Eğitimin ekonomik rolüne ilişkin yaklaşımlar

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Eğitimin ekonomik rolüne dair beşeri sermaye yaklaşımı, eleme hipotezi, kuyruk hipotezi, ikili işgücü piyasaları yaklaşımı ve radikal yaklaşımlar şeklinde çeşitli yaklaşımlarda bulunulmuştur (Yılmaz ve Sarpkaya, 2016, 110[1]).

Beşeri sermaye yaklaşımı (İnsan Sermayesi Kuramı veya İnsan Sermayesi Yaklaşımı) Eğitimin ekonomik rolünü açıklayan en eski yaklaşım olarak ifade edilmektedir. Beşeri sermayeye yatırımın, ekonomik kalkınmada önemine dair birçok çalışma yapılmıştır. Fakat bir kuram olarak ifade edilmesi T.W. Schultztarafından gerçekleştirilmiştir (Deveci, 2019;[2] Öztürk, 2005;[3] Yılmaz ve Sarpkaya, 2016, 110).

Ekonomik gelişme sürecinde insan ögesinin önemine dikkat çeken insan sermayesi yaklaşımı insana yapılan yatırımlarla sosyal ve ekonomik kalkınmanın daha kısa sürede ve etkili gerçekleşebileceğini belirtmektedir (Schultz, 1971; Akt. Öztürk, 2005). Beşeri sermaye, bireyin bilgi, beceri ve kazanılmış diğer niteliklerinin eğitim aracılığıyla artırılarak bireysel ve toplumsal yarar sağlayacağı bir kavram olarak tanımlanmaktadır (Öztürk, 2005; Yılmaz ve Sarpkaya, 2016). Bu kurama göre insana yatırım seviyesi arttıkça ulusal kazanç ve kişisel kazanç da doğru orantılı olarak artmaktadır.

Ekonomik kalkınmanın geliştirilebilmesi için beşeri sermayeye yönelik yatırımların yapılması gerekmektedir. Beşeri sermaye yatırımlarının en önemlisi olarak da eğitim ifade edilmektedir (Öztürk, 2005). Beşeri sermaye araştırmacılarına göre eğitime yapılan yatırım kişilerin verimliliklerini yükselterek daha fazla gelir elde etmelerini sağlamaktadır (Öztürk, 2005; Yılmaz ve Sarpkaya, 2016).

Eleme hipotezi. Eleme hipotezine göre eğitim, kişilerin verimliklerinde bir artışa neden olmamakla beraber kişinin niteliklerine dair işverenlere ipucu veren bir eleme mekanizması olarak ifade edilmektedir. Eleme hipotezinde belirli bir eğitimden geçen kişilerin sahip oldukları diploma ve sertifikaların onların iş bulmalarında yeterli olduğu fakat bu belgelerin kişiye belirli yetenekler kazandırdığı anlamına gelmediği vurgulanmaktadır. Kişiler sahip oldukları yeteneklerini eğitimleri ile ortaya koymaktadırlar (Öztürk, 2005).

Eğitimsel kazanımlar ve bu kazanımları sembolleştiren diplomalar ile diğer eğitim belgeleri belli bir düzeydeki yeteneklerin tamamlayıcısı olmaktadır. Kişiler, eğitim programlarını seçerken bu programı bitirdiklerinde ödenen ücretleri dikkate alarak tercihte bulunurlar. İşverenler ise farklı eğitim programlarından mezun olan kişileri işe alarak onların eğitim verimliklerine uygun olarak farklı ücretler belirlemektedirler (Öztürk, 2005). Eleme hipotezinde diploma, sertifika gibi belgeler kişilere yüksek veya düşük ücret ödeneceği konusunda işverenlere işaret sunmaktadır. İşverenler kişileri işe almadan evvel onların sahip oldukları bilgi, beceri ve yetenekleri hakkında bilgi sahibi olmak isterler. Diplomalar işgörenlerin o işte bir potansiyele sahip olduğuna dair kanıt olarak ifade edilmektedir. İşverenler bu belgeleri göz önünde bulundurarak istedikleri kriterlere en uygun kişileri işe alırlar (Yılmaz ve Sarpkaya, 2016, 113). Böylelikle verimliliği diğer bireylerden yüksek olan kişiler eğitim ile sınıflanmaktadır.

Kuyruk hipotezi. Bu hipoteze göre verimlilik işgörenlerin değil yapılan işin özelliğidir. Bu nedenle eğitim önemli bir etmen olarak görülmemektedir. Modern teknoloji kullanılarak yapılan işler verimliliği yüksek olan işlerdir ve bu işlerde çalışanlara da yüksek ücretler ödenmektedir. İşgörenler yüksek nitelikteki işlerde çalışabilmek amacıyla kuyruğa girerler. İşverenler ise işgörenlerin eğitim niteliklerinin yüksek olması veya kendilerine uygunluğundan daha çok kuyruktaki kişilerin yetiştirilebilirlikleri ile ilgilenirler. İşverenler işe yeni giren kişilerin en düşük harcama ile eğitilebilmesi amacıyla eğitilmesi kolay yüksek nitelikteki kişileri seçerek eğitirler. Kişiler eğitim düzeylerine göre sıralanmalarından ötürü, kuyruğun önünde yer alanların öğrenme yeteneği fazla olan kişiler oldukları varsayılarak işe alınacaklardır (Öztürk, 2005).

İkili işgücü yaklaşımı. İkili iş gücü sermayesi kuramı beşeri sermaye kuramını eleştirerek ikili bir emek piyasasına dikkat çeker (Yılmaz ve Sarpkaya, 2016, 114). İkili işgücü yaklaşımı insan sermayesi yaklaşımın tersine, emek piyasalarında her zaman marjinal verimlilik kavramının geçerli olmadığını ileri sürmektedir. Marjinal verimlilik, emek piyasasının tümü için geçerli olmayıp yalnızca bir bölümüne uygulanabilmektedir. Bu bakımdan emek piyasasında ücretlerin belirlenmesi ve işgücünün işlere dağılımında eğitim ve diğer beşeri sermaye değişkenlerinin rolleri gereksiz görülmektedir (Öztürk, 2005).

İkili işgücü piyasası kuramına göre, iş gücü piyasaları birincil ve ikincil olarak iki kısma ayrılmaktadır. Birincil piyasayı, ekonomik ve mesleki mobilite öneren eğitim kurumlarına ve mesleki kademelere girmelerine izin verilen veya bu olanağı bulmuş olan işgücü sahipleri oluşturmaktadır. İkincil piyasayı ise iyi eğitim kurumlarına gidemeyen, eğitimleri ne olursa olsun iyi pozisyonlara yerleşmeleri mümkün olmayan ve genellikle geçici işlerde çalıştırılan işçiler oluşturmaktadır. Eğitim-gelir ilişkisini sorgulayan bu kuramda, eğitim ve gelirler arasındaki ilişki bizzat işgücü verimliliği ile ilişkili değildir. Bu kurama göre eğitim ve gelir arasındaki ilişki emek piyasalarına girebilen çalışanları diğer çalışanlardan ayıran bazı özelliklerle ilgilidir. Eleme hipotezinde diploma gibi belgeler işveren tarafından işçi seçiminde kullanılmasından ötürü eğitim ile gelir arasında bir ilişkiden söz edilebilmekteydi. Fakat bölünmüş piyasalar hipotezinde ikincil piyasalar için böyle bir durum mümkün olamamaktadır (Uyanık, 1999; Akt. Öztürk,2005).

Radikal yaklaşım. Emek piyasasında işgücü gelirindeki farklılıkları açıklayan ve sınıfsal farklılıkları vurgulayan bir kuramdır. Bu kurama göre gelir eşitsizliklerini açıklamada temel etken ailenin geçmişi ve bulunduğu sosyal sınıfıdır. Üst sınıfa ait kişiler varlıklarını nesilden nesile taşımak için eğitimi kullanmaktadırlar. Eğitim, fırsat eşitliği sağlamaktan daha çok, topluma kapitalist sermaye birikim yapısı doğrultusunda örgütlemeye yönelik olarak işlev görmektedir. Genel eğitim, elit tabaka mensuplarının çıkarlarına hizmet etmesinden ötürü ekonomik ve sosyal değişmenin aracı olarak işlev görememektedir. Öğrenciler geldikleri sınıfsal kökenlerine göre eğitim almaktadırlar. Üst sınıftan gelen öğrenciler iyi bir eğitim alabilirken alt sınıf öğrenciler daha düşük düzeyde eğitim almaktadırlar (Öztürk, 2005).

Eğitim sistemi, toplumdaki otoritenin ve bürokrasinin merkezindedir. Eğitim kurumları doyumsuz tüketicilerin yetiştirilmesinde birer araçtır. Toplumdaki grupların eşit eğitim olanaklarına sahip olamamaları gelecekte de sosyal farklılıkların devamına sebep olmaktadır. Merkezi otorite gücünü, varlığını ve temel ilkelerini topluma kabul ettirebilmek için eğitimi kullanmaktadır (Çetin, 2001; Akt. Öztürk, 2005).

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ Yılmaz, T. ve Sarpkaya, R. (2016). Eğitim ekonomisi-Eleştirel bir yaklaşım. Ankara: Anı Yayıncılık.
  2. ^ Deveci, Ş. (2019). Seçilmiş OECD ülkelerinin eğitim ve ekonomik büyüme ilişkisi: 2002-2012 arası ekonometrik analizi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
  3. ^ Öztürk, N. (2005). İktisadi kalkınmada eğitimin rolü, Sosyo Ekonomi Dergisi, 1,27-44.