İçeriğe atla

Dirse Han Oğlu Boğaç Han

Kontrol Edilmiş
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Dirse Han Oğlu Boğaç Han 
Dresden nüshasının ön sayfası

Dirse Han Oğlu Boğaç Han, Dede Korkut Kitabı'nın bölümlerinden birini oluşturan öykü.[1]

Bu boyda Oğuz Türkleri arasındaki ilişkiler, aile değerleri ve benzeri hususlar daha geniş Oğuz Türk topluluğu bağlamında ele alınmaktadır.

Destan hakkında

[değiştir | kaynağı değiştir]

Dede Korkut, Oğuzlar arasında Oğuznâme olarak da bilinen destansı bir hikâyedir.[2] Orta Asya'da ortaya çıkar, Anadolu'yu dolaşır ve anlatısını ağırlıklı olarak Kafkasya'da ortaya koyar. Barthold'a göre, bu destanın yalnızca Kafkasya bölgesinde yaratılmış olabileceğine dair güçlü bir gösterge vardır.[3][4]

Dede Korkut, Oğuz halkının etnik kimliği, tarihi anlatıları, gelenekleri ve çağlar boyunca değer sistemlerinin önemli bir deposu olarak hizmet eder. Oğuzların esasen göçebe bir çoban topluluğu oldukları bir dönemde özgürlük için verdikleri mücadeleleri anmaktadır.[5] Ancak bu hikâyelerin, Oğuz kökenli Türklerin artık kendilerini yalnızca Oğuz olarak tanımlamadıkları bir dönemde bugünkü halini aldığı açıktır.[6]

10. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Oğuz terimi Türkler arasında yerini yavaş yavaş Türkmen terimine bırakmış ve bu değişim 13. yüzyılın başlarında tamamlanmıştır. Çoğunluğu Oğuz olan ama sadece Oğuz olmayan Türkmenler İslam'ı benimsemiş ve atalarına kıyasla daha yerleşik bir yaşam tarzını benimsemişlerdi. 14. yüzyılda, Akkoyunlular olarak bilinen bir Türkmen boyları federasyonu, odak noktası doğu Türkiye, Azerbaycan, Irak ve batı Türkiye olan bir konfederasyon kurdu.[7]

"Kitabi-Dede Korkut" destanının yayın ve araştırma tarihi 200 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. "Kitabi-Dede Korkut" destanı hakkında ilk bilgiler Jakob Reiske (1716-1774) ve Doğu el yazmaları kataloğunu derleyen Fleischer tarafından sağlanmıştır. Ancak "Kitabi-Dede Korkut" destanının yayınlanması ve incelenmesi 19. yüzyılda başlamıştır. Alman oryantalist Von Diez, bu büyük anıtı dünyaya tanıtan ilk kişi oldu.[8] Bir giriş ve 12 bölümden oluşan "Dede Korkut" destanlarını Dresden Kütüphanesi'nde keşfetti. 1952'de İtalyan oryantalist Ettore Rossi, Vatikan Kütüphanesi'nde 6 bölümden oluşan başka bir el yazmasını ortaya çıkardı ve kapsamlı bir bilimsel girişle yayınladı.[9] 2019 yılında, şu anda bilim camiasında "Türkmen-Sahra el yazması" olarak bilinen yeni bir "Kitabi-Dede Korkut" el yazması hakkında yeni gerçekler ortaya çıktı. Dirse Han'ın oğlu Bogaç'ın hikâyesi hem Dresden ve Vatikan yazmalarında hem de Türkmen-Sahra yazmasında yer alan ortak bölümlerden biridir. Dresden yazmasında bu hikâye "Dirse Han'ın Oğlu Bugaç Han'ın Hikâyesi" başlığını taşır ve ilk bölümdür. Vatikan nüshasında ise "Dirse Han Oğlu Bugaç Han'ın Hikâyesi" başlığını taşır ve ikinci bölümdür. Türkmen-Sahra nüshasında hikâye "İza Beriledieren Soysuz" başlığını taşır ve birinci bölümdür.[10][11]

Dede Korkut Kitabı'nın "Dirse Han Oğlu Boğaç Han" başlıklı ilk bölümünün başlangıcı, 16. yüzyıl Dresden nüshası

Anlatı, Bayındır Han'ın geleneksel olarak Oğuz Türk soylularını davet ettiği kurultaylar düzenlediğini tasvir eder. Böyle bir ağırlama etkinliğinde Bayındır Han, çadırların üç renkte kurulmasını emreder. Oğlu olanlar beyaz çadırlarda, kızı olanlar kırmızı çadırlarda, çocuğu olmayanlar ise siyah çadırlarda ikamet etmektedir. Dirse Han'ın çocuğu olmadığı için kara çadıra oturtulur. Bu duruma sinirlenen Han evine gider. Dirse Han, eşiyle istişare ettikten sonra, bir çocuğu olması için dua etmek amacıyla insanlara iyilik yapmak üzere bir toplantı düzenlemeye karar verir. Bir süre sonra bir oğlu dünyaya gelir. Dirse Han'ın oğlu 15 yaşına geldiğinde Bayandur Han'ın boğasının (Azerbaycan Türkçesinde Buğa) saldırısına uğrar ve onu öldürür. Bu nedenle Dede Korkut ona Boğaç adını verir. Boğaç'ın güç ve şöhret kazanması babasının destekçileri arasında korkuya neden olur. Dirse Han'a oğlu ve karısının onu devirmeye çalıştığını söylerler.[12] Dirse Han oğlunu ava götürür ve onu bir okla vurur. Oğlunu eve dönerken bulamayan anne, 40 kızla birlikte onu aramaya başlar ve sonunda onu kanlar içinde bulur. Boğaç annesine anlatır:

Gri atlı Hızır yanıma gelip üç kez yarama dokundu. Bu yaradan sana ölüm yok dedi, dağ çiçeği anne sütü senin ilacındır dedi.[13]

Sonuç olarak Boğaç, anne sütü ve dağ çiçeğinin yardımıyla 40 gün sonra iyileşir. Boğaç'ın iyileştiğini öğrenen düşmanları, Boğaç'ın ailesine karşı yaptıkları yanlış suçlamaların intikamını alacağından korktukları için babası Dirse Han'ı yakalayıp hapsederler. Boğaç Han arkalarından yetişip babasını 40 namerdin elinden kurtarır. Hanların hanı Bayındır Han gelir ve ona yeniden beylik verir.[14][15]

Hikâyede adı geçen karakterler şunlardır: Bayındır Han, Dirsa Han, Dirsa Han'ın eşi, Dede Korkut, Boğaç, Hızır, 40 hain adam, kırk kız.

Bayındır Han - Bu hikâyede adı 17 kez geçmektedir. Üç yerde "Hanlar Hanı, Han Bayındır", 13 yerde "Bayındır Han" ve bir yerde de "Kam Han'ın oğlu" olarak anılır. Hikâyedeki olayları başlatan kişidir. Dede Korkut onu klasik ve geleneksel bir roman üslubuyla sunar. Yılda bir kez şölen düzenler, Oğuz beylerini ağırlar, attan bir aygır, deveden bir boğa, koyundan bir koç kurban eder. Bayındır Han hikâyenin ana olayını harekete geçirir. Tüm hikâye bu olayla başlar. Bayındır Han beyler üzerinde baskın bir role sahiptir. Bir ordusu vardır ve yetişen her genç onun ordusuna katılır. Bayındır Han, yaz ve sonbaharda olmak üzere yılda iki kez öküz ve deve güreşi yaptırır. Beyleri ve onların savaşlarını izler. Dirse Han'ın oğlu öküzü yener.[16]

Dirse Han, insanların oğlunun ahlaki dönüşümünü Bayındır Han'a şikâyet etmesinden korkar. Bayındır Han hikâyenin ilerleyen bölümlerinde görünmez. Bayındır Han tipik bir tip değil, bir karakterdir. Toplumun devamlılığının nesilden nesile aktarılacağını bilerek çadırlar kurmayı planlamış ve başarmıştır. Dirse Han ise kara çadırda oturan insan prototipidir. Bu prototipin arkasında yüz binlerce insanın yaşadıklarını görebiliyoruz. Tarihte nesiller boyu büyümeyi teşvik eden pek çok olay var ama bu hikâyedeki yöntem etik ve estetik açıdan daha mantıklı.

Dirse Han - Adındaki "han" teriminden de anlaşılacağı üzere Dirse Han, Oğuz toplumunu oluşturan boylardan birinin lideridir, ancak İç Oğuz'dan mı yoksa Dış Oğuz'dan mı olduğuna dair bir bilgi yoktur. Hikâyedeki olayları devam ettiren kişidir. Hikâyenin olay örgüsü Boğac Han doğup adını alana kadar Dirse Han'ın etrafında döner. Kendisinin çocuğu yoktur. Bu nedenle Bayındır Han'ın düzenlediği kurultayda kara çadırda oturur. Dirse Han gibi çocuksuz bir adamın benzer şekilde ele alınması Kazak destanı "Koblandı Batır" ve "Dudar Kız", "Celkildek" ve "Alibek Batır" gibi hikâyelerde de görülebilir. Dirse Han'ın kabilesine döndükten sonra karısına söylediği, aynı zamanda öfke ve kırgınlık ifade eden aşağıdaki cümle, onun karakterinin bir başka yönüne dikkat çekmektedir:

"Dediler ki, çocuğu olmayan bir adam Tanrı tarafından lanetlendi, biz de onu lanetliyoruz."

Dirse Han karısına çocuksuzluklarının sebebinin kendisinden mi yoksa ondan mı kaynaklandığını sorarak meseleyi tamamen soylu olan karısından kaynaklanan bir sorun olarak görmediğini gösterir. Bu cümle, Dirse Han'ın ait olduğu Oğuz toplumunun kültürel açıdan gelişmiş olduğunu göstermektedir.[17]

Kırk kötü adam oğlu hakkında yalan haber getirdiğinde konuyu araştırmadan onlara inanır. Bu bakımdan Dirse Han, "Yusuf ve Züleyha" hikâyesindeki Yusuf'un babasına benzemektedir. Ancak olayların gelişimi ve trajik yönleri farklılık gösterir. Adamları tarafından kışkırtılan Dirse Han, oğlunun davranışlarının kendisini Oğuz toplumu içinde zor duruma düşürdüğünü düşünür. Bu söylentilerin Bayandur Han'a ulaşması halinde itibarını kaybetmekten korkar. Öte yandan kendi ailesi içindeki nüfuzunu da kaybettiğini hisseder ve oğlunu öldürmeye karar verir. Baba ve oğul arasındaki çatışma, babanın oğlunu öldürme girişimiyle doruk noktasına ulaşır. İhanet, Oğuz toplumu tarafından asla kabul edilmeyen bir davranıştır. Ancak bu olay Dirse Han'ın babalık bilincinin gelişmesi için gerekli görünmektedir.[18]'

Sonunda Dirse Han babalık bilincine, oğul ise evlatlık bilincine ulaşır. Anne ve Hızır'ın araya girmesiyle kriz sona erer, aile ve toplumun birlik ve bütünlüğü istenilen düzeyde sağlanır. Boğac Han, başarılarından dolayı Bayındır Han tarafından kendisine bahşedilen beylikle sahnede hak ettiği yeri alırken, baba artık sahneden çekilme vaktinin geldiğini anlar.[18][19]

Dirse Han'ın eşi, Han Kızı - Hikâyede Dirse Han'ın eşi ve Boğaç Han'ın annesi hakkında detaylı bilgi yok. Sadece hikâyenin birkaç yerinde onun "Han Kızı" olduğunu anlıyoruz. Örneğin Dirse Han, Bayındır Han'ın düzenlediği toplantıdan ayrılıp eve döndüğünde karısına "Han Kızı" diye hitap ediyor. Bir başka örnekte, babasıyla birlikte ava gönderilen oğlunu göremeyen annenin söylediği sözler, onun "Han Kızı" olduğunu bir kez daha teyit eder.

Bırak beni Han babama gideyim Ağır hazine ile bol lesker alayım.[20]

Daha sonra karısı Dirse Han'a seslenir:

"Han babamın göğü, Kadın annemin zevki, Annen ve baban tarafından verildi, Görmek için gözlerimi açtığım kişi, Kalbimle sevdiğim kişi, Dirse Han."

Öte yandan bu, eski Türklerin tüm evlilik kurallarını yansıtmaktadır: baba ve annenin kızın evliliğine katılımı önemlidir - babamın göyküzü, annemin lokumu denir. Bu, hem babanın hem de annenin bu birlikteliğe birlikte rıza gösterdikleri anlamına gelir. Aynı zamanda kadın "gözlerimi açıp gördüğüm" (yani başka kimseye bakmadığı) ve "kalbimle sevdiğim" ifadelerini kullanır. Böylece kızın kocasını seçme hakkından bahsedilir. Bu, yüksek sosyetenin bir özelliğidir. O toplumda kadınların hakları da bu sözlerle teyit edilir - Dirse Han karısına hitap eder, o da Dirse Han'a aynı sözlerle ve unvanlarla hitap eder.[21]

Dirse Han kurultaydan dönüp karısına hitap ettiğinde yine onun fiziksel özellikleriyle karşılaşırız. O, başın şansı ve evin tahtıdır. Selvi gibi uzun boyludur ve siyah saçları topuklarına kadar uzanır. Kaşları çekilmiş bir yay şeklindedir ve yanakları elmasları andırır.[22] Boğaç Han'ın hikâyesinde bilgeliği, sağduyuyu, dengeyi, uyumu ve sadakati temsil eden Han Kızı, Dirse Han'ın ötekileştirilmesine neden olan çocuksuzluk sorununun çözümünde kilit rol oynar.[23]

Boğac Han - Çocuk, özellikle de erkek çocuk, hayvancılıkla uğraşan ve savaşçı bir topluluk olan Oğuz toplumu için paha biçilmez bir değerdir. Onun yokluğu bir yandan aile kavramının çözülmesi anlamına gelirken diğer yandan da arzulanan toplumsal birliğin sağlanmasının önünde bir engeldir.[24] Bu hikâyede, "açların doyurulması, borçluların borçtan kurtarılması, büyük bir şölen verilmesi ve Oğuz beylerinin duaları" sonucunda Boğac Han'a gebe kalınır ve dokuz ay sonra doğar. Doğumundan sonra bakıcılara verilen Boğac Han, on beş yaşında yeniden ortaya çıkar.[25] On beş yaş onun ergenlik dönemidir ve anlatı karakterin gelişimi ve bireyselleşmesi için gerekli ortamı hazırlar. Bu süreç Bayındır Han'ın boğasıyla güreşmesi ve adını Dede Korkut'tan almasıyla başlar. Kahramanın vahşi bir hayvana, özellikle de bir boğaya karşı kazandığı zafer, ilk kez Oğuz Kağan destanının Uygur versiyonunda ortaya çıkan eski bir destan geleneğidir. Türk bilim adamı Ziya Gökalp, Boğac Han'ın Oğuz Han olduğunu öne sürerek boğa ile mücadeleyi vurgulamıştır.[26]

Böylece boğaya karşı kazandığı zafer için şölen düzenlenmesi ve adının verilmesi, Dirse Han'ın oğlunun toplum tarafından benimsendiğini ve bireyselleştiğini gösterir.[27]

Daha sonra babası tarafından bir komploya maruz kalan oğul, annesi ve Hızır'ın yardımıyla ölümden kurtarılarak Dirse Han'ın bir çocuk katili olmasının önüne geçilir. Aynı zamanda aile bütünlüğünün dağılmasını da engeller. Sonunda Boğac Han, kendisini öldürmeye niyetlenen babasını annesinin cesaretlendirmesiyle kurtararak yetenek ve erdem sahibi gerçek bir kahraman olur. Bu olay Oğuz toplumunun karakteristik değerlerini yansıtması açısından da önemlidir. Oğuz toplumunda oğul, babası ne hata yaparsa yapsın onun arkasında durmalı ve onu düşmanlarının insafına terk etmemelidir. Bu erdem de Dirse Han'ın rolünü kabullenmesine önemli ölçüde yardımcı olur.[28]

Dede Korkut ve Hızır - Dede Korkut hem insani hem de efsanevi özelliklere sahip bir kişiliktir. Olayların belirleyici anlarında isim ve ödül vermek üzere ortaya çıkan bir gözlemcidir. Ancak olayların sonunda geçmiş ve gelecek dünyalar olarak yorumlanan Dünya, Güneş-Ay üçlüsüne endeksli zamanın ötesine geçer. Dede Korkut anlatırken hikâyedeki tüm karakterler vefat etse de o insanüstü kimliği ile varlığını sürdürür.[29]

Burada Hızır da Dede Korkut gibi mitik bir kişiliktir. Dağlarda ölüme terk edilen Boğac Han'ın yaralarını anne sütü ve dağ çiçeklerini ilaç olarak göstererek tedavi eder.[29]

Hikâyedeki hayvanların da görevleri ve işlevleri vardır. Koyun, koç, deve, aslan, kaplan, yılan, karga, turgay (tarlakuşuna benzer bir kuş) ve köpek dekoratif değil işlevseldir. Cansız doğanın sembolleri gibi işlevsiz hayvanlar değillerdir.

Beyaz Çadır (Azerbaycan Türkçesinde Ağ Otaq) - oğulları olan ebeveynlerin oturduğu beyaz çadır veya yurt saflığın ve masumiyetin sembolüdür. Burada beyaz, saflığı ve masumiyeti temsil etmekte ve aynı zamanda bireyin çiftçi olarak geçmiş yaşamı boyunca hiçbir günah işlemediğinin bir göstergesi olarak hizmet etmektedir. Belki de bu, Allah'ın geçmişte salih ameller işleyenleri ödüllendirdiğinin ve bunun sonucunda soylarını devam ettirecek bir oğul doğduğunun işareti olarak düşünülebilir. Oğlu toplum için parlak bir gelecek olacaktır. O bir savaşçıdır ve kendi halkını korumakla görevlidir. Oğuz Türk toplumundaki savaşçı figürü, toplumun hayatta kalması, soyun devamı, müreffeh, canlı ve güvenli bir yaşam için gereklidir. Oğul sahibi olmamak aynı zamanda kişinin itibarının zedelenmesidir. Oğuz toplumunda itibar kazanmak, bir erkeğin zor koşullar altında gücünü kanıtlamasını gerektirir.[30]

Kızıl Çadır (Azerbaycan Türkçesinde Qırmızı Otaq) - veya Kırmızı Oda, kız çocuğu olan ebeveynlerin oturduğu yurttur. Oğuz toplumunda kız çocuk sahibi olmak üretkenliği ve bereketi simgeler. Eğitimci olma, toplumu eğitim ve sosyal açıdan şekillendirme, gelecek neslin yetiştiricisi olma gibi niteliklere sahip olmalarına rağmen kız çocukları aynı zamanda dış tehditlere karşı savunmasız bir konumdadır.[30]

Siyah Çadır (Azerbaycan Türkçesinde Qara Otaq) - çocuksuz ebeveynlerin misafir olduğu, yoksulluğu ve yoksunluğu ifade eden bir yurttur. Çocuksuzluk, geleceksiz, sınırlı ve kısıtlı bir varoluşun göstergesidir. Bu bağlamda siyah renk ölümü temsil eder. Beyaz çadır hem soyun hem de itibarın devamını, kırmızı çadır ise soyun devamını güvence altına alırken itibarın devamını garanti etmez. Öte yandan, siyah çadır hem itibarın hem de soyun sonunu temsil eder.[31]

Hızır - hikâyelerde kahramanlar bazı engelleri akıllarıyla çözerken, bazılarını da fiziksel güçleriyle aşarlar. Kahramanlar zorluklarla karşılaştıklarında, sorunlarını çözemediklerinde, karşılaştıkları engelleri ve zorlukları nasıl aşacaklarını bilemediklerinde, kısacası çaresizliğe ve umutsuzluğa kapıldıklarında, her zaman yardımlarına koşan bir bilge figür, bir şaman, bir Hızır vardır. Şamanizm ve Anadolu'daki Alevilikte Hızır ismine sıklıkla rastlanır ve "doğanın ruhu" ya da insanın "kendi ışığından" yaratıldığının bu inançlarda mevcut olduğu söylenebilir.[32]

Gölge (Azerbaycan Türkçesinde Kölgə) - Kişinin ruhunun derinliklerinde yatan, genellikle değişime ve inisiyasyona maruz kalan gizli yönü olarak kendini gösterir. "Gölge, kahramanın bireyleşme sürecinde ilerlemesini ve daha yetkin hale gelmesini sağlayan karşıt güçtür".[33] Gölge arketipleri şeklinde kırk hain birey olarak görünen, gerçekte Dirse Han'ın tehdit olarak algıladığı oğluna karşı hissettiği kurnazlık duygusunu sembolize eder. Bu duygu, kendi çıkarlarını korumak için hileye başvurması, yalan konuşması ve nihayetinde oğlunun öldürülmesini emretmesiyle temsil edilir. Kendisini bu duygudan koruyan Dirsə Han, hayvan kurban ederek ve dua ederek hediye ettiği oğlunu sorgulamaktan kaçınarak ve kolayca kurban ederek zayıflığını gösterir. Burada gölge ışığa galip gelir ve "alp tipi" olarak kabul edilen Dirse Han zayıflığına yenik düşer.[34]

"Anne Sütü" (Azerbaycan Türkçesinde Ana Südü) ve "Dağ Çiçeği" (Azerbaycan Türkçesinde Dağ çiçəyi) arketipleri Azerbaycan Türklerinin arkaik düşüncesindeki başlıca etnik-zihinsel arketiplerdendir. Mitolojik semantik açısından "Anne Sütü" sadece anneliği temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda ilişkili anne kültü için de bir arketip görevi görür. Öte yandan, "Dağ Çiçeği" genel doğa kültünün sembolik bir temsilidir ve anlatı bağlamında özellikle dağ ve bitki kültlerini kapsar.[35]

  1. ^ Eyüboğlu, Dursun Can (1997). "Dede Korkut'taki Boğaç Han". Uluslararası Türk Kültür Coğrafyasında Sosyal Bilimler Dergisi. Erişim tarihi: 2 Mayıs 2024. 
  2. ^ "Dastan". Great Soviet Encyclopedia (in 30 volumes), Third edition, Moscow, 1970
  3. ^ Китаби деде Коркуд [Kitabi dede Korkud]. archive.is (Rusça). 25 Mayıs 2005. 25 Mayıs 2005 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Ocak 2019. 
  4. ^ Barthold (1962), s. 120
  5. ^ Lewis (1974), s. 16–17
  6. ^ Lewis (1974), s. 9
  7. ^ Lewis (1974), s. 10, 16–17
  8. ^ Qafarlı 2019, s. 5.
  9. ^ Kəlbizadə 2020, s. 119.
  10. ^ Erdem 1998, s. 72.
  11. ^ Duru 2023, s. 97.
  12. ^ Kitabi Dədə Qorqud 2004, s. 180.
  13. ^ Kitabi Dədə Qorqud 2004, s. 182.
  14. ^ Əlizadə & Hacıyev (2004), ss. 180-182
  15. ^ Kılıç (1997), s. 82
  16. ^ Uç 2003, s. 50.
  17. ^ Ekici 2001, s. 54.
  18. ^ a b Aksoy 2012, s. 59.
  19. ^ Ekici 2001, s. 57.
  20. ^ Abdulla 1998, s. 212.
  21. ^ Ensiklopediya 2000, s. 74.
  22. ^ Abdulla 1998, s. 212-213.
  23. ^ Aksoy 2012, s. 60.
  24. ^ Ensiklopediya 2000, s. 73.
  25. ^ Ekici 2001, s. 51.
  26. ^ Aksoy 2012, s. 68.
  27. ^ Ergin 1997, s. 184.
  28. ^ Aksoy 2012, s. 69.
  29. ^ a b Uç 2003, s. 51.
  30. ^ a b Aşkaroğlu 2013, s. 126.
  31. ^ Aşkaroğlu 2013, s. 127.
  32. ^ İsmayılova 2011, s. 67.
  33. ^ Kanter 2005, s. 134.
  34. ^ Aşkaroğlu 2011, s. 130.
  35. ^ İsmayılova 2011, s. 69.