Sanatana Dharma

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sanatana Dharma (Sanskritçeसनातन धर्म), Hinduizm için Sanskritçe ve diğer Hint dillerinde Vaidika Dharma ile birlikte kullanılan alternatif bir adlandırmadır. Bu terim sınıf, kast veya mezhep farkı gözetmeksizin tüm Hindulara yüklenen "ebedî" ve mutlak görevler ile dinî olarak emredilen uygulamaları ifade eder. Bu dinî uygulamaları takip eden kişiyeyse Sanatani veya Dharmi adları verilir.

Adlandırma[değiştir | kaynağı değiştir]

Tarihî kaynakların verdiği bilgilere göre yaklaşık milattan önce ikinci binyılın ortalarında Hindistan'a gelen Ariler bu bölgede yaşayan yerli Dravidyen halk ile karşılaşmıştır. Her iki halkın inanç ve geleneklerinin birbiriyle kaynaşması sonucu ortak bir dinî yapı gelişmiştir. Bu dinî sistem Hint kıtasında ortaya çıkan farklı inanç ve gelenekleri harmanlayarak gelişimini sürdürmüştür. Belli bir kurucusu ve standart bir amentüsü bulunmayan bu dinî yapı, tarihsel süreçte farklı isimlerle anılmıştır.

  • Hinduizm: Hindu kelimesi, Sanskritçede "nehir" anlamına gelen sindhu kelimesinden türemiştir. Persler telaffuz farkından dolayı Sindhu Nehri etrafında yaşayan kimseleri ifade ederken Hindu tabirini kullanmışlardır. Hinduizm ise Hinduların asırlardır süre gelen dinini tanımlamak üzere Batılılarca kullanılmış bir isimlendirmedir.
  • Brahmanizm: Arapça kaynaklarda Berâhime, Batılı kaynaklarda Brahmanizm ile genelde MÖ 2000 ile milattan önce beşinci asır arasını kapsayan erken dönem Hinduizm kastedilir. Böyle bir isimlendirmenin ortaya çıkmış olması, bu dönemde din adamı sınıfını oluşturan Brahminlerin gücü elinde bulundurmaları ve halk arasında Brahman adı verilen yüce varlık algısının gelişmiş olmasıyla ilgilidir.
  • Vedizm: Vedizm ile kastedilen Veda metinlerinin ortaya çıktığı erken dönem Hinduizmdir.
  • Dharma: "Din, yasa, düzen, kural" gibi manalara gelen dharma, Hindular tarafından kendi inançlarını ifade etmek üzere kullanılan bir isimlendirmedir. Nitekim onlar kendi dinlerini tanımlarken "ezelî-ebedî din" anlamında Sanatana Dharma ifadesini tercih ederler.

Tarihsel gelişimi[değiştir | kaynağı değiştir]

Klasik dönem[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmin tarihsel gelişim süreci klasik, orta ve modern dönem şeklinde üç ana başlık altında ele alınabilir. Klasik dönem, bu dinin teşekkülünden miladi dokuzuncu asra kadar geçen süreyi kapsar. Bu dönemde Hinduizmin kutsal metinleri derlenmiş, yazıya geçirilmiş ve temel inanç esasları büyük ölçüde şekillenmiştir. Hinduizm içerisinde üç ana mezhep ve altı felsefi sistem ile bunlara ait literatür ortaya çıkmıştır. Yine bu dönemde Vedalar'ın otoritesini tanımayan kimi dinî akımlar Hinduizmden ayrılarak yeni bir yol benimsemişlerdir.

Orta dönem[değiştir | kaynağı değiştir]

Orta Çağ dönemi, miladi dokuzuncu yüzyıldan on yedinci yüzyıla kadar geçen süreyi kapsar. Hinduizm açısından bu dönemde oldukça önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bunlardan biri Hint felsefi sistemlerinden Vedanta'nın canlanmasıdır. Bu felsefi sistem bireysel ruhu, Tanrı'nın bir parçası kabul eder. Varlık anlayışı hususunda teklik düşüncesine vurgu yapan bu ekol, özellikle havas kesimin dinî düşüncesinde derin tesirler meydana getirmiştir. İkinci önemli gelişme, Tanrı'ya hakiki anlamda bağlanarak kurtuluşa ulaşmanın herkes için mümkün olduğunu savunan Bhakti hareketinin oldukça geniş bir yankı uyandırmış olmasıdır. Üçüncüsüyse eklektik özellik taşıyan Sih dininin ortaya çıkmış olmasıdır. Bu dönemde dikkat çeken en önemli hadiselerden bir diğeri ise İslam'ın Türkler eliyle Hint topraklarında kalıcı olarak yerleşmeye başlaması ve Türk-İslam etkisinin Hint kültürüne kalıcı izler bırakmış olmasıdır. Orta Çağ döneminde vuku bulan bu tür gelişmeler, Hinduizmin inanç, kültür ve felsefi yapısında belli oranda dönüşümler yaşanmasını beraberinde getirmiştir.

Modern dönem[değiştir | kaynağı değiştir]

Modern dönem on sekizinci yüzyıldan başlayıp günümüze kadar gelen süreyi ihtiva eder. Bu döneme kadar Aryavarta (kutsal Hint toprakları) dışına çıkmak çok hoş karşılanmamışken modern dönemle birlikte Hindular çeşitli gerekçelere bağlı olarak Hindistan dışına açılmaya başlamıştır. Bu yeni durum Hinduizm içinde bir takım gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Diasporada yaşayan Hinduların dini algılayış ve yaşantı biçimleri değişime uğramıştır. Bu açıdan Hinduizm, millî ve etnik yapısından belli ölçüde kurtulmuştur. Yine Batı'da eğitim gören Hindu önderler, ülkelerine döndüklerinde bir takım geleneksel inanç ve uygulamaları sorgulamaya başlamışlardır. Haricî ve dâhilî etmenlere bağlı olarak Hinduizm içinde milliyetçi, yenilikçi, ihya edici, mistik veya eklektik yapıda yeni dinî/siyasi hareketler ortaya çıkmıştır. Hindular arasında diğer din mensupları hakkında görüş beyan etme hususunda birbirinden farklı tutumlar ortaya çıkmıştır.

Tanrı tasavvuru[değiştir | kaynağı değiştir]

Uzun bir tarihî süreçte teşekkül ettiğinden Hinduizm içinde birbirinden farklı tanrı tasavvurları ortaya çıkmıştır. Erken dönem Veda metinlerinde Varuna, İndra, Agni gibi tabiat güçlerini simgeleyen çeşitli tanrısal varlıklar ön plana çıkmıştır. İbadetler, bu tür tanrılar merkeze alınarak icra edilmiştir. Böylece onlar hoşnut edilmeye çalışılmıştır. Veda metinlerinde politeist anlayış hâkim unsur olsa da "hakikat tektir, fakat bilginler onu farklı isimlerle çağırmaktadır." gibi ifadelerde monoteist düşünceyi yansıtan anlatımlarda zaman zaman yer almıştır.

Atman-Brahman özdeşliği[değiştir | kaynağı değiştir]

Vedalardan sonra derlenmiş olan Upanişad metinlerinde Brahman adı verilen yüce bir varlıktan söz edilir. Diğer tanrısal varlıkların derece olarak Brahman'dan aşağı seviyede oldukları vurgulanır. Ayrıca atman adı verilen insandaki ruhun, Brahman'ın bir parçası olduğu ve her şeyin Brahman'dan sudur ettiği fikri işlenir. Kurtuluş için Atman-Brahman özdeşliğinin idrak edilmesi gerektiği üzerinde durulur. Çokluğun ardındaki tekliğe vurgu yapılarak monist bir bakış açısı sunulur. Bu tür tanrı algısı günümüze değin Hindular arasındaki önemini korumuştur.

Trimurti[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmde görülen bir diğer tanrı tasavvuru "üç biçim" anlamına gelen trimurti doktrinidir. Tarihsel süreçte dinî ve içtimai gelişmelere bağlı olarak erken döneme ait tanrısal varlıklardan bir kısmı halk nezdinde değer kaybetmiş ve neticede Hindular arasında Brahma (yaratıcı), Vişnu (koruyucu) ve Şiva (yok edici) olmak üzere üç önemli tanrı popüler hale gelmiştir. Destan ve Purana türü metinlerde belirgin bir hal almış olan bu üçlü tanrı tasavvuru günümüze kadar önemini korumuştur. Hinduizmde bu üç tanrı, esasında tek olan Yüce Hakikat'in üç farklı yönü olarak düşünülür. O, gereken duruma göre üç farklı şekilde tezahür etmekte ve ona göre eylemde bulunmaktadır. Yüce Tanrı'nın kimliği ise mezhepsel bakış açılarına göre değişkenlik gösterir.

Avatara[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmde tanrı düşüncesiyle ilgili bir diğer önemli inanç avatara doktrinidir. Avatara terimi, tanrı Vişnu'nun birtakım amaçları gerçekleştirmek için farklı varlık formlarına bürünerek yeryüzünde ortaya çıkması durumunu ifade eder. Geleneksel Hindu düşüncesinde on avatara kabul edilmiştir. Balık, Kaplumbağa, Rama, Krişna ve Kalki bunlardan öne çıkanlarıdır. Kutsal metinde geçen "Doğruluk, adalet, erdem gibi değerlerin azaldığı; adaletsizliğin ve düzensizliğin arttığı dönemlerde ben kendimi açıkça gösteririm. İyiliği korumak, kötülüğü yok etmek ve doğruluğu tesis etmek için zaman zaman bu dünyada doğarım." ifadesi, avataraların amacına işaret eder. Tanrı'nın farklı varlık formlarında beden almasının temel gerekçesi dinî ve ahlaki değerleri korumak, tüm varlıkların fıtratlarına uygun olarak hareket etmelerini sağlamak ve hakiki dindarlara ebedi kurtuluş yolunu göstermektir.

Zaman tasavvuru[değiştir | kaynağı değiştir]

Hint dinlerinin ortak noktalarından biri döngüsel âlem tasavvuruna sahip olmalarıdır. Hint kozmolojisine göre ise evren birbirini takip eden dört dönemden oluşur. Her bir döneme yuga adı verilir. Yugalardan her biri zaman açısından bir öncekine göre daha kısa sürelidir. Bir dönemden diğerine geçildikçe iyilik ve doğruluk zayıflar ve böylece dünya her geçen gün daha da kötüye gider. Son dönem olan Kali Yuga'da her şey öyle kötüye gider ki bu kötü gidiş ancak dünyanın yok olması ve yeniden yaratılması ile durdurulabilir. İşte bu andan itibaren çark tekrar başa döner ve ilk devir yeniden başlar. Bu döngü sonsuza dek tekrarlanır.

Yaratılış düşüncesi[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmde tanrı tasavvurunda olduğu gibi yaratılış ve âlem tasavvuru hususunda genelgeçer bir düşünceden söz etmek kolay değildir. Genel bir fikir sunması adına Upanişad metinlerindeki bilgilere yer verilebilir. Upanişadlarda âlemin ve insanın yaratılışı sudur nazariyesine benzer bir düşünce ile izah edilir. Buna göre âlem, Brahman'dan tedricî olarak genişleme ve yayılma yoluyla meydana gelmiştir. Bu düşünce büyümekte olan bir insanda saçların veya yanmakta olan ateşten alevin çıkması gibi bir takım benzetmeler kullanılarak açıklanır. İnsanın yaratılış serüvenine gelince; Brahman evreni vücuda getirdikten sonra insanı varlık âlemine getirmiştir. Bu bağlamda o, kendinden sudur eden sulardan bir çekinti yaparak ona insan sureti vermiştir. Tanrı, evreni ve insanoğlunu yarattıktan sonra bunlar için yiyecek meydana getirmiştir. Bu amaçla o, sulara yönelmiş ve suları ısıtarak besin elde etmiştir. Dolayısıyla Upanişadlar evrende canlı-cansız her şeyi meydana getiren aşkın bir kudretin varlığını kabul ederek tesadüfü devre dışı bırakır.

Tenasüh[değiştir | kaynağı değiştir]

Samsara, doğum-ölüm-yeniden doğuş döngüsünü yani ruh göçünü ifade eder. Bu inanca göre ölümle birlikte bedenden ayrılan ruh, nihai kurtuluşunu gerçekleştirene kadar bu dünyada farklı varlık formlarında yeniden beden alarak varlığını sürdürür. Onun hangi koşullarda doğacağını belirleyen ilkeye ise karma (amel, eylem) adı verilir. Bu anlamda karma, iradi fiiller ile sonuçları arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir tür yasadır. Kutsal metinde geçen "Kişinin durumu yaptıklarına ve davranışlarına göre belirlenir. İyilik yapan iyi, kötülük yapan kötü olur. Temiz davranış kişiyi temiz, kirli davranış kirli yapar." şeklindeki ifadeler bu duruma işaret eder. Mahiyeti değişkenlik arz etse de bu inanç, Hint dinlerinin hepsinde mevcuttur.

Hinduizme göre samsaradan kurtulan ruhlar dünya âlemine geri dönmemektedir. Buradan hareketle "Dünyadaki insan nüfusu her geçen gün azalmakta mıdır?", "Ruhların sayısında bir değişme olmakta mıdır?" şeklinde bir takım sorular akla gelmektedir. Hindu dini geleneğinde bu ve benzeri sorulara çeşitli yanıtlar verildiği görülür. Bu bağlamda yeryüzünde bir tekâmül sürecinden bahsedilir. Yani kötü karmalarından dolayı henüz insanlık âlemine yükselememiş varlıklar bulunmaktadır. Bunlar belli bir olgunluk seviyesine eriştiklerinde insan şeklinde doğarlar ve böylece ebedi kurtuluşunu gerçekleştiren ruhların yerine dünya hayatına dâhil olurlar. Dolayısıyla yeryüzündeki insan sayısında azalma değil, artış olmaktadır. Tabi bu tür izahlar tenasüh öğretisi hususunda başka soruları da beraberinde getirmektedir fakat bunun nihayetinde bir inanç meselesi olduğu unutulmamalıdır.

Mokşa[değiştir | kaynağı değiştir]

Mokşa, bireyin doğum-ölüm döngüsünden sıyrılarak ebedî mutluluğa ulaşması ve her türlü sıkıntıdan kurtulması halidir. Hinduizme göre kişinin doğum-ölüm döngüsüne maruz kalmasının temel sebebi, Tanrı'yı gerçek manada idrak edememesidir. Bu durum "cehalet, "bilgisizlik" manasına gelen avidya terimi ile ifade edilir. Birey, mutlak hakikati idrak edene kadar dünyanın sahte görünümünden kendisini soyutlayamaz. Dolayısıyla yaşadığı her an, rüya şeklinde geçer. Bu durum ise “yanılsama” manasına gelen maya kavramı ile ifade edilir. Tanrı'nın hayal olarak gözükmesi şeklinde anlaşılan maya, bir nevi insanın önüne konulmuş bir ağdır. İnsanoğlu bilgisizlik, ihtiras, arzu ve öfke gibi sebeplere bağlı olarak bu ağa takılır. Bunlar insanın yanılgıya kapılarak hayalî olanı gerçek; fani olanı ise bâki zannetmesine sebep olmakta ve durmadan çeşitli hayatlarda dolaşmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla kurtuluş, hakiki bilgiyi yani Tanrı'yı bütün yönleriyle idrak etmeye bağlıdır. Hinduizmde, kurtuluşa ulaştıracak çeşitli yollar sunulur. Öne çıkanları şunlardır:

  • Amel yolu: Dinî ayin ve törenleri tam olarak yerine getirmek, kutsal metinlerin uygun gördüğü amelleri yapmak ve yasaklardan kaçınmaktır. Eylemleri, beklenti içine girmeksizin sırf Tanrı rızası ve görev bilinci gözeterek yerine getirmektir. Ancak bu şuurla icra edilen ameller kurtuluşa ermeye vesile olabilir.
  • Bilgi yolu: Kutsal metinleri doğru anlayarak ve akli melekeleri kullanarak Yüce Varlığı bütün esma ve sıfatlarıyla tanıyıp idrak etmektir. Belli bir birikime sahip kimseler için geçerlidir.
  • Adanmışlık yolu: Samimi olarak Tanrı'ya yönelmek ve ona derin bir muhabbet beslemektir. Kast farkı gözetilmeksizin herkese açıktır.

Ölüm ötesi hayat[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmde, bedeni terk eden ruhların amellerine bağlı olarak ıstırap veya mutluluk diyarına gideceklerine inanılır. Bu, İbrahimî dinlerdeki cennet ve cehennem algısına kısmen benzese de mahiyet itibarıyla farklıdır zira Hindu inancına göre bu mekânlar geçicidir. Bâki olan, Tanrı'nın bulunduğu alana ulaşmadır ki burası sonsuz mutluluk diyarıdır. Bedeni terk eden ruhun akıbeti üç belirli ögeye ayrılır:

  • Tanrılar Yurdu: Nefsini her türlü dünyevi isteklerden arındıran, Tanrı'yı idrak edip ona aşkla tapınan hakiki dindarlar Tanrılar Yurdu'na gitmeyi hak ederler. Bunlardan bazıları, buradan Yüce Tanrı'nın bulunduğu alana geçerek mokşaya ulaşır.
  • Atalar Yurdu: Yaşantısında dinî vecibelerini özenle yerine getirmelerine rağmen Tanrı'nın bilgisine erişemeyenler, Atalar Yurdu'na gitmeyi hak ederler. Burada kalacakları süre, dünya hayatında işlemiş oldukları iyi eylemlerin miktarına bağlıdır. İyi fiillerin karşılığını gördükten sonra tekrar yeryüzüne dönerek farklı varlık formlarında yeniden bedenlenirler.
  • Üçüncü Hal: Dine inanmayan, Tanrı'nın emir ve yasaklarına aldırış etmeyen ve din adamı öldürmek gibi büyük günah işlemekten kaçınmayanlar ölümden hemen sonra insan dışı varlık olarak kötü hallerde tekrar doğarlar.

Kutsal metinler[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmin kutsal metinlerinin teşekkül süreci MÖ 2000-MÖ 400 aralığına tarihlenen Vedalar dönemi ile başlamış ve 300-900 yılları arasında Puranalar dönemi ile tamamlanmıştır. Bu metinler, yüzyıllar boyunca nesilden nesile şifahi olarak aktarılmıştır. Metinlerin tespit edilip yazıya geçirilmesi ise çok sonra olmuştur. Hinduizmde çok geniş bir kutsal metin külliyatı bulunmaktadır fakat bunların hepsi aynı derecede önemi haiz değildir. Nitekim Hinduizmin kutsal metinleri ilahi ve beşeri kaynaklı olmak üzere iki ana başlık altında sınıflandırılır.

Vahiy anlayışı[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmde vahiy ile kastedilen Tanrı'nın, insanoğluyla iletişim kurmasıdır. Bu bağlamda iki tür vahiy algısından söz edilebilir. Birincisi Tanrı'nın kendisini söz ve hakikat olarak ifşa etmesidir. Yani ilahi sözlerini, rişi adı verilen ermişlere bildirmesidir. Kutsal metinler, Tanrı'dan bir nefes şeklinde sudur etmiştir. Bu açıdan onlar, kutsallığın bizatihi dışavurumları veya tecellileridir. İkinci vahiy türü ise Tanrı'nın zaman zaman yeryüzüne inerek bizzat kendisini insanoğluna göstermesidir.

Nübüvvet anlayışı[değiştir | kaynağı değiştir]

Semitik dinlerde olduğu gibi Hinduizmde de vahyin kaynağı Tanrı, muhatabı insanlardır. Hinduizmde, ilahî vahyi seçilmiş kişilere ileten bir elçi fikrinden veya açık bir nübüvvet anlayışından söz edilmez. Ancak kutsal metinleri keşfedip bunları açığa çıkartan bilge kişiler bulunur ki bunlara rişi adı verilir. Hindu bakış açısına göre bunlar herhangi bir insanüstü güç tarafından seçilmiş değildirler. Rişilik mertebesi, "kazanılan" bir olgudur. Yani pek çok doğum-ölüm döngüsünden geçen, oldukça yaşlı ve deneyimli olan çok az sayıda kimse, Tanrı ile çeşitli şekillerde iletişime geçerek vahye muhatap olmuştur. Dolayısıyla Hinduların rişilere yüklediği anlam, semitik dinlerdeki peygamber algısından kısmen farklıdır.

Peygamberlerin temel vasıflarından biri uyarıcı olmaları ve insanlara doğru yolu göstermeleridir. Hinduizmde açık bir nübüvvet anlayışı olmamakla birlikte uyarıcı fikrinin farklı şekilde karşılık bulduğu görülür. Nitekim Hindu dinî geleneğinde toplum nezdinde öne çıkan kimi şahsiyetler zamanla tanrısallaştırılmış ve onların esasında birer uyarıcı olarak yeryüzüne indiklerine (avatara) inanılmıştır. Yani rehberlere duyulan ihtiyaç, avataralar yoluyla giderilmiştir. Burada elbette peygamberlik düşüncesi ile avatar doktrininin mahiyet itibarıyla aynı şeyler olmadıkları açıktır. Ancak icra ettikleri faaliyetler ve yüklendikleri misyon dikkate alındığında, her ikisinin de benzer bazı özellikler taşıdıkları görülür.

Vahye dayanan metinler[değiştir | kaynağı değiştir]

Şruti, bilge kişiler tarafından duyulan ve ifşa edilen ezeli hakikatleri ifade eder. Bu ezeli hikmet, Tanrı kelamı olup ilahi kaynaklıdır. Bu yüzden şruti türü metinlerin sıhhatinden şüphe duyulmaz ve öğretileri hakikat kabul edilir. Vedalar, Brahmanalar, Aranyakalar ve Upanişadlar bu grupta yer alan eserlerdir.

Vedalar

Veda kelimesi "kutsal/mükemmel bilg" anlamlarına gelir. Vedaların, MÖ 2000 ile MÖ 1000 yılları arasında kompoze edildikleri kabul edilir. Bunların başlangıçta şifahi olarak nakledilip uzun bir sürecin ardından yazıya geçirilerek bugünkü şeklini aldığı genel kabul gören husustur. Bu metinlerde tabiatüstü güçlere sunulan çeşitli dualar ve ilahiler bulunur. Hastalıklara ve kötülüklere karşı korunmak, uzun ve sağlıklı bir hayat yaşamak, erkek çocuk sahibi olmak ve günahlardan arınmak gibi mevzular söz konusu duaların genel muhtevasını oluşturur. Vedalarda ölüm ötesi hayat, kurtuluş, tanrı inancı, kast sistemi ve kurban gibi konular da etraflıca işlenir. Vedaların oluşumunda, Ari inanç ve geleneklerinin önemli bir tesiri olmakla birlikte yerli Dravidyen halkın ve çevre kültürlerin etkisi de zaman zaman olmuştur.

Brahmanalar

MÖ 1000 ile MÖ 500 yılları arasında derlendiği kabul edilir. Brahmana türü eserlerde Vedalardaki inanç ve uygulamalar izah edilip yorumlanır. Kurban ibadeti başta olmak üzere ritüellerin nasıl icra edileceğine dair Brahminlere yol gösteren anlatılar yer alır. Bu yüzden Brahmana adını almıştır.

Aranayakalar

Aranyakalar, ormanda münzevi bir yaşam süren kimseler tarafından derin tefekkür sonucu keşfedilmiştir. Muhteva ve üslup itibarıyla önceki metinlerden ayrılır. Ötekilerin aksine kanlı kurban törenlerine ve bunlara ait kurallara çok sık rastlanmaz. "Om" benzeri gizli sözcüklerin ve dinî törenlerin gerçek anlamı üzerinde durulur. Felsefi meselelere ve mistik uygulamalara ağırlık verilir. Dinî konularda somuttan soyuta doğru bir dönüşüm dikkat çeker.

Upanişadlar

Upanişadlar, Veda külliyatının sonuç bölümlerini oluşturan metinlerdir. MÖ 8. ile MÖ 4. yüzyıl arasında derlendiği kabul edilir. "Gizli öğreti" anlamına gelen Upanişadların sırlı bilgiler ihtiva ettiği ve ancak belli bir yetkinliğe sahip kimselere öğretilmesi gerektiği şeklinde bir algı gelişmiştir. Upanişadlar dinî ve felsefi meselelerle alakalı yeni fikirler içermesi itibarıyla Hint dinî tarihinde önemli bir mihenk taşı olmuştur.

Hatırlanan metinler[değiştir | kaynağı değiştir]

"Hatırlanan" anlamına gelen smriti, Hinduizmde beşeri kaynaklı olduğu düşünülen kutsal metinleri belirtmek için kullanılan bir tabirdir. Hindulara göre bu tür metinler vahyedilmiş gerçeklere dayanır. Dil ve üslup açısından daha basit yapıda olan bu metinler, kastla ilgili sınırlama getirmeksizin herkes için ulaşılabilir niteliktedir. Smriti türü eserlerde zengin dinsel ve mitolojik anlatıların yanı sıra dinî vecibeler, kastların görevleri, bireylerin eşlerine, ailelerine ve topluma karşı sorumlulukları ve geçiş törenleri gibi sosyal hayatın hemen her alanı ile ilgili çeşitli konular yer alır. Bu niteliklerinden dolayı söz konusu metinler, Hinduların dinî ve sosyal hayatında Vedalardan daha etkili hale gelmiştir. Bu grupta yer alan kitaplar genel hatlarıyla şunlardır:

Vedangalar

"Vedaların uzvu" anlamına gelir. Veda külliyatının doğru bir biçimde anlaşılması, okunması ve tatbik edilmesi amacıyla derlenmiş olan yardımcı türden eserlerdir.

İtihasalar

"Destan"anlamına gelir. Ramayana ve Mahabharata Hinduizm'de öne çıkan iki destandır. İlkinde Rama'nın ikincisinde ise Krişna'nın hayat hikayesi mitolojik unsurlar katılmak suretiyle etraflıca işlenir. Bunların insanlığın kurtuluşu için yeryüzüne inmiş birer tanrısal varlık oldukları vurgulanır. Mahabharata'nın bir bölümü olan Bhagavat Gita, oldukça önemli bir metindir. Milattan önce ikinci asırda derlenmiş olduğu kabul edilen bu kısa metin hem daha basit ve anlaşılır olması hem de Hinduizm'in temel öğretilerini özlü şekilde hulasa etmesi sebebiyle toplum nezdinde oldukça itibar kazanmıştır.

Puranalar

"Eski" anlamına gelir. Evrenin yaratılışı ve yok oluşu gibi kozmolojik hadiseler anlatılır. Tanrısal varlıkların ve toplum nezdinde öne çıkan şahsiyetlerin soyları hakkında mitolojik anlatılar da katılarak bilgi verilir. Eski devirlerde kurulan hanedanlıklar konu edinir.

Dharmaşastralar

Ahlaki ve hukuki kuralları içeren kutsal metinlerin her biri için kullanılan bir terimdir. Bu metinler, Hindu toplum yapısının temelini oluşturur; anane, akait ve hukuk konularını içerir. En meşhur olanı Manu Kanunnamesi adıyla da bilinen Manusmriti'dir.

Kurtarıcı beklentisi[değiştir | kaynağı değiştir]

Kalki, "günahı yok eden ve kötülüğe son veren" anlamına gelir. Hindu inancına göre Tanrı, ahir zamanda Kalki olarak yeryüzüne inecektir. Kutsal metinlerdeki anlatılar esas alındığında kurtarıcının geleceği devrin öne çıkan özellikleri şunlardır:

  • Yeryüzünde adalet, refah ve dinî değerler gün geçtikçe azalacak; sahtecilik, yalancı şahitlik ve dolandırıcılık artacaktır.
  • İnsanlar maddi imkânlarına ve giydikleri elbiselerin kalitesine göre saygı göreceklerdir.
  • Liyakat, bilgi ve kabiliyet göz ardı edilecek; maddi gücü olanlar önemli konumlara getirilecektir.
  • Karı-koca arasındaki sevgi ve sadakat bağı zayıflayacak, evlilikler daha çok maddi beklentiler üzerine kurulacaktır.
  • İnsanlar doğruyu söylemekten ve haklının yanında olmaktan korkar hâle geleceklerdir.

Hint dinî, siyasi ve sosyal yaşantısında meydana gelen çöküntüler Hindular arasında kurtarıcı fikrinin canlanmasında etkili olmuştur. Nitekim onlar kendi içlerinden çıkacak bir liderin dinî değerlerini yeniden canlandıracağına ve yabancı akımların etkisini kıracağına inanmışlardır. Bunun bir sonucu olarak toplum içinde önemli görülen birtakım şahsiyetler bazı kesimlerce beklenen kurtarıcı olarak görülmüştür.

Kast sistemi[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmin en belirgin özelliklerinden biri kast anlayışıdır. Bunu ifade etmek için "renk" anlamına gelen varna tabiri kullanılır. Buna göre toplum brahminler, kşatriyalar, vaisyalar ve sudralar olmak üzere dört sınıfa ayrılır. Hint toplumunda çeşitli nedenlerle kast dışına itilmiş ve bugün sayıları bir hayli fazla olan paryalar da bulunur.

Kast sisteminin ortaya çıkışı, Ariler ile yerli halk arasındaki mücadelelere dayandırılır. Ariler, üstünlüklerini ve ırksal saflıklarını korumak için bir takım sosyal düzenlemelere gitmişlerdir. Bu algı o dönemde derlenen kutsal metinlere de yansımıştır. Nitekim Vedalarda her bir kastın, insan biçiminde tasavvur edilen Tanrı'nın çeşitli yerlerinden yaratıldığı belirtilir. Buna göre brahminler; Tanrı'nın ağzından, kşatriyalar; kollarından, vaisyalar; midesinden, sudralar da ayaklarından yaratılmıştır.

Hindulara göre kast dinî bir inançtır. Bu esasında bireylerin psikolojik ve sosyolojik yapılarıyla alakalı bir tasniftir. Yani bireyler sahip oldukları karakterleri itibarıyla farklı görev ve sorumlulukları yerine getirmeye daha yatkındır. Bu açıdan kastın toplumsal sahada iş bölümünü ve düzeni tesis eden bir yönü bulunmaktadır. Her birey üzerine düşen vazifesini eksiksiz bir biçimde yerine getirmek zorundadır. Ancak bu şekilde yeniden dünyaya gelişlerinde daha iyi bir kastta doğabilme ve böylece kurtuluşa bir basamak daha yaklaşabilme fırsatı yakabilir.

Kast sistemi toplumda çeşitli adaletsizliklere ve huzursuzluklara yol açtığı için zaman zaman tenkit edilmiştir. Erken dönemlerde Buda ve Mahavira'nın çıkışı buna örnek verilebilir. Orta Çağ döneminde ise Kebîr ve Nanak gibi önderler bu uygulamaya itiraz etmişlerdir. Onların böyle bir çıkışta bulunmalarına etki eden unsurlardan biri de İslam'ın eşitlik ilkesinden etkilenmiş olmalarıdır. Modern dönemde dikkat çeken isim ise Mahatma Gandi'dir. Gandi özellikle toplumdan tecrit edilen paryalara sahip çıkmıştır. Değerli olduklarını vurgulamak adına onlara, "Tanrı'nın çocukları" anlamında harican adını vermiştir.

Kast sistemi Hindistan'ın özellikle kırsal kesimlerinde hâlâ varlığını devam ettirmektedir. Üst kasta mensup bir Hindu kendisinden daha alt kastta bulunan bir kimsenin yaşadığı sokağa girmemeye, onunla temas kurmamaya ve aynı evde misafir olarak dahi kalmamaya özen göstermektedir. Kast sistemi, evlilik çağına gelmiş bireylerin yaşamlarında da önemli bir rol oynamaktadır. Evleneceklerin mensup oldukları kast itibarıyla birbirine uygun olması gerekmektedir. Bu kuralı çiğneyerek evlenen bireyler sosyal baskıya maruz kalmakta, bazen de çeşitli cezalara çarptırılmaktadır.

İbadet ve ritüeller[değiştir | kaynağı değiştir]

Oruç, hac ve kurban[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmde oruç, hac ve kurban gibi ibadetler bireyin hem bu dünyada huzurlu olması hem de ebedî saadete kavuşması açısından önemli görülür. Hinduizmde hac, tanrısal varlıkların yaşadığına inanılan kutsal yerleri ziyaret etme esasına dayanır. Böylece hem tanrılar hoşnut edilmiş hem de sevap kazanılmış olur. Hac ve oruç ibadetinin tespit edilmiş standart bir vakti veya uygulanış şekli yoktur. Bu ibadetler önemli günlerde ve dinî bayramlarda icra edilir. Hinduizmde oruç, genelde perhiz şeklindedir. Yani hayvansal gıdalardan uzak durma veya sadece meyve, su ve pirinç gibi belli şeyleri tüketme esastır. Orucun şekli, süresi ve uygulanış vakti mezheplere göre değişkenlik gösterir.

Kurban ibadetiyse Hinduizmde oldukça önemli bir konudur. Erken dönem Veda metinlerinde vurgulanan en temel ibadet kurbandır. O dönemde kurban, bireyin tanrıya bağlılığının ve dindarlığının yegâne ölçütü olarak kabul edilmiştir. At, sığır, keçi gibi hayvanları yakmak suretiyle büyük kurban törenleri düzenlenmek âdet hâlini almıştır. Bunlar bir taraftan güç gösterisi haline gelirken diğer taraftan tanrıları yatıştırma ve böylece onların gazabından korunma aracı olmuştur. Fakat Hinduizm içerisinde yaşanan hadiselere bağlı olarak kanlı kurban törenlerine verilen önem zamanla azalmıştır. Orta Çağ'a gelindiğinde Hinduların, Müslümanları genelde kurban ibadeti yüzünden eleştirdikleri görülür. Dolayısıyla Hinduizmde kanlı kurban törenlerinin yerini su, çiçek, tütsü ve tereyağı gibi sunular almıştır. Tanrısal varlıklara veya onların heykellerine sunulan bu kurban şekli, Hindistan'da halk dindarlığının en temel özelliği olarak varlığını sürdürmektedir.

Yoga, meditasyon ve riyazet[değiştir | kaynağı değiştir]

Yoga, özel yöntemler kullanarak bedeni ve zihni kontrol altına alma tekniğidir. Bu yüzden yoga; riyazet, çilecilik ve meditasyon usullerini de içerir. Yogada amaç, zihinsel ve fiziksel bağlardan kurtulmaktadır. Tutku, cehalet ve uygunsuz bir ortam yoganın başarıya ulaşmasının önündeki başlıca engellerdir. Bu yüzden yoga, duyulardan arınmış bir şekilde yapıldığında başarıya ulaşır. Yoga vasıtasıyla insan zihni muğlak düşüncelerden sıyrılarak net bir görüş yakalar. Böyle bir bakış açısı ile kişi, evreni bütünlük içinde görür. Dolayısıyla yoga, çokluğun ardındaki tekliği görmede ve böylece kurtuluşa ulaşmada önemli bir rol oynar.

Hinduizme göre Tanrı'ya kavuşma, kalpte yapışık halde bulunan bütün istekleri atmakla ve nefsini kontrol altına almakla mümkündür. Bundan dolayı Hinduizmde nefsi tezkiye edici pek çok öneri ve yöntem yer alır. Bunların başında riyazet (tapas) gelir. Riyazet, manevi güç elde etmek amacıyla çileci uygulamalara yönelmeyi ve münzevi bir hayat yaşamayı ifade eder.

Geçiş törenleri[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmde doğum, evlilik ve ölüm gibi insan hayatının değişik safhalarında icra edilen geçiş törenleri önemli bir yer tutar. Geçiş törenlerinin temel amacı bireylere yeni rollerindeki görev ve sorumluluklarını hatırlatmak ve onları Hindu toplumunun bilinçli ve donanımlı birer ferdi haline getirmektir. Bu törenler dinî, ahlaki ve toplumsal değerlerin bireylere aşılanmasında önemli rol oynar. Dolayısıyla geçiş törenleri, insanları büyüleyen görkemli kutlamalar olmasının yanında bireyleri maddi ve manevi açıdan olgunluğa ulaştıran deruni anlamlar da ihtiva eder. Hinduizmde onu aşkın geçiş töreni bulunur. Ancak bunlardan bir kısmı yaşanan gelişmelere bağlı olarak tarihî süreç içerisinde önemini kaybetmiş ve uygulanabilirliğini yitirmiştir. Hinduizmde dikkat çeken geçiş törenlerinden bazıları şunlardır:

  • İsim koyma: Çocuk doğduktan bir-iki hafta sonra çeşitli ritüeller eşliğinde bu tören düzenlenir. İsim verme; sosyal ilişkilerin tesisinde, faziletlerin kazanımında ve kısmetin bol olmasında önemli bir unsur olarak görülür.
  • Dine giriş: Çocuk beş yaşına gelmeden önce kulağı delinerek bu uygulama yerine getirilmiş olur. Hindu şeriatına dâhil oluşunu temsil eden bu uygulama aynı zamanda bireyin kendi iç sesini duyabilmesi, güzel şeyler işitmesi ve bir takım hastalıklardan korunması için de yapılır.
  • Öğrenciliğe kabul: Öğrencilik aşamasına gelen birey yapılan dinî bir törenle öğrenciliğe kabul edilir. Bu esnada adaya çeşitli dualar eşliğinde kutsal bir ip takılır. Bu şekilde onun dine bağlı kalması ve iyi bir talebelik dönemi geçirmesi amaçlanır.
  • Evlilik: Aile hayatı bireyin hem bu dünyadaki hem de gelecek yaşamdaki statüsünü doğrudan etkilemektedir. Böylesine mühim bir döneme adım atılırken bireylere görev ve sorumluluklarını hatırlamak ve bu anı kutsamak amacıyla evlilik merasimleri düzenlenir.
  • Cenaze: Hinduizmde geçiş törenlerinin sonuncusunu cenaze törenleri oluşturur. Cesetler bazı istisnai durumlar hariç genelde yakılarak ortadan kaldırılır ve külleri nehre atılır. Yakma işlemi öncesi ve sonrasında çok detaylı bir dizi uygulama dikkat çeker. Çünkü bu uygulamalar sayesinde ölen kişinin ruhunun rahat bir yolculuk yapacağına, bir sonraki bedene kolay ve çabuk geçeceğine, geride kalanları rahatsız etmeyeceğine ve ölüm ötesi hayatta huzurlu bir yaşama kavuşacağına inanılmıştır. Bu algı, cenaze merasimlerinin erken dönemden günümüze değin varlığını ve işlevselliğini sürdürmesinde etkili olmuştur. Hakiki mezhep önderleri, doğum sırasında ölen kadınlar, erken yaşta ölen çocuklar gibi bazı kimseler ise masum ve günahsız kabul edilir. Bu yüzden onların cesetleri yakılmaz. Genellikle nehirlere atılır, bazen de gömülür.

Dinî bayramlar[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmde mezhepsel çeşitliğe bağlı olarak çok sayıda dinî bayram ve önemli gün vardır. Tanrısal varlıkların doğum günleri ve kutsal kişilerin aydınlanmaya kavuştuğu anlar Hindular nezdinde kutsal zaman dilimi olarak kabul edilir ve o günlere özgü merasimler düzenlenir. Hinduların geneli tarafından kutlanan belli başlı bayramlardan biri "ışık bayramı" olarak bilinen Divali'dir. Ekim-kasım aylarında kutlanan bu bayramda iyiliğin kötülüğü yendiği ve ışığın karanlığa galebe çaldığı vurgulanır. Böylece bireylerin iyiliğe yönelmeleri gerektiği hatırlatılır.

Bir diğer yıllık bayram ise Holi'dir. Bu şubat-mart aylarında kutlanır ve kâinatın yeniden canlanışını, baharın gelişini simgeler. İnsanlar neşe içinde dans edip eğlenirler, birbirlerine renkli boyalar atarak sevinçlerini paylaşırlar. Bunun dışında Hindular arasında Krişna, Rama ve Durga gibi tanrısal varlıkların anısına kutlanan festivaller de oldukça popülerdir.

Kutsal mekânlar[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmde ibadet genelde bireyseldir, cemaatle ibadet zorunlu değildir. İbadet için tayin edilmiş özel bir vakit yoktur. Bununla birlikte sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde üç defa ibadet etmeye özen gösterilir. Hindular evlerinde, arabalarında veya iş yerlerinde uygun bir ortam oluşturarak ibadetlerini gerçekleştirmekte, özel günler başta olmak üzere zaman zaman da mabetlere gitmektedirler.

Hindu mabetleri için kullanılan yaygın isim aşramdır. Hindu mabetlerinde çeşitli tanrı tasvirleri, putları ve heykelleri bulunur. Mabetlerin hem dekorasyonu hem de mimari yapısı mezhepsel kabullere göre değişkenlik arz eder. Hindular mabede girdiklerinde ilk önce tanrılara geldiklerini hatırlatmak maksadıyla çan çalarlar. Ardından yanlarında getirdikleri sunu malzemelerini çeşitli dualar eşliğinde putlara takdim ederler. Onların önünde secdeye kapanırlar, kimi zaman da etrafında dönerler. Ateş (mum) yakma önemli bir ritüeldir. Mabetlerde genelde görevli din adamları bulunur. Onlar, ibadet edenleri kutsamak adına alınlarına çeşitli karışımlardan yapılmış kınaya bezer bir tür boya sürerler. Bunun rengi ve şekli de mezheplere göre farklılık gösterir. Hindu mabetlerinde günlük ibadetlerin yanı sıra geçiş törenleri de icra edilir.

Mezhepsel çeşitliliğin bir sonucu olarak kutsal kabul edilen çok sayıda mekân vardır. Hindular buraları ibadet maksadıyla ziyaret etmeye çalışırlar. Böylece tanrılarının hoşnutluğunu kazanarak daha iyi bir gelecek umarlar. Örnek oluşturması açısından Hindular nezdinde öne çıkan kutsal mekânlardan biri Varanasi'dir. Eski adı Benares olan bu şehir, Hindistan'ın kuzeyinde yer alan Uttar Pradeş eyaleti sınırları içinde bulunur. Ganj nehrinin buradan geçiyor olması şehri kutsal kılan başlıca husustur. Kuzeyde Himalayalardan başlayıp güneyde Bengal Körfezi'nde son bulan Ganj nehri, Varanasi bölgesinde yön değiştirir ve kuzeye doğru kıvrılır. Hindular güneyden kuzeye doğru gerçekleşen bu akımın sembolik olarak doğum-ölüm döngüsünü hatırlattığına inanırlar. Hindu inancına göre Ganj'ın suyu kutsal ve temizleyici özelliğe sahiptir. Bu nehirde yıkanmak kişiyi günahlarından temizler. Bir kimsenin son nefesini Ganj'ın kenarında vermesi ve cesedinin küllerinin nehre savrulması, doğum-ölüm döngüsünden kurtulmasına vesile olur. Bütün bu nedenlerden ötürü milyonlarca Hindu hac maksadıyla ve günahlarından arınma ümidiyle Varanasi'ye gelerek Ganj'ın etrafında yapılan ritüellere katılır.

Başlıca mezhepler[değiştir | kaynağı değiştir]

Hinduizmin gelişim süreci göz önünde bulundurulduğunda üç temel dinî eğilimin mevcudiyetinden söz edilebilir. Ortaya çıkış süreçlerini kesin olarak tespit etmek güç olsa da bunlar günümüze değin varlıklarını sürdürmüşlerdir. Şruti grubunda yer alan metinler her biri tarafından kutsal kabul edilmekle birlikte, smriti grubunda yer alan metinlerin önceliği her mezhebin bakış açısına göre değişkenlik arz eder.

Şivacılık[değiştir | kaynağı değiştir]

Şiva'yı "Yüce Tanrı" kabul eden ve ona tapınmayı esas alan Hindu mezhebidir. Veda metinlerinde yok edici Tanrı olarak görülen Rudra'nın, zaman içerisinde Şiva olarak yorumlandığı görülür. Şiva çoğu zaman kaplan postu elbisesi ve boynunda kafataslarından oluşan kolyesiyle betimlenir. Bu mezhebe mensup kişilere göre Şiva, her şeyin yaratıcısı ve yok edicisidir. İnsanlara karşı düşkün ve merhametlidir. Şiva'nın iyilik, güzellik ve bereket yönünü simgelediğine inanılan şivalingam sembolü, Şivacılar başta olmak üzere Hindular için oldukça önemli ve kutsaldır. Buna tapınma ve çeşitli takdimeler sunma halk arasında çok yaygındır.

Vişnuculuk[değiştir | kaynağı değiştir]

Vişnu'yu "Yüce Tanrı" kabul eden ve ona tapınmayı esas alan Hindu mezhebidir. Taraftarları nezdinde Vişnu, her şeyi yaratmaya ve yok etmeye kadir "Yüce Tanrı"dır. O, yarattığı varlıklara çok düşkün olan, zor duruma düştüklerinde onların yardımına koşan, düzenin bozulduğu durumlarda yeryüzüne gelerek kötü gidişe son veren Tanrı'dır. Bu açıdan avatara doktrini, Vişnuculuk mezhebinin önemli inanç esasları arasında yer alır.

Şaktacılık[değiştir | kaynağı değiştir]

Bu mezhepte, tanrıların şakti denilen dişil gücüne yani tanrıçalara tapınma ön plandadır. Kali, Durga, Parvati ve Lakşmi öne çıkan tanrıçalardır. Şaktacılık mezhebinin esas aldığı kutsal metinlerin başında ise Tantralar gelir. Tantralarda dişil tanrılara nasıl saygı gösterilmesi ve ibadet edilmesi gerektiği konusunda açıklayıcı bilgiler yer alır.

Bhakti Hareketi[değiştir | kaynağı değiştir]

Bhakti, "sevgi ve samimiyetle Tanrı'ya bağlanma ve gönülden ona teslim olma" anlamına gelir. Bhakti hareketi, özellikle Orta Çağ'da dinî meselelerden siyasi ilişkilere, toplumsal konulardan kültürel çalışmalara kadar geniş bir alanda etki uyandırmıştır. Bu yüzden kimi uzmanlar, Bhakti hareketinin canlanıp gelişmesini, Hint dinî tarihinde Budizmin ortaya çıkışından sonra görülen en önemli gelişme olarak değerlendirmişlerdir.

Bhakti yolu, insanın acizliğini idrak edip kendini Tanrı'ya teslim etmesidir. Dünyevi varlıklara beslediği sevginin fani olduğunu idrak edip baki olana yönelmesidir. Bhakti önderleri, bir takım görüşleri sayesinde kısa süre içinde halk nezdinde yankı uyandırmıştır. Onların dikkat çeken yönleri şu şekilde özetlenebilir:

  • Hindular üzerinde asırlardır baskı oluşturan kast kurallarını devre dışı bırakacak söylemler geliştirmişler; böylece toplumsal barışı sağlamaya çalışmışlardır.
  • Dinî meseleleri açıklarken sade bir anlatım tarzı benimsemişler; teolojik ve felsefi tartışmalara çok fazla girmemişlerdir.
  • Halk arasına karışarak onlarla yakın temas kurmuşlar ve böylece onların güvenini kazanmışlardır.
  • Düşüncelerini aktarırken erişilmesi zor olan Sanskritçe yerine halkın aşina olduğu bölgesel dilleri kullanmışlardır.
  • Kurtuluşun sadece üst tabakaya özgü bir durum olmadığını; kadın veya erkek herkesin Tanrı'nın yüce adını gönülden anmakla ebedî saadete kavuşabileceğini savunmuşlardır.

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

 İşbu madde Cemil Kutlutürk tarafından CC BY 4.0 lisansı altında yayımlanan metin içermektedir.