Yazı tarihi

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Yazı, ağızdan çıkan seslerin, fikirlerin ve görüşlerin mimik yardımı olmaksızın iletilmesini sağlayan, insanlar tarafından bulunan belirli işaret ve işaret sistemleri.[1][2]

İnsanların dil bilme yetisinin bir ürünü olan yazı, ifadelerin kayda geçmesinde ve diğer insanlara iletilmesinde kullanılan bir dizi form ve işaretten meydana gelir. Bu form ve işaretler dizisi icat edildiği günden bu zamana kadar çeşitli yüzeyler üzerinde bulunur.Yazının tarihi bu yüzeyler ile olan etkileşimiyle oldukça ilişkilidir.[3] Yazı malzemelerinin incelenmesi yardımıyla yazının tarihi süreçteki bölgesel gelişimi gözlemlenebilir.

Tarih boyunca yer aldığı yüzeyler[değiştir | kaynağı değiştir]

İlk yazı yüzeyi hem sert oluşu hem de yazılmak için bir hazırlığa ihtiyaç duymaması nedeniyle taş olarak bilinir. Prehistorik dönemde insanların fikirlerini somut ve görünür kılmak için kullandıkları taş yüzeyler kimi zaman mağara duvarlarındaki ritüel çizimleri olarak ortaya çıkarken kimi zaman da küçük taşlar üzerinde geometrik işaretler olarak gözlemlenir. Paleolitik çağda Kuzey İspanya’da,Fransa’da ve İngiltere’de bunun gibi küçük taşların üzerindeki yazılara veya başka bir ifadeyle sembollere rastlanır. Eski çağ sonlarına kadar taş yüzeyi üzerindeki yazıların aktif şekilde kullanıldığı bilinir.[3]

Ardından eski çağ döneminde sıkça rastlanan ostrakon yüzeyi öne çıkar. Ostrakon, kırık veya sağlam haldeki çanak çömleklerin yazı yazmak için kullanılan yüzeyleridir. Eski çağ toplumlarında, özellikle Mısır’da, karşılaşılan bu yazı yüzeylerinin, çoğunlukla kısa haberler ve vergi faturaları için kullanıldığı bilinir.[3]

Bu kullanımın ardından diğer bir yaygın yazı yüzeyi madenler ve metallerdir. Sert halde olan madenlerin yüzeyleri kazınarak, yumuşak olanlarının üstlerine ise el yazısı yardımıyla çeşitli yazılar yazılır. Değerli olan altın veya gümüş gibi madenler hükümdarlara gitmesi gereken yazılarda kullanılır.[3]

Zamanla çivi yazısı halini alan piktograf, yeni bir yazı yüzeyinin kullanımını ortaya çıkarır. M.Ö 4000 yılından itibaren kil tablet kullanımı çeşitli bölgelerde-  başlangıç olarak özellikle Mezopotamya’da- kullanılır. Sümerler tarafından bulunan ve yaygın halde kullanılan çivi yazısı medeniyet başlangıcı olarak bilinir. Kil kullanımının nedenleri arasında imha edilemeyişi, doğa koşullarına karşı koyabilmesi, boyutunun istenilen şekilde olabilmesi yer alır. Tarihi ve edebi belgeleri üstlerinde bulunduran kil tabletler kültür taşıyıcılığı açısından oldukça önemlidir.[3]

Bahsedilenler gibi çeşitli organik olmayan yüzeylerin kullanımından sonra ilk organik yazı yüzeylerinin  palmiye yaprakları ve ağaç kabukları olduğu bilinir. Papirüs kullanımına kadar belirli nedenlerden dolayı -geniş ya da sert olması gibi- sıkça kullanılır. Üzerlerine sivri bir aletle yazıların kazındığı bu yüzeylerin, üst üste konulup ip yarımıyla kitap olarak kullanıldığı gözlemlenir. Ağaç kabuklarının  ise cilalanıp yan yana –akordeon gibi- getirildiği bilinir.[3]

Bitki kökenli olan ahşap yine organik yazı yüzeylerinin içerisinde kullanılanlardan biridir. Hem Antik çağda hem de çeşitli dönemlerde Ön Asya’da, Mezopotamya’da, Anadolu’da ve Mısır’da kullanılır.Yazı, ahşap üzerine bazen kazınarak bazen de renkli mürekkeple yazılarak aktarılır. Bazı dönemlerde okul olarak kullanılan alanlarda, tekrar silinebilmesi açısından tahta üstüne keten kumaş yapıştırılıp alçı ile kaplanarak bu ahşap yüzeylerin kullanıldığı kabul edilir. Bu kullanımının dışında ahşabın iç kısmının çukurlaştırılıp balmumu ile doldurulmasıdır. Bu kullanım, gizli mektuplarda veya ilanlarda kullanılır.[3]

Bunların dışında diğer bir yazı yüzeyi olan ve kutsal metinlerin yer aldığı cenaze törenlerinde, dini törenlerde kullanılan keten bezi Eski Mısırlılar devrinde gözlemlenir. Bu dönemin dışında da Antik Çağ'da da Romalılar ve Etrüksler tarafından kullanıldığı bilinir. Rulo biçiminde veya şeritler halinde kesilerek kullanılır.[3]

Keten bezinden sonra kullanılan başka yazı yüzeyleri ise fildişi, kemik, hayvan kabuk ve organlarıdır. Bu yüzeyler önemli kişilerin yazılarının  bulunduğu yüzeylerdir. Fildişi, yazının tarihi gelişim sürecinde Roma’da imparator emirnameleri gibi önemli yazılarda kullanılır ancak zor bulunması nedeniyle pek yaygın değildir. Ayrıca bu tarz yazı türlerinde ilk ve son sayfanın koruyucu kapak olarak kullanıldığı ve dolayısıyla bu sayfalara yazı yazılmadığı bilinir.[3]

Nil kıyılarında gözlemlenen ve bitkisel kaynaklı olan papirüs, Mısır’da yaygın olan ve çok amaçlı kullanılan bir yazı maddesidir. Sapların taze haldeyken soyulmasıyla ve ince ama enli bir özden elde edilen bu yazı yüzeyi ıslatılmış bir tahtanın üstüne dizilir. Bu dizimin üstüne ters yönde ikinci bir tabaka daha dizilir ve yassı bir taşla dövülür. Elde edilen yeni yüzey nişastalı bir öz ile yapışkan hale gelir. Bunun sonucunda yazı yüzeyi kullanılır.[3]

Özellikle Çin’de kullanılan bir diğer yazı malzemesi bambudur. Bambunun dar olması nedeniyle Çin yazısının dik bir şekilde yazılmasına neden olduğu bilinir.[3]

Kolay bulunması nedeniyle çok sık kullanılan deri, çok eski dönemlere ait ilkel yazıları üzerinde barındırır. Deri M.Ö Bergama’da daha iyi hale getirilir ve derinin işlenmesi sonucu daha sağlam olan parşömen elde edilir. Parşömen, deriden daha ince ve dayanıklı olmasının yanında, papirüsten de daha esnektir.[3]

Çin’de karşılaşılan ipek levhalar ise kaygan bir formu olan ipeğin de bir yazı malzemesi olduğunu gösterir.[3]

Son malzeme olarak tam anlamıyla kağıt üretimi ipeğin pahalı olması ve başka malzemelerin olumsuz yönleri- bambunun ağırlığı gibi- nedeniyle yeni malzeme arayışlarının bir ürünü olarak gerçekleşir. Çeşitli malzemelerle-ip,paçavra,keten gibi- M.S 1500 yıllarından itibaren Çinliler tarafından yapılan kağıt,ana maddenin ıslatılması ve file gibi gözenekli bir maddenin üstünde düzleştirilmesiyle yapılır. Bu file yardımıyla akan fazla su geriye ince bir tabaka bırakır. Elde edilen tabaka güneşte kurutulup ağırlık altında bekletilir ve kağıt haline getirilir.[3]

Yazının tarihsel gelişimi[değiştir | kaynağı değiştir]

Resim yazısı veya piktografi, bilindiği gibi başlangıçta yazı yüzeyi olarak kullanılan taş ve özellikle mağara duvarlarında rastlanan bu yazı türü aslında bir resim dizisinin sadeleşip yazı formu kazanmasıyla oluşur. Piktografi türünün ilk örnekleri M.Ö 3500 yılında Mezopotamya’da ve Mısır’da gözlemlenir.[3]

Hece yazısı veya fonografi, piktografi yardımıyla anlatılamayan soyut kavramların ifadesinde kullanılır. Birden fazla durum ifadesi ve nesne resmi bir araya getirilerek hece alfabesi oluşturulur.[3]

Harf yazısı veya akrofoni, insanların alfabeye geçişinin ilk temeli sayılabilen bir yazı türüdür. Resmin veya hecenin kullanımı yerine ilk sesin işaret halinde belirtilmesiyle kullanılır.[2][4]

Çivi yazısı, Mezopotamya’da kullanılan ve Sümerler tarafından bulunan yazı çeşididir. İlk kullanımı tapınaktaki hesapları tutmak için olan bu yazı türü, resim yazısının değişimiyle ortaya çıkar. Daha öncesinde dik olarak yazılan yazılar çivi yazısıyla birlikte yan yana dizilir. Her hece için yapılan işaretlerle soldan sağa doğru oluşturulan bu yazı türündeki yatay veya dikey çizgilerin önündeki üçgen şekli çiviye benzetilir.[3]

Hiyeroglif, en belirgin örneğinin Mısır Hiyeroglifi olarak bilindiği resim yazısı türüdür. Hiyeroglifin papirüslere yazılmasından dolayı resimler şekle doğru değişim gösterir. Bunun sonucunda hiyeroglifin başlangıçta hiyeratik yazı tipini ardından da sadeleştirilmesiyle birlikte demotik yazı tipini oluşturur.[3]

Çin yazısı, harf yerine sembollerden oluşan bir çeşit resim yazısıdır. Sembollerin bölgelere bağlı sesleri değişir ancak anlam aynıdır. Her kelime için farklı bir karakter kullanımı nedeniyle kullanım konusunda oldukça zor olduğu söylenebilir.[3]

Fenike yazısı, açıkça alfabe yazısını ilk bulan Fenikelilerin ürünüdür. 22 sessiz harften oluşan bu yazı tipi, ilk satırın sağdan sola, ikincisinin ise soldan sağa doğru olacağı şekilde yazılır İbraniler, Yunanlar ve Romalılar tarafından kullanıldığı bilinir.[3]

Yunan yazısı, Fenikelilerin yazı tipinde olmayan sesli harflerin eklenip geliştirilmesiyle oluşan bir yazı türüdür. İlk harfi Alfa diğeri ise Beta olan bu yazı tipinin adı alfabe olarak belirlenir. Yazının öğreniminin kolay olması nedeniyle, yazı artık belirli bir kesimin değil halkın sahip olduğu bir araç haline gelir.[3]

Latin yazısı veya Roma alfabesi, Yunan alfabesinin değişime uğramış halidir. Temelde 23 harfi barındıran Latin yazısının çeşitli türleri- Capital, Rustica, Uncial, Cursive, Minuscule- vardır.[3]

Arap yazısı, Nebati yazısından türeyen bu yazı türü bitişik halde yazılan sessiz harflerden meydana gelir. Bir süre sonra gelişen Arap yazısı, 28 harften oluşan ve sağdan sola doğru yazılan iki tür -kufi ve nesih- haline gelir. Ardından Aklam-ı Sitte adı verilen ve altı çeşit yazı tipinden oluşan çeşidi gözlemlenir. İslamiyet’in gelişmesiyle Irak ve Ön Asya’da da kullanıldığı bilinir.[3]

Hint yazısı, hece yazısı olan ve Hindistan çevresinde kullanılan bir yazı çeşididir.[3]

Eski Türk yazıları, İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası olmak üzere iki döneme ait yazı türüdür.

  1. İslamiyet öncesi Türk yazısı, dönem olarak 6’ncı yüzyıldan 9’uncu yüzyıla kadar kullanılan Türk yazısı Göktürk alfabesi ve Uygur alfabesidir. Bulunduğu kaynaklar bakımından -Orhun Yazıtları- önemli olduğu için Göktürk alfabesi Orhun alfabesi olarak da bilinir. Sağdan sola doğru yazılan ve dört tanesi ünlü olmak üzere otuz sekiz harften oluşan Göktürk alfabesi ile sağdan sola doğru yazılıp on dört harften oluşan Uygur alfabesi İslamiyet öncesi Türk yazısının iki ana parçasıdır.
  2. İslamiyet sonrası Türk alfabesi, 9’uncu yüzyıldan 11’inci yüzyıla kadar gözlemlenen Arap alfabesidir. Selçuklu döneminde de bir miktar kullanılan bu alfabe, kullanım olarak Osmanlı döneminde çok daha yaygın şekilde kullanılır.[3]

Yeni Türk alfabesi, Cumhuriyet ile birlikte Harf Devrimi nedeniyle Arap alfabesi yerine Latin alfabesi temelli türe geçiş yapıldığı dönemden itibaren kullanılan yazı tipidir. Türkçede bulunan bazı harfler - ş, ı, i, ğ, ç- Latin alfabesinde yoktur ve Yeni Türk alfabesine eklenir. Yeni Türk alfabesi yardımıyla okuma ve yazma oranının arttığı gözlemlenir.[3]

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ "yazı". 10 Ağustos 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Temmuz 2020. 
  2. ^ a b "yazının serüveni". 3 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Temmuz 2020. 
  3. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w x y z "yazının tarihsel gelişimi ve bu süreçte yazının çeşitli yüzeylere uygulanabilirliği" (PDF). 1 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Temmuz 2020. 
  4. ^ "akrofoni". 1 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Temmuz 2020.