Hukukî sebepten soyutluk ilkesi

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Hukukî sebepten soyutluk ilkesi, borçlandırıcı işlemde meydana gelen bir iptal sebebinin, tasarruf işleminin iptal olmasına sebep olmayacağını ifade eder.

Taşınmaz satışında, borçlandırıcı işlemin (taşınmaz satışının) iptal edilmeyi gerektirecek bir unsur barındırması durumunda, tasarruf işleminin (tapu sicilinde taşınmazın devrinin) iptal edilip edilmemesi gerektiği konusunda hukuk dünyasında iki görüş hâkimdir. Bir görüşün savunucuları, hukukî sebepten soyutluk ilkesini temel alarak, tasarruf işleminin, borçlandırıcı işlemdeki butlandan dolayı bâtıl hâle gelmeyeceğini savunurlar. Bu durumda, sebepsiz zenginleşme söz konusu olur. Yâni, A kişisi B kişisine bir taşınmazı sattığında, satış işleminin geçersiz olduğu anlaşılırsa ancak bu sırada tapu sicilinde hukuka uygun bir şekilde taşınmaz B kişisine devredilmişse, bu durumda taşınmazın sahibi A değil, B'dir. Ancak B'nin taşınmazı iktisap etmesinin temelinde bir hukukî sebep yoktur. Bu durumda A, B'yi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre dava eder.

Hukukî sebebe bağlılık ilkesi ile ilişkisi[değiştir | kaynağı değiştir]

Diğer görüşün sahiplerine göre, borçlandırıcı işlemin (taşınmazın satımı) geçersiz olduğu anlaşıldığında tasarruf işlemi de geçersiz olur. Bu görüşün sahipleri, teorilerini hukukî sebebe bağlılık ilkesine dayandırırlar. Bu ilke, hukukî sebepten soyutluk ilkesinin zıttıdır. Borçlandırıcı işlemin iptal olması durumunda, tasarruf işleminin de iptal olması gerektiğini ifade eder. Bu durumda A kişisi B kişisine taşınmazı satmış ve taşınmazın satışı işleminin geçersiz olduğu ortaya çıktığında buna dayanarak tasarruf işleminin (tapu sicilinde ilgili taşınmazın yeni sahibine dair kayıt işlenmesinin) de iptal edilmesine yol açar. A kişisi, malı B kişisine sattıktan sonra (hem borçlandırıcı işlem hem de tasarruf işlemi gerçekleştikten sonra), borçlandırıcı işlemin bâtıl olduğunun anlaşılması üzerine isterse hukukî sebebe bağlılık ilkesine dayanarak B'den malı talep edebilir. Üç ihtimal söz konusudur:

  1. Hukukî sebepten soyutluk ilkesine dayanırsa A kişisi, taşınır malları sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre B kişisinden talep edecektir.
  2. Hukukî sebebe bağlılık ilkesine dayanırsa A kişisi, taşınır mallar için B aleyhine istihkak davası açmalıdır.
  3. Taşınmaz mallar konusunda, hukukî sebebe bağlılık ilkesine dayanarak A kişisi, B aleyhine tapu sicilinin düzeltilmesi davası açmalıdır. Örneğin, Türkiye'de bu üçüncü ihtimâl 4721 sayılı Türk Medeni Kânunu'nda düzenlenmektedir:

TMK 1025:Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden aynî hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları aynî haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır.

Böylece zilyet olmayan mâlik A kişisi, mâlik olmayan zilyet B kişisinden malını talep edebilir. Ancak eğer B kişisi malı iyiniyetli C kişisine satmışsa, C kişisi bu malın mâliki olur ve A kişisi C'den bu malı yukarıda zikredilmiş olan yollara dayanarak talep edemez. Bu durumda A kişisinin elinde bir tek seçenek vardır, hukukî sebepten soyutluk ilkesine dayanarak B kişisi aleyhine sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre dava açarak uğradığı zararı tazmin etmeye çalışır.