Savaştepe: Revizyonlar arasındaki fark

Vikipedi, özgür ansiklopedi
[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
ArthurBot (mesaj | katkılar)
k Bot değişikliği Ekleniyor: fj:Savaştepe
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
'''SAVAŞTEPE (GİRESUN)'''
{{Diğer anlam|Savaştepe}}
{{Bilgikutusu Türkiye şehir
|isim = Savaştepe
|harita2 =
|harita2 boyut = 300px
|harita2 açıklama =
|harita1 =
|harita1 boyut = 80px
|harita1 açıklama =
|harita = Balıkesir location Savaştepe.svg
|harita boyut = 250px
|harita açıklama = [[Türkiye]]'deki konumu
|il = Balıkesir
|şehir nüfusu =
|ilçe nüfusu =
|nüfus_itibariyle = [[2000]]
|nüfus_ref =
|nüfus_yoğunluğu =
|yüzölçümü =
|rakım =
|lat_deg =
|lat_min =
|lat_hem =
|lon_deg =
|lon_min =
|lon_hem =
|posta kodu =
|alan kodu =
|plaka =
|kaymakam =
|belediye başkanı =
|websitesi =
|ilçe =
}}


''' A- TARİHİ'''
'''Savaştepe''', [[Balıkesir]] ilinin bir ilçesidir.


'''''a) İlk Medeniyetler ve Tarihi Yollar'''''
[[İzmir]]-[[Balıkesir]] karayolu üzerinde bir ilçedir.


Tarihin en karanlık çağlarından itibaren insanlığın barındığı Anadolu toprakları, geçen yüzlerce ve hatta binlerce yıl içinde bereketinden hiç bir şey kıskanmadan cömertçe insanları doyurmuştur. Böyle bereketli bu topraklara M.Ö. 2100-2000 yıllarında Hind-Avrupalı “Hititler” Anadolu’yu yurt kabul ederek Orta Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Luwi ve Pala gibi bazı Hint-Avrupalı boylar da Anadolu’ya gelmiştir. Erken Tunç çağından beri süren 500 yıllık barış içindeki yaşam M.Ö. 2000 yılına doğru korkunç saldırı ve göçlerle son bulur. Ama Anadolu’ya gelen kavimler nereden gelmişlerse oranın özelliklerini sürdürmüşler ve kurdukları devletler yıkılınca da geldikleri bölgeye doğru çekilmişlerdir. Helenler, Frygler ve Keltler batıdan gelmiş, batı özelliklerini sürdürmüşler ve siyasi varlıkları son bulunca da batıya doğru çekilmişlerdir . Hind-Avrupalı kavimlerin bir kısmı Balkan yarımadasından boğazlar yoluyla geçerek Marmara bölgesine yayıldılar. Bir kısmı ise Kafkaslar’dan Anadolu’ya geçtiler. Balkanlar’dan gelen kavimlere örnek olarak Troyalılar’ı ve Frygler’i sayabiliriz. M.Ö. 1200-1050 yıllarına kadar geçen zaman içinde birçok krallık ve devletin Anadolu’da kurulup yıkıldığı görülür. Bu yıllarda ise “Deniz Kavimleri” denilen Akalar Yunan ana kıtasını ve oradan da Ege kıyılarına hızla yayılarak yerleştiler. Orta Anadolu’nun batısında Frygia, Lydia, Lykia, Karia gibi uygarlıklar ve krallıklar kurdular. Aralarında dil ve kültür bakımından çok az fark bulunan kavimlerden Lydia (M.Ö. 680-546) Manisa-Salihli yöresinde kurulmuş bir krallık olup en ünlü kralları Kroisos zamanında Marmara denizinden Teke yarımadasına uzanan uzun bir kıyı şeridine sahip olmuş, doğuda ise Kızılırmak’a kadar hakimiyeti bulunmaktaydı . Lydia, dönemi içinde çevresiyle yakın ilişkiler ve ticaret yapma eğilimlerinden dolayı dünyada ilk parayı basan devlet olmuştur. Burada şunu da belirtmek gerekir ki, Savaştepe ilçesinden hem tren hem de karayolunun geçmesinin nedeni bir rastlantı olmaktan öte tamamiyle topoğrafik yapının yani arazinin güney ile kuzey arasında geçişe buradan müsaade etmesindendir. İzmir-Akhisar-Kırkağaç-Soma-Savaştepe-Balı-kesir ve Bursa güzergâhını takip eden Batı Anadolu’daki bu yolun tarihi bakımdan çok büyük önemi vardır. M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllara dayanan tarihi kervan yolunun adı halk arasında “Kara Döşeme” olarak bilinmektedir. 1950’li yılların sonunda yeni açılan kara yolunun hizmete girişiyle önemini yitirmiş, bakımsızlık içinde yer yer yok olmaya başlamıştır. M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllar bizi Anadolu’da Pers egemenliğine götürür. M.Ö. 546 yılında Pers kralı Kyros’un Lydia Krallığı’nı yıkması ve tüm Ege bölgesine hakim olması ile sürecek olan işgâl 200 yılı aşkın bir süre devam eder. Ardından Helenistik dönemin güçlü şehir devletlerinin hakimiyetleri gelir. Bunlardan biride Bergama Krallığı’dır. M.Ö. 283 yılında Philetairos tarafından kurulan Bergama Krallığı, M.Ö. 133 yılında III. Attalos’un ölümünde krallığı Roma İmparatorluğu’na bağışlamasıyla son bulmuştur. 150 yıllık krallık döneminde ülke sınırları Marmara denizine kadar genişler . Bergama Krallığı’nın (M.Ö.283-133) merkezi olan Bergama (Pergamon) şehri bir kale ile korunmakta ve kale çevresinde günlük işleriyle meşgul olan halk iskân etmektedir. Bu kentin korunması için şehirden çıkan yollar boyunca hakim noktalara kale ve kalecikler inşa etmişlerdir. Böyle kalelerden bir tanesi de Savaştepe ilçesinin Akpınar köyünde bulunan Akpınar Kalesi’dir. Aslında bu kale M.Ö. 5 veya 4. yüzyılda inşaa edilmiş olup Bergama Krallığı döneminde de kullanılmıştır. Bugün tamamiyle yıkık olan kale, güneydeki Sarıbeyler nahiyesi tarafından gelen kervan yoluna hakim bir noktadadır. Diğer bir kervan yolu ise Savaştepe’den ayrılıp Karacalar köyü yakınlarından geçerek Kocabıyıklar köyünün Kölederesi mahallesi mevkiine ulaşan yoldur. Her iki yolda Akpınar Kalesi’ni geçince ileride birleşip tek bir yol olarak Soğucak köyü mevkine ulaşmakta ve buradan da Balıkesir istikametine yönelmektedir. Akpınar Kalesi içine kuşatma durumunda su ihtiyacının karşılanması amacıyla kayaya bir sarnıç oyulmuştur. Yapmış olduğum araştırmalar ve topladığım kalıntılardan kalenin kesin olarak M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllara dayandığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte bölgenin en yüksek tepesi olan Türkmen tepesi üzerinde de kale kalıntısına rastlanmaktadır. Yüzey kalıntılarından anlaşıldığına göre Helenistik dönemin yaşantısı gözlenir. Özellikle Büyük İskender’in hakimiyetinde kalenin bölgeyi kontrol eden önemli bir üs olduğu görülmektedir. Roma İmparatorluğu’nun izlerine de rastlanmaktadır. Yine Karaoluk köyü yakınlarında “Asar Kalesi”de önemli ve araştırılmayı bekleyen kalelerdendir. Eski çağlarda böyle küçük kale ve kaleciklerin yapılmasındaki amaç, yollardaki kervanların korunması yanında istihbarat özelliği taşıyordu. Akpınar Kalesi, kuzeyden yani Balıkesir tarafından gelecek olan bir saldırıyı haber aldığında Türkmen kalesine herhangi bir yolla (ateş, ayna, vs.) ulaştırıyordu. O kalede diğerine haberi ulaştırarak ta ki Bergama Kalesi’ne, yani krala kadar istihbarat ulaşacak ve şehir halkının kaleye alınıp kale kapılarının kapatılmasının ardından tam bir savunma başlamış olacaktır. Yada ordu hazırlanarak uygun bir yerde düşmana karşı konulacaktır. Kalelerde yapılacak olan bilimsel araştırmalar sayesinde dönemin karanlık kalan ticari amaçlı, ayrıca ulaşımı sağlayan kervan yollarının güzergâhlarını ve kültürel özelliklerinin kesin olarak ortaya çıkarılması sağlanacaktır. Savaştepe ilçesinde Bergama Krallığı’nın hakimiyeti sona erince (M.Ö. 133) Roma İmparatorluğu’nun çok uzun süren egemenliği görülür. Tüm Anadolu’ya yayılan Helen geleneği Mysia topraklarında kendini bütün yaşam içinde hissettirir. Roma M.S. 395 yılında Doğu ve Batı olarak ikiye bölünür. Bunlardan Doğu Roma Devleti, Hıristiyanlık dinini tamamen kabul etmiş ve böylece dine bağlı bir anlayışı uzun süre sürdürmüştü. Bu bakımdan ayrılan Doğu Roma’ya tarih yazarları Bizans adını verdiler. Hıristiyanlığın milattan sonra hızla yayılmasıyla çok tanrılı dini inanç Doğu Roma’da yerini bu dine bırakmıştı. Kültür özellikleri de buna bağlı olarak değişmiş ve Hıristiyanlık dini yaşamı etkilemiştir. Artık Anadolu ve Akdeniz çevresi hemen hemen Roma ve sonrasında Bizans devletinin hakimiyetindedir. M.S. 716 yılı civarında bir süre Bergama ve çevresi Araplarca işgâl edilirse de tam bir hakimiyet sağlanamaz. M.S. 1330 yılında yöre Türkler tarafından tamamiyle hakimiyetleri altına alınır. Türklerin Savaştepe’ye yerleşmeye başlaması da bu tarihe rastlar. Selçuklu devletinin, Anadolu’yu işgâl eden Moğollar tarafından yıkılmasından sonra (1308) yirmiden fazla beylik bağımsızlığını ilan eder. Savaştepe yöresi Karesioğulları beyliğinin hakimiyetinde kalır. 1354 yılında Karesi Beyliği Osmanoğulları beyliğinin hükümdarı Orhan Bey tarafından Osmanlı topraklarına katılır. Osmanlı İmparatorluğu’nda da Savaştepe, kervanların konakladığı han niteliğiyle önemli uğrak noktalarından biri durumundadır. Manisa 15. asırda önemli ticaret yolları üzerinde bulunması sebebiyle siyasi ve iktisadi bakımdan daima önemli bir mevkie sahipken, yine Osmanlının büyük ticaret merkezi olan Bursa’ya Savaştepe’den geçen yol ile bağlanmaktadır. İskenderiye ve Trablusşam limanlarıyla bağlantısından dolayı Hind ve Uzakdoğu mallarının Anadolu’ya giriş ve aynı zamanda Anadolu emti’asının çıkış kapısı durumundaki Antalya limanına ise Bursa, Balıkesir, Akhisar, Manisa, Aydın, Denizli, Dazkırı, Keçiborlu güzergâhını izleyen tarihi Batı Anadolu Yolu bağlanmaktadır. Ortaçağ’ın seyyahlarından İbni Battuta bu yolu takip etmiştir. 16. asırda oldukça faal bir trafiğe sahne olduğu da anlaşılmaktadır. 17 Cumadelahire 978/16 Kasım 1570 tarihli bir kayıttan anlaşıldığına göre Teke, Hamid, Menteşe ve Aydın sancaklarından gelip, İstanbul ve Gelibolu iskelesi vasıtasıyla Rumeli’ye uzanan yollar Manisa, Bursa gibi iki önemli ticaret kentinde düğümleniyordu. Manisa’da toplanan yolların önemli bir kolu Balıkesir’e uzanmakta, oradan da Gelibolu’ya ve Bursa-Mudanya üzerinden deniz yoluyla İstanbul’a ulaşıyordu . Ayrıca, Manisa, Soma, Savaştepe, Balıkesir, Bursa, Mudanya güzergâhı bilhassa tahta geçmek için acele olarak hareket eden şehzâdelerin tercih ettikleri İstanbul’a en yakın güzergâh olma özelliğini de taşıyordu. Meselâ III. Murad’ın eşya ve haremi bu yol ile İstanbul’a nakledilmiştir. Kendisi ise deniz yoluyla İstanbul’a gitmiş ve 5 Eylül 1575 tarihinde ölen babası Kanunî Sultan Süleyman’ın yerine 13 Aralık 1575 tarihinde tahta çıkmıştır .
İlçemizin tarihi insanlığın ilk dönemlerine kadar ulaşmaktadır. Son yıllardaki araştırmalarda ilçenin kurulduğu bölgede yer alan geniş düzlük arazi içinden akan akarsuların kenarlarında tunç çağına ait kalıntılara rastlanılmıştır. Bunlardan Sazlıdere höyüğü önemli kalıntılar veren bir yapıya sahiptir. Asıl mesleği Arkeolog olan Öğretmen Necati KARABACAK tarafından arkeoloji kayıtlarına Sazlıdere Höyüğü olarak geçirilmiştir. Henüz sponsor bulunmadığından kazı işlemi başlamamıştır.

M.Ö. 5.ve 4 . Yüzyıllarda bölge kuzey ve güney arasında bir yol güzergâhı olarak önem kazanır. Böylelikle ticaret kervanlarının uğrak noktası oluşu bugünkü ilçenin kurulduğu yerin 2 km kadar doğusunda Halkapınar denilen KERASAİ/KERASA adında kent kurulmuştur. M.Ö.5.ve 4. Yüzyılda Persler tüm Anadolu’yu olduğu gibi Savaştepe’yi de hâkimiyeti altına alırlar.200 yılı aşkın Pers egemenliğinin ardından Helenistik dönemin güçlü devletlerinden olan Bergama Krallığının hâkimiyeti görülür. Bergama kralı 3.Attos’un ölümünde krallığını M.Ö. 133 yılında Roma İmparatorluğuna bağışlamasıyla uzun yıllar Savaştepe bölgesi Roma egemenliğinde kalmıştır. M.S.395 yılında imparatorluğun doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma toprakları içinde kalır. Diğer adıyla Bizans olan bu devletin hâkimiyeti 1330 tarihine kadar sürmüştür.

savaştepeM.S.8.Yüzyılda Savaştepe bir süre Araplarca işgal edilmişse de M.S.1330 da Türkler tamamıyla hâkimiyeti sağlamışlardır. 1354 yılında Osmanlı topraklarına dâhil edilmiştir.19.Yüzyılda Osmanlıların Yörük aşiretlerini iskâna zorlamasıyla Savaştepe’nin bugünkü köyleri kurulmuştur. Kuvay-i Milliye teşkilatı ile birlikte belde halkı Yunanlılara karşı Soma, Bergama, Yağcılı ve Çomaklı cephelerinde mücadele vermiştir.

1949 yılında Türk milletinin kahraman şehitleri adına Çomaklı (Savaştepe cephesi) cephesindeki kanlı çarpışmalar ve Kuvayi Milliyeci nice fedakar Türk şehitleri adına Savaştepe’nin Anadolu Öğretmen lisesi sınırları içerisinde bulunan “Lalelik Tepesi” nde Şehitler anıtı yaptırılmıştır.

Büyük kahramanlık örneği gösteren belde halkını onurlandırmak için Atatürk’ün teklifi ile TMMM tarafından 10 EKİM 1934 tarihinde eski adı Giresun olan beldeye SAVAŞTEPE adı uygun görülmüştür. 10 Ekim 1934 tarihinden sonra 20 yıl bucak örgütü olarak kalır. 4 MART 1954 tarihinde çıkarılan yasa ile 1 HAZİRAN 1954 de SAVAŞTEPE ilçe merkezi haline gelir.


'''''b) Şehrin Kuruluşu ve “Giresun” Adının Menşei'''''
Savaştepe’nin eski adı Giresun’dur. Halk arasındaki rivayetlere göre, köyün ilk ismi “Kelhasan”dır. Kelhasan köyde ilk binayı kuran kişi olup yıllarca bu bina Eskihan adıyla tanınmıştır. Bugün tamamen yok olan han binası şehrin Çınarlı Kahvehanesi’ne bitişik Çarşı Camii’nin tam karşısında bulunuyordu. 1950 li yıllara kadar Köy Enstitüsü ahırıyken daha sonra esnaf tarafından depo olarak kullanılmış olup çok harap durumdaydı . Tam bir mabet şeklinde olan han binası, kırık mermer sütunları, haç kabartması bulunan taşları ve kilise tarzındaki pencereleriyle dikkat çekiciydi . Savaştepe ile ilgili olarak şunu da eklemek gerekir, Savaştepe yöresindeki köylerin (Çomaklı, Tasköy, Osmancık, Kilise (Ayazpınar), Simavlı, Halkapınar, vs.) 16-17. yüzyılda Eskihan inşa edilerek etrafına halkın yerleştirilmesiyle kurulmuş olabilir. Buna sebep ise; Balıkesir-İzmir ve Bergama ile İftalya (Pamukçu) arasındaki posta yolunun bu han kenarından geçmesidir. Han civarında bulunan karakol eşkıyaların sık sık yaptığı köyleri soymalarına mani olamamasından Köprülü veziri, “Köylüler, bu han etrafına kim gelirse rahat edecektir. Bu eşkıyaları zulümlerinden kurtulacaktır. Çünkü bu handa Jandarma karakolu vardır. Bunlar sizi eşkıyadan korurlar, bu münâsebetle sizde rahat edersiniz.” demesi üzerine han çevresine köylüler gelerek yerleşirler. Etraf köyler toplanınca 448 nüfuslu büyük bir köy kurulur . Manav tabir olunan bu halkın bölgenin ilk yerleşik hayata geçen türkler olduğu muhakkaktır. Yine Sarıbeyler bucağı ve Yeşilhisar köyü de manav denilen kişilerin yaşadığı yerlerdir. Bu insanların konştukları diller, gelenek ve göreneklerinin eski Türk gelenek ve görenekleri ile benzerlikleri yöreye ilk yerleşen Türkler olduğunu göstermektedir. Benim kanaatimce Eskihan Osmanlı İmparatorluğu zamanında ve 16. asır içinde hassa tacirlerden bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Bölgedeki eski uygarlıkların kalıntılarından alınan inşaat malzemelerini devşirme olarak bu han binasının inşaatında kullanmışlardır. Çünkü bu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu eşkıya baskınlarına karşı yol güvenliğinin sağlanması için derbent (geçiş) noktalarında inzibatların bulunduğu hanlar inşa etmiştir. Savaştepe’nin eski ismine dair başka bir rivayete göre, İzmir’den, Bergama’dan yada Balıkesir’den bu hana ulaşan kervanlar, bir gece kaldıktan sonra yollarına devam ederlerdi. Önce yola çıkan kervana arkadaki kervanbaşı şöyle derdi; “Sen hana gire korsun ben de arkadan gelirim.” demesinden bu köyün adı “Giresun” olmuştur . Diğer bir söylenti ise Savaştepe’nin bulunduğu mevkiye “Kilesin” mevkisi deniliyormuş. Zamanla bu isim “Giresun” şekline dönüşmüştür . Bugün batıya doğru alçalan tepenin eteklerinden ovaya doğru yayılmaya başlayan Savaştepe şehrinin ilk kurulduğu yerin, şehre iki kilometre doğu yönünde yer alan Halkapınar olduğu tarihi kayıtlardan anlaşılmaktadır. Halkapınar Savaştepe’nin içme suyu ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan, düzlük sayılabilecek bir yer olup adı gibi bol kaynak suyu vardır. İnsanlar için hayat kaynağını oluşturan suyun çevresinde ilk yerleşmenin kurulduğu görülür. İlkçağ kentçiği olan burası tamamiyle kalıntılarla kaplı olup Halkapınar su tesislerinin bitişiğinde yassı bir höyüğe rastlanır. Şehir kalıntılarından anlaşılan ilkçağ kentçiğinin varlığıdır. Ancak sit alanı içerisinde Grek, Roma ve Bizans dönemine ait seramik parçaları ve çeşitli kalıntılara rastlanmaktadır ki şehrin asıl önem kazanması Romalılar zamanında olmuştur. L.Robert (Villes d’Asie Mineure, s. 273-278) Savaştepe’nin eski adı olan Giresun adından dolayı günümüz Halkapınar su tesislerinin yerinde olduğu kabul edilen ilkçağ kenti Kerasa/Kerasai’nin tarihsel kaynaklarda Lydia kenti olarak gösterildiğine, oysa Giresun/Savaştepe’nin Lydia kapsamında sayılmayacağına değinerek, Kerasa/ Kerasai/Kerassai’yi Manisa yakınlarında bulunan ve Lydia devletinin baş kenti olan Sardes yakınlarında olabileceğini savunuyor. Ama o bölgede belirli bir yer gösteremiyor. Bununla birlikte L. Robert Halkapınar su tesislerinin bulunduğu yerdeki antik kentin Germe kentinin yeri saymaktadır . Kent adının Kerassai, Kerassa Halkı(nın kenti) (assa= kenti) şeklinde yazılmasından da anlaşılacağı üzere adın aslı Kerassa iken sonradan bu adın anlamı unutulduğundan Kerasa/Kerasos (=Kiraz) ile ilgili bir ad bunun yerine geçmiş ve sonradan da Kerasous/ Kerasountos şeklinde kullanılmıştır. Bununla birlikte adın Kebrassa (Güzel Gürsu Kenti) kökünden geldiği akla yakındır . İlçeye su sağlayan Halkapınar su tesislerinin bulunduğu arazinin su kaynağı bakımından zengin olmasından dolayı bu ilkçağ kenti de burada kurulmuştur. Mysia’daki bu ilkçağ kentçiğini ilkçağın önemli Helen yazarı Panopolis’li Nonnos (Panopolis, Mısır, M.S. V. yy.) “Kerasai” yani “Kerasa halkının kenti” diye anmaktadır. Dağlık ve sapa sayılabilecek yörede Helenleşmenin kendini yavaş yavaş gösterdiği M.Ö. I. yüzyıldan çok daha önceleri kentin varlığı anlaşılır. Bizim “Kiraz” biçiminde Türk ağzına uydurduğumuz “Kerasos” sözcüğünü ilkçağ Helenleri, Anadolulu Luwi halkının dilinden aldıkları anlaşılır. Sözcüğün öz biçimi ise “Kerasa” idi. Fakat Helenleşme ve onu izleyen Rumlaşma dönemlerinde kent adı değişerek Helen ağzına uymuş “Keraseis” (Kirazlı) olmuştur . Ortaçağda ise Kerasai yada Keraseis adı Türklerin bölgeye hakim olmalarıyla “Kiresin” yada “Kilesin” şekline, sonraları ise “Giresun” şekline dönüştüğü anlaşılmaktadır. Hatta yörenin yaşlıları hala “Kilesin” adını kullanmaktadır. Halkapınar’daki Kerasa kentinin yolu Soma-Savaştepe arasında istasyon olan Beyce civarında tarihi kervan yolundan ayrılıp Yağcılı deresinin kaynağı olan “Suçıktı” denilen bölgeden geçerek kent merkezine ulaşıyordu. Bu yol Kerasa kentinden Balıkesir’e bağlı, Savaştepe’nin kuzeydoğusundaki Konakpınar nahiyesine ve oradan da Balıkesir’e ulaşmaktaydı. Halbuki günümüz Savaştepesi Halkapınar mevkindeki Kerasa antik kentinden iki kilometre kadar doğuda ve ovalık araziden geçen 2500 yıllık tarihi kervan yoluna yakındır. Tarihi Kervan yolunun kolu olan bir yol şimdiki Savaştepe kentinin bulunduğu yerden geçerek Kilise (Ayazpınar) denilen yere ulaşmakta oradan da Dallıpınar mevkine ve sonra Karacalar köyü yakınlarında tekrar Kervan yoluyla birleşmektedir. Kilise (Ayazpınar) mevkinde önemli bir yerleşim merkezi vardır. Buradaki tepelerin batı yamaçlarını kaplayan, Kerasa antik kenti kadar eski ve bir o kadar da büyük olduğu, tarla olan bu arazilerin yüzeyindeki kültür kalıntılarından anlaşılmaktadır. 1950’li yıllarda bile mermer sütunlu yapı kalıntılarının olduğu ve bölgenin ağaçlarla kaplı bulunduğu bilinmekteyse de tarla açılmasıyla kentin taş malzeme ve mermerden kalıntıları halk tarafından taşınarak yeni inşa edilen binaların temellerinde ve duvarlarında kullanılmıştır. Kilise mevkiinde ele geçen Lydia, Pers, Bergama, Roma, Bizans ve Türklere ait sikkelerden (madeni para) buranın sürekli bir yerleşim yeri olduğu görülür. Yapmış olduğum yüzey araştırmaları neticesinde tarihinin M.Ö. 4000-3000 yıllarına kadar gittiği anlaşılmıştır. Özellikle burada tespit ettiğim taş malzemeden küçük el baltası bu yerleşim yerinin tarihini ortaya koymaktadır. Öyleyse karşımıza Şavaştepe’nin eski adı olan “Giresun” adının eski hali “Kerasa” isimli kent; “Halkapınar” denilen yer demiydi, yoksa “Kilise” denilen yer demiydi sorusu karşımıza çıkmaktadır. Bu soruya net bir cevap vermek şimdilik olanaksızdır. Çünkü her iki kentin tarihini aydınlatacak yazıtlar ve kalıntılardan yoksunuz. Ancak günümüz Savaştepe’sinin içinde orada burada atılmış, yada ev önlerinde herhangi maksada hizmet eden mimari parçalar ve en önemlisi yazılı taşlar bulunduğu şüphesizdir. Tarih bilincinde olan halkımız tarafından bunlar yetkililere sunularak ilçemiz tarihine ışık tutulacaktır. On dördüncü yüzyılda Türkler tarafından ele geçirilen Savaştepe’nin şimdiki yerine taşındığı dikkat çekicidir. Çünkü daha öncede bahsedilen kervan yolu kentin batısından, dere vadilerini ve az dalgalı araziyi izleyerek güneyden kuzeye doğru uzanmaktadır. Gerek Kerasa kentinin halkı gerekse bahsedilen bu kentin halkı mecburi olarak şimdiki Savaştepe’nin bulunduğu tepenin batı yamacında iskana zorlanmıştır. İnşa edilen binalarda eski kent merkezlerinden getirilen inşaat malzemesinden faydalanılmıştır. Yapı taşlarına ev duvarlarında rastlayabileceğimiz gibi bazen yol kenarındaki istinat duvarında da rastlayabilmekteyiz. 1980’li yıllarda hizmete açılan Ceylan Parkı giriş kapısının iki yanını süsleyen iki blok kayda değer niteliği olan kabartma levhalardır.
'''''c) Yurtlanma'''''


On dördüncü yüzyılda Batı Anadolu’yu fetih eden Türkler bu bölgede yerleşik hayata geçmeye başlarlar. Fakat bir kısım Türkler ise konar göçer yaşam kültürlerini devam ettirmişlerdir. Bu nedenle genelde kışlak ve yaylak şeklinde hayvanlarıyla bir oba devamlı surette göç etmektedir. İlçenin beldesi Sarıbeyler halkı da Manav dediğimiz yerli halktan olduklarını belirtmektedirler. Yörede Yörükler yerli halkı Türk diye isimlendirmekte, kendilerini Yörük diyerek yerli halktan ayırmaktadırlar. Manavların Türk diye nitelendirilmesi ve dillerinin Türkçe oluşları ve gelenek ve görenekleri yarli halkın yöreye yerleşen ilk Türkler olduklarını göstermektedir. Bugün hala Manvların diğer adı Türk'tür. Manav olmayanlar manavları Türk diye nitelendirir. Savaştepe kenti, alışveriş ve konaklama merkezi durumunda iken bu yöre konar göçer toplulukların yazları geldikleri bir nevi yaylak yeriydi. Göçerler, kış aylarını nispeten daha ılıman iklime sahip olan İzmir’in Bergama ilçesi ve Dikili gibi denize yakın yerlerde geçiriyorlardı. Yerleşik halk tarafından konar göçerlere devamlı olarak yer değiştirdikleri için “Yörük” demişlerdir. “Yörük” kelimesinin özü yürümekten gelir. Gerçekten de yöre halkı “yürü” kelimesini “yörü” şeklinde kullanmaktadır, kelimenin aslıda budur. Yörüklerin her biri Oğuz boyunun çeşitli kollarına mensuptur. 19. yüzyılda Osmanlı devleti konar-göçerlerin iskanına büyük önem verir. Onları yerleşik hayata geçirmek, vergi ve asker toplayabilmek için baskıda bulunur. Bu yıllarda Balıkesir ili (Karesi) Bursa’ya (Hüdavendigâr) bağlı bir mutasarrıflıktı. Bursa valisi olan Ahmet Vefik Paşa göçerleri iskâna zorlamış, hatta adı bu nedenle “Çadır Yırtan Paşa” olmuştur . Ahmet Vefik Paşa, yörük beylerini, anlaşmak için Balıkesir’e davet eder. Gelen aşiret beylerinin üstü başı, kılık kıyafeti düzgünken yalnız Hardal aşiret beyi Kocabıyık Ali Bey’in saç sakalı, üstü başı karmakarışık durumdadır. Ahmet Vefik Paşa onun halini görünce, hiddetlenerek; “Bu ne vaziyet, neden tıraş olmadınız?” der. Ali Bey; “Beyim kellenin bizim olduğunu anlayalım tıraş sonraki iş.” diyerek bu aşiretlerin yerleşik hayata geçirilmesinde ne kadar ciddi ve sert tedbirlere başvurulduğu anlaşılmaktadır . Günümüzde yirmi dört Oğuz boyunun çeşitli kollarına mensup olan; Karakeçili, Hardal, Kubaş, Çaparlı, Çetmi (Çepni), Kılaz, Yüncü Yörüklerinin yaşadığı köyler Savaştepe’nin köylerini oluşturmaktadır. Ayrıca Balkanlardan çeşitli nedenlerle göç etmek zorunda kalmış “Muhacir” denilen halkın yerleştirildiği Karaçam, Soğucak köyleri kurulmuştur.
Coğrafi Özellikleri:

Marmara bölgesinin güneyinde yer alan Savaştepe ilçesinin batısında İvrindi, Doğusunda Bigadiç, Güneyinde Soma ilçeleri ile komşu olan ilçenin kuzeyinde bağlı olduğu il olan Balıkesir ile çevrilidir.

Urbut Yaylası (Yabani Atlar)İlçemiz Demir yolu ve karayolu bağlantısı olarak İzmir, İstanbul arasında bağlantıyı sağlayan, Bandırma feribot hattına bağlantılı köprü vazifesi gören tampon bir bölgedir. Balıkesir sanayi bölgesine yakınlığı, Ege Denizi ve sahillerine yakın olması sebebiyle turistik geçit halini alan bir ilçedir. Ege Soma Linyit İşletmeleri kömürlerinin taşıma hattı olan demir yolu ve karayolu bu anlamda da önem arz etmektedir.

Yaklaşık olarak 430 km2 lik bir yüz ölçüme sahiptir. Çok engebeli araziye sahip olan ilçenin rakımı 253 metredir. TopraklarındanTürkmen Tepesi 6 küçük dere devamlı akmaktadır. İlçenin en dağlık bölümü doğu ve kuzeyidir. Bu dağlık bölgelerde yabani at ve büyük, küçük baş hayvanlar yaşamaktadır. Batı da Türkmen tepesi bulunur (712 metre).İlçenin en verimli toprakları güney batısında yer alır (Sarıbeyler ve Yeşilhisar ovaları) bu topraklar Sarıbeyler barajından sulanmaktadır.

Savaştepe Marmara ve Ege bölgesinin iklimi altındadır. İlçede yazları kurak ve sıcak kışları soğuk ve yağışlı geçer. Ortalama 700–800 mm yağış almaktadır.

Bitki örtüsü olarak fakirdir. Genel bitki örtüsü makidir. İlçenin verimli ormanları doğusu ve güneyinde yer almaktadır. İlçede çok çeşitli bitki türleri bulunmakla beraber çam ve meşe ağaçları çoğunluktadır.



Sosyo Ekonomik Durumu:

İlçemiz ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Sanayi kuruluşu olarak ilçemizde 2 adet un fabrikası ile 11 adet Mandıra mevcuttur. İlçemiz çiftçilerinin arazileri genelde dağınık ve küçük parçalı olduğu için çiftçilerimizin gelir düzeyi Türkiye ortalamasının altındadır. Yıllık 2000 dolar civarındadır.

İlçemizde küçük sanayi alanları kurulmuş olup halen faaliyet göstermekte ve gelişmeye devam etmektedir.

İlçemizde bulunan Sarıbeyler baraj gölünden aynalı sazan olmasına rağmen kurulan su ürünleri kooperatifinin atıl durumda olması sebebiyle su ürünleri üretimi gelişmemiştir.

İlçemizde şu anda faaliyette bulunan 20.000 kapasiteli 20 adet Tavuk yetiştiriciliği alanında hizmet veren kümes bulunmaktadır.

İlçemizde şu anda 85 adet yerli 1500 adet fenni kovan olmak üzere 1585 adet arı kovanı bulunmakta olup yıllık bal üretimi yaklaşık olarak 20 tondur.

İlçemizde 7310 adet büyük baş hayvan olup 1780 adedi kültür ırkı 4570 adedi kültür melezi 960 adedi yerli sığırdır. İlçemizde son on yılda yerli sığırda azalma kültür ırklarında ise artış olmuştur. Açık besi olarak 5 adet modern tesis bulunmaktadır.

İlçemizde yaklaşık olarak 28.000 adet küçükbaş hayvan bulunmaktadır.

İlçemizde içme su ve kullanma suyu 9 adet derin kuyudan elde edilmektedir. Bu kuyulardan saniye 60 litre su alınmaktadır.

İlçemiz son yıllarda meyveciliğe önem vermiş olup bireysel ekimler sonucunda 40.000 adet çeşitli meyve ağaçları dikilmiş olup Belediyenin öncülüğünde Modern meyvecilik yetiştiriciliği konularında seminer ve konferanslar ile halkımız yetiştirilmektedir.

İlçemiz peynirleri Türkiye çapında ün kazanmış Mihaliç kelle peyniri adı altında bilinmektedir. Peynircilik alanında Mandıralarımız modern tesislerde hizmet vermekte olup pastörize peynir üretilmektedir. Ülkemize peynirimizi tanıtmak amacıyla Belediyemiz tarafından her yıl peynir festivali düzenlenmektedir. Bu festivallerde Ata sporumuz olan yağlı pehlivan güreşleri yapılmakta, halk konserleri ile birlikte toplu sünnet şölenleri ile süslenmektedir. Savaştepe’nin Kurtuluş törenleri ile birlikte yapılan bu şölen 4–6 EYLÜL tarihleri arasında yapılmakta Türkiye genelinden ve Komşu ülkelerden misafirler ağırlanmaktadır.


Kültürel Yapısı:

Tarih 26 AĞUSTOS 1942 Yer: SAVAŞTEPE okullar yaz tatilinde olmasına rağmen Köy Enstitüsünde okuyan yaklaşık 100 kişilik öğrenci gurubu ellerinde kazma kürek okula ait çomaklı mevkiindeki çiftliğe doğru yola koyulmuşlar. Yol kenarındaki vatandaşlar SAVAŞTEPE ’yi birçok alanda örnek olan bu idealist gençleri takdirle alkışlıyor. Bu gençler ki;

peri bacaları (Karaçam) Açılışın üzerinden henüz 2 yıl gibi kısa bir süre geçmiş olan Köy Enstitüsünün dershanesinden idari binasına atölyelerinden yatakhanesine fırınından yemekhanesine bütün hizmet binalarını kendi elleri ile yapmışlar çiftlik arazisini ekip biçerek kendi kendilerine yeter hale gelmişler. Edindikleri bütün bilgi ve tecrübelerini çarşı iznine çıktıklarında SAVAŞTEPE halkıyla paylaşarak bir ilçenin karanlıktan aydınlığa kavuşmasına öncülük etmişlerdir.

Enstitü ilk mezunlarını verip yurdun dört bir yanına öğretmen olarak gönderdikten sonra SAVAŞTEPE adı köy Enstitüsü ile Özdeşleşerek bütün Türkiye’ye yayılmış.

1976 yılında Eğitim Enstitüsüne dönüşünceye kadar binlerce öğretmen yetiştirip haklı olarak “Eğitim Beşiği” unvanını almıştır.

Daha sonra Köy Enstitüsü kapatılarak Öğretmen lisesine dönüştürülmüştür. Anadolu Öğretmen Lisesi ismini alarak günümüzde eğitim ve öğretim alanında hizmet vermekte ancak gereken önemini yitirmiş vaziyettedir.

Kapatılan Eğitim Enstitüsünün yerine açılan Anadolu Öğretmen Lisesi şu an kullanılmayan atıl durumdaki sulanılabilir 300 dekarlık çiftlik arazisi ziraat yada veterinerlik fakültesi için veya bir yüksekokul için uygulama sahası olmayı beklemektedir. Bu alanda çalışmalar devam etmekte olup ilçemize Yüksekokul kazandırılacaktır.

Hayırsever bir vatandaş tarafından yaptırılan 5 katlı ilköğretim okulu ile birlikte merkezde 4 adet ilköğretim okulu,1 adet Ticaret Lisesi,1 adet Sağlık Lisesi,1 adet İmam hatip lisesi, Savaştepe lisesi ve Anadolu öğretmen lisesi olmak üzere eğitim veren okulumuz bulunmaktadır.

İlçemizin okuryazar oranı %98 dir.

İlçemizde Devlet Hastanesi, 1 adet sağlık ocağı köylerde ise 3 adet sağlık ocağı ile sağlık alanında hizmet vermektedir.

Gelin Taşları İlçemiz sınırları içerisinde Balıkesir Savaştepe yoluna 7 km uzaklıkta Roma dönemine ait bir adet kaplıca bulunmaktadır. Burası termal su ile günümüze kadar tarihi özelliğini koruyarak günümüzde de halkımıza hizmet vermektedir.

İlçemiz merkezinde korumaya alınmış tarih bilinmeyen 2 adet en az 1000 yıllık olduğu tahmin edilen ulu çınar bulunmaktadır.


'''''ç) Kuvayi Milliye’de Savaştepe'''''
İlçemiz sınırları içerisinde Peri bacaları bulunmaktadır. Bunlar Karaçam ve Maden mezarı köyü civarında bulunmaktadır.


Birinci Dünya Savaşı’nın yenikleri arasında olan Osmanlı Devleti ile yapılan “Mondros Ateşkes Antlaşması” (30 Ekim 1918) sonucunda itilaf devletleri Anadolu topraklarını aralarında paylaşmaya başlar. Nitekim, Adana Fıransızlar, Urfa, Maraş ve Antep İngilizler tarafından işgâl edilmiş; ayrıca Doğu illerimizin Ermeniler’e verilmesi kararlaştırılmıştı. 15 Mayıs 1919 da Yunan ordusu İzmir’i işgâl eder. Balıkesir’in ileri gelenleri 16 Mayıs’da Saat Kulesi bitişiğindeki Okuma Yurdu’nda (Eski Belediye binası, şimdiki Balıkesir Kuvâ-yi Millîye Müzesi) toplandılar. Toplantıya Maarif Müdürü Sabri, Belediye başkanı Osman, Vehbi Bolak ve kentteki Hıristiyan cemaatin temsilcileriyle Hürriyet ve İtilafçılar’da katıldı. Toplantıda İzmir’in işgâli üzerine yapılması gerekenler konuşuldu. Protesto etmek ve gerekirse savunmaya karar vermek üzere yedi kişilik bir heyet seçildi. Toplantıya katılan Hıristiyan Cemaat’in temsilcileri protesto ve savunmaya katılmayacaklarını bildirdiler . Yine aynı tarihte ise Mustafa Kemal 9. Kolordu Müfettişi olarak İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıkmıştır. 18 Mayıs’ta Balıkesir halkı Alaca Mescid’de mevlüt okutulup düşmanı yurtlarına somayacaklarını ve kuvvet kullanarak direnecekleri kararına vardılar. Aralarında 41 kişi seçerek bu işlerin düzenlenmesi için heyet oluşturdular. (“41 Altın Adam” olarak bilinen kişilerin isimleri EK-3’dedir.) İstanbul’a giden heyet Osmanlı Hükümeti’nin artık bir şey yapamıyacağını, elinin kolunun işgâl güçlerince bağlandığını anlamıştır. Ege Bölgesi’nin denize dik vadileri ve demiryolu güzergâhlarını izleyen Yunan yayılması karşısında, uç noktalarında Kuva-yî Millîye diye adlandırılan milis güçleriyle, ordunun çok zayıflamış birliklerine dayanan direnişler oluşmuştu. Haziran ayının ikinci haftasından itibaren örgütlenme tamamlanmaya başlamıştı. Böylece kuzeyde Balıkesir, doğuda Alaşehir, güneyde Nazilli bu birlikleri yönlendiren merkezler olarak ortaya çıkar. Yunan ilerleyişine karşı bu merkezlerce yönlendirilen, örgütlenen cepheler oluştu. Balıkesir merkezince denetlenen cepheler; Salihli, Bozdoğan, Nazilli merkezince denetlenen cepheler; Söke, Çine, Umurlu, Köşk ve Sarayköy oluyordu . Haziran başında Yunanlılar Manisa’nın kuzeyinde Akhisar, Bergama ve Soma yönünde küçük çaplı direnişleri kırarak ilerlemeye başlamışlardı. 14. Kolordu kumandanı Yusuf İzzet Paşa, Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti’nin direnişten yana olanlarını bir araya getirmesiyle ilk Kuva-yî Millîye Haziran’ın ilk haftasında kurulur. Yüzbaşı Kemal’in komuta edeceği bu birliğe Balıkesir’deki 20 er ile 150 kadar gönüllü katıldı. Bergama ve Akhisar bölgelerinde Yunanlılar’la girilen çatışmalar devam ederken 14 Haziran 1919 da Balıkesir’deki 14. Kolordu ve 61. Tümenin derhal Bergama yada Soma’ya gönderilmesi emredilir. Bu emrin paralelinde Balıkesir Kuva-yi Millîyesi Akhisar’a gönderilir. Haziran ayının 14’ünde Savaştepe’ye gelen 160 kişilik gönüllü kafilesi Orta Cami’de üç gün misafir edilir. Başlarında milis komutanı Balıkesir’li Hulûsi Bey (Hulûsi Zarbalı) bulunmaktadır. Savaştepe ve çevresinden gönüllü 27 Kuva-yi Millîyeci bu birliğe katılır. Katılan kişilerden adları bilinenler; Giresun Birliği komutanı Bulgurcu Mehmet Efe, Mehmet Çırak, Doktorun İsmail, Dikmeoğlu İsmail, Deli İsmail, Sarıbeyler’den; Şeker Ağa’nın Mehmet, biraderi Yusuf Çavuş, Hafız Hasan, Hafızın Hüseyin, Zahir Ali, Yakuplar’dan Osman Efe, Kabak Ahmet, Haytalardan Bahri Hakkı, Rüşbaz Kara, Daşdibi Mahallesinden Ruhi Uçar, Kocabıyıklar köyünden; Ethem, Kurudere köyünden; Delibıçak, İbrahim, Mustafa, dır. Soma cephesinde 188. alaya dahil olan bu birliğe ayrıca Soma, Kırkağaç, Bergama kazaları ile Gelenbe nahiyesi halkından gönüllülerde katılır. Başlarında milis komutanı Zarbalı Hulûsi Bey ve Kırkağaçlı Emin Efendi bulunmaktadır. Balıkesir’deki 120 er 4 makineli tüfekten oluşan 188. Alay, Soma, Kırkağaç ve Akhisar yönünde ileri sürülür. 61. Tümen kumandanı Kazım Bey’i (Özalp) 14. Kolordu kumandanı Yusuf İzzet Paşa Bergama cephesi komutanlığına atar. Bergama cephesindeki (19-20 Haziran) çetin çarpışmalar sonunda milli kuvvetler Soma’ya çekilmek zorunda kalırlar. Soma cephesinin komutası 188. Alay kumandanı Miralay Arif Bey’dedir. Emrinde 188. Alay dışında, Mulazım Halit (Bayrak) Bey’in Bandırma’da oluşturduğu 100 kişilik bir nizamiye birliği ile Soma, Kırkağaç, Bergama kazalarından ve Balıkesir merkezinden Giresun (Savaştepe) ve Gelenbe nahiyeleri halkından teşkil edilen milli kuvvetler vardı. Milli kuvvetlerin başında ise Hulûsi Bey ve Kırkağaçlı Emin Efendi bulunuyordu. Kınık ve Soma arasında mevzilenen bu kuvvetlerin toplamı 700 kişiydi. Karşılarında biri Bergama’da diğeri Kınık yöresinde bulunan iki alay Yunan kuvveti vardı. Akhisar, Soma ve Ayvalık cepheleri Haziran ayı içinde belirginleşmeye başlar. Böylece Temmuz’un ikinci yarısında, çeşitli sorunlar olsa da Balıkesir ve çevresinde Yunan birliklerinin ilerleyişine direnebilen bir güç oluşmuştur. Ayvalık (29 Mayıs 1919), Soma (Kırkağaç, Soma; 9 Haziran 1919), Akhisar (23 Haziran 1919) cephelerinin kurulmasıyla Yunan işgâlinin hızı kesilmiştir. Yunan ilerleyişine karşılık silahlı mücadele devam ederken Kuva-yi Millîye merkezlerinden biri olan Balıkesir’de çeşitli faaliyetler vardır. Balıkesir’deki faaliyetleri yürüten asıl güç, İzmir’in işgâlinden kısa süre sonra kurulan Redd-i İlhak Cemiyeti’dir. Redd-i İlhak Cemiyeti sayesinde kurulan Balıkesir Hey’eti Merkezîye’nin 24/25 Haziran 1919 da aldığı ve Savaştepe ilçesi hakkında özel bir önemi bulunan bir numaralı karar ve diğer alınan kararların tam metni Ek-2’de “Balıkesir Hey’eti Merkezîyesi’nin Karar Defteri” adlı bölümde verilmiştir. Redd-i İlhak Cemiyeti sayesinde 28 Haziran ile 12 Temmuz 1919 tarihleri arasında Darülnafia Medresesi’nde I. Balıkesir Kongresi toplanır . Tamamen merkezden kişilerin katıldığı kongre sonucunda merkeze bağlı yerlerden de delegelerin katılacağı bir kongrenin toplanmasına karar verilir. Ard arda toplanan Balıkesir Kongreleri bölgesel direnişi örgütlü olarak yaygınlaştırır. II. Balıkesir Kongresine (26-30 Temmuz 1919) Giresun’dan katılanlar; Müftü-zâde Abdülgafur (eşraftan kongre katibi) ve Mustafa (eşraftan-hatip)’dır. Yunan birlikleri kesin sonuç almak için 22 Haziran 1920’de saldırıya geçerler. Cephelerde çok kanlı süren çarpışmaların ardından düşman, milli kuvvetleri dağıtarak ilerleyişini hızla sürdürür. Mustafa Kemal tarafından batıdaki cephe kumandanlığına getirilen Ali Fuat Paşa, durumun ciddiyetini görerek elde kalan 56. Fırka artıkları ve toplanabilecek müfrezelerle oluşacak 14. Kolordu ile Yunan ilerlemesini Bursa civarında karşılamaya karar verir. 56. Fırka Kumandanı Bekir Sami Bey, 14. Kolordu kumandanlığına Ertuğrul Grubu Kumandanlığına Kazım (Özalp) Bey atanır.
Halkımızın dinlenmesi ve temiz hava alması için şehir merkezinde kurulu çamlık mesire alanı, Karakuyu mesire alanı gibi birçok mesire alanı bulunmaktadır.


İlçemize bağlı 48 adet köy bulunmaktadır. Bu köylerimiz dayanışmayı artırmak, kaynaşmayı sağlamak amacıyla her yıl köy hayırları düzenlenmekte olup yılardır bu


''-Giresun (Savaştepe) Muharebesi ve Şehrin İşgali'''''
===Eğitim===
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmuş olan Savaştepe Köy Enstitüsü ve onun devamı niteliğindeki [[Savaştepe Anadolu Öğretmen Lisesi]] ilçenin gelişimine ve tanınmasına önemli katkılar sağlamıştır. Okul Türkiye'nin önde gelen ve tanınan öğretmen okullarından biridir ve mezunları Türkiye'nin her köşesinde binlerce gencin eğitim ve öğretimini sağlamışlardır.
Sevres Anlaşmasının temelini oluşturan San Remo kararlarının zorla kabul ettirilmesi için İtilaf devletleri Yunanlılara ileri harekat izni verdi. 22 Haziran 1920’de Yunan ordusu taarruza geçer. Yaklaşık 40.000 kişilik kuvvetle taarruz ettiği İzmir kuzey cephesinde Kuvâ-yi Millîye’nin sadece 5.000 kişilik kuvveti vardı. 22-28 Haziran 1920 tarihinde Soma Cephesi’nde kanlı çarpışmalar olur. Ancak sayıca ve silahça üstün Yunan kuvvetleri karşısında geri çekilmek zorunda kalınır. Kuvâ-yi Millîye birliklerinin bir kısmı Sındırgı-Bigadiç ve Dursunbey istikametinde çekilirken diğer kısmı ise Savaştepe (Giresun) bölgesine çekildiler. Türk birliklerinin zamanında çekilmesinden dolayı zayiatı az oldu. Yunanlıların takip harekatında yavaş davranmaları ve Beyce civarında Türk birliklerinin artçı muharebe yapmaları düşmanı oyalamış böylece Savaştepe’nin (Giresun) güneyinde Çomaklı deresi civarında savunma hazırlıkları için gerekli zamanı kazandırmıştır.
61. Tümen komutanı Albay Kazım Bey’in Savaştepe-Çomaklı civarındaki ormanlık sahada hazırladığı savunma cephesinde; elindeki dağınık kuvvetler ve Bursa’dan gelen bir müfreze, Eşenli Yusuf Bey’in milli süvari müfrezesi, Sarı Edip Efe müfrezesi, Keçeci Hafız Bey’in süvarileri ve bazı milli müfrezelerden meydana gelmişti. Milli kuvvetlerinin kurduğu savunma hattının sağ (batı) tarafında Un Fabrikası civarında Eşenli Yusuf Bey’in müfrezeleri, sol (doğu) tarafında Keçeci Hafız Mehmet Emin Bey’in müfrezeleri, Savaştepe’nin 5 km. kadar güneyindeki sırtlarda ise piyadeler tertip almışlardı. Yağcılı deresine hakim sırtlarda mevziler kazılır. Eldeki yetersiz cephane paylaştırılır. Kazım Bey eldeki mevcut birliklerle düşmanın durdurulamayacağını biliyordu. Ama vatanın işgalini önlemek için adım adım savunma yapılarak ilerisi için düşmanı yıpratmak ve yeni cepheler kurmada zaman kazanmak düşüncesindeydi. Soma ile Balıkesir’i bağlayan tren ve tarihi kara yolunu takip eden Yunan askerleri milli kuvvetlerle çarpışarak Beyce’ye doğru ilerler. 28 Haziran 1920 tarihinde Beyce boğazına kadar gelen düşmanla çarpışmalar, oradaki ileri hat birliklerinin daha fazla dayanamayarak çekilmelerine neden oldu. Kazım Paşa (Özalp), Beyce’den Savaştepe Çomaklı-Yağcılı cephesine askerlerimizin çekilişini şöyle anlatır; “Tutunacak durumumuz kalmamıştı. Kuvvetlerimizi geri çekiyorduk. Bizim cephe çözülmüştü. Müşkül bir durumda idik. Her taraftan sarılmıştım. Kurşunlar yağmur gibi yağıyordu. Kurtulmak ümidim kalmamıştı. Atımda meydanda yoktu. Tam bu sırada tanımadığım bir Kuva-yi Millîyeci dört nala gelerek : “Aman beyim ne duruyorsun al şu atı.” dedi ve beni kurtardı. Kahraman efe kimdi, ne idi hala bulamıyorum. Kuva-yi Millîye’de işte böyle fedakâr evlatlarla düşmana karşı koyduk.” 29 Haziran sabahı erken saatlerde Savaştepe (Giresun)-Çomaklı Cephesi’ne başlayan topçu ateşi iki saat kadar sürdü. Cephenin yıprandığına kanaat getiren Yunanlılar Adalar Tümeni’nin iki alayını ileri sürdüler. Düşman piyadeleri ile Türk siperleri arasındaki çarpışmada, Yunan askerleri büyük kayıp vererek ilerleye bildi. Beş saat süren göğüs göğüse kanlı çarpışmada süngü hücumları ve karşı taarruzlar yapılarak düşman geri atıldı. Ancak sayı ve silah bakımından üstün düşman kuvvetleri tekrar topçu ateşi desteği ve yeni kuvvetleri Çomaklı Cephesi’ne sürdü. Albay Kazım Bey, sağ kanat olan un Fabrikası civarındaki Eşenli Yusuf Bey’in süvarileriyle yandan taarruz etmek istemiş, fakat un fabrikasının düşman eline geçtiği anlaşılmıştır. Yeşilhisar Köyü yolundaki un fabrikasının ve cephenin sağ tarafının düşman eline geçmesi Çomaklı Cephesinin düşman kuvvetlerince sarılma tehlikesi oluşturduğundan bütün cephe kuvvetleri gerilemeye başladı. Savaştepe istasyonu civarında yeni bir savunmayı düşünen Kazım Bey’in bu isteği kuvvetlerin düzensiz çekilişi nedeniyle gerçekleşmedi. Tümen komutanı Kazım Bey, süvarilerin Konakpınar’a ve piyadelerin Soğucak Köyü tren istasyonuna çekilmelerini emretti. Tarihi Kervan Yolu’nu takip eden Kuva-yi Millîyeciler Balıkesir’e doğru geri çekildiler. Geri çekilme sırasında dağınık olan birlikler ağırlık yapan malzemelerini kullanılmaz hale getirerek yol boyunca bataklıklara, orman ya da çalı içlerine attılar. Yunan kuvvetleri 29 Haziran 1920 tarihinde tamimiyle Savaştepe’yi (Giresun) işgâl etti. Kuva-yî Milliye birliklerini takip eden Yunan askerleri hızla Balıkesir’e doğru ilerlemeye başladı. 30 Haziranda Yunan kuvvetleri Balıkesir’i işgâl ettiler. Yunanlılar itilaf devletleri donanması eşliğinde 2 Temmuz 1920’de Bandırma’ya çıkartma yaptılar. Bir gün öncede Edremit işgâl edilmişti. Yunanlılar 6 Temmuzda Gönen’i, 7 Temmuzda Balya’yı işgâl etmiştir. Ama bu ilerleyişi durduracak olan milli bir güç artık Anadolu’da kurulmuştu. - Yunan İşgâli Sırasında Savaştepe’deki Mücadeleler Savaştepe yakınlarındaki Çomaklı Cephesi’nin dağılmasıyla 29 Haziran 1920 tarihinde nahiye işgâl edildi. Ancak Yunan askerleri ilerledikleri yollar boyunca karşılarına çıkan şehirleri, köyleri işgâl ediyorlar, dağlık ve ormanlık olan arazilere girmeye cesaret edemiyorlardı. Çünkü Anadolu’nun işgâle uğrayan her karış toprağında Kuva-yi Millîyeci dediğimiz mücahitler ya da çete grupları bulunmaktaydı. Savaştepe’de dağıtılan milli birliklerin bir kısmı ormanlarla kaplı dağlarda barınarak sık sık Yunan askerlerini vuruyordu. Böyle teslim olmamış Kuva-yi Millîyeciler’den; Manisa’nın Hacı Aliler köyünden Parti Pehlivan, Bakırlı Saçlı Efe olarak tanınmış Mustafa Efe, Adalı Mehmet Efe, Balıkesir’den Destan Abdullah, Bigadiç’ten Hüseyin Çavuş, Emet Kaymakamı Nesim Bey, Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey, Savaştepe Eğerci köyünden Eğercili Küçük Mehmet Efe ayrı ayrı gruplar halinde düşmana ani baskınlarla zayiat verdirmekteydi. Sındırgı, Ulus, Alaçam ve Savaştepe’nin ormanlık bölgelerinde barınan bu Kuvâ-yî Milliyecilere yöre halkı ellerinden gelen desteği veriyordu. Yunanlılar Kuvâ-yî Milliyecilerin baskınlarından yıldılar ve Akhisar, Gördes, Demirci, Simav, Uşak, Kütahya, Dursunbey, Kirmastı (Mustafakemalpaşa) bölgelerindeki dağları taramaya başladılar. Emet Kaymakamı Nesim Bey’i, Parti Pehlivan’ın katibi Sındırgılı Kamil’i, ve Gördesli Kadrî’yi ele geçirirler. Yine çete reislerinin başını getirenlere mükafatlar vaat ederler. Nitekim Savaştepe Eğerci köyünden Küçük Mehmet Efe’de başına konan ödül nedeniyle öldürülür. Milli Ordu’nun kuruluşundan evvel düzenli birlikler ve Kuva-yi Millîyecilerle Yunanlıların Ege’deki ilerleyişine karşı savunma yapılmış ve en son olarak da Savaştepe’nin Çomaklı-Yağcılı Cephesi’nde kanlı çarpışmalar olmuştu. Savaştepe ve yöre halkı ellerinden gelen çabayı harcamışlardı. Vatan için bu yetmezdi. İşgâl altında bile düşmanı zayıflatmak için dağlık ve ormanlık arazilerde barınan çeteler ile Kuva-yi Millîyeciler’e ellerinden gelen yardımı yaptılar. Ancak silahlı binlerce Yunan askerine karşı koyabilecek güçleri olmayan Anadolu halkı baskı altındaydı.


''''''- Anadolu’da Yunan İşgâlinin Sonu ve İlçeye “Savaştepe” Adının Verilişi''''''
{{Savaştepe belde ve köyleri}}
{{Balıkesir ilçeler}}


16 Mayıs 1919 da İstanbul’dan vapurla ayrılan Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs’da Samsun’a ulaşır. İlk olarak 25 Mayıs’da Havza’da bir genelge yayınlar. 22 Haziran’da Amasya’da, Sivas’da milli bir kongrenin toplanacağını bildiren ve Milli Mücadele’yi başlatan genelge yayınlanır. Mustafa Kemal Paşa Amasya’dan Erzurum’a geçer ve 7 Ağustos’da yapılan Erzurum Kongresi’nin aldığı kararlar açıklanır. Bu kongrede “Misakı Milli” sınırları kabul edilip bir temsil heyeti oluşturulur. Milli Mücadele yolunda çok büyük öneme sahip olan bu kongrelerden genel nitelik taşıyan Sivas Kongresi 4 Eylül 1919 da toplanır. Alınan kararlar vatanın genelini kapsamakta ve düşmana karşı silahlı birliklerin düzenli hale getirilmesi yolundadır. 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından resmen işgâl edilmesi üzerine 19 Martta Mustafa Kemal Paşa Ankara’da bir meclis toplanması için yurdun dört bir yanından delegelerin Ankara’ya gelmesi için genelge yayınlar. 23 Nisan 1920 tarihinde ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplanır. Artık vatanın düşmanlar tarafından işgâline karşı tek elden mücadele ve bağımsız Türk devleti için yapılacak olan çalışmalar buradan yürütülecektir. Kurulan düzenli ordu ilk olarak 10 Ocak 1921 de I. İnönü ve ardından 1 Nisan 1921 de II. İnönü zaferlerini kazanır. 13 Eylül 1921 tarihinde ise Sakarya Meydan Muharebesi kazanılır. Artık Yunan kuvvetleri savunmaya geçmişlerdi. 26 Ağustosta topçu ateşiyle başlayan Büyük Taarruz 30 Ağustosta Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılmasıyla sonuçlanır. Hızla kaçan Yunan askerleri geride yakılıp yıkılmış şehirler bırakarak canlarını kurtarmaya çalışmaktadır. Milli Ordumuz 6 Eylül 1922 tarihinde Balıkesir ve Savaştepe’yi, 9 Eylülde İzmir’i, 10 Eylülde ise Bursa’yı kurtarır. 11 Ekim 1922 yılında Mudanya Ateşkes Antlaşması ve 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşmasıyla şimdiki sınırlarımızın hemen hemen tamamı belirlenmiştir. İlçe halkının, Kuva-yi Millîye teşkilâtıyla birlikte Yunan işgaline karşı Soma’da, Bergama’da ve son olarak da Çomaklı-Yağcılı cephesinde göğüs göğüse yaptıkları mücadeleleri ve işgâl sırasında Yunanlılara karşı ormanlarla kaplı dağlarda verdikleri mücadelelerden yukarıda bahsetmiştik. Bu sebeple bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Balıkesir İl Meclisi’nin 10 Ekim 1934 tarihinde aldığı bir kararla nahiyeye “Savaştepe” adı verildi. Eski adı “Giresun” olan nahiye artık şanlı Savaştepe adıyla anılmaya başlar. 10 Ekim 1934 tarihinden sonra 20 yıl bucak örgütü olarak kalır ve 4 Mart 1954 tarih 6325 sayılı yasa ile 1 Haziran 1954 tarihinde Savaştepe ilçe merkezi haline getirilir. 1949 yılında Türk Milleti’nin kahraman şehitleri adına, Çomaklı Cephesi’ndeki kanlı çarpışmalar ve Kuva-yi Millîyeci nice fedakâr Türk şehitleri adına Savaştepe’nin “Lalelik Tepesi” denilen Anadolu Öğretmen Lisesi yakınlarında “Şehitler Anıtı” yaptırılmıştır. Anıtın yapımını dönemin Köy Enstitüsü müdürü Nihat Salku desteklemiş ve öğrencilerin bizzat çalışmalarıyla Ağustos ayında tamamlanmıştır. Anıt planını Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsünün resim öğretmeni Mahir Gürsel hazırlamış, üzerindeki şiir ise aynı okuldan Tarih öğretmeni Aziz Eryalaz’a aittir. İnşaatı Savaştepe Köy Enstitüsünün inşaat öğretmenlerinden olan Kenan Gürgün ve inşaat ustası Hamit Eroğlu yapmışlardır . Göklere dimdik yükselen anıt üzerinde şu kıta yer alır;
[[Kategori:Savaştepe|*]]
“Bomba yağsa göklerden, göğsümüzde sönecek. Bütün dünya yıkılsa Türk dünyası dönecek Türküm, bize ne mutlu, Türk olan öğünecek. Bütün dünya yıkılsa Türk dünyası dönecek.”
'''NECATİ KARABACAK necatikarabacak54@mynet.com'''


'''NOT:(Lütfen sayfayı değiştirirken yok etmek yerine yapıcı olalım.)'''
[[en:Savaştepe]]
[[fj:Savaştepe]]
[[sw:Savaştepe]]

Sayfanın 10.58, 14 Haziran 2010 tarihindeki hâli

SAVAŞTEPE (GİRESUN)

A- TARİHİ

a) İlk Medeniyetler ve Tarihi Yollar

Tarihin en karanlık çağlarından itibaren insanlığın barındığı Anadolu toprakları, geçen yüzlerce ve hatta binlerce yıl içinde bereketinden hiç bir şey kıskanmadan cömertçe insanları doyurmuştur. Böyle bereketli bu topraklara M.Ö. 2100-2000 yıllarında Hind-Avrupalı “Hititler” Anadolu’yu yurt kabul ederek Orta Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Luwi ve Pala gibi bazı Hint-Avrupalı boylar da Anadolu’ya gelmiştir. Erken Tunç çağından beri süren 500 yıllık barış içindeki yaşam M.Ö. 2000 yılına doğru korkunç saldırı ve göçlerle son bulur. Ama Anadolu’ya gelen kavimler nereden gelmişlerse oranın özelliklerini sürdürmüşler ve kurdukları devletler yıkılınca da geldikleri bölgeye doğru çekilmişlerdir. Helenler, Frygler ve Keltler batıdan gelmiş, batı özelliklerini sürdürmüşler ve siyasi varlıkları son bulunca da batıya doğru çekilmişlerdir . Hind-Avrupalı kavimlerin bir kısmı Balkan yarımadasından boğazlar yoluyla geçerek Marmara bölgesine yayıldılar. Bir kısmı ise Kafkaslar’dan Anadolu’ya geçtiler. Balkanlar’dan gelen kavimlere örnek olarak Troyalılar’ı ve Frygler’i sayabiliriz. M.Ö. 1200-1050 yıllarına kadar geçen zaman içinde birçok krallık ve devletin Anadolu’da kurulup yıkıldığı görülür. Bu yıllarda ise “Deniz Kavimleri” denilen Akalar Yunan ana kıtasını ve oradan da Ege kıyılarına hızla yayılarak yerleştiler. Orta Anadolu’nun batısında Frygia, Lydia, Lykia, Karia gibi uygarlıklar ve krallıklar kurdular. Aralarında dil ve kültür bakımından çok az fark bulunan kavimlerden Lydia (M.Ö. 680-546) Manisa-Salihli yöresinde kurulmuş bir krallık olup en ünlü kralları Kroisos zamanında Marmara denizinden Teke yarımadasına uzanan uzun bir kıyı şeridine sahip olmuş, doğuda ise Kızılırmak’a kadar hakimiyeti bulunmaktaydı . Lydia, dönemi içinde çevresiyle yakın ilişkiler ve ticaret yapma eğilimlerinden dolayı dünyada ilk parayı basan devlet olmuştur. Burada şunu da belirtmek gerekir ki, Savaştepe ilçesinden hem tren hem de karayolunun geçmesinin nedeni bir rastlantı olmaktan öte tamamiyle topoğrafik yapının yani arazinin güney ile kuzey arasında geçişe buradan müsaade etmesindendir. İzmir-Akhisar-Kırkağaç-Soma-Savaştepe-Balı-kesir ve Bursa güzergâhını takip eden Batı Anadolu’daki bu yolun tarihi bakımdan çok büyük önemi vardır. M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllara dayanan tarihi kervan yolunun adı halk arasında “Kara Döşeme” olarak bilinmektedir. 1950’li yılların sonunda yeni açılan kara yolunun hizmete girişiyle önemini yitirmiş, bakımsızlık içinde yer yer yok olmaya başlamıştır. M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllar bizi Anadolu’da Pers egemenliğine götürür. M.Ö. 546 yılında Pers kralı Kyros’un Lydia Krallığı’nı yıkması ve tüm Ege bölgesine hakim olması ile sürecek olan işgâl 200 yılı aşkın bir süre devam eder. Ardından Helenistik dönemin güçlü şehir devletlerinin hakimiyetleri gelir. Bunlardan biride Bergama Krallığı’dır. M.Ö. 283 yılında Philetairos tarafından kurulan Bergama Krallığı, M.Ö. 133 yılında III. Attalos’un ölümünde krallığı Roma İmparatorluğu’na bağışlamasıyla son bulmuştur. 150 yıllık krallık döneminde ülke sınırları Marmara denizine kadar genişler . Bergama Krallığı’nın (M.Ö.283-133) merkezi olan Bergama (Pergamon) şehri bir kale ile korunmakta ve kale çevresinde günlük işleriyle meşgul olan halk iskân etmektedir. Bu kentin korunması için şehirden çıkan yollar boyunca hakim noktalara kale ve kalecikler inşa etmişlerdir. Böyle kalelerden bir tanesi de Savaştepe ilçesinin Akpınar köyünde bulunan Akpınar Kalesi’dir. Aslında bu kale M.Ö. 5 veya 4. yüzyılda inşaa edilmiş olup Bergama Krallığı döneminde de kullanılmıştır. Bugün tamamiyle yıkık olan kale, güneydeki Sarıbeyler nahiyesi tarafından gelen kervan yoluna hakim bir noktadadır. Diğer bir kervan yolu ise Savaştepe’den ayrılıp Karacalar köyü yakınlarından geçerek Kocabıyıklar köyünün Kölederesi mahallesi mevkiine ulaşan yoldur. Her iki yolda Akpınar Kalesi’ni geçince ileride birleşip tek bir yol olarak Soğucak köyü mevkine ulaşmakta ve buradan da Balıkesir istikametine yönelmektedir. Akpınar Kalesi içine kuşatma durumunda su ihtiyacının karşılanması amacıyla kayaya bir sarnıç oyulmuştur. Yapmış olduğum araştırmalar ve topladığım kalıntılardan kalenin kesin olarak M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllara dayandığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte bölgenin en yüksek tepesi olan Türkmen tepesi üzerinde de kale kalıntısına rastlanmaktadır. Yüzey kalıntılarından anlaşıldığına göre Helenistik dönemin yaşantısı gözlenir. Özellikle Büyük İskender’in hakimiyetinde kalenin bölgeyi kontrol eden önemli bir üs olduğu görülmektedir. Roma İmparatorluğu’nun izlerine de rastlanmaktadır. Yine Karaoluk köyü yakınlarında “Asar Kalesi”de önemli ve araştırılmayı bekleyen kalelerdendir. Eski çağlarda böyle küçük kale ve kaleciklerin yapılmasındaki amaç, yollardaki kervanların korunması yanında istihbarat özelliği taşıyordu. Akpınar Kalesi, kuzeyden yani Balıkesir tarafından gelecek olan bir saldırıyı haber aldığında Türkmen kalesine herhangi bir yolla (ateş, ayna, vs.) ulaştırıyordu. O kalede diğerine haberi ulaştırarak ta ki Bergama Kalesi’ne, yani krala kadar istihbarat ulaşacak ve şehir halkının kaleye alınıp kale kapılarının kapatılmasının ardından tam bir savunma başlamış olacaktır. Yada ordu hazırlanarak uygun bir yerde düşmana karşı konulacaktır. Kalelerde yapılacak olan bilimsel araştırmalar sayesinde dönemin karanlık kalan ticari amaçlı, ayrıca ulaşımı sağlayan kervan yollarının güzergâhlarını ve kültürel özelliklerinin kesin olarak ortaya çıkarılması sağlanacaktır. Savaştepe ilçesinde Bergama Krallığı’nın hakimiyeti sona erince (M.Ö. 133) Roma İmparatorluğu’nun çok uzun süren egemenliği görülür. Tüm Anadolu’ya yayılan Helen geleneği Mysia topraklarında kendini bütün yaşam içinde hissettirir. Roma M.S. 395 yılında Doğu ve Batı olarak ikiye bölünür. Bunlardan Doğu Roma Devleti, Hıristiyanlık dinini tamamen kabul etmiş ve böylece dine bağlı bir anlayışı uzun süre sürdürmüştü. Bu bakımdan ayrılan Doğu Roma’ya tarih yazarları Bizans adını verdiler. Hıristiyanlığın milattan sonra hızla yayılmasıyla çok tanrılı dini inanç Doğu Roma’da yerini bu dine bırakmıştı. Kültür özellikleri de buna bağlı olarak değişmiş ve Hıristiyanlık dini yaşamı etkilemiştir. Artık Anadolu ve Akdeniz çevresi hemen hemen Roma ve sonrasında Bizans devletinin hakimiyetindedir. M.S. 716 yılı civarında bir süre Bergama ve çevresi Araplarca işgâl edilirse de tam bir hakimiyet sağlanamaz. M.S. 1330 yılında yöre Türkler tarafından tamamiyle hakimiyetleri altına alınır. Türklerin Savaştepe’ye yerleşmeye başlaması da bu tarihe rastlar. Selçuklu devletinin, Anadolu’yu işgâl eden Moğollar tarafından yıkılmasından sonra (1308) yirmiden fazla beylik bağımsızlığını ilan eder. Savaştepe yöresi Karesioğulları beyliğinin hakimiyetinde kalır. 1354 yılında Karesi Beyliği Osmanoğulları beyliğinin hükümdarı Orhan Bey tarafından Osmanlı topraklarına katılır. Osmanlı İmparatorluğu’nda da Savaştepe, kervanların konakladığı han niteliğiyle önemli uğrak noktalarından biri durumundadır. Manisa 15. asırda önemli ticaret yolları üzerinde bulunması sebebiyle siyasi ve iktisadi bakımdan daima önemli bir mevkie sahipken, yine Osmanlının büyük ticaret merkezi olan Bursa’ya Savaştepe’den geçen yol ile bağlanmaktadır. İskenderiye ve Trablusşam limanlarıyla bağlantısından dolayı Hind ve Uzakdoğu mallarının Anadolu’ya giriş ve aynı zamanda Anadolu emti’asının çıkış kapısı durumundaki Antalya limanına ise Bursa, Balıkesir, Akhisar, Manisa, Aydın, Denizli, Dazkırı, Keçiborlu güzergâhını izleyen tarihi Batı Anadolu Yolu bağlanmaktadır. Ortaçağ’ın seyyahlarından İbni Battuta bu yolu takip etmiştir. 16. asırda oldukça faal bir trafiğe sahne olduğu da anlaşılmaktadır. 17 Cumadelahire 978/16 Kasım 1570 tarihli bir kayıttan anlaşıldığına göre Teke, Hamid, Menteşe ve Aydın sancaklarından gelip, İstanbul ve Gelibolu iskelesi vasıtasıyla Rumeli’ye uzanan yollar Manisa, Bursa gibi iki önemli ticaret kentinde düğümleniyordu. Manisa’da toplanan yolların önemli bir kolu Balıkesir’e uzanmakta, oradan da Gelibolu’ya ve Bursa-Mudanya üzerinden deniz yoluyla İstanbul’a ulaşıyordu . Ayrıca, Manisa, Soma, Savaştepe, Balıkesir, Bursa, Mudanya güzergâhı bilhassa tahta geçmek için acele olarak hareket eden şehzâdelerin tercih ettikleri İstanbul’a en yakın güzergâh olma özelliğini de taşıyordu. Meselâ III. Murad’ın eşya ve haremi bu yol ile İstanbul’a nakledilmiştir. Kendisi ise deniz yoluyla İstanbul’a gitmiş ve 5 Eylül 1575 tarihinde ölen babası Kanunî Sultan Süleyman’ın yerine 13 Aralık 1575 tarihinde tahta çıkmıştır .

b) Şehrin Kuruluşu ve “Giresun” Adının Menşei Savaştepe’nin eski adı Giresun’dur. Halk arasındaki rivayetlere göre, köyün ilk ismi “Kelhasan”dır. Kelhasan köyde ilk binayı kuran kişi olup yıllarca bu bina Eskihan adıyla tanınmıştır. Bugün tamamen yok olan han binası şehrin Çınarlı Kahvehanesi’ne bitişik Çarşı Camii’nin tam karşısında bulunuyordu. 1950 li yıllara kadar Köy Enstitüsü ahırıyken daha sonra esnaf tarafından depo olarak kullanılmış olup çok harap durumdaydı . Tam bir mabet şeklinde olan han binası, kırık mermer sütunları, haç kabartması bulunan taşları ve kilise tarzındaki pencereleriyle dikkat çekiciydi . Savaştepe ile ilgili olarak şunu da eklemek gerekir, Savaştepe yöresindeki köylerin (Çomaklı, Tasköy, Osmancık, Kilise (Ayazpınar), Simavlı, Halkapınar, vs.) 16-17. yüzyılda Eskihan inşa edilerek etrafına halkın yerleştirilmesiyle kurulmuş olabilir. Buna sebep ise; Balıkesir-İzmir ve Bergama ile İftalya (Pamukçu) arasındaki posta yolunun bu han kenarından geçmesidir. Han civarında bulunan karakol eşkıyaların sık sık yaptığı köyleri soymalarına mani olamamasından Köprülü veziri, “Köylüler, bu han etrafına kim gelirse rahat edecektir. Bu eşkıyaları zulümlerinden kurtulacaktır. Çünkü bu handa Jandarma karakolu vardır. Bunlar sizi eşkıyadan korurlar, bu münâsebetle sizde rahat edersiniz.” demesi üzerine han çevresine köylüler gelerek yerleşirler. Etraf köyler toplanınca 448 nüfuslu büyük bir köy kurulur . Manav tabir olunan bu halkın bölgenin ilk yerleşik hayata geçen türkler olduğu muhakkaktır. Yine Sarıbeyler bucağı ve Yeşilhisar köyü de manav denilen kişilerin yaşadığı yerlerdir. Bu insanların konştukları diller, gelenek ve göreneklerinin eski Türk gelenek ve görenekleri ile benzerlikleri yöreye ilk yerleşen Türkler olduğunu göstermektedir. Benim kanaatimce Eskihan Osmanlı İmparatorluğu zamanında ve 16. asır içinde hassa tacirlerden bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Bölgedeki eski uygarlıkların kalıntılarından alınan inşaat malzemelerini devşirme olarak bu han binasının inşaatında kullanmışlardır. Çünkü bu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu eşkıya baskınlarına karşı yol güvenliğinin sağlanması için derbent (geçiş) noktalarında inzibatların bulunduğu hanlar inşa etmiştir. Savaştepe’nin eski ismine dair başka bir rivayete göre, İzmir’den, Bergama’dan yada Balıkesir’den bu hana ulaşan kervanlar, bir gece kaldıktan sonra yollarına devam ederlerdi. Önce yola çıkan kervana arkadaki kervanbaşı şöyle derdi; “Sen hana gire korsun ben de arkadan gelirim.” demesinden bu köyün adı “Giresun” olmuştur . Diğer bir söylenti ise Savaştepe’nin bulunduğu mevkiye “Kilesin” mevkisi deniliyormuş. Zamanla bu isim “Giresun” şekline dönüşmüştür . Bugün batıya doğru alçalan tepenin eteklerinden ovaya doğru yayılmaya başlayan Savaştepe şehrinin ilk kurulduğu yerin, şehre iki kilometre doğu yönünde yer alan Halkapınar olduğu tarihi kayıtlardan anlaşılmaktadır. Halkapınar Savaştepe’nin içme suyu ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan, düzlük sayılabilecek bir yer olup adı gibi bol kaynak suyu vardır. İnsanlar için hayat kaynağını oluşturan suyun çevresinde ilk yerleşmenin kurulduğu görülür. İlkçağ kentçiği olan burası tamamiyle kalıntılarla kaplı olup Halkapınar su tesislerinin bitişiğinde yassı bir höyüğe rastlanır. Şehir kalıntılarından anlaşılan ilkçağ kentçiğinin varlığıdır. Ancak sit alanı içerisinde Grek, Roma ve Bizans dönemine ait seramik parçaları ve çeşitli kalıntılara rastlanmaktadır ki şehrin asıl önem kazanması Romalılar zamanında olmuştur. L.Robert (Villes d’Asie Mineure, s. 273-278) Savaştepe’nin eski adı olan Giresun adından dolayı günümüz Halkapınar su tesislerinin yerinde olduğu kabul edilen ilkçağ kenti Kerasa/Kerasai’nin tarihsel kaynaklarda Lydia kenti olarak gösterildiğine, oysa Giresun/Savaştepe’nin Lydia kapsamında sayılmayacağına değinerek, Kerasa/ Kerasai/Kerassai’yi Manisa yakınlarında bulunan ve Lydia devletinin baş kenti olan Sardes yakınlarında olabileceğini savunuyor. Ama o bölgede belirli bir yer gösteremiyor. Bununla birlikte L. Robert Halkapınar su tesislerinin bulunduğu yerdeki antik kentin Germe kentinin yeri saymaktadır . Kent adının Kerassai, Kerassa Halkı(nın kenti) (assa= kenti) şeklinde yazılmasından da anlaşılacağı üzere adın aslı Kerassa iken sonradan bu adın anlamı unutulduğundan Kerasa/Kerasos (=Kiraz) ile ilgili bir ad bunun yerine geçmiş ve sonradan da Kerasous/ Kerasountos şeklinde kullanılmıştır. Bununla birlikte adın Kebrassa (Güzel Gürsu Kenti) kökünden geldiği akla yakındır . İlçeye su sağlayan Halkapınar su tesislerinin bulunduğu arazinin su kaynağı bakımından zengin olmasından dolayı bu ilkçağ kenti de burada kurulmuştur. Mysia’daki bu ilkçağ kentçiğini ilkçağın önemli Helen yazarı Panopolis’li Nonnos (Panopolis, Mısır, M.S. V. yy.) “Kerasai” yani “Kerasa halkının kenti” diye anmaktadır. Dağlık ve sapa sayılabilecek yörede Helenleşmenin kendini yavaş yavaş gösterdiği M.Ö. I. yüzyıldan çok daha önceleri kentin varlığı anlaşılır. Bizim “Kiraz” biçiminde Türk ağzına uydurduğumuz “Kerasos” sözcüğünü ilkçağ Helenleri, Anadolulu Luwi halkının dilinden aldıkları anlaşılır. Sözcüğün öz biçimi ise “Kerasa” idi. Fakat Helenleşme ve onu izleyen Rumlaşma dönemlerinde kent adı değişerek Helen ağzına uymuş “Keraseis” (Kirazlı) olmuştur . Ortaçağda ise Kerasai yada Keraseis adı Türklerin bölgeye hakim olmalarıyla “Kiresin” yada “Kilesin” şekline, sonraları ise “Giresun” şekline dönüştüğü anlaşılmaktadır. Hatta yörenin yaşlıları hala “Kilesin” adını kullanmaktadır. Halkapınar’daki Kerasa kentinin yolu Soma-Savaştepe arasında istasyon olan Beyce civarında tarihi kervan yolundan ayrılıp Yağcılı deresinin kaynağı olan “Suçıktı” denilen bölgeden geçerek kent merkezine ulaşıyordu. Bu yol Kerasa kentinden Balıkesir’e bağlı, Savaştepe’nin kuzeydoğusundaki Konakpınar nahiyesine ve oradan da Balıkesir’e ulaşmaktaydı. Halbuki günümüz Savaştepesi Halkapınar mevkindeki Kerasa antik kentinden iki kilometre kadar doğuda ve ovalık araziden geçen 2500 yıllık tarihi kervan yoluna yakındır. Tarihi Kervan yolunun kolu olan bir yol şimdiki Savaştepe kentinin bulunduğu yerden geçerek Kilise (Ayazpınar) denilen yere ulaşmakta oradan da Dallıpınar mevkine ve sonra Karacalar köyü yakınlarında tekrar Kervan yoluyla birleşmektedir. Kilise (Ayazpınar) mevkinde önemli bir yerleşim merkezi vardır. Buradaki tepelerin batı yamaçlarını kaplayan, Kerasa antik kenti kadar eski ve bir o kadar da büyük olduğu, tarla olan bu arazilerin yüzeyindeki kültür kalıntılarından anlaşılmaktadır. 1950’li yıllarda bile mermer sütunlu yapı kalıntılarının olduğu ve bölgenin ağaçlarla kaplı bulunduğu bilinmekteyse de tarla açılmasıyla kentin taş malzeme ve mermerden kalıntıları halk tarafından taşınarak yeni inşa edilen binaların temellerinde ve duvarlarında kullanılmıştır. Kilise mevkiinde ele geçen Lydia, Pers, Bergama, Roma, Bizans ve Türklere ait sikkelerden (madeni para) buranın sürekli bir yerleşim yeri olduğu görülür. Yapmış olduğum yüzey araştırmaları neticesinde tarihinin M.Ö. 4000-3000 yıllarına kadar gittiği anlaşılmıştır. Özellikle burada tespit ettiğim taş malzemeden küçük el baltası bu yerleşim yerinin tarihini ortaya koymaktadır. Öyleyse karşımıza Şavaştepe’nin eski adı olan “Giresun” adının eski hali “Kerasa” isimli kent; “Halkapınar” denilen yer demiydi, yoksa “Kilise” denilen yer demiydi sorusu karşımıza çıkmaktadır. Bu soruya net bir cevap vermek şimdilik olanaksızdır. Çünkü her iki kentin tarihini aydınlatacak yazıtlar ve kalıntılardan yoksunuz. Ancak günümüz Savaştepe’sinin içinde orada burada atılmış, yada ev önlerinde herhangi maksada hizmet eden mimari parçalar ve en önemlisi yazılı taşlar bulunduğu şüphesizdir. Tarih bilincinde olan halkımız tarafından bunlar yetkililere sunularak ilçemiz tarihine ışık tutulacaktır. On dördüncü yüzyılda Türkler tarafından ele geçirilen Savaştepe’nin şimdiki yerine taşındığı dikkat çekicidir. Çünkü daha öncede bahsedilen kervan yolu kentin batısından, dere vadilerini ve az dalgalı araziyi izleyerek güneyden kuzeye doğru uzanmaktadır. Gerek Kerasa kentinin halkı gerekse bahsedilen bu kentin halkı mecburi olarak şimdiki Savaştepe’nin bulunduğu tepenin batı yamacında iskana zorlanmıştır. İnşa edilen binalarda eski kent merkezlerinden getirilen inşaat malzemesinden faydalanılmıştır. Yapı taşlarına ev duvarlarında rastlayabileceğimiz gibi bazen yol kenarındaki istinat duvarında da rastlayabilmekteyiz. 1980’li yıllarda hizmete açılan Ceylan Parkı giriş kapısının iki yanını süsleyen iki blok kayda değer niteliği olan kabartma levhalardır.

c) Yurtlanma

On dördüncü yüzyılda Batı Anadolu’yu fetih eden Türkler bu bölgede yerleşik hayata geçmeye başlarlar. Fakat bir kısım Türkler ise konar göçer yaşam kültürlerini devam ettirmişlerdir. Bu nedenle genelde kışlak ve yaylak şeklinde hayvanlarıyla bir oba devamlı surette göç etmektedir. İlçenin beldesi Sarıbeyler halkı da Manav dediğimiz yerli halktan olduklarını belirtmektedirler. Yörede Yörükler yerli halkı Türk diye isimlendirmekte, kendilerini Yörük diyerek yerli halktan ayırmaktadırlar. Manavların Türk diye nitelendirilmesi ve dillerinin Türkçe oluşları ve gelenek ve görenekleri yarli halkın yöreye yerleşen ilk Türkler olduklarını göstermektedir. Bugün hala Manvların diğer adı Türk'tür. Manav olmayanlar manavları Türk diye nitelendirir. Savaştepe kenti, alışveriş ve konaklama merkezi durumunda iken bu yöre konar göçer toplulukların yazları geldikleri bir nevi yaylak yeriydi. Göçerler, kış aylarını nispeten daha ılıman iklime sahip olan İzmir’in Bergama ilçesi ve Dikili gibi denize yakın yerlerde geçiriyorlardı. Yerleşik halk tarafından konar göçerlere devamlı olarak yer değiştirdikleri için “Yörük” demişlerdir. “Yörük” kelimesinin özü yürümekten gelir. Gerçekten de yöre halkı “yürü” kelimesini “yörü” şeklinde kullanmaktadır, kelimenin aslıda budur. Yörüklerin her biri Oğuz boyunun çeşitli kollarına mensuptur. 19. yüzyılda Osmanlı devleti konar-göçerlerin iskanına büyük önem verir. Onları yerleşik hayata geçirmek, vergi ve asker toplayabilmek için baskıda bulunur. Bu yıllarda Balıkesir ili (Karesi) Bursa’ya (Hüdavendigâr) bağlı bir mutasarrıflıktı. Bursa valisi olan Ahmet Vefik Paşa göçerleri iskâna zorlamış, hatta adı bu nedenle “Çadır Yırtan Paşa” olmuştur . Ahmet Vefik Paşa, yörük beylerini, anlaşmak için Balıkesir’e davet eder. Gelen aşiret beylerinin üstü başı, kılık kıyafeti düzgünken yalnız Hardal aşiret beyi Kocabıyık Ali Bey’in saç sakalı, üstü başı karmakarışık durumdadır. Ahmet Vefik Paşa onun halini görünce, hiddetlenerek; “Bu ne vaziyet, neden tıraş olmadınız?” der. Ali Bey; “Beyim kellenin bizim olduğunu anlayalım tıraş sonraki iş.” diyerek bu aşiretlerin yerleşik hayata geçirilmesinde ne kadar ciddi ve sert tedbirlere başvurulduğu anlaşılmaktadır . Günümüzde yirmi dört Oğuz boyunun çeşitli kollarına mensup olan; Karakeçili, Hardal, Kubaş, Çaparlı, Çetmi (Çepni), Kılaz, Yüncü Yörüklerinin yaşadığı köyler Savaştepe’nin köylerini oluşturmaktadır. Ayrıca Balkanlardan çeşitli nedenlerle göç etmek zorunda kalmış “Muhacir” denilen halkın yerleştirildiği Karaçam, Soğucak köyleri kurulmuştur.

ç) Kuvayi Milliye’de Savaştepe

Birinci Dünya Savaşı’nın yenikleri arasında olan Osmanlı Devleti ile yapılan “Mondros Ateşkes Antlaşması” (30 Ekim 1918) sonucunda itilaf devletleri Anadolu topraklarını aralarında paylaşmaya başlar. Nitekim, Adana Fıransızlar, Urfa, Maraş ve Antep İngilizler tarafından işgâl edilmiş; ayrıca Doğu illerimizin Ermeniler’e verilmesi kararlaştırılmıştı. 15 Mayıs 1919 da Yunan ordusu İzmir’i işgâl eder. Balıkesir’in ileri gelenleri 16 Mayıs’da Saat Kulesi bitişiğindeki Okuma Yurdu’nda (Eski Belediye binası, şimdiki Balıkesir Kuvâ-yi Millîye Müzesi) toplandılar. Toplantıya Maarif Müdürü Sabri, Belediye başkanı Osman, Vehbi Bolak ve kentteki Hıristiyan cemaatin temsilcileriyle Hürriyet ve İtilafçılar’da katıldı. Toplantıda İzmir’in işgâli üzerine yapılması gerekenler konuşuldu. Protesto etmek ve gerekirse savunmaya karar vermek üzere yedi kişilik bir heyet seçildi. Toplantıya katılan Hıristiyan Cemaat’in temsilcileri protesto ve savunmaya katılmayacaklarını bildirdiler . Yine aynı tarihte ise Mustafa Kemal 9. Kolordu Müfettişi olarak İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıkmıştır. 18 Mayıs’ta Balıkesir halkı Alaca Mescid’de mevlüt okutulup düşmanı yurtlarına somayacaklarını ve kuvvet kullanarak direnecekleri kararına vardılar. Aralarında 41 kişi seçerek bu işlerin düzenlenmesi için heyet oluşturdular. (“41 Altın Adam” olarak bilinen kişilerin isimleri EK-3’dedir.) İstanbul’a giden heyet Osmanlı Hükümeti’nin artık bir şey yapamıyacağını, elinin kolunun işgâl güçlerince bağlandığını anlamıştır. Ege Bölgesi’nin denize dik vadileri ve demiryolu güzergâhlarını izleyen Yunan yayılması karşısında, uç noktalarında Kuva-yî Millîye diye adlandırılan milis güçleriyle, ordunun çok zayıflamış birliklerine dayanan direnişler oluşmuştu. Haziran ayının ikinci haftasından itibaren örgütlenme tamamlanmaya başlamıştı. Böylece kuzeyde Balıkesir, doğuda Alaşehir, güneyde Nazilli bu birlikleri yönlendiren merkezler olarak ortaya çıkar. Yunan ilerleyişine karşı bu merkezlerce yönlendirilen, örgütlenen cepheler oluştu. Balıkesir merkezince denetlenen cepheler; Salihli, Bozdoğan, Nazilli merkezince denetlenen cepheler; Söke, Çine, Umurlu, Köşk ve Sarayköy oluyordu . Haziran başında Yunanlılar Manisa’nın kuzeyinde Akhisar, Bergama ve Soma yönünde küçük çaplı direnişleri kırarak ilerlemeye başlamışlardı. 14. Kolordu kumandanı Yusuf İzzet Paşa, Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti’nin direnişten yana olanlarını bir araya getirmesiyle ilk Kuva-yî Millîye Haziran’ın ilk haftasında kurulur. Yüzbaşı Kemal’in komuta edeceği bu birliğe Balıkesir’deki 20 er ile 150 kadar gönüllü katıldı. Bergama ve Akhisar bölgelerinde Yunanlılar’la girilen çatışmalar devam ederken 14 Haziran 1919 da Balıkesir’deki 14. Kolordu ve 61. Tümenin derhal Bergama yada Soma’ya gönderilmesi emredilir. Bu emrin paralelinde Balıkesir Kuva-yi Millîyesi Akhisar’a gönderilir. Haziran ayının 14’ünde Savaştepe’ye gelen 160 kişilik gönüllü kafilesi Orta Cami’de üç gün misafir edilir. Başlarında milis komutanı Balıkesir’li Hulûsi Bey (Hulûsi Zarbalı) bulunmaktadır. Savaştepe ve çevresinden gönüllü 27 Kuva-yi Millîyeci bu birliğe katılır. Katılan kişilerden adları bilinenler; Giresun Birliği komutanı Bulgurcu Mehmet Efe, Mehmet Çırak, Doktorun İsmail, Dikmeoğlu İsmail, Deli İsmail, Sarıbeyler’den; Şeker Ağa’nın Mehmet, biraderi Yusuf Çavuş, Hafız Hasan, Hafızın Hüseyin, Zahir Ali, Yakuplar’dan Osman Efe, Kabak Ahmet, Haytalardan Bahri Hakkı, Rüşbaz Kara, Daşdibi Mahallesinden Ruhi Uçar, Kocabıyıklar köyünden; Ethem, Kurudere köyünden; Delibıçak, İbrahim, Mustafa, dır. Soma cephesinde 188. alaya dahil olan bu birliğe ayrıca Soma, Kırkağaç, Bergama kazaları ile Gelenbe nahiyesi halkından gönüllülerde katılır. Başlarında milis komutanı Zarbalı Hulûsi Bey ve Kırkağaçlı Emin Efendi bulunmaktadır. Balıkesir’deki 120 er 4 makineli tüfekten oluşan 188. Alay, Soma, Kırkağaç ve Akhisar yönünde ileri sürülür. 61. Tümen kumandanı Kazım Bey’i (Özalp) 14. Kolordu kumandanı Yusuf İzzet Paşa Bergama cephesi komutanlığına atar. Bergama cephesindeki (19-20 Haziran) çetin çarpışmalar sonunda milli kuvvetler Soma’ya çekilmek zorunda kalırlar. Soma cephesinin komutası 188. Alay kumandanı Miralay Arif Bey’dedir. Emrinde 188. Alay dışında, Mulazım Halit (Bayrak) Bey’in Bandırma’da oluşturduğu 100 kişilik bir nizamiye birliği ile Soma, Kırkağaç, Bergama kazalarından ve Balıkesir merkezinden Giresun (Savaştepe) ve Gelenbe nahiyeleri halkından teşkil edilen milli kuvvetler vardı. Milli kuvvetlerin başında ise Hulûsi Bey ve Kırkağaçlı Emin Efendi bulunuyordu. Kınık ve Soma arasında mevzilenen bu kuvvetlerin toplamı 700 kişiydi. Karşılarında biri Bergama’da diğeri Kınık yöresinde bulunan iki alay Yunan kuvveti vardı. Akhisar, Soma ve Ayvalık cepheleri Haziran ayı içinde belirginleşmeye başlar. Böylece Temmuz’un ikinci yarısında, çeşitli sorunlar olsa da Balıkesir ve çevresinde Yunan birliklerinin ilerleyişine direnebilen bir güç oluşmuştur. Ayvalık (29 Mayıs 1919), Soma (Kırkağaç, Soma; 9 Haziran 1919), Akhisar (23 Haziran 1919) cephelerinin kurulmasıyla Yunan işgâlinin hızı kesilmiştir. Yunan ilerleyişine karşılık silahlı mücadele devam ederken Kuva-yi Millîye merkezlerinden biri olan Balıkesir’de çeşitli faaliyetler vardır. Balıkesir’deki faaliyetleri yürüten asıl güç, İzmir’in işgâlinden kısa süre sonra kurulan Redd-i İlhak Cemiyeti’dir. Redd-i İlhak Cemiyeti sayesinde kurulan Balıkesir Hey’eti Merkezîye’nin 24/25 Haziran 1919 da aldığı ve Savaştepe ilçesi hakkında özel bir önemi bulunan bir numaralı karar ve diğer alınan kararların tam metni Ek-2’de “Balıkesir Hey’eti Merkezîyesi’nin Karar Defteri” adlı bölümde verilmiştir. Redd-i İlhak Cemiyeti sayesinde 28 Haziran ile 12 Temmuz 1919 tarihleri arasında Darülnafia Medresesi’nde I. Balıkesir Kongresi toplanır . Tamamen merkezden kişilerin katıldığı kongre sonucunda merkeze bağlı yerlerden de delegelerin katılacağı bir kongrenin toplanmasına karar verilir. Ard arda toplanan Balıkesir Kongreleri bölgesel direnişi örgütlü olarak yaygınlaştırır. II. Balıkesir Kongresine (26-30 Temmuz 1919) Giresun’dan katılanlar; Müftü-zâde Abdülgafur (eşraftan kongre katibi) ve Mustafa (eşraftan-hatip)’dır. Yunan birlikleri kesin sonuç almak için 22 Haziran 1920’de saldırıya geçerler. Cephelerde çok kanlı süren çarpışmaların ardından düşman, milli kuvvetleri dağıtarak ilerleyişini hızla sürdürür. Mustafa Kemal tarafından batıdaki cephe kumandanlığına getirilen Ali Fuat Paşa, durumun ciddiyetini görerek elde kalan 56. Fırka artıkları ve toplanabilecek müfrezelerle oluşacak 14. Kolordu ile Yunan ilerlemesini Bursa civarında karşılamaya karar verir. 56. Fırka Kumandanı Bekir Sami Bey, 14. Kolordu kumandanlığına Ertuğrul Grubu Kumandanlığına Kazım (Özalp) Bey atanır.


-Giresun (Savaştepe) Muharebesi ve Şehrin İşgali

Sevres Anlaşmasının temelini oluşturan San Remo kararlarının zorla kabul ettirilmesi için İtilaf devletleri Yunanlılara ileri harekat izni verdi. 22 Haziran 1920’de Yunan ordusu taarruza geçer. Yaklaşık 40.000 kişilik kuvvetle taarruz ettiği İzmir kuzey cephesinde Kuvâ-yi Millîye’nin sadece 5.000 kişilik kuvveti vardı. 22-28 Haziran 1920 tarihinde Soma Cephesi’nde kanlı çarpışmalar olur. Ancak sayıca ve silahça üstün Yunan kuvvetleri karşısında geri çekilmek zorunda kalınır. Kuvâ-yi Millîye birliklerinin bir kısmı Sındırgı-Bigadiç ve Dursunbey istikametinde çekilirken diğer kısmı ise Savaştepe (Giresun) bölgesine çekildiler. Türk birliklerinin zamanında çekilmesinden dolayı zayiatı az oldu. Yunanlıların takip harekatında yavaş davranmaları ve Beyce civarında Türk birliklerinin artçı muharebe yapmaları düşmanı oyalamış böylece Savaştepe’nin (Giresun) güneyinde Çomaklı deresi civarında savunma hazırlıkları için gerekli zamanı kazandırmıştır. 61. Tümen komutanı Albay Kazım Bey’in Savaştepe-Çomaklı civarındaki ormanlık sahada hazırladığı savunma cephesinde; elindeki dağınık kuvvetler ve Bursa’dan gelen bir müfreze, Eşenli Yusuf Bey’in milli süvari müfrezesi, Sarı Edip Efe müfrezesi, Keçeci Hafız Bey’in süvarileri ve bazı milli müfrezelerden meydana gelmişti. Milli kuvvetlerinin kurduğu savunma hattının sağ (batı) tarafında Un Fabrikası civarında Eşenli Yusuf Bey’in müfrezeleri, sol (doğu) tarafında Keçeci Hafız Mehmet Emin Bey’in müfrezeleri, Savaştepe’nin 5 km. kadar güneyindeki sırtlarda ise piyadeler tertip almışlardı. Yağcılı deresine hakim sırtlarda mevziler kazılır. Eldeki yetersiz cephane paylaştırılır. Kazım Bey eldeki mevcut birliklerle düşmanın durdurulamayacağını biliyordu. Ama vatanın işgalini önlemek için adım adım savunma yapılarak ilerisi için düşmanı yıpratmak ve yeni cepheler kurmada zaman kazanmak düşüncesindeydi. Soma ile Balıkesir’i bağlayan tren ve tarihi kara yolunu takip eden Yunan askerleri milli kuvvetlerle çarpışarak Beyce’ye doğru ilerler. 28 Haziran 1920 tarihinde Beyce boğazına kadar gelen düşmanla çarpışmalar, oradaki ileri hat birliklerinin daha fazla dayanamayarak çekilmelerine neden oldu. Kazım Paşa (Özalp), Beyce’den Savaştepe Çomaklı-Yağcılı cephesine askerlerimizin çekilişini şöyle anlatır; “Tutunacak durumumuz kalmamıştı. Kuvvetlerimizi geri çekiyorduk. Bizim cephe çözülmüştü. Müşkül bir durumda idik. Her taraftan sarılmıştım. Kurşunlar yağmur gibi yağıyordu. Kurtulmak ümidim kalmamıştı. Atımda meydanda yoktu. Tam bu sırada tanımadığım bir Kuva-yi Millîyeci dört nala gelerek : “Aman beyim ne duruyorsun al şu atı.” dedi ve beni kurtardı. Kahraman efe kimdi, ne idi hala bulamıyorum. Kuva-yi Millîye’de işte böyle fedakâr evlatlarla düşmana karşı koyduk.” 29 Haziran sabahı erken saatlerde Savaştepe (Giresun)-Çomaklı Cephesi’ne başlayan topçu ateşi iki saat kadar sürdü. Cephenin yıprandığına kanaat getiren Yunanlılar Adalar Tümeni’nin iki alayını ileri sürdüler. Düşman piyadeleri ile Türk siperleri arasındaki çarpışmada, Yunan askerleri büyük kayıp vererek ilerleye bildi. Beş saat süren göğüs göğüse kanlı çarpışmada süngü hücumları ve karşı taarruzlar yapılarak düşman geri atıldı. Ancak sayı ve silah bakımından üstün düşman kuvvetleri tekrar topçu ateşi desteği ve yeni kuvvetleri Çomaklı Cephesi’ne sürdü. Albay Kazım Bey, sağ kanat olan un Fabrikası civarındaki Eşenli Yusuf Bey’in süvarileriyle yandan taarruz etmek istemiş, fakat un fabrikasının düşman eline geçtiği anlaşılmıştır. Yeşilhisar Köyü yolundaki un fabrikasının ve cephenin sağ tarafının düşman eline geçmesi Çomaklı Cephesinin düşman kuvvetlerince sarılma tehlikesi oluşturduğundan bütün cephe kuvvetleri gerilemeye başladı. Savaştepe istasyonu civarında yeni bir savunmayı düşünen Kazım Bey’in bu isteği kuvvetlerin düzensiz çekilişi nedeniyle gerçekleşmedi. Tümen komutanı Kazım Bey, süvarilerin Konakpınar’a ve piyadelerin Soğucak Köyü tren istasyonuna çekilmelerini emretti. Tarihi Kervan Yolu’nu takip eden Kuva-yi Millîyeciler Balıkesir’e doğru geri çekildiler. Geri çekilme sırasında dağınık olan birlikler ağırlık yapan malzemelerini kullanılmaz hale getirerek yol boyunca bataklıklara, orman ya da çalı içlerine attılar. Yunan kuvvetleri 29 Haziran 1920 tarihinde tamimiyle Savaştepe’yi (Giresun) işgâl etti. Kuva-yî Milliye birliklerini takip eden Yunan askerleri hızla Balıkesir’e doğru ilerlemeye başladı. 30 Haziranda Yunan kuvvetleri Balıkesir’i işgâl ettiler. Yunanlılar itilaf devletleri donanması eşliğinde 2 Temmuz 1920’de Bandırma’ya çıkartma yaptılar. Bir gün öncede Edremit işgâl edilmişti. Yunanlılar 6 Temmuzda Gönen’i, 7 Temmuzda Balya’yı işgâl etmiştir. Ama bu ilerleyişi durduracak olan milli bir güç artık Anadolu’da kurulmuştu. - Yunan İşgâli Sırasında Savaştepe’deki Mücadeleler Savaştepe yakınlarındaki Çomaklı Cephesi’nin dağılmasıyla 29 Haziran 1920 tarihinde nahiye işgâl edildi. Ancak Yunan askerleri ilerledikleri yollar boyunca karşılarına çıkan şehirleri, köyleri işgâl ediyorlar, dağlık ve ormanlık olan arazilere girmeye cesaret edemiyorlardı. Çünkü Anadolu’nun işgâle uğrayan her karış toprağında Kuva-yi Millîyeci dediğimiz mücahitler ya da çete grupları bulunmaktaydı. Savaştepe’de dağıtılan milli birliklerin bir kısmı ormanlarla kaplı dağlarda barınarak sık sık Yunan askerlerini vuruyordu. Böyle teslim olmamış Kuva-yi Millîyeciler’den; Manisa’nın Hacı Aliler köyünden Parti Pehlivan, Bakırlı Saçlı Efe olarak tanınmış Mustafa Efe, Adalı Mehmet Efe, Balıkesir’den Destan Abdullah, Bigadiç’ten Hüseyin Çavuş, Emet Kaymakamı Nesim Bey, Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey, Savaştepe Eğerci köyünden Eğercili Küçük Mehmet Efe ayrı ayrı gruplar halinde düşmana ani baskınlarla zayiat verdirmekteydi. Sındırgı, Ulus, Alaçam ve Savaştepe’nin ormanlık bölgelerinde barınan bu Kuvâ-yî Milliyecilere yöre halkı ellerinden gelen desteği veriyordu. Yunanlılar Kuvâ-yî Milliyecilerin baskınlarından yıldılar ve Akhisar, Gördes, Demirci, Simav, Uşak, Kütahya, Dursunbey, Kirmastı (Mustafakemalpaşa) bölgelerindeki dağları taramaya başladılar. Emet Kaymakamı Nesim Bey’i, Parti Pehlivan’ın katibi Sındırgılı Kamil’i, ve Gördesli Kadrî’yi ele geçirirler. Yine çete reislerinin başını getirenlere mükafatlar vaat ederler. Nitekim Savaştepe Eğerci köyünden Küçük Mehmet Efe’de başına konan ödül nedeniyle öldürülür. Milli Ordu’nun kuruluşundan evvel düzenli birlikler ve Kuva-yi Millîyecilerle Yunanlıların Ege’deki ilerleyişine karşı savunma yapılmış ve en son olarak da Savaştepe’nin Çomaklı-Yağcılı Cephesi’nde kanlı çarpışmalar olmuştu. Savaştepe ve yöre halkı ellerinden gelen çabayı harcamışlardı. Vatan için bu yetmezdi. İşgâl altında bile düşmanı zayıflatmak için dağlık ve ormanlık arazilerde barınan çeteler ile Kuva-yi Millîyeciler’e ellerinden gelen yardımı yaptılar. Ancak silahlı binlerce Yunan askerine karşı koyabilecek güçleri olmayan Anadolu halkı baskı altındaydı.

'- Anadolu’da Yunan İşgâlinin Sonu ve İlçeye “Savaştepe” Adının Verilişi'

16 Mayıs 1919 da İstanbul’dan vapurla ayrılan Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs’da Samsun’a ulaşır. İlk olarak 25 Mayıs’da Havza’da bir genelge yayınlar. 22 Haziran’da Amasya’da, Sivas’da milli bir kongrenin toplanacağını bildiren ve Milli Mücadele’yi başlatan genelge yayınlanır. Mustafa Kemal Paşa Amasya’dan Erzurum’a geçer ve 7 Ağustos’da yapılan Erzurum Kongresi’nin aldığı kararlar açıklanır. Bu kongrede “Misakı Milli” sınırları kabul edilip bir temsil heyeti oluşturulur. Milli Mücadele yolunda çok büyük öneme sahip olan bu kongrelerden genel nitelik taşıyan Sivas Kongresi 4 Eylül 1919 da toplanır. Alınan kararlar vatanın genelini kapsamakta ve düşmana karşı silahlı birliklerin düzenli hale getirilmesi yolundadır. 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından resmen işgâl edilmesi üzerine 19 Martta Mustafa Kemal Paşa Ankara’da bir meclis toplanması için yurdun dört bir yanından delegelerin Ankara’ya gelmesi için genelge yayınlar. 23 Nisan 1920 tarihinde ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplanır. Artık vatanın düşmanlar tarafından işgâline karşı tek elden mücadele ve bağımsız Türk devleti için yapılacak olan çalışmalar buradan yürütülecektir. Kurulan düzenli ordu ilk olarak 10 Ocak 1921 de I. İnönü ve ardından 1 Nisan 1921 de II. İnönü zaferlerini kazanır. 13 Eylül 1921 tarihinde ise Sakarya Meydan Muharebesi kazanılır. Artık Yunan kuvvetleri savunmaya geçmişlerdi. 26 Ağustosta topçu ateşiyle başlayan Büyük Taarruz 30 Ağustosta Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılmasıyla sonuçlanır. Hızla kaçan Yunan askerleri geride yakılıp yıkılmış şehirler bırakarak canlarını kurtarmaya çalışmaktadır. Milli Ordumuz 6 Eylül 1922 tarihinde Balıkesir ve Savaştepe’yi, 9 Eylülde İzmir’i, 10 Eylülde ise Bursa’yı kurtarır. 11 Ekim 1922 yılında Mudanya Ateşkes Antlaşması ve 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşmasıyla şimdiki sınırlarımızın hemen hemen tamamı belirlenmiştir. İlçe halkının, Kuva-yi Millîye teşkilâtıyla birlikte Yunan işgaline karşı Soma’da, Bergama’da ve son olarak da Çomaklı-Yağcılı cephesinde göğüs göğüse yaptıkları mücadeleleri ve işgâl sırasında Yunanlılara karşı ormanlarla kaplı dağlarda verdikleri mücadelelerden yukarıda bahsetmiştik. Bu sebeple bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Balıkesir İl Meclisi’nin 10 Ekim 1934 tarihinde aldığı bir kararla nahiyeye “Savaştepe” adı verildi. Eski adı “Giresun” olan nahiye artık şanlı Savaştepe adıyla anılmaya başlar. 10 Ekim 1934 tarihinden sonra 20 yıl bucak örgütü olarak kalır ve 4 Mart 1954 tarih 6325 sayılı yasa ile 1 Haziran 1954 tarihinde Savaştepe ilçe merkezi haline getirilir. 1949 yılında Türk Milleti’nin kahraman şehitleri adına, Çomaklı Cephesi’ndeki kanlı çarpışmalar ve Kuva-yi Millîyeci nice fedakâr Türk şehitleri adına Savaştepe’nin “Lalelik Tepesi” denilen Anadolu Öğretmen Lisesi yakınlarında “Şehitler Anıtı” yaptırılmıştır. Anıtın yapımını dönemin Köy Enstitüsü müdürü Nihat Salku desteklemiş ve öğrencilerin bizzat çalışmalarıyla Ağustos ayında tamamlanmıştır. Anıt planını Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsünün resim öğretmeni Mahir Gürsel hazırlamış, üzerindeki şiir ise aynı okuldan Tarih öğretmeni Aziz Eryalaz’a aittir. İnşaatı Savaştepe Köy Enstitüsünün inşaat öğretmenlerinden olan Kenan Gürgün ve inşaat ustası Hamit Eroğlu yapmışlardır . Göklere dimdik yükselen anıt üzerinde şu kıta yer alır; “Bomba yağsa göklerden, göğsümüzde sönecek. Bütün dünya yıkılsa Türk dünyası dönecek Türküm, bize ne mutlu, Türk olan öğünecek. Bütün dünya yıkılsa Türk dünyası dönecek.” NECATİ KARABACAK necatikarabacak54@mynet.com

NOT:(Lütfen sayfayı değiştirirken yok etmek yerine yapıcı olalım.)