İçeriğe atla

Büyük Defter

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Büyük Defter (Orijinali: Le grand cahier), Ágota Kristóf'un 1986 yılında Fransızca olarak yayınlanan romanı.

1987 yılında “Livre Européen” ödülüne layık görülen roman, otuzdan fazla dile çevrilmiştir. Roman, 2013 yılında Macar yönetmen János Szász tarafından sinema filmi olarak uyarlanmış ve Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali'nde büyük ödülü kazanmıştır.

Kitap, savaş zamanında kendi başlarına büyümek zorunda kalan ikiz kardeşlerin hikâyesini anlatmaktadır.

"Size nasıl yaşanılacağını göstereceğim!" İkizlerin savaş nedeniyle şehirden sürüldüklerinde ve anneleri tarafından köye götürüldüklerinde anneannelerinden duydukları ilk cümledir. Artık önemli olan hayatta kalmayı sağlayan becerileridir. Okul eğitiminin yerini kaslar ve dayanıklılık alırken, ikiz kardeşler kendilerine özgü bir ahlak anlayışı geliştirmeye başlarlar. Köyde 'cadı' olarak bilinen büyükanneleri, hem kendi hem de ikizlerin geçimini sağlamak onları çalıştırır. Ancak büyükanne sevgi ve şefkat gösteren birisi değildir, ikizlere "itoğlu itler" diye hitap etmektedir.

Bu şartlar altında hayatta kalabilmek için ikizler, fiziksel ve psikolojik olarak sertleşme alıştırmaları tasarlarlar: Darbelere karşı kendilerini duyarsız kılmak için birbirlerine vurur, artık hakaretleri fark etmemek için birbirlerine küfreder dururlar.

"Subay Bey söylemek, siz çok alıştırma yapmak var. Başka alıştırmalar. Vurmak birbirinize kemerle." "Güçlenme alıştırmamızdı." "Subay Bey sormak, siz neden yapmak bu çalışmaları?" "Acıya alışmak için." "Sormak, siz canınız acımak, hoşunuza gitmek?" "Hayır, yalnızca acıyı yenmek istiyoruz, sıcağı, soğuğu, aç­lığı, can acıtan her şeyi."[1]

Bu alıştırmalarla dilenmeyi, yalan söylemeyi, çalmayı ve öldürmeyi öğrenirler. Kendilerini sözlü ve fiziksel olarak savunmayı öğrenerek, savaşın parçaladığı bu topluma kendi yöntemleriyle uyum sağlarlar. Artık iyi korunan çocukluklarını çok geride bırakmış, acımasız genç yetişkinler olmuşlardır.

Ayrıca ikizler bütün deneyim ve gözlemlerini büyük bir deftere kaydetmektedirler.

Devam romanları olan "Kanıt" ve "Üçüncü Yalan"da ikizler yeniden konu edinirler.

  • Savaş: Ágota Kristóf savaş karşıtı bir kitap kaleme almıştır. 1956 Macaristan ayaklanması sırasında batı İsviçre'deki Neuchâtel'e kaçtığında kendisi de bir savaş mültecisi haline geldiğinden, savaşla olan ilişkisi biyografisinde açıkça görülmektedir. Eser bir savaşın sadece cephede savaşan askerler üzerinde değil, aynı zamanda sivil nüfus üzerinde de yaratabileceği korkunç etkileri göstermektedir.
  • Kimlik arayışı: İkizler büyükannelerini görmeye geldiklerinde, yaklaşık dokuz yaşındadırlar. Bundan sonra hiçbir rol model olmadan, koruma ve bakım olmadan büyürler. Bu şekilde, duyguların sadece hayatlarında onları engellediğini erkenden öğrenirler. Güçlü ve yenilmez olmak için sürekli alıştırmalar yaparak sertleşirler. Bu durum bir yandan sevgisiz ve acımasız bir dönemde hayatta kalmak için ideal koşulları yaratırken diğer yandan ikizleri neşe hissedemez hale getirir.
  • Cinsellik: Eserde ikizlerin hayatında cinsellik konusu tekrar tekrar gündeme gelmektedir. Bununla erken yaşta yüzleşmek durumunda kalan ikizlerin gördüklerini ne kadar anlayıp ne kadar anlamadıkları belirsizdir.
  • Metnin yapısı: İki ila dört sayfa uzunluğunda olan her bölüm, ikizler tarafından yazılmışçasına kaleme alınmıştır. Onlar, okulsuz zamanlarda kendilerini geliştirmek için kurallarını kendilerinin belirlediği gerçekçi kompozisyonlar yazmaktadırlar. Metinler iyiyse ve mümkün olduğunca nesnel yazılmışlarsa ve duygulardan ziyade gerçekleri tanımlıyorlarsa büyük deftere kopyalanmayı hak etmektedirler.

"Çok ceviz yiyoruz" yazabiliriz; ama "ceviz severiz" yazamayız, çünkü "sevmek" kesin bir sözcük değil, belirginlikten ve nesnellikten uzak. "Ceviz sevmek" ile "Anneannemizi sevmek" aynı şeyi ifade edemez. Birinci cümle ağızdaki hoş bir tadı belirtir, ikincisi duyguyu. Duyguları tanımlayan sözcükler çok belirsiz, bunları kullanmaktan kaçınıp nesnelerin, insanların kendileriyle, yani olayların sadık betimlemeleriyle yetinmek lazım.[2]

Kısa cümleler ve çok sayıda diyalog içeren metin bu özelliği ile canlıyken, objektif bakış açısıyla yazılmasından ötürü yer yer kurudur. Buna rağmen metnin uyandırdığı duygular şiddetlidir: umutsuzluk, öfke, iğrenme, acıma ve anlayışsızlık, bunlardan bazıları olarak sayılabilir. Yazar Kristóf, metni anadilinde kaleme almadığı halde, bu duyguları aktarmada başarılı olmuştur. Örneğin ikizlerin dilencilik alıştırması hakkında yazdıkları oldukça çarpıcıdır:

Eve dönerken, bisküvileri, çikolatayı, elmaları ve parayı yolun kenarındaki uzun çalılıkların arasına atıyoruz. Saçlarımızdaki okşayışı atmak mümkün değil.[3]

  • Kitabın sonu: Kitabın son bölümünde iki kardeş ayrılır. Biri babanın cesedinin üzerinden geçerek diğerini geride bırakarak komşu ülkeye geçer. Ayrılık, iki çocuğun karşılaştığı son alıştırmadır. İkizlerin ayrılığı ve "biz" bireyliğinin dağılması onları tamamen dokunulmaz ve yaralanmaz kılmalı ve yalnızlıklarını mühürlemelidir.
  1. ^ Agota Kristof, Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan, Çevirmen: Ayşe İnce Kurşunlu, Yapı Kredi Yayınları (İstanbul 2010) S.72
  2. ^ Agota Kristof, Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan, Çevirmen: Ayşe İnce Kurşunlu, Yapı Kredi Yayınları (İstanbul 2010) S.31
  3. ^ Agota Kristof, Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan, Çevirmen: Ayşe İnce Kurşunlu, Yapı Kredi Yayınları (İstanbul 2010) S.35
  • Agota Kristof, Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan, Çevirmen: Ayşe İnce Kurşunlu, Yapı Kredi Yayınları (İstanbul 2010)