Târîh-i Naîmâ

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Târîh-i Naîmâ'nın 1864 tarihli bir nüshası (açık erişim)

Târîh-i Naîmâ, ilk resmî Osmanlı vakanüvisi olan Naîmâ'nın 17. yüzyıl Osmanlı'sını ele aldığı tarihidir. Osmanlı histografisinde en sık kullanılan kaynaklardandır ve 17. Yüzyıl Osmanlı'sını anlamak için sıklıkla başvurulur.[1]

Yazılışı ve içeriği[değiştir | kaynağı değiştir]

Târîh-i Naîmâ Köprülü Amcazade Hacı Hüseyin Paşa'nın emriyle yazıldı. Naîmâ eserini, "Kitabın yazılmasına emir veren devletlû Hüseyin Paşa'nın adı ile şöhret bulsun" diyerek "Ravzatü'l-Hüseyn fî hulâsati ahbâri'lhâfikayn" adıyla kaleme aldı.[2] Eserde uzun bir giriş bulunmaktaydı ve kronolojik bir izlence takip edilmişti. Hikâyeci bir anlatımla beraber nükteli bir dil ve canlı tasvirler görülürken hadiselerde neden-sonuç ilişkisi kurmaya özen gösterilmişti. Naîmâ eserinde Dünya'nın varlığından 1655 yılına dek olan tarihi ele alan Şârihülmenârzâde nüshalarından hacimli bir şekilde istifade etmişti.[3] Toplum ve devleti anlamak için de İbn Haldun'un görüşleri eserde belirgindi.[4]

İlk olarak 1574'ten 1655'e kadar olan hadiseleri ele alan Târîh-i Naîmâ, mukaddime kısmında Hüseyin Paşa'nın yararlılıkları ile Karlofça Antlaşması'na değinilerek 1702'de Hüseyin Paşa'ya sunulmuştu. Bu kısım sonrasında Naîmâ muhtelif kaynaklar ekseninde tarihini 1702 yılına kadar uzatmak istedi. Amcazâde'nin vefat etmesi ve çıkan Edirne Vakası Naîmâ için büyük bir engel oldu. Damad Hasan Paşa'nın da teşvikiyle devam edebildiği eserini, ikinci cilt olarak 1592'den başlatarak 1660'a kadar getirebildi. 1660 sonrası için hazırladığı nüshaların Şehrîzâde Said Efendi'ye geçtiğine dair anlatılar bulunmaktadır.[5]

Târîh-i Naîmâ birçok kaynağa dayanmakla beraber[6] içlerinden Kâtip Çelebi ayrı bir yer tutmaktadır. Kaynaklarını karşılaştırmaktan geri durmayan Naîmâ, Çelebi'nin Fezleke'si ile Düstûrü'l-amel ve Mîzânü'l-hak'kından fazlasıyla yararlanmıştır. Tarihinde bu eserlere çok sayıda atıf olmakla beraber aynen iktibaslar da görülmektedir. Eserin sunuş kısmı Naîmâ'nın entelektüel durumu hakkında bilgi sunmaktadır. Şark zihniyetiyle yazan Naîmâ'nın tarih yazımında İbn Haldun, Âlî Mustafa Efendi ve Kâtip Çelebi etkisi görülmektedir. 1400 kadar başlığın yer aldığı eserde zamandizinselliğin izleri ile gelenekçi Osmanlı histografisine bağlılık görülür. Bunun haricinde eser sosyal tarih anlayışından izler taşır.[7] Eserde bazı hadiselere ayrılan kısım oldukça geniştir, şahıslar ve müesseseler hakkında etraflıca bilgi verilir. Sınırlı kalsa bile taşradaki gelişmelere de yer verilmiştir. Yazarın astrolojiye olan ilgisi de eserde asgari düzeyde görülmektedir.[8]

Naîmâ eserinde karşılaştırmalara yer verirken ana kaynakları haricinde şifahi kaynaklar da kullanmıştır. Eserin bazı yazma versiyonları Türkiye ve Batı ülkelerindeki kütüphanelerde bulunmaktadır.[9] Osmanlı devrinde, Müteferrika ve Matbaa-i Âmire gibi matbaalarda dört kez basıldığı düşünülmektedir.[10] Bu da Osmanlı matbaacılığında Târîh-i Naîmâ'ya ayrı bir yer kazandırmaktadır çünkü Osmanlı ülkesinde birkaç kez basılan kitaplar ağırlıkla mekteplerde talebe ve müderrislerin kullandığı eserler olmuştur. Zeki Arslantürk'e göre ise eser neşredildiği aralıkta yayılma imkânı bulamasa da sonraki devirlerde en çok okunan ve müelliflerce kaynak eser niteliği addedilen bir eser olmuştur.[11] İpşirli ise sadece Osmanlı değil Cumhuriyet devrinde de ilgi gören bir eser olduğu düşüncesindedir. Ahmet Refik de eserlerinde sıklıkla bu tarihe atıf yapmaktaydı.[12]

Ahmet Refik'in Naîmâ hakkında bilgi verip alıntılar derlediği Remzi Kitabevi basımı olan 1932 tarihli Naîmâ adlı eseri (açık erişim)

Eserde 86 yıllık bir süreç siyasi, sosyal ve bürokratik yanlarıyla ele alınmaktadır. Bu ele alınış biçiminde neden-sonuç ilişkisi ekseninde izah eder bir yaklaşım da söz konusudur. İbn-i Haldun etkisiyle ele alınan dönem beş ayrı şema ekseninde açıklamıştır. Eser kritiğini yapan müellifler Naîmâ'nın resmi bir tarihyazıcısı olmasına rağmen yeri geldiğinde dolaylı ya da doğrudan olmak üzere padişahı dahi eleştirebildiği düşüncesini paylaşmaktadırlar. Franz Babinger onun bu özelliğiyle eserin "cüretkâraneliğine" vurgu yapmaktadır.

Eserde kendisinden bahsederken Naîmâ oldukça mütevazıdır ve kendinden "fakir", "hakir" vb. gibi söz eder.[13] Onun eserde öne sürdüğü iç çözümler ise devletin inkırazından duyduğu korkudan ileri geliyordu, Dâire-i adliyeyi de bu çerçevede ele alıp yorumlamıştı.[14] Ancak her zaman sorunların nedenlerini içte arıyor, o zamanlar bir hayli Osmanlı devletini zayıflatmış olan Avusturya ve Venedik'in etkisine, Batı'nın ele geçirdiği üstünlüğe, dış nedenlere değinmiyordu. İç faktörler arasında padişahların devlet idaresindeki yetersizlikleri, bürokrasideki muhalefet ile kul ve tımar sisteminin bozulmasını ilk sıralara alıyordu.[15] Şeyhülislamlığı da dönemindeki otorite boşluğunda idarecilerin eylemlerine meşruluk katacak bilirkişi arayışları çerçevesinde görüyor, "makam-ı şahsiyet" üzerinden değerlendiriyordu. Dönemin siyasi fetvaları, ulemadaki ayrışma ve bölünmelerin artmasını da ulemanın ilimden kopmasına yol açtığına yoruyordu. Toplumsal gelenekler, inanış biçimleri ve toplumu etkileyen isimleri de sosyo-kültürel açıdan naklediyordu.[16]

Tarihi, "fenni, amacı şerefli, faydası çok ve konusu büyük olan bir mezhep" olarak gören Naîmâ, eserinde tarihçilere öğütler de vermektedir.[17] Onun eserinden 17. Yüzyıl Osmanlı'sı hakkında geniş bir çerçeve çizilebilmekte, 18. Yüzyıla intikal edecek inkırazın temelleri okunabilmektedir. Ahmet Refik 1932'de basılan Naîmâ adlı eserinde şunları dile getirmektedir:

Naîmâ kadar vuzera ahvalini açıkça tasvir eden müverrih yoktur. On yedinci asır devlet ricali, bütün tabiatleri, ahlaksızlıkları, faziletleri ve mansıp kavgalarile Naîmâ tarihinde mufassalan mukayyettir. Sultan İbrahim devrinin samur merakı, asrın en müthiş ve en kanlı ve en kanlı ihtilâlleri Naîmâ'nın san'atkar kalemile öyle canlı bir surette tasvir edilmiştir ki, tarihinin bu nefis sahifeleri okunduğu zaman insan o asırda yaşıyorum zanneder. Bütün vüzera, divanı hümuyun, saray meclisleri, ulufe kavgaları bir panorama gibi, insanın gözleri önünde bütün hakikatile tecessüm eder.[18]

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ M. Münir Aktepe, "Naîmâ Tarihi'nin Yazma Nüshaları Hakkında", Tarih Dergisi, Sayı 1, 1949: 35.
  2. ^ Zeki Arslantürk, "Türk Sosyolojisi Tarihinde Naîmâ'nın Yeri ve Osmanlı Devleti'nin Çöküş Sebepleri", Yayımlanmış Doktora Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi, 1979: 19.
  3. ^ Mehmet İpşirli, "Naîmâ 18 Ocak 2024 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.", TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, Cilt 32, 2006: 316.
  4. ^ Ayşe Bedir, "17. Yüzyıl Osmanlı Düşünce Hayatında İbn Haldun Etkisi: Tarih-i Naima Örneği", Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, Cilt 6, Sayı 4, 2019: 2393.
  5. ^ İpşirli, 316-317.
  6. ^ İpşirli, s. 317' göre bu kaynaklar şunlardır: Hasanbeyzâde, Peçuylu İbrâhim, Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi ile Nişancı Abdi Paşa, Îsâzâde, Mehmed b. Mehmed Edirnevî, Mehmed Halîfe, Hüseyin Tûgī, Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi, Cenâbî Mustafa Efendi, Âlî ve Kazasker İsmetî Efendi'ye ait eser ve tarihler.
  7. ^ Arslantürk, 23.
  8. ^ İpşirli, 316-317
  9. ^ Arslantürk, 21.
  10. ^ Fatma Samime İnceoğlu (haz.), Tarihi Okumaları: Kendi Metinleriyle Osmanlı Tarihi (Mart 2002 - Aralık 2004), İstanbul, BİSAV Yayınları, 2005: 44.
  11. ^ Arslantürk, 22.
  12. ^ İpşirli, 317.
  13. ^ Havva Nur Takva, "Naîmâ'ya Göre Osmanlı Devleti'nin Siyasî Yapısı (1574-1659)", Yayımlanmış Doktora Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017: 49.
  14. ^ Yakup Şahiner, "Mustafa Naîmâ Efendi'nin Hayatı, Tarihçiliği ve Eseri Hakkında Kısa Bir Değerlendirme", Anasay, Sayı 1, 2017: 94.
  15. ^ Takva, 425-427.
  16. ^ Takva, 427-431.
  17. ^ Takva, ss. 425-26'ya göre bu nasihatler şunlardır: Doğru sözlü olma ve doğru referanslar ile ilerleme, sadece nakilcilikle metin inşa etmemek ve konuyu yorumlamak/analiz edebilmek, sade bir anlatımla duygulara pek yer vermeyen bir üslup tercih etmek ve ilgi çekici anekdotlar eklemek.
  18. ^ Ahmet Refik, Naîmâ, İstanbul, Kanaat Kütüphanesi, 1932: 16.