Kullanıcı:Dmt13/deneme tahtası

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Türkiye'de Göç Politikaları[değiştir | kaynağı değiştir]

Göç yönetimi, hem devlet sınırları içerisindeki yabancıların girişi ve mevcudiyetini hem de mültecilere ve korunma ihtiyacı bulunan diğer kişilere sağlanan korumayı sağlamak üzere, sınır ötesi göçleri düzenli ve insani bir şekilde yönetmek için, ulusal sistem içindeki çeşitli devlet kurumlarından oluşan mekanizmayı tanımlamaktadır. Kısaca devletlerin uluslararası göç süreçleri üzerindeki kontrolü ve bu kontrolü sağlamaya yönelik politikaları ifade etmektedir.[1]

Göç yönetişimi, genel olarak göçü düzenlemeye ve göçmenleri korumaya yönelik kurumsal, yasal düzenlemeler ve uygulamaların yanı sıra, devlet düzeyinde sınır ötesi hareketlerin düzenlenmesini de kapsamaktadır. Göç yönetişimi çerçevesinde, göçle ilgili anlaşmalar, işbirliği yoluyla kolaylıkla müzakere edilebilmektedir. Dolayısıyla sorunları çözmeye yönelik çabalar küresel yönetişim yolu ile daha da kolaylaştırabilmektedir. Düzenlemeleri uygulamaktan çok, göç ile ilgili konuları ele alarak, sorun tespiti yapma ve çözüm önerileri geliştirmeye odaklanır. Koordineli çözüm çalışmaları ve bilgi alışverişi ile iyi uygulamaları yaygınlaştırılması ve bağlayıcı olmayan çözüm çerçeveleri sonucu doğmaktadır.[1]

Tarihi ve coğrafi konumundan kaynaklı Türkiye yıllardır göç alan, göç veren ve bir geçiş ülkesi olmuştur. Özellikle 20. yüzyıl başından beri karşılaşılan farklı göç olguları ve dönemin şartları uygulanan göç politikalarını şekillendirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti ulus-devlet kurulum süreci göçleri, Türkiye’den Kuzey-Batı Avrupa’ya emek göçü ve devamında farklı göç çeşitleri ve 1990’lardan beri ivmeyle artan göç çeşitleri olarak üç ana başlıkta toplanabilecek olan göç süreçleri Türk göç siyasetinin belirleyici dönemlerini oluşturmuşlardır. Diğer taraftan, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar, Avrupa Birliği (AB) uyum süreci ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) dış politikası günümüz göç politikalarını şekillendiren unsurlardır.

Türkiye'nin dış politikalarını ve haliyle mülteci ve göç politikalarını etkileyen en büyük etmenlerden biri 2000'li yıllardan itibaren yaşanan paradigma kayması ile "neo-Osmalıcılık" veya "Orta Doğulaşma" olarak tanımlanan ve Türkiye'nin kendisini Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri gibi küresel siyasi güçler ile Orta Doğu arasında bir arabulucu ve uzlaşmacı konumu edinmeye çalışmasıdır. 2000'li yıllardaki bu konum ve Türkiye'nin "komşularla sıfır-sorun" ve tepkisel politikalar ve kriz-temelli stratejiler yerine vizyon-temelli ileriye-etkili politikalar amaçları AKP hükümeti ile gelen siyasi figürler tarafından belirlenmiştir. Fakat Türkiye'nin coğrafi konumu ve güvenlikçi yaklaşımı ile aşılamamış ve komşularla sıfır-sorun politikası da kültürel ve sosyal yakınlık ve tarih paylaşımı sebepleri ile Balkanlar'dan Kafkasya ve Orta Doğu bölgelerini kapsaması ve Osmanlı sınırlarını canlandırıyor olması "neo-Osmanlıcılık" tutumunu desteklemiş ve bunun yerine medeniyeler arası köprü fikri öne sürülmeye çalışılmıştır.

Türkiye'de yıllar içinde gözlemlenen bu eksen kayması, uluslararası konumu ve diğer siyasi ilişkilenmeleri uygulanan göç ve mülteci politikalarını da dönemin koşullarına göre etkilemiştir.[2]

Ulus-Devlet Kurulum Süreci[değiştir | kaynağı değiştir]

Ulus-Devlet Kurulum Süreci, Osmanlı İmparatorluğu son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulumundan sonra da 1960'li yıllara kadar olan dönemi kapsamaktadır. [2]Bu dönemin göçleri, özellikle eski Osmanlı topraklarından günümüz Türkiye sınırlarına doğru yapılan göç hareketleridir. Bu güzergahta Osmanlı Devleti’nin savaşlar sonrası toprak kaybetmesi ve Anadolu’nun güvenli bölge olarak görülmesi etkili olmuştur. Özellikle Kırım, Kafkasya ve Balkanlardan göçler olmuştur. Osmanlı'nın çöküş dönemi sürecinde gerçekleşmesinden kaynaklı özellikle Türk ve Müslüman nüfus göç etmek zorunda kalmıştır, fakat Gayri Müslim göçmenler de gelmişlerdir.[3][2] 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile başlayan ve devletin yıkılışına kadar süren dışarıdan göçler dönemi, göç ve iskâna dair yeni politikaların uygulanabilmesine de imkân vermiştir gelenlerin barınma ve iskân edilmelerini sağlamıştır. [3]

Ulus devlet kavramı imparatorluklardan merkezi devletlere geçiş sürecinde milliyetçilik ile derinden bağlantılı olmasından kaynaklı[4], bu dönemde Türkiye'ye göç veren bölgelerde ulus devletlerin kurulabilmesi devleti kurmak isteyen nüfusların baskın çoğunlukta olması ve millet olarak ortak geçmiş ve kültür etrafında birleşmek amacı ile daha öncesinde baskın olan ve bağlı bulundukları Osmanlı İmparatorluğu'nun temelindeki Müslüman öğelerin tasfiye edilip siyasal ve ekonomik açılardan etkisiz bir azınlık haline getirilmesiyle mümkün olması düşüncesi, bu bölgelerde Müslüman karşıtı politikaların uygulanması ve o nüfusun bölgeyi ter etmesi ve göç etmelerini sağlamak için önemli bir motivasyon olmuştur. Bu açıdan inşa edilmeye çalışılan ulus devletlerde, ulusa ait olmadığı düşünülen öğeler reddedilmiş, büyük çoğunluğu Müslüman olan göçmenler kitleler halinde önce Balkan topraklarına daha sonra da Anadolu topraklarına doğru göç etmişlerdir.[5][3][4]

Tanzimat Dönemi Göç Politikaları[değiştir | kaynağı değiştir]

Osmanlı'nın kuruluş yıllarından 18.yüzyıla kadar göç konusunda liberal sayılabilecek politikaları vardır. Genel olarak gelen nüfusların tarımın güvenliğini sürdürebilme, vergi toplayabilme ve köylerin ve yerleşim alanlarının gelişimini sağlayamaya göre imparatorluğun genelinde belirlenen alanlara yönlendirildiği bir anlayışa sahiplerdi. Bu özellikle fetih dönemlerinde fethedilmiş bölgelere doğru oraların imarı ve iskanı için tercih edilmiştir.[5] 18.yüzyılın sonlarından itibaren yoğun göçlere maruz kalmasına rağmen Osmanlı göçmen işlerine dair bir örgütlenmeye gitmemiştir. Tanzimat Dönemine kadar devlet tarafından yayınlanan talimatname ve yerli halk yardımları ile süreci yönetmiştir. Tanzimat Fermanı ile beraber göç politikalarında kurumsallaşma ve siyasi modernleşme beraber gelmiştir. Bu dönemde göçmenlerin sorunlarını çözmek amacıyla geniş bir organizasyona ihtiyaç duyulmuş; nakil, iaşe, sağlık, barınma ve iskân ile ilgili konularda kurumsal ve yasal birtakım düzenlemeler yapılmıştır. [5] [3]

Bu dönemde 1849 Macar iskanı oluşturulan özel komisyonlar tarafından gerçekleştirilmiş, fakat kısa vadeli bir örgütlenme olarak düşünüldüğünden sorunlar ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte Dâhiliye Nezareti bünyesinde de bazı daireler bu konularla ilgilenmişti. Fakat bu dairelerin de kitlesel göçleri düzenleyip göçmenlerin iskânlarını sağlayacak kabiliyetleri yoktu. [5] [3]

Daha sonrasında Kırım Savaşı'ndan sonra gelen göçmenler ile ilgilenilmesi için ise Ticaret Nezareti belirlenmiştir. Taşraya yerleşen göçmenler Ticaret Nezareti'nin görevlendirdiği memurlar ile yönetilirken, İstanbul'a gelen göçmenlerin sorunları için 1854'te kurulan Şehremaneti Ticaret Nezareti ile beraber çalışmıştır. Şehremaneti, İstanbul’a gelen muhacirlerin içlerinde fakir olanların gemi nakliye ücretlerinin ödenmesi, geçici iskân mahallinin tespiti ve düzenlenmesi, yevmiye tahsisi, yiyecek, giyecek, ev eşyası, kışlık odun, kömür gibi ihtiyaçların temini, Anadolu ve Rumeli’ye gönderileceklerin sevki gibi konularla ilgilenmiştir. Ancak, şehrin belediye hizmetlerinin dışında maliyeye ait bazı vergi ve resimleri de toplamakla görevli olan Şehremaneti’nin teşkilat yapısı, göçmenlerin sorunlarını çözmeye pek elverişli değildi. Görevini, halktan ve hazineden aldığı yardımlarla sürdüren Şehremaneti, 1859 tarihine kadar çalışmalarına devam etmiştir.[1][3] Bunların yanı sıra Zaptiye Nezareti de İstanbul’a gelen göçmenlerin muhtelif sorunlarıyla ilgilenmiş ve göçmenlerin giderlerini karşılamak amacıyla bütçesinden harcamalar yapmıştır.[3]

Yakut, 2015, s. 125). Bu bağlamda Tanzimat Dönemi’nde her alanda olduğu gibi göç ve iskân meselelerinde de yeni bir bakış açısı getirilmeye çalışılmıştır. Örneğin, 1849 yılında gelen Macarların iskânı, oluşturulan özel bir komisyon tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak bu tür örgütlenmeler kısa vadeli düşünüldüğünden sorunların ortaya çıkışıyla sınırlıydı.

Milliyetçilik anlayışının hâkim olduğu bu göç hareketleri, dönemin “muhacir” ve “mülteci” tanımlarına yansımış, bu doğrultuda da dönemin iskân politikalarının belirleyicisi olmuştur. [2]

Türk iltica politikaları bakımından çok büyük bir önem taşıyan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde iltica konusunda ilk genel düzenleyici belge olarak kabul edilen 14 Haziran 1934 tarih ve 2510 sayılı İskân Kanunu, gerek muhacir ve mülteciliğin tanımlanması, gerek sığınma ve göç hareketlerinin düzenlenmesi adına belirlediği şartlar bakımından dönemin özelliklerini birebir yansıtmaktadır. Türk olmayanlar için Türkiye’nin mülteci ülkesi olmadığının belirtildiği (Tolay, 2011, s. 211) bu kanuna göre, muhacir ve mültecilik statüleri için, Türk soyundan olmak ve Türk kültürüne bağlı olmak şartları aranmaktadır. Bu kanuna göre Türkiye’ye yerleşmek amacıyla dışarıdan gelen “soydaş” kimselere “muhacir”, Türkiye’ye yerleşmek amacında olmayıp bir zorunluluk nedeniyle geçici olarak sığınan “soydaş” kimselere ise “mülteci” denmiştir.2 Bu bağlamda, Balkanlar ve Kafkasya’dan Türk ve/veya Müslüman grupların Türkiye’ye göçleri belirgindir.

Birinci Dünya Savaşı ve Balkan Savaşları dışında, Osmanlı tebaasının önemli bileşeni gayri Müslimlerin zorla göç ettirilmeleri hasebiyle nüfusta ciddi azalmalar yaşanmıştı. Yeni kurulan ulus-devletin formasyonuna dair siyaset, aslında gelen yeni göçmen grupların bu nüfusun yerine ikame ettirilmesiyle gözler önüne serilmektedir. Bu dönem göç ve iskân politikalarında, Türkleşme ve Müslümanlaşma olmak üzere iki boyutuyla, nüfusun millileşmesine önem verildiğini görüyoruz. Buna en belirgin örnek mübadillerdir. 1923 Türk-Yunan nüfus mübadelesi, dünya göç tarihindeki sayılı nüfus politikalarından birisi olarak okunabilir[2]

1951 Mülteci Sözleşmesini imzalayan tüm ülkeler kendi sınırları içerisindeki mültecilerin korunması ve uluslararası standartlara uygun davranılmasından sorumludurlar.

  1. ^ a b c Prof. Dr. Mehmet AKTEL, Dr. Öğr. Üyesi Ümmühan KAYGISIZ (2018). "TÜRKİYE'DE GÖÇ YÖNETİMİ". 23 (2). Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. ss. 579-604. Erişim tarihi: 2022-07-01. 
  2. ^ a b c d e Gökçe Bayındır Goularas, Ulaş Sunata (2015). "TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÖÇ VE MÜLTECİ REJİMİ". dergipark.org.tr. Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi. doi:10.17572/mj2015.1.1240. Erişim tarihi: 2022-07-01. 
  3. ^ a b c d e f g Ilgın BARUT (2018). "OSMANLI DÖNEMİ'NDE GERÇEKLEŞEN GÖÇLERİN KURUMSALLAŞMA VE GÖÇ POLİTİKALARI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ", 40/2. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi. Erişim tarihi: 2022-07-18. 
  4. ^ a b Aydın, Rıfat (2018-04-04). "Ulus, Uluslaşma ve Devlet: Bir Modern Kavram Olarak Ulus Devlet". Siyasal Bilimler Dergisi. 6 (1): 229–256. doi:10.14782/marusbd.412645. ISSN 2147-6934. 
  5. ^ a b c d Kale, Başak (2014-03-04). "Transforming an Empire: The Ottoman Empire's Immigration and Settlement Policies in the Nineteenth and Early Twentieth Centuries". Middle Eastern Studies. 50 (2): 252–271. doi:10.1080/00263206.2013.870894. ISSN 0026-3206.