Bademağacı Höyüğü

Vikipedi, özgür ansiklopedi
05.16, 8 Aralık 2016 tarihinde Hiroşi (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 17910011 numaralı sürüm (Gerekçe: + deneme amaçlı değişiklik)
Arkeolojik Höyük
Adı: Bademağacı Höyüğü
il: Antalya
İlçe: Döşemealtı
Köy: Bademağacı
Türü: Höyük
Tescil durumu: Tescilli[1]
Tescil No ve derece: 2090 / 1
Tescil tarihi: 24.12.1993
Araştırma yöntemi: Kazı

Bademağacı Höyüğü, Antalya’nın merkez ilçenin 2,5 km kuzeydoğusunda, Çubuk Geçidi’nin 5 km kuzeyinde yer alan arkeolojik bir yerleşimdir. Höyüğün eski adı Kızılkaya’dır. Yerleşim alanı 210 metreye 120 metredir.[2] Tepenin yüksekliği 7 metredir.[3]

Höyüğün bulunduğu yer, etrafı dağlarla çevrilik küçük bir ova, eski bir göl ya da bataklık yatağıdır. Bu sulak alan muhtemelen günümüzden 10 bin yıl önce kurumuş olmalıdır. Yerleşimin 9.100 yıl önce Erken Neolitik Çağ’da kurulduğu düşünülmektedir. Neolitik yerleşimler 7.500 yıl öncesine kadar uzanmaktadır.[4] Daha sonra MÖ yaklaşık 2.500'lerde İlk Tunç Çağı yerleşimi başlamış, MÖ 2200'lere kadar sürmüştür. Yine terk edilen yerleşim, MÖ 2 bin başlarında bir Orta Tunç Çağı yerleşimi görülmektedir.[5]

Kazılar

Höyük 1958 yılında, James Mellaart tarafından bölgede yapılan yüzey araştırmasında saptanmış olup Kızılkaya adıyla tanımlanmıştır.[6] kazılar 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı tarafından Prof. Dr. Refik Duru ve Prof. Dr. Gülsün Umurtak başkanlığında başlanmıştır.[7] Höyükteki kazı çalışmaları aynı ekip tarafından 2010 yılı Eylül ayına kadar sürdürülmüştür.[8] Bu süre içinde tepenin çok büyük bir bölümü kazılmış ve 9,30 metre derindeki ana toprağa ulaşılmıştır.[3]

Yerleşimdeki yapı katlarının en eski on katı Erken Neolitik Çağ’a ait, son yapı katlarının ise İlk Tunç Çağı ve Orta Tunç Çağı katı olduğu düşünülmektedir.[2]

Buluntular

En tepede Erken Hıristiyanlık Dönemi’ne ait bir kilise kalıntısı MS 5-7 yüzyıllara aittir.[4] Ancak bu döneme tarihlenebilecek herhangi bir kalıntıya rastlanmamıştır.[3] Kilisenin, civardaki bir yerleşimle ilgili olduğu tahmin edilebilir.[5]

Erken Neolitik Çağ

Höyükteki ilk yerleşimin günümüzden 9.100 yıl önce oluşturulduğu, bin yıl kadar sürüp günümüzden 8.100 yıl önce terk edildiği belirtilmektedir. Erken Neolitik Çağ'a tarihlenen yerleşimler 9 yapı katı olarak görülmektedir. En alt 5 yapı katı Erken Neolitik I, daha üsteki Erken Neolitik II olarak tanıtılmaktadır.[3] Erken Neolitik I yapı katlarında bir temel ve duvar kalıntısına rastlanmamıştır. Bu durumda duvarları dal örgü tekniğiyle yaptıkları ve balçıkla sıvadıkları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte konutların tabanlarında sağlam bir teknik geliştirildiği görülür. Tabanlar, kireç, kum ve çakıl karılarak yapılan bir sıva ile sıvanmış ve özenle açkılanmış ve kırmızı bir boyayla boyanmıştır.[3]

Erken Neolitik II yapı katından itibaren kerpiç kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemdeki yapılar, aralarında sokak olarak kullanılabilecek açıklıklar bırakılarak dikdörtgen biçiminde, tek odali inşa ediliyordu ve kapı, uzun duvarlardan birinde yer alıyordu. Karşı duvarda ise “at nalı biçiminde” bir fırın yer almaktadır.[3] Tek odalı olan bu evler 7-5 x 3,5-4,5 metre boyutlarındadır. Taban sertleştirilmiş topraktır. Çatıların ahşap ve toprak malzemeden düz olarak yapıldığı düşünülmektedir. Yapılarda pencere bulunmamaktadır.[4]

Yerleşimde, kilden yapılmış, 5 – 6 cm. kalınlıkta fırınlanmış kil levhaların birbirine bağlanarak sandıklar yapıldığı saptanmıştır. Sandıklar 65 – 70 cm. ebatlarında ve 90 cm. derinliktedir. Bu şekilde yapılan bu sandıkların tahıl depolamakta kullanıldığı düşünülmektedir.[3] Erken Neolitik Çağ yerleşiminde ayrıca pişmiş topraktan yapılmış çanak-çömlek ve tabaklar, kemikten bız, iğne, spatula, kaşık ve kemer tokası gibi çeşitli aletler, taştan boncuk ve kolyeler, taştan değişik boylarda baltalar, keskiler, öğütme taşları ile çakmaktaşı ve obsidiyenden söğüt yaprağı biçiminde mızrak uçları, bıçak, kazıyıcı, delici gibi aletler bulunmuştur.[3][4]

Erken Neolitik Çağ katmanlarında 25 yetişkin ve çocuğun ev tabanına, ana karnındaki gibi kıvrık, bazılarının bu halde fakat sırtüstü gömüldüğü görülmüştür.[3]

Neolitik yerleşimde gelişkin bir çömlekçilik görülmektedir. Genel olarak Burdur – Antalya bölgesi neolitik çanak çömlekçiliğinin niteliklerini gösterir.[3]

Bu yapı katlarından sağlanan küçük buluntuların önemli bir grubunu kilden yapılıp pişirilmiş ana tanrıça figürinleridir. Bu hamile halde betimlenen figürinler bazen öylesine stilize edilmişlerdir ki daha çok bir idolü andırmaktadırlar. Her durumda ağız hiç birinde betimlenmemiştir. İlginç küçük buluntulardan birisi de pişmiş topraktan yapılmış bir insan ayağı modelidir. Günümüz standartlarında 36 – 37 numara büyüklüğündeki bir ayak kadardır. Pişmiş topraktan özenle şekillendirilmiş damga mühürler de küçük buluntular arasında dikkti çekmektedir. Mühürlerin varlığı bu toplumda mülkiyet kavramının ortaya çıkmış olduğuna bir işaret olarak görülmektedir.[3]

Kazılar sırasında ele geçen kömürleşmiş bitki kalıntılarından yabani olanları armut, elma, erik, kiraz, fıstık, menengiç, alıç, çitlembik, mürdümük ve ketendir. Tarıma alınmış olan bitkiler ise buğday (emmer, einkorn, kabuksuz buğday), çavdar, arpa, burçak mercimek, bazelye ve nohud olarak görülmektedir. Bulunan hayvan kemikleri köpek, evcilleştirilmiş sığır, koyun, keçi ve domuz kemikleridir. Ayrıca yaban sığırı, yaban mandası (Bos bufalo), kızıl geyik, alageyik, yaban domuzu, at, kemirgenler, tavşan, kızıl tilki, yaban kedisi ve boz ayı avlanmıştır.[3]

Erken Neolitik Çağ katmanlarından elde edilen buluntularla Çatalhöyük’de bulunanlar arasında büyük bir benzerlik olduğu görülmektedir. Bu durum, iki yerleşimin de çağdaş olduklarını göstermektedir.[4] Önemli bir benzerlik de bir duvar sıvasındaki kırmızı boyayla yapılmış süslemelerdir.[5]

Kalkolitik Çağ

Erken Kalkolitik Çağ'a tarihlenen bazı eşyalar ve temel kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.[3] Geç Kalkolitik Çağ'da da yerleşme olduğu özellikle çanak çömlek buluntularından anlaşılmaktadır. Ancak bu döneme ilişkin olarak bir mimari bulunamamıştır.[8]

Erken Tunç Çağı

Günümüzden yaklaşık olarak 4.700 yıl önce, bu kez Erken Tunç Çağı II. evresinde höyükte, öncekilerle hiçbir ilgisi olmalyan bir halk tarafından geniş çaplı bir yerleşme başlatılmıştır. Bu halk, günümüzden 4 bin yıl öncesine kadar, Erken Tunç Çağı II boyunca deprem, yangın ya da savaş nedeniyle kasabalarını en az üç kez yeniden inşa etmek zorunda kalarak höyükte yaşamaya devam etmişlerdir.[8] Erken Tunç Çağı II. evreyi izleyen Orta Tunç Çağı ise kısa süreli olup zayıf ve daha dar alanda arkeolojik bulgu vermektedir.[8] Orta Tunç Çağı'ndan sonra Hristiyanlık dönemine kadar höyükte herhangi bir yerleşme görülmez. Bu döneme ilişkin bulgu ise höyüğün zirvesinde MS 500 – 600 yıllarında inşa edilmiş olan küçük bir kilisedir.[8]

Erken Tunç Çağı II yerleşmesi bir kasaba, hatta bir kent görünümüne ulaşmıştır. Yerleşme, 200 metreye 120 metre çaplarında bir oval alan görünümündedir. İlk evrede mimaride belirlenmiş olan kurallara uyulmuştur. Buna göre doğuya ve batıya düşen en uzun kenarlar boyunca dikdörtgen planlı, tek ya da iki odalı evler, yan yana yapılmışlardır. Uzun kenarları 10 – 19 metre, kısa kenarları ise 4,5 – 3,5 metre arasında değişen bu konutların girişleri kent merkezine dönüktür. Yan duvarlar ileriye doğru 2 – 3 metre kadar uzatılarak girişin dışında yarı açık bir alan elde edilmiştir. Bu şekildeki megaron tarzı yapıların kent dışına bakan duvarlarında, birkaçı dışında pencere yoktur. Böylece kentin dışını kuşatan kesintisiz bir duvar oluşturulmuştur. Yerleşmenin kuzey kesiminde daralmaya bağlı olarak megaronlar yerine 1 metre kalınlıkta bir taş duvar yer almaktadır. Bu şekilde çevrelenen yerleşie 3 – 4 metrelik iki girişten girilmektedir. Yerleşmenin dışı ise çepeçevre 4 – 8 metre genişlikte bir kuşak halinde Ocak taşlarıyla döşenmiştir. Bu düzenlemenin, yağışlı mevsimde tepe çevresinin göl haline gelmesinden dolayı yapılmış olabileceği ileri sürülmektedir.[8]

Bu yerleşmede çok sayıda megaron bulunmuştur. Megaron yapılar bir sırada ve dairesel dizilere merkezde bir açıklık bırakmaktadır. Bu açıklıkta çok odalı (17) bir yapı kompleksi bulunmaktadır. Odalar arasında geçişi sağlayan kapılar mevcuttur. Bu yapılarda çok az sayıda bulunduntuya rastlanması, yerleşimin terk edildiği şeklinde yorumlanabilir. Dördüncü (yukarıdan aşağıya) katmanda ise kalın bir taş temel ve ızgara planlı bir yapı bulunmuştur. İlk Tunç Çağı[not 1] katmanların düzenli planı, “burada bir otoritenin varlığını, yani bu yerleşmenin bir tür şehir devleti” olduğunu düşündürmektedir. Ancak bu yerleşimin bir surla çevrili olup olmadığı konusunda net bir görüş ortaya atılamamaktadır. Höyüğün kuzeydoğusunaki 13 metre uzunluktaki kalın duvarını devamına rastlanmamıştır.[2]

Üst yapı katmanlarında küçük çanaklar, gaga ağızlı ufak testiler, alt yapı katmanlarında bir yanı çıkıntılı yayvan çanaklar bulunmuştur.[2]

Höyükteki Erken Tunç Çağı yerleşimi, MÖ 2.500 dolaylarında başlamış, yaklaşık 300 yıl sürmüştür. Bu insanların önceki toplulukla hiçbir bağlantısı yoktur. Erken Neolitik Çağ’da bir köy yerleşimi olan Bademağacı Höyüğü Erken Tunç Çağı’nda artık bir kasaba görünümündedir. Kazılarda çok sayıda bronz araç-gereçin, mızrak uçları, bıçak ve hançerlerin yanı sıra çakmaktaşı iş aletleri de bulunmaktadır. Ancak yerleşim içinde maden alet ve silah üretildiğine ilişkin herhangi bir bulguya ulaşılmamıştır. Bu yerleşim katmanlarında da insan kemiklerine rastlanmamış olması –genç bir erkeğe ait olan dışında- ölülerin dışarıda bir yere gömüldüğünü göstermektedir.[4]

Öte yandan bu dönemde, höyüğün yer aldığı ovada zaman zaman gölleşme olduğu düşünülmektedir. Bu gölleşmenin höyüğü su altında bırakmaması ya da kenarlarını erozyona uğratmaması için çepe çevre taş bir hat döşendiği görülmektedir. İlk Tunç Çağı içinde höyüğün yamaçlarının taşla kaplanması işinin en azından üç kez yenilendiği saptanmıştır.[9]

Orta Tunç Çağı

Orta Tunç Çağı’na dayanan buluntular MÖ 1.950 – 1.750 yıllarına denk gelmektedir.[4] Yaklaşık olarak MÖ 1.800'lerden sonra herhangi bir yerleşim olmadığı görülmektedir.[5]

Erken Hıristiyanlık Dönemi

Erken Hıristiyanlık Dönemi’ne ait bir kilise kalıntısı MS 5-7 yüzyıllara aittir.[4] Kilisenin, civardaki bir yerleşimle ilgili olduğu tahmin edilebilir.[5]

Notlar

  1. ^ Batı Anadolu’dan farlı olarak Anadolu’nun diğer bölgelerinde İlk Tunç Çağı başlangıcı MÖ 3.000 olarak kabul edilmektedir. Dr. Savaş Harmankaya, Türkiye İlk Tunç Çağı Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme http://tayproject.org/downloads/ITC_SH.pdf

Dış bağlantılar

Kaynakça