Kullanıcı:Hyios monogenes/madde adı

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Fudoki (風土記, Fudoki)'ler, 713 yılında İmparatoriçe Gemmei (元明天皇, Genmei-tennō)'nin emriyle başlayan ve 8. yüzyılın ilk yarısında sona eren ve bütün Japon eyaletlerinin kayıtlarını içeren Çince yazılmış belgelerdir. Bu belgelerde her eyaletteki yerleşim yerlerinin adı ve adının kökeni, toprak durumu, tarım ürünlerinin kaydı; bölgeye özgü hikaye, masal gibi yazılar bulunur. Bu hikayelerden çoğu günümüze küçük bölümler halinde ulaşsa da bazıları bölgesel efsaneleri ve dinsel içerikli olmayan masallar tam olarak günümüze gelmiştir.

Günümüze ulaşan fudoki'ler[değiştir | kaynağı değiştir]

Fudoki'lerden üçü günümüze tam olarak ulaşmıştır. Bunlar da sırayla Hitaçi Fudoki (常陸国風土記, Hitachi no kuni fudoki) (715), Harima Fudoki (播磨国風土記, Harima no kuni fudoki) (723) ve İzumo Fudoki (出雲国風土記, Izumo no kuni fudoki) (733) dir. Bunların yanısıra ̧ Hizen (Hizen Fudoki (肥前国風土記, Hizen no kuni fudoki)) ve Bungo (Bungo Fudoki (豊後国風土記, Bungo no kuni fudoki)) bölgelerinin kayıtları başka eserlerde yer aldığı için kısmen de olsa varlığını koruyabilmiştir.

Fudoki’leri derleyenler bakıldığında sadece Izumo kayıtlarını yazanların bölge yerlisi olduğu kesinlik kazanmıştır. Bu nedenle Izumo Fudoki kayıtlarının diğer kayıtlara kıyasla özel bir yeri vardır. Izumo halkının bu yapıtta kendi yerel tanrılarına verdiği önem, Yamato halkının Kojiki ve Nihon Şoki adlı yapıtlarda yerel tanrılarına verdiği önemden farksızdır.

Fudoki metinlerinin özellikleri[değiştir | kaynağı değiştir]

Amatsukami Konfüçyüsçülük

Kociki ve Nihon Şoki'de söz edilen efsanelerden farklı olarak bölgesel inançları içeren fudoki’ler öyküleri ve inanç sistemlerini sistematik bir şekilde organize edilmemiştir. Bazen aynı bölgede birbiriyle çelişen iki öykü bulunabilmektedir. Örneğin İzumo Fudoki'de bulunan Kunibiki (bölge topraklarını genişletme) ve kuni-yuzuri (国譲り, kuni yuzuri) (bölge topraklarını kaybetme) öyküleri birbiriyle çelişir.

Kunibiki adlı öyküde başkahraman Tanrı Yatsukamizuono-Mikoto'dur ve Izumo vilayetini avuç içi kadar bulmaktadır; bu nedenle kocaman bir halat getirip etrafındaki topraklara bağlar ve onları çeke çeke Izumo'ya kadar getirir. Bu işleme, eyalet toprakları istediği büyüklüğe ulaşıncaya dek devam eder. İkinci hikayenin kahramanı ise Ōkuninushi'dir ve "bütün dünyayı yaratan tanrı" olarak bilinir. İzumo efsanelerinde bu iki tanrıdan hangisinin dünyayı yarattığı açıkça belirtilmez. Her ne kadar Kojiki, Yatsukamizuo'yu Susanoo'nun dördüncü kuşaktan torunu ilan ederek İzumo soyundan gelen tanrıları tek bir sisteme oturtmayı denemişse de, bu iki tanrı gerçekte akraba değildir. Ayrıca Yatsukamizuo ile Ōkuninushi, farklı yerlerde doğduklarından, birbirleriyle akrabalık ilişkileri yoktur.

Hitaçi Fudoki'de tanrılarla ilgili olmayan pek çok efsane ve halk masalı da yer alır. İzumo Fudoki ve Harima Fudoki gibi yapıtlarda, öykülerin çoğu coğrafi yer ve bölge isimlerinin etimolojik kökenini açıklamaya yöneliktir. Bu masallarda Konfüçyüsçü veya Budacı öğretilerin etkisi hemen hemen hiç yoktur. Sadece Tango Fudoki Itsubun'da yer alan Uraşima'nın hikayesinde Taoculuğun etkisi az çok hissedilse de bu hikaye de zaten köken olarak Kıta Asyası'nda oluştuğu için, Taocu etkinin varlığını pek o kadar abartmamak gerekir.

Harima Fudoki adlı yapıtta, Kuzu şehrinin fethine dair hikayeler bulunur. Bunlardan birinde, Naka'yı kuranların atası olan Takekaşima-No-Mikoto, yedi gün, yedi gece boyunca dans ederek Kuzu şehri insanlarını kendine hayran bırakır ve onları korumakta oldukları kaleden uzaklaştırır. Sonra da askerlerini göndererek hepsini öldürtür. Bu öykü bize, egemen iktidarın Tayka Reformu'ndan sonra merkezi hükümete doğru yöneldiğine dair ipucu vermektedir. Kociki ve Nihon Şoki'de yine efsanevi kralların, güçlü rakiplerini hile kullanarak yenmelerini anlatan benzer hikayelere rastlanır.

Ancak, buna benzer fetih hikayeleri istisna sayılır. Fudoki'deki içerik, halk masalları ve efsaneleriyle doludur. Buradaki tanrılar genellikle insan kılığına girerek, kendileriyle hiç alakası olmasa bile, insanlarla hayvanlar arasında geçen her kavga ve barışa katılırlar. İnsanların muhatap olarak aldığı varlıklar arasında yılan, beyaz kuş, geyik, tavşan ve köpekbalığı gibi hayvanlar bulunur. Bu hikayelerde sık sık ilginç olaylar cereyan eder: Burada kadından doğan bir yılanın sonradan yıldırıma dönüşmesine, beyaz bir güvercinin güzel bir genç kız haline gelişine, bir tanrıçanın aniden beyaz bir kuş kılığına bürünerek uçup gidişine, geyik ve tavşanların insan gibi konuşmalarına şahit oluruz. Hikayelerden biri de baba, kız ve köpekbalığını konu alır. Sevgili kızının bir köpekbalığı tarafından yutulduğunu gören baba dehşet içinde tanrılardan kızının intikamını almalarını diler. Bunun üzerine, yüzlerce köpek balığı katil canavarın etrafını çevirerek onu sahile sürer. Baba köpekbalığını öldürüp karnını yarınca, kızın bacaklarıyla karşılaşır. Burada, tanrıların insanlara yardım ettiğini görüyoruz; şayet böyle olmasaydı babanın aradığı köpekbalığını yüzlerce balığın arasından tespit etmesi mümkün olmazdı.

Buna benzer pek çok hikayede de tanrıların müdahalesi, öykünün akışında fevkalade önemli rol oynar. Yukarıda anlatılan hikayede görüldüğü gibi, öykünün asıl çarpıcı ve etkileyici yönünü insani unsurlar oluşturur. Babanın öfke ve kederini, kızın bacaklarının köpekbalığının karnından çıktığı andaki ruhsal durumunu, insani unsura örnek olarak gösterebiliriz. öykülerde, Koncaku Monogatari.'deki sağlam gerçekçiliğe rastlamasak da, bunların dünyevi kaygılardan kopuk olduğunu söyleyemeyiz.

Unay Sahilindeki Çamlık hikayesi[değiştir | kaynağı değiştir]

Bununla beraber, çeşitli fudoki'lerde hoş ve lirik masallar da bulunur. Hitaçi Fudoki'de yer alan ve bu türü en iyi temsil eden örneklerden biri olan "Unay Sahilindeki Çamlık" adlı öykü şöyle gelişir:

Bu hikayede bazı belirsizlikler görürüz. Örneğin, erkek ve kadının bir utagaki gecesinde karşı karşıya gelmesine toplum zaten izin vermektedir. Hatta aynı fadoki'de, genç kızlan böyle gecelerde festivalin yapıldığı Tsukuba dağına gitmeye teşvik eden şiirsel bir atasözü yer alır:

Hal böyleyken niçin bu çift başkalarına görünmekten çekinmekte ve utanmaktadır? Burada nedenini anlayamadığımız bir tabuya gönderme yapıldığı kesin. Ancak bütün bunlara rağmen, iki genç aşığın çam ağacına dönüşmesi, felsefi ve psikolojik unsurlar içermese de, somut bir yapıdan yoksun olsa da, basit fakat sıcacık duygularla doludur.


Uraşima'nın ziyaret ettiği bu deniz dibi ülkesindeki halkın hiç ihtiyarlamadan uzun süre yaşaması ve hikayenin geçtiği mekanın insana mutluluk veren bir ada oluşu, öykünün, Taoculuktan ne kadar derin bir şekilde etkilendiğini gösterir; fakat her şey bununla bitmez. Hikayedeki ana fikir, yani ölümlü bir insanın 'sihirli' diyarlardan vatanına döndüğünde yüzyılların geçmiş olduğunu keşfetmesi, ana hatlarıyla Çin edebiyatındaki setsuva öykülerini andırmaktadır. Örneğin, Liu Tieng ve Yuan Chi'nin hikayesindeki iki kahraman, şifalı otlar toplamak için T'ien-tay dağına tırmanır ve orada kaybolurlar. Tesadüfen karşılaştıkları iki kız onları sihirli bir ülkeye götürür. Burada neşe ve mutluluk içinde altı ay geçirip memlekete döndüklerinde aradan tam on nesil geçtiğinin farkına varırlar. Bu halk masalını ele alarak son derece ayrıntılı bir öyküye dönüştüren kişinin mutlaka çok iyi eğitim almış bir aydın olması gerekir. Fudoki'ye göre, bu öykü, aslında bölgesel efsanelerden biri olup Tamba vilayetinin eski valisi İyobe no Umakay no Muraji'nin yazdığı hikayeden farklı değildir; ancak bunun tam tersi de olabilir. Asya kültürünü yakından tanıyan ve Tayhö Ritsuıyö sisteminin hazırlanmasına büyük katkılarda bulunan Umakay'ın, Çin kökenli öyküyü Japon kültürüne uyarlayarak Uraşima hikayesini yazmış olması ve fudoki derleyicilerinin de bunu alıp zaman ve mekan olarak Japonya'ya bağlamış olmaları kuvvetle muhtemeldir. Durum ne olursa olsun Uraşima hikayesinin köken olarak Japon kültüründen gelmediğine kesin gözle bakabiliriz.

Çince yazılmalarına ve merkezi hükümetin emriyle derlenmiş seçkilerde yer almalarına rağmen çam ağacı aşıkları ve Uraşima'nın hikayeleri bize bazı kültürel zıtlıklar hakkında önemli bilgiler verir.

Burada sadece olay örgüsünü değil, kadim Japonya'da yaşayan sıradan halk ile aydınlar arasındaki farkı, Asya kültürünün yerel kültür üzerinde bıraktığı etkiyi, sıradan gündelik dünya ile denizlerin altında yer alan dünya arasındaki zamansal çelişkiyi, soyut ve somut dünyalar arasındaki zıtlığı, evrensel ve evrensel olmayan dar çaplı dünyalar arasındaki kıl payı çizgiyi gözlemlemekteyiz.

Aynı dönemde yer alan bir başka edebi tür de kadim türkülerdir. Terim olarak epey muğlak görünen bu sözcük, birçok farklı türkü çeşidini bünyesinde toplar. Bunların arasında Kociki, Nihon Şoki, fudoki gibi yazılı yapıtlar; kagura ve saybara gibi müzik ve dans içeren koşuklar, fuzoku-uta olarak bilinen eski taşra türküleri yer alır. Sözünü ettiğimiz belirsizlik iki nedenden kaynaklanır. İlk olarak, türkülerin terennüm edildiğini bilsek de Kociki ve ona benzer yapıtlardaki şiirlerin müzik eşliğinde okunup okunmadığına dair hiçbir fikrimiz yoktur. İkinci olarak, kadim dediğimizde, bu türkülerin tarihinin 8. yüzyıldan önceki bir zamana ait olduğunu kastetmekteyiz. Ancak, müzik ve dans içeren koşuklar hakkında bu tarihin doğru olup olmadığından kuşkuluyuz. Bununla beraber, Kociki, Nihon Şoki veya bunlara esas teşkil eden daha eski eserleri derleyenler tarafından bestelenip öykülere yerleştirilen lirik şiirlerin haricindeki kadim türkülerin çoğu, saray ve halk festivallerinde dans ve müzik eşliğinde söylenmişlerdir. Bunlardan çoğunun 5. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar olan zaman diliminde ortaya çıktığı sanılmaktadır.

Edebi özellikleri[değiştir | kaynağı değiştir]

Kadim türküler, biçim ve içerik olarak çok farklı özelliklere sahiptir. Her ne kadar çoğunun belirli bir biçimi olmasa da, 5 ve 7'li mısralara baktığımızda bu türkülerin kadim zamanlardan beri 5-75-7-7 kalıplı tanka üslubuna yaklaştığı görülür. Bu şiirlerde kafiye kullanılmamıştır; bu nedenle biçim olarak Shi-King gibi Çince yazılmış kafiyeli Çin türkülerinden farklıdır. Kadim türküler, bir Okinava türkü seçkisi olan Omorosöşi'ye de benzemez; çünkü Okinava türkülerinde 5-7'li hece kalıbına pek rağbet edilmemiştir. (En eski örnekleri 5. veya 6. yüzyıla dayanan Omorosöşi türkülerinin 12. ve 17. yüzyıllar arasında yoğun bir şekilde çalınıp söylendiği rivayet edilir.)

Kadim türküler içerik olarak tanrılardan, krallardan ve köylülerden bahsetse de; Kociki, Nihon Şoki ve fudoki'lerdeki örneklerden anladığımız kadarıyla onların asıl önemli özelliği aşk şarkiları olmalarıdır. Başka bir deyişle, kadim türküler, lirizme doğru güçlü bir eğilim gösterdiği ölçüde epik olmaktan uzaklaşmıştır. Aynca, Nihon Şoki'de bulunan birkaç istisnanın haricinde, bu türküler kesinlikle siyasi konulara değinmez; aralarında savaşı konu edinen şiirler yok denecek kadar azdır. Omorosöşi seçkisindeki bin iki yüz şiirden sadece bir veya iki tanesi aşk türküsüdür. Öte yandan Shi-King seçkisindeki şiirlerin büyük bir çoğunluğu siyasi ve toplumsal içeriklidir. Bu da bize kadim türkülerin kendi ·türünde yazılmış yukarıdaki iki yapıttan içerik olarak çok farklı olduğunu gösterir.

Halk türkülerinin en eski türlerinden biri de utagaki törenlerinden doğmuştur. Daha önce de bahsettiğimiz gibi utagaki törenleri, erkek ve kadınların tanışıp anlaşmaları, birbirlerine şiirler söyleyerek eğlenmeleri için düzenlenen festivallerdir. Hitaçi Fudoki'de bulunan dört şiirin böyle bir törende, iki şiirin de 'sahil eğlencesi' adı altında geçen benzer bir festivalde söylendiğini biliyoruz. Bunlara ek olarak Kociki'deki sekiz şiiri de sayarsak, utagaki koşukl annın toplam sayısı on dörde çıkar. Bu şiirlerden sadece biri biçimden yoksundur; altısı tanka kalıplarına uygun olarak 5-7-5-7-7 hece ölçüsüyle yazılmıştır. Sonuç olarak, on dört şiirden on üçünün tanka kalıbına yaklaştığını söyleyebiliriz. Ancak, kadim türkülerin tanka üslubuna uygun olup olmadığını kanıtlayabilmemiz için bu kadar şiir yetmez; yukarıdaki örneklerin yanın da saybara ve jiızoku-uta türkülerini de incelemek gerekir. Bu tür şiirlerin çoğu, ilk bakışta sabit bir kalıptan yoksunmuş gibi görünse de, aradaki nakaratlar çıkarıldığızam an büyük bir çoğunluğunun tanka üslubuna yaklaştığı görülür. Bu da utagaki şiirlerinde görüldüğü üzere, tanka kalıbının yaygın olarak kullanıldığına işaret eder.

Kociki ve Nihon Şoki'de bulunan çöka'ların halk türkülerinden daha eski bir koşuk biçimi olduğunu düşünmemiz için ortada hiçbir sebep yoktur. Çöka şiirlerinde 5-7 heceli mısralara ağırlık verilmiş olsa da, mısra başına hece sayısı kesin bir kurala bağlanmamıştır. Bazı çöka'lar son beş mısrasında 5- 7-5-7-7'lik tanka üslubuna uygunluk gösterse de bu mısralar, anlam açısından şiirin geri kalanından farklı olmadığı için kendi başlarına bağımsız bir şiir oluşturmaz. Hatta anlaşıldığı kadarıyla, eski Japonca ile yazılmış halk şiirleri arasında hem biçimden yoksun, hem tamamen tanka üslubuna uygun, hem de bu iki aşırı ucun ortasında yer alan fuzoku-uta gibi şiirler vardır. Her ne kadar bu kuramı kanıtlamak için elde yeterli kaynak olmasa da, bu üç farklı koşuk türünün varlığı, şiirde biçimsizlikten tanka üslubuna doğru bir gelişme olduğuna işaret etmektedir. Her şeye rağmen tanka şiiri ve tanka üslubunun Çin şiiri üzerine iyi eğitim almış aydınlar arasından çıkmış olduğunu söyleyebiliriz. Bu şairler daha sonra çöka üslubunda şiirler yazmış olsa da, halk şarkılarındaki ritmik duyguyu gayet güzel bir şekilde korumayı başarmıştır.

Çöka'ların Asuka ve Nara dönemlerinde yabancı kültürün etkisiyle üretilmiş yeni bir şiir üslubu olması kuvvetle muhtemeldir. Bu üslup Kojiki ve Nihon Şoki türküleriyle gelişmeye başlamış, Manyöşü'da zirveye ulaşmış ve Kokinşü döneminden sonra neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Başka bir deyişle, çöka en büyük gelişimini yabancı kültür etkisinin en yoğun olduğu dönemde gösterir. Hemen şunu itiraf edelim ki, kadim Japonya'nın sıradan insanına en yakın olan ifade biçimi tanka üslubudur. Aynı zamanda bu şiirler, Japon lirik şiirinin günümüze kadar gelebilmiş en eski örnekleridir; bugün bile hfila Japon kültür ve geleneğinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Daha önce sözünü ettiğimiz on dört utagaki şiirinin hemen hemen hepsi de erkek ve kadın arasındaki aşkı ele alır. Aralarında ihtiyarlıktan yakınan, huzur için yakaran şiirler olmasına rağmen, çoğu, sevgilinin kollarında bir gece uyuma özlemini dile getirir. Bu anlamı verebilmek için, şiirlerden altısında 'uyumak' anlamına gelen neru fiili ve türevleri kullanılmıştır. Buradaki kadın-erkek ilişkileri özel ve ruhsal değil, tamamen seçicilikten uzak ve bedenseldir. Kişinin kiminle yattığının önemi olmadığını savunan aşağıdaki şiir, bu duruma en aşın örnek olarak gösterebilir.

Çıldırtıyor insanı, Takaşima koyunda Sevişmek istiyorum bir kadınla Çirkin ya da adi fark etmez, Yeter ki olsun koynumda... (Hitaçi Fudoki)

Tanrılar, tarım, doğa ve köy yaşamına ait geleneklerin hepsi halk türkülerinde yer bulur; ama burada en sık ele alınan konu, kadın-erkek ilişkilerinde yaşanan duygulardır. Halk türkülerinin Utagaki şiirlerinden farkı buradaki duyguların grupla sınırlı olmamasıdır. Bunlar, daha ziyade özel duygulardır ve belli bir kişiye karşı duyulan aşkı ifade eder. öte yandan halk türküleri cinsel ve şehvani duygulara ağırlık vererek aşkın duygusal yönünü pek işlememişlerdir; bu açıdan Utagaki şiirlerine benzerler. Örneğin, halk türkülerinde Omorosöşi şiirlerinden farklı olarak büyücülük, sihirbazlık ve tanrıların kudreti gibi konular önemli rol oynamaz. Ancak bu, insanların tabulara ya da cennetten yeryüzüne inen tanrılara inanmadıkları anlamına gelmez. Kadim Japonya'nın halk türkülerinde duygusal dünya aslında, insanların tanrı ve dünya ile olan ilişkileri üzerine değil insanın insanla olan ilişkisi üzerine temellendirilmiştir. Chōka İnsan ilişkileri, özellikle de kadın-erkek ilişkilerinin cinsel ve şehvani yönü Kojiki ve Nihon Şoki adlı yapıtlardaki çöka (uzun şiir) ve tanka'larda (kısa şiir) yer almaktadır. Kociki'de karşımıza çıkan ve Prenses Nunakaha-hime tarafından Tann Yaçihoko'ya (Okuninuşi) ithaf edilmiş olan türkünün dizelerini ele alalım:

Aynı dizeleri, Suseribimeno-mikoto tarafından tann Okuninuşi'ye adanmış bir çöka şiirinde de görmek mümkün. Bu lirik şiir örneğinde kişisel ve özel duygulardan ziyade halk türkülerinde görülen topluma ve gruba ait duygulara yer verilmektedir. Şiirdeki cinsellik açıkça görülmektedir. Daha sonraki devirlerde yazılan lirik şiirlerdeki şehvet öğesi bize, Japon şiirinden ziyade Hintli şair (MS 4. yüzyıl) Kalidasa'nın dizelerini hatırlatır. Manyöşü derlemesinin en büyük başarısı çöka şiir biçimini kalıplaştırmak ve lirik şiir geleneğini özel hayata indirgeyerek bireyselleştirmek olmuştur. Manyöşü seçkisindeki şiirlerde genellikle cinsel konulardan ziyade eski türkülerdeki lirik şiirlerde görülen doğa temaları işlenmiştir.

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]