Kullanıcı mesaj:Yaman Dd1

Sayfa içeriği diğer dillerde desteklenmemektedir.
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Hoş geldiniz Yaman Dd1![kaynağı değiştir]

Merhaba, yüzlerce dil sürümüne sahip olan Vikipedi'nin Türkçe sürümüne hoş geldiniz! Vikipedi tamamen gönüllü katılımcıların çabalarıyla hazırlanır ve aşağıda kolay bir başlangıç için yararlı olabilecek bazı bağlantılar yer almaktadır:

İlk adımlar
Viki biçimlendirme diliDeneme tahtasıBiçem el kitabıMadde sihirbazı
Politika ve yönergeler
Kuralların özetiBeş temel taşÇocuk koruma politikasıTelif hakları
Kullanıcı ilişkileri
Anlaşmazlıkların giderilmesiİçerik üzerine yorumNezaket
Yardım
Danışma masasıKöy çeşmesiSıkça sorulan sorularYardım sayfaları

Tartışma ve kullanıcı mesaj sayfalarında iletilerinizin sonuna "~~~~" koduyla imza atabilirsiniz. Hata yapmaktan korkmayın, katkıda bulunmaktan çekinmeyin ve cesur olun! Kolay gelsin.--Karşılayıcı (mesaj) 20.54, 25 Kasım 2020 (UTC)[yanıtla]

Bilgi simgesi Merhaba, yaptığınız bir değişiklik deneme amaçlı olarak görülmüş ve geri alınmıştır. Deneme yapmak istiyorsanız, lütfen deneme tahtanızı kullanın. Bir hata olduğunu düşünüyorsanız ya da herhangi bir sorunuz olursa mesaj sayfama yazabilirsiniz. Teşekkürler.--Caskination ? 21.36, 25 Kasım 2020 (UTC)[yanıtla]

Yeni bir bilgi eklemek.[kaynağı değiştir]

Merhaba anladığım kadarıyla yeni bir bilgi eklemek istiyorsun ancak mesaj kutunuz bunun için uygun yer değildir. Vikipedia'ya yeni bir madde eklemek istiyorsanız bu konu ile ilgili Bilgi Almak İçin Bana Dokun Yazan yere dokunmanız yeterli. İyi vikiler dilerim 𝐊𝐞𝐩𝐥𝐞𝐫-𝟒𝟓𝐛 𝖒𝖊𝖘𝖆𝖏 ? Bu imzasız yazı Kepler-45b (mesajkatkılar) tarafından eklenmiştir. 22.55, 25 Kasım 2020 (UTC)[yanıtla]

Ludwig Knaus'un 1881[kaynağı değiştir]

Özellikle sinir akımlarının hızı, görme ve duyma araştırmaları psikolojiye önemli bir katkı sağladı. Helmholtz sinir boyunca sinir iletim hızını ölçme teşebbüsünde bulunan ilk kişidir. Bilim adamları önceleri bu iletimin tellerde ortaya çıkan iletimle aynı olduğuna inandılar (yaklaşık ışık hızında). Helmholtz sinir iletim hızının daha yavaş olduğunu buldu. Sinir akımının sanılanın aksine ölçülemeyecek kadar hızlı olmadığını kurbağa bacağında yaptığı deneyle ortaya koydu. Sinir hızının ortalama olarak saniyede 83 metre olduğunu bulguladı. Bu bulgulara dayanarak insan bireylerinin duyu organlarının uyarılmasına verdiği motor tepki süresini ölçmeye çalıştı. Yaman Dd1 (mesaj) 08.19, 1 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

bağlanması, DNA-DNA hibridizasyonu, ve protein-protein etkileşimi gibi.[4][7] Jenerik bir biyokimyasal bir reaksiyonun karakterizasyonu için de kullanılabilir, Langmuir denkleminin biyomoleküler molekül adsorpsiyonu jenerik olarak modellemek için kullanılması gibi.[7] Michaelis-Menten kinetiği biyokimyasal reaksiyonlar dışında çeşitli alanlarda da kullanılmıştır,[8] akciğer alveollerinden toz giderilmesi,[9] popülasyonlarda biyolojik tür sayısının zenginliği,[10] kan alkolünün giderilmesi,[11] ve bakteriyel faj enfeksiyonu[12] gibi. Yaman Dd1 (mesaj) 08.27, 1 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Döteryum veya ağır hidrojen, hidrojenin kararlı izotoplarından birisidir. Adı döteron olan döteryum çekirdeği, bir adet proton ve bir de nötron içerir. Diğer yandan protium çekirdeği bu nötrondan yoksundur. Okyanuslarda büyük miktarda bulunur Yaman Dd1 (mesaj) 08.30, 1 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

G proteinleri hücre içinde bulunan ve uyarı iletiminde rol alan moleküllerdir. Bu molleküllerin reseptörlerinin işlevlerini uygun şekilde yerine getirememeleri durumu diyabet, körlük, ve alerji gibi daha birçok hastalıkla ilintilidir.[5] G proteinleri ilk defa Alfred G. Gilman ve Martin Rodbell'in araştırmaları sonucu keşfedilmiştir. Birbirinden bağımsız olarak yürütülmüş bu iki bilimsel araştırma 1994 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'ne layık görülmüştür.[6 Yaman Dd1 (mesaj) 09.26, 3 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Çeşitli mutasyon tipleri vardır. DNA’ya baz ilavesi (insersiyon) ya da çıkarılması (delesyon), en zararlı iki mutasyon tipidir. Kodonların kayma sonucu yanlış okunmasına çerçeve kayması mutasyonu (frameshift mutation) denir. Baz çifti eklenmesinde, eğer üçüncü bazda bir değişme meydana gelirse çoğunlukla bir değişme olmaz. Örneğin, GGC yerine GGU olursa gene glisin amino asiti polipeptide eklenmiş olur. Diğer değişmeler ise farklı biçimlerde sonuçlanabilir. Baz eklenmesi ya da çıkması ise değişik amino asitlerin eklenmesini sağladığı gibi, durma kodlarının okunmasına da sebep olabilir. Ultraviyole ışınları, X ışınları gibi iyonize edici radyasyon, kozmik ışınlar, radyoaktif materyallerin emisyonları gibi yüksek enerjili radyasyon, mutasyonlara neden olur. İyonize edici radyasyon, basit tek baz değişimlerine sebep olabilir. Bazı mutajenik kimyasallar, etkilerini doğrudan bir bazı başka bir baza değiştirerek yaparlar. Örneğin, nitroz asidi sitozindeki amino grubunu deamine ederek urasil oluşturur. Yaman Dd1 (mesaj) 09.30, 3 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Antoine Laurent de Jussieu[kaynağı değiştir]

Mirası Düzenle Botanikte "suprageneric isimlendirme sistemi" resmi olarak Genera Plantarum'un yayımlandığı 4 Ağustos 1789'a tarihlenmektedir.[2]

Önemli eserleri Yaman Dd1 (mesaj) 19.41, 8 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Philosophia Botanica’ da Linnee, bitki alemine uygun bir organik teori geliştirmiştir. Burada bitkilerin çeşitli kısımlarının karakterleri formüle edilmiştir. Linnee'ye göre, bütün yapraklar gerek bitki yaprağı gerekse çiçek petali olsun genel bir gelişim süreci gösterir. Bu keşifi Goethe'ye atfetmiştir.

Linnee, karşılaştırmalı anatomide özellikle bitki ve hayvanlar arasında yaptığı karşılaştırmalarda başarısız olmuştur. Linnee'nin bitki ve hayvanların hangi şartlar altında doğada yaşadıkları konusunda yaptığı katkı, olağanüstü çok yönlüdür. Linnee'ye göre bütün bitkiler eğer başlangıçtan beri mevcut olmasalardı, Adem bunlardan İncil'de bahsetmezdi.[1 Yaman Dd1 (mesaj) 19.50, 8 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Müonlar 1936 yılında Carl D. Anderson ve Seth Neddermeyer tarafından Caltech'de yapılan kozmik ışıma üzerine yapılan çalışmalar sırasında bulunmuştur. Anderson, bir manyetik alandan geçtiğinde elektronlardan ve diğer tüm bilinen parçacıklardan daha farklı eğimlenen parçacıklar fark etmişti. Bu parçacıklar eksi yüklüydü ve aynı hıza sahip elektronlardan daha az, protonlardan ise daha keskin eğim kazanmaktaydı. Bu parçacıkların eksi yüklerinin büyüklükleri elektronlarınkiyle aynı olduğu, eğimlenmelerindeki farkın da kütlelerinin elektronun kütlesinden daha fazla, protonun kütlesinden ise daha az olmasından kaynaklandığı varsayılmıştı. Böylece bu yeni parçacığa mesotron adı verildi. Müonların varlığı 1937 yılında J. C. Street ve E. C. Stevenson tarafından yapılan bulut odası deneyi ile kanıtlanmıştır. Yaman Dd1 (mesaj) 20.05, 8 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Tarihçe Düzenle 19. yüzyılda en çok tartışılan konulardan biri, ışığın parçacık mı yoksa dalga mı olduğu sorusuydu. James Clerk Maxwell'in elektromanyetik kuramı ve Hertz'in deneylerinden sonra ışığın dalga olduğu kabul edilmeye başlandı. Ancak bazı deneyler ışığın dalga olduğu gözlemiyle uyuşmuyordu. Karacisim ışıması hakkında Rayleigh ile Jeans'in kurduğu teori bunun zirveye çıktığı yerlerden biriydi. Rayleigh ve Jeans dalga yaklaşımını kullanarak, belli bir sıcaklığa sahip bir cismin etrafa hangi dalga boyunda ne kadar ışıma yapacağını hesaplamaya çalıştılar. Buldukları sonuç, uzun dalga boylarında deneylerle uyumluydu ama düşük dalga boylarında çok büyük bir sapma gösteriyordu. Teorileri, dalga boyu küçüldükçe, yapılan ışımanın sonsuza gideceğini söylüyordu (bu yüzden buna morötesi felaketi denir). Daha sonra Max Planck, ışık dalga olarak değil de enerji paketçikleri olarak düşünülürse bu problemin aşılabileceğini fark etti (bu, Max Planck'a 1918 Nobel Fizik Ödülü'nü kazandırmıştır). Yaman Dd1 (mesaj) 20.11, 8 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Rutherford'un 1911'de geliştirdiği "Atom Modeli" onun bilime en büyük katkısıdır. Alfa parçacıklarının ince metal levhalardan geçişini inceleyen Rutherford, alfa parçacığı artı yüklü olduğundan, levhadan geçişi sırasında metal atomlarındaki artı yüklerin banal etkisiyle sapmaya uğrayacağını, ama parçacığın kütlesi çok büyük olduğu için, bu sapmaların çok küçük olacağını düşünüyordu. Yapılan deneylerde alfa parçacıklarının gerçekten de genel olarak çok küçük sapmalar gösterdiği(%90 oranında), ama arada büyük açılarla sapan parçacıklarında bulunduğu, hatta bazen bir parçacığın hareket yönünü değiştirip geriye döndüğü gözlendi. Böylesine büyük kütleli alfa parçacığını bu kadar saptırabilmesi için atomdaki bütün artı yüklerin ve kütlenin çok küçük bir hacme yoğunlaşmış olması gerekiyordu.Buna dayanarak atomun boşluklu bir yapıdan oluştuğunu keşfetti.Rutherford'un bu görüşten yola çıkarak oluşturduğu model Rutherford Atom Modeli ya da Çekirdekli Atom Modeli olarak adlandırılır Yaman Dd1 (mesaj) 20.18, 8 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Ana madde ‘hava’ Düzenle Thales'in ‘su’ ana maddesinin yerini, Anaksimenes'te ‘hava’ alır. Böylece Anaksimandros'un aksine, ana maddeyi sınırlandırır, yani belirli bir madde ile bir tutar. Ama Anaksimenes'in her biri maddenin farklı biçimlerine özgü yoğunlukların karşılığı olan farklı nem yoğunlaşması derecelerinin varlığına inandığı açıktır. Aer ‘en eşit biçimde’ dağıldığında, atmosferin bildiğimiz ve göze görünmez havasını oluşturur. Ama yoğunlaşma sonucunda önce buğu ya da bulut, sonra su, en sonunda da taş, toprak gibi katı maddelere dönüşür, gözle görülebilir hale gelir.

Anaksimenes'in, Thales'teki su yerine neden havayı koyduğunu anlamak güç değildir. İlk öğenin Thales'in ana madde olarak ‘su’ yu alması, suyun yaşam açısından taşıdığı önemden kaynaklanır. Aynı şeyler ve hatta daha da çoğu, ‘hava’ için de söylenebilir. Öncelikle havanın kapladığı alan sudan daha geniştir. Havanın fırtınaları suyunkinden daha şiddetlidir. Son olarak, yaşayan varlıklar için hava sudan çok daha önemli ve gereklidir. Anaksimenes doğanın oluşumuyla ilgili çok daha somut, çok daha açık olan düşünceler üretmiştir. Ona göre her şey havadan oluşur. Hava hem gevşeyen ve hem de sıkışabilen bir şeydir. Hava gevşeyince yukarıya doğru yükselen ateş olur. Hava sıkışınca önce buhar ve duman olur. Bu duman ve buhar bulutları daha çok sıkışınca yağmur olur, su olur. Suyun sıkışması sonunda önce çamur, sonra toprak, en sonra da taş olur. O halde ateş-su-toprak, öz olarak hava ve onun gevşeyip sıkışmasının dereceleridir. Bu nedenle sıcaklık ve kuruluk seyrekliği ifade ederken soğukluk ve ıslaklık yoğunlaşmış maddeyle ilişkilidir Yaman Dd1 (mesaj) 11.25, 9 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Niyobyum, sembolü Nb, atom numarası 41 olan kimyasal elementtir.


Niobyum metali Atom ağırlığı 92.90638 g/mol, rengi oda koşullarında metalik gridir. Oda koşullarında katı halde bulunur. D-blok elementi olup, bir metaldir.

Niyobyum metali 1801 yılında Charles Hatchett tarafından keşfedilmiştir. Doğada yaygın olarak, niyobit [(Fe, Mn)(Nb, Ta)2)O6], niobit tantalit [(Fe, Mn)(Ta, Nb)2)O6], mineralleri içerisinde bulunur.

Minerallerinde aynı zamanda bulunan tantal ve niobyumun kimyasal özellikleri birbirine çok benzediği için ayrışması zordur. Niobyum mineralinden önce alkali çözelti ile sonra da hidroflorik asit yardımı ile ekstrakte edilir. Çözeltideki tantal sıvı-sıvı ekstraksiyonu yardımı ile ayrılır. Bu uygulamada tantal tuzu MIBK (metil isobütil ketone, 4-metil pentan-2-on) ile ekstrakte edilir. Niobyum çözeltide kalır. HF’li çözeltinin MIBK çözeltisi ile ekstraksiyonu ile organik çözelti niobyum içerir. Daha sonra bu çözeltideki niobyum oksidine dönüştürülür. Karbon veya sodyum ile indirgenerek saf metalik niobyum eldedilir Yaman Dd1 (mesaj) 12.17, 9 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Hans Adolf Krebs[kaynağı değiştir]

Lipmann özellikle B-vitamin ve enzimler üzerine çalışmalar yaptı. 1947 yılında koenzim A'yı keşfetmesinden dolayı 1953 yılında Hans Adolf Krebs ile beraber Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünü aldı. Yaman Dd1 (mesaj) 12.26, 9 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Nöropsikofarmakoloji[kaynağı değiştir]

Transmitter (taşıyıcı) genellikle bu iki proteinin birleşim noktalarına, hücre duvarının hemen dışına yapışır. Komple nörotransmisyon prosesi genetik seviyeye kadar uzanan bir prosestir. Bir gen’in içerisinde bulunan bilgi o genin imal ettiği proteinin yapısını belirler. Bu insandan insana değişen bir özelliktir. RNA tarafından imal edilen enzimler farklılık gösterir. Dolayısı ile nörotransmitter’ları sentezleyen veya parçalayan enzimler, reseptörler ve iyon kanalları, DNA’mızda bulunan kodlara göre mRNA (mesaj taşıyıcı RNA) tarafından imal edilirler. Bu tür ilaçlara yaklaşım ise çok açıktır: bir hedef proteinin hareketliliğini azaltan veya arttıran herhangi bir kimyasal, bu kullanım amacı ile incelenmelidir. Esas amaç ise belli bir hedef reseptöre özel ve yan etkisi olmayan bir ilaç bulmaktır Yaman Dd1 (mesaj) 12.31, 9 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

20. yüzyılın başlarında, İngiliz bakteriyolog Frederick Twort, şimdilerde bakteriyofaj (ya da sadece faj) denilen ve bakterileri enfekte eden virüs gruplarını keşfetti.[19] Fransız-Kanadalı mikrobiyolog Félix d'Herelle, besiyerindeki bakterilere süspansiyon şeklinde eklendiğinde onları öldüren virüsları tanımladı. Bu süspansiyonları seyrelterek en yüksek seyreltmeyi keşfetti (en düşük virüs konsantrasyonları), tüm bakterilerin ölmesinden ziyade, ölü organizmaların oluşturduğu alanları gözlemledi. Bu alanları sayma ve seyreltme faktörü ile çarparak orijinal süspansiyondaki virüslerin sayısını hesaplamaya çalıştı.[20] Fajlar tifo ve kolera gibi hastalıkların olası tedavisi gibi takdim edildi, ancak penisilinin geliştirilmesi ile bir kenara bırakıldılar. Faz çalışmaları, genlerin açılıp kapanma mekanizmalarını ve yabancı genlerin bakteri hücrelerine aktarılmaları için kullanışlı bir mekanizmayı anlamayı destekledi Yaman Dd1 (mesaj) 12.45, 9 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Wendell Meredith Stanley[kaynağı değiştir]

Tütün mozaik virüsü, çubuk ya da ince uzun virüslerdir. 300 nm uzunlukta çubuklar şeklindeki virüs partikülleri mekanik olarak yayılır. 158 aminoasitli protein monomerinden oluşur. İçerisinde 4 alfa taneciği bulunur. Viryonlar 300 nm uzunlukta ve 18 nm genişliktedir. Çapı RNA'da 6 nm dir ve protein kaplı hücresel enzimler tarafından korunur. Her bir protein monomerinde üç RNA nükleotidi bulunur Yaman Dd1 (mesaj) 12.48, 9 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Daha sonra ise Uluslararası Para Fonu (IMF) ve de Dünya Bankası kurulmuştur. IMF’nin görevi uluslararası para sisteminin istikrarını desteklemek, finans düzeni ve belirlenmiş döviz kurlarını kontrol altında tutmaktır. IMF’ nin Özel Çekme Hakları (SDR), da bu görevin yerine getirilmesinden sorumludur.

Amerikan Doları, Bretton Woods sisteminin temelini teşkil ettiği için, doların değeri tüm para sistemlerinin değeri için büyük bir önem kazanmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında dünya çapındaki ekonomik büyüme her şeyden önce Amerikan sermaye ihracatını yaratmıştır. Doların değeri bu yüzden yükselmiştir. n başlamasıyla da Amerika’nın para arzı ansızın artmış, bunun sonucunda da doların değeri düşmüştür. Amerika’da altın standardı oluşturulamamış, böylece de Bretton Woods sistemi çökmüştür Yaman Dd1 (mesaj) 08.18, 11 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Kan dolaşımı[kaynağı değiştir]

Cambridge Üniversitesi'ndeki Gonville and Caius College'dan 1597 yılında Bachelor of Arts diplomasıyla mezun oldu.[1] Burada sanat ve tıp eğitimi gördü. Tıp eğitimini Avrupa'da dönemin tıp alanında en iyi eğitim kurumu olan Padova Üniversitesi'nde sürdürdü, burada alanında büyük katkıları olan anatomist Hieronymus Fabricius'un öğrencisi oldu. 25 Nisan 1602'de buradan mezun oldu, aynı yıl İngiltere'ye döndü.[2] 1609'da St. Bartholomew Hastanesi'ne doktor olarak atandı. 1618'de önce I. James'in daha sonra da I. Charles'in özel hekimliğine getirildi. Kalpten başlayan kan dolaşımını doğru olarak tanımlayan ilk kişi olarak bilinmektedir. Her ne kadar İspanyol doktor Michael Servetus kan dolaşımını ondan çeyrek yüzyıl kadar önce tanımlamış olsa da, kalıcı belgeler olmadığı için bu olay Harvey'e atfedilmektedir.

Harvey 1657 yılında hayatını kaybetmiştir. İlk defa Royal College’de kan devriyle ilgili konuşması ile kendini kabul ettirdi. Kalbin girişinden vücuttaki damarlara geçişini görerek kanın yiyeceklerden karaciğerde üretildiğini düşündü. Köpekler, domuzlar ve balıklarda ve diğer bazı hayvanlar üzerindeki deney ve müşahadeleriyle kan dolaşımı üzerinde 1628 yılında küçük bir bölüm neşretti. Bu çalışması tıpta büyük bir inceleme sayıldı. Halbuki bundan üç yüz sene önce Türkistanlı İbn-i Nefis Ali bin Ebü’l-Hazm (1210-1290) akciğerlerdeki kan dolaşımının şemasını çizmişti. Harvey kan devrini, kılcal damarlardan toplar damarlara geçerek kalbin sağ tarafına ve ciğerlerdeki kanın kalbin sol tarafına geçişini teferruatlı olarak anlatmıştır. Kanın atardamarlardan kılcal damarlara geçişini tam olarak açıklığa kavuştururken, kılcal damarlardan toplar damarlara geçişini mikroskopla inceleyemedi. Aristoteles (Aristo) ile Galen (Calinos) ve diğer tanınmış bilginlerin fikirlerinden istifade ederek batıda kan devrini açıklığa kavuşturdu. Taze kanın devamlı olarak yapılmadığını, fakat devamlı vücutta dolaştığını söyledi. Kalp kuvvetli olarak pompalarken kanın vücutta dolaştığını ve kalp atışıyla nabzın aynı anda olduğunu açıkladı. Yaman Dd1 (mesaj) 08.32, 11 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]

Dünya barışı,[kaynağı değiştir]

Paris Bilim Fakültesi'nde ders verirken, atomun yapısı üzerine araştırmalarda eşiyle birlikte çalışarak, özellikle çekirdek incelemeleri yapmışlardır. Bu çalışmaları, 1932'de Chadwick tarafından nötronun keşfedilmesine temel oluşturmuştur. 1935 yılında boron, magnezyum ve aluminyum gibi elementlerin atom çekirdeklerinin alfa partikülleriyle bombardımanından kısa ömürlü radyo izotopların yaratılmasıyla sonuçlanan yapay Dünya barışı, silahsızlanma küresel güvenlik, ulusal bağımsızlık, ekonomik ve sosyal adelet ve gelişim, çevrenin korunması, insan hakları, bağımsızlık mücadelesi veren halklarla dayanışma için ve emperyalizme karşı mücadele etmektedir. Kurucu başkanı Frederic Joliot-Curie'nin "Barış herkesin işidir." sözünü kendine ilke edinen DBK, dünyanın pek çok ülkesinde bulunan barıştan yana örgütlerin keşfiyle Nobel Kimya Ödülü almışlardır Yaman Dd1 (mesaj) 08.44, 11 Aralık 2020 (UTC)[yanıtla]