Tartışma:Sinan Cemgil: Revizyonlar arasındaki fark

Sayfa içeriği diğer dillerde desteklenmemektedir.
Vikipedi, özgür ansiklopedi
İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
Zatzot (mesaj | katkılar)
kDeğişiklik özeti yok
6. satır: 6. satır:


Olayin tanigi olan Haci Tonak Sinan Cemgil'in uzerinde biri kalbinde olmak uzere uc kursun yarasi gordugunu Gülünün Solduğu Akşam adli kitapta belirtir. Yani vurularak olmus olma ihtimali cok yuksek. Ustelik de bayagi detayli anlatilir. Kendisi iki kursun yedikten sonra bomba atmaya calisir ve pimini cekemeden ucuncu ve olumcul yarayi alir. [[Kullanıcı:Beregorn|Beregorn]] 12:46, 8 Nisan 2008 (UTC)
Olayin tanigi olan Haci Tonak Sinan Cemgil'in uzerinde biri kalbinde olmak uzere uc kursun yarasi gordugunu Gülünün Solduğu Akşam adli kitapta belirtir. Yani vurularak olmus olma ihtimali cok yuksek. Ustelik de bayagi detayli anlatilir. Kendisi iki kursun yedikten sonra bomba atmaya calisir ve pimini cekemeden ucuncu ve olumcul yarayi alir. [[Kullanıcı:Beregorn|Beregorn]] 12:46, 8 Nisan 2008 (UTC)





Hatta albay da anlatır :


SİNAN, KADİR VE ALPASLAN’IN NURHAK’TA ÖLDÜRÜLÜŞÜNÜN 37. YILI
Sinan bir kayanın üzerine çıkarak önlerini kesen jandarmalara seslenir: “Sakın ateş etmeyin. Düşman değiliz biz. Jandarmalar dostuz biz. Kardeşiz. Mehmetlerle biz öz be öz bu yurdun kardeşleriyiz. Bizim sizinle bir davamız yok. Ardınızdaki köylülerle de. Bizi bırakın yolumuzu sürelim!”…
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...
Ahmet Arif
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) militanlarından yedisi, Nurhak Dağı’nın eteklerinden Malatya Kürecik ABD Radar Üssü’ne doğru yola çıktılar. 31 Mayıs 1971 günü gün ağarmadan, Adıyaman Gölbaşı’na bağlı İnekli köyü yakınlarına ulaştılar ve bir meşelikte mola verdiler…
THKO kurucularından Sinan Cemgil, yoldaşları Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga’nın öldürüldüğü çatışmanın yaşanacağı yerdir İnekli köyü. Köyün çobanı hayvanları dağa çıkarmaya geldiğinde henüz sabah ezanı okunmamıştır. Çoban çalılıkların arasından Sinan ve yoldaşlarını görür, kendisini çağıran Sinan’a cevap vermez. Hayvanları alarak yavaşça uzaklaşır. Sinanların göremeyeceği bir yere geldikten sonra da koşa koşa İnekli köyünün muhtarının evine giderek gördüklerini anlatır. Muhtar, köyün telefonundan Gölbaşı Jandarma Komutanı’nı arar. Komutan bir başçavuştur ve emrinde az sayıda jandarma eri vardır. Muhtara, köyde eli silah tutan herkesin hazırlanmasını söyledikten sonra İnekli köyüne doğru hareket eder.
THKO’nun yedi militanı, Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan, Kadir Manga, Mustafa Yalçıner, Hacı Tonak, Metin Güngörmüş ve Ahmet Erdoğan’ı İnekli köyüne getiren olayların THKO’nun, 4 Mart 1971’de Ankara-Ahlatlıbel Amerikan Radar Üssü’nden dört ABD’li eri kaçırıp, yayınladığı bildiri ile sesini bütün Türkiye’ye duyurmasıyla başladığı söylenebilir. 9 Mart’ta kaçırılan ABD’li erler serbest bırakılır. 12 Mart 1971’de ordunun yönetime el koymasının ardından THKO kurucuları Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Sinan Cemgil Ankara’dan ayrılırlar. Sinan Cemgil ve arkadaşları, Deniz Gezmiş ve Yusuf Arslan’ın Gemerek’te yakalanmasının ardından Nurhak’lardaki gerilla kamplarına doğru yola çıkarlar. Adıyaman yakınındaki Nurhak’ta kamp kuran Sinan Cemgil ve arkadaşları Mart ayı ortalarında başladıkları gerilla eğitimini, Mayıs ayının sonlarına kadar sürdürdüler. Toplam 22 kişidirler, iki gruba ayrılırlar. Sinan Cemgil’in komuta ettiği birinci grup; 31 Mayıs’ta Malatya Kürecik ABD Radar Üssü’ne eylem düzenlemek, yakalanan Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i kurtarmak için personeli rehin amacıyla yola çıkacak ancak daha yolun başında İnekli köyü yakınlarında köylüler ve jandarma tarafından pusuya düşürülecektir.
“Jandarmalar dostuz bİz!..”
Sinan ve yoldaşlarının yakalanması için başlatılan operasyonu yöneten Emekli Albay Yılmaz Erkekoğlu’nun 1987 yılında Söz gazetesinde yayınlanan “Nurhak Dağlarında Altı Ay” başlıklı yazı dizisinden, 31 Mayıs sabahını birlikte okuyalım:
“Sinan Cemgil ile Hacı Tonak ovayı ilk gördükleri sırta doğru yürümektedirler. Hacı Tonak önde gitmektedir. Gözleri hep ovada ve onu baştan başa kateden demiryolundadır. Hacı Tonak aşağıdan sırta tırmanan köylüler ile jandarmaları görür ve ‘Hoca’ diye bağırıp kendini yere atar. (Sinan’ın arkadaşları arasındaki lakabı Hoca’dır.) Sinan geriye doğru ani bir dönüş yapar. Bu sebeple tel gözlüğü gözünden fırlar. Sinan ileri derecede miyoptur. Gelenler önce ‘teslim olun’ ihtarı yaparlar, ateş etmezler.
Sinan Cemgil boynuna asılı Kalaşnikof’u koltuğunun altından öne doğru kaydırıp diz çökünce gelenler ateş ederler. Sinan kısa bir darbe atışı yapar ve vurulur. Atışı gözleri görmediği için rastgeledir. Hacı Tonak kendisini meşeliğe atar.
Silah sesleri ile ayılan meşelikteki beş kişiden Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan sırta doğru koşar, fakat sırtı öte yakadan çıkan köylü ve jandarmanın ateşi ile karşılaşırlar. Mustafa Yalçıner, bulunduğu yerden ateş ederek arkadaşlarını destekler. Bu beş kişiden birisi el bombası atar. Bunun üzerine ortalık iyice karışır. Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan vurularak ölür.” [1]
Albay Erkekoğlu’nun anlattıklarında yanıldığı birkaç nokta bulunmakta. İlkin köylüler ateş açar. Amaç onları jandarmanın beklediği dağlara doğru sürmektir. Öyle de olur. Sonra Sinan bir kayanın üzerine çıkarak önlerini kesen jandarmalara seslenir: “Sakın ateş etmeyin. Düşman değiliz biz. Jandarmalar dostuz biz. Kardeşiz. Mehmetlerle biz öz be öz bu yurdun kardeşleriyiz. Bizim sizinle bir davamız yok. Ardınızdaki köylülerle de. Bizi bırakın yolumuzu sürelim.” [2]
Jandarmaların şaşkınlığı yüzlerine yansımıştır. Kısa süren şaşkınlığı başçavuşun “Ateş!” buyruğu bozar... Jandarma ve köylülerle çatışma başladıktan yaklaşık bir buçuk saat sonra ilk vurulan Alpaslan Özdoğan olur ve oracıkta can verir. Ardından Kadir Manga göğsünden vurulur ve o da yoldaşı Alpaslan gibi hemen ölecektir. Sinan Cemgil ise bacağından ve omzundan yaralıdır. Bir bomba attıktan sonra siper aldığı kuru bir ağacın arkasında ateş etmektedir. Ancak iki ateş arasında kalan Sinan’ın silahı son bir uzun ateşten sonra susar. Sinan Cemgil de ölmüştür...
Sinanlar öldürülüyor…
Sinan Cemgil’in cenazesini almaya babası Adnan Cemgil ve annesi Nazife Cemgil ile birlikte giden ve ardından “Öldükleriyle Kalmadılar” isimli kitabı yazan yazar Orhan İyiler, Sinan’ın düştüğü anı şu satırlarla anlatır: “Sinan’ın ateş üstünlüğünü yitirmesiyle yüklenmelerinin amansızlığı arasından çok bi zaman geçmeden Sinan yoldaşı, fikirdaşı Kadir’e on metre, on beş metre daha yaklaşa idi ki kavuşa, alıp kucaklaya ve de bi kenara çeke… İşte zamanın bu can alıcı-can verici, her bi şeyin bi böyle, bi öyle olacağı zaman kertesine dek… İzmirli onbaşının ilk kurşunu yiğitler yiğidi ve de bi gelin kadar alımlı Sinan oğlumun tam alnının ortasında patladı. Köylüler, havaya uçacak sandılar… Göğe doğru kanatlanıp sabah bulutları arasından bi kuyruklu yıldız gibi akıp gidecek. Belki de gerçekten böyle olacak idi. Yukarı doğru başını vermiş ağır yavaş ayakları yerden kesilirken ikinci kurşun tam göbeğinden girip sırtından çıkınca… Yere doğru döndü ağır yavaş, bi an herkesler, başını kaldırmış son kez arkadaşlarına bakıyor sandığında, birdenbire Kadir’e doğru yere kapaklanarak yuvarlandı.” [3]
Mustafa Yalçıner ağır yaralı olarak “ele geçerken”, ovaya inip diğer ekiple ilişkiye geçmesi istenilen sivil giyimli ve silahsız iki kişiden biri olan Hacı Tonak saklandığı meşelikte yakalanır. Diğer sivil giyimli kişi olan Ahmet Erdoğan ile Metin Güngörmüş ise çatışma başlarken kaçmayı başardılar. Ancak onlarda birkaç gün sonra yakalanacaklardır.
ODTÜ öğrencisi Sinan Cemgil, ODTÜ öğrencisi Alpaslan Özdoğan ve Erzurum Atatürk Üniversitesi öğrencisi Kadir Manga, yoldaşları Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i kurtarmak isterken can verirler...
6 Mayıs 2006’da yitirdiğimiz yazar Erdal Öz, “Gülünün Solduğu Akşam” isimli kitabında Deniz Gezmiş’in Sinan ve yoldaşlarının ölümünü öğrendiği günü Deniz’in ağzından şöyle aktarır: “Sinan’ın ölümünde, burada, arka hücrelerdeydim. Ne gazete, ne radyo, hiçbir şey verilmiyordu. Sinan’ın ölümünü ancak on beş yirmi gün sonra öğrendim. Mücadeledeyken, kavgadayken, savaşırken, arkadaşının vuruluşu, ölüşü pek koymuyor insana, ama eylemin dışına itilmişken, arkadaşının ölümü çok değişik oluyor.
Sinan’ın ölümünü duyunca içim kinle doldu. Demir parmaklıklara sarıldım. O parmaklıkları parçalayıp dışarı fırlamak isteğiyle doluverdi içim. Ama ağlamıyor insan yine de. Hiç ağlamadım ben. Ağlayamıyorsun.”
Sinan ve yoldaşları, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in onların ardından yazdığı “Nurhak” şiiri ile dilden dile dolaşmakta: “Dört bir yana haber salsam, / Öldü desem inanır mı? /Dağlar bana geri verin / Kadir’imi, Sinan’ımı…”
***
Mustafa Yalçıner’in Gerilla Günlüğü’nden
Mustafa Yalçıner’in Nurhak Dağı’nda gerilla kampındayken tuttuğu günlük, çatışmada ele geçmişti. Defter, 25 Aralık 1970 ile 28 Mayıs 1971 tarihleri arasında tutulmuştu.
İşte Mustafa Yalçıner’in Gerilla Günlüğünden 26 Mayıs ile 28 Mayıs 1971 arasında tutulan sayfalar…
26, Çarşamba: Sinan’lar sabaha karşı döndü. Yola çıkamadık. Yağ ve bulgur getirdiler. Kulla’nın ağıllarına jandarma gitmiş. Söylentilere göre 600 kişi varmış peşimizde. Nurhak’ı ve Sinekli’yi arayacaklarmış. Çok dikkatli nöbet tuttuk. Ajan olabilecek çoban görünümlü birkaç kişi geçti. Akşam yola çıktık. Fevzi’nin ayağı yüzünden düz yoldan gideceğiz derken yolu kaybettik. Aç ve özellikle susuz olarak Nurhak’ın karşısında bir tepede durakladık. Gece uzun süre su aradık ama bulamadık. Üç gündür uykusuzum.
27, Perşembe: Sabah hemen yanımızda su bulduk. Öğlene doğru batıya, Göksun vadisine doğru yürüyüşe geçtik. Çünkü sabah Nurhaklı bir çobana görünmüştük. Vadiye bir iki saat kala gündüzü geçirdik. Cengiz keşfe gitti, ama getirdiği verilere göre yapılan hesaplar fos çıktı. Bir saat kadar ileride pis bir kayalıkta bir saat geceyi geçirdik. Gece de soğuk, yağmur ve kayalardan uyuyamadık. Zaman geçiyor. Hâlâ sallanıyoruz. İşlerin kesinlikle yapılması gerek.
28, Cuma: Sabah güneş altında üç dört saat uyudum. Öncülerden dört kişi keşfe gitti. Suyu geçiş yeri arayacaklar. Bu gece, en geç yarın gece gideceğimiz yerde hazır olmalıyız. Fevzi’nin ayağı da büyük dert. Bugün Sırıklı üzerinde bir iki uçak dolandı: Oraları arıyor olabilir. Ekmek de erzak da bitmek üzere.
Darağacı, Burhan Dodanlı, Evren Yayınları, 1978.








--[[Kullanıcı:Zatzot|ZATZOT]] 17:00, 5 Ağustos 2008 (UTC)

Sayfanın 17.00, 5 Ağustos 2008 tarihindeki hâli

Sinan Cemgil'in nasıl öldüğü belli değil.Kafasını taşa çarpıp beyin kanaması geçirdiği de söyleniyor.--Sultan Galiyev 14:00, 4 Şubat 2008 (UTC)

Bu savın kaynağının neresi olduğunu öğrenmek isterim.--OYG.Simurg 01:09, 11 Şubat 2008 (UTC)

Bu savı Ekşi Sözlük'te okumuştum.--Sultan Galiyev 08:19, 16 Şubat 2008 (UTC)

Olayin tanigi olan Haci Tonak Sinan Cemgil'in uzerinde biri kalbinde olmak uzere uc kursun yarasi gordugunu Gülünün Solduğu Akşam adli kitapta belirtir. Yani vurularak olmus olma ihtimali cok yuksek. Ustelik de bayagi detayli anlatilir. Kendisi iki kursun yedikten sonra bomba atmaya calisir ve pimini cekemeden ucuncu ve olumcul yarayi alir. Beregorn 12:46, 8 Nisan 2008 (UTC)



Hatta albay da anlatır :


SİNAN, KADİR VE ALPASLAN’IN NURHAK’TA ÖLDÜRÜLÜŞÜNÜN 37. YILI

Sinan bir kayanın üzerine çıkarak önlerini kesen jandarmalara seslenir: “Sakın ateş etmeyin. Düşman değiliz biz. Jandarmalar dostuz biz. Kardeşiz. Mehmetlerle biz öz be öz bu yurdun kardeşleriyiz. Bizim sizinle bir davamız yok. Ardınızdaki köylülerle de. Bizi bırakın yolumuzu sürelim!”…

Vurulmuşum Dağların kuytuluk bir boğazında Vakitlerden bir sabah namazında Yatarım Kanlı, upuzun... Ahmet Arif

Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) militanlarından yedisi, Nurhak Dağı’nın eteklerinden Malatya Kürecik ABD Radar Üssü’ne doğru yola çıktılar. 31 Mayıs 1971 günü gün ağarmadan, Adıyaman Gölbaşı’na bağlı İnekli köyü yakınlarına ulaştılar ve bir meşelikte mola verdiler… THKO kurucularından Sinan Cemgil, yoldaşları Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga’nın öldürüldüğü çatışmanın yaşanacağı yerdir İnekli köyü. Köyün çobanı hayvanları dağa çıkarmaya geldiğinde henüz sabah ezanı okunmamıştır. Çoban çalılıkların arasından Sinan ve yoldaşlarını görür, kendisini çağıran Sinan’a cevap vermez. Hayvanları alarak yavaşça uzaklaşır. Sinanların göremeyeceği bir yere geldikten sonra da koşa koşa İnekli köyünün muhtarının evine giderek gördüklerini anlatır. Muhtar, köyün telefonundan Gölbaşı Jandarma Komutanı’nı arar. Komutan bir başçavuştur ve emrinde az sayıda jandarma eri vardır. Muhtara, köyde eli silah tutan herkesin hazırlanmasını söyledikten sonra İnekli köyüne doğru hareket eder. THKO’nun yedi militanı, Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan, Kadir Manga, Mustafa Yalçıner, Hacı Tonak, Metin Güngörmüş ve Ahmet Erdoğan’ı İnekli köyüne getiren olayların THKO’nun, 4 Mart 1971’de Ankara-Ahlatlıbel Amerikan Radar Üssü’nden dört ABD’li eri kaçırıp, yayınladığı bildiri ile sesini bütün Türkiye’ye duyurmasıyla başladığı söylenebilir. 9 Mart’ta kaçırılan ABD’li erler serbest bırakılır. 12 Mart 1971’de ordunun yönetime el koymasının ardından THKO kurucuları Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Sinan Cemgil Ankara’dan ayrılırlar. Sinan Cemgil ve arkadaşları, Deniz Gezmiş ve Yusuf Arslan’ın Gemerek’te yakalanmasının ardından Nurhak’lardaki gerilla kamplarına doğru yola çıkarlar. Adıyaman yakınındaki Nurhak’ta kamp kuran Sinan Cemgil ve arkadaşları Mart ayı ortalarında başladıkları gerilla eğitimini, Mayıs ayının sonlarına kadar sürdürdüler. Toplam 22 kişidirler, iki gruba ayrılırlar. Sinan Cemgil’in komuta ettiği birinci grup; 31 Mayıs’ta Malatya Kürecik ABD Radar Üssü’ne eylem düzenlemek, yakalanan Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i kurtarmak için personeli rehin amacıyla yola çıkacak ancak daha yolun başında İnekli köyü yakınlarında köylüler ve jandarma tarafından pusuya düşürülecektir. “Jandarmalar dostuz bİz!..” Sinan ve yoldaşlarının yakalanması için başlatılan operasyonu yöneten Emekli Albay Yılmaz Erkekoğlu’nun 1987 yılında Söz gazetesinde yayınlanan “Nurhak Dağlarında Altı Ay” başlıklı yazı dizisinden, 31 Mayıs sabahını birlikte okuyalım: “Sinan Cemgil ile Hacı Tonak ovayı ilk gördükleri sırta doğru yürümektedirler. Hacı Tonak önde gitmektedir. Gözleri hep ovada ve onu baştan başa kateden demiryolundadır. Hacı Tonak aşağıdan sırta tırmanan köylüler ile jandarmaları görür ve ‘Hoca’ diye bağırıp kendini yere atar. (Sinan’ın arkadaşları arasındaki lakabı Hoca’dır.) Sinan geriye doğru ani bir dönüş yapar. Bu sebeple tel gözlüğü gözünden fırlar. Sinan ileri derecede miyoptur. Gelenler önce ‘teslim olun’ ihtarı yaparlar, ateş etmezler. Sinan Cemgil boynuna asılı Kalaşnikof’u koltuğunun altından öne doğru kaydırıp diz çökünce gelenler ateş ederler. Sinan kısa bir darbe atışı yapar ve vurulur. Atışı gözleri görmediği için rastgeledir. Hacı Tonak kendisini meşeliğe atar. Silah sesleri ile ayılan meşelikteki beş kişiden Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan sırta doğru koşar, fakat sırtı öte yakadan çıkan köylü ve jandarmanın ateşi ile karşılaşırlar. Mustafa Yalçıner, bulunduğu yerden ateş ederek arkadaşlarını destekler. Bu beş kişiden birisi el bombası atar. Bunun üzerine ortalık iyice karışır. Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan vurularak ölür.” [1] Albay Erkekoğlu’nun anlattıklarında yanıldığı birkaç nokta bulunmakta. İlkin köylüler ateş açar. Amaç onları jandarmanın beklediği dağlara doğru sürmektir. Öyle de olur. Sonra Sinan bir kayanın üzerine çıkarak önlerini kesen jandarmalara seslenir: “Sakın ateş etmeyin. Düşman değiliz biz. Jandarmalar dostuz biz. Kardeşiz. Mehmetlerle biz öz be öz bu yurdun kardeşleriyiz. Bizim sizinle bir davamız yok. Ardınızdaki köylülerle de. Bizi bırakın yolumuzu sürelim.” [2] Jandarmaların şaşkınlığı yüzlerine yansımıştır. Kısa süren şaşkınlığı başçavuşun “Ateş!” buyruğu bozar... Jandarma ve köylülerle çatışma başladıktan yaklaşık bir buçuk saat sonra ilk vurulan Alpaslan Özdoğan olur ve oracıkta can verir. Ardından Kadir Manga göğsünden vurulur ve o da yoldaşı Alpaslan gibi hemen ölecektir. Sinan Cemgil ise bacağından ve omzundan yaralıdır. Bir bomba attıktan sonra siper aldığı kuru bir ağacın arkasında ateş etmektedir. Ancak iki ateş arasında kalan Sinan’ın silahı son bir uzun ateşten sonra susar. Sinan Cemgil de ölmüştür... Sinanlar öldürülüyor… Sinan Cemgil’in cenazesini almaya babası Adnan Cemgil ve annesi Nazife Cemgil ile birlikte giden ve ardından “Öldükleriyle Kalmadılar” isimli kitabı yazan yazar Orhan İyiler, Sinan’ın düştüğü anı şu satırlarla anlatır: “Sinan’ın ateş üstünlüğünü yitirmesiyle yüklenmelerinin amansızlığı arasından çok bi zaman geçmeden Sinan yoldaşı, fikirdaşı Kadir’e on metre, on beş metre daha yaklaşa idi ki kavuşa, alıp kucaklaya ve de bi kenara çeke… İşte zamanın bu can alıcı-can verici, her bi şeyin bi böyle, bi öyle olacağı zaman kertesine dek… İzmirli onbaşının ilk kurşunu yiğitler yiğidi ve de bi gelin kadar alımlı Sinan oğlumun tam alnının ortasında patladı. Köylüler, havaya uçacak sandılar… Göğe doğru kanatlanıp sabah bulutları arasından bi kuyruklu yıldız gibi akıp gidecek. Belki de gerçekten böyle olacak idi. Yukarı doğru başını vermiş ağır yavaş ayakları yerden kesilirken ikinci kurşun tam göbeğinden girip sırtından çıkınca… Yere doğru döndü ağır yavaş, bi an herkesler, başını kaldırmış son kez arkadaşlarına bakıyor sandığında, birdenbire Kadir’e doğru yere kapaklanarak yuvarlandı.” [3] Mustafa Yalçıner ağır yaralı olarak “ele geçerken”, ovaya inip diğer ekiple ilişkiye geçmesi istenilen sivil giyimli ve silahsız iki kişiden biri olan Hacı Tonak saklandığı meşelikte yakalanır. Diğer sivil giyimli kişi olan Ahmet Erdoğan ile Metin Güngörmüş ise çatışma başlarken kaçmayı başardılar. Ancak onlarda birkaç gün sonra yakalanacaklardır. ODTÜ öğrencisi Sinan Cemgil, ODTÜ öğrencisi Alpaslan Özdoğan ve Erzurum Atatürk Üniversitesi öğrencisi Kadir Manga, yoldaşları Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i kurtarmak isterken can verirler... 6 Mayıs 2006’da yitirdiğimiz yazar Erdal Öz, “Gülünün Solduğu Akşam” isimli kitabında Deniz Gezmiş’in Sinan ve yoldaşlarının ölümünü öğrendiği günü Deniz’in ağzından şöyle aktarır: “Sinan’ın ölümünde, burada, arka hücrelerdeydim. Ne gazete, ne radyo, hiçbir şey verilmiyordu. Sinan’ın ölümünü ancak on beş yirmi gün sonra öğrendim. Mücadeledeyken, kavgadayken, savaşırken, arkadaşının vuruluşu, ölüşü pek koymuyor insana, ama eylemin dışına itilmişken, arkadaşının ölümü çok değişik oluyor. Sinan’ın ölümünü duyunca içim kinle doldu. Demir parmaklıklara sarıldım. O parmaklıkları parçalayıp dışarı fırlamak isteğiyle doluverdi içim. Ama ağlamıyor insan yine de. Hiç ağlamadım ben. Ağlayamıyorsun.” Sinan ve yoldaşları, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in onların ardından yazdığı “Nurhak” şiiri ile dilden dile dolaşmakta: “Dört bir yana haber salsam, / Öldü desem inanır mı? /Dağlar bana geri verin / Kadir’imi, Sinan’ımı…”

Mustafa Yalçıner’in Gerilla Günlüğü’nden Mustafa Yalçıner’in Nurhak Dağı’nda gerilla kampındayken tuttuğu günlük, çatışmada ele geçmişti. Defter, 25 Aralık 1970 ile 28 Mayıs 1971 tarihleri arasında tutulmuştu. İşte Mustafa Yalçıner’in Gerilla Günlüğünden 26 Mayıs ile 28 Mayıs 1971 arasında tutulan sayfalar…

26, Çarşamba: Sinan’lar sabaha karşı döndü. Yola çıkamadık. Yağ ve bulgur getirdiler. Kulla’nın ağıllarına jandarma gitmiş. Söylentilere göre 600 kişi varmış peşimizde. Nurhak’ı ve Sinekli’yi arayacaklarmış. Çok dikkatli nöbet tuttuk. Ajan olabilecek çoban görünümlü birkaç kişi geçti. Akşam yola çıktık. Fevzi’nin ayağı yüzünden düz yoldan gideceğiz derken yolu kaybettik. Aç ve özellikle susuz olarak Nurhak’ın karşısında bir tepede durakladık. Gece uzun süre su aradık ama bulamadık. Üç gündür uykusuzum.

27, Perşembe: Sabah hemen yanımızda su bulduk. Öğlene doğru batıya, Göksun vadisine doğru yürüyüşe geçtik. Çünkü sabah Nurhaklı bir çobana görünmüştük. Vadiye bir iki saat kala gündüzü geçirdik. Cengiz keşfe gitti, ama getirdiği verilere göre yapılan hesaplar fos çıktı. Bir saat kadar ileride pis bir kayalıkta bir saat geceyi geçirdik. Gece de soğuk, yağmur ve kayalardan uyuyamadık. Zaman geçiyor. Hâlâ sallanıyoruz. İşlerin kesinlikle yapılması gerek.

28, Cuma: Sabah güneş altında üç dört saat uyudum. Öncülerden dört kişi keşfe gitti. Suyu geçiş yeri arayacaklar. Bu gece, en geç yarın gece gideceğimiz yerde hazır olmalıyız. Fevzi’nin ayağı da büyük dert. Bugün Sırıklı üzerinde bir iki uçak dolandı: Oraları arıyor olabilir. Ekmek de erzak da bitmek üzere. Darağacı, Burhan Dodanlı, Evren Yayınları, 1978.





--ZATZOT 17:00, 5 Ağustos 2008 (UTC)