * | derişim | concentration |
konsolidasyon * | süreletme | consolidation |
kontrol | denetim | contrôle |
kramp | kasınç | crampe |
kriter * | ölçüt | critères |
kronik * | süreğen | chronique |
lenf * | akkan | lymphe |
liste * | dizelge | liste |
lokosit | akyuvar | leucocyte |
medya * | basın-yayın | média |
mekanizma * | düzenek | mécanisme |
meridyen * | boylam | méridien |
mesaj, posta * | ileti | message |
metamorfoz * | başkalaşım | métamorphose |
metot * | yöntem | méthode |
monoton * | tekdüze | monotone |
moral * | özgüç | morale |
mutasyon * | değişinim | mutation |
normal * | olağan | normale |
numara * | sayı | nombre |
objektif * | nesnel | objectif |
organizasyon * | düzenleme | organisation |
orijinal * | özgün | original |
otorite * | yetke | autorité |
over | yumurtalık | ovaire |
paradoks * | çelişki | paradoxe |
pasif * | edilgen | passif |
performans * | başarım | performance |
plaj * | kumsal | plage |
plato * | yayla | plateau |
popüler, favori * | gözde | populaire, favori |
prensip * | ilke | principal |
prezantasyon | sunum | présentation |
primer | birincil | primer |
problem * | sorun | problème |
prodüktör | yapımcı | producteur |
program * | izlence, yazılım | programme |
proje * | tasarı | projet |
prosedür * | işlem, işleyiş | procédure |
proses * | süreç | process |
provokasyon | kışkırtma | provocation |
radyoaktif * | ışın etkin | radioactive |
randıman * | verim | rendement |
rapor * | yazanak | rapport |
rejisör | yönetmen | régisseur |
resesif | çekinik | récessif |
restoran * | aşevi | restaurant |
rezistans | direnç | résistance |
sekunder * | ikincil | secondaire |
sekreter * | yazman | secrétaire |
sembol * | simge | symbole |
semptom * | belirti | symptôme |
sentez * | bireşim | synthèse |
sistem * | dizge | système |
simülasyon * | öğrence | simulation |
solüsyon | çözelti | solution |
spesifik | özgül | spécifique |
spesiyal | özel | spécial |
standart * | ölçün | standard |
statik * | duruk | statique |
statü * | durum | statut |
subjektif * | öznel | subjectif |
teori * | kuram | théorie |
testis * | erbezi | testicle |
trotu[v]ar | kaldırım | trottoir |
tümör * | ur | tumeur |
versiyon * | sürüm | version |
viraj * | dönemeç | virage |
ultrason * | yansılanım | ultrason |
* Bu sözcüklerin hem Fransızca, hem Türkçe karşılıkları çeşitli yerlerde kullanılmaktadır.
Diğer diller kökenli alıntı sözler[değiştir | kaynağı değiştir]
Geçen söz | Türkçe karşılığı | Özgün diller | Özgün yazımı |
---|---|---|---|
abluka | kuşatım, kuşatma, çevirge | İtalyanca | abloco |
aforoz | toplumdışılama | Yunanca | ο αφορισμός |
akut | iveğen | Almanca | akut |
anahtar | açkı, açar | Yunanca | το ανοιχτήρι |
angarya | yüklenti | Yunanca | η αγγαρεία |
antifriz | donmaönler | İngilizce | antifreeze |
aposteriori | sonsal | Latince | |
aysberg | buzdağı | İngilizce | iceberg |
banyo | 1) yunak 2) yıkanma 3) yıkama | İtalyanca | bagno |
bek | savunucu | İngilizce | back |
bibliyografya | kaynakça | Yunanca | η βιβλιογραφία |
bilanço | dengelem | İtalyanca | bilancio |
bravo | yaşa! | İtalyanca | bravo |
brifing | 1) özetleyim, özetlem 2) bilgilendirme | İngilizce | briefing |
download | indirme | İngilizce | download |
endoskopi * | içgörüm | Yunanca | η ενδοσκόπηση |
fenomen * | olgu | Yunanca | το φαινόμενο |
fetüs * | dölüt | Latince | FETVS |
genetik * | kalıtım (bilimi) | Yunanca | η γενετική |
hegemonya | boyunduruk | Yunanca | η ηγεμονία |
internet * | genel ağ | İngilizce | internet |
kambiyo | dış ticaret | İtalyanca | cambio |
kompüter | bilgisayar | İngilizce | computer |
konsonant | ünsüz | Almanca | Konsonant |
kundura * | ayakkabı | İtalyanca | condura |
otoban * | hızyolu, otoyol | Almanca | Autobahn |
paralel * | enlem, koşut | Yunanca | παράλληλ-ος,-η,-ον |
parazit * | asalak | Yunanca | το παράσιτων |
printer | basıcı, yazıcı | İngilizce | printer |
rat | sıçan | Almanca | Ratte |
sendrom * | belirgi | Yunanca | το σύνδρομο |
update | güncelleme | İngilizce | update |
uptake | tutulum | İngilizce | uptake |
vokal * | ünlü | Almanca | Vokal |
* Bugünkü Türkçe karşılıkları ile birlikte kullanılan sözler.
Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]
- ^ "Türkçe Sözlük (2005)'teki Sözlerin Kökenlerine Ait Sayısal Döküm" [Numerical list on the origin of words in Türkçe Sözlük (2005)]. Türk Dil Kurumu. 2005. 1 Mart 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mart 2007.
- Yazım Kılavuzu, TDK websitesindeki kurumsal Türk Dili yazım kılavuzu