Kutsal Kitap'ın Yaratılış Kaydı

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Yaratılış kaydı Kutsal Kitap'ın başlangıcında bulunmaktadır (Başlangıç 1, 2). Kutsal Kitap'ın ifadeleri bilimcilerden ve teologlardan bile eleştirilmektedir. Dünyada yaygın olan bir görüşe göre insan dahil olmak üzere tüm hayvan türleri rastlantı sonucunda meydana gelen bir tek hücreden oluştular. Kutsal Kitap'ın yaratılış kaydı ise maddi dünya zeka sahibi bir yaratıcının ürünü olduğunu göstermektedir.

Evrenin Başlangıcı / İlk Patlama[değiştir | kaynağı değiştir]

„Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı. O zaman yeryüzü şekillenmemişti ve ıssızdı; derin suların üzerini karanlık örtüyordu ve Tanrı’nın etkin kuvveti suların üzerinde hareket ediyordu.“ (Başlangıç 1:1, 2)

Evrenin Başlangıcı[değiştir | kaynağı değiştir]

Yaratılış kaydı, evrenin ve dünyanın ne kadar süredir var olduğu hakkında hiçbir şey söylemese de, evrenin ilk "yaratılış günü"nden milyarlarca yıl önce meydana geldiği varsayımıyla çelişmez. Yeryüzü başlangıçta suyla doluydu ve güneş, ay ve yıldızlar var oldukları halde ışınları yeryüzüne erişemedi.

Bugün, evrenin bir başlangıcı olduğuna dair bilimsel teoriler savunulmaktadır. Maddenin büyük bir patlamada patladığı ve o zamandan beri uzayın genişlediği söylenir. Bu, evrenin bir başlangıcından söz eden Kutsal Kitap'ın ilk ayeti ile uyumludur. Bu konuda Robert Jastrow kitabında şöyle yazar: "İlahiyatçılar genellikle evrenin bir başlangıcı olduğuna dair kanıt görmekten memnunlar, ancak bu, astronomları garip bir şekilde üzdü." Jastrow, evrenin genişlediği fikri hakkında bazılarının söylediklerini aktarıyor:

  • Albert Einstein: "Bu durum can sıkıcı."
  • İngiliz astronom Sir Arthur Eddington: "Bir başlangıcın olduğu düşüncesi bana karşı çıkıyor. . ., beni uyuşuk bırakıyor."
  • Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden Philip Morrison: "Bu bakış açısını reddetmeye can atıyorum."
  • Palomar Dağı'ndaki ünlü gözlemevinden Allan Sandage: "Bu doğru olamaz."

Jastrow şöyle devam ediyor: “Söyledikleri, bilimsel kanıtlar mesleğinin 'dini' dogmalarıyla çeliştiğinde bilimcinin tutumunun ilginç bir örneğidir (kesinlikle objektif olması beklenir). Bizim görüşümüz kanıtlarla çeliştiğinde bilim insanının tıpkı bizler gibi davrandığı ortaya çıktı. Öfkeleniriz, çatışma yokmuş gibi davranırız ya da anlamsız sözlerle örtbas etmeye çalışırız." Jastrow yazıyor: "Bilimde bir tür din vardır. ... Dünyanın bir başlangıcı olduğu keşfi, bilim adamının 'dini' dogmasıyla çelişir."[1]

İlk Patlama[değiştir | kaynağı değiştir]

Dünyanın meydana gelmesi için günümüz astronomlar tarafından anlatılan en iyi bilinen versiyon şudur: Yaklaşık 15 ila 20 milyar yıl önce ne bir evren ne de bir boşluk vardı. Ayrıca zaman ve madde de yoktu. Sonsuz yoğunlukta, sonsuz küçüklükte bir nokta vardı, patladı ve bildiğimiz evreni meydana getirdi. Bu erken aşamadaki patlamada, yeni doğan evren, ışıktan çok daha hızlı bir süratla, saniyenin çok küçük bir bölümünde yaymıştır.

Büyük Patlamanın (“Big Bang”) ilk dakikalarında, büyük ölçekli bir nükleer füzyon meydana geldi ve şu anda yıldızlararası uzayda ölçülen hidrojen ve helyum konsantrasyonlarının yanı sıra en azından lityum yoğunluğunun bir kısmını üretti. Muhtemelen 300.000 yıl sonra, evren büyüklüğündeki ateş topu güneş yüzeyinin sıcaklığının biraz altına soğudu; elektronlar artık atomların etrafındaki yörüngelerde toplanabilirdi ve bir foton flaşı veya ışığı yaratıldı. Bu birincil radyasyon bugün -önemli ölçüde soğutulmuş olsa da- 2,7 Kelvin1 sıcaklıkta mikrodalga arka plan radyasyonu olarak ölçülebilir. 1964/65'te bu arka plan radyasyonunun keşfi, çoğu bilim insanını İlk Patlama teorisinde bazı gerçekler olduğuna ikna etti. İlk Patlama modeli, evrenin görünüşte neden her yöne doğru genişlediğini, uzak galaksilerin neden birbirlerinden ve dünyadan yüksek hızda uzaklaşmaya çalıştığını da güya açıklıyor.

Uzayın yapısı (galaksiler, galaksi kümeleri, süper kümeleri v.s.) İlk Patlama ile bağdaştırılamaz. Bu, en önemli soruya yol açar: Büyük Patlama'yı ne tetiklemiş olabilir? Enflasyonist büyük patlama teorisinin çok popüler versiyonunun kurucularından biri olan Andrei Linde'de, Standart Model'in bu temel soruya cevap vermediğini açıkça kabul eder. "İlk - ve en önemli - sorun Big Bang'in kendisidir" diyor. "Eğer uzay ve zaman onunla başladıysa, her şey nasıl hiçten ortaya çıkabilir? Ondan önce bir şey var mıydı? . . . Big Bang'in temsil ettiği böyle bir ilk tekilliği açıklamak, modern kozmolojinin hala en inatçı sorunudur.” Discover dergisi bir makalede "Aklı başında hiçbir kozmolog, Büyük Patlama'nın nihai teori olduğunu iddia edemez" sonucuna vardı.

Büyük Patlama teorisi uzayda görülen kanunları ve düzeni açıklayamaz.

1 Kelvin 0 K denen ve -273,16 Celsius derecesine eşdeğer olan mutlak sıfırdan başlaması dışında her derecesi Celsius derecesine eşit olan bir sıcaklık birimidir. Su 273,16 Kelvin’de donar ve 373,16 Kelvin’de kaynar.

Yaratılış günleri[değiştir | kaynağı değiştir]

Yaratılış raporunu incelerken, olayların dünyada bulunan bir gözlemcinin bakış açısından aktarıldığını akılda tutmak faydalı olur.

“Gün” sözcüğü[değiştir | kaynağı değiştir]

Birçokları, Başlangıç 1'de kullanılan “gün” kelimesinin 24 saatlik bir süre anlamına geldiğini anlıyor. Ancak Başlangıç 1:5'te Tanrı'nın kendisi, yalnızca gün ışığını “gün” olarak adlandırarak günü daha kısa bir zaman dilimine (aşağıyukarı 12 saat) böldüğünü söylüyor. Başlangıç 2:4'te tüm yaratılış dönemlerine “gün” denir: “Yehova Tanrı’nın yeri ve göğü yaptığı gün (altı yaratılış döneminin tamamında), onların yaratıldığı zaman hakkındaki kayıt budur."

“Gün” olarak tercüme edilen İbranice jōm kelimesi, farklı uzunluklardaki zaman dilimleri anlamına gelebilir. William Wilson'ın Old Testament Word Studies 'ine göre jōm'un mümkün anlamları şunları içerir: “Bir gün; genellikle kelime, genel olarak zaman veya uzun zaman anlamına gelir; dikkate alınması gereken bütün bir zaman dilimi ... gün ayrıca özel bir mevsim veya olağanüstü bir şeyin olduğu bir zaman için kullanılır.”[2]

Son cümle yaratılış günlerine uygundur; çünkü kesinlikle olağanüstü olayların gerçekleştiği dönemler idiler. Ek olarak, ikinci tanım 24 saatten daha uzun sürelere izin verir.

Kutsal Kitap'ta kullanıldığı şekliyle “gün” kelimesi, yaz ve kış gibi mevsimlerin geçişini içerebilir (Zekeriya 14:8). “Hasat günü” birçok günü içerir (Özdeyişler 25:13; Başlangıç 30:14). Bin yıl bir güne benzetilir (Mezmur 90:4; 2. Petrus 3:8, 10). “Hüküm Günü” uzun yıllar sürer (Matta 10:15; 11:22-24). Yaratılış “günlerinin” de uzun zaman dilimlerini -binyılları- kapsadığı sonucuna varmak mantıklı görünüyor.

Birinci “gün”[değiştir | kaynağı değiştir]

“Ve Tanrı “Işık olsun” dedi. Ve ışık belirmeye başladı. Tanrı baktı, ışık iyiydi; ışıkla karanlığı ayırdı. Tanrı, ışığı gün, karanlığı gece diye adlandırdı. Akşam oldu, sabah oldu, birinci gün.” (Başlangıç 1:3-5)

Güneş ve ay, o ilk “gün”den çok önce uzayda var oldular, ancak onların ışığı dünyanın yüzeyine nüfuz etmedi, böylece yeryüzündeki bir gözlemci için görünmez kalacaktı. Şimdi, o ilk "gün"de, ışık yeryüzünde görünür hale geliyordu; ve o andan itibaren dönen küre üzerinde gece ve gündüz vardı. Görünüşe göre parlama, uzun bir süreye yayılan kademeli bir süreçti, bu nedenle elektrik ampulünü yakmak gibi anlık bir olay değildi. Musa'nın ilk kitabının J. W. Watts tarafından tercümesinde bu, şu sözlerle ifade edilir: "Ve yavaş yavaş ışık var oldu."[3] Işık güneşten geldi, ancak bulut örtüsü nedeniyle kendisi görülemedi. Rotherham'ın, tercümesindekii 3. ayetin bir yorumunda belirtiği gibi, dünyaya ulaşan ışık bu nedenle "dağınık ışık" idi.[4]

İkinci „gün“[değiştir | kaynağı değiştir]

“Ve Tanrı, “Suların arasında bir kubbe, sularla sular arasında bir bölme olsun” dedi. Böylece Tanrı kubbeyi yapmaya ve kubbenin altında kalacak sular ile kubbenin üstünde kalacak suları ayırmaya başladı. Ve böyle oldu. Tanrı kubbeyi gök diye adlandırdı. Akşam oldu, sabah oldu, ikinci gün.” (Başlangıç 1:6-8)

Bazı çevirilerde “genişleme” yerine “kubbe” sözcüğü kullanılır. Bu sebepten dolayı bazıları, yaratılış kaydının, metal bir kubbeden söz eden yaratılış efsanelerinden alındığı iddia ederler. Ancak "kubbe" kullanan King James Versiyonunda bile kenar notu "genişleme"yi (expansion) ifade eder, çünkü İbranicede "genişleme" olarak çevrilen raqía kelimesi 'genişletmek', 'yaymak' veya 'uzatmak' anlamına gelir.

Yaratılış kaydı, genişlemeyi Tanrı'nın "yarattığını" belirtse de, onun prosedürü hakkında herhangi bir ayrıntı vermez. Ayrışmanın ayrıntılı olarak nasıl gerçekleştiğine bakılmaksızın, sanki 'genişlemenin üzerindeki sular' yeryüzünden yukarı doğru itilmiş gibi görünüyor. Daha sonra, Başlangıç 1:20'de gösterildiği gibi, kuşların "göklerin genişlemesinde" uçtukları söylenir.

Üçüncü „gün“[değiştir | kaynağı değiştir]

“Ve Tanrı, “Gökler altındaki sular bir yerde toplansın ve kuru toprak ortaya çıksın” dedi. Ve böyle oldu. Tanrı kuru toprağı yer, bir araya toplanan suları da deniz diye adlandırdı. Tanrı baktı, iyiydi.” (Başlangıç 1:9, 10)

Yine, rapor bunun nasıl başarıldığını açıklamıyor. Kuşkusuz, toprağın oluşumuna, yeryüzünün muazzam hareketleri eşlik etti. Jeologlar, bu tür büyük çalkantıları bir felaket teorisiyle ilişkilendirirdi. Ancak yaratılış kaydı, bir Yaratıcı tarafından kontrol ve gözetimi ortaya koymaktadır.

Tanrı'nın Eyüp'e yeryüzü hakkındaki bilgisini sorduğunda O, Eyüp’e başka şeylerin yanı sıra şunları sordu: “Kaidesi neyin içine gömüldü, ya da köşe taşını kim koydu?” (Eyüp 38:6). İlginçtir ki, Yer’in kabuğu tıpkı bir “temel” gibi, kıtaların ve özellikle de sıradağların altında öylesine kalındır ki, ağaçların toprağa kök salması gibi, yer mantosunun derinlerine kadar iner.

Putnam’s Geology kitabı şöyle diyor: “Dağların ve kıtaların kökleri olduğu fikri defalarca incelendi ve her defa doğru olduğu bulundu.”[5] Okyanusların altındaki yerkabuğu sadece yaklaşık 8 km kalınlığındadır, ancak kıtaların tabanları yaklaşık 30 km derinliğindedir ve dağ kökleri neredeyse iki kat daha uzağa nüfuz eder.

Her ne kadar kuru arazi ortaya çıkarılmış olsa da, meselenin özü şu ki, hem Kutsal Kitap hem de bilim, kuru araziyi dünyanın oluşum aşamalarından biri olarak listeliyor.

Yaratılış kaydı şöyle devam ediyor:

“O zaman Tanrı şöyle dedi: “Yer üzerinde otlar çıksın, tohum veren bitkiler, tohumlu meyveleri olan ve cinslerine göre meyve veren ağaçlar yetişsin.” Ve böyle oldu. Böylece yer üzerinde otlar çıktı; cinsine göre, tohum veren bitkiler ve cinsine göre tohumlu meyveler veren ağaçlar yetişmeye başladı. Tanrı baktı, iyiydi. Akşam oldu, sabah oldu, üçüncü gün.” (Başlangıç 1:11-13)

Böylece, üçüncü yaratılış döneminin sonunda, üç büyük kara bitkisi sınıfı yaratılmıştı. Bu arada yayılan ışık o kadar güçlendi ki, bitkiler için gerekli olan fotosentez gerçekleşebildi. Bu arada, rapor burada ortaya çıkan her yeni bitki "türünden" bahsetmiyor. Mikroorganizmalar, su bitkileri ve diğerleri özel olarak listelenmemiştir, ancak büyük olasılıkla o "günde" yaratılmışlardır.

Dördüncü „gün“[değiştir | kaynağı değiştir]

“Ve Tanrı şöyle dedi: “Gün ile geceyi ayırmak için, gök kubbede ışıklar belirsin. İşaret olsunlar; dönemleri, günleri ve yılları göstersinler. Yer üzerine ışık saçmak için gök kubbede ışık görevi görsünler.” Ve böyle oldu. Tanrı iki büyük ışık yaptı; büyük ışık güne hükmedecek, küçük ışık da geceye hükmedecekti; ayrıca yıldızları da yaptı. Böylece Tanrı yer üzerine ışık saçmaları için onları gök kubbeye koydu. 18 Onlar güne ve geceye hükmedecek, ışıkla karanlığı ayıracaklardı. Tanrı baktı, iyiydi. Akşam oldu, sabah oldu, dördüncü gün.” (Başlangıç 1:14-19)

Daha önce ilk “gün” raporunda “Işık olsun” ifadesi kullanılıyordu. Orada “ışık” için kullanılan İbranice kelime 'ōr'dur ve genel anlamda ışık anlamına gelir. Dördüncü “gün”ün raporunda, ışığın kaynağını belirten İbranice ma'ōʹr kelimesi kullanılır. Rotherham, Emphasised Bible'in dipnotunda "ışıklar" hakkında şunu belirtir: "Ayet 3'te 'ōr, dağınık ışık." 14. ayetteki İbranice ma'ōʹr kelimesinin "ışık veren" anlamına geldiğini açıklamaya devam ediyor. İlk “gün”de, puslu ışık yerküreyi kundak gibi saran bulutlar arasından sızarak yeryüzüne ulaştı ama, yerküreyi saran kalın bulut tabakalarından dolayı puslu ışığın kaynakları yeryüzünden bakan biri tarafından henüz görülecek durumda değildi. Şimdi, dördüncü “gün”de bir değişiklik olduğu anlaşılır.

Başlangıçta yüksek karbondioksit atmosferinin bir sonucu olarak, tüm dünyada sıcak bir iklim hüküm sürmüş olabilir. Ancak üçüncü ve dördüncü yaratılış dönemlerinde bitki örtüsünün gür büyümesiyle, ısı biriktiren karbondioksit kabuğunun büyük bir kısmı tüketildi. Bitki örtüsü de, hayvan yaşamı için bir ön koşul olan oksijen verdi. Dünyada olan bir gözlemci, “işaretler olarak hizmet edecek ve zaman, gün ve yıl dönemlerini belirleyecek” (Başlangıç 1:14) güneşi, ayı ve yıldızları görebilecekti. Ay, kameri ayların geçişini, güneş ise güneş yıllarının geçişini gösteriyordu. Dördüncü "gün"de oluşan mevsimler kuşkusuz bugünden daha ılımlıydı (Tekvin 1:15; 8:20-22).

Beşinci „gün“[değiştir | kaynağı değiştir]

“Ve Tanrı şöyle dedi: “Sular canlı sürüleriyle dolup taşsın ve yer üzerinde, gök kubbede kanatlılar uçuşsun.” Böylece Tanrı, dev deniz canlılarını ve sularda kaynaşan tüm canlıları cinslerine göre, uçan her kanatlıyı da cinsine göre yarattı. Tanrı baktı, iyiydi. Bunun üzerine Tanrı onları kutsadı, “Üreyin, çoğalın”, dedi. “Denizleri doldurun; kanatlılar yeryüzünde çoğalsın.” Akşam oldu, sabah oldu, beşinci gün.” (Başlangıç 1:20-23)

Sularda yaşayan yaratıklara "canlılar" denmesi ilginçtir. Aynı ifade, ‘yerin üstünde, boşluğun yüzünde uçuşan kuşlar’ için de kullanılabilir. Can, İbranice néphesch kelimesinin geleneksel çevirisidir. Bu terim esas olarak 1. insanlara, 2. hayvanlara veya 3. bir insanın veya bir hayvanın hayatına atıfta bulunmaktadır.

Altıncı „gün“[değiştir | kaynağı değiştir]

“Ve Tanrı şöyle dedi: “Yer, cinslerine göre canlılar meydana getirsin; yeryüzünde cinslerine göre evcil hayvanlar, yaban hayvanları ve diğer canlılar olsun.” Ve böyle oldu. Tanrı cinslerine göre yerin yaban hayvanlarını, cinslerine göre evcil hayvanları ve cinslerine göre topraktaki diğer tüm canlıları yarattı. Tanrı baktı, iyiydi.” (Başlangıç 1:24, 25)

Altıncı “gün”de evcil hayvanlar ve vahşi hayvanlar olarak adlandırılan kara hayvanları ortaya çıktı. Ayrıca altıncı yaratılış döneminin sonunda insanlar yaratıldı:

"Ve Tanrı şöyle dedi: “Bizi yansıtan, bize benzeyen insan yapalım. Denizin balıklarına, gökte uçan kanatlılara, evcil hayvanlara, tüm yeryüzüne, yeryüzündeki diğer tüm canlılara hâkim olsun.” Böylece Tanrı insanı Kendi yansıması, Kendi benzeri olarak yarattı; Tanrı onları erkek ve kadın olarak yarattı. Sonra Tanrı onları kutsadı: “Çocuklar sahibi olun, çoğalın, yeryüzünü doldurun ve onu denetiminiz altına alın. Denizin balıklarına, gökte uçan kanatlılara ve yeryüzündeki tüm canlılara hâkim olun” dedi.

Ve Tanrı şöyle dedi: “İşte, tüm yeryüzünde tohum veren her bitkiyi ve meyvesi tohumlu her ağacı size verdim; bunlar size yiyecek olacak. Yerin tüm yaban hayvanlarına, göklerde uçan tüm kanatlılara ve yeryüzündeki tüm canlılara bütün yeşil bitkileri yiyecek olarak verdim.” Ve böyle oldu.

Sonra Tanrı yaptığı her şeye baktı; hepsi çok iyiydi. Akşam oldu, sabah oldu, altıncı gün.” (Başlangıç 1:26-31)

Başlangıç kitabının 2. bölümünde bazı ek ayrıntılardan söz edildiği görülmektedir. Ancak bu, bazılarının iddia ettiği gibi, 1. bölümdekiyle çelişen başka bir yaratılış kaydı değildir. Rapor, yalnızca kurak toprakların ortaya çıkmasından sonra ve kara bitkileri yaratılmadan önce üçüncü "günde" bir noktada yeniden başlatılır ve insanların görünümü hakkında ek ayrıntılar içerir (Başlangıç 2:5-9, 15-18, 21, 22).

“Cinslerine göre” (Başlangıç 1:11, 12, 21, 24, 25)[değiştir | kaynağı değiştir]

Başlangıç kitabının 1. bölümündeki temel kuralı şudur: Canlılar sadece "türlerine göre" çoğalırlar. Bunun nedeni, genetik kodun bir bitki veya hayvanın normalden çok uzaklaşmasını engellemesidir. Büyük bir çeşitlilik mümkündür (örneğin insanlarda veya kedilerde ve köpeklerde görülebileceği gibi), ancak bir canlının kendisini diğerine dönüştürebileceği kadar geniş değildir.

Bu, şimdiye kadar yapılmış tüm mutasyon girişimleriyle kanıtlanmıştır. Biyolojinin temel ilkesi, yaşamın yalnızca mevcut yaşamdan geldiği ve ataların ve torunların organizmasının her zaman aynı “tür”e ait olduğu da kanıtlanmıştır. Üreme denemeleri de bunu doğrulamaktadır. Bilim adamları, çeşitli hayvan ve bitki formlarını üreme deneyleriyle süresiz olarak değiştirmeye çalıştılar. Zamanla yeni yaşam biçimleri geliştirip geliştiremeyeceklerini belirlemek istediler. Hangi sonuçla? On Call dergisinde şöyle bildiriliyor: “Üreme deneyleri sırasında, yetiştiriciler genellikle birkaç kuşaktan sonra iyileştirmenin imkansız olduğu bir optimuma ulaştıklarını ve yeni bir türün ortaya çıkmadığını görürler. ... Üreme girişimleri, evrimi desteklemekten çok çürütüyor gibi görünüyor.”[6]

Science dergisi şunu yazarak bununla uyum içindedir: “Türler gerçekten de fiziksel ve diğer özelliklerinde biraz değişkendir; ancak bu değişme yeteneği sınırlıdır ve daha uzun bir süre boyunca ortalama bir değer etrafında sarkaçlanır.”[7] Böylece, canlılar sürekli değişim olasılığını değil, daha doğrusu 1. istikrar ve 2. sınırlı değişkenlik yeteneğini miras olarak bırakırlar.

Molecules to Living Cells kitabı bu nedenle şunları söylüyor: “Bir havuçtan veya bir fare karaciğerinden alınan hücreler sayısız bir üreme çevriminden sonra da kendi doku ve organizma kimliklerini tutarlı şekilde koruyorlar.”[8] Symbiosis in Cell Evolution kitabı diyor ki: "Bütün canlılar . . . . inanılmaz bir sadakatle çoğalmaktadır."[9] Scientific American dergisi ayrıca şunları not eder: "Canlılar biçim açısından son derece farklıdırlar, fakat biçimlerin belirli bir soy çizgisindeki değişmezlikleri göze çarpmaktadır: nesiller sonra bile domuzlar domuz olarak, meşe ağaçları da meşe olarak kalıyor.”[10] Ayrıca, bir bilim yazarı şunları yazdı: “Gül fidanları her zaman gül filizi verirler, asla kamelya açmazlar. Keçiler de oğlak doğururlar, asla kuzu değil.” Bu yazar mutasyonların “evrimin tamamına, yani balıkların, sürüngenlerin, kuşların ve memelilerin neden var olduklarına bir açıklama getiremedikleri” sonucuna vardı.[11]

Bir cins içindeki çeşitlilik konusu, Darwin’in evrim hakkında başlangıçtaki düşüncesini etkileyen bir şeyi açıklamaktadır. Galapagos Adaları'nda kaldığı süre boyunca bir ispinoz türü gözlemledi. Bu kuşlar, yayıldıkları Güney Amerika kıtasındaki kendi ata cinsleriyle aynı türdendi. Ancak gagalarının şekli gibi garip farklılıklar vardı. Darwin bunu evrimsel ilerleme olarak yorumladı. Ancak gerçekte, bir canlının genetik yapısından dolayı mümkün olan bir tür içindeki çeşitliliğin başka bir örneğinden başka bir şey değildi. İspinozlar ispinoz olarak kaldı. Asla başka bir şeye dönüşmediler.

Dolayısıyla Başlangıç'taki ifade, bilimsel gerçeklerle tam bir uyum içindedir. Tohum ekersen, sadece “türlerine göre” bir şey çıkar, bu yüzden bu yasanın güvenilirliğine güvenerek bir bahçe dikebilirsin. Kedilerin yavru kedileri olduğunda, her zaman kedilerdir. İnsanlar ebeveyn olduklarında, çocukları her zaman insandır. Renk, boyut ve görünüşte farklılıklar vardır ama her zaman bir türün sınırları içindedir.

Eski kültürlerin yaratılış efsaneleri[değiştir | kaynağı değiştir]

Birçoğu, Kutsal Kitap'ın yaratılış kaydını kabul etmeyi zor buluyor. Bu raporun eski halkların, özellikle de eski Babil'in yaratılış mitlerinden geldiğini iddia ediyorlar.

Babil'in yaratılış efsaneleri[değiştir | kaynağı değiştir]

P. J. Wiseman'ın gösterdiği gibi, Babil yaratılış tablolarının keşfinden sonra, bazı bilginler, daha fazla keşif ve araştırmanın Kutsal Kitap'ın yaratılış kaydıyla bir uygunluk göstereceğini beklediler. Bazıları bunun Başlangıç kitabındaki kaydın Babil kaydından ödünç alındığını göstereceğini düşündü. Bununla birlikte, daha fazla keşif ve araştırma, yalnızca bu iki rapor arasındaki büyük uçurumu gösterdi. Birbirleriyle karşılaştırılamazlar. Wiseman, British Museum'un "Babil ve İbranice anlatıların temel kavramlarının temelde farklı olduğuna" inanan küratörleri tarafından düzenlenen The Babylonian Legends of the Creation and the Fight between Bel and Dragon 'dan alıntı yapıyor. Daha sonra kendisi şöyle diyor: "Birçok ilahiyatçının, bugünün arkeolojik araştırmalarına ayak uydurmak yerine, şu anda çürütülmüş olan İbranice "ödünç almalar" teorisine sarılmaya devam etmesi çok yazık bir durumdur"[12]

En önemli Babil efsanesine göre Babillilerin baş tanrısı Marduk, tanrıça Tiamat'ı öldürdü, daha sonra cesedini aldı ve "[onu] kurutulmuş bir balık gibi yarıya kesti. . ., yarısını yere koyup ve onu bir gök kubbe haline getirdi”. Böylece yer ve gök meydana geldi. İnsanların yaratılışı hakkında bu efsane şöyle der: “Onlar [tanrılar] onu [Kingu] bağladılar, Ea'ya getirdiler, cezalandırdılar (ve) damarlarını kestiler. Kanından insanlığı oluşturdu.”[13]

Bazıları Babil destanı ile Başlangıç kitabındaki anlatım arasında sözde benzerliklere işaret etse de, tarafsız bir araştırma ikisi arasında gerçek bir benzerlik olmadığını gösterir. İki rapor arasındaki görünür benzerlik ve farklılıklara (olayların sırası gibi) bakarak, Profesör George A. Barton şu gözlemde bulunmuştur: “İkisinin dini anlayışında çok önemli bir fark vardır. Babil şiiri mitolojik ve çok tanrılıdır. Tanrı hakkındaki fikri hiçbir şekilde yüce değildir. Tanrıları sever ve nefret eder, entrikalar ve komplolar kurarlar, savaşır ve yok ederler. Marduk ancak gücünü sonuna kadar gerektiren acımasız bir dövüşten sonra galip gelir. Öte yandan, Başlangıç kitabında en yüce tektanrıcılığı gösterir. Tanrı, evrenin tüm unsurlarına o kadar hakimdir ki, O'nun en küçük bir sözüne bile itaat ederler. Hepsine kolaylıkla hakim olur. Konuşuyor ve oluyor. Çoğu bilim adamının inandığı gibi, iki anlatı arasında bir bağlantı olduğunu varsayarsak, Kutsal Kitap kaydının ilhamı, onu Babil kaydıyla karşılaştırmaktan daha iyi bir şeyle ölçülemez. Başlangıç kitabındaki bölümü okumak bize tek Tanrı'nın ihtişamını ve gücünü gösteriyor ve modern insanda eski İbranilerde olduğu gibi Yaradan'a karşı saygılı bir tutum uyanıyor.”[14]

Başka efsaneler[değiştir | kaynağı değiştir]

Eski yaratılış mitleri hakkında genel olarak şöyle denildi: “Bugüne kadar ayrıntılı olarak evrenin yaratılışına atıfta bulunan herhangi bir efsane rastlanmamıştır. Ve, evrenin yapısı ve kültürel süreçlerden, insanın yaratılışı ve uygarlık eyleminin ortaya çıkışından bahseden [efsane]ler çoktanrıcılıkla ve tanrıların üstünlük mücadeleleri ile etkilendi ve Genesis 1-2 bulunan İbrani tektanrıcılığa tamamen zıttır.”[15]

Mısır yaratılış efsaneleri de yaratılışı birkaç tanrının etkinliğiyle ilişkilendirir, ancak hangi şehir tanrısının (Memfis'inki ya da Teben'inki) yaratılışı tasarladığı konusunda birbiriyle çelişir. Bu efsanelerden birine göre güneş tanrısı Re, insanları gözyaşlarından yaratmıştır.

Yunan efsaneleri Babil efsanelerine çok benzer. Eski Çin belgeleri çoğunlukla takvimler ve kronolojik hesaplamalar veya en fazla yerel veya geçici öneme sahip kayıtlardır.

Genesis, başlangıca kadar giden makul, tutarlı bir tarihsel kayıt sağlayan tek kaynaktır. İlk insan çifti hakkındaki gerçek raporları olmasaydı, pagan halkların yaratılış açıklamalarında bulunabilen, insanın kökeni hakkında hayali hikâyelere veya mesel benzeri açıklamalara güvenmek zorunda kalırdık. Musa'nın ilk kitabının yaratılışın putperest anlatımlarıyla karşılaştırılması, Kutsal Kitap kaydının onlardan çok daha üstün olduğunu açıkça gösterir.

Wilhelm Möller, Genesis kitabı'nın çoğunu efsaneler veya destanlar olarak varsayanların iddialarını şu sözlerle reddeder: “Efsanelerin ve peri masallarının zamanla herhangi bir halkta kesin tarihsel olaylar olarak hissedilip bakıldığına ve böylece Nibelungen destanındaki veya Kırmızı Başlıklı Kız masalındaki insanları ve olayları eksiksiz, tartışılmaz gerçek olarak kabul etmeye hazır olabileceğimize inanamıyorum. Ancak, eleştirmenlerin iddialarına göre, İsrail halkının durumu böyle olmalıydı."[16][17]

Yaratılış kaydı bilimsel bir açıklama olarak yazılmadığı halde sağlam temellere dayanmaktadır. Büyük çeşitlilik içinde yalnızca "türlerine göre" çoğalan daha geniş bitki ve hayvan sınıflarını adlandırır. Bu, fosil kayıtlarında doğrulanmıştır. Her bir "tür"ün, evrim teorisinin gerektirdiği gibi, kendisini daha önceki "tür"lere bağlayan hiçbir gerçek ara halkaları olmadan, birdenbire ortaya çıktığını gösterir.

Eski Mısır'ın bilginleri, tüm bilgelikleriyle, Başlangıç kitabının yazarı Musa'ya yaratılış süreci için tek bir referans noktası vermiş olamazlardı. Eski halkların efsanevi yaratılış hikâyeleri, Musa'nın ilk kitabında yazdıklarıyla hiçbir benzerlik göstermez.

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ Robert Jastrow, God and the Astronomers, 1978
  2. ^ William Wilson, Old Testament Word Studies. 1978, S. 109.
  3. ^ J. W. Watts, A Distinctive Translation of Genesis
  4. ^ Rotherham, Emphasised Bible, 14. ayetin b dipnotu
  5. ^ Edwin E. Larson und Peter W. Birkeland, Putnam’s Geology. 1982, S. 66.
  6. ^ On Call, 3. Juli 1972, S. 8, 9.
  7. ^ Roger Lewin, „Evolutionary Theory Under Fire“. Science, 21. Kasım 1980, S. 884.
  8. ^ Philip C. Hanawalt, „Simple Inorganic Molecules to Complex Free-Living Cells“. Molecules to Living Cells, Scientific American, 1980, S. 3.
  9. ^ Lynn Margulis, Symbiosis in Cell Evolution. 1981, S. 87.
  10. ^ Edouard Kellenberger, „The Genetic Control of the Shape of a Virus“. Scientific American, Dezember 1966, S. 32.
  11. ^ Irving S. Bengelsdorf, „Fishing for Evolution’s Answer“. Los Angeles Times, 2. November 1967.
  12. ^ P.J. Wiseman, Creation Revealed in Six Days, London 1949, P. 58
  13. ^ Religionsgeschichtliches Textbuch zum Alten Testament, W. Beyerlin, Göttingen 1975, S. 109, 110
  14. ^ G.A. Barton, Archaeology and the Bible, 1949, s. 297, 298
  15. ^ New Bible Dictionary, J. Douglas, 1985, S. 247
  16. ^ The International Standard Bible Encyclopædia, editör J. Orr, 1960, Cilt II, s. 1209
  17. ^ Wilhelm Möller, Wider den Bann der Quellenscheidung, 1912, s. 88

Ayrıca bakınız[değiştir | kaynağı değiştir]