Eyalet: Revizyonlar arasındaki fark

Vikipedi, özgür ansiklopedi
[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
yazım
HAdiTA (mesaj | katkılar)
kDeğişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
Osmanlı taşra teşkilatında bir beylerbeyinin idaresi altında bulunan en büyük idari birimdir.
{{uzman}}


== Anlamı ==
'''Eyalet''', çoğunlukla [[vali]]lerce yönetilen ve yönetim bakımından bazı [[özerk]]likleri olan büyük yönetim birimi.


Arapça "idare etme, icra" anlamındaki iyale kelimesinden gelir. Osmanlılar'da en büyük idari birim karşılığında bu tabirin resmen kullanılışı XVI. yüzyıl sonlarında olmuştur. III. Murad zamanında (1574-1595) [[Osmanlı İmparatorluğu]]´nun eyalet adıyla idari birimlere ayrıldığı görüşü (d´Ohsson, VII, 277) yanlış olmalıdır. Çünkü bu kelimeye o dönemin belgelerinde rastlanmaz. Bunun yerine daima [[beylerbeyi]]lik ve [[vilayet]] tabirleri yer almıştır. Ancak vilayet terimi küçük veya büyük herhangi bir idari birim için kullanılmıştır. Beylerbeyilik ise yanlızca bu çeşit idari birimin özel terimi niteliğini taşırken muhtemelen 1591'de onun bu idari özelliğini yansıtmak üzere eyalet kelimesi benimsenmiş, beylerbeyilik tabirinin de bir beylerbeyinin makamı anlamında kullanılması sürmüştür.
[[Osmanlı İmparatorluğu]] zamanında en büyük yönetim birimlerine eyalet denirdi ve eyaletlerin başında bir [[beylerbeyi]] bulunurdu. [[Amerika Birleşik Devletleri|ABD]], [[Avusturya]] ve [[Avustralya]] gibi ülkelerin yönetim birimlerine içişlerinde bağımsız olmaları nedeniyle [[Türkçe]]'de ''eyalet'' denilmektedir.


== Tarihi Gelişimi ==
Kimi federatif devlet yapılarında eyaletlerin kendi özerk yönetimleri vardır. Bu yönetimlerin başında, devletlerin anayasal yapılanmalarına bağlı olarak halk tarafından seçilen başbakanlar/valiler ya da merkezî yönetim tarafından atanan valiler olabilir.


İlk [[Osmanlı]] kaynaklarında beylerbeyi, taşrada muayyen bölgelerdeki tımarlı sipahilerin kumandanı olarak geçer: doğrudan beylerbeyi idaresi altındaki böyle bir askeri teşkilata [[İlhanlılar]] ve [[Selçuklular]]'da da rastlanır. [[Orhan Gazi]] babası [[Osman Bey]] zamanında, [[Alaeddin Paşa]] kardeşi Orhan Gazi'nin saltanatı sırasında, [[Süleyman Paşa]] da yine babası Orhan Gazi döneminde [[sancak]] beyi olarak kabul edilmektedir. Orhan gazi (1324-1362) oğlu Şehzade Murad´ı lalası Şahin'le [[Rumeli]]´ye göndermiş (1357) ve sonraları orada sancak beyleri ortaya çıkmıştır. Rumeli'de fethedilen bütün topraklar Lala Şahin'in sorumluluğuna verilince kendisi beylerbeyi ünvanını almıştı; bu arada [[Gazi Evrenos Bey]] de düzensiz gazi akıncı kuvvetlerinin başında uç beyi olarak bulunuyordu.
Örneğin, ABD eyaletlerinin valileri halk tarafından seçilir. Avustralya eyaletlerinin valileri merkezi yönetim tarafından atanırlar. [[Almanya Federal Cumhuriyeti]]'nin eyaletlerinin başbakanları ise halk tarafından seçimle işbaşına getirilir.


== Rumeli ve Diğer Beylerbeyiliklerin Kurulması ==
Eyalet sistemi, özünde Osmanlı İmparatorluğu'nun temel devlet yapısı olarak yüzyıllar boyu kullanılmıştır. Son yüzyılında ise [[vilayet]] sistemi uygulanmıştır.


Rumeli beylerbeyi ile diğer uç beyleri arasındaki rekabet, [[II. Mehmed]] dönemine kadar Osmanlı tarihinin en önemli meselelerinden biri olmuştur. Fakat rumeli beylerbeyi, Osmanlı kuvvetlerinin fiili kumandanı sıfatıyla bir müddet daha tek beylerbeyilik makamı olma özelliğini korudu. 1385-1387 yılları arasında [[Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa]], [[I. Murad]]´ın Anadolu'da kalmaya mecbur olduğu sıralarda paşa ünvanı ile aynı zamanda bütün Rumeli kuvvetlerinin kumandanlığına tayin edildi. Bu şekilde Anadolu ve Rumeli'de giderek meselelerin büyümesi sorumluluk bölgelerinin genişlemesi, Boğazlar esas alınıp devletin iki büyük idari kısma ayrılması ile sonuçlandı. Rumeli ve Anadolu beylerbeyilikleri ortaya çıktı; bu ise devletin idari yapısının bel kemiğini teşkil etti. İki beylerbeyiliğinin ortaya çıkışından sonra da Rumeli beylerbeyi, divan toplantılarına katılıp vezirlerle bir arada oturmak, diğer beylerbeyiler arasında ön sırada bulunmak gibi devlet teşkilatında önde gelme özelliğini korudu.
[[Avrupa]] tarihinde ''province'' (il, vilayet) sistemleri kullanılagelmiştir.[[Derebeylik|Derebey]] dönemlerinden kalma ''province'' ismi, günümüzde de kullanılmaktadır. Ancak idarî birimlerin isimleri birçok ülkede "province" (il/vilayet) olarak geçerken, hepsinde aynı idarî sistemden bahsedilemez.


Kurulan üçüncü beylerbeyilik Amasya-Tokat bölgesini içine alan Rum beylerbeyiliği idi. [[Timur]] istilası ardından Şahruh Mirza´nın tehdidi Osmanlılar için bu bölgenin önemini oldukça arttırdı.
{{politika-taslak}}


Rumeli beylerbeyiliğine dahil Bosna uç vilayetinin bir beylerbeyilik olarak gelişmesi, 1463´ten 1580´e kadar bir asırdan fazla sürdü.
[[Kategori:Eyaletler|*]]
[[Kategori:Siyasi tarih]]


[[I. Selim]]´in fetihlerinden sonra Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz'ı içine alan Arap vilayeti, Alaüddevle vilayeti ve Diyarbekir vilayeti kuruldu.
[[bg:Еялет]]

[[de:Eyalet]]
[[Kanuni Sultan Süleyman]]´ın ilk saltanat yıllarında meydana gelen olayların tesiriyle Arap vilayeti yeniden düzenlenerek Halep, Şam ve Mısır beylerbeyiliklerine ayrıldı.
[[en:Subdivisions of the Ottoman Empire]]

[[hr:Ajalet]]
1533'te Cezayir beylerbeyiliği kurularak idaresi aynı zamanda kaptan-ı deryalığa getirilen [[Barbaros Hayreddin Paşa]]´ya verildi. Böylece deniz uç bölgesinin bir beylerbeyilik haline dönüşmesine, özellikle [[Andrea Doria]]´nın [[Koron]]´u zaptı ve İmparator [[V. Karl]]´ın Akdeniz'deki Haçlı faaliyetleri hız kazandırmış oluyordu.
[[lv:Osmaņu impērijas administratīvais iedalījums]]

[[sr:Подела Османског царства]]
Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki yeni fetihler daha başka beylerbeyiliklerin de teşkiline yol açtı. Asya kesiminde 1534'te Azerbaycan ve Bağdat, Ağustos 1548'de Van, 1534'te Erzurum, Eylül 1549'da Akçakale; Rumeli kesiminde Ağustos 1541'de Budin, 1552'de Tımışvar beylerbeyilikleri teşkil edildi.

1568'de Rumeli beylerbeyiliğine bağlı Kefe sancağı, Volga havzasına planlanan Astarhan (Hacı Tarhan) seferi dolayısıyla bir beylerbeyilik haline getirildi. 1571'de fethinden sonra Kıbrıs'ın korunması için büyük kuvvetlere ihtiyaç duyulduğundan Lefkoşe beylerbeyilik merkezi oldu ve buraya Alaiye, Tarsus, İçel, Sis ve Trablusşam sancakları bağlandı. Birçok beylerbeyilik de 1578-1590 Osmanlı-Safevi mücadelesi sonucu Kafkasya topraklarının fethiyle teşkil edilmiş, ancak geçici askeri gayelerle oluşturulan bu beylerbeyiliklerden yalnızca Çıldır ve Kars, I. Abbas'ın idaresindeki Safevi karşı saldırılarından sonra da ayakta kalabilmişti.

1609 tarihli Ayn Ali Efendi'nin verdiği listede imparatorlukta otuz iki eyaletin adı zikredilmektedir. Bunlardan yirmi üçü timar sisteminin uygulandığı normal eyaletler olup Rumeli, Anadolu, Karaman, Budin, Tımışvar, Bosna, Cezayir-i Bahr-i Sefid, Kıbrıs, Dulkadir (Eski Alaüddevle vilayeti veya Maraş), Diyarbekir, Rum, Erzurum, Şam, Trablusşam, Halep, Rakka, Kars, Çıldır, Trabzon, Kefe, Musul, Van ve Şehrizor'dur. Dokuz eyalet ise salyaneli eyalet olup bunların yıllık vergi gelirleri timar olarak dağıtılmaz, doğrudan doğruya hazine adına toplanırdı. Beylerbeyiler, mahalli askerler ve diğer görevlilerin ücretleri eyaletin bu yıllık vergi gelirlerinden karşılanır, kalan kısım ise İstanbul'a gönderilirdi. Bu salyaneli eyaletler Mısır, Bağdat, Yemen, Habeş, Basra, Lahsa, Cezayir-i Garb, Trablusgarp ve Tunus idi.

Beylerbeyilik için eyalet teriminin kullanılması, XVI. yüzyılın sonlarında yaygınlık kazanmaya başlamış olmakla birlikte eski vesikalarda genel anlamıyla da olsa bu tabire tesadüf edilmektedir.

== Eyalet Sistemi ==

Bir eyalet, sancak beyinin idaresi altında sancak veya liva denilen idari birimlerden meydana geliyordu. Sancak daima temel bir idari birimdi ve beylerbeyinin bizzat kendisi "paşa sancağı" adı verilen merkez sancakta bulunuyordu. Onun hassı olarak her sancaktan bazı yerler ve kasabaların gelir kaynakları tahsis edilmişti. Bir beylerbeyinin başta gelen vazifeleri tayin beratlarında özetlenmiştir. Beylerbeyiler, sultanın icra gücünün temsilcileri olarak eyaletin bütün işlerinden sorumlu olurlar ve vali sıfatıyla anılırlar, kadıların hükümlerini ve padişahın emirlerini uygulamaya koyarlardı. Ayrıca beylerbeyilik divanında askeri statüdeki şahıslarla ilgili meselelerde karar verme yetkileri de vardı. Özellikle vezir ünvanlı beylerbeyiler daha fazla yetkiye ve büyük güce sahip bulunuyorlardı. Beylerbeyilerin başta gelen idari görevi halkın emniyetini sağlamak, padişahın emirlerine karşı gelenleri ve kanunları tanımayanları tekip etmekti. Ancak bazı büyük şehirlerdeki [[yeniçeri]] birliklerinin ağaları beylerbeyilere bağlı olmadıkları gibi beylerbeyiler yeniçeri garnizonlarının bulunduğu kalelere asla giremezlerdi. Bu şekilde eyalet idaresinde karşılıklı bir denge ve kontrol sistemi kurulmuştu. Bu sınırlamalar ve görev yerlerinin sık sık değişmesi de şüphesiz beylerbeyilerin fazla güçlenmelerini ve bağımsız hale gelmelerini önleme düşüncesinden kaynaklanmaktaydı.

Beylerbeyilik veya eyalet, temel olarak timar sistemi çerçevesinde teşkil edilmişti ve bir beylerbeyi önce eyaletindeki timarlı sipahi ordusundan sorumlu bulunmaktaydı. Onun emri altındaki eyalet kuvvetleri devlet ordusunun büyük bir askeri ünitesini oluştururdu. Beylerbeyinin başta gelen görevi, en mükemmel şekilde kuvvetlerini hazırlayıp orduya katılmaktı. Sipahilerin tayin ve terfileri ona bağlı bulunuyordu. Beylerbeyi belirli bir miktara kadar timar verme hakkına da sahipti. Onun idaresi altındaki defter kethüdası ve timar defterdarı bu işlerle uğraşırdı.

== Eyalet Sisteminin Bozulması ve Yeniden Teşkilatlanması ==

Çöküş döneminde merkezi otoritenin zayıflamasıyla bütün bu sistem bozuldu. Bağdat ve Kuzey Afrika'da görüldüğü gibi bazı uzak eyaletlerde yeniçeriler, mahalli kuvvetli bir kontrol ve bir idari kademeleşme meydana getirdiler. Mısır'da ise gerçek kontrol [[Memlük]] beylerinin eline geçti. Doğu Anadolu'da Abaza Paşa'nın idaresi altındaki [[Celali]] grupları ve eyalet kuvvetlerinin şiddetli tepkilerinden önce yeniçeri gruplarının güçlerini yerleştirme teşebbüsleri başarısız olmuştu. Fakat eyaletlerde asıl değişiklikleri beraberinde getiren husus timar sistemindeki düzensizlik ve çöküştü. Nitekim artık eyaletlerdeki vergi gelirlerinin önemli bir bölümü timar olarak dağıtılmıyor, doğrudan doğruya [[iltizam]] usulüyle hazine adına toplanıyordu. Aynı dönemde [[ayan]] adı verilen mahalli ileri gelenler eyaletlerde giderek güçlenmeye başladılar; hatta onlarla iş birliği yapmayan valilerin güçleri ve nüfuzları kısıtlı kaldı.

1812'de II. Mahmud eyaletlerde yeniden merkezi otoriteyi kurmak için bu tip ayan ve paşalara karşı mücadele başlattı. 1826'dan sonra eyaletleri "müşriyet" olarak yeniden teşkilatlandırdı ve bunları, yeni ordunun kurulması maksadıyla mali işlerde olduğu gibi askeri bakımdan da büyük güce ve yetkiye sahip kılınan müşirlere verdi (Lutfi, V, 107). 1839'da [[Tanzimat]]´ın ilanı ile eyaletlerdeki mali işler bağımsız muhasılların sorumluluğuna verildi; böylece müşirlerin yetkisi asayiş ve emniyet göreviyle kısıtlanmış oluyordu. Daha sonra eyalet teşkilatında Batı tesiri altında önemli değişiklikler ortaya çıktı. Valilerin mesuliyetlerini paylaşan idare meclisleri kuruldu ve eyaletlerin birçoğunun sınırları daha da küçültüldü. Böylece 1864'te eyalet sistemi yerine vilayetler teşekkül etti. Bu sonuncu sistem Cumhuriyett döneminde de muhafaza edilerek her birinin başında birer valinin bulunduğu illere dönüştürüldü.

Sayfanın 14.26, 4 Mart 2010 tarihindeki hâli

Osmanlı taşra teşkilatında bir beylerbeyinin idaresi altında bulunan en büyük idari birimdir.

Anlamı

Arapça "idare etme, icra" anlamındaki iyale kelimesinden gelir. Osmanlılar'da en büyük idari birim karşılığında bu tabirin resmen kullanılışı XVI. yüzyıl sonlarında olmuştur. III. Murad zamanında (1574-1595) Osmanlı İmparatorluğu´nun eyalet adıyla idari birimlere ayrıldığı görüşü (d´Ohsson, VII, 277) yanlış olmalıdır. Çünkü bu kelimeye o dönemin belgelerinde rastlanmaz. Bunun yerine daima beylerbeyilik ve vilayet tabirleri yer almıştır. Ancak vilayet terimi küçük veya büyük herhangi bir idari birim için kullanılmıştır. Beylerbeyilik ise yanlızca bu çeşit idari birimin özel terimi niteliğini taşırken muhtemelen 1591'de onun bu idari özelliğini yansıtmak üzere eyalet kelimesi benimsenmiş, beylerbeyilik tabirinin de bir beylerbeyinin makamı anlamında kullanılması sürmüştür.

Tarihi Gelişimi

İlk Osmanlı kaynaklarında beylerbeyi, taşrada muayyen bölgelerdeki tımarlı sipahilerin kumandanı olarak geçer: doğrudan beylerbeyi idaresi altındaki böyle bir askeri teşkilata İlhanlılar ve Selçuklular'da da rastlanır. Orhan Gazi babası Osman Bey zamanında, Alaeddin Paşa kardeşi Orhan Gazi'nin saltanatı sırasında, Süleyman Paşa da yine babası Orhan Gazi döneminde sancak beyi olarak kabul edilmektedir. Orhan gazi (1324-1362) oğlu Şehzade Murad´ı lalası Şahin'le Rumeli´ye göndermiş (1357) ve sonraları orada sancak beyleri ortaya çıkmıştır. Rumeli'de fethedilen bütün topraklar Lala Şahin'in sorumluluğuna verilince kendisi beylerbeyi ünvanını almıştı; bu arada Gazi Evrenos Bey de düzensiz gazi akıncı kuvvetlerinin başında uç beyi olarak bulunuyordu.

Rumeli ve Diğer Beylerbeyiliklerin Kurulması

Rumeli beylerbeyi ile diğer uç beyleri arasındaki rekabet, II. Mehmed dönemine kadar Osmanlı tarihinin en önemli meselelerinden biri olmuştur. Fakat rumeli beylerbeyi, Osmanlı kuvvetlerinin fiili kumandanı sıfatıyla bir müddet daha tek beylerbeyilik makamı olma özelliğini korudu. 1385-1387 yılları arasında Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa, I. Murad´ın Anadolu'da kalmaya mecbur olduğu sıralarda paşa ünvanı ile aynı zamanda bütün Rumeli kuvvetlerinin kumandanlığına tayin edildi. Bu şekilde Anadolu ve Rumeli'de giderek meselelerin büyümesi sorumluluk bölgelerinin genişlemesi, Boğazlar esas alınıp devletin iki büyük idari kısma ayrılması ile sonuçlandı. Rumeli ve Anadolu beylerbeyilikleri ortaya çıktı; bu ise devletin idari yapısının bel kemiğini teşkil etti. İki beylerbeyiliğinin ortaya çıkışından sonra da Rumeli beylerbeyi, divan toplantılarına katılıp vezirlerle bir arada oturmak, diğer beylerbeyiler arasında ön sırada bulunmak gibi devlet teşkilatında önde gelme özelliğini korudu.

Kurulan üçüncü beylerbeyilik Amasya-Tokat bölgesini içine alan Rum beylerbeyiliği idi. Timur istilası ardından Şahruh Mirza´nın tehdidi Osmanlılar için bu bölgenin önemini oldukça arttırdı.

Rumeli beylerbeyiliğine dahil Bosna uç vilayetinin bir beylerbeyilik olarak gelişmesi, 1463´ten 1580´e kadar bir asırdan fazla sürdü.

I. Selim´in fetihlerinden sonra Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz'ı içine alan Arap vilayeti, Alaüddevle vilayeti ve Diyarbekir vilayeti kuruldu.

Kanuni Sultan Süleyman´ın ilk saltanat yıllarında meydana gelen olayların tesiriyle Arap vilayeti yeniden düzenlenerek Halep, Şam ve Mısır beylerbeyiliklerine ayrıldı.

1533'te Cezayir beylerbeyiliği kurularak idaresi aynı zamanda kaptan-ı deryalığa getirilen Barbaros Hayreddin Paşa´ya verildi. Böylece deniz uç bölgesinin bir beylerbeyilik haline dönüşmesine, özellikle Andrea Doria´nın Koron´u zaptı ve İmparator V. Karl´ın Akdeniz'deki Haçlı faaliyetleri hız kazandırmış oluyordu.

Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki yeni fetihler daha başka beylerbeyiliklerin de teşkiline yol açtı. Asya kesiminde 1534'te Azerbaycan ve Bağdat, Ağustos 1548'de Van, 1534'te Erzurum, Eylül 1549'da Akçakale; Rumeli kesiminde Ağustos 1541'de Budin, 1552'de Tımışvar beylerbeyilikleri teşkil edildi.

1568'de Rumeli beylerbeyiliğine bağlı Kefe sancağı, Volga havzasına planlanan Astarhan (Hacı Tarhan) seferi dolayısıyla bir beylerbeyilik haline getirildi. 1571'de fethinden sonra Kıbrıs'ın korunması için büyük kuvvetlere ihtiyaç duyulduğundan Lefkoşe beylerbeyilik merkezi oldu ve buraya Alaiye, Tarsus, İçel, Sis ve Trablusşam sancakları bağlandı. Birçok beylerbeyilik de 1578-1590 Osmanlı-Safevi mücadelesi sonucu Kafkasya topraklarının fethiyle teşkil edilmiş, ancak geçici askeri gayelerle oluşturulan bu beylerbeyiliklerden yalnızca Çıldır ve Kars, I. Abbas'ın idaresindeki Safevi karşı saldırılarından sonra da ayakta kalabilmişti.

1609 tarihli Ayn Ali Efendi'nin verdiği listede imparatorlukta otuz iki eyaletin adı zikredilmektedir. Bunlardan yirmi üçü timar sisteminin uygulandığı normal eyaletler olup Rumeli, Anadolu, Karaman, Budin, Tımışvar, Bosna, Cezayir-i Bahr-i Sefid, Kıbrıs, Dulkadir (Eski Alaüddevle vilayeti veya Maraş), Diyarbekir, Rum, Erzurum, Şam, Trablusşam, Halep, Rakka, Kars, Çıldır, Trabzon, Kefe, Musul, Van ve Şehrizor'dur. Dokuz eyalet ise salyaneli eyalet olup bunların yıllık vergi gelirleri timar olarak dağıtılmaz, doğrudan doğruya hazine adına toplanırdı. Beylerbeyiler, mahalli askerler ve diğer görevlilerin ücretleri eyaletin bu yıllık vergi gelirlerinden karşılanır, kalan kısım ise İstanbul'a gönderilirdi. Bu salyaneli eyaletler Mısır, Bağdat, Yemen, Habeş, Basra, Lahsa, Cezayir-i Garb, Trablusgarp ve Tunus idi.

Beylerbeyilik için eyalet teriminin kullanılması, XVI. yüzyılın sonlarında yaygınlık kazanmaya başlamış olmakla birlikte eski vesikalarda genel anlamıyla da olsa bu tabire tesadüf edilmektedir.

Eyalet Sistemi

Bir eyalet, sancak beyinin idaresi altında sancak veya liva denilen idari birimlerden meydana geliyordu. Sancak daima temel bir idari birimdi ve beylerbeyinin bizzat kendisi "paşa sancağı" adı verilen merkez sancakta bulunuyordu. Onun hassı olarak her sancaktan bazı yerler ve kasabaların gelir kaynakları tahsis edilmişti. Bir beylerbeyinin başta gelen vazifeleri tayin beratlarında özetlenmiştir. Beylerbeyiler, sultanın icra gücünün temsilcileri olarak eyaletin bütün işlerinden sorumlu olurlar ve vali sıfatıyla anılırlar, kadıların hükümlerini ve padişahın emirlerini uygulamaya koyarlardı. Ayrıca beylerbeyilik divanında askeri statüdeki şahıslarla ilgili meselelerde karar verme yetkileri de vardı. Özellikle vezir ünvanlı beylerbeyiler daha fazla yetkiye ve büyük güce sahip bulunuyorlardı. Beylerbeyilerin başta gelen idari görevi halkın emniyetini sağlamak, padişahın emirlerine karşı gelenleri ve kanunları tanımayanları tekip etmekti. Ancak bazı büyük şehirlerdeki yeniçeri birliklerinin ağaları beylerbeyilere bağlı olmadıkları gibi beylerbeyiler yeniçeri garnizonlarının bulunduğu kalelere asla giremezlerdi. Bu şekilde eyalet idaresinde karşılıklı bir denge ve kontrol sistemi kurulmuştu. Bu sınırlamalar ve görev yerlerinin sık sık değişmesi de şüphesiz beylerbeyilerin fazla güçlenmelerini ve bağımsız hale gelmelerini önleme düşüncesinden kaynaklanmaktaydı.

Beylerbeyilik veya eyalet, temel olarak timar sistemi çerçevesinde teşkil edilmişti ve bir beylerbeyi önce eyaletindeki timarlı sipahi ordusundan sorumlu bulunmaktaydı. Onun emri altındaki eyalet kuvvetleri devlet ordusunun büyük bir askeri ünitesini oluştururdu. Beylerbeyinin başta gelen görevi, en mükemmel şekilde kuvvetlerini hazırlayıp orduya katılmaktı. Sipahilerin tayin ve terfileri ona bağlı bulunuyordu. Beylerbeyi belirli bir miktara kadar timar verme hakkına da sahipti. Onun idaresi altındaki defter kethüdası ve timar defterdarı bu işlerle uğraşırdı.

Eyalet Sisteminin Bozulması ve Yeniden Teşkilatlanması

Çöküş döneminde merkezi otoritenin zayıflamasıyla bütün bu sistem bozuldu. Bağdat ve Kuzey Afrika'da görüldüğü gibi bazı uzak eyaletlerde yeniçeriler, mahalli kuvvetli bir kontrol ve bir idari kademeleşme meydana getirdiler. Mısır'da ise gerçek kontrol Memlük beylerinin eline geçti. Doğu Anadolu'da Abaza Paşa'nın idaresi altındaki Celali grupları ve eyalet kuvvetlerinin şiddetli tepkilerinden önce yeniçeri gruplarının güçlerini yerleştirme teşebbüsleri başarısız olmuştu. Fakat eyaletlerde asıl değişiklikleri beraberinde getiren husus timar sistemindeki düzensizlik ve çöküştü. Nitekim artık eyaletlerdeki vergi gelirlerinin önemli bir bölümü timar olarak dağıtılmıyor, doğrudan doğruya iltizam usulüyle hazine adına toplanıyordu. Aynı dönemde ayan adı verilen mahalli ileri gelenler eyaletlerde giderek güçlenmeye başladılar; hatta onlarla iş birliği yapmayan valilerin güçleri ve nüfuzları kısıtlı kaldı.

1812'de II. Mahmud eyaletlerde yeniden merkezi otoriteyi kurmak için bu tip ayan ve paşalara karşı mücadele başlattı. 1826'dan sonra eyaletleri "müşriyet" olarak yeniden teşkilatlandırdı ve bunları, yeni ordunun kurulması maksadıyla mali işlerde olduğu gibi askeri bakımdan da büyük güce ve yetkiye sahip kılınan müşirlere verdi (Lutfi, V, 107). 1839'da Tanzimat´ın ilanı ile eyaletlerdeki mali işler bağımsız muhasılların sorumluluğuna verildi; böylece müşirlerin yetkisi asayiş ve emniyet göreviyle kısıtlanmış oluyordu. Daha sonra eyalet teşkilatında Batı tesiri altında önemli değişiklikler ortaya çıktı. Valilerin mesuliyetlerini paylaşan idare meclisleri kuruldu ve eyaletlerin birçoğunun sınırları daha da küçültüldü. Böylece 1864'te eyalet sistemi yerine vilayetler teşekkül etti. Bu sonuncu sistem Cumhuriyett döneminde de muhafaza edilerek her birinin başında birer valinin bulunduğu illere dönüştürüldü.