İçeriğe atla

Kullanıcı:Eneshasdemir/Deneme

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Cezayir ve Tunus işgali: 1-Cezayir Osmanlı Topraklarına Katılması: İspanya Cezayir taraflarına 1505'te Mersâ el-Kebîr, 1509' da Vehran (Oran) ve 1510'da Bicâye'yi ele geçirmeleri Osmanlı Devleti'nin Akdeniz'deki çıkarlarını tehdit ediyordu.İspanyolların Kuzey Afrika'yı tümüyle işgale kalkışmaları karşısında o sırada Ege ve Akdeniz'de korsanlık faaliyetinde bulunan ünlü Türk denizcileri Oruç Reis ile Hızır Reis bu bölgede Türk hâkimiyetini tesis etme hedefine yöneldiler.İlk olarak 1516'da Cezayir şehrini Osmanlı topraklarına kattılar.Türklerin bölgeye gelişinden sonra Hristiyan ilerlemesi durdu.Böylece Afrika'daki Müslümanlar kendilerine bir hami buldu.Osmanlılar Avrupa'dan gelen Haçlı akınlarını başarıyla püskürttü.(1) Ve böylece 314 yıllık Osmanlı egemenliği Cezayir topraklarında başladı.Cezayir 1830' a kadar Türk hâkimiyetinde Garp ocakları adı verilen özerk bir yönetime sahipti.Cezayir Merkez açısından en güç kontrol edilebilen eyaletti.Başındaki Beylerbeyi ya da vali padişaha tâbi olmakla beraber özerk hareket edebiliyordu.(2) a-Cezayir İşgali: Öncelerden beri bir çok Avrupalı devletler tarafından göz önünde bulundurulan ve Osmanlı toprağı olan Cezayir 19.yy çeyreklerinde artık bağımsız bir devlet gibi hareket ediyordu ozmanlarda Osmanlı, Cezayir ile pek ilgilenemiyor çünkü Avrupalı devletlerin kışkırtmaları sonucu Rumlar ve Balkan halkları Osmanlıya karşı sürekli isyan halinde idiler.Cezayir'i gözüne kestiren ise Fransızlar oldu. Daha önceleride işgal denemeleri olmuş ama başarılı olamamıştı ama şimdi bundan iyi bir fırsat yoktu çünkü Osmanlı 1826 yılında Yeniçeri ocağını kaldırmış ve isyanlarla uğraşıyordu. Fransızlar bu fırsatı kaçırmak istemiyorlardı ve Fransızlar önceleri almış oldukları Bacri ve Busnak adlı iki Cezayirli Yahudi tüccarından 5 milyon frank borç para ve bir miktar hububat almıştı.Fransa İmparatorluk yönetimine geçince bu borcun ödemesi yavaşladı hatta durdu diye biliriz bunun üzerine Cezayirin dayısı Hüseyin Paşa,bu tüccarların hakkını almak için bazı Fransız gemilerine el koydu.Bu şekilde iki taraf arasında gerginlik başladı.Ramazan bayramı sebebiyle Hüseyin Paşa kendi sarayında 28 nisan 1827 günü bir davet verdi.Bu sırada Fransız konsolosu Pierre Deval ile Fransa'nın borçları yüzünden tartışma çıktı.Hüseyin Paşa Deval'in konu ile ilgilenmemesi üzerine elinde bulunan yelpaze ile tokat attı bunun üzerine Fransa hükümeti bu olayı hakaret saydı ve Cezayir ile ilişkilerini kesti.Fransa aklındaki planı devreye koymak için iyi bir zamandı ve 16 haziran 1827' de Cezayire savaş ilan etti büyük bir donanmayı gönderdi ve Cezayiri abluka altına aldı. O sıralarda Yunan isyanı ile uğraşan Osmanlı, İngiltere'nin de isteği üzerine arabulucu olarak Tâhir Paşa yı Fransızlara gönderdi.Fransızlar Tâhir Paşanın gemisine el koydu ve Paşayı Toulon'a gönderdiler.Bâbıâli, Cezayir'in Fransızlar'a karşı tek başına savaşa bilecek kadar güçlü görüyorlardı ve savaşa fiilen karşımak istemiyorlardı zaten kuvvet gönderme imkânıda yoktu çünkü donanma Navarine(20 Ekim 1827) de İngiliz,Fransız,Rus güçleri tarafından yakılmıştı.Osmanlı 1828-1829 yılında Rusya ile yapmış olduğu savaşı kaybedince Fransılar daha da ümitlendiler. Cezayirliler bunalım yaşıyordu ama yinede Fransızlar tedbirli bir şekilde Cezayiri almak istiyordu ve bu Türk-Rus harbi Fransızların ekmeğine yağ sürüyordu.Fransızlar nihai gücünü 14 Haziran 1830 tarihinde Cezayir'e General Bourmont kumandasında büyük bir donanma ve 37.000 kişilik bir kuvvet ile 5 Temmuz 1830 tarihine Cezayiri işgal ettiler.İlk işleri ise Türkleri ülkeden çıkarmak oldu(3).Amaçları Cezayiri kolayca kontrol altına alabilmekti.Cezayirin bütününü ele geçirmeleri ise Konstantin Beyi Hacı Ahmeti'in teslim olması ve Emîr Abdülkâdir kumandasındaki direnişçilerin 1847'de yenilmesinden sonra 10 sene kadar sürdü(4).Osmanlılar ise Mısır isyanıyla yani Kavalalı Mehmet Ali Paşanın başkaldırmasıyla uğraşıyordu ve Cezayir'e fiilen destek veremese bile direniş harketini destekliyordu.Fransızlar bölgede iyice hakimiyeti eline almışlardı ve 314 senelik Osmanlı hâkimiyeti son bulmuştu. Fransızlar bölgeden 1962 yılında çekildiler ve ozman sürecinde türlü katliyamlar yaptılar Cezayir halkına.Bu Cezayir yazımda genel itibari ile Sultan II.Mahmud ve Abdülmecid zamanlarıda oluyor peki bu Cezayirin Sultan II.Abdülhamid ile alâkası ne ? Cezayir işgali Fransızların eline Tunus anahtarını da vermiştir. Bizim Tunus meselesini iyi anlayabilmemiz için Cezayir sorununa hakim olmamız lazımdır şimdi ise Sultan Abdülhamid zamandında yine Fransız kuvvetleri tarafından işgal edilen Tunusa bakalım ve Sultan Abdülhamid hanın dış politkasını inceleyelim. 2-Tunus Osmanlı Topraklarına Katılması: Tunus genel mânada 16.yy da bir İspanyol sömürgesi durumunda idi. Ve Osmanlı Sultanı II.Selim Tunus meselesi ile yakından ilgileniyordu.Osmanlı 1571 senesinde Kıbrıs seferine çıktıkları sırada Cezayir Beylerbeyi olan Uluç(Kılıç) Ali Paşa Tunus üzerine yürümüş 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsî Sultânı Mevlây Hamîd’i yenip ikinci defa Tunusu fethetmişti.Fakat yanında fazla kuvvet olmadığı için ve Sultanın emri üzerine Kıbrıs seferine katılması gerekti ve az bi miktar kuvvet Tunusta bırakarak Kıbrısa yöneldi.Bunun üzerine İspanya Kralı Don Juan büyük bir donanma ile Tunusa ilerledi.Ramazan Beyin direnirlerse İspanyonlar Tunus halkı için katliyam yapacaklarını anladı ve Kayrevân’a çekildi bunun üzerine Tunus yeniden İspanyolların oldu(Ekim 1573).Bu olaydan sonra İspanyollar bölgeye kukla yönetici koyarak çekildiler bunu üzerine Sultan II.Selim Tunus ta ki halka İspanyollar tarafından zulüm edilmesi ve Akdenizde bulunan Osmanlı donanmasını egemeliğini tehlikeye atması neticesinde Tunus seferine çıktı.13 eylülde Bastion kalesinin fethi ile Tunus Osmanlı toprağı haline geldi ve Tunusta aynı Cezayir ve Trablusgarp gibi eyâlet yönetimi halini aldı ve Beylerbeyliğine'de Ramazan Bey getirildi.Böylece Tunusta 3 asırdan fazla süren Osmanlı hakimiyeti başladı. b-Tunus İşgali: Cezayir işgalinden de söylediğimiz gibi Fransa Osmanlıların Kuzey Afrika'daki gücünü almak istiyordu ve bunu aşama aşama yapıyordu ilk öncelikle 1798 yılında Mısırı işgal etti, 1830 yılında Cezayiri işgal etti ve sırada Cezayire sınır komuşu olan Tunus vardı Cezayir işgalinden de deiğimiz gibi Cezayir işgali Tunus un anahtarını Fransızlara vermişti ve Fransızlar ne zaman Osmanlı bir savaşa girse veya isyanla meşgul olsa hemen farklı bahaneler bularak saldırıya geçiyordu.Tunus ise Osmanlıların Yapmış olduğu 93 Harbinde Çarlık Rusyaya yenilmesinden sonra Fransızlar öncelerden beri Osmanlıya dikte ettikleri, Cezayir sınır güvenliğinin olmadığını, güvenliği sağlamak amacı ile Tunusun'da Fransaya bırakılmasını Berlin Kongresinde istemişti lakin Osmanlı buna kesin bir şekilde karşı çıktı ve Tunusun Osmanlı toprağı olduğunu Berlin Antlaşamasında söyledi ama Avrupalı devletler bu olaya sıcak baktılar çünkü Fransa, İngilterenin ve diğer Avrupalı devletlerin bu konuda desteğini almıştı. Hâl böyle olunca Tunusunda elden çıkması kaçınılmaz oluyordu.Fransızlar 1881 senesinde sınırda bazı hareketliliklerin olduğunu söyleyerek Tunsu işgal etti.Osmanlı Berlin Antlaşmasının ihlal edildiğini söyledi ama Fransa önceden de değimiz gibi Avrupalı devletlerin desteğini almıştı ve sonuç çıkmadı.Fransa Tunusu işgale başladı ve 12 Mayıs 1881' de Bardo Antlaşmasıyla; Tunus Beyi, dış hükümdarlığı, siyasi ve ordu işlerini bir Fransız Genel Valisine bırakıyordu.Tunusun Muher ve güney kesimlerinde başlayan ayaklanmalar güclükle bastırıldı.Vali Paul Cambon, yeni Bey Ali b. Hüseyine (1882-1902) Marsa sözleşmesini kabul ettirince (1883),ve böylece Fransız himayesi resmen kurulmuş oldu.Bütün bu olanları Osmanlı kabul ettmediğini bildirdi.Resmi padişah fermanında Tunus Osmanlı eyaleti olarak zikredilmeye devam edildi.Fransızların himaye rejmi Tunusun bağımsızlığını kazanana kadar devam etti(1956).Tunustaki Fransız rejmi 74 yıl sürdü.


Kuveyt İşgali ve Osmanlı Topraklarına Katılması:

3-Kuveyt Osmanlı Topraklarına Katılması: Kuveyt, tarihten beri çok önemli istilalara ve işgallere sahne olmuştur çünkü önemli bir yeri olması onu değerli kılıyordu.Özelliklede Basra Körfezine yakın oluşu ve Osmanlıların son dönemlerine doğru petrolün ortaya çıkması Kuveyti almak isteyen devletlerin ağzını sulandırıyordu.Ülke deniz kenarı olması nedeniyle çağlar boyunca bir çok el değiştirmiştir.Ve burdaki insanların genel geçim kaynağı denizcilik ve gemicilik olmuştur.İlk çağlarda liman merkezi olarak kullanılan bölge 2 önemli ad değişikliği yaşamıştır bunlardan ilki Grekler tarafından "Larissa" adı verilmiş(5).XVI.yüzyıla kadar bu adla gelen bölge nihai ismini Portekizliler tarafından almıştır.Portekizler "Küçük Kale" manasına gelen "Kuveyt" ismini vermişlerdir.Kuveyt İslam Devletlerinden ilk olarak Hz.Muhammed(sav) ölümüden sonra Halid b. Velid tarafından 634 yılında Hire'yi fethi ile gerçekleşmiştir.Kuveytin genel olarak el değiştirmesi ve adı alması böyleydi şimdi ise asırlar boyu sürecek ve huzur,refah getirecek Osmanlı İmparatorluğunun Kuveyti almasına gelelim.Kuveyt 16.yy da Kanunî Sultan Süleymanın Bağdat seferi sonucunda aldığı bilinmektedir(6).Batı Hindistan'da geniş bir bölge olan Gücerat'taki Müslümanları,Portekizlilerin karadan ve denizden bölgeyi işgal etmeleri üzerine Gücerat Sultanı Bahadır Şah, Kanunî Sultan Süleymandan yardım istedi diğer taraftan ise Basra körfesi sahillerindeki Mahalli Arap şeyhi bölgede bulunan Portekizliler için yardım istemiştir.Böylece Körfezdeki Osmanlı hakimiyetinin ilk adımı böyle oldu(7).Osmanlı Irakı Doğu Anadoludan atmak istiyordu ve 1533'de Irak olayları Osmanlıya bu fırsatı verdi.Bu dönemde Irakın sadece Kuzeyi Osmanlı'ya aitti.Orta ve Güney Irak Safavilerin değerli ülkelerinden birini teşkil ediyordu.Bağdatı elde tutmak önemli bir mesele idi.Osmanlı Fırat ve Dicleyi kendi akarsuları haline getirmek için çaba sarf ediyordu ve Mezopotamya'yı elde turarak Basra Körfezine erişmek istiyordu.Bu sırada Bağdat ummimi valisi Zulfekar Han'ın Osmanlılara sığınması bu iki devleti karşı karşıya getiriyordu(8).Sultan Süleyman bunun üzerine "Irakeyn Seferi" ne çıktı ve Tebrizi ele geçirdi 1534' de Iraka yürüken şehrin anahtarını Sadrazam İbrahim Paşa ya verdi.Bağdatın Fethi ile Basra Emiri Raşid,bizzat Sultan Süleymanın elini öptü ve Osmanlı bu suretle ilk defa Basra Körfezine dayanmıştı kısa zamanda Körfezin batı ve kuzeybatı kıyıları Osmanlı Hakimiyetine girdi.Şimidi ise Kuveytin işgali ve Kuveytin Sultan II.Abdülhamid zamanında kaybedildiği yalanının iç yüzüne bakalım.

c-Kuveyt İşgali(Osmanlı-İngiliz Mücadelesi): Bölgedeki mücadeler tam mânada Osmanlı-Portekiz mücadelesi bittiklen sonra İngilizlerle başlamıştır.Portekizliler bu bölgede adeta bir şef gibi giriş ve çıkışı kontrol ediyordu bu Osmanlı Devleti için hem ekonomik hemde siyasal sıkıntı idi.Bu dönemde Kuveyt,Osmanlı Devleti’nin Basra Eyaleti’nin Lahsa Sancağı’na bağlı bir ilçeydi(9).Portekiz 16.yy başlarında Hint Okyanusunda egemen bir devletti ama İspanyanın işgali(1580) ve XVII.yüzyılın başlarında Hollandalıların ve İngilizlerin Güney Asya adalarına yerleşmeleri Portekizin Hint Okyanusundaki sömürgecilik faaliyetlerini aksatıyordu veya bitiriyordu da diyebiliriz.Ancak bu sömürgeciler içerisinde İngiltere, bölgelerdeki nüfuzunu artırmış ve sömürge devletleri arasında en güçlü hale gelmişti.İngilizler bu yayılmacı politika sayesinde Hindistandan Fransızları yollamış ve Basra Körfezi ne de hakim olmak için kolları sıvamıştı.Ayrıca belirtmekte fayda var Hindistana giden en kestirme yollardan biri ise Basra Körfezi idi ve bu Körfez Osmanlı Devletinin elinde idi. 19.yy çeylerklerinde Osmanlı-Rus savaşları bölgede İngilizler için tehlike oluşturuyordu çünkü Osmanlı genelde bu zamanlarda Ruslara yeniliyordu ve İnglizlerin Basra Körfezi hayallerini suya atma gibi bir seçenek çıktı bunun üzerine İngiltere Osmanlı toprak bütünlüğünü korumak istedi ama 1833 Hünkar İskelesi Antlaşması Rusların Osmanlıya nüfuzunu kolaylaştırmışa benziyordu. İnglizler geç olmadan bu politikayı devreye soktular.Peki konu Kuveyt ama neden hep Basra Körfezi, işte İngilizleri Kuveyte çeken savaş 1776 İran-Osmanlı savaşı Basra, İran tarafından işgal edildi ve Hindistan'dan gelip Irak, Basra(Bağdat), Suriye (Halep-Şam) ve İzmir-İstanbul üzerinden geçen ticaret yolunun Kuveyte kaymasıdır(10). Bunu takiben İngiltere, British India Company (İngiliz Hind Kumpanyası) vasıtasıyla Basra Körfezi ağzında, suların derin olduğu tek liman olan Kuveyt’e bir acente açmıştır(11).Sonuçta Kuveyt 1805 te İngiliz himayesine alınmış ama arkası gelmemiştir.İngilizler bölgeye iyice yerleşmek için Arabistanda vuku bulan Vahhabi isyanlarına karşı Kuveyti koruyucu bir rol üslenmiştir(12).1821'de Basrada bulunan İngiliz siyasi memuru Kuveyt topraklarına dahil olan Feylekaya yerleşmiştir.Daha bu tarihte Kuveyt Osmanlıyı umursamayan yarı bağımsız bir devlet gibi hareket etmeye başlamıştır.Bununla beraber Kuveyt Şeyhi, 1829'da Osmanlı hakimiyetini kabul edip vergi vermeye başlamıştır.Böylece 1853'de doğrudan doğruya Osmanlı himayesine girmiştir.Bu arada Kuveyt, Arabistanda vuku bulan kabile çekişmelerine İngilizlerin desteği ile müdahaleye kalkışmıştır.1884 yılında Vahhabilerin lideri Adülaziz İbn-i Suud ile Şammar Emiri İbnü’r-Reşid arasında Hicaz hâkimiyeti yüzünden şiddetli bir mücadele meydana gelmiştir ve Abdülaziz bozguna uğrayarak Kuveyt Emiri Mübarekü’s Sabbah’a iltica etmiştir(13).Böylece XIX. asrın sonlardına Kuveyt, Arabistanda baş gösteren bir harekete kapılmış ve Bâbıâlinin nüfuzunu sarsılmıştır(14).Kendisine Kaymakam ünvanı verilen Mübarek el-Sabbah, İngilizlerin vaadleri ile özgürlük hevesine kapılmıştır.Bu arada Riyaz Emiri Muhammed b. Raşit ile aralarında çıkan münakaşa savaşa dönüşmüştür.Raşit, Osmanlı desteği alırken Sabbah, İngiliz desteği alıyordu.İnglizler Kuveyt üzerindeki bu fırsatı kaybetmek istemiyorlardı ama Osmanlı, Londra nezdinde İnglizlere Kuveyt meselelerine karşımamasını istiyordu.Başlangıçta İngilizler de Kuveyte yardımda pek sıcak bakmadı ama sonra Alman-Osmanlı dostluğu başlayınca yardıma karar verdi.Ve Almanlar' la Osmanlıların beraber yürüteceği Bağdat demir yolu Kerbela, Necef,Zübeyr, Basra hattı demiryolu projesi İngilizleri tedirgin etti ve Almanların Basra Körfezine girmelerini istemiyordu.Bu amaçla İngiliz Hindistanı valisi Lord Curuzon, Kuveyt Şeyhi Mübarek ile 23 Ocak 1899 da bir antlaşma imzalamıştır(15).Antlaşmaya göre Şeyh İngilizlerin koruycu görevini üstleneceği ve yılda beş yüz İngiliz altını vermeleri karşılığında İngiltereden başka hiçbir devletin uyruğuna terk etmemeyi ve kiralamamayı ve İngilterenin rızası olmadan hiçbir yabancı temsilci kabul etmemeleri.Böylece Kuveyt görünüşte bir Osmanlı toprağı ama İngilizlerin koruyculuğunu üstlenmiştir(16).1900 yılının başlarında Mübarek ile Reşitin arasındaki mücadele başlamış ve savaşa dönüşmüştür. 17 Mart 1901 de Mübarek yenilmiş ve İngilizlere sığınmıştır ve bu durum İngilizlerin bölgedeki hakimiyetini artırmıştır.Bu durum Kuveytin Osmanlı bağları ile kopma noktasına getirmiştir.İngiltere, Kuveyt’te özel haklarının bulunduğunu; Osmanlı Devleti ise Kuveyt’teki egemenlik haklarının bütünüyle sürmekte olduğunu iddia etmiştir.Bu nedenle Basra Körfezi kıyılardaki Osmanlı-İngiliz mücadelesi devam ettmiştir(17).Olayların devamı üzerine II.Abdülhamid Kuveyt üzerindeki İngiliz çekişmesini daha da artırmamak için Bâbâliye direktifler vermiştir.Bölge üzerinde Osmanlı ile İngilizlerin düştüğü ihtilaf 1913 de çözümlenmiştir(18).Almanların Bağdat demiryolu projesi İngilizleri Basra Körfezinde daha dikkatli davranmasını sağlıyordu ve bu demiryolu projesini Almanlara kaptırmak istemiyordu.Sonuçta ise Bağdat-Basra ya kadar uzanan demiryolu Kuveyte gelirse bunu İngiliz şirket yapımını üstlenecekti(19).İngiltere bölgedeki hakimiyeti Almanlara kaptırmamak ve Basra Körfezi'nin doğusunu nüfuz altına aldıktan sonra, bu defada Körfezin batı kısmında nüfuzu artırmak istiyordu fırsat ayağına gelmişti çünkü Balkan Savaşları(1912-1913) yenilği ile sonuçlanmıştı.İngilizler resmen Osmanlı Devletini cezlandırımış gibi Almanların haklarını sınırlandırmayı İngilizlere fazlaca hak verilmesini Hindistan yolunun güvenliğini sağlamayı hatta gerekirse İngilizler ile ittifak yapmayı söylemiştir ve Osmanlıyı bir nevi yanlızlığa sürklemiştir.Nitekim dönemin Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa Londra ile görüşmelere başlamış "...Ka Line toplantısında İngilizlerin Kuveyt'ten başka Katar'a tasallut ettiklerimeselesi görüşüldü. Bu toprakların İngiltere'ye değilse bile İngiltere'nin nüfuz ve himayesine bırakılmasından başka çare göremiyordum. Fakat Şurayı Devlet Reisi Sait Paşa, itiraz etti. Bu hususun hükümetin salahiyeti dışında olduğunu, Meclis-i Mebusan toplanıp karar vermedikçe, toprak terk edilemeyeceğini söyledi. İngiltere Hükümeti’nin bile Avam Kamarası'nın tasvibini almadan bu gibi işler yaptığı cevabını verdim... Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden İngiltere ile ihtilaf çıkaramazdık. Bu ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi bir istifademiz olabilirdi? ... Kuveyt ve Katar'ı ı İngiltere'ye bırakmaya ve zengin Irak vilayetimizle uğraşmaya karar verdim." Görüldüğü üzere bir yalan daha ortaya çıktı. Kuveytin Sultan II.Abdülhamid'in verdiği yalanı bunula beraber tarihe karışıyor. Aslında Kuveyti veren Mahmut Şevket Paşa yani Sultan II.Abdülhamidi hâl eden kişi o dönemin Sadrazamı ve sırf İngilizlerle sorun yaşamayalım diye bir imzaya iki vilayetimiz verildi bu imza ise 29 Temmuz 1913'te Osmanlı temsilcisi Hakkı Paşa ile İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edword Grey tarafından imzalanmıştır(20).Antlaşma Irak-İran sınırı (Şattü'l Arap) düzenlenmesinin yanı sıra Körfez bölgesinde Kuveyte ve Katara bazı haklar tanınıyordu(21).Antaşmanın ilk 6 maddesinde Kuveyt,Osmanlı İmparatorluğu dahilinde muhtar bir kaza olarak tanınıyor 5. ve 6. maddelerde Kuveytin sınırları tayin oluyordu. Bağdat-Basra demir yolu yapımını, Bağdat-Basra hattının yapılması ve Kuveyte uzanacak tarafının İngiliz şirket tarafından yapılması kararına varılıyordu(22).Antlaşmanın Kuveyt ile ilgili tarafına baktığımızda: 1-Kuveyt, Osmanlı toprağı olmakta devam edecekti. Ancak Osmanlı Hükümeti, hiçbir bakımdan Kuveyt işlerine karışmayacak ve oraya asker göndermeyecek, İngiltere ile Kuveyt Şeyhi arasında yapılmış olan bütün antlaşmaları tanıyacaktı. 2-Anlaşmanın gizli maddesine göre de; Osmanlı Devleti, özerkliğini tanıdığı Kuveyt'in dışişlerine İngiltere'nin karışma hakkını tanıyacak; Kuveyt ile bağımsızlığını tanıdığı Katar bölgesinde bulunan bütün memur, asker ve diğer görevlilerini geri çekecekti. Böylece Osmanlı Devleti Basra Körfezindeki özelliklede batı kıyısındaki haklarını tamamıyla kaybetmişti.Bu arada yapılan antlaşmaya göre Osmanlı Devleti'nin Basra Vilayeti'nin Lâhsa sancağı na bağlı olmakta devam edecek Kuveyten,antlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre sonra 27 Ekim 1913'te İngiltere petrol imtiyazı sözünü elde etmişti(23).İngiliz ile Osmanlı Devleti ile yapılan bu antlaşmalar yakın zamanda patlak veren 1.Dünya Savaşı ile engellenmiştir.Savaşın sonrasında Kuveyt,İngilterenin himayesi altında yarı bağımsız bir şeyhilik oldu.Orta Arabistan hükmü altında bulundurulan Şeyh Abdülaziz 1.Suud da bu statüyü 26 aralık 1915'te onayladı(24).Avrupada savaşın başlaması üzerine İngiltere Körfez politikasına daha bir önem verdi ve Hindistan Bakanlığı ve onun yanı sıra Kuveyti korumak için bir hârekat düzenlenmesi lazımı bu hârekat içinde hem Kuveytin hemde İbn Suudun iş birliği yada iyi niyetli tarafsızlığını sağlaması gerekiyordu.Bu amaçla,Kuveyteki İngiliz ajanı Yüzbaşı W.H.I Shakespear'in aynı gün, yani 2 Ekimde İbn Suuda gönderilmesi kararlaştırıldı.Nitekim İngiliz Sir Percy Cox, 3 Kasımda Şeyh Mübarek ve İbn Suud'a bir mektup göndererek , Kuveytin "İngiliz Himayesi altında bağımsızlığını tanıma vadinde bulunmuştu (25)".Bu arada Mübarek in 1916 da ölümü üzerine oğulları (Cabir,Salim ve Naşir) arasında taht kavgaları başladı(26).Salim İngiliz desteği ile tahta çıktı.Bu arada İbn Suud, Raşiti Emirliği üzerindeki hakimiyetini tescil ettirmiş ve Akdeniz'i Basra Körfezine bağlayan yolları denetler hale gelmişti.Bunu üzerine Salim 1913 İngiliz-Osmanlı Devletinin yaptığı antlaşmaya dayanarak kendisine bırakılan toprakları güvence altına almak için güney sınırlarına kale yaptırmak istemiş ama Suudlar bunu engellemiştir.Nitekim Savaştan sonra 1922'de Suudi Arabistan, Iraktaki İngiliz manda rejimi hükümeti ve Kuveyteki İngiliz siyasal memuru katılımı ile yapılan Ukdir Konferansı ile Kuveyt sınırları berilenmiş(27).Antlaşma ile 1913 antlaşmasında Kuveyt toprağı olarak saptanmış yerlerin 3/2 si Suudlara veriliyordu.Bu karar Kuveyt şeyhini şaşkına çevirmişti(28).Araplar, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlıyı yalnız bırkarak İngilizlerin Hürriyet,Özgürlük,Bağımsızlık gibi yalan vaatlerine kanmış ve Osmanlıyı Yıkıma götürmekte en önemli rollerden birini oynamışlardır. Ama hepside gördüki savaş bitimide bunların hepsinin yalan söylentiler olduğunu anladılar. Kuveyt 23 Aralık 1934'te Şeyh, ülkedeki birleşik petrol yataklarını kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak isteyen İngiltere ve ABD ortaklaşa, Kuveyt toprak ve karasularıda petrol arama ve bulunan yatakları işletme imtiyazı alarak Angolo-Persion Oil Company ve Gulf Oil Corparation of America yarı yarı ya iştirakleri ile Kuwait Oil Company şirketini kurmuşlardır.Kuveyt bağımsızlığına ise 1961 yılında kavuşmuştur.Yazımın ilk başlarında da dediğim gibi Sultan II.Abdülhamid zamanında kaybedilen Kuveyt asıl olarak 2.Meşrutiyet'ten sonra kaybedilmiştir. Mahmut Şevket Paşanın 29 Temmuz 1913' de atmış olduğu imza ile kaybedilmiştir.


Mısır İşgali ve Osmanlı Topraklarına Katılması:

4-Mısır Osmanlı Topraklarına Katılması:Yavuz Sultan Selim babasından yani Sultan II.Bayazid'den tahtı resmen söke söke almıştır.Tahta çıkar çıkmaz Trabzonda sancakta iken Safavi fitnesini görmüş ve daha şehzadeliği döneminde bunun üzerine yoğunlaşmıştır.Tahta geçincede ilk işi Safavileri'in Anadoludaki fitnesini bitirmek olmuştur.Nitekim bu iki devlet eninde sonunda karşı karşıya gelecekti ama Şah İsmail bir türlü Sultan Selimle karşılaşmak istemiyordu ama kader değişmez ve bu iki büyük ordu Vanın Çaldıran ovasında dehşetli bir harbe tutuştular(23 Ağustos 1514).Sultan Selim Safavi ordusunu perişan etti ve daha uzun bir süre Doğu tehlikesi Osmanlı için olmayacaktı.Sultan Selim tekrardan Safavi'ler üzerine bir sefer düzenlemek istediler bu sefer olurken bir yandan da Memlük Sultanı Kansu Gavri ordusuyla beraber Halepe geldi. Antepde konaklayan Sultan Selim bu olaya sinirlendi ve Kansu Gavriye mektup gönderek savaş için yer istedi ve geçmişte Fırat Kalkanı operasyonunun olduğu yerde yani cabık ovasında iki ordu karşı karşıya geldi.Osmanlıların üstün ateşli silahları bu savaşın kazananını söyledi.Osmanlılar Memlük Devletine ağır bir darbe vurmuşları ve bu savaş tarihe Mercıdabık Savaşı olarak geçeçekti(24 Ağustos 1516).Bu sefer sonrasında Filistin, Lübnan, Suriye gibi devletler Osmanlı egemenliği altına girdi.Sultan Selim bu seferde söylediği söz halen mevcut tur. "Şehittlik müyesser olursa ahirette saadetin, eğer galip gelirlerse dünyada devletin kendilerine ait olacağını söyledi".Savaşın ardından Mısır seferi için hazırlıklar yapan padişah, donanmanın harp malzemelerini İstanbuldan harekete hazır olduklarını, Macarlar'la barışın yenilendiğini haberini alınca 15 Aralıkta Şam'dan hareket etti.Kudüsü ziyaret etmek isteyen Sultan Selim 1500 kişilik ordusuyla Kudüse girdi.Kubbetu's Sahrada yatsı namazını kıldı.Sonunda 1517 yılında Ridaniye savaş'ı gerçekleşti ve Sultan Selim Memlüklere bir daha zafer kazandı.Böylece Kahire alınmış oldu ve Kasr-ı Yusuf'ta Mısır tahtına oturdu, hutbe okuttu.Bunun üzerine Mısrıda 406 senelik Osmanlı egemenliği başladı.

ç-Mısır İşgali ve Lozan Antlaşması: Mısırın durumu diğer eyaletlere göre daha farklıdır.Mısırda genel mânada Hıdıvlık, Kavalalı ailesine dayanıyordu. Mısırda Hıdıvlık saltanat'a dönüşmüştü.Ve bu nedenle Mısır salyaneli bir eyaletti.Ve gelelim şimdi Mısırı Sultan II.Abdülhamid'in kaybettiğine. Mısırın o zamanki valisi Kavalalinin 5. kuşaktan torunu İsmail Paşadır.Paşa İngilizler başta olmak üzere Avrupalı devletlerden borç alıyordu ve bu borçları ödeyemeyecek duruma gelmiştir. İngilizler için bu çok iyi bir fırsattı ve Mısırın ekonomisini düzeltmek için Mısıra maliyeciler gönderdi.Mısırda bir hükümet vardı hükümette maliye bakanı İngiliz, Ulaştırma bakanı Fransızdı.Bu iki bakan harcamalarda kısıtlama yaptırmaya başladı 30.000 kişilik Mısır ordusu 10.000 kişiye düşürüldüi, Askerî harcamalar kısıtlandı 2.500 subay ordudan atıldı bir çok memurun işine son verildi güya Mısırı ekonomik sıkıntıdan kurtarmak için yapıyorlardı.Yine İngilizin propagandası ile yerli halk 11 Temmuz 1882'de Osmanlılar aleyhine ayaklandı.Mısırı güya hürriyetine kavuşturacaklardı.Avrupalılar Mısır üzerindeki adamlarını hemen geri çekti ve Sultan II.Abdülhamid'e Mısırdaki isyanı bastırmasını söyledi ama bu bir tuzaktı çünkü isyanı bastırmaya ordu gönderse İngilizler bunu kullanıp Mısır halkına "Sizin dininizden olan Osmanlı sizi öldürüyor" diyecekti.Ve kendilerini kurtarıcı kabul ettirecekti ama Sultan II.Abdülhamid bu tuzağa düşmedi ve orduda göndermedi.Bunu üzerine İngiliz ve Fransızlar bölgeye asker çıkartarak sözde isyanı bastırmak üzere bölgeyi işgal ettiler.Sultan II.Abdülhamid İngilizler'le masaya oturarak anlaşma sundu.Anlaşma şartları ise şöyle 1-İngiltere, Mısırı 1.5 yıl içinde boşaltacak 2-Mısır ordusunda çok az İngiliz subay olacak 3-Bir isyan çıkarsa Osmanlı Devletinin müdahale hakkı olacak,dışarıdan bir müdahale ile de Osmanlı ile İngiltere ittifak olacak 4-Sudan ve Mısır Osmanlı toprağı kabul edilecekti. Ama İngiltere bu anlaşmaya itiraz etti ve bazı maddelerin değişmesini istedi bunu üzerine 1-Süveyş kanalı açık olacak 2-İngiltere, bir miktar askeri Mısırda bırakacak,gerektiğinde asker gönderme hakkına sahip olacak. 3-İngiltere, Mısırı 3 yıl içinde boşaltacak.

Osmanlı tarafı Mısır'ın tahliyesini bir takvime bağlamaya çalıştıyasada İngiltere ayak diretiyor ve müdahale hakkının sadece kendinde olmasını istiyordu.Anlaşma aslında İngilterenin Mısırı terk etmek istemediğini gösteriyor.Sultan II.Abdülhamid anlaşmayı inceledi, yine diplomatik yollarla anlaşmanın değişmesini istedi ama bir sonuç alamadı.Sultan Mısırı İngiltere insafına terk edileceğini gördü ve anlaşmayı imzalamayı reddetti.Sonuç olarak Sultan II.Abdülhamid İngilizlere Mısırın işgalini tanımalarını getirecek olan anlaşmayı reddederek, Mısırı İngilizlere vermediğini görüyoruz.Sultan Abülhamidin bu diplomatik direnişiyle Mısır'da Osmanlı egemenliği savaşın çıktığı 1914'e kadar devam etmiş, bu tarihte İngiltere Mısırı himayesine almış , 1922'de ise tek taraflı olarak Mısırın bağımsızlığını ilan etmiştir.Pek bilinmez ama Mısır Sultan II.Abdülhamid zamanında değil resmen elimizden çıkması Lozan Antlaşması ile olmuştur(27 Temmuz 1923).Lozanın 17.Maddesi şöyle der :"Türkiye'nin Mısır ve Sudan üzerindeki bütün hak ve dayanaklarından feragatinin hükmü 5 Kasım 1914 tarihinden geçerlidir".Yani bu maddeden de görülüyorki Mısırı Sultan II.Abdülhamid değil Lozan Antlaşması ile resmen kaybedilmiştir.

Genel Sonuç: Sultan II.Abdülhamid han'ın kaybettiği denilen toprakların çoğu hatta hepsi 1.Meşrutiyet'ten sonra Mithat Paşa ve taraftarlı sonucu yapılan 93 Harbi ile elimizden çıkmıştır. Yazımızın ilk başında da dediğimiz gibi Sultan II.Abdülhamid dönemi kendi şahsıma göre 3 kısımdan oluşur 1-1.Meşrutiyet 2-Abdülhamid Dönemi 3-2.Meşrutiyet. Ve toprak kayıplarına bakarsak topraklarımız genel mânada 1.Meşrutiyet ile kaybediliyor ve 1908 yılında 2.Meşrutiyet ile kaybettiğimiz topraklar ise şöyle: Somali 1916 senesine kadar Osmanlı egemenliğinde kaldı, Habeşistan ara ara işgallere uğradıysada Osmanlı Habeşistan'daki haklarını dünya savaşına kadar korudu,Avusturya-Macaristan Bosnayı ilhak etti, Bulgaristan bağımsızlığını kazandı, Girit Yunanistana verildi.Böylece 1.500.000 milyon toprak kaybı yaşandı denilen Sultan II.Abdülhamid döneminde toprakların neredeyse tamamının 1.Meşrutiyet ve 2.Meşrutiyet ile kaybedildiğini görüyoruz yani Sultan II.Abdülhamid meclis kontrolundeyken yetkilerinin kısıtlandığı ve yönetimden uzaklaştırıldığı zaman bu topraklar kaybedilmişti.Peki bir husus dikkatinizi çektimi? Adeta bu 2 darbe Osmanlıyı parçalamak için yapılmış gibi ancak 1.sinden ülkeyi Sultan II.Abdülhamid kurtardıysada, 2.sinde Osmanlı İmparatorluğu 13.000.000 milyon km2 den 700.000 km2 ye düşüyor. Sultan II.Abdülhamid, en çok toprak kaybeden başarısız bir padişah ilan edilirken Osmanlıyı yıkıma götüren İttiatçılar ise kahraman oluyor. Biraz akıl ve biraz vicdan.


                                                Kaynakçalar:

Osmanlı Tarihi (Ord.Prof. Enver Ziya Karal, cilt V, TTK 1983) (1) Siyasi Tarih (Dr.Rıfat Uçarol, Filiz Kitabevi1985) (2) (cezyir işgali ve yelpaze olayı) Roger Letourneau, “Social Change in the Muslim Cities of North Africa”, The American Journal of Sociology, Vol. 60, No. 6 (May, 1955), s. 527.(3) Davut Dursun, “Cezayir, Sömürge Dönemi” DİA, VII/ 489-490.(4) Sami öngör, a.g.e, s. 203 (5) Ümit Özdağ, Değişen Dünya Dengeleri ve Basra Körfezi Krizi, İstanbul, 1991, s.109. (6) Hulusi Yavuz, Osmanlı Devleti ve İslamiyet, İstanbul, 1991, s.17–18. (7) Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, C.4, İstanbul, 1977, s. 117–118. (8) Tufan Karaaslan, a.g.e, s.91 (9) Fatih Andı, a.g.m, s.222. (10)

Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar ( Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu), ( Çev: Şirin Tekeli), İstanbul,

1994, s.202. (11) Fatih Andı, a.g.m, s.222. (12) Bayram Kodaman, “ Kuveyt ve Hicaz Olayları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C.12, İstanbul, 1993, s.126. (13) Adolf Grohmann, a.g.m, s.1131. (14) Fatih Andı, a.g.m, s.223. (15) Rıfat Uçarol, a.g.m, s. 378–379. (16) Rıfat Uçarol, a.g.m, s.369–379. (17) Fatih Andı, a.g.m. s.223. (18) Fatih Andı, a.g.m. s.223. (19) Rıfat Uçarol, a.g.m, s. 389–393. (20) Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti'ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi, {1908–1918), Ankara, 1982, s.55. (21) Adolf Grohmann, a.g.m, s.1132. (22) Rıfat Uçarol, a.g.m, s.394–395. (23) Fatih Andı, a.g.m. s.224. (24) Adolf Grohmann, a.g.m, s.1133 (25) Fatih Andı, a.g.m. s.224. (26)

Ümit Özdağ, a.g.e, s.85. (27)
                                                                                         Yazar: Enes DEYNEK