Tartışma:Hanefi Avcı

Sayfa içeriği diğer dillerde desteklenmemektedir.
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sübjektif cümleler[kaynağı değiştir]

Teşkilattaki bazı arkadaşlarının Mösyö dediği, Kadrosuna olan hakimiyeti ve onlara vermiş olduğu çalışma azmi ve iş huzuru tüm kadrosu tarafından takdir edilmektedir, Binbaşı Cem Ersever, Hanifi Avci'ya güvenirdi ifadeleri çok sübjektif.--Yzkoc 21:06, 21 Mart 2009 (UTC)

  • Madde kaynaksız ve öznel ifadelerden oluşması nedeniyle, kaynaklı bir biçimde tekrar yazıldı. Bu tür ifadelerden arındırılarak sade hâle getirildi. --DsMuratileti 22:49, 13 Haziran 2009 (UTC)

Şaban Dayanan'ın Mersin'de Tanıdığı Avcı üzerine enteresan değerlendirmesi[kaynağı değiştir]

Böyle kritik dönemlerde çıkıyor. Öncesinde çıkmıyor. Ergenekon başlangıcında veya öncesinde böyle bir çıkış yapsaydı anlam verirdim. Öyle bir hava çizdi ki sanki Ergenekon operasyonlarını cemaat istedi ve yapıldı. Hanefi Avcı önü kesilemeyen polislerden biri.

Ahmet Altan'ın Haliç'teki Simonlar kitabını değerlendirmesi[kaynağı değiştir]

http://www.taraf.com.tr/ahmet-altan/makale-avci-ve-ergenekon.htm

Kim Ergenekon’un üstüne gitse Fethullahçı damgası yiyor.

Ergenekon’u koruyabilmek için ellerindeki tek “propaganda malzemesi” bu.

Ergenekon yok, Fethullahçılar var.

Balyoz’u Fethullahçılar yazdı, darbe planlarını Fethullahçılar yaptı, Dink cinayetini Fethullahçılar abarttı, Danıştay cinayetini Fethullahçılar bir örgüte bağladı, silahları Fethullahçılar gömdü, Kafes planını Fethullahçılar yazdı, Koç müzesindeki denizaltına bombayı Fethullahçılar koydu.

Bu ülkede bir devlet, bir derin devlet var, ordu var, jandarma var, istihbarat var, medya var, neden bunca güç, bu suçların Fethullahçılar tarafından işlendiğini kanıtlayacak tek bir belge bile çıkartmıyor?

Neden hep devletin içindeki Ergenekoncular planlarıyla birlikte yakalanıyor da, onlara “suç attığı söylenen” Fethullahçılar yakalanmıyor?

Ya Fethullahçılar çok akıllı ve güçlü, devlet, ordu, istihbarat, polis, yargı, medya çok aptal ve güçsüz...

Ya da bu teoriyi destekleyenler tamamen uyduruyorlar.

Hangisi?

Bu ülkede Fethullahçılar olmasaydı Ergenekon diye bir şey olmayacak mıydı?

6-7 Eylül’ü, Kahraman Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı, Susurluk’u da Fethullahçılar mı uydurdu, 1993’teki cinayetleri Fethullahçılar mı işledi?

Onlar neydi? Onları kim yaptı?

Fethullahçıların “çok tehlikeli” olduğunu söyleyenlerin samimiyetine ancak Ergenekon’un “varlığını ve yarattığı tehlikeyi” kabul ettiklerinde inanırım.

Aksi takdirde onların bir “çeteyi” aklamak için bir cemaatin imajını kullandıklarını düşünürüm.

Avcı için de aynı şeyi düşünüyorum doğrusu.

Alper Görmüş 'ün kitabının iki bölümünün farklı kişilerce yazıldığı değerlendirmesi[kaynağı değiştir]

“Devlet” dersinde başka, “Cemaat” dersinde başka Ergenekon[kaynağı değiştir]

Bu yazının başlığından da anlayabileceğiniz gibi, ben kitapta en çok Ergenekon örgütünün ele alınış biçimine takıldım.

Avcı’nın kitabında, “Devlet” bölümünde başka, “Cemaat” bölümünde başka bir Ergenekon anlatılıyor. Birinci bölümde, bu örgütün yalnız varlığı değil, onun “belki binlerce, belki yüz binlerce insanın katledilmesini dahi meşru gören” bir anlayışa sahip olduğu da kabul ediyor. Avcı’nın, örgütün mahiyeti ve amacı konusunda da kuşkusu yok:

“Ergenekon, devletin rejim için öngördüğü temel ölçütleri yerine getirmeyen/ getirmek istemeyen bir siyasi anlayışın iktidar olmasına mani olmak veya iktidar olmuş ise zorla, antidemokratik yöntemlerle onu devirmek anlayışını savunanların oluşturduğu birliğin adıdır.”

Avcı, bu bölümde Ergenekon’u o kadar önemsiyor ki, davanın şöyle ya da böyle sonuçlanmasının hiçbir öneminin olmadığına inanıyor. Çünkü:

“Yargılama sonunda bir veya birkaç kişinin ceza alması, cezanın az veya çok olması hiç önemli değildir. Mühim olan bu düşünce ve anlayışın yanlış olduğunun mahkeme tarafından tescil edilmesi ve hukuk sisteminin bu yanlışlığı mahkûm etmesidir. Bana göre mahkeme bunu gerçekleştirdiği anda amaca ulaşmış demektir.”

Ben kitabı biraz geç okuyanlardanım... Dolayısıyla, yukarıdaki satırlardan önce Avcı’nın Ergenekon’u “fasa fiso” olarak değerlendirdiğine dair şeyler okumuştum. Kitabın ikinci bölümünde bir başka Ergenekon bölümü olduğunu bilmediğimden, birinci bölümdeki Ergenekon’u okuduktan sonra çok şaşırmış, “bunun neresi fasa fiso” diye sormuştum kendime... Meğer bunun bir de “Cemaat” faslı varmış. O faslı da okuduktan sonra şaşkınlığım iyice büyüdü. Bir kitabın iki ayrı bölümünde Ergenekon örgütü nasıl bu kadar farklı anlatılabilirdi?

Kitabın “Devlet” bölümünde Ergenekon, “istenmeyen” bir iktidarı “indirmek” için oluşturulmuş, “belki binlerce, belki yüz binlerce insanın katledilmesini dahi meşru gören” bir “birlik” olarak tanımlanmamış mıydı? Eh, iktidarda öyle bir parti olduğuna göre, kitabın ikinci bölümünde karşısına bir kez daha “Ergenekon” başlığı çıkan bir okur, o başlığın altında “birlik”in bu amaçla ne işler çevirdiğinin anlatılmasını bekler, değil mi?

Fakat, hayır! Okur, umduğunu bulamayacaktır... Bulduğu ise, şimdiye kadar Ergenekon’la ilişkilendirilen her ne “iş” varsa, bunların külliyen “abartma ve saptırma” olduğuna dair bir dizi itiraz olacaktır.


Basiret bağlanması[kaynağı değiştir]

Birkaç örnek vereyim:[1]


Danıştay saldırısı: “(...) Savcının zorlaması ile bu olaylar Ergenekon’a dâhil edilmek istense de makul bir polisiye akılla bakıldığında hiçbir bağlantı bulunmamaktadır.”


Hrant Dink cinayeti: “Bu olay da her yönüyle en ince teferruatına kadar araştırılmış, karanlıkta kalan hiçbir yeri bulunmayan bir olaydır.”


Kazılarda ele geçen deliller: “Dünyadaki bilinen örgütlerin hepsi öncelikle tabanca ve tüfek, az miktarda da roket ve el bombası bulundurur ama nedense bizde her kazıda el bombası ve roket atarlar bulunuyor.” (Naçizane cevabım: Acaba diyorum, bu farklılık, bizdeki organizasyonun, “belki binlerce, belki yüz binlerce insanın katledilmesini dahi meşru gören” bir anlayışta olmasıyla açıklanamaz mı?)

Daha böyle bir sürü “itiraz” var, fakat benim yerim dar, isteyen kitabın 504-560. sayfalarına müracaat edebilir.

Ben bu yazıyı yazarken, Habertürk’te bir Hanefi Avcı tartışması vardı. Tartışmacılardan Belma Akçura, 2010 mayısında, Avcı’nın kendisine, bugün kitapta ikinci bölüm olarak gördüğümüz “Cemaat”i kitaba koyup koymamayı kafasında tarttığını söylediğini anlattı.

Bu bilgiyle birleştirdiğimde, kitaptaki “iki Ergenekon” tuhaflığı daha iyi anlaşılıyor. Benim tahminim şöyle: Avcı önce tek kitap olarak tasarladığı birinci bölümü yazdı ve orada Ergenekon’u yukarıda anlattığım gibi değerlendirdi. Sonra, işin içine “Cemaat”i de katmaya karar verdi ve üzerinde “Ergenekon-derin devlet” kuşkusu olan her olayı “Cemaat”in operasyonu gibi göstererek bir taşla iki kuş vurmuş oldu.

Tahminimi sürdürüyorum: İki bölümü aynı kitapta yayımlamaya karar verdiğinde, yapması gereken şey, birinci bölümdeki “Ergenekon”u oradan çıkarmaktı. Artık nasıl bir basiret bağlanmasıdır bilmiyorum, bunu yapmadı. Şimdi, bu nedenle çok pişman olduğunu düşünüyorum.

}}