Otto von Bismarck: Revizyonlar arasındaki fark

Vikipedi, özgür ansiklopedi
[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
AyberkG (mesaj | katkılar)
Ekleme
Etiketler: Görsel Düzenleyici Mobil değişiklik Mobil ağ değişikliği
AyberkG (mesaj | katkılar)
Telif hakkı olan eseri silme
Etiketler: Görsel Düzenleyici Mobil değişiklik Mobil ağ değişikliği
31. satır: 31. satır:




Otto Eduard Leopold Fürst von Bismarck 1 Nisan 1815 günü Brandenburg Schönhausen’da Junker denilen zengin toprak aristokrasisinden muhafazakâr bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Ferdinand von Bismarck (d. 1771 – ö. 1845), Prusya ordusunda görev yapmış büyük bir toprak sahibi asilzade; annesi Wilhelmine Mencken (d. 1790 – ö. 1839) ise, III. Friedrich'in yüksek memurlarından birinin kızıydı.Bayan Mencken fevkalade zeki ve malumatlı bir kadındı. Bismarck’da bilahere görülen “yüksek ruh ve şedîd bir zekâ” da annesinden tevarüs etmişti.Bismarck dünyaya geldiği vakit babası Ferdinand gazeteye şu şekilde ilan vermişti: “Zevcemin dünkü gün hamdolsun salimen bir çocuk doğurduğunu ehibbâma ilan ediyor tebrik zahmetinden azade olmalarını rica eylerim”.
Otto Eduard Leopold Fürst von Bismarck 1 Nisan 1815 günü Brandenburg Schönhausen’da doğdu.Ailesi zengin toprak aristokrasisinden(Junker) muhafazakâr bir aileydi.Babası Ferdinand von Bismarck (d. 1771 – ö. 1845), Prusya ordusunda görev yapmış büyük bir toprak sahibi asilzade; annesi Wilhelmine Mencken (d. 1790 – ö. 1839) ise, III. Friedrich'in yüksek memurlarından birinin kızıydı.


Bismarck’ın öğrenim hayatı fazla başarılı geçmemişti. Liseye Berlin’de bitirdi. Üniversitede Hukuk öğrenimi için önce Göttingen’e daha sonra yine Berlin’e gitti.Düzenli bir öğrencilik hayatına sahip olmayıp, bütün vaktini eskrim, ata binmek ve ava gitmekle geçirirdi. Uzun boylu, iri yapılı, gürültücü ve dövüşkendi. Bununla birlikte tabiatı, ormanları, doğayı seven Bismarck, hayvanlar ve bilhassa da heybetli köpekler için ayrı bir muhabbet duyuyor, çalışma odasıda olsun bahçede ormanda olsun en sevdiği köpeklerini yanında bulunduruyordu. Lisedenayrılışı ve Schönhausen’a yeniden dönüşü arasındaki on üç yıl Bismarck’ın dünyaya bakışında değişikliklere neden olmuş, gençlik yıllarındaki kibri azalırken gelecekle ilgili endişeleri artmış ve hayatın anlamını sorgulamaya başlayan sorular kafasını kemirmeye başlamıştı.1835 yılında Berlin Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra bir yıl kadar mahkeme kâtipliği yaptı. Ancak bu mesleğin monotonluğuna dayanamıyordu. Resmi hayatın göreneklerine bir türlü alışamamıştı. Kuzenlerinden birine yazdığı mektupta şöyle diyordu;
Bismarck’ın öğrenim hayatı fazla başarılı geçmemişti. Liseye Berlin’de bitirdi. Üniversitede Hukuk öğrenimi için önce Göttingen’e daha sonra yine Berlin’e gitti.Düzenli bir öğrencilik hayatına sahip olmayıp, bütün vaktini eskrim, ata binmek ve ava gitmekle geçirirdi. Uzun boylu, iri yapılı, gürültücü ve dövüşkendi. Bununla birlikte tabiatı, ormanları, doğayı seven Bismarck, hayvanlar ve bilhassa da heybetli köpekler için ayrı bir muhabbet duyuyor, çalışma odasıda olsun bahçede ormanda olsun en sevdiği köpeklerini yanında bulunduruyordu. Lisedenayrılışı ve Schönhausen’a yeniden dönüşü arasındaki on üç yıl Bismarck’ın dünyaya bakışında değişikliklere neden olmuş, gençlik yıllarındaki kibri azalırken gelecekle ilgili endişeleri artmış ve hayatın anlamını sorgulamaya başlayan sorular kafasını kemirmeye başlamıştı.1835 yılında Berlin Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra bir yıl kadar mahkeme kâtipliği yaptı. Ancak bu mesleğin monotonluğuna dayanamıyordu. Resmi hayatın göreneklerine bir türlü alışamamıştı. Kuzenlerinden birine yazdığı mektupta şöyle diyordu;

Sayfanın 20.56, 8 Nisan 2020 tarihindeki hâli

Otto von Bismarck
Almanya Şansölyesi
Görev süresi
21 Mart 1871 - 20 Mart 1890
Yerine gelen Count Leo von Caprivi
Kişisel bilgiler
Doğum 1 Nisan 1815(1815-04-01)
Schönhausen, Prusya
Ölüm 30 Temmuz 1898 (83 yaşında)
Friedrichsruh, Alman İmparatorluğu
Dini Luthercilik
İmzası

Otto von Bismarck (1 Nisan 1815 - 30 Temmuz 1898), 19. yüzyılda gevşek bir konfederasyon olan Almanya’nın güçlü bir imparatorluğa dönüşmesinde en önemli rolü oynayan ve ilk şansölyesi (başbakan) Alman devlet adamıdır. Unvanları Bismarck-Schönhausen Kontu ve Lauenburg Dükü olan Otto von Bismarck Yeni Almanya'yı kılıç ve kan politikasına göre kuracağını söylediği için kendisine Demir Şansölye (başbakan) adı verilmiştir.

Özgeçmişi

Otto Eduard Leopold Fürst von Bismarck 1 Nisan 1815 günü Brandenburg Schönhausen’da doğdu.Ailesi zengin toprak aristokrasisinden(Junker) muhafazakâr bir aileydi.Babası Ferdinand von Bismarck (d. 1771 – ö. 1845), Prusya ordusunda görev yapmış büyük bir toprak sahibi asilzade; annesi Wilhelmine Mencken (d. 1790 – ö. 1839) ise, III. Friedrich'in yüksek memurlarından birinin kızıydı.

Bismarck’ın öğrenim hayatı fazla başarılı geçmemişti. Liseye Berlin’de bitirdi. Üniversitede Hukuk öğrenimi için önce Göttingen’e daha sonra yine Berlin’e gitti.Düzenli bir öğrencilik hayatına sahip olmayıp, bütün vaktini eskrim, ata binmek ve ava gitmekle geçirirdi. Uzun boylu, iri yapılı, gürültücü ve dövüşkendi. Bununla birlikte tabiatı, ormanları, doğayı seven Bismarck, hayvanlar ve bilhassa da heybetli köpekler için ayrı bir muhabbet duyuyor, çalışma odasıda olsun bahçede ormanda olsun en sevdiği köpeklerini yanında bulunduruyordu. Lisedenayrılışı ve Schönhausen’a yeniden dönüşü arasındaki on üç yıl Bismarck’ın dünyaya bakışında değişikliklere neden olmuş, gençlik yıllarındaki kibri azalırken gelecekle ilgili endişeleri artmış ve hayatın anlamını sorgulamaya başlayan sorular kafasını kemirmeye başlamıştı.1835 yılında Berlin Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra bir yıl kadar mahkeme kâtipliği yaptı. Ancak bu mesleğin monotonluğuna dayanamıyordu. Resmi hayatın göreneklerine bir türlü alışamamıştı. Kuzenlerinden birine yazdığı mektupta şöyle diyordu;

“İş hayatı ve devlet memuriyeti benim tabiatıma uygun değil. Nâzır olmak bile hoşuma gitmez… Ben itaat etmekten ziyade emretmeye kabiliyetliyim…”

Nitekim mahkeme kâtibi olduğu dönemde bir dava sırasında zanlının münasebetsiz sözler söylemesi üzerine, yerinden fırlayarak sözlerini düzeltmezse kendisini dışarı atmakla tehdit etmişti. Hâkimin dışarıya atmanın kendi yetkisinde olduğu yönündeki uyarısı üzerine ise zanlı cüretini artırarak daha münasebetsiz bir şekilde konuşmaya başlamıştı. Bunun üzerine Bismarck zanlıya hitaben: “Bir daha söylüyorum, ağzını topla yoksa şimdi seni reis efendi vasıtasıyla dışarı attırırım” demişti.

1838-39 yıllarında askerliğini yaptıktan sonra baba ocağına dönerek kardeşi ile birlikte kendisini çiftliklerinin yönetimine verdi.Bismarck’ın Prusya sevgisi ve Prusyalılık duygusu öğrencilik hayatında giderek artmıştı. Bunda çevresinde Fransızların istila devrinden kalma acı hatıralarla birlikte büyümesinin etkisi vardı. Bismarck’ın yakınlarından 1806, 1809 ve 1813-15 yıllarında harbe katılanlar ve ölenler vardı. Bu hatıralar Bismarck’ın vatanseverlik duyguları üzerinde önemli tesir bırakmıştı.Ayrıca daha ilk gençlik yıllarında Fransız gazetelerinden takip ettiği 1830 ihtilallerinden olduğu kadar Alman liberal muhalefetinden de nefret etmesini öğrenmişti.

Bismarck, 1847 yılında bir arkadaşının düğününde Pomeranya’nın eski, asil ve dindar bir ailesine mensup Johanna Puttkammer (d. 11.4.1824 - ö. 27.11.1894) ile tanıştı. 12 Nisan 1847 günü nişan, aynı yılın 28 Temmuzunda da düğünleri yapıldı.Mutlu başlayan evlilikleri ömürleri boyunca da mutlu devam etti. 1848, 1849 ve 1852 yıllarında sırasıyla Marie, Herbert ve Wilhelm adlarında bir kız iki erkek, üç çocuk sahibi oldular. Bismarck çocuklarını çok seviyordu ve müşfik, muhib, âmir, model bir koca ve bir aile babası oldu.Çocuklarından Herbert daha sonra babasının peşinden giderek politikacı olacak ve 1886 yılında dışişlerinden sorumlu başbakan yardımcılığı görevini 1890’da babasının istifasının peşinden kendisinin de istifa etmesine kadar sürdürecekti.

Siyasi kariyeri

Portre Otto von Bismarck. N.Repik


Prusya’da 1840’lı yıllarda üç politik grup ön plandaydı. Bunlar liberaller,  demokratlar ve muhafazakârlardı. Ancak bu gruplar ne organize bir haldeydiler ne de birbirlerinden keskin şekilde ayrışıyorlardı. Böyle bir ortamda ilk kez 1847 yılında Prusya Meclisi’ne giren Bismarck siyasi yaşama atılmış oluyordu. Bütün Avrupa’yı sarsan 1848-49 ihtilallerinde koyu muhafazakâr ve monarşi yandaşı tutumuyla dikkatleri üzerine çekmişti. Burada mutlakıyetçiliğin sözcüsü olan Bismarck, Almanya’yı saran 1848 ihtilallerini bastırmak için askeri önlemlere başvurulmasınısavundu. Bu tavrından dolayı ne Frankfurt Ulusal Meclisi’ne ne de Berlin’de toplanan ilk Prusya Parlamentosu’na seçilemedi. Daha sonra 8 Mayıs 1851’de Frankfurt’ta toplanan Federal Meclis’e Prusya temsilcisi olarak katıldı.Bu yıllarda eşine gönderdiği mektupta oyun ve dansın zamanının geçtiğini, ülkesine ve kralına borcunu ödemenin zamanının geldiğini söylüyordu. Burada bulunduğu süre içerisinde Avusturya’nın denetimindeki Alman dünyasının içinde bulunduğu parçalanmış durumu yakından görme imkânı buldu. Çok geçmeden Alman dünyasının Avusturya egemenliğinden kurtarılması gerektiği kanısını açıkça dile getirdi. Bu parçalanmışlığın meclislerde verilen nutuklarla ve boş sözlerle çözülemeyeceği, Alman Birliği’nin ancak “kan ve demirle” kurulacağı ve bunun için Avusturya ile savaşın kaçınılmaz olduğu düşüncesindeydi.

Bismarck, Avrupa siyasetinin en mühim merkezlerinden olan Petersburg ve Paris sefaretlerinden birine tayin edilmek istiyordu. Rusya ve Fransa’nın bir gün gelipte ittifak edeceğini daha o vakit – yani bu ittifakın mevki-i fiile çıkmasından kırk sene evvel – hissetmişti. 29 Ocak 1859 tarihinde Büyükelçi olarak Petersburg’a gönderildi.

Başbakanlığa atanmasının öncesinde 22 Mayıs 1862 tarihinde de Paris’e elçi tayin edilerek bir dönem Paris Büyükelçiliği görevinde bulundu. Petersburg’da elçi olarak görev yaptığı üç yıl boyunca II. Alexander’ı yakından tanıma imkânı bularak Rusya ve Prusya arasında yakın bir dostluğun kurulmasına çalıştı. Zaten daha öncesinde [[1]] yılları arasında Frankfurt şehrindeki Alman Konfederasyonu’nda Prusya temsilcisi olarak bulunduğu dönemde, Kırım Savaşı’nda Prusya’nın Rusya’ya karşı savaşa girmesine şiddetle muhalefet etmişti. Çünkü Alman Birliği’nin kurulmasında Rusya’nın dostluğuna ihtiyacı olacağını hesap ediyordu.Kısa süre görev yaptığı Paris elçiliği döneminde ise III. Napolyon’un zayıf taraflarını öğrenmeye çalışmış, Alman Birliği yolunda siyasi hamlelerini planlamaya başlamıştı.

Bu arada orduyu güçlendirmek ve askeri ödenekleri artırma düşüncesinde olan Prusya Kralı I. Wilhelm, Prusya Parlamentosu’nun çoğunluğunu oluşturan liberalleri karşısında buldu. Liberaller buna sıcak bakmazken askerlik süresinin de kısaltılması yönünde tavır takınırken Kasım 1861’de yapılan seçimlerden güçlenerek çıktılar.

Askeri ödenekler konusundaki bu anlaşmazlığın bir bunalıma dönüşmesi, I.Wilhelm’i muhafazakârlığı ile tanınan Bismarck’ı başbakanlık görevine getirmeye yöneltti. Bu anlaşmazlık öyle bir bunalıma neden olmuştu ki kral I. Wilhelm tahttan feragat etmeyi düşünüyordu ve bunu Bismarck ile 22 Eylül 1862 tarihindeki görüşmesinde;

“Allahıma, vicdanıma ve tebaama cevap verebilecek şekilde devleti idare edemezsem, hükümdarlıkta kalmak istemem. Fakat parlamentonun bugünkü çoğunluğuna göre bunu yapabilmem mümkün değil. Kendilerini ve beni parlamentonu çoğunluğuna tâbî kılmadan hükümetimi idare edebilecek bakanları artık bulamıyorum”

sözleriyle dile getirmişti. Bismarck ise kabineye girmeye hazır olduğunu, kendisinin kabineye girmesi dolayısıyla çekilenler olursa yerlerinin başkaları ile doldurulabileceğini söylemişti.Bakan sıfatıyla askeri teşkilatın ıslahını ve yeni baştan tanzimini desteklemeye hazır olup olmadığını soran krala olumlu cevap vermişti.

Diğer konularda da parlamento çoğunluğuna ve kararlarına karşı da aynı şekilde hareket edip etmeyeceği sorusuna da olumlu cevap verdikten sonra kral “öyleyse sizinle beraber mücadeleye devamı denemek vazifemdir. Tahttan feragat etmeyeceğim” diyerek Bismarck’ı görevlendirmiştir.

Prusya Kralı I. Wilhelm, Bismarck’ı 23 Eylül 1862 tarihinde başbakanlığa, 8 Ekim 1862 tarihinde de dışişleri bakanlığı görevine atadı.

22 Eylül 1862 tarihinde göreve başlayan Bismarck, meclisteki ilk konuşmasında, büyük sorunların “kan ve kılıçla” çözülebileceğini belirtmiştir. İzleyeceği politika da hep bu temele dayanacaktır. Bismarck, Almaya'da kapitalizmin sanayide ve ticarette gelişmesini desteklemek için, eski karşıtları olan liberaller ile iş birliği yaptı. Bununla beraber katoliklere ve siyasal temsilci Merkez Partisi'ne karşı yeni devletin düşmanları olduklarını ileri sürerek savaşıma girişti. Kulturkampf (Kültür Savaşı) adı verilen bu uygulama katoliklerin direnişi ve Bismarck'ın Almanya'yı yeni ortakları olan tutucuların yardımıyla yönetmek istemesi nedeniyle 1878'de son bulmuştur.

Bismarck, ilk işi olarak meclisi dağıttı ve kralın otoritesinin üstünde bir güç tanımadığını açıkladı.

1863 yılında Polonya’da çıkan bir ayaklanmada Rusya’yı destekleyen Bismarck, bu ülkeyle ilişkilerde bir yumuşama sağladı. Ardından Fransa ile bir ticaret antlaşması imzaladı. Bu antlaşma, Prusya’nın denetimindeki ve diğer Alman prensliklerinin de katılmış olduğu gümrük birliği için de geçerli bir antlaşmadır, dolayısıyla Avusturya antlaşmanın dışında tutulmuş oldu.

Almanya’nın ulusal birliğini kurmak için yola çıkan Bismarck, Avusturya’yı da yanına alarak, "Germen Konfederasyonu" adına 1864'te Danimarka'ya savaş açtı. Schleswig ve Holstein düklüklerini -ki nüfuslarının büyük çoğunluğu Alman asıllıdır- Danimarka krallığından kopardı. Bu iki düklükten Schleswig, Prusya, Holstein de Avusturya tarafından ilhak edildi.

Ertesi yıl, uyguladığı diplomasiyle Fransa ve Rusya'nın tarafsızlığını sağlayarak 1865'de, Holstein’i işgal eden Bismarck, Germen Konfederasyonu’nun sona erdiğini ilan ederek Prusya ordularını Bohemya’ya sürdü. 1866 yılında Sadowa’da Avusturya ordusu yenilgiye uğramıştır. Buna karşın, hiçbir direnci kalmayan Avusturya karşısında ilerlememiştir. Gerçekte ordularını Viyana'ya sürebilecek olanağı vardı. Bismarck, ileriki yıllarda Avusturya'ya bir müttefik olarak ihtiyaç duyacağını hesaplamıştır. Savaşın ardından yapılan antlaşmayla Avusturya, Prusya'nın önderlik ettiği Kuzey Alman Konfederasyonu'ndan çıkarıldı.

Bu çatışmalar sırasında Prusya’ya cephe alan Alman prensliklerinin üzerine giden Bismarck, bu prensliklerin topraklarını ilhak etti. Bütün bu gelişmelerin sonucunda Orta Avrupa’da “Alman birliği”, bir federasyon çatısı altında oluşturulmasının ilk atılımlarıdır.

Hemen ardından halk tarafından seçilen temsilcilerden oluşan bir parlamento, Reichstag, ve Alman Federasyonu’nu oluşturan devletlerin atadıkları temsilcilerden oluşan Federal Konsey, Bundesrat kuruldu.

Bismarck, güneydeki Alman devletlerini de Prusya'nın denetimi altına almak istiyordu. Ama bunu sağlamak için Fransa’yla bir çatışma nedeni gerekiyordu. 1870'te, Fransa, Kral Wilhelm'den İspanya tahtı üzerindeki haklarından vazgeçmesini, İspanya tahtına Prusya Hohenzollern Hanedanından Leopold’ün getirilmemesini istemesi, Bismarck’a aradığı fırsatı sağladı. Yine diplomasiyle Rusya ve Avusturya'nın yansızlığını sağladı. Kral Wilhelm’in buna karşı çıkmasının ardından Fransa ve Almanya çatışma ortamına sürüklendi. Kral III. Napolyon komutasındaki Fransız kuvvetleri, Sedan Muharebesi (1870)'nde yenilgiye uğradı. 1871 tarihinde düzenlenen Frankfurt Barışı ile Fransa, Alsace ve Lorraine endüstri bölgesini yitirmesi yanı sıra savaş tazminatı ödemek zorunda kaldı. Bismarck bu savaşta henüz Alman birliğine katılmamış olan güneydeki Alman devletlerini de safına çekmeyi başarmıştır. Bu zaferin sonucunda, Alman Ulusal Birliği kurulmuş oldu. Prusya Kralı I. Wilhelm, Alman İmparatoru, Bismarck ise Alman Şansölyesi unvanlarını aldılar. Fransa'nın yenilgisi ise III. Napolyon İmparatorluğu'nun yıkılmasına ve Fransa'da 3. Cumhuriyetin kurulmasına yol açmıştır.[1]

Bismarck, Prusya egemenliğinde güçlü bir Almanya kurma düşünü gerçeğe dönüştürdü ve Wilhelm, 1871'de Alman imparatoru olarak taç giydi. 21 Mart 1871 tarihinde Prens unvanı alan Bismarck, şansölye olarak atanmıştır.

Bismarck’ın içerdeki uygulama ve düzenlemeleri, ortak bir para biriminin belirlenmesi, bir merkez bankasının kurulması ve ticaret kanunu, medeni kanun gibi temel yasal düzenlemelerle başlamıştı.

Amacına ulaşmış olan Bismarck, yeni Almanya'yı güçlendirmek ve zenginleştirmek için barış yanlısı bir siyaset izlemeye başladı. Almanya, Avusturya ve Rusya arasında Üç İmparator Birliği diye bilinen antlaşmayla hem Avusturya ve Rusya arasında barışı korumaya, hem de Fransa'yı Almanya'ya saldırmaktan caydırmaya çalıştı.

Mart 1878 de Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki barış görüşmelerin çıkmaza girmesi üzerine arabuluculuk görevi üstlenen Bismarck, Berlin Kongresinin toplanmasını sağlamış ve bu kongreye başkanlık etmiştir.

Kendisi de bir Junker (büyük toprak sahibi aristokrat) olan Bismarck, iç politikada giderek tutucu bir çizgiye yönelmekteydi. Ağırlıklı olarak askeri harcamaların getirdiği bütçe açıklarını giderebilmek için ek vergiler koymak istemesine karşı çıkan parlamentoyu, I. Wilhelm’e yönelik bir suikast girişimini bahane ederek fesh etmiştir.

1870-1900 yılları arasında, nedenleri halen tartışmalı olan genel ekonomik durgunlukla mücadele için gümrük duvarlarını yükseltmiştir. Dış ticarette izlediği bu korumacı politika, büyük toprak sahipleri kadar sanayicilerin de desteğini kazanmasına yol açmıştır.

Dış politikada karmaşık bir ağ oluşturan antlaşmalar ve ittifaklar yoluyla uzlaşmacı bir tutum izleyen Bismarck, iç politikada tam tersi bir tutum sürdürmüştür. 1890’lı yıllarda ortaya koyduğu korumacı dış ticaret politikası, baştan beri kendisini destekleyen Liberal Parti’nin taban kaybetmesine yol açmıştır. Öte yandan Bismarck, Avrupa’da ilk olarak işçi kesimini kapsayan emeklilik sistemi, sağlık ve kaza sigortalarını da düzenlemiş, Sosyal Demokrat’ların tabanını zayıflatmıştır.

1882'de de Prusya'yı, Avusturya ve İtalya ile Üçlü İttifak'ta birleştirdi.

1884 yılına kadar Almanya’nın sömürgeleri olması gereği üzerinde hiç durmayan Bismarck, Güneybatı Afrika, Doğu Afrika, Kamerun, kısmen Yeni Gine üzerinde sömürge hakimiyeti kurmuştur. Bu girişimler, Almanya’nın tek büyük ithalat-ihracat limanı olan Hamburg’lu büyük ticari kesimin desteğini sağlamaktır. Öte yandan kara Avrupa’sı dışında çıkar alanlarının olması, İngiltere’ye karşı Fransa ile ittifak kurabilmek için dayanak oluşturmakta, bu girişime bir inandırıcılık kazandırmaktadır.

1888 yılının Mart ayında I. Wilhelm ölünce yerine III. Friedrich imparator tacını giymiştir. Haziran ayında III. Friedrich ölünce yerine II. Wilhelm imparator oldu.

Bismarck Anıtı, Hamburg

III. Friedrich’in ölümünden sonra oğlu, yeni ve genç imparator II. Wilhelm’in başa geçmesiyle artık yaşı ilerleyen Bismarck ve genç imparator II. Wilhelm arasında otoriter bir yönetim ile dizginleri ellerine alma mücadelesi başladı.Bismarck karakter olarak muhafazakâr biriydi. Parlamenter rejimlerden hoşlanmıyordu.Ülkedeki sosyalist akımlara da karşıydı ve onlarla şiddetli bir mücadele içerisindeydi. I. Wilhelm de muhafazakâr bir kimse olduğundan bu fikir ve hareketlerinde Bismarck’ı desteklemişti. Ancak II. Wilhelm liberal fikirliydi ve Bismarck’ın sosyalist akımlara yönelik mücadelesini onaylamıyordu. Dış politikada da ikisi arasında fikir ayrılıkları fazlaydı. Bismarck Avusturya’yı hiçbir zaman feda etmemekle beraber, Rusya’ya da aynı ölçüde ağırlık veriyordu ve iki devleti Balkanları pay etmek suretiyle buluşturmaya çalışıyordu. Ancak II. Wilhelm’in gözünde bu anlamda sadece Avusturya-Macaristan vardı. Ayrıca II. Wilhelm’in üzerinde Alman Genel Kurmayının etkisi büyüktü ve onlarda Rusya karşı bir tutum içerisindeydi. III. Friedrich tahta çıkmak üzere veliaht olarak yetiştirilmiş, oğlu II.Wilhelm ise sadece askeri bir tahsil ve terbiye görmüştü. Bismarck’a göre II.Wilhelm’in bütün ömrü boyunca askeri intibaların sivil hayata ait intibalardan daha kuvvetli tesirler hâsıl etmesinin nedeni burada yatmaktaydı.

Bismarck’ın kıta ile sınırlı ve Fransa’ya karşı Almanya’nın Rusya ve Avusturya-Macaristan ile kurduğu ittifaka dayanan denge politikasının aksine II. Wilhelm,Almanya’nın artık kalıplarını kırarak dünyada sömürgeciliğe dayanan bir dış politika takip etmesi gerektiğine inanıyordu. Bu konudaki ciddiyetini dış politika konularına seleflerinden daha fazla ilgilenip, dışişleri yazışmalarını bizzat okuması, kenarlarına notlar alması, önerilerde bulunması ve talimatlarda bulunmasıyla gösteriyordu. Bu anlamda dış politikaya sürekli müdahalede bulunuyor ve bir imparatorun yapması gereken son sözü söylemek yerine ilk sözü söylemek istiyordu. II. Wilhelm devlet işlerindeki bilgisizliğini fark edince gece gündüz çalışmaya başlamıştı. Ancak gelen evrakların sadece kendisini ilgilendirenleri değil hepsini ve ayrıca bütün antlaşmaları, kanunları incelerdi.Bu durum 26 yıldır dış politikayı elinde bulunduran Bismarck’ın hiç hoşuna gitmemişti. Bu sadece II. Wilhelm’in işlerine aşırı müdahalesinden değil, takip etmek istediği dış politika ile Almanya’nın geleceğini tehdit etmesinden kaynaklanıyordu.

Bismarck ile II. Wilhelm özellikle anlaşmazlığa düştükleri dış politika konularının yanı sıra iç politikada da fikir ayrılığı yaşıyorlardı. İç ve dış politika konularındaki düşünce farklılıkları nedeniyle Bismarck artık yirmi yıldır başarıyla sürdürdüğü dış politikada güçlüklerle karşılaşmaya başladı. II. Wilhelm Rus dostluğuna Bismarck kadar önem vermezken, 1889 yılında Osmanlı Sultanı’nı ziyaret ederek destek vaat etmesi, Bismarck’ın Rusya’ya Yakındoğu’da destek sözüyle çatışıyordu. II. Wilhelm’in eşiyle birlikte ilk resmi ziyaretini Osmanlı’ya yapması ve II. Abdülhamid ile iyi ilişkiler kurmasıyla bu tarihten sonra Almanya’nın Osmanlı Devleti’ndeki etkisi Fransa ve İngiltere aleyhine artmış, II. Abdülhamid ve Osmanlı kamuoyunda önemli tesirler bırakmıştı. Bismarck ise Rusya’nın tepkisini çekecek ve onu provake edeceğini düşündüğü bu ziyareti engellemeye çalışmış olsa da başarılı olamamıştı.Hatta Ruslara imparatorun İstanbul’u ziyaretinin siyasi bir amacı olmadığını, kardeşi Sophie’nin Yunan veliahdı Konstantin ile evlilik törenine katılmak için Atina’ya gitmişken, İstanbul’u görmeden dönmek istemediğini ve Osmanlı’nın üçlü ittifaka alınması gibi bir durumun söz konusu olmadığını açıklamak durumunda kalmıştır.

Görüldüğü gibi Bismarck, 1862 yılından itibaren Alman siyasetinin tek hâkimiydi. Genç ve kabına sığmayan yeni imparatorun ise yaşlı ve devrinin sonuna geldiğine inandığı Bismarck’a dizginleri kaptırmaya hiç niyeti yoktu. Bu koşullar altında şansölye, başbakan veya vezir, imparatorla çatışan her kim olursa olsun her yöneticinin başına gelen şey Bismarck’ın başına da geldi. Yaşlı Şansölye ile genç imparator arasındaki iç ve dış meseleleri ilgilendiren ihtilaflar neticesinde ortaya çıkan ve 1890 yılına kadar devam edecek olan bu mücadelenin galibi şüphesiz genç imparator olacaktı. Nitekim bu otorite mücadelesinden galip çıkan II. Wilhelm oldu ve Bismarck, Mart 1890’da görevden ayrılmak durumunda kaldı.Bismarck ve II. Wilhelm arasındaki karakter farklılıklarına, iç ve dış politikadaki görüş farklılıkları da eklenince Bismarck’ın görevden ayrılması kaçınılmaz olmuştu. Aslında işin bu raddeye gelmesinin önemli bir diğer nedeni de II. Wilhelm’in kendisini, Bismarck’ın güçlü kişiliğinin gölgesinde kaldığını hissetmesiydi.

1887 yılında Rusya ile yapılan üç yıllık gizli güvenlik anlaşmasının yenilenmesi konusu II. Wilhelm ile Bismarck arasındaki çatışmayı zirveye çıkarmıştı. II. Wilhelm bu anlaşmayı, duyulursa Almanya, Avusturya ve İtalya arasındaki ittifakın tehlikeye gireceği düşüncesiyle yenilememe kararı almıştı.

Neticede II. Wilhelm bizzat imzalayıp gönderdiği bir yazı ile dolaylı bir şekilde Bismarck’ın istifasını istemişti. Bismarck bu süreçte uykusuz geceler geçirdiğini ve siyasi vicdanıyla hesaplaştığını belirmekte, istifa hususunda sorumluluğu ve teşebbüsü kendi üzerine alamayacağına, bunu imparatora bırakması lazım geldiğine kanaat getirmişti. Bunun üzerine 18 Mart 1890 günü Bismarck’ın sunduğu istifa dilekçesi iki gün sonra 20 Mart 1890 günü II. Wilhelm’in cevabi yazısı ile kabul edilmiş ve İngiliz Punch dergisinin yayınladığı meşhur karikatürdeki gibi “kılavuz kaptan gemisini terk ederek” yerini Georg Leo von Caprivi’ye bırakmıştı. Artık Almanya’yı doğu politikasında frenleyecek kimse kalmamıştı. Bismarck, Caprivi’nin Şansölyeliği ile ilgili olarak şunları söylüyordu;

“Prusya Generali olan Caprivi’nin yerinde olsaydım imparatorluk şansölyeliğini kabul etmezdim… Bir Prusya generali kendisine yabancı bir sahada bir yaver olmayacak derecede mümtaz bir şahsiyettir… Politika ise bir harp meydanı değildir”.

Hâlbuki Bismarck henüz 1889 yılı Ekim ayında Rus Çarı ile görüşmesinde Çarın kendisine mevkiinden emin olup olmadığını sorduğunda, o zaman düşündüğü şekilde şöyle cevap vererek; yeni İmparator II. Wilhelm’in kendisine karşı itimat beslediğine emin olduğunu, vazifesinde uzun yıllar edindiği tecrübe ve gerek Almanya’da gerekse yabancı saraylarda kazandığı itimat dolayısıyla şahsında yeri güç doldurulur bir hizmetkâra sahip bulunduğu için, kendisi istemeden işinden uzaklaştırılacağını zannetmediğini söylemişti.

Bismarck bir yandan imparatorluğun kurucu şansölyesi olarak istifasının kabul edilmeme ihtimalini de düşünmüştü. Hâlbuki Bismarck, I. Wilhelm ile anlaşamadığı zamanlarda onu istifa ile tehdit ederek istediğini yaptırıyordu ve Bismarck’ın istifası her şeyi onun eline teslim eden I. Wilhelm için dünyanın sonu gibi bir şeydi.Ancak II. Wilhelm kendi kendisinin şansölyesi olmak konusunda kararlıydı.Bismarck gibi büyük bir devlet adamının istifasını istemek imparator için dahi olsa zor bir işti, fakat bu dönemde halkın II. Wilhelm’in arkasında olması bunu nispeten kolaylaştırmıştı. İstifa mektubu ve kabulünün sonrasında 26 Mart 1890’da Bismarck’ın İmparatora veda ziyaretinde II. Wilhelm Bismarck’ın yalnız sıhhati için duyduğu endişeden dolayı ayrılmasında razı olduğunu söylemiş, Bismarck ise bilakis sıhhatinin şu o sıralar çok iyi olduğunu belirterek imalı bir karşılık vermişti. Öte yandan Bismarck Berlin’den ayrılırken garda imparatorun emriyle askeri merasim tertip edilmişti. Bismarck bu merasim hakkında “Bu merasimi haklı olarak birinci sınıf bir cenaze törenine benzettim” ifadelerini kullanmaktadır.

Bismarck’ın istifasını, belki de zoraki bir istifa olarak adlandırmak daha doğru olacaktır.

Son Yılları ve Ölümü

Bismarck, görevden ayrılmasının ardından bugün Hamburg şehri yakınlarında bulunan Friedrichsruh’daki malikânesine çekildi. İmparator, Bismarck’a buradaki malikâneyi 1871 yılında hediye etmişti. Burada hayatının son sekiz yılını münzevi bir şekilde geçirdi. “Hamburger Nachrichten” isimli yerel gazetede yeni yöneticileri yeren makaleler yazarak ve Türkçeye de çevrilen üç ciltlik “Gedanken und Erinnerungen” (Düşünceler ve Hatıralar) başlıklı hatıratını yazmakla geçirdi.İktidardakiler Bismarck’ın bu eleştirilerinden hoşlanmıyorlardı ve farklı şekillerde tepkilerini gösteriyorlardı. Mesela 1892 yılı Haziran ayında oğlunun düğünü için Viyana’ya gittiğinde, eski şansölye için hiçbir merasim yapılmaması yönünde Viyana’daki Alman elçisine emir verilmişti. Buna karşın halk seyahat dönüşünde Bismarck’ı tren istasyonunda sevgi gösterileriyle karşılamıştı. Bismarck hatıralarında istifasının ardından kendisiyle siyasi münasebette bulunmaktan büyük itina ile kaçınıldığını ve kendisine karşı Reslan edildiğini belirtmektedir.

1894 yılı Ekim ayının hüzünlü bir gününde eşi Johanna’yı kaybettikten sonra dünyaya büsbütün küsen Bismarck için 1895 yılında 80’inci yaşında Alman halkı ve İmparatorun da katıldığı bir dizi kutlama yapıldı. Bu doğum günü merasimine başka devletlerin elçileri katılmazken dönemin Osmanlı Berlin Sefiri Tevfik Paşa katılarak Sultan II. Abdülhamid tarafından gönderilen bir tebrik mesajı ile birlikte bir imtiyaz nişanı takdim etmiştir. Bismarck da Sultan II. Abdülhamid’in bu nezaketine karşılık memnun olmuş, kendisi ve Osmanlı hakkında övücü sözler söylemiştir.

Bismarck haleflerinin yaptıkları icraatleri tenkitten geri durmamakla beraber son yıllarında Friedrichsruh’da o kadar sade, gürültüden uzak bir hayat geçirdi ki kendisini civarda ormanda gezerken gören yabancılar bir köylü zannedebilirdi.Ölmeden önce mezar taşına “İmparator I. Wilhelm’in sâdık bir Alman hizmetkârı” yazılmasını vasiyet etmişti. Bismarck görevden istifası sonrasında Berlin’den ayrılmadan evvel de anlamlı bir jest olarak I. Wilhelm’in kabrini çiçeklerle donattı.

Bismarck 30 yıl boyunca Prusya’nın ve Almanya’nın iç ve dış politikasını belirlemiş bir devlet adamıydı, çünkü imparator I. Wilhelm ile iyi anlaşıyor ve fikirlerini ona kabul ettirmesini biliyordu.Bismarck 30 Temmuz 1898 günü Hamburg yakınlarındaki Friedrichsruh’daSaksonya Ormanı içerisinde bulunan malikânesinde 83 yaşında hayatını kaybetti.

Vasiyeti üzerine daha sonra malikânenin karşısında bulunan tepeye inşa edilen bir kilisenin içerisinde defnedildi. Ölümünden sonra Hamburg ve Berlin başta olmak üzere Almanya’nın çok sayıda şehrine heykelleri dikildi. Bu heykellerden en büyük olanı otuz altı metre yüksekliğinde Hamburg şehrinde olanıdır. Ayrıca Berlin’de 1901 yılında inşa edilen ve on beş metre yüksekliğinde olan Bismarck heykeli 1939 yılına kadar bugünkü Federal Meclis Binası’nın önündeki Özgürlük Meydanı’nda yer alırken bu tarihte Özgürlük Anıtı’nın karşısındaki parkın içine taşınmıştır.

Ayrıca bakınız

Dipnotlar

  1. ^ Oral Sander, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918'e). İmge Kitabevi, Kasım 2005. sh. 220
Siyasi görevi
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
Almanya Şansölyesi
1871-1890
Sonra gelen:
Leo von Caprivi