Türkiye'de tek partili dönem

Vikipedi, özgür ansiklopedi
16.36, 11 Ocak 2021 tarihinde Superyetkin (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 24604336 numaralı sürüm (Tonnyneghton (mesaj) tarafından yapılan değişiklikler geri döndürülerek, Khutuck Bot tarafından değiştirilmiş son sürüm geri getirildi.)
1927 yılında Türkiye'nin idari haritası. Yıllar sonra, 1939'da, Türkiye Hatay Devleti'ni ilhak etti.

Türkiye'de tek partili dönem, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla başlamıştır. Millî Kalkınma Partisi (MKP) kuruluncaya kadar, 1923-1945 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tek siyasal partiydi. Demokrat Parti (DP) karşısında 1946'daki ilk çok partili seçimleri kazandıktan yaklaşık dört yıl sonra, CHP 1950 seçimlerinin neticesinde iktidarını kaybetti. Tek partili dönemde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, çok partili demokrasiye geçiş için CHP'ye karşı muhalefet partilerinin kurulmasını istedi;[1] 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) kuruldu ancak kurucusu tarafından lağvedildi.[2] Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) 1924'te Kâzım Karabekir tarafından kuruldu, ancak üyelerinin 1925'te Şeyh Said İsyanı'na karışmasından sonra yasaklandı. Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı süresince kendi kendini yaygınlaştıran çok partili bir sistem kurma çabalarına rağmen,[1] bu yalnızca 1938'deki ölümünden sonra gerçekleşebildi.

Kurtuluş Savaşı dönemi: 1919–1923

İstiklal Harbi sırasında ilki, (23 Nisan 1920 toplantısı için) 19 Mart 1920'de; ikincisi ise 1923'te yapılan iki seçim vardır. Servet esası kalkmış ve seçmen yaşı 18'e inmişti. 1927, 1931, 1935, 1939, 1943, 1946 ve 1950 seçimlerinin ilk dördü İntihab-ı Mebusan Kanununa göredir. 5 Aralık 1934'te 2598 sayılı kanunla kadınlara da seçme ve seçilme hakkı verildi. Seçmen yaşı 22 oldu. 1942 tarihli Mebus Seçimi Kanunu da, iki dereceli sistemi kabul ediyordu. İlk defa 1946 tarihinde, Milletvekili Seçimi Kanunu ile tek dereceli sistem getirilmiştir.

Devlet kuran parti: CHP

Mustafa Kemal, işgallere karşı Samsun'a çıkarak Anadolu'da kurtuluş ümidi ararken, Erzurum'a, oradan da Sivas'a geçerek kongreler topladı. Ulusun kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesinde Anadolu'nun çeşitli yörelerinde kurulmuş olan dernekler 4 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi'nde Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleşerek ülkenin geleceğini tartışmış ve ayrıca CHP'nin kuruluşuna uzanan ilk kurultay olarak kayıtlara geçmiştir. Ancak daha ilk kurultayda, sonraki dönemlere de damgasını vuracak muhalif hareketler de başlamıştı.

İlk kurultayını Sivas'ta yapan Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk tarafından Halk Fırkası adıyla 9 Eylül 1923'te kuruldu. 20 Kasım 1923'te de, Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti Halk Fırkası'nın bünyesine katıldı.

1924'te Halk Fırkası'na muhalefet edilmesi için Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. 1930'da ise Atatürk’ün teşvikiyle Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Ancak ikisi de, Türkiye tarihine acı hatıralarla geçen iki ayaklanmanın gerçekleşmesi nedeniyle kısa sürede kapanmak zorunda kaldı.

CHP, bu dönemde yine genç Cumhuriyet'in büyümesi için atılan adımlarda başrolü oynuyordu. 15 Ekim 1927'de başlayan 2. kurultay, 20 Ekim'e kadar sürdü ve tarihe geçti.

Türk devletinin adı: Türkiye Cumhuriyeti

Cumhuriyetin ilanı, milletin yönetilme şeklinin belirlenmiş olduğu, Atatürk'ün siyasi devrimlerinden bir tanesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) 25 Ekim 1923'te ortaya çıkan kabine bunalımı sonucunda, bu yönetim şeklinin kusurları daha net ortaya çıkmış ve 29 Ekim'de Anayasanın ilgili maddeleri değiştirilerek, ülkenin yönetim şekli cumhuriyet olarak belirlenmiştir.

Saltanatın kaldırılmasının ve Lozan Antlaşması'nın ardından TBMM'de en çok tartışılan konulardan biri, yeni devletin niteliği sorunuydu. Hükümetinin dayandığı prensipler demokratikti ama bir taraftan da adı "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" idi. Bazı yabancı ülkeler, Lozan Antlaşmasını imzalamak ve onaylamak için yeni devlet rejiminin daha açık bir şekilde belirlenmesini istiyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa 28 Ekim gecesi İsmet İnönü'yle, devletin niteliğinin cumhuriyet olduğunu saptayan bir yasa tasarısı hazırladı. 29 Ekim 1923 günü;

"Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır. Türkiye Devletinin hükûmet şekli Cumhuriyettir"

esasına dayalı olarak Cumhuriyet ilan edildi ve yeni Türk Devleti'nin adı artık Türkiye Cumhuriyeti idi.

Atatürk dönemi: 1923–1938

Atatürk Devrimleri

Kadınlar Gazi'ye şükranlarını sunuyor. (1931)

Atatürk İlkeleri olarak bilinen ilkeler doğrultusunda, 1922 ve 1938 yılları arasında hayata geçirilen bir dizi yasal değişiklik yapılmıştır. Bu devrimlerin amacı, Atatürk tarafından; "Türkiye'yi gelişmiş devletler seviyesine çıkartmak" olarak beyan edilmiştir.

Tarihçi Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi adlı eserinde şunları yazıyor:

"Kemalist Devrim'in özü, felsefe olarak Tanrı egemenliğine dayanan bir monarşiden, halk egemenliğine dayanan bir cumhuriyete geçilmesi; iç siyaset amacı olarak monarşik iktidarın 'kaderci kulları' yerine çağdaş bir cumhuriyetin 'onurlu vatandaşlarını' oluşturmak; dış siyaset amacı olarak da 'tam bağımsızlıktan kesinlikle ödün vermeden', karşılıklı çıkar temeline dayanan eşitlikçi ilişkiler kurmaktı. Tüm Kemalist devrimler aslında bu amaçlara yöneliktir."

Atatürk Devrimlerinin karakteristik özellikleri şöyle sıralanabilir:

  1. Devrimler; bir bağımsızlık egemenlik mücadelesidir.
  2. Türk milletinin çağdaşlaşmasını sağlayan kökten, sosyal bir değişimdir.
  3. İlerleme ve gelişmeyi hedefleyen dinamik bir harekettir.
  4. Millî birlik ve beraberliğe önem verir.
  5. Ayrıca bu devrimler demokratik rejime yönelmiş ve onun savunucusu olmuştur.

İç siyaset

Cumhurbaşkanı Atatürk Arifiye'de halkla beraber. (5 Haziran 1928)
Atatürk bir vatandaşla sohbet ediyor. (30 Aralık 1931)

Türkiye'deki tek parti yönetiminin, bugünkü anlayış ve tanım çerçevesinde bir demokrasi olmadığı çok açıktır, tek partili cumhuriyet insan haklarına saygı ve özgürlük kriterleri açısından çok eleştiriye maruz kalmıştır.

Doğu ve Orta Avrupa sağ ve sol diktatörlerin baskısı altında idi. Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini, İspanya'da Franco'nun faşist yönetimleri; Sovyet Rusya'da ise Stalin'in komünist yönetimi vardı. Fransa, Belçika ve İsviçre'de kadınlar en temel insan haklarından biri olan siyasal haklardan yoksun bulunuyorlardı. Yani nüfusun yarısını oluşturan kadınların seçme ve seçilme özgürlükleri yoktu. Tek parti yönetimindeki demokrasi uygulamaları bu perspektif içinde değerlendirildiğinde ve O günün dünyasını incelendiğinde bu kriterler açısından bir sıralama yaparsak Türkiye çok yukarılarda yer almaktadır.

Kurtuluş Savaşı döneminden Cumhuriyet'in ilanına kadar TBMM aynı zamanda Hükûmet görevi de yapmıştır. Cumhuriyet Halk Fırkası kurulana değin Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti Meclisteki tek parti olarak bulunmuştur. Mustafa Kemal Türk Devleti'nin aynı zamanda ilk başbakanıdır. Cumhuriyet'in ilanına kadar Mustafa Fevzi Çakmak, Hüseyin Rauf Orbay ve Ali Fethi Okyar'da Başbakan olarak görev yapmışlardır. Ali Fethi Okyar hem Meclis Hükûmeti hem de Cumhuriyet Hükûmeti Başbakanlığı yapan tek isimdir.

Ali Fethi Okyar, 15 Ağustos 1921'de İstanbul Milletvekilliğine seçilerek TBMM 1. Dönem'e katıldı. 10 Ekim 1921 - 4 Ekim 1922 arasında Dahiliye Vekilliği yaptı. TBMM 2. Dönemde yeniden İstanbul Milletvekili seçildi. 14 Ağustos 1923'ten Cumhuriyet'in ilanına kadar İcra Vekilleri Heyeti Reisliği ve Dahiliye Vekilliği yaptı. Cumhuriyetin ilk Meclisinin 1 Kasım 1923'teki toplantısında TBMM Başkanı oldu.

İsmet İnönü, Cumhuriyet'in ilanı ile sonuçlanan süreçte, Mustafa Kemal'le yakın siyasal işbirliği içindeydi. İlk Cumhuriyet hükûmetini kurdu (30 Ekim); aynı zamanda Halk Fırkası (sonradan Cumhuriyet Halk Partisi-CHP) genel başkan vekilliğini üstlendi. Böylece hükûmet ve parti üzerinde otorite kurma olanağı elde etti. Muhalefet partisi olarak kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) karşısında istediği yetkileri elde edemediği için 8 Kasım 1924'te başvekillikten istifa etti

Atatürk döneminde çok partili hayata geçiş çalışmaları olmuşsa da pek başarı sağlanamamış ve kurulan siyasi partilerin ömrü kısa olmuştur.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Ali Fuat Cebesoy, Kâzım Karabekir, Refet Bele, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar’ın öncülüğünde 17 Kasım 1924’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. siyasi partisidir. 5 Haziran 1925’te kapatılmıştır. Haziran 1926'da İzmir Suikasti sonrasında bazı paşalar tutuklanır ve idam hükmüyle yargılanır. Fakat Kazım Karabekir'in de içinde bulunduğu bu paşalar İsmet İnönü'nün müdahalesi ile idamdan kurtulmuştur.

Serbest Cumhuriyet Fırkası Atatürk'ün istek ve onayıyla, dönemin Paris Büyükelçisi Fethi Okyar'ın başkanlığında Cumhuriyet Halk Fırkası'na karşı biriken hoşnutsuzluk ve tepkileri dağıtmak, hükûmeti sarsmayacak bir muhalefet partisi oluşturmak amacıyla kuruldu.

Dış siyaset

Ekim Devrimi'nin onuncu yıl dönümü münasebetiyle Atatürk ve İnönü, SSCB Büyükelçisi Yakov Surits'in katıldığı bir davette. (Sovyet Büyükelçiliği Binası, 7 Kasım 1927)
Başbakan İnönü Roma'da İtalya Başbakanı Benito Mussolini ile, 1932.

Yeni Türk Devleti’nin uluslararası alanda meşruiyet kazanması Lozan Konferansı ile gerçekleşmiştir. Devlet bağımsızlığına sınırlama getirecek milletlerarası bağlardan uzak kalmayı, barışçı bir politika ile komşularıyla dostluk ilişkilerini geliştirmeyi tercih etmiştir. Kendi içinde kalkınma hareketleri gerçekleştiren Türkiye Cumhuriyeti hem iç hem de dış ilişkilerinde barış ve huzura ihtiyaç duymuştur.

1923-1932 yılları arasında Türk Dış Politikası Lozan Konferansı’nda sonuçlandırılamamış konuların ulusal çıkarlar doğrultusunda çözümlenmesine çalışılmıştır. Bu konular İngiltere ile Musul Sorunu, Fransa ile Kapitülasyonlar ve diğer sorunlar, Yunanistan ile Mübadele olarak sıralanabilir.

İngiltere ile ilişkiler

İngiltere ile ilişkiler Musul Sorunu'na rağmen 1932 yılında Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne katılması, 1934 yılında İtalya’nın Balkan politikalarına karşı oluşturulan Balkan Antantı ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi görüşmeleri esnasında İngiltere’nin Türkiye’nin yanında yer alması ile daha ılımlı bir hale gelmiştir.

Yunanistan ile ilişkiler
SSCB ile ilişkiler
Fransa ile ilişkiler
İtalya ile ilişkiler
İslam ülkeleri ile ilişkiler

Millî Şef dönemi: 1938–1950

Cumhurbaşkanı İnönü, 23 Haziran 1939'da iltihak kararının alınmasının ardından Hatay'da.

İsmet İnönü Atatürk'ün ölümü üzerine 11 Kasım 1938'de cumhurbaşkanlığına seçildi. Etkin siyasal yaşamdan çekildikten bir yıl sonra cumhurbaşkanı seçilebilmesi, büyük ölçüde Cumhuriyet'le özdeşleşmiş olmasıyla ilgiliydi. Cumhurbaşkanlığının yanı sıra CHP genel başkanlığına da getirildiğinden yönetim üzerinde geniş otorite sahibi oldu. CHP'nin 26 Aralık 1938'de toplanan I. Olağanüstü Kurultay'ında partinin "değişmez genel başkan"ı seçildi. Ayrıca kendisine "Millî Şef" sıfatı verildi.

Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra başlayan II. Dünya Savaşı (1939-1945) döneminde İnönü ülkeyi savaştan uzak tutmaya çalıştı. Savaş yıllarındaki ekonomik ve toplumsal sıkıntılar ise, dönemin unutulmayan mirası olarak kaldı. Gene bu dönemde Hasan Âli Yücel'in öncülüğündeki Köy Enstitüleri kuruldu ve geliştirildi.

II. Dünya Savaşı'nın hemen ardından, gerek uluslararası siyasetteki gelişmeler, gerekse ülke içindeki yeni oluşumlar rejimin genel niteliğinde önemli değişiklikleri gündeme getirdi.

II. Dünya Savaşı

Tiger I ile oluşturulan 503. Ağır Panzer Taburu'nun manevrasını izleyen Türk subayları. (Belgorod, 26 Haziran 1943)

İnsan kaynakları yönünden ağır sonuçları yaşanan bir Kurtuluş Savaşı'nın hemen ardından yeni bir savaşa girmemek konusunda kesin olarak kararlı olan Türk yönetimi, sonuna kadar denge politikasını sürdürebilmiştir.

Dönemin Türk yönetiminin savaş dışı kalmak konusundaki çabalarının ilk su yüzüne çıkmış girişimleri 1939 yılı başlarına denk gelir. Esasen Türk yönetimi, Avrupa'da topyekûn bir savaşın kaçınılmaz olduğu konusunda sağlam bir öngörüye sahiptir. Amerikalı general McArthur’la 1931 senesinde yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor.

"Versay Antlaşması I. Dünya Savaşı’nı hazırlayan nedenlerin hiç birini ortadan kaldırmamış, aksine dünün başlıca rakipleri arasındaki uçurumu daha fazla derinleştirmiştir. Galip devletler yenilenlere barış koşullarını zorla kabul ettirirken bu ülkelerin etnik, jeopolitik ve ekonomik özelliklerini dikkate almamışlar, yalnız düşmanlık duygularının üzerinde durmuşlardır. Böylelikle de bugün içinde yaşadığımız barış, ateşkesten öteye gidememiştir. Bence dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın kaderi Almanya’nın tutumuna bağlı kalacaktır."

2 Ağustos 1944 tarihine kadar Türk yönetimi bu baskılara direnmiş, savaşın kaderinin belli olduğu tespitiyle Müttefiklerle anlaşmaya yönelmiştir. Almanya ile ve hemen ardından Japonya ile tüm diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesme kararı alan Türk yönetimi, Müttefik liderleri Şubat 1945’te toplanan Yalta Konferansı’nda, yeni kurulacak Birleşmiş Milletler’e yalnızca 1 Mart 1945 tarihine kadar Almanya’ya savaş açmış ülkelerin katılmasını içeren bir karar almaları üzerine, 23 Şubat 1945'te Almanya’ya savaş ilan etmiştir.

Kaynakça

Ayrıca bakınız