Hilâfet: Revizyonlar arasındaki fark

Vikipedi, özgür ansiklopedi
[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Aybeg (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
Aybeg (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
97. satır: 97. satır:
# [[Tasavvuf]] halifelikleri
# [[Tasavvuf]] halifelikleri
# [[Ahmediye Halifeliği]] (1908-günümüz)
# [[Ahmediye Halifeliği]] (1908-günümüz)

== Ayrıca bakınız ==
* [[Halifeler listesi]]
* [[İslam devleti]]
* [[İmamet]]
* [[Ali Abdurrazık]]


== Dipnotlar ==
== Dipnotlar ==
108. satır: 114. satır:
* Hasan Gümüşoğlu, ''İslam'da İmamet ve Hilafet'' (Doktora Tezi), Kayıhan Yayınları, İstanbul 1999 I. Baskı, 2011 II. Baskı
* Hasan Gümüşoğlu, ''İslam'da İmamet ve Hilafet'' (Doktora Tezi), Kayıhan Yayınları, İstanbul 1999 I. Baskı, 2011 II. Baskı
* Hasan Gümüşoğlu, ''İntikalinden İlgasına Osmanlı'da Hilafet'', Kayıhan Yayınları, İstanbul 2011, I. Baskı
* Hasan Gümüşoğlu, ''İntikalinden İlgasına Osmanlı'da Hilafet'', Kayıhan Yayınları, İstanbul 2011, I. Baskı

== Ayrıca bakınız ==
* [[Halifeler listesi]]
* [[İslam devleti]]
* [[İmamet]]
* [[Ali Abdurrazık]]


[[Kategori:Halifelik| ]]
[[Kategori:Halifelik| ]]

Sayfanın 10.53, 30 Aralık 2018 tarihindeki hâli

Hilafet veya halifelik (Şablon:Dil-ar), Muhammed'in ölümünün ardından "sonra gelen, yerine geçen, ardından gelen" anlamında oluşturulan yönetim makamıdır. Bu siyasi ve hukuki yönetim makamının başındaki kişilere "halife-i Resullullah" (Allah elçisinin halifesi) denilmiştir. Halifenin nasıl seçileceği İslam'da kesin kurallara bağlı olmamakla birlikte ilk dört halifenin sahabenin önde gelenlerinin seçimi ve biat alma, sonraki halifelerin ise babadan oğla veraset yoluyla intikal ettiği görülmektedir.

Makam başlangıçta siyasi bir yönetim erkini tanımlar iken sonradan siyasi-manevi bir otoriteye dönüşmüş, Sünnilerin temsilciliğini üstlenmiştir.

Terminoloji

Etimolojik olarak halife kelimesi, half (arka) kelimesinden türetilen ve ardından gelen, makamını işgal eden, yerine geçen, veya temsil eden anlamlarında kullanılan bir kelimedir. Kur'an'da ise birkaç yerde temsilci veya hükümran anlamında kullanılmıştır.

Kur'an'da kullanımı:

"Rabbin, Meleklere: 'Ben, yeryüzünde bir halife (temsilci) var edeceğim' demişti. Onlar da: 'Biz seni şükrünle yüceltir ve takdis ederken, yeryüzünde kargaşa çıkaracak ve kan dökecek birilerini mi var edeceksin?' dediler. Allah 'şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim' dedi." Bakara 2:30.
Sizi yeryüzünün halifeleri yapan ve verdiği nimetlerle sizi sınamak için kiminize diğerlerinden üstün dereceler veren Odur. Rabbinin cezası pek sür'atlidir; aynı zamanda O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. En'am 6:165
...Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur... Fâtır 35:39.
"Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde halife (temsilci) kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, boş heveslere (hevaya) kapılma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah yolundan çıkanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır." Sâd suresi 38:26.

Müslümanlar arasında hilafet yerine imamet, halife yerine de emir, emir'ül-müminin veya imam kelimeleri de kullanılır. Şii Müslümanlar imam ve imamet deyimini tercih etmektedirler.[1]

Mezhep farklılıkları

Sünni Müslümanlar halifeliğin şura adı verilen seçimle yapılmasını öngördükleri halde, Şii Müslümanlar ise imamet ismini verdikleri makama sade seçilimin sadece Allah tarafından ve Ehli Beyt adı verilen seçkinler arasından yapılabileceğine inanırlar. İmam Şiilikte ayrıca en büyük dini-manevi otoriteyi de temsil eder.

Halifelik daha çok Müslümanların Sünni kanadının temsilcisi olarak kabul görmüştür. Şii kanadı büyük ölçüde Sünni hilafet yönetimi altında yaşasa da Halife'yi kabul etmemişlerdir. Şiilerin kabul ettiği imamet teokratik (dinsel) bir özellik taşımasına rağmen, Halifelik büyük oranda dini bir özellik taşımamıştır. Sünnilikte Halife eleştirilebilir makamda bulunmasına rağmen Şiilikte imam eleştirilemez ve yanlışlanamaz bir makamda bulunur.

Halife, ilk zamanlarda İslam toplumunda ileri gelenlerin seçimiyle başa gelmiş, Emevî ve Abbâsîlerden itibaren ailevi bir saltanat şeklini almıştır. Ayrıca 10. yüzyılda zayıflayarak siyasi gücünü kaybetmiş ve sadece ruhani önder veya İslami toplulukların onursal lideri haline gelmiştir.

Abbâsîler döneminde Bağdat'ta yaşayan halife, Moğolların 1258 yılında Bağdat'ı yağmalamaları sonucunda Mısır'a Memluk himayesine kaçmış, 16. yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son vermesiyle birlikte İstanbul'a taşınmıştır. Daha sonra Osmanlı Hanedanı'na geçen halifelik, 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır.

Sünni Müslümanlar ilk 4 halifeyi "Raşidun Halifeler" (doğruya ulaştıran anlamında) olarak adlandırır ve onlara bir tür kutsallık atfederler. Şii Müslümanlar ise ilk üç halifeyi ehli beytin hakkı olan makamın gaspçıları olarak görürler ve Ali'yi kutsallaştırırlar.

Halifelik kurumunun oluşması ve zaman içindeki yolculuğu

622-750 yılları arasında İslam Devleti

Hilafet'in oluşması ve Dört Halife dönemi

İslam öncesi Arap toplumundaki sosyal ve siyasal örgütleniş kabileler düzeyindeydi. Bu düzensiz yapı, İslam öncesi Arap toplumundaki kaos ve güvensizlik ortamının sebebiydi. Birbiri ile sürekli savaşan kabilelerden kurulu toplum her türlü gelişmeden ve ilerlemeden uzaktı.[kaynak belirtilmeli]

İslam, başlangıcından beri bu kabile düzenine ve kabile değerlerine karşı mücadele etmiştir. Arap toplumu, onun ölümünden sonra, dağılıp kabile düzenine geri dönme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bu çözülmeyi önlemenin tek yolu, Muhammed'in ardılını seçerek iç çatışmaların önüne geçilmesi ve bütünlüğün sağlanmasıydı.[kaynak belirtilmeli]

İlk halife seçilen Ebu Bekir, İslam'a göre "sahte peygamber" addedilen kimselerle mücadele ederek içeride birliği sağlamış ve Arapların eski düzene geri dönmesinin önüne geçmiştir. Ayrıca, daha önce kabileler arası savaşlarda harcanan ve Arap toplumuna zarar veren enerjiyi, dışarıya yani Bizans ve Sasani üzerine çevirerek İslam toplumunun fetih ve cihat amacında birleşmesini sağlamıştır.

Ebu Bekir'den sonra gelen halife Ömer ise, bir yandan dış fetihlere (Mısır, Kudüs, İran, Horasan) devam ederek Arap dünyasının bölünmesini engellemiş, bir yandan da örgütlenmesini geliştirmiştir. Müslüman Arap toplumu, Ömer döneminde devlet halini almıştır. Daha sonra İslamî siyasi yapılanmanın ilk düzenli örnekleri Ömer döneminde görülür.

Üçüncü halife Osman döneminde fetihler aynı hızda devam etmiş ve ilk kez İslam dünyası denizlerde kendini göstermeye başlamıştır. Fakat, Ebu Bekir ve Ömer döneminde bastırılan kabile çekişmeleri, Osman döneminde tekrar yüzeye çıkmaya başlamıştır. Emevî ailesinden gelen Osman'ın kendi kabilesinden olanlara devlet görevlerinde ayrıcalıklar tanıması, yüzeye çıkan bu çatışmaların sonucudur. Osman'ın bu davranışı, İslam dünyasını bölecek olan olayların ilk tohumunu atmıştır. Nitekim bu ayrılık İslam'daki siyasi mezheplerin ortaya çıkışına neden olmuştur.

Kısa zamanda meyvesini veren bu ayrılık tohumları, Osman'ın hilafetinin kanlı bitmesine yol açmıştır. Kendi iktidarına karşı Kufe'de başlayan isyan dalgası, zamanla Mısır ve Basra'ya da sıçramıştır. Osman 656 yılında evine yapılan saldırıyla öldürülmüştür. Saldırıyı yapanın kim olduğu üzerinde kesinlik olmadığı halde, bu cinayetin İslam dünyasındaki karışıklıkların ve mezhep ayrılıklarının kapısını araladığı kesindir.

Sonraki halife olan Ali döneminde, temeli İslam öncesi kabile çatışmalarına (başta Emevî-Haşimî rekabeti olmak üzere) kadar uzanan iç karışıklıklar daha da büyüdü ve Muaviye taraftarları (Emevîler) ile Ali taraftarları arasında savaşa dönüştü. Savaş meydanında Ali'nin askerlerinin galip gelmesine rağmen yapılan görüşmelerde Ali bu üstünlüğü kaybetti. Kısa bir süre sonra Ali'nin Haricî Abdurrahman bin Mülcem tarafından öldürülmesiyle birlikte Emevîler hilafeti ele geçirmiş oldu.

Emevî ve Abbâsî dönemleri

Ali'nin öldürülmesi, Emevîlerin hilafeti elde etmesi için bir engel kalmadığını gösteriyordu. Ali'nin oğlu Hasan'ın çekilmesi ve küçük oğlu Hüseyin'in Kerbela'da öldürülmesi ile iktidar tamamen Muaviye ve Emevî ailesine geçmişti. Fakat, muhalefeti yok edememişlerdi, başta Irak ve Horasan olmak üzere birçok yerde Muaviye'nin hilafetini meşru bulmayanlar vardı.

Muaviye ile birlikte hilafet, Roma geleneğine dayalı bir veraset anlayışına dayandırıldı. Böylece Hilafet, bir saltanat halini aldı.

Emevîler döneminde Arap-İslam toplumu, Arap İmparatorluğu biçimini aldı. Devlet örgütlenmesi, Bizans ve İran modellerinden etkilenerek yapıldı ve başarılı, etkili bir bürokrasi kuruldu. Bu dönemde hilafet, tamamıyla siyasi önderlik biçimini aldı ve Abbâsîler iktidara gelinceye kadar ruhani önderlik niteliğine sahip olmadı.

Emevîler iktidara kanlı çıkmıştı, inişleri de benzer şekilde oldu. Emevî karşıtı Şii ve Haricî muhalefet, Emevîler'in sonunu getirdi. 750 yılında Abbâsîlere yenilen Emevîler, İslam dünyasının önderliğini Abbâsîlere kaptırsalar da, Emevî Hanedanı İspanya'ya kaçarak orada devam edecekti.

Abbâsîler döneminde hilafet, hem siyasi, hem de ruhani önderlik biçimini aldı. Ama siyasi otorite hızla kaybedilecek ve halife ruhani önder olarak kalacaktı.

Abbâsîler döneminde orduyu oluşturan Türkler devlet yönetiminde etkili oldular ve uzun vadede halifenin siyasi otoritesinin çöküşünü hazırladılar. 10. yüzyıla gelindiğinde Abbâsî halifesi, Irak dışındaki topraklarda yönetimi, çoğu Türk kökenli yerel komutanlara ve valilere kaptırmıştı. 945'te Şii Büveyhioğulları'nın Bağdat'ı ele geçirmesi, halifelik makamının siyasi otoritesinin sonunu getirdi. Bu tarihten sonra halife sadece ruhani önder olarak devam etti. Halife'nin tek siyasi gücü, menşur vererek Müslüman liderlerin hükümdarlığını onaylamaktı.

Moğollar'ın 1258 yılında Bağdat'ı alması, halifenin Mısır'a, Memluk himayesine kaçmasına yol açtı. Aslında, Moğol Hanı Hulagu'nun tek yaptığı, çoktan işlevini yitirmiş bir kurumu ortadan kaldırmak oldu.[kaynak belirtilmeli]

Abbâsîlere paralel halifelikler

  1. Fâtımî Halifeliği (909–1171)
  2. Endülüs Emevî Halifeliği (929–1031)
  3. Muvahhid Halifeliği (1147–1269)

Memluk himayesi dönemi

Hilafet; Bağdat'ın düşmesinden (13. yüzyıl) Osmanlıların Mısır'ı ele geçirmesine (16. yüzyıl) kadar Mısır'da Memluk Himayesinde yaşadı. Bu dönemde halife, hiçbir siyasi yetkiye sahip değildir. Dini törenlerde protokolde bulunmasının yanında hiçbir etkisi olmamıştır.

Osmanlı himayesi dönemi

Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'in 16. yüzyıl başında Mısır'ı alıp Memluklara son vermesiyle son Abbâsî halifesi III. Mütevekkil Osmanlı'nın başkenti İstanbul şehrine gelmiştir. O dönemde Safevilerle yapılan mezhep mücadelesinde Osmanlı'ya güç kazandırmak için halifeliği de Osmanlı'ya kazandırmak isteyen Yavuz Sultan Selim, son Abbâsî halifesini himayesi altına almıştır. Osmanlı İmparatorluğu son Abbâsî halifesinin ölümünden sonra Abbâsî Hanedanı'ndan yeni bir halife çıkmasını engellemiş ve halifeliğin kendisine geçmesini sağlamıştır. Batılı kaynaklar özellikle 19. yüzyılda II. Abdülhamid dönemindeki Osmanlı dış politikasının meşruluğunu zedelemek için Osmanlı'nın hilafet makamına sahip olmadığından bahsetmişlerse de bu durum tamamen dönemin koşullarından dolayı ortaya atılmış bir yanıltmadır. Ayrıca Osmanlı padişahlarının sahip oldukları halifelik makamından 19. yüzyıla kadar yararlanmamalarının sebebi, halifeliğin kendilerinde olmaması değil, padişahlık makamını daha önemli görmeleridir.[kaynak belirtilmeli]

Osmanlılara paralel halifelikler

  1. Yogyakarta Halifeliği (1755-2015)
  2. Sokoto Halifeliği (1804-1903)
  3. Hilafet Hareketi (Khilafat Movement) (1919-24)

Türkiye Büyük Millet Meclisi/Türkiye Cumhuriyeti denetimindeki dönem

Abdülmecid Efendi, Osmanlı Hanedanı'ndan olan son halifedir.

1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ile, Sultan-Halife gibi, çifte görevi olan Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları, devlet yetkileri alınmıştı. Eski Osmanlı hükümdarına sadece, dinî başkanlık yetkileri tanınmıştı. Hükümet, TBMM'nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi'den, sadece "Müslümanların Halifesi" (Halife-i Müslimin) unvanını kullanmasını, gösterişli hareketlerde bulunmamasını istemişti. Abdülmecid, halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak, Müslümanların Halifesi unvanından başka sıfat ve unvanlar taşıyarak, Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına çıkmıştır.

Bazı politikacılar ise "Hilafet aynı hükümettir, hilafetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin, hiçbir meclisin elinde değildir" diyerek, Halife'yi, Padişah gibi yaşatmak istiyorlardı. Bu durum halifelik kurumu hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu. Fakat Mustafa Kemal Paşa'yı halifeliğin kaldırılması için zorlayan önemli sebep, halife mevcut oldukça Türkiye'de gerçekleşmesi zorunlu olan laik/seküler karakterdeki devrimlerin yapılamayacağı idi.

Hilafetin kaldırılması

3 Mart 1924 tarihli, "Hilafetin İlgasına ve Hanedan-ı Osmaniye'nin Türkiye Cumhuriyeti Memalik-i Hariciyesine Çıkarılmasına Dair Kanun"la hilafet kaldırılmıştır. Böylece, yeni Türkiye önemli bir adım daha atmıştır. Hilafetin kaldırılmasının Türkiye'de ve dünyada geniş yankıları olmuştur. Hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924 günü, bir diğer kanunla da Şer'iye ve Evkaf Vekaleti (Bakanlığı) kaldırılmıştır. Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması sonucu, bu vekalet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırılmıştır. Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekaleti de kaldırıldı. Böylece ordu-siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu. Tevhid-i Tedrisat Kanunu da o gün kabul edilmişti.

Türkiye'nin halifelik makamını kaldırmasından sonra ilan edilen halifelikler

  1. Şerifî Halifeliği (1924-25)
  2. Irak ve Şam İslam Devleti, günümüzdeki resmî adı İslam Devleti (2014-günümüz)

Siyasi olmayan halifelikler

  1. Tasavvuf halifelikleri
  2. Ahmediye Halifeliği (1908-günümüz)

Ayrıca bakınız

Dipnotlar

Kaynakça

  • Namık Sinan Turan, Hilafetin Tarihsel Gelişimi ve Kaldırılması, Altın Kitaplar - Kurtuluş Savaşı Kütüphanesi, I. Baskı
  • Ira M. Lapidus, İslam Toplumları Tarihi, İletişim Yayınevi
  • Mehmet Said Hatiboğlu, İslâm'da İlk Siyasi Kavmiyetçilik "Hilafetin Kureyşiliği", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XXIII (1978), Ankara
  • Mehmed Said Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşliliği, OTTO Yayınları, Ankara 2012.
  • Hasan Gümüşoğlu, İslam'da İmamet ve Hilafet (Doktora Tezi), Kayıhan Yayınları, İstanbul 1999 I. Baskı, 2011 II. Baskı
  • Hasan Gümüşoğlu, İntikalinden İlgasına Osmanlı'da Hilafet, Kayıhan Yayınları, İstanbul 2011, I. Baskı