Altay dilleri: Revizyonlar arasındaki fark

Vikipedi, özgür ansiklopedi
[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Çalıştay (mesaj | katkılar)
Çalıştay (mesaj | katkılar)
32. satır: 32. satır:


==Altayistiğin tarihi==
==Altayistiğin tarihi==
{{çalışma}}
[[Türk dilleri|Türk]], [[Moğol dilleri|Moğol]] ve [[Tunguzca|Tunguz]] dillerinin birbiriyle ilişkili olduğu düşüncesi, ilk olarak 1730 [[Philip Johan von Strahlenberg]] tarafından iddia edilmiştir. Strahlenberg'i bu görüşe sevk eden durum, İsveçli bir subay olarak [[Büyük Kuzey Savaşı]]'ndan sonra bir savaş tutsağı olarak [[Rus İmparatorluğu]]'nun doğusuna yaptığı seyahatlerdeki edindiği izlenimlerdir. Bununla birlikte, [[Alexis Manaster Ramer]] ve [[Paul Sidwell]] (1997) tarafından belirtildiği gibi Strahlenberg, daha sonra "Altay dilleri" olarak bilinen bu diller arasında bir bağlantı olduğu savına karşı çıkmıştır. Strahlenberg'in tasnifi, Altay dili olarak vasıflandırılan dillerin birçoğu için ilk sınıflama girişimiydi.<ref>Poppe 1965:&nbsp;125</ref>
[[Türk dilleri|Türk]], [[Moğol dilleri|Moğol]] ve [[Tunguzca|Tunguz]] dillerinin birbiriyle ilişkili olduğu düşüncesi, ilk olarak 1730 [[Philip Johan von Strahlenberg]] tarafından iddia edilmiştir. Strahlenberg'i bu görüşe sevk eden durum, İsveçli bir subay olarak [[Büyük Kuzey Savaşı]]'ndan sonra bir savaş tutsağı olarak [[Rus İmparatorluğu]]'nun doğusuna yaptığı seyahatlerdeki edindiği izlenimlerdir. Bununla birlikte, [[Alexis Manaster Ramer]] ve [[Paul Sidwell]] (1997) tarafından belirtildiği gibi Strahlenberg, daha sonra "Altay dilleri" olarak bilinen bu diller arasında bir bağlantı olduğu savına karşı çıkmıştır. Strahlenberg'in tasnifi, Altay dili olarak vasıflandırılan dillerin birçoğu için ilk sınıflama girişimiydi.<ref>Poppe 1965:&nbsp;125</ref>



Sayfanın 15.00, 4 Şubat 2017 tarihindeki hâli

Altay
Coğrafi dağılımDoğu, Kuzey, Orta, Batı Asya ve Doğu Avrupa
SınıflandırmaAltay
Alt bölümler
ISO 639-2 / 5tut
Altay dillerinin Avrasya üzerinde yayılımı.
  Korece
  Aynu dili
Altay, Türk ve Ural dilleri haritası

Altay dilleri Avrupa'dan, Orta Doğu'ya ve Orta Asya'dan Uzak Doğu'ya kadar uzanan büyük bir coğrafyada konuşulan dilleri kapsayan bir dil ailesidir. Altay dillerinde Türk dilleri, Moğol, Tunguz, Japon ve Kore dilleri bulunur.

Kimi dil bilimcilerce Estonca, Fince ve Macarca gibi Ural dillerinin de bir Ural-Altay dil ailesinin parçası olarak bahsi geçen Altay dillerinin uzaktan akrabaları olduğu savunulmaktaysa da,[1] bu görüş Dünya dil bilimcileri tarafından genel kabul görmemiştir.

Türk dilleri, ve dolayısıyla bugünkü Türkçe, çok uzaktan da olsa, Moğolca, Japonca, Macarca, Fince gibi diller ile de bağlantılıdır. Ne var ki, bu gibi bağlantıları kurmaya yarayan benzerlikler, acaba ortak bir dilden gelme sonucu mudur?Yoksa yakın bölgelerde bir zamanlar birlikte oturmuş olmanın yarattığı dil alışverişlerinin yansıması mıdır? Bu noktaların tartışılması, Türkbilimciler arasında onyıllardır sürüp gitmektedir.[2]

Altay Dağları bu dil ailesine adını vermiştir.

Altayistiğin tarihi

Türk, Moğol ve Tunguz dillerinin birbiriyle ilişkili olduğu düşüncesi, ilk olarak 1730 Philip Johan von Strahlenberg tarafından iddia edilmiştir. Strahlenberg'i bu görüşe sevk eden durum, İsveçli bir subay olarak Büyük Kuzey Savaşı'ndan sonra bir savaş tutsağı olarak Rus İmparatorluğu'nun doğusuna yaptığı seyahatlerdeki edindiği izlenimlerdir. Bununla birlikte, Alexis Manaster Ramer ve Paul Sidwell (1997) tarafından belirtildiği gibi Strahlenberg, daha sonra "Altay dilleri" olarak bilinen bu diller arasında bir bağlantı olduğu savına karşı çıkmıştır. Strahlenberg'in tasnifi, Altay dili olarak vasıflandırılan dillerin birçoğu için ilk sınıflama girişimiydi.[3]

"Altay dili" ya da "Altayistik" teriminin, bir dil ailesine tatbiki 1844'te Matthias Castrén tarafından gerçekleştirilmiştir. Bir öncü olarak Fin filolog Castrén, dönemindeki Ural dilleri çalışmalarına en çok katkı sağlayan araştırmacılardandır. Başlangıçta Castrén tarafından ortaya koyulduğu gibi, Altay dilleri yalnızca Türk, Moğol, Mançu ve Tunguz dillerini kapsamaz. Fin-Ugor ve Samoyed dilleri de bu kapsam içerisine alınmalıdır.[4]

Başlangıçta Altay dil ailesi olarak adlandırılan bu yapı Castrén'den sonra Ural-Altay dil ailesi olarak adlandırılmaya başlamıştır.[5] Ural-Altay terminolojisinde, tıpkı Türk, Moğol ve Tunguz dillerinin "Altay dilleri" olarak sınıflandırılması gibi, Fin-Ugor ve Samoyed dilleri Ural kolu olarak nitelendirildi. Korece bazen Altay dillerinden kabul edilmekle birlikte, Japonca da bazı araştırmacılar tarafından bu aileye dâhil edildi.

20. yüzyılın ilk yarısı ve 19. yüzyılın büyük bölümünde, Ural-Altay dil ailesi bilimsel çevrelerde yaygın bir kabul görmüştür. Bu görüş, Altay dili olduğu varsayılan dillerdeki ünlü uyumu ve sözcük çekim ve yapımının eklemeliolmasına dayandırılmıştır. Dil bilimciler tarafından birçok yönden eleştirilerek, doğrulanmasının imkânsız olduğu kanısı oluşsa da, Ural-Altay dil ailesi varsayımı, bün hâlâ birçok saygın ansiklopedi, dil atlası, ortaöğretim ders kitapları ve benzer genele hitap eden kaynaklarda varlığını devam ettirmektedir. Son dönemin önemli Altayistik araştırmacılarından Sergey Starostin, Ural-Altay dil ailesi fikrinin artık hiçbir geçerliliğinin kalmadığını savunmaktadır.[6]

1857'de, Avusturyalı bilgin Anton Boller, Japoncanın da Ural-Altay dil ailesinin mensubu olduğunu iddia etmiştir.[7] 1920'de G.J. Ramstedt ve E.D. Polivanov, Korecenin de bu dil ailesine mensup olduğunu savunmuştur. Bununla birlikte, Ramstedt, 1952–1966 arasında kaleme aldığı Einführung in die altaische Sprachwissenschaft adlı kitabının 3. cildinde Ural-Altay varsayımını reddetmiş ve Koreceyi Altay dil ailesine dâhil etmiştir. O, eserinin 1. cildinde Lautlehre yani ses bilimi bölümünde, Altay diline mensup olduğu düşünülen diller arasındaki ses denkliklerini ilk kez ortaya koymaya çalışarak, Altayistik'teki karşılaştırmalı metodun önemli öncülerinden biri hâline gelmiştir.

1960'da Nicholas Poppe Ramstedt'in ses bilimi üzerine yazdığı bu cildi önemli ölçüde revize ederek yayımlamıştır.[8] Bu kitap daha sonrasında yapılan Altayistik çalışmaları için standart bir eser hâline gelmiştir. Poppe, Türk, Moğol, Tunguz dilleri ile Kore dilleri arasındaki bağlantının net çizgilerle ayrılamayacağını düşünmüştür.[9] Onun bu görüşü, üç olasılığı içermektedir. 1. olasılığa göre, Korece diğer Altay dilleri ile kalıtsal bir ilişkiye sahip değildir. 2. olasılığa göre, Korece bu dillerle, diğer dillerin birbiriyle ilişkisi nispetinde bağlantılıdır. Son olasılık ise, Korece diğer Altay dillerinden bu dillerdeki temel karakteristik özellikler belirginleşmeden kopmuştur.

Development of the Macro-Altaic theory

Roy Andrew Miller's 1971 book Japanese and the Other Altaic Languages convinced most Altaicists that Japanese also belonged to Altaic.[10] Since then, the standard set of languages included in Macro-Altaic has been Turkic, Mongolic, Tungusic, Korean, and Japanese.

An alternative classification, though one with much less currency among Altaicists, was proposed by John C. Street (1962), according to which Turkic-Mongolic-Tungusic forms one grouping and Korean-Japanese-Ainu another, the two being linked in a common family that Street designated as "North Asiatic". The same schema was adopted by James Patrie (1982) in the context of an attempt to classify the Ainu language. The Turkic-Mongolic-Tungusic and Korean-Japanese-Ainu groupings were also posited by Joseph Greenberg (2000–2002); however, he treated them as independent members of a larger family, which he termed Eurasiatic.

Anti-Altaicists Gerard Clauson (1956), Gerhard Doerfer (1963), and Alexander Shcherbak argued that the words and features shared by Turkic, Mongolic, and Tungusic languages were for the most part borrowings and that the rest could be attributed to chance resemblances. They noted that there was little vocabulary shared by Turkic and Tungusic languages, though more shared with Mongolic languages. They reasoned that, if all three families had a common ancestor, we should expect losses to happen at random and not only at the geographical margins of the family; and that the observed pattern is consistent with borrowing. Furthermore, they argued that many of the typological features of the supposed Altaic languages, such as agglutinative morphology and subject–object–verb (SOV) word order, usually simultaneously occur in languages. In sum, the idea was that Turkic, Mongolic, and Tungusic languages form a Sprachbund—the result of convergence through intensive borrowing and long contact among speakers of languages that are not necessarily closely related.

Doubt was also raised about the affinities of Korean and Japanese; in particular, some authors tried to connect Japanese to the Austronesian languages.[11]

Starostin's (1991) lexicostatistical research claimed that the proposed Altaic groups shared about 15–20% of potential cognates within a 110-word Swadesh-Yakhontov list (e.g. Turkic–Mongolic 20%, Turkic–Tungusic 18%, Turkic–Korean 17%, Mongolic–Tungusic 22%, Mongolic–Korean 16%, Tungusic–Korean 21%). Altogether, Starostin concluded that the Altaic grouping was substantiated, though "older than most other language families in Eurasia, such as Indo-European or Finno-Ugric, and this is the reason why the modern Altaic languages preserve few common elements".

Unger (1990) advocates a family consisting of Tungusic, Korean, and Japonic languages but not Turkic or Mongolic; and Doerfer (1988) rejects all the genetic claims over these major groups. In 2003, Claus Schönig published a critical overview of the history of the Altaic hypothesis up to that time. He concluded that,

[G]enerally, the more carefully the areal factor has been investigated, the smaller the size of the residue open to the genetic explanation has tended to become. According to many scholars it only comprises a small number of monosyllabic lexical roots, including the personal pronouns and a few other deictic and auxiliary items. For these, other possible explanations have also been proposed. Most importantly, the 'Altaic' languages do not seem to share a common basic vocabulary of the type normally present in cases of genetic relationship.[12]

In 2003, An Etymological Dictionary of the Altaic Languages was published by Starostin, Dybo, and Mudrak. It contains 2,800 proposed cognate sets, a set of sound laws based on those proposed sets, and a number of grammatical correspondences, as well as a few important changes to the reconstruction of Proto-Altaic. For example, although most of today's Altaic languages have vowel harmony, Proto-Altaic as reconstructed by Starostin et al. lacked it; instead, various vowel assimilations between the first and second syllables of words occurred in Turkic, Mongolic, Tungusic, Korean, and Japonic. It tries hard to distinguish loans between Turkic and Mongolic and between Mongolic and Tungusic from cognates; and it suggests words that occur in Turkic and Tungusic but not in Mongolic. All other combinations between the five branches also occur in the book.[13] It lists 144 items of shared basic vocabulary (most of them already present in Starostin 1991), including words for such items as 'eye', 'ear', 'neck', 'bone', 'blood', 'water', 'stone', 'sun', and 'two'.[14] This work has not changed the minds of any of the principal authors in the field, however. The debate continues unabated – e.g. S. Georg 2004, A. Vovin 2005, S. Georg 2005 (anti-Altaic); S. Starostin 2005, V. Blažek 2006, M. Robbeets 2007, A. Dybo and G. Starostin 2008 (pro-Altaic).

According to Roy Andrew Miller (1996: 98–99), the Clauson–Doerfer critique of Altaic relies exclusively on a lexicon, whereas the fundamental evidence for Altaic comprises verbal morphology. Lars Johanson (2010: 15–17) suggests that a resolution of the Altaic dispute may yet come from the examination of verbal morphology and calls for a muting of the polemic: "The dark age of pro and contra slogans, unfair polemics, and humiliations is not yet completely over and done with, but there seems to be some hope for a more constructive discussion" (ib. 17).

Ortak özellikleri

  1. Bu gruptaki dillerin hepsi yapı yönüyle eklemeli dildir.
  2. Ön ekler (artikeller) yoktur.
  3. Kelime türetme ve çekim son eklerle yapılırken köklerde değişme olmaz. Eklerdeki zenginlik ve çeşitlilik dikkat çekicidir.
  4. Söz diziminde yardımcı unsurlar (tamlayanlar, belirtenler) önce, asıl unsurlar (tamlananlar, belirtilenler) sonra gelir: insanlık hâli, sözün doğrusu. Mustafa, türkü söylerken kendinden geçiyordu. Sıfatlar isimlerden önce kullanılır: yeşil ördek, anlayışlı öğrenci, kahraman ordu. Sayı bildiren kelimelerden sonra çokluk eki kullanılmaz:, beş kardeş, üç kafadar, bin konut. Cümleler, cümleyi oluşturan unsurların ilgisi bakımından, gelişmekte olan düşüncelerin akla geliş sırasına göre değil, tamamlanmış bir düşüncenin düzenli bir hiyerarşisi şeklinde kurulur.
  5. Bu dillerde gramatik cinsiyet yoktur. Bu sebeple cümlelerde cinsiyet farkından kaynaklanan değişiklik yapılmaz: Müdür – müdire, memur – memure, Hâlit – Hâlide; he – she gibi.
  6. Soru eki vardır.
  7. Aynı şekilden kaynaklandığı saptanan ortak ekler vardır. Türkçe ile Moğolca arasında bu ortaklık daha belirgindir.
  8. Altay dilleri ses özeliklerine göre karşılaştırıldığı zaman birtakım ortaklıklar görülmektedir. Bunlardan en belirgin olanı, ünlü uyumudur. Kelime başında l, r ve ñ ünsüzlerinin bulunmaması diğer bir ortaklıktır.

Diller

Altay dil ailesinin kolları şöyledir:

Türk dilleri ve Moğol dillerinin ayrılışı tezi

Çok desteklenen tezlerden birisi Türkçenin Moğol dilleriyle yakından ilişkisi olduğudur. İki dildeki sözcüklerin ve gramerin birbirine yakınlığı bu iki dilin Altay Dil Ailesine birlikte alınmasını sağlamıştır. Tarihsel açıdan da Türk ve Moğolların birbirlerine yakınlığı göz önüne alındığında iki dilin birbirine benzer olması kaçınılmazdır. Fakat, Altay Dil Ailesinin tanınmasına karşı çıkan dil bilimcileri de, savunanlar kadar çoktur. Bu dil bilimciler Türkçe ve Moğolca'nın benzerliğinin tarih boyunca birlikte yaşama ve birbirini etkileme sonucu olduğunu savunmaktadılar.[15][16][17]

Türkiye Türkçesi Kazakça Kırgızca Moğolca
y j c c
ışık < yışık jarık carık cula
yakışmak jarasuv caro coqı-
yalamak jalav jalbarınuv calbaru calbarı-
yaymak jayuv cayu cada-
yarım jartı carım cağurma
yasak
-
-
casag
yazmak jazuv cazu cıru-
Türkiye Türkçesi Kazakça Kırgızca Moğolca
y j c c
yeğen jiyen ece- cige
yele jal cal calağa
yığmak jıyuv cıyu coğu-
yıl jıl cıl cıl
yoğurmak
-
curu cığura-
yol jol col col
yolmak juluv culû culğa-
yular
-
-
cıluğa
yürek jürek cürök cirüke
yürümek jürüv cürü corı-
yüzmek jüzüv süzü cisü
  • Eksi işaretli hücreler dilde başka kökenli bir kelime kullanıldığı anlamındadır
  • q harfi kelleden çıkan bir k olarak seslendirilinir
  • Türkiye Türkçesi b'leri genellikle v'ye dönüştürür
  • r ve l sesleri birbirlerine çok yakınlardır, Dünya'nın bütün dil ailelerinde l --> r değişimi ve tersi olmuştur

Moğolcadaki n sesleri Türkçede karşılığı c'dir ve yukardaki tabloda "yazmak" örneğinde de gördüğümüz gibi r seslerinin de z'dir , örnek:

Türkiye Türkçesi Kazakça Kırgızca Moğolca
y jas c nasu
yılışık jağınğan casaker nılçağay
yosun
-
-
nogugan < *nogusun
yumruk ( < *yum-duruk ) jumırık
-
nıdurğa
yüz jüz cüz nigur
az az az aray
kazmak kazuv kazu qaru-
kuzu kozı kozu qurağa
zmak zdav zılıp rı-
öz öz öz ör

Bu r -> z değişimi Türkçenin içinde de birçok sözcükde gerçekleşmiştir. Örneğin "göz" kelimesi "görmek"ten türemiştir.

Tabii ki bundan ötürü Türkçe ve Moğolca arasında bin yıllardır büyük ses değişimine uğramamış kelimeler de mevcuttur.

Moğolca ve Türkçe arası göze çarpan gramer benzerlikler yoğundur, bu sadece cümle kuruluşunun benzerliğinle bitmiyor, birçok Türkçeden tanıdık ekler de kullanılır. Örnekler:

Türkiye Türkçesi Moğolca
davar mal
davar-ın mal-iin
davar-da mal-d
davar-ı mal-iig

Türkçe ve Moğolca arası zamir benzerlikleri:

Türkiye Türkçesi Kazakça Kırgızca Uygurca Moğolca
ben men men men bi
biz biz şi-bege biz bid

Büküm hâlde:

Türkiye Türkçesi Moğolca
ben-i namaig

Türk Dilleri ve Japoncanın Birbirinden Ayrılışı Tezi

Bugün hâlen daha Japoncanın bir Altay dili olduğu Moğolca ve diğer Türk dilleri gibi kesinlik kazanmamıştır. Bâzı dil bilimcilere göre Japonca, Korecenin en eski lehçesinden türemiştir; ancak ağır basan görüş Altay kökenli olduğudur. İki dil grubu arasında ekler, takılar, eylemler, çekimleri, tümce yapısı ve söz diziminde birebir koşutluk görüӀür.

Türkçe Japonca
Kyotonun Kyotono (京都の)
Ankara'ya gitti Ankara e itta (アンカラへいった)
imiş imas (います)
kara kıray (暗い)
alaca akasa (赤さ)
içi ıçi (内)
kırar kirerı (きれる)
sonra da sore de (それで)
ada ada (島)
yukarı agarı (上がる)
giy gi (着)
gelip yapıp açıp gitti kite yatte akete itta (きてやってあけていった)
taksi-de takışi-de (タクシで)
ne-dir ki ? nan desı ka ? (何ですか?)
yemez tabenay (食べない)
su mizı (水)
iyi ii (良い)

[18]

Ayrıca bakınız

Notlar

A. ^ Japonca ve Korecenin Altay dilleri oluşu konusunda bilimsel camiada günümüzde de bazı ihtilaflar vardır. Birçok çalışmada bu iki dilin Altay dilleri ile ortaklıkları gösterilmiş olsa da, bazı çalışmalarda henüz tam kabul görmediği belirtilmelidir.

Kaynakça

  1. ^ Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım, İstanbul 2002, s.9.
  2. ^ Özcan,BAŞKAN,"TÜRK DİLİ GEÇMİŞİ",Türkoloji Makaleleri
  3. ^ Poppe 1965: 125
  4. ^ Poppe 1965: 126
  5. ^ Poppe 1965: 127
  6. ^ Starostin et al. 2003: 8
  7. ^ Miller 1986:34
  8. ^ Miller 1991: 298
  9. ^ Poppe 1965: 148
  10. ^ Poppe 1976: 470
  11. ^ Starostin et al. 2003: 8–9
  12. ^ Schönig 2003: 403
  13. ^ Starostin et al. 2003: 20
  14. ^ Starostin et al. 2003: 230–234
  15. ^ Gerard Clauson, "Altay dillerinin leksikoistatistiksel bir değerlendirmesi." s.174
  16. ^ Clauson, Sir Gerard, "The case against the Altaic Theory." Central Asiatic Journal. 2. 1956. s.181-187
  17. ^ Gronbech ve Krueger, "Central Asiatic Journal:Introduction to Classical (Literary) Mongolian." (2. cilt, 1956 s.76.) "Türk, Moğol ve Tunguz dillerinin varsayılan genetik akrabalıkları asla ispat edilemez."
  18. ^ Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe, s. 228-249.