1918-1919 Alman Devrimi

Vikipedi, özgür ansiklopedi
14.56, 27 Ocak 2021 tarihinde 95.5.69.2 (mesaj) tarafından oluşturulmuş 24739521 numaralı sürüm (nerdeyse -> neredeyse)
Alman Devrimi

Philipp Scheidemann Reichstag'da cumhuriyetin kurulduğunu halka duyuruyor, 9 Kasım 1918
Tarihİlk aşama: 29 Ekim – 9 Kasım 1918
İkinci aşama: 3 Kasım 1918 – 11 Ağustos 1919
Bölge
Sonuç

Weimar Cumhuriyeti'nin zaferi

  • İmparator II. Wilhelm'in sürgüne gitmesi
  • Almanya monarşisi ve onun içerisindeki 22 kurucu monarşinin kaldırılması
  • Solcu ayaklanmalarının bastırılması
  • I. Dünya Savaşı'nın sonlanması
  • Weimar Cumhuriyeti'nin kurulması
Taraflar

Alman İmparatorluğu Alman İmparatorluğu (1918)


Weimar Cumhuriyeti Weimar Cumhuriyeti (1918–19)

Almanya Komünist Partisi
Spartaküs Birliği
Almanya Bağımsız İşçiler Sendikası
Bavyera Sovyet Cumhuriyeti


Destek:

Komutanlar ve liderler
Alman İmparatorluğu II. Wilhelm
Alman İmparatorluğu III. Ludwig
Alman İmparatorluğu Erich Ludendorff
Alman İmparatorluğu Paul von Hindenburg
Alman İmparatorluğu Franz von Hipper
Alman İmparatorluğu Reinhard Scheer
Weimar Cumhuriyeti Friedrich Ebert
Weimar Cumhuriyeti Gustav Noske
Weimar Cumhuriyeti Philipp Scheidemann
Weimar Cumhuriyeti Otto Wels
Weimar Cumhuriyeti Waldemar Pabst
Weimar Cumhuriyeti Matthias Erzberger
Weimar Cumhuriyeti Hugo Preuß
Weimar Cumhuriyeti Eugen Schiffer
Rosa Luxemburg
Karl Liebknecht
Karl Radek

1918–1919 Alman Devrimi ya da Kasım Devrimi, I. Dünya Savaşı’nın sonunda Friedrich Ebert önderliğinde anayasal monarşiden parlamenter demokrasiye geçiş sürecidir. Savaşın Almanya’nın aleyhine gelişmesinden dolayı Alman halkının üzerinde oluşan gerilim, ülkede yeni bir rejimin kurulması gerektiği düşüncesini ön plana çıkarmıştı. Devrimin amacı monarşi rejiminin yerine demokratik bir cumhuriyet kurmaktı. Bu hedef, İmparator II. Wilhelm’in tahttan çekilmesiyle sonuçlanan, 1 hafta, 4 gün süren ilk aşamada gerçekleşti. Almanya’daki radikal solcular komünist bir rejim kurmak istediği için bu devrim, komünist devrimciler ile anti-komünistler arasındaki bir iç savaşa dönüştü; bu durum, devrimin ikinci aşamasını yarattı. İkinci aşama tam olarak 9 ay, 1 hafta sürdü ve yönetim biçimi parlamenter demokrasiye dayanan Weimar Cumhuriyeti’nin zaferiyle sonuçlandı.

1914’ten sonrası ve savaş sırasında Almanya

Gelişmiş Avrupa devletleri dünyanın yeniden emperyalist paylaşımını sağlayabilmek için I. Dünya Savaşı'nı başlattılar. Bu savaşın bir tarafında Fransa, Büyük Britanya ve Rus İmparatorluğu yer alırken diğer tarafında dünyanın emperyalist bölüşümünde diğerlerine göre geri kalan Alman İmparatorluğu ile müttefikleri Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu yer aldı.

Dünyadaki sol hareketler bu savaşı durdurabilmek için harekete geçtiler. İkinci Enternasyonal 1907 Stuttgart Kongresi'nde savaşın yaklaşması durumunu görüşerek bazı kararlar aldı. Bu kararların özünü, "savaş tehlikesinin olduğu durumlarda en etkin araçları kullanarak savaşın başlamasını engellemek, savaşın başladığı durumda ise savaşın bir an önce bitirilmesine dair faaliyet yürütmek ve savaşın doğurduğu ekonomik ve politik durumdan faydalanarak kapitalist sınıfın yönetimini devirmeye çalışmak" oluşturuyordu.

II. Enternasyonal'de en etkin parti olan Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) de ilk başta tüm diğer Enternasyonal üyesi partiler gibi savaşa karşı çıkıyordu. Fakat 4 Ağustos 1914’te savaş kredilerini onayladı. Savaş kredilerinin onaylanmasına karşı tek hayır oyunu Karl Liebknecht kullandı, ona kısa bir süre sonra da, daha sonra anarşist olan Otto Rühle katıldı.

SPD ilk başlarda kitleler içinde savaş karşıtı bir çalışma yürütürken parti yönetiminin böyle bir karar alması. kitleler üzerinde sürpriz bir etki yarattı. SPD, kitlelerden gelecek bir tepkiyi engelleyebilmek için sendikaları kullandı. Hatta bazı sendikalar savaş sırasında Alman emperyalizminin kendi ürünleri için yeni pazarlar kazanmasının Alman işçi sınıfına kazandıracakları hakkında propaganda yaptılar. SPD tüm Avrupa’da artan milliyetçiliğin Alman işçi sınıfı üzerinde de artmasının sonucunda oy kaybına uğrayacağı düşüncesiyle milliyetçi tavır almaya başladı. 1916 yılında işçiler için çıkarılan bir askeri yasa ile SPD üyelerinin %66’sı kendini cephede buldu. Savaşın ilk yıllarında sendika üyelerinin sayısı yarı yarıya düşmüştü.

Parti içinde savaş karşıtı muhalefet çok cılız kaldı. Rosa Luxemburg savaş karşıtı faaliyetler düzenlendiği için tutuklandı Liebknecht askerlik yaşı geçmiş olmasına rağmen zorla askere alındı ve sonrasında tutuklandı. Parti içindeki sol kanat, odaklarını yitirince iyice güçsüzleşti. SPD devrimci, enternasyonalist bir çizgiden iyice uzaklaşarak egemenlerle işbirliği içinde oldukça milliyetçi bir görünüm almaya başladı. Bu durum aynı zamanda II. Enternasyonal’in sonunun geldiğini gösteriyordu.

Savaş sırasında işçi sınıfının durumu oldukça kötüleşmişti. Yüz binlerce işçi cephede öldü. Geride kalanların ise her türlü hakları yavaş yavaş ellerinden alınıyordu. İlk başlardaki milliyetçi coşku hızlı bir şekilde kayboluyordu. 1915'te küçük çaplı da olsa yer yer eylemler yapılıyordu. Bu kendiliğinden meydana gelen gösteriler gittikçe büyüyerek, polisle çatışmaya kadar varabiliyordu. 1 Mayıs 1916’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in başını çektiği Enternasyonalist Grup bir gösteri düzenledi. Bu gösteri boyunca “Kahrolsun savaş”, “Kahrolsun hükûmet” sloganları atıldı. Bu gösterinin ardından Liebknecht tutuklanarak 2,5 yıl ağır hapis cezası aldı. Bunun üzerine 55.000 işçi kendiliğinden greve çıktı.

SPD içinde bir grup savaşa karşı muhalefet etmeye başladı. Bu grup savaşa başından beri karşı olan Luxemburg ve Karl Liebknecht’in grubuyla beraber Nisan 1917’de partiden ayrılarak Bağımsız Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ni (Unabhaengige Sozialdemokratische Partei Deutschlands - USPD) kurdular. Spartakistler USPD’ye katıldılar ama bu süreç boyunca hep bağımsız politikalarını sürdürdüler. Spartakistlerin ayrı bir örgütlenmeye girmemesinin nedeni, daha önce SPD’den ayrılamamalarındaki nedenle aynıydı: Sosyal Demokrat örgütler içinde yer alarak kitlelerden kopmama düşüncesi.

Nisan 1917’de silah sanayisinde çalışan 200.000’den fazla işçi ekmek karnelerindeki kısıtlamalara karşı greve çıktı. Bu grevin ardından Almanya’nın ilk İşçi Konseyi (Arbeiterrat) kuruldu. Var olan sendikaların, işçilerin kendi taleplerini ve ihtiyaçlarını dile getirmekten çok uzakta kalması, işçilerin kendi inisiyatifleriyle öz örgütlüklerini oluşturmaya girişmesine sebep oldu. Berlin'de bir cephane fabrikasında çalışan 10.000 işçi doğrudan seçim yoluyla, ikisi metal işçisi üçü USPD üyesi olan 5 kişilik bir konsey seçtiler. Konseyler, ekonomik taleplerinin yanında, savaşa ilhaksız son verilmesi, sansürün son bulması, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve seçimlerin yapılması gibi siyasi taleplerde de bulunuyorlardı. Siyasal örgütlenmesini Devrimci İşçi Temsilcileri (Revolutionaere Obleute) olarak gerçekleştiler.

1917’de Rusya'da Ekim Devrimi'nin gerçekleşmesi tüm dünyada büyük bir etki yarattı. Bu etki Alman işçi sınıfını da büyük bir oranda etkiledi. Aynı şekilde Ocak 1918’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda işçiler arasındaki savaş karşıtı hareketlilik yaşanıyordu. Viyana’da da işçi konseyi kuruldu. Avrupa'da yaşanan bu hareketlilik işçi sınıfının mücadelesini giderek şekillendiriyordu.

Ocak 1918'de özellikle Berlin, Kiel, Hamburg, Ruhr bölgesi ve Münih gibi şehirlerde grevler iyice yaygınlaştı. Berlin'de greve çıkan işçi sayısı 500.000, bütün Almanya'da ise 1 milyondu. Bu grevler sırasında Berlin'de Büyük Berlin İşçi Konseyi (Arbeiterrat von Gross-Berlin) kuruldu. Hükûmet bu hareketliliği dağıtmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Grevdeki işçilerle polis arasında çatışmalar yaşanıyordu.

Büyük Berlin İşçi Konseyi gücünü arttırabilmek için SPD’ye katılım çağrısında bulundu. SPD işçi sınıfının kendiliğinden gelişen mücadelesini, devrimci ilerlemesini engellemek ve hareketi kendi kontrolü altına alabilmek için bu çağrıya olumlu cevap verdi. Konseye katılan SPD yöneticisi katılma sebebinin, ülkeye zarar gelmesini engellemek ve grevleri hızla sonlandırabilmek olduğunu açıkladı. İşçi sınıfı ise her türlü olumsuz duruma karşın, yine de SPD’yi kendi partileri gibi görmeye devam ediyordu.

1918’in sonbaharında ordu, savaşı kaybettiğini anlayınca hükûmete ateşkes görüşmelerinin başlaması ve SPD’nin de hükûmete katılması yolunda bir ültimatom verdi. Alman hükûmeti de savaş sonrası durumun yarattığı sorunlara daha geniş kesimleri ortak etmek ve yaşanan işçi sınıfının hareketliliklerinden dolayı bu hareketlilikleri bastırabilmek için SPD’ye hükûmette yer alması teklifinde bulundu. Eylül 1918’de SPD teklife olumlu cevap verdiğinde, devrimcilerin bakış açısına göre yine işçi sınıfına ihanet ediyordu.

Kasım 1918

Devrimciler Berlin'de, Kasım 1918

Ordu savaşı bitirmek istiyor olmasına rağmen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, İngiliz Donanmasına karşı Ekim 1918’de son bir saldırı yapma kararı aldı. Erler bu karara tepki göstererek komutan ve subaylara isyan ettiler. Daha sonra isyancı erler tutuklanarak Kiel’e getirildiler. Başta tersane işçileri olmak üzere binlerce Kiel’li işçi gösteri düzenledi. Subaylar göstericilere ateş edince askerlerde ayaklanarak asker konseyleri kurdular. 20.000 denizcinin kurduğu asker konseylerini, çoğunluğunu tersane işçilerinin oluşturduğu işçi konseyleri takip etti. 4 Kasım’da tüm Kiel şehrinin denetimi işçi ve asker konseylerinin elindeydi. Ayaklanma 5 ve 6 Kasım’da Lübeck, Brunsbüttel’e daha sonra da Altona, Bremen, Bremenhaven, Cuxhaven, Flensburg, Hamburg, Neümünster, Oldenburg, Kendsburg ve Rostock şehirlerine yayılarak buralarda da işçi ve asker konseyleri kuruldu. Kuzey Almanya’da başlayan hareketlilik 7 Kasım’da güney ve orta Almanya’ya da yayıldı. Braunschweig, Frankfurt, Hannover, Lüneburg, Münih gibi büyük şehirler de işçi ve asker konseyleri kuruldu. 8 Kasım’da Münih İşçi, Asker ve Çiftçi Konseyi’nce Bavyera Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti.

Devrimci İşçi Temsilcileri ve Karl Liebknecht 6 Kasım’da toplanmıştı. Liebknecht devrimi başlatma tarihi olarak 8 Kasım önerisi kabul edilmeyince 11 Kasım gününde anlaştılar. Kitleler bu tarihi beklemeyip 9 Kasım’da sokaklara döküldüler. Silahlı işçiler ve askerler sokakları doldurdular. Bunun üstüne 9 Kasım sabahı Berlin’de Spartakistler ve Devrimci İşçi Temsilcileri iki ayrı genel grev çağrısı yapınca işçiler greve çıktı. Bir grup Liebknecht’in önderliğinde İmparatorluk Sarayı’nı bir grup da Emniyet Sarayı’nı ele geçirdi. USPD’nin sol kanadından olan Eichorn devimci polis şefi ilan edildi. Rosa Luxemburg da dahil olmak üzere siyasi tutuklular serbest bırakıldı.

SPD kitlelerin hareketi büyünce hareketi destekliyor gibi görünmek için hükûmetten çekildi. Bu işçi sınıfı üzerinde egemenliğini sağlama almak için yapılan bir politik manevraydı. Liebknecht’in imparatorluk sarayından işçi ve askerlerin sosyalist cumhuriyetini ilan ettiği sıra SPD önderi Scheidemann cumhuriyeti ilan ederek devrimci hareketi engelliyordu. SPD, USPD’yi anayasa hazırlanasıya kadar devrimci hükûmet kurmaya razı etti 10 Kasım’da 3 SPD’li ve 3 USPD’linin yer aldığı Halk Temsilcileri Konseyi (Rat der Volksbeauftragten) kuruldu.

İşçi ve askerler tabandan örgütlenerek kendi kurdukları konseylerin yanında yukardan oluşturulmuş Halk Temsilcileri Konseyi’nin varlığını anlamlandıramıyorlardı. Ama her şeye rağmen kendilerinin partileri olarak gördükleri Sosyal Demokrat partilerinin kurduğu bu kurumu da devrimci olarak görüyorlardı. Spartakistler Birliği, USPD’den gelen hükûmete katılma teklifini reddederek bütün iktidarın konseyler tarafından alınması gerektiği yönünde çalışma yürütüyorlardı.

Spartakistler Birliği ve Devrimci İşçi Temsilcileri’nin çağrısıyla Tüm Berlin İşçi ve Asker Konseyleri 10 Kasım’da toplandı. Spartakistler yeterli gücü oluşturamadılar ve Liebknecht’in önerdiği genel konsey çağrısı kabul edilmedi. Onun yerine 14 SPD’li asker, 7 SPD’li ve 7 USPD’li işçiden oluşan Yürütme Konseyi seçildi. Yürütme Konseyi kurucu meclise karşı sorumlu olacaktı.

İkili iktidarın söz konusu olduğu bu dönemde işçi sınıfı üzerinde en etkili siyasi güç SPD’ydi. SPD parlamentarizm yanlısıydı ve konseylerin iktidarına dayalı bir sistem onun için Ekim Devrimi’yle aynı şeydi ve bir an önce düzenin yeniden kurulmasını istiyordu. SPD merkezi bir an önce parlamenter siteme geçilip işçi ve asker konseylerinin ortadan kaldırılmasını istiyordu. SPD’nin sol kanadı ise konseylerin kalabileceğini ama ancak ekonomik alanda çalışmasını, siyasi bir kurum olmaması gerektiğini düşünüyorlardı. USPD’nin merkezinin görüşü SPD’nin sol kanadıyla aynıydı. USPD’nin sol kanadında yer alan Devrimci İşçi Temsilcileri ve USPD içinde yer almasına rağmen bağımsız bir siyaset izleyen Spartakistler Konseyler Cumhuriyetinden yanaydılar. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht her türlü parti diktatörlüğüne karşı çıkıyorlardı. Kasım ayaklanmasını devrimci bir durum olarak değerlendirmelerine rağmen SPD’nin karşı devrimci durumunu anlayarak bunu teşhir etmeye çalıştılar. Ama Spartakistler Birliği bu karşı devrimi engelleyebilecek kadar ne güçlüydüler ne de örgütlüydüler.

Aralık 1918

Anti-komünist askerler Berlin'de Silezya Tren İstasyonu'nda, 1919

Kitleler hâlâ SPD’nin yoğun bir etkisi altındaydılar. Spartakistlerin ajitasyon ve propaganda çalışmaları işçi sınıfını kendine çekmekte yetersiz kalıyordu. Kitleler parlamentonun kurulmasını ve bir an önce seçimlerin yapılmasını istiyordu.

Karşı devrim gittikçe güçleniyordu. Devlet yapısın tüm aygıtları yerli yerinde duruyordu eski sistem aynı şekilde işliyordu. Devrimci bir dönüşüm hiçbir şeyde görülmüyordu. Ordu da aynı şekilde duruyordu: aynı subaylar, aynı emir komuta zinciri. Bu durum karşı devrimin gelişmesi için oldukça geniş bir alan sağlıyordu. Ordu ve hükûmette eski subaylardan Freikorps (Gönüllüler Alayı) oluşturulması düşüncesiyle böyle bir güç oluşturulmaya başlandı. Bu güç devrimin bastırılmasında büyük bir rol oynayacaktı.

15 Aralık’taki USPD kongresinde Rosa Luxemburg’un hükûmetten çekilme önerisi reddedildi. 16 Aralık’ta Almanya 1. İşçi ve Asker Konseyleri Kongresi gerçekleşti. 489 delegeden 289’u SPD’li, 90’ı USPD’li, 10’u Spartakistti. Delegelerin sadece üçte biri işçiydi geri kalanlar aydın, gazeteci, sendika ve parti bürokratlarıydı. İşçi konseylerini ağırlıklı olarak orta sınıf “temsil ediyordu”. Kongre tüm yasama ve yürütme yetkilerini Halk Temsilcileri Konseyine devretti. Seçtiği merkez konseyin görevi ise Halk Temsilcileri Konseyi denetlemekti. Bu durumu olumsuz karşılayan USPD merkez konseyden çekildi. Berlin’de savaş sırasında donanmaya alınan işçilerin oluşturduğu Halk Donanma Birliği’nin (Volksmarinedivision) SPD’nin işçi ve asker konseylerin etkisizleştirme politikası çerçevesinde maaşları kesilince 23 Aralık’ta şehir kumandanı Otto Wels’i esir alarak şehir sarayına kapandılar. 24 Aralık’ta SPD hükûmeti saldırı emri verdi. Bu durumu öğrenen işçiler donanma erleriyle dayanışmak için sarayın önüne geldiler bu dayanışma sayesinde saldırıyı gerçekleştiren askerlerin silahlarına el koyuldu ve subayların rütbeleri söküldü ve bu şekilde karşıdevrim durdurulmuş oldu.

Bu olay SPD’nin kitlelerle arasının açılmasını sağladı. Tabandan gelen baskılara dayanamayan USPD konseyden çekilmek zorunda kaldı. Ve bu şekilde Almanya’nın en yüksek iki siyasal kurumu olan Halk Temsilcileri Konseyi ve İşçi ve Asker Konseyleri Merkez Konseyi sadece SPD üyelerinden oluşuyordu. İşçi sınıfının ve kitlelerin yükselen hareketini devrimci bir politizasyonunu sağlayacak devrimci bir örgütün ihtiyacını hisseden Spartakistler Birliği 30 Aralık’ta diğer sol gruplarla birlikte Almanya Komünist Partisi’ni (Kommunistische Partei Deutschlands - KPD) kurdular. Partinin gündeminde ilk sırada seçimler yer alıyordu. Çoğunluk seçimlere katılmama kararı almasına rağmen, Rosa Luxemburg’un görüşü seçimlere katılıp kitlelerden kopmama eğilimindeydi ama çoğunluğu ikna edemedi.

Ocak 1919

Berlin'de hükûmet güçlerine ait Mark IV tankı, Ocak 1919

Kasım Devrimi sırasında Berlin polis şefliğine atanan USDP’nin sol kanadından Emil Eichhron görevinden alındı onun yerine hükûmet sağ eğilimli başka birini atadı. Eichhron döneminde polis kurumu sanki devrimci bir kurum gibi davranmıştı. Eichhron hükûmetin bu kararını tanımadı, bu kararı ancak işçi ve asker konseyi yürütme organın verebileceğini söyledi. 4 Ocak’ta bakanlık tarafından resmen kovulmasına rağmen bürosundan çıkmadı. Hükûmetin bu tutumu kitleler tarafından tepkilerle karşılandı. 5 Ocak’ta USPD protesto kararı aldı fakat KPD bunu bir protesto gösterisine indirgemeye karşı çıktı ve işçilere silahlanma çağrısı yaptı. 5 Ocak’ta kitleler çok büyük oranda katılım gösterdi ve bu ertesi günde sürdü. Bunun üzerine USPD, Devrimci İşçi Temsilcileri ve KPD Alman devriminin geleceği için hükûmeti devirmek üzere genel grev ve genel gösteri kararı aldı.

Bu olayların üzerine 33 üyeli Geçici Devrimci Komite (Provisoricher Revolutionsausscha) kuruldu. Kitleler basın organlarını ve bazı ulaşım noktalarını ele geçirmişti. Devrimci komite tam bir görüş oluşturamamıştı. Bundan sonra ne yapılacağını kimse bilmiyordu. KPD de dâhil kimse hükûmetin devrilmesi gerektiğinden emin değildi. Ama yine de parti kitleler içinde olmayı tercih etti. Bolşeviklerin temsilcisi Radek geri çekilmeyi önermişti ama KPD kitlelerden kopmamak gerektiği düşüncesiyle hareket etti.

SPD’li hükûmet karşıdevrim hazırlıklarını başlamıştı. Berlin’e asker yığmaya ve Freikorps (Gönüllü Birlikleri) gönderme kararı aldı. İşçi ve asker kitleleri devrimci komitenin kararlarını beklerken 11 Ocak’ta karşı devrim saldırıya geçti. KPD’nin büroları ordu tarafından işgal ediliyordu. 13 Ocak’ta ise Berlin’e karşıdevrim hâkim oluyordu. Hükûmet devrimci hareketi tamamen ortadan kaldırmak için Freikorps sayesinde tüm devrimcileri öldürüyordu. 15 Ocak’ta da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht öldürüldüler.

Almanya’da işçi ve asker kitlelerinin var olan düzene karşı gerçekleştirdikleri Ocak ayaklanması hareketin doruk noktasıydı. Hareketin net bir politik görüşünün olmaması hareketin karşı devrim karşısında manevra kabiliyetini sınırladı. Rosa Luxemburg bunun farkındaydı ama o ve Spartakistler her şeye rağmen işçi sınıfının yanında olmayı tercih ettiler.

Mart 1919

İnfaz edilen devrimciler, Mart 1919

19 Ocak’ta yapılan seçimlerde SPD oyların % 38’ni USPD ise %7,5’nü aldı. Seçimlerin sonunda SPD burjuva partilerle beraber hükûmet kurdu. Hükûmet ilk olarak işçi ve asker konseylerini dağıttı. Yer yer güçlü ayaklanmalar ve grevler gerçekleşmiş olmasına rağmen karşı devrim güçlerine karşı çok uzun süre dayanamadı.

Kömür işçilerinin başlattıkları kitle grevleri Berlin’e de ulaştı. Berlin’de yarım milyon işçi konseylerin tanınması, siyasi tutukluların serbest bırakılması, olağanüstü döneme ait yargı organlarının kaldırılması, karşıdevrimci örgütlenme olan Freikorpslar’ın dağıtılması ve kısa sürede devrimci silahlı birliğin kurulması talepleriyle genel greve çıktı. İşçi sınıfın yoğun olduğu bölgelerde hareketlilik artıyordu. Taleplerinin bütününü üretim araçlarının toplumsallaştırılması içeriyordu. Toplumsallaştırma hareketi özelikle Ruhr bölgesinde ve Halle, Marseburg gibi işçi bölgelerinde ortaya çıkmıştı. Parlamentodan ve partilerden umudu kesen işçi sınıfı, ekonomik duruma karşı tepkilerinin artmasıyla harekete geçmişti. SPD’li Noske’nin yönettiği Freikorpslar özellikle Ruhr bölgesi ve işçi sınıfının devrimci eylemin yükseldiği yerlerde karşıdevrim terörünü başlatmışlardı. Mart 1920’ye kadar karşıdevrim binlerce devrimciyi katletti.

1920 seçimlerinde USPD, Ocak 1919 seçimlerindeki 2,3 milyon oyunu 5 milyona çıkartmıştı. Mücadele deneyimlerinden sonra işçi sınıfının arasına mesafe koyduğu SPD ise 6 milyonluk oy kaybı yaşamıştı. KPD ise karşıdevrim hareketinden sonra illegale çekilmek zorunda kaldı.

Bavyera Sovyet Cumhuriyeti

Kasım ayaklanması sırasında Bavyera, işçi sınıfı açısından hareketli bir yerdi. 7 Kasım’da cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla oluşturulan Devrimci İşçi Konseyi (Revolutionarer Arbeiterrat) başkanlığına Kurt Eisner getirildi. Freikorpsların burada oluşamaması konsey hareketinin güçlenmesine olanak tanıdı. Bu durum hükûmeti rahatsız ediyordu. Ocak 1919 seçimlerinde oyların büyük çoğunluğunu Bavyera Halk Partisi (Bayerishe Volkspartei) aldı. Ondan sonra SPD aldı. USPD ise oyların çok az bir kısmını aldı.

17 Mart’ta SPD’li Joahnnes Hoffmann SPD, SPD ve Çiftçiler Birliği’nden (Bauernbund) oluşan hükûmeti kurdu. Macaristan’da konsey cumhuriyeti ilan edilmesi ve Viyana‘da işçilerin konsey kurması, Münih ve Augusburg’daki konseylerde de konseyler cumhuriyeti kurulması düşüncesi hâkim oldu. 5 Nisan’da Münih’de Konsey Cumhuriyeti ilan edildi. KPD ise Almanya’nın bütününde bir konsey cumhuriyeti yaratmadan önce Bavyera’da yaratılmasını erken olduğunu bularak Konsey Cumhuriyetine katılmayı reddetti. Hoffmann hükûmeti konseyleri tamamen reddetti hükûmetin denetimdeki askeri birliklerle 13 Nisan’da saldırıya geçti. Konsey yanlıları bu saldırıyı durdu. Hükûmet bu yenilgi karşısında Bavyera’ya asker yollanması talebinde bulundu. Bavyera’da da Freikorps birlikleri oluşturulmaya başlandı. Bu güçler kısa sürede birleşip Münih’i kuşatma altına aldı.

Daha önceki eleştirilerine rağmen KPD önderi işçileri yalnız bırakmamak ve her şeye rağmen onların içinde olmak gerekir düşüncesiyle konseylerin başına geçti. Durum oldukça kötüydü, kuşatma 16 gün sürdü ve Noske’nin birlikleri ve Freikorps 30 Nisan’da Münih’e girdi ve komünistlere büyük saldırılar gerçekleştirdi. Böylece Münih İşçi ve Asker Konseyleri Cumhuriyeti yıkıldı. Karşı devrim tüm Almanya’yı sardı.

1919 sonrası

Kapp Darbesi

SPD, devrimcilerin yükselişini ve devrimi engelledikten sonra burjuvazi tarafından gözden çıkarılmıştı. Kapp Darbesi de politikanın bir parçasıydı. İsmini eski Doğu Prusya Valisi Kapp’dan alan darbe, Mart 1920’de gerçekleşti. Darbeyle beraber Berlin’in bütün kilit noktaları ele geçirildi. SPD liderleri başkenti darbecilere bırakarak kaçtılar.

Ruhr bölgesinde işçilerce örgütlenen 50.000 kişilik Ruhr Kızılordusu (Rote Ruhrarmee) darbecilerle kıyasıya çatıştı. Darbeciler kitle desteği ve siyasal meşrutiyet sağlamak için Sosyal Demokrat Hür Sendikalar lideri Carl Legien’den yardım istedi. Hayatı boyunca uzlaşmacı bir çizgide kalan Legien kendinden beklenmedik bir şekilde bu teklifi reddedip bütün işçileri genel greve çağırdı. İşçi sınıfı bu çağrıya olumlu cevap verdi.

15 Mart’ta başlayan grev bütün ülkeye yayıldı. Grev başladıktan 4 gün sonra Darbeciler Berlin’den çekilmek zorunda kalacaktı. Komünist işçiler Almanya’nın çeşitli yerlerinde tekrar konseyleri kuruyordu.

22 Ocak’ta SPD ve sendikalar işbaşı çağrısı yaptı. KPD’nin genel greve devam edilmesi yönündeki çağrıları işçi sınıfı tarafından karşılık bulmadı. Legien’in isteği üzerine USPD, SPD ve sendikaların desteklediği bir hükûmetin kurulması durumunda KPD “böylesi bir hükûmeti devirmeye yönelik bir çalışma içine girmeden, yasal muhalefet yapacağını” açıkladı. SPD burjuva partilerinin oluşturduğu bir hükûmete dışarıdan destek vererek hükûmet dışında kaldı. Bu süre zarfında işçi sınıfının hareketliliğini geriletme çabası içerisindeydi. Ocak 1919’un bir tekrarı yaşanıyordu. Direnişe devam eden işçilere hükûmet saldırmaya devam etti. Ordu tarafından Ruhr Kızıl Ordusu dağıtıldı.

KPD Kapp Darbesi karşısında pasif bir tutum sergilemesi daha sonrasında da grevi desteklemekte tereddüt etmesi işçi sınıfının bu hareketi sırasında etkisiz kalmasını sağladı. İşçi sınıfına ihanet eden karşıdevrimci süreç içinde yer alna SPD’nin kuracağı hükûmete karşı bu hükûmeti devirmeye çalışmayacağını söylemesi partinin sol kanadı tarafından tepkiyle karşılandı. Ekim 1919 Kongresi’nde partiden ayrılmış olan sol kesimler Nisan 1920’de Almanya Komünist İşçi Partisi'ni (Kommunistische Arbiterpartei Deutschlands - KAPD) kurdular. KPD’nin 107 bin kişilik üye sayısının yarısını aldı.

Sol içi ayrılmalar

USPD Haziran seçimlerde oyunu neredeyse 2 katına yükselterek 4,9 milyon oy aldı. SPD 5,6 milyon oy aldı, KPD ise 441 bin oy alarak diğerlerine göre oldukça güçsüz bir duruma geldi.

Almanya Komünist İşçi Partisi'nin oluşturan ekip seçimlere katılmayı ve de sendikalar içinde çalışmayı karşı çıkıyordu. KAPD kısa süre içinde siyasal gücünü yitirerek önemsizleşti. Bu radikal sol kanadın ayrılmasından sonra KPD ile USPD’nin sol kanadı arasındaki farklılıklar iyice azaldı. USPD’nin bu sol kanadı III. Enternasyonal’e katılmayı düşünüyordu. Bu bağlamda III. Enternasyonal’le görüşmeler başladı. III. Enternasyonal, katılma koşulu olarak parti içinde Kautsyky ve Hilferding’in önderlik ettiği reformist kanatla bağlarını koparıp KPD ile birleşmesini ve demokratik merkeziyetçiliği uygulaması gerektiğini belirledi. KPD ise böyle bir “kitle partisin sulandırıcı etkisinden” çekindiğini söylemesine rağmen USPD ile görüşmeye başlamıştı.

17 Aralık 1920’de Berlin’de yapılan kongreyle beraber Vereinigte Kommunistische Partei Deutschlands’ı VKPD (Birleşik Almanya Komünist Partisi) kuruldu. USPD’nin yarısı VKPD’ye geçti. USPD içinde geri kalanların bir kısmı partide kalırken bir kısmı da SPD’ye geçti. VKPD başındaki birleşik kelimesini atarak KPD olarak anılmaya başlandı. Kısa bir sürede 500.000 üyeye sahip olan KPD artık kitlesel bir güç haline gelmişti.

1921 Orta Almanya Ayaklanması

20 Şubat 1920’de yapılan seçimlerde Orta Almanya’da en güçlü parti KPD olmuştu. Seçimlerden sonra sosyal demokrat bölge valisi “işçileri komünistlerin teröründen kurtarmak ve asayişi sağlamak” için bölgeye güvenlik güçlerini yığmaya başladı. Güvenlik güçleri bazı şehirleri işgal etmeye başladı, bunun üzerine işçiler ayaklanmaya başladı. KPD, Kapp Darbesi sırasında ikircikli kalan tutumunun tekrar yaşanmasından korkarak güvenlik güçlerinin saldırısını beklemeden saldırıya geçme kararı aldı. KPD Berlin’deki günlük yayını olan Kızıl Bayrak (Rote Fahne) gazetesi işçilere genel grev ve ayaklanma çağrısı yaparak, işçilerin silahlanması yönünde çalışma yürütmeye başladı.

KPD’nin bu çağrısı işçiler tarafından bir karşılık bulamadı. KPD’nin ayaklanma yolundaki bütün çabaları bir şeye yaramadı. Hükûmet bile bu ayaklanma girişimini pek ciddiye almayıp yerel bir durum olarak görüyordu. Bu bağlamda orduyu bile kullanmaya gerek görmedi. Yöredeki ayaklanmalar 1 Nisan’da tamamen bastırıldı. KPD’nin zamanlama hatası işçilerle bağ kurmasını engelledi. Kapp Darbesini’deki sürecin tekrar yaşanmaması için güttüğü politika süreci yanlış değerlendirerek tekrar başarısız oluyordu. 1921’den 1923’e kadar işçi sınıfı hareketi sakin bir dönem geçiriyordu.

1923

Savaş sonrası Almanya’da ekonomi bir türlü düzelmemişti. 1923 yılı ekonomik krizlerin yoğun olarak yaşandığı bir yıl oldu. Enflasyon artışı işçi sınıfına büyük bir darbe vurmuştu, enflasyon karşısında işçi ücretleri eriyordu. Sendikalar işçilerin ekonomik taleplerini bile karşılayamaz hale gelmişti, ayrıca işçilerin durumunu iyileştirmek adına hiçbir şey yapmıyordu. Bu durum işçilerle sendikaların arasının iyice açılmasına sebep olmuştu. 1922 yılında işçi sınıfı içinde hala güçlü olan SPD 1923’lere gelindiğinde bu gücün büyük bir kısmını yitirmişti. 1923’te KPD işçi sınıfı içinde gücünü iyiden iyiye arttırdı. Aralık 1922’de Komitern’in IV. Kongresinde alınan komünistlerin sol kanat sosyal demokratlarla beraber “işçi hükûmetlerine” katılma kararına uygun olarak KPD, SPD ve sendikalarla beraber “işçi hükûmeti” kurmak istiyordu.

Komünistler bu ekonomik duruma karşı tepkisini ortaya koymaya başladı. Komünistler, örgütsel gücü olan konseyleri tekrar kuruyor, KPD’nin öncülüğünde nasyonal sosyalistlerin saldırılarına karşı işyeri savunma grupları oluşturuyordu. 1 Mayıs 1923’te işçi sınıfı tekrar şaha kalkıyordu. Almanya’nın birçok şehrinde yapılan gösterilere 750.000 işçi katıldı. Ruhr bölgesinde başlayan grev büyük bir etki yaratmıştı. Bu grev boyunca bazı fabrikalarda işgaller gerçekleştirildi. Bu grevler haziran ayında birçok yere yayıldı. Berlin’de metal işçilerin başlattığı grev bir süre sonra genel greve dönüştü. Bu grevlere polisin yanında bir de nasyonal sosyalistler saldırıyordu. Çıkan çatışmalarda yüzlerce kişi öldü. Grevlerin ekonomik talebi olan maaşlarının artırılmasın yanında siyasal taleplerde yükseliyordu. İşçilerin grevi hükûmet karşıtı bir nitelik alıyordu. Ağustos ayına gelindiğinde Almanya’nın birçok yerinde grevler gerçekleşiyordu. 11 Ağustos’ta Berlin İşçi Konseyleri tarafından Cuno hükûmetini çekilmesi talebiyle genel grev çağrısı yapıldı. Genel grev çağrısı kısa bir sürede bütün Almanya’da karşılık buldu. SPD’nin savaş tazminatlarını ödeme garantisi vermesine rağmen bu yeni oluşan Cuno hükûmetinin bu tazminatları ödemeyi reddetmesine karşılık Ruhr bölgesinin büyük bir kısmı Fransa ve Belçika tarafından işgal edilmişti. 12 Ağustos’ta enflasyonu düşürememesi ve Ruhr bölgesinin işgaline karşı bir şey yapamamasından da dolayı Cuno hükûmeti yıkıldı.

SPD, Alman Halk Partisi (Deutsche Volkspartei - DVP) ile beraber hükûmet kurdu. SPD daha önceden olduğu gibi yine sınıf hareketini bastırıyordu, işçi sınıfı içinde her şeye rağmen etkili olan SPD grevleri bastırıyordu. Burjuvazin bütün kararlarına onay verirken devrimin en önemli kazanımlarımdan olan 8 saatlik işgününün kaldırılmasına bile ses çıkarmadı.

Ekim ayına gelindiği zaman KPD işçi sınıfının bu hareketliliğinin tekrar bir devrimci durum yarattığı görüşündeydi. Bu çerçevede silahlı işçi birlikleri oluşturuyor, devrim hazırlıkları yapıyordu. Ama buna rağmen Komitern’in görüşü çerçevesinde “işçi hükûmetleri” kurmayı düşünüyordu. Bu bağlamsa Saksonya ve Thüringe’de SPD’yle ortak koalisyona girdi ve de yerel hükûmete 3 bakan verdi.

Merkezi hükûmet bu yerel hükûmete karşı bir saldırı planı içindeydi. 20 Ekim’de eyalete ordu birliklerini yığmaya başladı. KPD bunun üzerine genel grevi başlatma ve silahlı ayaklanma kararı verdi. 21 Ekim’de Saksonya İşyeri konseyleri, 140 fabrika konseyi, 120 sendika şubesi, 79 kontrol komitesi, 66 parti şubesi ve SPD’linde dahil olduğu 498 delegeyle bir toplantı gerçekleştirdi. SPD’nin genel grev ve ayaklanmadan yana olmadığı ortaya çıkınca işçilerin büyük çoğunluğu KPD’den yana olmasına rağmen, KPD tek başına grev çağrısı yapmaya cesaret edemedi. Saksonya ve Thüringen’deki “işçi hükûmetleri” mücadele edilmeksizin yıkıldı. Sadece merkezin kararırından haberi olmayan KPD’nin Hamburg örgütü 23 Ekim’de ayaklandı. İşçi sınıfından kopuk girişilen bu ayaklanma başarısızlıkla sonuçlandı.

1923 yılının sonuna doğru burjuvazinin artık işine yaramayan SPD hükûmetten ayrılmıştı. KPD yasaklanmıştı ve faaliyetlerini illegal olarak devam ettirmeye çalışıyordu. Almanya sağ bir eğilim içine girmişti.

Ayrıca bakınız

Kaynakça