Vikipedi:Günün maddeleri/Şubat 2017

Vikipedi, özgür ansiklopedi



Bu sayfada ana sayfaya çıkmış veya çıkacak olan maddeler gösterilmektedir.

Günün maddesini kullanıcı veya kullanıcı tartışma sayfalarınızda {{Anasayfa dinamik içerik}} şablonunu kullanarak çıkartabilirsiniz. Çıkacak olan maddelerle ilgili teklif, öneri düzeltme gibi istekleri Vikipedi:Günün maddesi sayfasında belirtebilirsiniz.




Şubat 1 - Çrş

Watergate skandalı 1972 - 1974 Amerika Birleşik Devletleri'nin başkentinde gelişen ve Başkan Richard Nixon'ın istifa etmesiyle sonuçlanan siyasi bir skandaldır. Watergate ABD'nin başkenti Washington'da bulunan bir otel ve iş merkezinin adıdır. Skandal bu binada ortaya çıktığı için Watergate Skandalı ya da kısaca Watergate adıyla anılır.

17 Haziran 1972 günü 5 hırsız Watergate iş merkezindeki bir büroya girerken polis tarafından yakalanarak tutuklandı. Bu büronun ABD'nin o zamanki ana muhalefet partisi olan Demokrat Parti'nin merkezi olduğu ortaya çıktı. Sürdürülen soruşturma hırsızların Nixon'ın partisi olan Cumhuriyetçi Parti ile bağlantılı olduklarını ve amaçlarının Demokrat Parti'nin telefonlarını gizlice dinlemek üzere mikrofonlar yerleştirmek olduğunu ortaya koydu. Bunun üzerine Başkan Richard Nixon bu hırsızlığın arkasında olan bütün siyasetçilerin ortaya çıkarılması için Adalet Bakanı Elliot Richardson'ı görevlendirdi. Richardson, Archibald Cox isimli bir savcıyı bu göreve atadı. Cox, Beyaz Saray'da başkanın bütün konuşmaların teybe alındığını öğrenerek bu bant kayıtlarının kendisine verilmesini istedi. Richard Nixon bu isteği kesinlikle reddetti ve Cox'un görevden alınmasını emretti. Adalet Bakanı Cox'u görevden almayı reddedince Richard Nixon Richardson'ın işine son verdi. ABD Yüksek Mahkemesi Richard Nixon'ı bant kayıtlarını savcılara teslim etmeye zorladı. Richard Nixon bant kayıtlarını sonunda teslim etti ama bu sefer Richard Nixon iyice halkın desteğini kaybetmişti ve ABD Kongresinde Richard Nixon'ı görevden almak üzere soruşturmalar başlamıştı. Bu ortamda 8 Ağustos 1974 tarihinde Richard Nixon televizyonda yaptığı bir konuşmayla ertesi gün istifa edeceğini açıkladı. Yerine Başkan yardımcısı Gerald Ford başkan oldu. Böylece Richard Nixon ABD tarihinde başkanlıktan istifa eden ilk ve tek başkan oldu. (Devamı...)


Nikola Pašić (SırpçaНикола Пашић; 31 Aralık 1845 - 10 Aralık 1926), 1891 ve 1918 yılları arası toplam 5 kez Sırbistan Başbakanlığı yapmış ve 1918-1926 yılları arasında da 3 defa Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı'nın başbakanı olarak görev yapmış Sırp siyasetçi.

Orta halli bir tüccarın oğluydu. Belgrad'da mühendislik öğrenimi gördü. Ardından Zürih Politeknik Okulu'nu bitirdi. Zürih'te bulunduğu yıllarda tanıştığı Mihail Bakunin'in etkisiyle siyasetle ilgilenmeye başladı. 1873'te Sırbistan'a döndükten sonra Svetozar Marković önderliğindeki sosyalist gruba katıldı ve Oslobodjenje gazetesinin yayın yönetmenliğini üstlenerek Marković'in görüşlerinin yayılması için çalıştı. Aynı dönemde Prens Milan Obrenović'in (1882-1889 arasında Sırbistan kralı IV. Milan) despotik yönetimine karşı mücadele amacıyla siyasete atılmaya karar verdi. 1878'de meclise seçildikten sonra muhalefetin önderliğini üstlenerek ülkede parlamenter demokrasinin kurulması için mücadele etti. 1881'de Radikal Parti'nin kuruluşunda görev aldı. Radikallerin 1883'te Zajećar'da Milan yönetimine karşı başlattıkları ayaklanma baskıların daha da yoğunlaşmasına ve birçok Radikal önderin ağır biçimde cezalandırılmasına yol açtı.Ülkeden kaçmak zorunda kalan Pašić, Milan'ın 1889'da oğlu Aleksandar lehine tahttan çekilmesi üzerine sürgünden döndü ve hemen ardından Parlamento (Skupština) başkanlığına seçildi. 1899'da Milan'a karşı düzenlenen başarısız suikast girişiminden sonra birçok Radikal Parti üyesiyle birlikte ölüm cezasına mahkûm edilen Pašić sonradan bağışlandı. Aleksandar'ın kanlı bir hükümet darbesieyle devrilip Karayorgiyeviç hanedanından I. Petar'ın başa geçtiği 1903'ten sonra, Pašić Sırbistan'ın en güçlü devlet adamı durumuna geldi. Aralık 1904-Mayıs 1905 ve Mayıs 1906-Haziran 1908 arasında başbakanlık ve dışişleri bakanlığı, Ekim 1909'dan yerini en büyük siyasi rakibi Milovan Milovanović'e bıraktığı 1911'e değin de başbakanlık görevini yürüttü. 1912'de yeniden başbakan ve dışişleri bakanı oldu. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 2 - Prş

Mihver Devletleri (Almanca: Achsenmächte, İtalyanca: Potenze dell'Asse, Japonca: 枢軸国 Sūjikukoku), II. Dünya Savaşı'nda Müttefik Devletler blokuna karşı temel olarak Almanya, İtalya ve Japonya'nın, bunun dışında Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Finlandiya, Bağımsız Hırvatistan Devleti, Vichy Fransası, Arnavutluk, Habeşistan, Mançukuo, Tayland, Burmanya, Hindistan, Filipinler ve Irak'ın oluşturduğu blok. Ayrıca İran Şahı Rıza Pehlevi Almanya'dan yana tavır almış, İspanya ise Mihver güçlerin bir taraftarı olarak kalmıştır.

Mihver sözcüğü "eksen" anlamına gelir. Eksen (İng. Axis) sözcüğü bu ittifakı tanımlamak için ilk kez faşist Macar lider Gyula Gömbös tarafından kullanıldı. 1936'da ise Benito Mussolini tarafından ilk kez resmen kullanıldı. Adolf Hitler, öncelikle Orta Avrupa, ardından Doğu ve Batı Avrupa'yı Almanya topraklarına katmak amacındadır. İkincil planı ise Asya'yı, özellikle Sovyetler Birliği ve Yakın Doğu'daki stratejik noktaları ele geçirmektir. I. Dünya Savaşı'ndan istediğini alamayan İtalya dar bir sömürge alanıyla sanayisini beslemeye çalışıyordu. Ayrıca I. Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletleri ile görüş ayrılığına düşen İtalya, Mussolini'nin faşist politikaları nedeniyle Avrupa'da sorun teşkil ediyordu. İtalya'nın eski Roma İmparatorluğu gibi güçlü bir devlet olmasını isteyen Mussolini, Almanya ile yakınlaşarak Mihver Devletleri blokunda savaşa girmiştir. İtalya; Kuzey Afrika ve Balkanlar'da ilerlemiştir. I. Dünya Savaşı sonunda Almanya'nın Uzak Doğu sömürgeleri Japonya'ya verilmişti. Üstelik Çin'in bir bölümü de Japonya'nın hâkimiyetindeydi. Ancak bu kadar sömürge bile hızla sanayileşen ve büyüyen Japon ekonomisini doyuramıyordu. Ekonomik çıkarlar için ABD ile yakınlaşan Japonya, savaşın patlak vermesi ile Almanya'ya yakınlaşmıştır. Pearl Harbor Saldırısı ile ABD'nin savaşa girmesine neden olmuştur. (Devamı...)


Rodrigo Rato (d. 18 Haziran 1949, Madrid) İspanyol muhafazakar siyasetçi. 2004-2007 yıllarında IMF Başkanı.

Madrid Complutense Üniversitesi'nde Hukuk eğitimi görmüş, Berkeley'de İşletme alanında master yapmış ayrıca Complutense Üniversitesi'nde ekonomi doktorası yapmıştır. 1982 yılında milletvekili seçilmiş ve daha sonra Halk Partisi içinde çeşitli görevler üstlenmiştir. 1989 seçimlerinde José María Aznar'ın başbakan adayı olmasına destek vermiş ve 1989-1996 yıllarında Aznar'ın sağ kolu olmuştur. 1996-2000 yıllarında Maliye ve Ekonomi Bakanı ve Başbakan yardımcısı olmuş, 2000-2004 yıllarında ise Ekonomi Bakanı ve Başbakan yardımcılığı görevinde bulunmuştur. 2004 yılında IMF Başkanı olmuş ancak 2007 yılında istifa etmiştir. Evli ve 3 çocuk babasıdır. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 3 - Cum

Ölüler Adası (Almanca: Die Toteninsel), İsviçreli sembolist ressam Arnold Böcklin tarafından 19. yüzyıl sonlarında çizilen tablodur. Tablodan yapılmış basımlar 20. yüzyıl başlarında Orta Avrupa'da çok popüler olmuştu ve Vladimir Nabokov'a göre "Berlin'deki tüm evlerde bulunmaktaydı". Böcklin 1880 ile 1886 yılları arasında tablonun beş farklı versiyonunu çizdi. Birçok esere ilham kaynağı olan tablonun en bilinen etkisi, Rahmaninov'un 1907 tarihli ve aynı isimli senfonik şiirinde görülür.

Ölüler Adası'nın tüm sürümlerinde, koyu renkli denizin ortasında terk edilmiş kayalık bir adacık görülür. Adanın sahili bir duvarla denizden ayrılmıştır ve duvarda denize inen basamaklara doğru yaklaşan bir kayık vardır. Kayıkçı kayığa kıç kısmından yön vermektedir. Pruvada ise, eşinin çiçeklerle süslenmiş tabutu arkasında dimdik dikilmekte olan, tamamen beyazlar giymiş bir kadın bulunmaktadır. Küçük adanın orta bölümü, yoğun ve oldukça uzun servilerle kaplanmıştır. Geleneksel olarak mezarlıklarla ve yas tutmayla ilişkilendirilen bu ağaçların kapladığı alanın etrafı, sarp ve dik uçurumlar oluşturan kayalarla çevrilidir. Kayaların üzerindeki mezar girişi veya penceresi şeklindeki yapılar da resimdeki cenaze temasını güçlendirir. Resim genel olarak, umutsuz bir terk edilmişlik ve gergin bir bekleyiş görüntüsü oluşturur. Böcklin tablonun anlamına dair belirli bir açıklama yapmadı, ancak bir mektubunda "bir rüya resmi: öyle bir durgunluk hissi yaratmalı ki, resme bakmakta olan kişi kapı çalındığında bile irkilmeli" dedi. (Devamı...)


Oscar Wilde ya da tam adıyla Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde (d. 16 Ekim 1854, Dublin - ö. 30 Kasım 1900, Paris), İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair.

İğneli uslubu ile geç Victoria dönemi Büyük Britanya'sının en başarılı ve ünlü yazarları arasına girdi. Bir dava sonucu fiili livata ve ahlaksızlıktan suçlu bulununca büyük bir düşüş yaşadı ve doğduğu ortamla tam bir zıtlık içinde Paris'te fakir bir otel odasında öldü. Oscar Wilde İrlanda'nın tanınmış göz cerrahlarından olan Sir William Wilde ve başarılı bir yazar, genç İrlandalı devrimcilere örnek bir şair olan Jane Francesca Wilde'ın ikinci çocuğu olarak Dublin'de doğdu. Babası 1864’te tıp bilimine hizmetleri nedeniyle şövalye unvanı almıştı. Haziran 1855'te aile lüks bir bölgeye taşındı. Wilde’ın kardeşi Isola burada doğdu. Jane Wilde burada cumartesi akşamları Sheridan le Fanu, Samuel Lever, George Petrie, Isaac Butt ve Samuel Ferguson gibi isimleri davet ettiği partiler düzenlerdi. Wilde 9 yaşına kadar evde eğitim gördükten sonra Portora Kraliyet Okulu’na kaydoldu. Yazları aileyle geçiren Wilde kardeşler George Moore’la oyunlar oynardı. Portora’dan mezun olduktan sonra Dublin’deki Trinity Kolejinde 1871'den 1874'e kadar eğitim gördü. Sıradışı bir öğrenciydi, Trinity öğrencileri için en büyük ödül olan Berkeley altın madalyasını, ve aynı zamanda Oxford Üniversitesi Magdalen Koleji’nden bir burs kazandı. Burada 1874'ten 1878’e kadar eğitimine devam etti ve en önemli ilkelerinden biri hayatı sanata yaklaştırmak olan estetik akımının bir parçası oldu. Magdalen’deyken 1878 Newdigate Ödülü’nü Ravenna şiiriyle kazandı. Bu şiiri Encaenia’da okuyup kaybetmiş, fakat ödülü daha sonra Tarihsel Eleştirinin Yükselişi makalesiyle almıştı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 4 - Cts

Foucault sarkacı adını Fransız fizikçi Léon Foucault'dan alan, ilk defa deneysel olarak Dünya'nın kendi ekseni çevresinde döndüğünü kanıtlayan sarkaç düzeneği.

Bir sarkacın asılma noktası değiştiği halde salınımının değişmediğini gözleyen Foucault, yeterince büyük bir sarkaç harekete geçirildiğinde, bunun salınım düzeninin değişmeyeceğini, fakat yerin, yani Dünya'nın hareket edeceği kuramını geliştirmiştir. Eğer Dünya dönüyorsa, Dünya ile birlikte sarkacı izleyen gözlemciler de dönecekler, buna karşın sarkacın salınım düzlemi hareketsiz kalacaktı. Bu nedenle sarkacın salınım düzlemi gözlemcilere göre yavaşça hareket ediyor gibi görünecekti. Gerçekte ise, gözlemcilerin dolaysız bir yolla izlemiş oldukları olay, Dünya'nın kendi etrafında dönmesinin bir sonucuydu. Düşünceleri ile toplumda büyük bir ilgi uyandıran Foucault'ya imparator III. Napolyon, deneyini Paris'teki büyük kubbeli Panthéon binasında yapmasına izin vermiştir. Foucault, kubbenin ortasına 67 metrelik çelik telle 28 kg ağırlığında bir demir top asmıştır. Topun alt tarafına sivri bir uç takılarak, yere serili ince kum tabakasında, bu ucun bıraktığı izlerden yararlanarak, sarkacın salınım düzlemindeki değişimin 31 Mart 1851 yılında gözlemciler tarafından izlenebilmesi sağlanmıştır. Bu tarihi deneyi izlemek için Pantheon'a büyük bir kalabalık toplanmıştır. Foucault'nun sarkacı hareket ettirmesinden bir saat önce, titreşim ve hava akımlarına engel olmak üzere, gözlemcilerin hareketsiz ve sessiz olmaları temin edilmiştir. Sessizce salınımına başlayan sarkacın salınım düzleminde, bir süre herhangi bir değişim gözlenmemiştir. Bu sessiz bekleyişin ardından gözlemciler, kumun üzerindeki izlerin yavaşça değiştiğini görmüşlerdir. Sarkacın salınım düzlemi gözle görünür biçimde dönmektedir. Bu topluluk, tarihte ilk kez Dünya'nın kendi ekseni etrafında döndüğüne tanık olmuştur. Foucault'nun 1851'de, bu deney sırasında Pantheon'a yerleştirdiği bu sarkaç hala aynı yerde asılı durmaktadır. (Devamı...)


[[Dosya:|sağ|150px]] Luiz Inácio Lula da Silva (d. 27 Ekim 1945, Caetés) veya tanınan kısa adıyla Lula, Brezilyalı siyasetçidir. 2002'de Brezilya Devlet Başkanı seçildi. 1 Ocak 2003 tarihinde devlet başkanlığı görevini devraldı. Brezilya İşçi Partisi'nin (Partido dos Trabalhadores, PT) kurucusu üyesidir. Portekizcede Kalamar anlamına gelen "Lula" takma adını daha sonradan resmi adına dahil etti. Görevini Ekim 2010'da devlet başkanlığı seçimlerinde yerini aday gösterdiği halefi Dilma Rousseff'a devretti.

1974'ten bu yana Marisa Letícia ile evlidir ve beş çocuk sahibidir. Pernambuco eyaletinin Caetés kentinde doğdu. 1952'den itibaren São Paulo'da büyüdü. Sekiz çocuklu Aristides Inácio da Silva ve Eurídice Ferreira de Mello çiftinin yedinci çocuğuydu. Yoksulluktan dolayı okula çok az gidebildi ve 12 yaşından itibaren ayakkabı boyacılığı, postacılık, çamaşırhane işçiliği gibi çeşitli işlerde çalıştı. Daha sonra bir metal fabrikasında çalışmaya başladı ve metal işçiliği eğitimi gördü. 1966'dan sonra São Bernardo do Campo'da büyük bir metal işletmesinde çalışmaya başladı. Kardeşi üzerinden sendika hareketine katıldı. 1969'da metal işçileri sendikasının bölge grubu başkanı seçildi. 1975 yılında % 92 oy alarak sendika başkanı oldu ve 100.000 işçiyi temsil etmeye başladı. 1970'lerden itibaren aralarında büyük çaplı grevlerin de olduğu sendika faaliyetlerinin örgütlenmesinde yer aldı. Tutuklandı, bir ay tutuklu kaldı. Grevlerin başarısızlığı üzerine başka sendikacılar, aydınlar ve toplumun farklı kesimlerinin temsilcileriyle birlikte 10 Şubat 1980'de İşçi Partisi'ni (Partido Trabalhadores, PT) kurdu. PT daha 1982 yılında ülkenin geniş kesimine yayıldı ve 400.000 üyeye ulaştı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 5 - Paz

Kırmızı bacaklı Meksika tarantulası (Brachypelma smithi), Meksika'da Sierra Madre Occidental ve Sierra Madre del Sur Dağları aralıklıklarında ve batı taraflarında yaşayan bir tarantula türüdür. Bunlar genellikle 25 yıl civarlarında yaşarlar.

En olgun Meksikalı kırmızı bacaklı zehirli örümceğin; siyah bacakları ve eklemleri üzerinde turuncu yamaları, bacak kısmı turuncu ve kırmızıdır. Deri ardından renkleri çoğalmaktadır. Turuncu - kırmızı bölümler ise kırmızı bölümlere göre çok daha koyu ve siyah içeriklidir. Bir yetişkin dişisi, yaklaşık 6-7 inç, (15–18 cm), ağırlığı ise yaklaşık 15-16 gramdır. En vahşi hayvanlar, küçük bir kertenkele veya küçük bir kemirgen yemek için ve zehir ile tedavülden neredeyse her türlü hayvan onun yemidir. Evcil olarak veya yavru iken küçük bir sinek, bile yerler. Meksikalı kırmızı bacaklı örümcek, bazıları oldukça uysal türlerdir. Bu, inanılmaz renk ve etkileyici boyutu birleştiğinde, birçok popüler evcil hayvanlar arasında olur. (Devamı...)


Theodor Kittelsen (d. 27 Nisan 1857 - ö. 21 Ocak 1914), Norveçli ressam.

Norveç'in kıyı kasabalarından biri olan Kragerø'de doğan Kittelsen, doğa ile ilgili resimleri kadar özellikle troller üzerinde yoğunlaşan ve peri masallarını konu alan çizimleriyle de ünlüdür. Yeteneğini keşfeden Diderich Maria Aall'ın da desteğiyle o dönemlerde Christiania olarak adlandırılan Oslo'daki bir sanat okulunda resim üzerine derslere katıldı. Yine Aall'ın desteği sayesinde Münih'e giderek eğitimine devam etti. Aall'ın maddi desteğinin kesilmesi üzerine kendi parasını kazanmak zorunda kalan Kittelsen, çeşitli Alman gazete ve dergileri için teknik ressam olarak çalışarak geçimini sağladı. Norveç'e döndükten sonraki çalışmalarında doğa onun için önemli bir ilham kaynağı oldu. Burada çizimleri için metinler yazmaya başladı. Kittelsen, 1881 yılında Norveç folklor koleksiyoncusu ve yazar Peter Christen Asbjørnsen tarafından Norveç peri masallarını resimlemesi için işe alındı. Kittelsen; Norveç'te tanınan ve saygı duyulan bir ressam olmasına karşın, dünya çapında pek fazla tanınmamaktadır. Yine de Kittelsen'in Svartedauen (Kara Ölüm) kitabı için yaptığı resimler bazı müzik gruplarının albümlerini süslemektedir. İsveçli folk metal grubu Otyg ve Norveçli black metal Burzum bunlardan ikisidir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 6 - Pzt

Yel değirmeni enerji üretmek için rüzgâr gücünden faydalanarak çalışan büyük pervaneli çarklı makine.

Çok eski zamanlardan beri yel değirmenleri, buğday öğütmek ve su pompalamak gibi işler için mekanik güç elde etmekte kullanılmıştır. Hollanda'da bulunan yel değirmenleri, karayı denizden ayırmak için su pompalamakla görevlidir. Gelişmekte olan ülkelerde halâ önemli güç kaynağı olmalarına rağmen endüstri bakımından gelişmiş ülkelerde rolleri azalmıştır. Elektrik enerjisi kaynağı olarak kullanılan ilk yel değirmeni 1890 yılında Danimarka'da yapılmıştı. Bu tarihten sonra rüzgârla çalışan değirmenler küçük ev ve çiftliklere elektrik sağlamak için kullanılmıştır. Yel değirmeninin model ve çalışması rüzgâr hızına, yönüne ve yüksekliğine bağlıdır. Rüzgârın saatteki hızı ortalama 29 – 40 km olan yerler yel değirmenleri için uygundur. Saatte 8 km hızı olan hafif rüzgârlar yel değirmenini çalıştıramazlar, güçlü rüzgârlar ve fırtınalar ise yel değirmenini hasara uğratabilirler. Yel değirmenleri genel olarak rüzgârla dönen bazı parçalardan meydana gelir. Başlıca iki çeşidi vardır; yatay eksenli ve dikey eksenli yel değirmenler. Bir yel değirmenini döndüren rüzgârın gücü, hızının küpü, yel değirmenini döndüren pervane çapının karesi ve havanın yoğunluğu ile doğru orantılıdır. Küçük çaptaki rüzgâr güç sistemleri, elektrik ve mekanik güç sağlamak bakımından ekonomik önem taşır. 6 kilowattlık bir rüzgâr jeneratörü, ortalama rüzgâr hızının saatte 16 km olduğu kabul edilirse, ayda 325 kilowatt saat (kWh) elektrik üretebilir. Bu da orta halli bir evin bütün elektrik ihtiyacını karşılamaya yeterlidir. Rüzgâr olmadığı zaman elektrik, rüzgâr enerjisinin kimyasal enerji olarak depolandığı akümülatörlerden sağlanır. (Devamı...)


Zoe Saldana ya da tam adıyla Zoe Yadira Zaldana Nazario (d. 19 Haziran 1978) Amerikalı aktris. Aynı zamanda Zoë Saldana, Zoe Saldaña ve Zoë Saldaña olarak da bilinmektedir.

Saldana New Jersey'de doğdu. Annesi Porto Rikolu babası ise Dominik Cumhuriyeti'ndendir. Queens, New York'ta büyüyen sanatçının ilk öğrendiği diller İngilizce ve İspanyolca oldu. Zoe, 9 yaşında iken babası bir trafik kazasında öldü. Bunun üzerine annesi Zoe'yi ve Zoe'nin kızkardeşini de alarak Dominik Cumhuriyeti'ne yerleşti. Orada, ülkenin en prestijli dans okuluna devam eden Zoe bale eğitimi aldı ve bir dansçı olmak için çalıştı. ABD'ye geri döndüklerinde lisede tiyatro programlarına yazıldı ve bir oyunculuk kursuna gitti. Aynı zamanda 1990'ların ortalarında Burger King'de kasiyer olarak çalıştı. Saldana, hala programın bir üyesi iken ilk kez bir televizyon yapımında rol aldı, Law & Order dizisinin 13 Ekim 1999 tarihli bölümünde göründü. Bir grup dansçının hikâyesini anlatan Center Stage filminde aldığı önemli rol sebebiyle okulu terketti ve 2000 yapımı bu filmde oynadı. 2002 yılında Britney Spears'ın Crossroads filminde ve Drumline adlı komedi filminde oynadı. Daha sonra Anamaria adlı bir korsanı canlandırdığı 2003 yapımı Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl filminde rol aldı.Devamında birçok televizyon şovu ve filmlerinde rol aldıktan sonra 2004 yılında The Terminal ve 2005 yılında Guess Who filmlerinde oynadı. Juan Luis Guerra'nın "La llave de mi corazón" adlı şarkısının klibinde rol aldı. Uhura rolüyle Star Trek filminin kadrosunda yer aldı. 2009 yılında Neytiri adlı bir Na'vi prensesini canlandırdığı, James Cameron'un Avatar filminde başrollerden birini oynadı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 7 - Sal

Moailer Büyük Okyanus'ta, Şili'nin 3600 km batısındaki Paskalya Adası'nda yapılan yekpare taş figürlerdir. Toplam 887 Moai vardır. En uzun Moai'ye Paro denir ve yaklaşık 10 metre uzunluğa, 82 ton ağırlığa sahiptir. En ağır Moai ise 86 tondur ve tamamlanmamıştır. Eğer tamamlansaydı 21 metre uzunluğa ve 270 ton ağırlığa sahip olacağı tahmin edilmektedir. Heykellerin dinsel anlamı tam olarak bilinmemekte, iskelet biçiminde yaşadığına inanılan ataları temsil ettikleri sanılmaktadır. Erkek figürler "Moai Kavakava", dişi figürler de "Moai Pæpæ" adıyla anılır. Moai bazen bereket törenlerinde, ama genellikle hasat kutlamalarında kullanılır. İlk toplanan ürünler çevrelerine yığılırdı. (Devamı...)

Dusty Springfield (d. 16 Nisan 1939 – ö. 2 Mart 1999). İngiliz pop müzik şarkıcısı. 1960'larda başarılı bir dönem geçiren Springfield 1980'lerin sonlarında da başarılı bir "geri dönüş" ile kendinden sözettirmiştir.

İlk single'ı I Only Want to Be With You hem ABD'de hem de İngiltere'de başarılı oldu. Bunu birçok single ve albüm takip etti. Bunlardan birkaçı Stay Awhile,I Just Don't Know What to Do With Myself ve Losing You. Ardından kendisi için yazılan The Look of Love geldi ve bu şarkı Bond filminde kullanıldığı için Akademi Ödülü adayı oldu. 1964 yılında zamanının en büyük solo şarkıcısı oldu. 1966 yılında, en büyük çıkışını You Don't Have to Say You Love Me (1966) ile yaptı. O yıl yayınlanan tüm listelerde özellikle yer alan bu şarkı, şarkıcının kariyerinin en üst noktasıydı. Daha sonraki yıllarda bir daha böyle yüksek bir başarıya ulaşamadı. Plakları o kadar çok satmadı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 8 - Çrş

Optik ışığın davranışını, özelliklerini, madde ile etkileşimini inceleyen; ışığı kullanan, tespit eden optik aygıt yapımında yararlanılan fiziğin alt dalı. Optik genellikle görünür, morötesi ve kızılötesi ışığın hareketini inceler. Çünkü ışık bir Elektromanyetik dalgadır ve diğer elektromanyetik dalga türleri(X-ray, mikrodalga, radyo dalgaları gibi) ile benzer özellikler gösterir.

Çoğu optik olay ışığın klasik elektromanyetizma tanımı ile açıklanabilmektedir. Işığın elektromanyetik tanımlarını tam anlamıyla pratikte kullanmak zordur. Pratik (uygulanabilir) optikte genelde basitleştirilmiş modeller kullanılır. Bu modellerin en yaygını olan geometrik optik; ışığı bir demet olarak ele alır ve ışığı yüzeylerden yansırken, geçerken bükülen bir çizgi varsayar. Fiziksel optik ise ışığın daha kapsamlı bir modelidir. Geometrik optikle açıklanamayan dalga, kırınım, girişim olaylarını barındırır. Tarihsel olarak ışığın demet temelli modeli dalga modelinden önce geliştirilmiştir. 19. yüzyılda elektromanyetik teorideki gelişim ışık dalgalarının aslında elektromanyetik dalga olduğunu göstermiştir. Bazı optik fenomenleri dalga parçacık ikiliğini ortaya çıkarır. Bu etkiler kuantum mekaniği ile açıklanır. Işığın parçacık modeli söz konusu olduğunda ışık foton adı verilen parçacıkların birleşimi olarak modellenir. Kuantum optiği, kuantum mekaniğini optik sistemlerine uyarlar. (Devamı...)


Ahmet Hamdi Tanpınar (d. 23 Haziran 1901 – ö. 24 Ocak 1962), Türk romancı, öykücü, şair, öğretmen, çevirmen, edebiyat tarihçisi, siyasetçi.

Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar; "Bursa'da Zaman" şiiri ile geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tanınmış bir şairdir. Şiir, hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi gibi birçok türe yönelen Tanpınar, Yirmi Beş Senenin Mısraları” adı altında beş yazılık bir deneme serisi de yayımlamıştır. TBMM VII. dönem Maraş milletvekilidir. 23 Haziran 1901'de Şehzadebaşı’nda doğdu. Babası Gürcü asıllı Hüseyin Fikri Efendi, annesi Nesime Bahriye Hanım’dır. Tanpınar, ailenin üç çocuğundan en küçüğüdür. Çocukluğu, kadı olan babasının görev yaptığı Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya’da geçti. Annesini Kerkük’ten yaptıkları bir yolculuk sırasında 1915’te tifüsten kaybetti. Lise öğrenimini Antalya’da tamamladıktan sonra yükseköğrenim için İstanbul’a gitti. Halkalı Ziraat Mektebi'nde bir yıl yatılı olarak okuduktan sonra 1919 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi. Yahya Kemal’in öğrencisi oldu. Yahya Kemal onun şiir zevkinin, millet ve tarih hakkında görüşlerinin oluşmasında önemli rol oynadı. Celâl Sahir Erozan’ın bir şiir ve hikâye toplamı şeklinde yayımladığı seriden “Altıncı Kitap”’daki “Musul Akşamları”, yayımladığı ilk şiir oldu (Temmuz 1920) Yahya Kemal’in çıkardığı Dergâh’ta 1921-1923 arasında 11 şiiri yayımlandı. 1923 yılında Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisi üzerine yazdığı lisans teziyle Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 9 - Prş

Kuasar evrenin en uzak köşelerinde yüksek bir enerjiyle parlayan gökadalara verilen addır. Evrenin genç ve çalkantılı dönemindeyken oluştukları bilinmektedir. Merkezlerindeki dev karadeliklerin kütleçekim gücüne kapılan büyük miktarda maddenin ısınıp şiddetli ışınım yayması nedeniyle muazzam parlaklıklarını kazandıkları düşünülmekteydi. Bu nedenle de yaygın görüş, kuasarların gazca zengin dev gökadalarda ya da başkalarıyla çarpışıp hareketlenmiş gökadaların merkezlerinde bulundukları biçimindeydi. Ancak, dünyadan 10 milyar ışıkyılı uzaklıkta 10 kuasar üzerinde kızılötesi teleskopla yapılan gözlemler, ev sahibi gökadaların, küçük gökadalar olduğunu ortaya koydu.1045 ile 1048 erg/s aralığındaki enerji çıktıları ile en ışıtmalı etkin çekirdek gösterirler.

Bir kuasar çok uzakta bulunan radyo kaynağı olup içinde bir sürü takım yıldızı barındırır. Kuasarlar çok parlak ve enerjiktir, ilk kez kırmızıya kayma miktarları ile saptanmıştır. Bu elektromanyetik dalgaların boyları radyo dalgaları ve görünür ışığın arasındaki spektrumdadır. Bu dalgalar, galaksiler gibi geniş alanlı ışık kaynaklarından bizlere yıldız gibi görünen nokta kaynaklarından gelmektedir. 1980’in başlarına kadar bu objelerin doğası hakkında tartışmalı görüşler olsa da , şu an uzlaşılmış bilimsel kanı şu yöndedir: Kuasar çok büyük bir galaksinin merkezindeki sıkıştırılmış alandır. Ayrıca bu alanın merkezi birçok büyük kütleli karadelik çevrelemektedir. Büyüklükleri yaklaşık olarak Schwarzschild yarıçapının 10 ile 10000 katı olarak değişmektedir. Kuasar bir karadeliğin etrafından olan büyüme diski tarafından kuvvetlendirilir. (Devamı...)


Panait Istrati (d. 10 Ağustos 1884 - ö. 18 Nisan 1935) Rumen yazar. Balkanların Maksim Gorki'si olarak anılır.

Romanya'nın bir liman kenti olan İbrail'de doğan yazar, gençliğini, aralarında İstanbul'un da olduğu pek çok Osmanlı İmparatorluğu kentinde geçirdi. Babası Yunandır. Mısır'ı, Lübnan'ı, Suriye'yi gezdi. Bu dönemde, bulduğu bir sözlük sayesinde Fransızca öğrendi. 1921 yılında, Fransa'nın Nice kentine giderken, yalnızlığı dolayısıyla intihar girişiminde bulundu. O sırada üzerinde Romain Rolland'a yazılmış fakat henüz göndermemiş olduğu bir mektup bulunuyordu. İlk romanı Kira Kiralina (Yaşar Nabi Nayır tarafından Türkçeye çevrilmiştir) 1923 yılında Romain Rolland'ın yazdığı önsözüyle birlikte basılmıştır. Panait Istrati tüm eserlerini anadili olan Rumence değil, Fransızca olarak yazmıştır. Türkçeye de çevrilmiş önemli eserleri arasında, Arkadaş (Mihail), Akdeniz, Sokak Kızı (Nerantsula), Angel Dayı, Kodin, Baragan'ın Devedikenleri, Uşak ve Sünger Avcıları gelir. Gençlik yıllarında devrimci hareketlerin etkisine kapılmış olan Istrati, 1929'da Komünist Partinin daveti üzerine Sovyetler Birliği'ni gezdikten sonra umutsuzluğa kapılmış ve politik mücadelenin dünyada bir şeyleri değiştirmek için yetersiz olduğu fikrini edinmiştir. Pek çok romanında da politikadan, politik mücadeleden çok insanı insan yapan değerler üzerinde durması bu yüzdendir. Panait Istrati romanlarının çoğunda yaptığı yolculukları anlatır. Fakat gezdiği ülkeler değil, tanıdığı insanlar ön plandadır. Istrati'nin eserlerinde gerçek bir insan sevgisi hissedilir. Bu karşılıksız ve koşulsuz sevginin hikâyesindeki kahramanların başına getirdiği belalar kadar, onlara yaptığı katkı da nesnel bir biçimde anlatılır. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 10 - Cum

Öresund Köprüsü (Danca: Øresundsbroen, İsveççe: Öresundsbron) İsveç ile Danimarka arasında yer alan Öresund Boğazı'nda iki şeritli demiryoluna ve dört şeritli karayoluna sahip olan birleşik bir köprüdür. Köprü Avrupa'da hem demiryolu hem karayolu taşımacılığının yapıldığı en büyük birleşik köprüdür ve Öresund Bölgesi'nin iki metropolitan alanı olan Danimarka'nın başkenti Kopenhag ve İsveç'in önemli şehirlerinden Malmö'yü birbirine bağlar. Avrupa Birliği'nin uluslararası E20 yolu burada, Oresund Demiryolu gibi denizin ortasında iki şeritli bir otoyolla tünele bağlanır. Öresund dünyadaki en büyük sınırötesi köprü ve aynı zamanda özel teşebbüsle yapılıp işletilen en büyük köprüdür.

Köprü genellikle Danimarka'da Øresundsbroen, İsveç'teyse Öresundsbron biçimlerinde adlandırılır. Köprüyü yapan ve işletmekte olan şirket ise köprünün adının her iki dildeki söylem de birleştirilerek oluşturulmuş Øresundsbron olduğu konusunda ısrarcıdır. Bunun amacı köprü kurulduğundan beri Öresund Bölgesi sakinleri için ortak bir kültürel Öresund kimliği oluşturmaktır. Yapı aslında bir köprü ve bir tünelden oluştuğu için Avrupa'da kimi zaman teknik olarak Öresund Hattı ya da Öresund Bağlantısı gibi adlarla anılır. (Danca: Øresundsforbindelsen, İsveççe: Öresundsförbindelsen). Öresund Köprüsü'nün yapımına 1995 yılında başlandı. Son bölümüm inşası da 14 Ağustos 1999 yılında, öngörülenden üç ay kadar önce bitirildi. Danimarka Kraliyet Ailesi Prensi Frederik ve İsveç Kraliyet Ailesi Prensesi Victoria köprünün yapılışını kutlamak amacıyla köprünün ortasında buluştular. Köprünün resmî olarak hizmete başlaması Danimarka Kraliçesi III. Margrethe ve İsveç Kralı Carl XVI. Gustaf'ın katılımlarıyla 1 Temmuz 2000 tarihinde oldu. Daha sonra köprü aynı gün araç trafiğine açıldı. Açılıştan önce 79.871 koşucu Broloppet (Türkçe: Köprü Yarışı) adı verilen bir yarı maratonda Danimarka'nın Amager kentinden başlayarak, İsveç'in Skåne kentine kadar yarıştılar. (Devamı...)


Thor Heyerdahl (d. 6 Ekim 1914 Larvik, Norveç - ö. 18 Nisan 2002 Colla Micheri, İtalya), Norveçli deneysel arkeolog, antropolog ve kâşif.

Henüz Oslo Üniversitesi'nde son sınıf öğrencisiyken zooloji çalışmaları yapmak üzere Güney Büyük Okyanus'taki Markiz Adaları'na gitti. Burada Polinezyalıların destanlarını, dillerini ve taş işleme yöntemlerini inceledi. Adalara ilk insanların İnkalar devrinden önce deniz yoluyla Peru'dan gelmiş olabileceği sonucuna vardı ve eski halkların göçlerinde deniz yolculuğunun önemli rol oynadığını ileri süren bir nazariye kurdu. 1947'de beş arkadaşı ile eskiden Güney Amerika yerlilerinin kullandıkları cinsten, balsa ağacından bir sal yaparak teorisinin doğruluğunu denemek üzere Peru kıyılarından yola çıktı. Kon-Tiki adı verilen sal 6.600 km yol aldıktan sonra Polinezya kıyılarındaki kayalıklara vardı. Heyerdahl'ın dünyaca ünlü kitabı Kon-Tiki bu yolculuğu anlatır. Heyerdahl, daha sonra papirüsten yapılmış bir tekneyle (Ra I)Fas'tan yola çıkarak Güney Amerika'ya varmak istedi. Böylece eski devirlerde bu tür bir yolculuğun yapılıp yapılamayacağını ortaya çıkaracaktı. Teknesi bir süre sonra suya dayanamaz duruma gelince yolculuğunu yarıda kesmek zorunda kalsa da 1970 yılında Ra II adlı teknesiyle yolculuğu başarıyla tamamladı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 11 - Cts

Sporla üreme döllenme özelliğinde olmayan, monoploit bir üreme hücresidir. Ancak her spor, başka bir hücre ile birleşmeden, tek başına yeni bir organizma oluşturabilir. Sporların dış yüzeyinde bulunan bir örtü, onları çevrenin olumsuz şartlarından koruma özelliği kazandırır. Uygun koşullara düşen her spordan, monoploit bir döl oluşur. Bazı tek hücrelilerde, mantarlarda, su yosunlarında, karayosunu ve eğrelti otu gibi yerleşik bitkilerde görülür.

Mantarların hem tek hücreli, hem de çok hücreli türleri vardır. Ancak tüm mantar türleri, spor oluşumuna bağlı olarak ürerler. Bu nedenle mantarlar çok sayıda spor oluşturur. Örneğin, bir ekmek küfünün spor kesesinde oluşan binlerce spor kesesinin patlamasıyla çevreye yayılır. Her spor, ulaştığı ortama musilaj denilen yapışkan madde salgılayarak yapışır. Sporların çimlenmesinden önce, miseller, misellerinden üzerinden ise ince uzun dallanmış yapılar oluşur. Hif denilen bu yapılar üzerinde de spor kesesi oluşur. Sporların bir kısmı bu şekilde eşeysiz ürerken, bir kısmı, eşeyli üremeye katılabilir. Karayosunu, yaşamlarının büyük bölümünü monoploit olan, erkek ve dişi gametofitler halinde geçirirler. Erkek gametofit, mitoz bölünme ile sperm, dişi gametofit ise yumurta oluşturur. Sperm ve yumurtaların birleşmesinden de zigot oluşur. Dişi gametofit üzerinde oluşan bu zigottan embriyo, embriyodan da sporofit döl gelişir. Sporofit döl tüm yaşamını, dişi gametofit üzerinde kısmen parazit olarak sürdürür. Olgunlaşan sporofit dölün, spor keselerinde bulunana diploit hücrelerin, mayoz bölünmesinden sporlar oluşur. Bu sporların uygun koşullarda çimlenmesinden ise yeni erkek ve dişi gametofit döller gelişir. Eşeyli ve eşeysiz üremenin ardışık olarak gerçekleştiği bu üreme şekillerine döl değişimi (metagenez) denir. (Devamı...)


[[Dosya:|sağ|150px]] Abdullah Tukay (Tatarca dilinde: Möxämmätğärif ulı Ğabdulla Tuqay) veya bilenen adıyla Abdullah Tukay (Tatarca: Ğabdulla Tuqay) (d. 26 Nisan 1886 - ö. 15 Nisan 1913), Tatar halk şairi, yazar ve yayımcı.

Tukay çağcıl İdil Tatar edebiyatı ve dilinin babasıdır. 26 Nisan 1886'da Kazan bölgesi Quşlawıç adlı kentinde doğmuştur. Elden ele dolaşarak çocukluğunu Sasna, Üçili kentinde geçirdi, ilk öğretimini Kırlay medresesinde aldı. 1895 sonra Kazakistan'da Uralsk adlı kentinde akrabalarının yanında aile terbiyesi gördü. Orada Tatar edebiyatı ile halk edebiyatını incelikleriyle öğrendi, Arapça, Farsça, Rusça, Başkurtça, Türkçe gibi ve diğer halkların edebiyatları, Şark felsefesi ile aruz teorisini Mutiullah Hazretin kendisinden öğrendi.Türk ceditçisi, göçmen Abdülveli onu Türkçe ve Fransız edebiyatları ile tanıştırdı. Tukay daha sonra Abdülveli için dünyayı tanımak için gözümü açan kişi demiştir. Tukay medresede okurken şiirler yazmaya başladı. 1905 yılının başında Sosyal Demokratlar organı olan Uralets gazetesine mürettip olarak girdi. Şehirde cereyan eden ihtilâl hareketlerine de iştirak etti. Kamil Muti'nin çıkardığı Fikir, El Asrü Cedit gazetelerinde, Uklar jurnalında faal olarak çalıştı. Bu organların hem mürettibi, hem musahhihi, hem yazarlarından birisi, hem de redaktörü idi. Cayık'ta Tukay'ın şairliği ve yazarlığı gelişti, şöhreti bütün Rusya'ya yayıldı. Tukay 1907 yılının güzünde Kazan'a döndü. O zamanki edebî medenî muhitin merkezinde olgunlaştı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 12 - Paz

Hindistan-Pakistan savaşları 1947'de Britanya Hindistanı'ın bölünmesi, iki ülkenin bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana bu iki Güney Asya ülkesi birbirlerine karşı dört kez savaş ve sayısız kez sınır çatışmalarıdır. 1971 Hindistan-Pakistan Savaşı hariç, direkt ya da dolaylı yoldan Hindistan ve Pakistan arasında gerçekleşen bütün savaş ve çatışmaların ana kaynağı Keşmir Sorunu olmuştur. İki ülke arasında ilişkiler halen savaş ekseninde sürmektedir.

Pakistan ve Hindistan'ın kapladığı ve Asya alt-kıtası veya Hindistan alt-kıtası denen geniş topraklar 18. yüzyılın ortalarından beri İngiltere'nin sömürgesi idi. İngiltere burasını Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sonunda 1763 Paris barışı ile Fransa'dan almıştı. İngiltere Hindistan'ı tam bir sömürge şeklinde idare etmekle beraber, özellikle 18'inci yüzyıldan itibaren yerli halk İngiliz idaresine karşı çok mücadele etmeye başlamıştı. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere sadece Hintlerden meydana gelen bir askeri kuvvet oluşturdu ve bu kuvveti özellikle Orta Doğu'da kullandı. Bu yüzden, İngiltere 1919'da, Hindistan'daki bazı eyaletlerdeki bir kısım yetkilerini halk tarafından seçilen yerlilere bıraktı. Fakat bu küçük taviz Hindistan halkını tatmin etmekten uzaktı. Kaldı ki Büyük Britanya'ya karşı bağımsızlık hareketi de genişlemişti. Bağımsızlık hareketinde Hinduların lideri Mahatma Gandi ve Kongre Partisi, Müslümanların lideri ise Muhammed Ali Cinnah ve Müslüman Ligi idi. Bu liderlerin İngiliz idaresine karşı mücadeleleri uzun sürdü. İngiltere nihayet 1935'te, halk tarafından seçilmiş üyelerden meydana gelen eyalet meclisleri kurulmasını kabul etti ve 1937'de ilk seçimler yapıldı. (Devamı...)


Zeus (Eski Yunanca: GrekçeΖεύς, Zeús; Modern Yunanca: Δίας, Días), "Tanrıların ve İnsanların Babası" Yunan mitolojisinde en güçlü ve önemli tanrıdır. Roma'da Jüpiter olarak da bilinir. Göklerin, şimşeklerin ve gök gürültülerinin tanrısıdır. Çoğu zaman elinde bir şimşek ile resmedilmiştir. Bereket ile özdeşleşmiştir, yağmur ondan beklenir. Titan Kronos'un ve eşi Rhea'nın en küçük çocuğu ve oğludur. Tanrıça Hera'nın kocasıdır. Simgesi şimşeğin yanında boğa, kartal ve meşe ağacıdır. Aynı zamanda tanrıların kralı olduğu için taht ve asa ile de sık sık betimlenir. Ayrıca Aegis'in de taşıyıcısıdır. Zeus'un en eski kült ve bilicilik merkezi Yunanistan'daki Dodona antik şehirdir. Habercisi oğlu Hermestir. Gigantlar arasındaki karşıtı Kral Porphyrion'dur.

En bilinen özelliklerinden biri çapkın oluşudur. İstediği her şeyin şekline girebilen Zeus'un Leda için kuğu, Antiope için satir, Aegina için ateş, Danae için altın yağmuru, Alkmene için kocasının kılığına, Hera için guguk kuşu, Callisto için Bakire Tanrıça Artemis'in kılığına, Mnemosyne için yakışıklı bir çoban, İo için bulut, Demeter için geyik, Europa için boğa oluşu kudretine en iyi örnektir. Ölümlü ölümsüz herkese aşık olabilen tanrıların tanrısı Zeus çapkınlığı yüzünden eşi Hera tarafından sürekli takip ettirilmektedir. Tanrı Zeus'un tahtı için yaptıkları şeylerin başlıcaları şunlardır: Eşi Metis'i yutması, Prometheus'u zincirlemesi, Thetis'i bir ölümlü ile evlendirmesi. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 13 - Pzt

Atatürk Kitaplığı İstanbul'un Taksim semtinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü'ne bağlı, halka ve araştırmacılara hizmet veren bir kitaplıktır.

1924 yılında belediye kütüphanesi olarak oluşturulan kitaplık, Cumhuriyet döneminin ilk kütüphanelerindendir. 1981 yılından beri Taksim’deki binada hizmet verir. 2007 yılında ve 2011 yılında Türkiye'nin en iyi kütüphanesi seçilen kitaplık, 7 gün 24 saat açıktır.

Arap harfli Türkçe kitaplar yönünden de Türkiye'nin en zengin kütüphanelerinden biri olan kütüphanede Müteferrika matbaasında basılan ilk kitaptan harf inkılabına kadarki süreçte yayınlanan Osmanlıca kitapların büyük çoğunluğu bulunur. Harita arşivi, İstanbul’un en büyük eski harita arşivi kabul edilir.

Kütüphanenin 228 bin kitap, 20 bin dergi, 10 bin gazete cildi, 445 albüm, 12 bin 320 kartpostal, 10 bin harita, dört bin 400 yazma, 565 salname, 334 takvim ve 49 atlas içeren koleksiyon, 1929’da Atatürk'ün Şişli'deki evinde toplanmaya başlanmıştır. 1931’de Bayezid Medresesi’ne taşınan kitaplar Taksim semtinde Koç Topluluğu tarafından 1973 yılında yaptırılan binaya 3 Mart 1981 tarihinde taşınmıştır.

Kitaplık binası, Mimar Sedat Hakkı Eldem tarafından kütüphane, müze ve sergi salonlarından oluşan bir kültür kompleksi olarak tasarlanmış ancak sadece kütüphane uygulanmıştır. En alt katta bulunan ve altıgen planlı olan kitap deposu yaklaşık 600.000 kitap kapasitelidir. Devamı...


Konstantin Josef Jireček (d. 24 Temmuz 1854, Viyana - 10 Ocak 1918, Viyana), Çek tarihçi, diplomat ve Slavist.

24 Temmuz 1854'te, Viyana'da dünyaya geldi. Babası, Çek akademisyen Josef Jireček'ti. 1864-1872 yıllarında Viyana'daki Theresianum'da öğrenim gördü. 1872'de Prag Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde, tarih ve filoloji eğitimi almaya başladı. 1874 yılında Hırvatistan ve Sırbistan'a düzenlediği gezi sonrasında, Balkanlardaki Slavlar hakkında bazı makaleler yazdı. 1876'da, ilk kitabı Dějiny bulharského národa (Türkçesi Bulgarların Tarihi) yayınlandı. Bulgarların tarihi üzerine yazdığı tez sonrasında, 1876 yılında felsefe doktorası aldı. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında kurulan Bulgaristan Prensliği'nde, eğitim sisteminin oluşturulmasına katkıda bulundu. 1879'da devlet adına çalışmaya başlayan Jireček, 1881-1882 yılları arasında Eğitim Bakanı olarak görev yaptı. 1884'te Bulgaristan Millî Kütüphanesi başkanlığına getirildi. Bu sıralarda Balkanoloji ve Bizantoloji üzerine yaptığı çalışmalar sonrasında yazdığı çeşitli makaleler yayınlandı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 14 - Sal

Ortodoks Hristiyanlık Ortodoks Hristiyanlık, Doğu Ortodoks Kilisesi ve Oryantal Ortodoksluk için kullanılan ortak adlandırma. Hristiyanlığın bu iki mezhebi de antik Hristiyan kilisesi'nin inancı, doktrini ve uygulamalarına olan bozulmaz bağı vurgulamak için ortodoks (Yunanca'dan: orthos + doxa, anlamı doğru düşünce) kavramını kullanır. Bu iki mezhebin üyeleri kendilerine sadece "Ortodoks Hristiyan" dese de "Doğu" ve "Oryantal" sıfatları bu grupların dışındakiler tarafından bu iki grubu ayırmak için kullanılır. Bu iki grup 451 yılındaki Kalkedon Konsili'nin ortodoksisi hakkında görüş ayrılığı yaşamışlardır ve hala aralarında bir komünyon yoktur; ancak hala birçok aynı doktrine, benzer kilise yapılanmasına ve benzer ibadetlere sahiptirler. İki inancın birleşmesi için yakın zamanda birçok görüşme yapılmış, birçok konuda uzlaşı sağlanmışsa da resmi bir birlik için henüz somut adımlar atılmamıştır.

Ortodoks geleneğinin temellendiği kültürün Kapadokyalı üç kilise babası tarafından oluşturulduğu söylenebilir. 4. yüzyıl civarında yaşayan Nissalı Gregor, Nenizili Gregor ve Aziz Basileios, Grek ve özellikle Aristoteles felsefesini Hristiyanlığa sokarak teolojik anlamda Ortodoksluğun zeminini hazırlamışlardır. Bununla birlikte Ortodoksluğun tarihsel olarak 4. yüzyıldan itibaren vuku bulan siyasî çekişmelere ve İstanbul’un yeni bir siyasal merkez olarak ortaya çıkması ile ortaya çıkmıştır denebilir. 330’da Roma İmparatorluğu başkentinin Konstantinopolis’e taşınması Roma’da yerleşik olan siyasi ve dinî otoriteleri rahatsız etti. İstanbul’un dinî yönden taşıdığı öneme dair anlatılan çeşitli hikayeler, bu şehre Hristiyanlık açısından meşrutiyet kazandırmaya çalıştı. Örneğin Roma şehri kendisini Petrus’a dayandırırken Konstantinopolis kendisini Kefernahumlu balıkçı Andreas’a dayandırmaktaydı. Devamı...


Joachim Murat ya da tam adıyla Joachim-Napoléon Murat (Myura diye okunur), (İtalyanca: Gioacchino Napoleone Murat) (d. 25 Mart 1767 - 13 Ekim 1815) Fransız mareşal, Berg Büyük Dükü ve Napoli Kralı (1808-1815).

Murat, Napolyon dönemini yansıtan sosyal değişimin büyük bir örneğidir. Bir hancının oğlu iken Napoli Kralı olmuştur. Bir süre baba işini yaptı. Sonra, sıradan bir asker olarak orduya yazıldı (Şubat 1787). Monarşinin düşüşüyle devrim ordusuna girdi ve hızla yükseldi. 1795'te Paris'te Napolyon'u destekledi. İtalya ve Mısır seferlerinde onu takip etti. Napolyon'un kız kardeşi Carolina Bonaparte ile evlendi (iki kız iki erkek çocuğu oldu). 1800 yılında vekil olarak seçildi. Fransa meclisi onu, Birinci Tümen Kumandanı ve Paris Valisi olarak atadı. 1804'te İmparatorluk Mareşali ve iki yıl sonra Grandük oldu. 1808'de Napoli Kralı ilan edildi. Asker ve süvari kumandanı olarak, bütün savaşlarda Napolyon ile beraber oldu. 1808'de Napolyon, tarafından Napoli Kralı olarak atandı. Yeni görevi, Murat'a, kumandanlığa devam etmesine engel olmadı. Rusya seferine ve Leipzig Savaşına katıldı. Bu bozgun sonrası, Avusturya ile ayrı bir barış yaparak tahtını korumaya çalıştı. Yüz Gün olarak bilinen süreçte yeniden iktidara geçen Napolyon'un yanında yer aldı. 1815'te Avusturya İmparatorluğu ile yapılan Tolentino savaşında yenildi. 20 Mayıs 1815]]'te yapılan antlaşma düşüşünün onaylanması oldu. Napolyon'un ikinci düşüşü sonrası, Murat, nüfuzunu yükseltmek için Korsika'dan Napoli'ye kaçtı. Yakalandı, yargılandı ve bizzat istediği kanuna göre ölümle cezalandırıldı.13 Ekim 1815 tarihinde Castello di Pizzo, Calabria'da kurşuna dizilip idam edildi. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 15 - Çrş

Arka-Ön Anıtı (Rusça: Памятник «Тыл и фронт»), Rusya'nın Magnitogorsk kentinde bulunan Stalingrad Muharebesi anısına dikilen anıt. Savaş döneminde bu şehirde verilen kahramanlık mücadelesi anısına ve bu şehirdeki fabrikalarda savaş için lojistik destek sağlayan Sovyet işçilerine atfen dikilmiştir.

Yapımı 5 yıl süren ve kentin kuruluşunun 50. yıldönümü olan 28 Haziran 1979 tarihinde açılan anıt Berlin'deki Sovyet Savaş Anıtı ve Volgograd'daki Anavatan Çağırıyor anıtı ile birlikte savaş kılıcı taşıyan heykellerin triptik üçlemesinin bir parçasıdır. Bronz ve granitten yapılan, 83 ton ağırlığında ve 16,5 metre yüksekliğinde olan anıt, ellerinde büyük bir kılıç taşıyan iki asker figüründen oluşur. Anıt 18 metrelik bir tepenin üzerine inşa edilmiştir. Kılıcın tutma yerinde kızıl yıldız sembolü bulunur. Anıtın önünde yine Kızıl yıldız sembolünün bulunduğu çiçek şeklinde bir kaide yer alır. Bu kaidede devamlı olarak iki ayrı yerden çıkıp birleşecek şekilde alev yanar. Ayrıca bu kaidede kentin kuruluşunun 100. yıldönümü olacak olan 2029 yılında açılmak üzere bir mektup kapsülü yer alır. Çeşitli anla etkinliklerinde bu kaidenin önüne çelenkler yerleştirilir. Ural Nehri'nin kıyısında yer alan anıtın bulunduğu bölgede çok sayıda fabrika bulunmaktadır. Bu fabrikalardan savaş döneminde ülkenin batısına lojistik destek sağlanmıştır. 9 Mayıs 2005 tarihinde anıtın bulunduğu bölgeye ek yapılar inşa edildi. Anıtın yanına Büyük Vatanseverlik Savaşı sırasında yaşamını yitiren 14.000'den fazla Sovyetler Birliği Kahramanı'nın isimlerinin yazılı olduğu çok sayıda granit plakalar konuldu. Devamı...


[[Dosya:|sağ|150px]] Gertrud Bäumer (d. 12 Kasım 1873, Hagen – 25 Mart 1954, Bethel), Alman kadın hakları savunucusu ve politikacısı.

Gertrud Bäumer o dönemdeki birçok kadın gibi öğretmenlik mesleğini yapmıştır ve kadınların eğitim hakkı için savaşmıştır. Rahip bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Büyük babası Wilhelm Bäumer, Dortmund-Bodelschwingh’de rahiplik yapmış ve aynı zamanda kilise reformcuları arasında yer almıştır. Friedrich Schleiermacher (1768-1834) ile aynı fikirde olan Wilhelm Bäumer, kilise ve politika erken meşrutiyet rejiminin önderlerinden olmuştur. Babası Emil Bäumer (1845-1883) erken yaşta ölmüş ve annesi üç çocuğa akrabalarının yardımı ile bakmak zorunda kalmıştır. Annesinin hayatındaki boşluk ve diğerlerine olan bağlılığı Gertrud Bäumer için üzüntü verici; ama hayatında oldukça öğretici bir tecrübe olmuştur. Büyük annesinin evindeki bu yalnızlık ona ağır gelmiş ve “Kendi eksenindeki bu döngü, kadın hayatı bu mu?” diyerek sorgulamaya başlamıştır. “Ekonomik nedenlerden dolayı öğretmen olmak istiyorum, öğretmen olmak zorundayım” diyerek meslek edimindeki kararını çok erken yaşlarda almıştır. 1892 yılında Alman Kadın Öğretmenler Birliği’ne (ADLV) katılmış ve 1901’den itibaren bu birliğin başkanı olmuştur. Orada kendisine sunulan fırsatların yeterli olmadığını düşündüğü için eğitimini üniversite ile derinleştirmek istemiştir. 1898’de Berlin’e gitmiş ve iki yıl sonra, öğrenimin kabulü için ön koşul olan başöğretmenlik sınavını geçmiştir. Kadınlar için okuma isteği, alışılmamış bir durumdu. En sonunda 1908’de Prusya’da kadınların üniversiteye kayıt yaptırmalarına izin verilmiştir. Gertrud Bäumer, üniversitede teoloji, Alman dili ve edebiyatı, filoloji ve iktisat eğitimi almış ve 1904'te Goethe’nin bir eseri üzerine yaptığı çalışmasıyla doktora unvanını almıştır. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 16 - Prş

Chartres Katedrali (Fransızca: La cathédrale Notre-Dame de Chartres), Paris'in 80 km. güneybatısında bulunan Chartres kentinde 13. yüzyılda kurulmuş olan; Romanesk mimari teknikleri ile yapılmış olmasına rağmen Gotik mimariyi en iyi temsil eden ve günümüze kadar özgün heykelleri, vitrayları ve döşemeleri ile en çok korunmuş olan bir anıt eserdir. Bu iki mimari tarzın birbirlerinden ayrı değil, ama birbirlerinin devamı olduğunu gösteren en iyi örnektir. Günümüze kadar korunarak gelen katedral, daha önce yangınla yok olan katedralin yerine 1193 ile 1250 yılları arasında yapılmış olan ve 4. yüzyıldan itibaren aynı yerde inşa edilen beşinci katedraldir.

Sanatsal açıdan Chartres Katedralini eşsiz kılan olağanüstü derecede korunmuş olması ve özgün elemanlarının günümüze kadar gelmesidir. Özgün vitrayların hemen hemen hepsi bozulmadan durmaktadır. Yapı 13. yüzyıldan beri çok az tadilat görmüştür. Dış cephesinde, ağırlıklı olarak mimarlara pencere boyutlarını artırma olanağı sağlayan büyük dayama kemerleri görünür. Batı kanadına birbiri ile kontrast oluşturan iki çan kulesi hâkimdir. Bunların birisinin tepesi basit piramit şeklinde 105 m yüksekliğinde ve 1140'lardan kalma iken diğeri daha eski tarihli bir kulenin üzerine 16. yüzyılın başlarında inşa edilmiş 113 m'lik Gotik flamboyant tarzındadır. Ana teolojik temalarda yüzlerce heykel ve heykelcik içeren batı cephesinin üç ana kısmı da aynı derecede tanınmıştır. UNESCO tarafından 1979'da Dünya Mirası listesi listesine alınan ilk tarihi eserlerden biridir. 12. yüzyıldan beri Hristiyanlar için önemli bir uğrak yeri olan katedralde, İsa'nın doğumu sırasında Meryem tarafından giyildiği sanılan tunik Sancta Camisa korunmaktadır. Aynı zamanda Dünya Mirasları listesinde olması nedeniyle de birçok turist tarafından ziyaret edilmektedir. (Devamı...)


Mary Martin (d. 1 Aralık 1913 - ö. 3 Kasım 1990) ABD'li bir aktris ve şarkıcıdır. Birçok akılda kalan ve orijinal rolde oynadı ama en bilinen rolleri South Pacific 'deki Nellie Forbush ve The Sound of Music 'deki Maria karakterleridir. 1989 yılında Kennedy Center Honoree( Kennedy Onur Merkezi) tarafından onurlandırıldı. Ayrıca aktör Larry Hagman'ın annesidir.

Mary Martin'in çocukluğu, kendi yazdığı otobiyografi kitabı olan My Heart Belongs 'da da belirttiği gibi oldukça mutlu geçmişti. Annesi, babası ve kardeşleriyle ilişkileri oldukça yakın ve sıcaktı. Kendi otobiyografi kitabında tanımladığı gibi, genç aktrisin içgüdüsel bir şekilde müziğe yatkınlığı vardı. Martin'in babası, Preston Martin bir avukat ve annesi, Juanita Presley bir keman öğretmeniydi. Doktorlar Juanita'nın bir tane daha bebek beklemesinin çok riskli olduğunu söylemesine rağmen, Juanita erkek bir bebeği olsun istiyordu. Erkek bebek yerine Juanita'nın bir kızı oldu, Mary. Mary zamanla erkek gibi davranan bir çocuk oldu. Doğumu tüm komşular arasında büyük bir olay oldu ve tüm komşular Juanita'nın penceresinin önünde, perdenin açılıp bebeğin sağlıklı bir şekilde doğdunun sinyalini vermesini bekledi. Ailesinin bir ahırı ve meyve bahçesi vardı. Mary ve ablası Geraldine, ağaçlara tırmandıkları ve bolca ata bindikleri bir çocukluk geçirdiler. Mary çocukken babasına resmen tapıyordu. Daha sonradan onu " Uzun, yakışıklı, gümüş saçlı ve şefkat dolu kahverengi gözleri vardı. Annem disiplinliydi ama beni sadece bir bakışıyla meleğe döndürebilen babamdı." (syf. 19) Daha sonradan "Kanunları hiçbir zaman anlayamadım." diyecek olan Martin her cumartesi akşamı babasının çalıştığı mahkeme salonu önünde grubuyla birlikte şarkı söylemeye başladı. Martin'in grubu aynı elbiseyi giymiş üç küçük kızdan oluşan bir trioydu. Martin bu günlerini "Mikrofonumuzun olmadığı o günlerde bile yüksek boru gibi olan sesim tüm meydanı inletirdi. Her zaman bu özelliğimin babamdan bana miras kaldığını düşünmüşümdür." (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 17 - Cum

Chrysler Binası (İngilizce: Chrysler Building) New York şehrinde yer alan Art deco tarzında bir gökdelendir. Manhattan’nın doğu tarafındaki Turtle Bay bölgesinde yer alan bina, 42. Cadde ile Lexington Caddesi’nin keşiştiği noktadan yükselmektedir. 319 metre yüksekliğe sahip olan gökdelen, açılışından 11 ay sonra tamamlanan Empire State Binası onu geçene kadar, dünyanın en yüksek binası ünvanına sahipti. 1973'te Dünya Ticaret Merkezi’nin inşasıyla New York'taki en yüksek üçüncü bina konumuna gelen Chrysler Binası, 11 Eylül saldırıları sırasında Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılmasının ardından yeniden şehrin en yüksek ikinci binası oldu. Aralık 2007’de Bank of America Kulesi'ne anteninin de eklenmesiyle 365,8 metreye yükseldiğinde, Chrysler, tekrar şehrin en yüksek üçüncü binası oldu. Yine 2007’de açılan New York Times Binası da Chrysler Binası ile aynı yüksekliğe sahiptir.

Art Deco mimarlık alanındaki klasikleşmiş örneklerden birisi olarak gösterilen Chrysler Binası, birçok çağdaş mimar tarafından New York’taki en güzel binalardan birisi olarak nitelendirilir. 2007 yılında AIA tarafından yayımlanan Amerika’nın Favori Mimarlık Listesi adlı listede dokuzuncu sırada yer almıştır. Her ne kadar bu gökdelenin bir kısmı Chrysler Şirketi’nin ofisleri olarak 1930 yılında 1950’li yılların ortasına kadar kullanılmışsa da binanın inşaatında şirketin hiçbir rolü olmamıştır. Walter P. Chrysler inşaatın tüm masraflarını şahsi olarak karşılamış ve bu binayı çocuklarına bırakmayı amaçlamıştır. (Devamı...)


Dusty Springfield (d. 16 Nisan 1939 – ö. 2 Mart 1999). İngiliz pop müzik şarkıcısı. 1960'larda başarılı bir dönem geçiren Springfield 1980'lerin sonlarında da başarılı bir "geri dönüş" ile kendinden sözettirmiştir.

İlk single'ı I Only Want to Be With You hem ABD'de hem de İngiltere'de başarılı oldu. Bunu birçok single ve albüm takip etti. Bunlardan birkaçı Stay Awhile,I Just Don't Know What to Do With Myself ve Losing You. Ardından kendisi için yazılan The Look of Love geldi ve bu şarkı Bond filminde kullanıldığı için Akademi Ödülü adayı oldu. 1964 yılında zamanının en büyük solo şarkıcısı oldu. 1966 yılında, en büyük çıkışını You Don't Have to Say You Love Me (1966) ile yaptı. O yıl yayınlanan tüm listelerde özellikle yer alan bu şarkı, şarkıcının kariyerinin en üst noktasıydı. daha sonraki yıllarda bir daha böyle yüksek bir başarıya ulaşamadı. plakları o kadar çok satmadı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 18 - Cts

Irrawaddy yunusu (Orcaella brevirostris) Güneydoğu Asya ve Bengal Körfezi'nin bir kısmında nehirlerde, haliçlerde ve deniz kıyıları yakınlarında aralıklı olarak küçük populasyon grupları hâlinde yaşayan bir örihalin okyanus yunusu türüdür. Irrawaddy yunusu görünüş olarak beyaz balinaya benzer ancak katil balina ile daha yakın akrabadır. Melonu büyüktür; kafası yuvarlak ve küttür; ağzı da çok belirgin değildir. Gövdenin üçte iki gerisine doğru yer alan sırt yüzgeci kısa, küt ve üçgen şeklindedir. Yan yüzgeçleri uzun ve geniştir. Tüm gövdesi açık renklidir ancak karın kısmı sırt kısmından daha açık renklidir. Diğer yunusların aksine Irrawady yunusunun u şeklindeki solunum deliği gövde hattının solunda yer alır ve yunusun önüne doğru açılır. Kısa ağızları diğer yunuslardan daha farklı görünür ve ağızlarında çenenin her iki yanında 12 ila 19 kadar tahta çivi şeklinde diş bulunur. Ağırlıkları 90 ila 200 kg. arasında değişir. Uzunlukları tam erişkinlerde 2,3 m.'ye ulaşır. Devamı...

Bruce Willis (d. 19 Mart 1955, Idar Oberstein, Batı Almanya) Emmy ve Altın Küre ödüllü Amerikan sinema oyuncusu ve müzisyen. Filmleri dünyada 3,05 milyar dolar gişe yapmıştır.

Amerikalı bir baba ve Alman bir annenin çocuğu olarak Almanya'nın Idar-Oberstein kentinde dünyaya gelen Willis, çocukluk yıllarını New Jersey'de geçirmiş, daha sonra New York'a yerleşmiştir. Babası Almanya'da görev yaparken Bruce Almanya'da doğmuştur. Dört çocuğun en büyüğüdür. Bruce Willis, "Moonlighting" (Mavi Ay) (1985–1989) isimli televizyon dizisindeki David Addison rolüyle üne kavuşmuştur. 1987'de evlendiği Amerikalı oyuncu Demi Moore'dan 2000'de boşanan Willis üç çocuk babasıdır. 21 Mart 2009 tarihinde kendisinden 22 yaş küçük Emma Heming ile evlenmiştir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 19 - Paz

Seikilos Yazıtı 1882-1883 yıllarında Aydın- İzmir demir yolunun inşaatı sırasında Tralleis antik kentinde bulunan ve üzerindeki müziksel gösterimi ile bilim insanlarının ilgisini çeken Eski Yunan gömüt taşı.

Kopenhag’da, Danimarka Ulusal Müzesi’nde sergilenen taşın üstünde, Seikilos adlı bir kişinin yazdırdığı ağıtın sözleri, notaları ve gömüt yazısı alt alta yazılmış olarak bulunur. "Seikilos’un Şarkısı" olarak tanınmakta ve günümüze dek kalan en eski müzik yapıtlarından biri olarak bilinmektedir. Gömüt Taşının altındaki açıklamada şu sözler yazar: “Ben bir taşım, bir imgeyim. Seikilos ölümsüz anısının sonsuz bir belirtisi olarak beni buraya koydu.” Sözler, 6/8′lik nota ölçüleriyle ezgiye dönüştürülerek batıda müzik marketlerde özgün müzik olarak müzikseverlere sunulmuştur. Aydın- İzmir demiryolunun inşaatı sırasında firma yetkilisi Edward Purser tarafından bulunan eser, özel koleksiyonda kalmış; 1922’de İzmir'in işgali’nden sonra yurtdışına götürülmüştür. Taşı, 1966’da i Danimarka Ulusal Müzesi tarafından satın alındı. Türkiye’ye getirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. (Devamı...)


Svetlana Aleksiyeviç ya da tam adıyla Svetlana Aleksandrovna Aleksiyeviç (RusçaСветлана Александровна Алексиевич; BelarusçaСвятлана Аляксандраўна Алексіевіч; d. 31 Mayıs 1948), Beyaz Rus, 2015 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi araştırmacı gazeteci, yazar.

Ukrayna SSC'nin Stanislav (1962'den sonra adı İvano-Frankivsk olan yerleşim birimi) şehrinde, Beyaz Rus baba ve Ukraynalı bir anneden dünyaya geldi. Çocukluğu Beyaz Rusya'da geçen yazar, Beyaz Rusya Devlet Üniversitesi gazetecilik bölümünden 1972'de mezun oldu. Sonrasında bazı yerel gazetelerde çalıştıktan sonra, Minsk'te yayınlanan Neman isimli edebiyat dergisinin muhabiri oldu. II. Dünya Savaşı, Sovyet-Afgan Savaşı, Çernobil faciası, Sovyetler Birliği'nin dağılması gibi dramatik olayları yaşamış, bu olaylara tanık olmuş kişilerle röportajlar yaptı. Bu insanlardan dinlediklerinin izlerini yazdığı kitaplarda kolayca görmek mümkündür. Yazıları Lukashenko rejimini rahatsız etti. 2000 yılında hakkında yasal kovuşturma başlatıldı. Bunun üzerine ülkesini terk etti. Hayatının sonraki on yıllık kısmını, kendisine kucak açan Paris,Göteborg ve Berlin gibi şehirlerde, siyasi sürgün olarak geçirdi. Nihayet 2011 yılında ülkesine, Minsk şehrine geri döndü. Yazarın kitapları, SSCB'de yaşamış insanların, ülke dağılmadan önce ve sonrasındaki, duygusal hayatlarındaki değişimlerin edebi kroniği olarak tanımlanmaktadır. Sovyet-Afgan Savaşı'nın ilk ağızdan anlatıldığı Çinko Çocukları ve Çernobil kazasının ele alındığı Çernobil'den Sesler isimli kitapları en önemli eserleridir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 20 - Pzt

Dirrahium Muharebesi (1081) günümüz Dıraç, Arnavutluk yakınların da 18 Ekim 1081 tarihinde I. Aleksios (1081-1118 arası hükümdar) komutasında Bizans İmparatorluğu ile Apulia ve Calabria Dükü Robert Guiscard komutasında Güney İtalya Normanları arasında gerçekleşen muharebe. Mücadele, İlirya'nın başkenti Dyrrhachium (Durazzo olarak da bilinir) şehrinin dışında gerçekleşmiş ve Norman zaferi ile sonuçlanmıştır.

Normanlar tarafından Bizans İtalya ile Sarazen Sicilyanın fethi sonrası, VII. Mihail (1071-1078 arası hükümdar), oğlunu Robert Guiscard'ın kızı ile nişanladı. Mihail tahttan indirilince, Robert bunu 1081 yılında Bizans İmparatorluğu'nu işgal etmek için bir sebep olarak gördü. Ordusu Dyrrhachium'u kuşattı fakat filosu Venedikliler tarafından mağlup edildi. 18 Ekim günü, Normanlar Dyrrhachium'un dışında I. Aleksios komutasında Bizans ordusu ile karşılaştılar. Savaş Bizans sağ kanadının Norman sol kanadını saldırması ile başladı, Norman sol kanadı dağılıp geri çekilmeye başladı. Vareg paralı askerler geri çekilen Normanları izlemeye başladılar fakat ana kuvvetlerden uzak düşüp, yok edildiler. Merkezdeki Norman şövalyeler Bizans merkezine saldırıp, bozguna uğrattılar, buda Bizans ordusunun topluca bozguna uğramasına sebep oldu. Devamı...


[[Dosya:|sağ|150px]] Frantz Fanon (d. 20 Temmuz 1925, Fort-de-France, Martinik – ö. 6 Aralık 1961, Washington, DC), kolonisizleştirme ve kolonileştirmenin psikopatolojisi konusunda belki de 20. yüzyılın en belli başlı düşünürüydü. Yapıtları, kırk yılı aşkın bir süre kolonileştirme-karşıtı kurtuluş hareketlerine esin verdi.

Fanon, o zamanlar bir Fransız kolonisi, şimdiyse bir Fransız bölgesi olan Karayip Adası Martinik’te doğdu. Afrika köleleri, Tamil sözleşmeli hizmetçileri ve bir beyaz adam artyöreli melez bir aileye doğdu. Ailenin durumu, Martinikliler’e göre görece iyiydi ama orta sınıftan uzaktı. Yine de yalnız siyah öğrencileri kabul eden Lycée Schoelcher’in giderlerini karşılayabildiler. Fransa, 1940’ta Naziler’in eline düştükten sonra, Fransız deniz güçleri Martinik’te durduruldu. Fransız askerler, adada durmak zorunda kalarak gerçek birer ırkçıya dönüştüler. Birçok taciz ve cinsel suistimal suçlaması yükseldi. Martinikliler’in Fransız Ordusu’nca suistimal edilmesi, Fanon üzerinde önemli bir etkiydi, çünkü bu, O’nun yabancılaşma duygularını ve kolonisel ırkçılığın gerçeklerinden iğrenmesini pekiştirdi. Fanon, onsekiz yaşında adadan ayrıldı ve Özgür Fransız Güçleri’ne katılmak üzere Dominika’ya yolculuk etti. Daha sonra Fransız ordusuna alındı ve Fransa’da, özellikle Alsace çarpışmalarında hizmet verdi. 1944’te Colmar’da yaralandı ve Croix de Guerre Madalyası aldı. Naziler yenilgiye uğratıldığında ve Bağlaşık güçler Ren üzerinden Almanya’ya –foto-gazetecilerle- geçtiklerinde Fanon’un alayı tüm beyaz olmayan askerlerden temizlendi ve siyah asker arkadaşları, onun yerine, Toulon’a gönderildi. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 21 - Sal

Cambridge Üniversitesi (Cantab olarak kısaltılır; İngilizceUniversity of Cambridge), Birleşik Krallık'a bağlı Cambridge kentinde bulunan devlete bağlı bir araştırma üniversitesi. 1209'da kurulan üniversite İngilizce konuşulan ülkelerde mevcudiyetini sürdüren ikinci, tüm dünyanın dördüncü en eski üniversitesidir. yerel halk ile aralarındaki anlaşmazlık sonucunda Oxford Üniversitesi'nden ayrılan akademisyenler tarafından kurulan üniversitenin Oxford ile arasında büyük benzerlikler bulunur ve her ikisini birden kastetmek için zaman zaman Oxbridge tabiri kullanılır.

Cambridge 31 bağlı kolej ve 100'ü aşkın akademik departmanın altı okulda organize olmasıyla oluşturulmuştur. Üniversitenin binaları kentin birçok yerine dağılmıştır ve bunlardan birçoğu tarihi öneme sahiptir. Bünyesindeki kolejler kendi kendilerini yönetir ve üniversite bünyesinin ayrılmaz birer parçasıdır. 31 Temmuz 2015 rakamlarına göre üniversitenin toplam geliri 1.638 milyar £ olup bunun 397 milyon £'lik kısmı araştırma bağışları ve sözleşmelerdir. Merkezi üniversite ve bünyesindeki kolejlerin toplam geliri 5.89 milyar £'i bulur ve bu rakam Amerika Birleşik Devletleri dışında bulunan üniversiteler içinde en yüksek bağış anlamına gelmektedir. Altın üçgen olarak adlandırılan Britanya'nın en iyi üniversitelerinden olan Cambridge "Silicon Fen" adı verilen yüksek teknoloji alanının gelişmesine oldukça katkı sağlamıştır. Üniversite Fitzwilliam Müzesi ve botanik bahçesinin de aralarında olduğu sekiz sanat, kültür ve bilim müzesine sahiptir. Devamı...


John Forbes Nash Jr. (13 Haziran 1928 – 23 Mayıs 2015), oyun kuramında ve diferansiyel geometri alanında köklü değişiklikler yapmış; aynı zamanda kısmi diferansiyel denklem üzerinde de çalışmış Amerikalı matematikçi.

1959'da, Nash ruhsal bozukluk belirtilerini açıkça göstermeye başladı ve birkaç yılını paranoid şizofreni teşhisiyle akıl hastanelerinde geçirdi. 1970'ten sonra, durumu yavaş da olsa daha iyiye gitmeye başladı ve 1980'lerin ortasında akademik kariyerine geri dönme imkanı buldu. Şizofreni ile mücadelesi ve toparlanıp akademik hayatına geri dönüşü, Sylvia Nasar tarafından yazılan Akıl Oyunları isimli biyografik romanın yanı sıra Nash'i Russell Crowe'un canlandırdığı aynı isimli filme de konu olmuştur. 23 Mayıs 2015'te, Nash ve eşi Alicia Nash, taksiyle yolculuk ederken bir paralı otoyolda meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybetti. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Carnegie Teknoloji Enstitüsü (günümüzde Carnegie Mellon Üniversitesi)'de ders çalışmadan dereceyle tamamladıktan sonra doktora yapmak için Princeton Üniversitesi'ne gitti. 21 yaşında hazırladığı doktora tezi, "Oyun Teorisi", ona uzun yıllar sonra, 1994'te Nobel Ekonomi Ödülünü kazandırdı. Genç deha, John von Neumann'ın icadı olan oyun teorisindeki sorunları çözüp kullanılır hale getirdi. 30 yaşına kadar parlak fikirleri ve göze çarpan kişiliği sayesinde hızla yükselip matematik camiasının önde gelen isimlerinden biri oldu. MIT'de profesörlük yapmaya başladığında karısı Alicia Larde ile tanıştı. Larde o zamanlar daha bir fizik öğrencisiydi. Nash'in şizofreni sorunları başlamadan kısa süre önce çiftin bir oğlu oldu. John Nash aynı zamanda soğuk savaş döneminde ordu adına şifre çözücü olarak çalışmıştır. Hastalığının ilk belirtileri 1958 yılında görülmeye başladı. Bir oda arkadaşı olmamasına rağmen bir oda arkaşından bahsedip etrafındakileri korkutmuş ve oda arkadaşıyla yaptığı hayali sohbetler onun şizofren olduğunu ortaya çıkarmıştır. Daha sonra bu hastalığı kendi zekasını kullanarak yenmiştir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 22 - Çrş

Deniz kirliliği kimyasalların, partiküllerin, endüstriyel, tarımsal ve evsel atıkların denizlere girmesinin ve istilacı türlerin yayılmasının, gürültünün zararlı ya da potansiyel olarak zararlı etkileri sonucunda ortaya çıkar. Deniz kirliliğinin kaynaklarının çoğu kara kökenlidir. Kirlilik sıklıkla, tarımsal yüzeysel akış, rüzgârın savurduğu atık ve tozlar gibi yayılı kirlilik kaynaklıdır. Su kirliliğinin bir çeşidi olan besin maddesi kirliliği, denizlere aşırı oranda besin maddesi deşarjı ile oluşan kirliliklerdir. Su yüzeylerinin ötrofikasyonunun asıl sebebidir ve azot ile fosfor gibi aşırı besin maddelerinin yosun üremesini artırması sonucunu doğurur.

Potansiyel olarak toksik kimyasallar küçük partiküllere bulaştıktan sonra plankton ve çoğu depolama ya da deniz suyunu filtreleme yoluyla beslenen bentosa geçer. Bu şekilde toksinler okyanustaki besin zinciri boyunca yukarıya doğru konsantrasyonları artarak ilerler. Birçok partikül kimyasal olarak oksijen tüketerek birleştiğinden haliçler anoksik hâle gelir. Pestisitler deniz ekosistemlerine karıştığında çok kısa sürede deniz besin ağına girer. Besin ağına girdikten sonra pestisitler mutasyonlara ve insanlara olduğu kadar deniz besin ağına da zarar verecek hastalıklara neden olurlar. Toksik metaller de deniz besin ağlarına girebilir. Bunlar deniz canlılarının dokularının, biyokimyalarının, davranışlarının ve üremelerinin değişikliğine neden olduğu gibi gelişimlerini de durdurabilmektedir. Aynı zamanda hayvan yemlerinde yüksek oranda balık kaynaklı besin maddesi de kullanıldığından deniz canlılarından gelen toksinler kara hayvanlarına geçtikten sonra et ve süt ürünlerinde ortaya çıkmaktadır. (Devamı...)


Avril Lavigne ya da tam adıyla Avril Ramona Lavigne (okunuşu: evrıl laviin; d. 27 Eylül 1984; Belleville, Ontario), Kanadalı rock şarkıcısı, müzisyen ve söz yazarı. 2006 yılında Canadian Business dergisine göre Lavigne Hollywood'da yaşayan altıncı en zengin Kanadalıdır. Avril Lavigne'in ailesi Québec kökenlidir, buna karşın kendisi Fransızca bilmemektedir. Şarkıcının ismi Fransızca söylenişe uygun olarak evrıl laviin şeklinde telaffuz edilir. Lavigne'in ilk albümü olan Let Go, 2002 yılında çıktı. İkinci ve üçüncü albümleri Under My Skin ve The Best Damn Thing ise sırasıyla 2004 ve 2007 yıllarında çıktı. Bu albümlerin ikisi de Billboard 200 listesinde ilk sıraya yerleşmeyi başardı. Avril Lavigne'in bu listelerde en üst sıraya yerleşen şarkıları Complicated, Sk8er Boi, I'm With You, My Happy Ending, Nobody's Home, Keep Holding On, Girlfriend, Hot. Lavigne'nin 2010 yılı Haziran ayı içerisinde yeni albümünü piyasaya sürdü. Lavigne, 31.12.2010 tarihinde Dic Clark's NYE'de What The Hell adlı şarkının konserini verdi. 2011 yılında ikinci single'ı "Smile" adlı şarkısını çıkarmıştır. 1 Mart 2012'te hayranlarına bir sürpriz yaparak Goodbye adlı şarkısına kısa film çekmiştir.

Avril Ramona Lavigne Kanada'nın Ontario eyaletinin Belleville kasabasında Judith-Rosanne "Judy" (Loslaw) ve Jean-Claude Lavigne'nin kızı olarak dünyaya geldi. Lavigne'e "Avril" ismini koyan babası Kanada kökenli bir Fransız, annesi ise Ontario doğumlu bir Kanadalı'dır. Lavigne'nin "Matthew" adında bir abisi ve "Michelle" adında bir kız kardeşi vardır. Anne ve babası Katolik olduğundan Avril da Katolik eğitimi almıştır. Avril'in müzik yeteneği ilk kez henüz iki yaşındayken, kilise şarkılarını söylerken annesi tarafından fark edildi. Aile, Avril 5 yaşındayken Napanee-Ontario'ya taşındı. 1998 yılında Lavigne bir müzik yarışmasını kazandı ve bunun üzerine, yine kendisi gibi Kanadalı bir şarkıcı olan Shania Twain ile beraber ilk büyük konser turnesine çıktı. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 23 - Prş

Gulliver'in Gezileri 18. yüzyılda İrlandalı yazar Jonathan Swift'in yazdığı, dünya klasikleri arasına girmiş fantastik roman.

Swift'in 1726 yılında tamamladığı Gulliver'in Gezileri, Lemuel Gulliver adındaki macerası doktorun seyahatlerinde geçirdiği deniz kazalarından kurtularak sığındığı kara parçalarında karşısına çıkan, birbirinden ve kendi ülkesi olan İngiltere’den son derece farklı zaman ve mekan ölçülerine sahip ülkelerde başından geçen olağanüstü öyküleri anlatır.

Guliver'in gezdiği yerler ve başından geçenler yoluyla 18. yy İngiltere'sini, Avrupalılığı ve Avrupalı bakış açısını semboller yoluyla anlatmakta ve yermektedir. Siyasal hiciv niteliğindeki bir eser olarak yazılmış iken yayınlanmasından seksen yıl sonra, Glasgow’daki bir kitabevi tarafından sadeleştirilip resimlerle süslenerek çocuk edebiyatına kazandırılmış ve çocuk edebiyatı klasikleri arasına girmiştir. Dört ayrı yolculuğun anlatıldığı dört bölümden oluşan kitapta yazar, okuyucuyu benimsediği ölçülerin, değerlerin, yasaların ve yönetim sistemlerinin genel-geçerliğini sorgulamaya, farklılıklar konusundaki anlayışını geliştirmeye yöneltir. Zamanın toplumsal, siyasal ve dinsel kurumlarına yöneltilmiş çok sert bir eleştiri ve taşlama niteliği içeren yapıt, yazarın tek eseridir. (Devamı...)


Charles Martel (d. 23 Ağustos 686 Herstal – ö. 22 Ekim 741, Quierzy-sür-Oise), Franklar Krallığı'nda bir devlet adamı ve askerî komutan. Saray Nazırı ve Frankların Dükü ve Prensi unvanları ile 718'den ölümüne kadar Franklar Krallığı'nda çıkan fetret döneminde kral vekili olarak fiilen yönetmiştir.

Charles Martel, modern Belçika sınırlarında bulunan, Herstal’da doğmuştur. Franklar Krallığı'nda Saray Nazırı unvanı ile en yüksek idarecilerden olarak görev yapan Pepin Herstallı ile Apaina adlı bir soylu kadının evlilikdışı doğmuş oğlu idi. Charles Martel iyi bir eğitimden sonra babasının izinde Franklar Krallığı yüksek politikacı ve idarecileri arasında kendini göstermiştir. 717'de Avusturasya saray nazırı Theudoald yerine babasının unvanı olan "Saray Nazırı" unvanı ile Avusturasya ülkesinin fiilen idaresini üzerine almıştır. 717'de ise bu görevin yanından Ragenfrid yerine Neustrasya Saray Nazırı görevini yüklenmiştir ve 741'de ölene kadar bu iki saray nazırlığı görevi ile tüm Franklar Krallığını fiilen idare etmeye başlamıştır. Franklar Krallığı'ndan merkezi hükümetini yeniden kurmuştur. Franklar kavmının tüm Galya bölgesinde hiç rakipsiz üstünlüğünü tekrar geri getirmek için bir seri askeri sefer tertip etmiştir. Yabancı ülkelere yaptığı savaşlar sonunda Bavyera, Alemanya ve Frisya topraklarını Franklar Krallığı eline geçirmiştir; putperest olan Saksonlar'i tümden mağlup etmiştir. Endülüslü Arap müslüman ordularının Galya'ya ve Batı Avrupa'da ilerleyip bu ülkelerde Müslümanlığın yerleşmesini Puvatya Muharebesi'ni kazanarak durdurmuştur. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 24 - Cum

Evlilik iki kişinin aile kurmak üzere kanunların uygun gördüğü şekilde, ruhen ve bedenen bir ömür boyu sürecek şekilde bir araya gelmesi.

Evlilik, karşı cinsten iki kişi arasında yapılabildiği gibi, hemcins bireyler arasında da yapılabilmektedir. Günümüzde eşcinsel bireyler, eşcinsel evliliklerin yasal olduğu ülkelerde evlenme hakkına sahiptirler. Evlilik olağan olarak, ailenin çoğalmasının temelini oluşturur. Yani, evli çiftin çocuk yaparak onları yetiştirmeleri beklenir. Pek çok toplum, kişinin aynı anda birkaç eşle birden evlendiği çokeşliliğe izin vermemektedir. Medeni hukuk ve tarihte evlenmenin amacı, müstakbel eşlerin devamlı bir yuva kurmak için yaptıkları karşılıklı taahütlere resmi bir nitelik kazandırmaktır. Nitekim, insan topluluklarının çoğunda, evlenme vardır ve dünyaya çocuk getirilmesi, bunların korunması ve eğitilmesi amacıyla eşlerin bir araya gelmesi olarak kabul edilmiştir. Bununla beraber, bazı evlenmelerin böyle bir amacı bulunmadığı da bir gerçektir, örneğin geç yaşta yapılan evlilikler, eşcinsel evlilikler veya ölüm halindeyken yapılan evlenmeler gibi. 10. yüzyıla kadar Roma'da evlenme işlerinde yasama ve yargılama yetkileri devlete aitti. Bununla birlikte, hristiyan kilisesi, kuruluşundan itibaren, kendi mensuplarının evlenmelerinde uyulması gerekli bazı özel emirler ve yasaklar getirmişti; bunlara karşı gelen dini cezalara çarptırılır, en önemlisi de aforoz edilirdi. Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra siyasi otoritesinin ortadan kalkması, kilisenin bu yasama ve yargılama yetkilerini yavaş yavaş benimsemesine yol açtı. 10. yüzyıldan itibaren de onun bu yetkilerine karşı çıkan olmadı. Fakat yeniden güçlenen krallık, öteki işlerde olduğu gibi evlenme konusunda da kilisenin yetkilerine sahip çıkmaya kalkıştı. Bu çaba Batı'da 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar sürdü ve evlenme akitlerinin belediyelere bırakılmasıyla son buldu. O tarihten itibaren birçok ülkede, hukuki evlenme şekli olan medeni evlenmenin yanı sıra isteğe bağlı olarak ve ancak medeni evlenmeden sonra yapılabilmek şartıyla dini evlenme şekline de yer verilmeye başlandı. (Devamı...)


Jan Neruda (d. 9 Temmuz 1834 – ö. 22 Ağustos 1891) Çek gazeteci, yazar ve şair. "Mayıs Okulu" üyesi olan Neruda, Çek gerçekçiliğinin önde gelen temsilcilerindendi.

Jan Neruda, Prag'da Malá Strana'da (Küçük Mahalle) yaşayan bir bakkalın oğlu olarak dünyaya geldi. Felsefe ve dilbilim okuduktan sonra 1860 yılına kadar öğretmen olarak çalıştı. Daha sonra ise gazetecilik ve yazarlık yapmaya başladı. Hiçbir zaman evlenmeyen Neruda, yazar Karolína Světlá ile uzun süre birlikte oldu. Yazar, Çek vatanseverliğinin yeniden doğmasını teşvik eden çalışmaları ile ünlendi. Kendi döneminin kültürel ve politik mücadelelerinin merkezinde yer alan Neruda, duyarlı bir eleştirmen olarak haklı bir ün kazandı. Vítězslav Hálek ile birlikte yeni edebi akımların göze çarpan temsilcileri oldular. Prag'ın küçük burjuvaları ile ilgili yazdığı hicivler çok ünlüydü. En popüler çalışmalarından biri, kısa hikâyelerden oluşan "Povídky malostranské" (Küçük Mahalle'nin Dedikoduları, 1877) idi. Bu kitap, İngilizce'ye 1957 yılında roman yazarı Ellis Peters tarafından çevrildi. Neruda'nın hikâyeleri okuyucuyu Küçük Mahalle'nin sokaklarına, dükkânlarına, kiliselerine, lokantalarına, evlerine götürür. 1891 yılında ölen yazar, Prag'daki Vyšehrad Mezarlığı'na gömüldü. Ölümünden sonra kitaplarında da çok sık geçen Küçük Mahalle'deki Ostruhová Sokağı'nın ismi Nerudova Ulice (Neruda Sokağı) olarak değiştirildi. 1971 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Şilili şair Neftalí Ricardo Reyes Basoalto, Pablo Neruda takma adını Jan Neruda'dan esinlenerek kullanmaya başlamıştır. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 25 - Cts

Auschwitz-Birkenau (Bu ses hakkındaKonzentrationslager Auschwitz ), Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş en büyük toplama, zorunlu çalışma ve imha kampı.

İlk kurulan ana kamp Auschwitz I Polonya'nın Kraków şehrinin 60 km batısında, küçük bir şehir olan Oświęcim'in güneybatısında, Auschwitz II Oświęcim'in 3 km batısında Brzezinka (Birkenau) köyünde, I.G. Farben, Krupp, Siemens gibi fabrikalar için yapılan Auschwitz III ise Oświęcim doğusunda Monowice (Monowitz) köyünde inşa edilmiştir. Auschwitz-Birkenau'ya tüm Avrupa'dan 1,3 milyon insan yerleştirilmiştir. Bunların, 1 milyonu Yahudi olmak üzere 1,1 milyon insanın öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Yaklaşık 900.000 kişi kampa geldikleri anda doğrudan gaz odalarına gönderilmiş ya da vurularak öldürülmüştür. Kalan 200.000 kişi, hastalık, eksik beslenme, kötü muamele, tıbbi deneyler nedeniyle ve daha sonra gönderildikleri gaz odalarında ölmüştür. Ortalama 6 ay içinde ölen tutsaklar, en ağır şartlarda günde en az 10 saat çalıştırıldılar. Gaz odalarına gönderilirken, saç kesme, ceset toplama, yakma gibi işlemleri de yine kendileri yapıyorlardı. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Auschwitz, eski adıyla Oscwinchim, yarısı Yahudi olan 14 bin kişinin yaşadığı sakin bir kasabaydı. Auschwitz ismi, Holokost sürecinde kurban olanların ve dolayısıyla II. Dünya Savaşı'ndaki Nazi dehşetinin sembolü olmuştur. Bu kamplarda, Yahudi, Roman, eşcinseller gibi Nazilerin düşman ilan ettikleri gruplar başta olmak üzere 6 milyon kişi ölmüştür. 1979 yılında UNESCO'nın İnsanlığın Kültür Mirası listesine eklenen bu iki kampın kalıntıları ve Yahudi mezarlığı, Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi ve Holokost anma mekânı olarak kamuya açılmıştır. (Devamı...)


Quasimodo Victor Hugo tarafından 1831'de yazılan Notre Dame'ın Kamburu (Fransızca: Notre Dame de Paris, İngilizce: The Hunchback of Notre Dame) romanında çingene Esmeralda'ya aşık olan çirkin, kambur, aksak ve sağır zangoç.

Romandaki Quasimodo, vahşi ve asil ruhluluğun trajik bir örneğidir. Quasimodo (Türkçe okunuşu Kazimodo) ağır fiziksel sorunlarla birlikte doğmuştur. Hugo, Quasimodo'nun sağ gözünü kapatan iri bir siğilden başka sırtında da kambur olduğunu tasvir eder. 4 yaşına doğru ebeveynleri tarafından Notre Dame Katedrali'nin merdivenlerinde terkedilmiştir, çirkinliği sebebiyle kimse almak istemeyince rahip Claude Frollo tarafından evlat edinilmiş ve Claude Frollo, paskalya sonrası ilk pazar günüyle ilgili olarak adını Quasimodo koymuştur. Büyüyünce katedralin çanlarını çalmakla görevlendirilen Quasimodo çan sesleri yüzünden zamanla sağır olur. Sürekli çirkinliğiyle alay eden halkın içine karışmaktan hiç hoşlanmaz. Zamanla insanların her söylediğini bir alay veya lanet saymaya başlamış, insanlara duyduğu kin her gün büyümüştür. Sağırlığı sebebiyle sadece yalnız kaldığında bozduğu bir suskunluğa gömülmüştür. Notre Dame Katedrali'nin çan kulesi en sevdiği yerdir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 26 - Paz

Kunstformen der Natur (Doğanın Sanatsal Biçimleri), Alman biyolog Ernst Haeckel'in taş baskı eserlerinden oluşan bir kitaptır.

1899-1904 yılları arasında 10 levhalık setler halinde ve 1904'te de tam bir cilt olarak yayımlanan bu kitapta, çoğu ilk olarak Haeckel'in kendisi tarafından tanımlanmış olan çeşitli canlılara ait 100 adet baskı levha bulunur. Kitap, Haeckel'in kariyeri boyunca üretmiş olduğu taslaklar ve sulu boya resimlere dayanarak üretilmiş binden fazla baskı içinden en iyilerinin seçilmesiyle oluşturulmuştur. Haeckel'in kitabında özellikle dikkat çeken levhalar arasında, Protista âleminin Radiolaria (ışınlılar) şubesine dahil planktonlara ait olan ve bu canlıların amatör mikroskopçular arasında popülerleşmesine katkıda bulunan çeşitli baskılar vardır. Bu baskılardan, neredeyse her onluk sette en az bir tane bulunur. Hayvanlar âleminin Knidliler (Cnidaria) şubesi de kitapta oldukça öne çıkarılmıştır. Actiniaria, Semaeostomeae ve Siphonophora gibi çeşitli Knidliler takımlarından canlılara yer verilmiş olan kitabın birinci onluk setinde, Haeckel'in ikinci eşi Anna Sethe'nin ölümünden kısa bir süre sonra tanımladığı ve "Desmonema annasethe" adını verdiği (günümüzde, Cyanea annasethe), özellikle çarpıcı bir denizanası da resmedilmiştir. (Devamı...)


Ayumi Hamasaki (Japonca 浜崎あゆみ) (Hamasaki Ayumi, d. 2 Ekim 1978), ödül kazanmış bir J-pop şarkıcısı ve söz yazarıdır. Ayu olarak da bilinen Hamasaki Japonya'nın en ünlü ve itibarlı pop şarkıcılarından biridir ve "J-Pop'un İmparatoriçesi" unvanını taşımaktadır. Fukuoka'da, tek-ebeveynli bir ailede doğup büyüyen Hamasaki eğlence sektöründe kariyer izlemek amacıyla on dört yaşında Tokyo'ya yerleşti. İlk çıkışını 1998'de "Poker Face" single'ı ile yaptığından beri dokuz tam-uzunluklu stüdyo albümü, bir mini-albümü, dört derleme albümü, kırk dört single'ı ve sayısız stüdyo olmayan albümleriyle yaklaşık 50 milyon kayıt satmıştır.

39. single'ı "Startin'/Born to Be..." (2006) ile birlikte Hamasaki, Japonya'nın en çok bir numara single'ı bulunan bayan solo sanatçısı haline geldi. 2007'de "Talkin' 2 Myself" singleının çıkışıyla Hamasaki, 33 bir-numara singlea ("A Song Is Born" da dahil edildiğinde 34) ve Japon Oricon listelerinin Top 10'unda zirveye çıkmış 43 single'a imza atmış oldu. (2002'deki "Free & Easy"'den başlayan) 25 adet ardışık olarak bir-numara olmuş single'ı vardır. Ayrıca ilk orijinal on bir albümü Oricon listelerinde zirve yapmış ilk Japon sanatçıdır. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 27 - Pzt

Venüs Güneş Sisteminde, Güneş'e uzaklık bakımından ikinci sıradaki, sıcaklık bakımından da birinci sıradaki gezegen.

Güneşe uzaklık bakımından ikinci sırada olmasına rağmen en sıcak gezegen olmasının nedeni de atmosferinin gelen güneş ışınlarının dışarı çıkmasına izin vermemesidir. Hatta bazı kişiler eskiden Dünya gibi üzerinde canlıların yaşadığı yeşil bir gezegen olduğunu da söylerlerdi. Ayrıca Zühre, Çolpan veya Çoban Yıldızı olarak da bilinir. Bu gezegen adını Eski Roma tanrıçası Venüs (Eski Yunan Mitolojisi'nde Afrodit)'ten almıştır. Kendi ekseni etrafında, Güneş Sistemindeki diğer tüm gezegenlerin aksi istikamette döner. Güneş etrafındaki dönüşünü 224.7 Dünya gününde tamamlar. Büyüklüğü açısından Dünya ile benzerlik gösterdiğinden Dünya ile kardeş gezegen veya dünyanın ikizi olarak da bilinmektedir. Gökyüzünde Güneş'e yakın konumda bulunduğundan ve yörüngesi Dünya'nınkine göre Güneş'e daha yakın olduğundan yeryüzünden sadece Güneş doğmadan önce veya battıktan sonra görülebilir. Bu yüzden Venüs Akşam Yıldızı, Sabah Yıldızı veya Tan Yıldızı olarak da isimlendirilir. Çoban Yıldızı da denmektedir. Görülebildiği zamanlar, gökyüzündeki en parlak cisim olarak dikkat çeker. Venüs Ay, Güneş, Merkür, Mars, Jüpiter, ve Satürn ile birlikte, görünür hareketlerinin diğer yıldızlardan farklılığıyla tanınan 7 gökcisminden biri olarak gösterilir. Bu yönüyle, antik gökbilim için olduğu kadar astroloji açısından da önem taşıyan gezegen, birçok dilde haftanın yedi gününe adını veren gökcisimlerinden biri olarak, tarihöncesinden günümüze insan kültüründe yerini korumuştur. Günümüze ulaşan en eski gökbilimsel belge olan ve MÖ 7. yüzyıl]]a ait olduğu sanılan Ammisaduqa tabletinde Babillilerin MÖ 1700-1400 yılları arasında yaptıkları Venüs gözlemlerinden söz edilir. Eski Mezopotamya, Orta Amerika ve Uzak Doğu kültürlerinde Venüs'ün önemli bir yeri olmuştur. Eski Yunan'da sabah yıldızı olarak görüldüğünde 'Phosphorus', akşam yıldızı olarak görüldüğünde ise 'Hesperus' olmak üzere iki ayrı ad taşımaktaydı. Pisagor sayesinde bu iki yıldızın aslında aynı gökcismi olduğunu öğrenen ilkçağ dünyası, Venüs ve Merkür'ün Güneş çevresinde döndüğünü ileri süren Heraklit ile ilk kez güneşmerkezli görüş ile tanıştı. (Devamı...)


Simón Bolívar ya da tam adıyla Simón José Antonio de la Santísima Trinidad Bolívar Palacios Ponte y Blanco (d. 24 Temmuz 1783 - ö. 17 Aralık 1830), Güney Amerikalı devrimci önder.

1783 yılında aristokrat bir ailenin çocuğu olarak doğdu; ancak çocuk yaşta ailesini kaybetti. Ailesinden kalan mirasla devam ettiği askeri eğitimini İspanya'da tamamladı. 1810 yılında Venezuela'ya döndü ve sömürge yanlısı güçler ile Caracas'ta savaştı ve Venezuela'nın bağımsızlığını ilan etti. Sonra İngiltere'ye gidip tarafsızlık sözü aldı, döndü ve CaracasNapolyon'un kardeşi Joseph'in komutasındaki İspanyol ordusunun elinden aldı. İspanyollar tarafından yakalanıp Kolombiya'ya sürgün edildi. Burada 1814 yılında Kolombiya ordusunun başına geçip, başkent Bogota'yı ele geçirdi. İmkansızlıklar nedeniyle Kolombiya'da ağır yenilgiler aldı ve Jamaika'ya gitmek zorunda kaldı. Haiti'de yeni güçler topladı ve Venezuela'ya tekrar saldırdı. Ciudad Bolivar şehrini ele geçirdi ve tek başına yönetmeye başladı. Uzun yıllar boyunca bu bölgeden İspanyollara karşı mücadele etti ve 1821 yılında içinde Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru'nun bulunduğu, o zamanlar Büyük Kolombiya olarak adlandırılan bölgeyi İspanyol sömürgesinden kurtardı ve ilk başkanı oldu. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Şubat 28 - Sal

Bugut Yazıtı Moğolistan Halk Cumhuriyeti sınırları içinde Bugut Dağı yakınındaki bir ovaya yer dikilmiş I. Köktürk Kağanlığı (582) dönemine ait dikilitaş.

Bilinen eski Türk bengi taşlarındandır. 572-580 yılları arasında geçen tarihî olayların anlatıldığı biyografik ve didaktik bir eserdir. Üç yüzü Soğd harfleriyle yazılmış Soğdca bir metni; bir yüzü ise, Brâhmî harfleriyle yazılmış Sanskritçe bir metni içerir. Adını Arhangay Aymag ilinin Bayn Tsagaan Gol (Kutsal Beyaz Göl) bölgesindeki Bugut (Geyikler) Dağı'ndan alır. Bu dağın yaklaşık 10kilometre doğusundaki geniş ovaya inşa edilmiş I. Köktürk Kağanlığı dönemine ait anıt mezar külliyesindeki eserlerdendir. Yazıt, bir kaplumbağa kaidesi üzerine oturtulmuştur. Anıtın yeri, 1956 yılında Moğol bilim adamı Ts. Dorjsüren tarafından tespit edilmiştir. Bugut yazıtı ve bu yazıta ait kaplumbağa kaide, bugün Çeçerleg Müzesi'nin bahçesindeki açık alanda sergilenir. I. Köktürk Kağanlığı dönemine ait yazıtın üç yüzü Soğd harfleriyle yazılmış Soğdça bir metni; bir yüzü ise, Brâhmî harfleriyle yazılmış Sanskritçe bir metni içerir. Metinlerde 572-580 yılları arasında gerçekleşen tarihi olaylar anlatılmaktadır. Söz konusu tarihi olaylar, “Türk /Bilge/ Kaganı Nivar'ın Mahan Tigin'in ölümü üzerine bir bengü taşın dikilmesini buyurması", "Mahan Tigin ve Muhan Kağan'ın ortak hükümdarlıkları", "Mahan Tigin'in tahta çıkışı", "Mahan Tigin ile Tatpar Kağan'ın (Taspar Kağan'ın) ortak hükümdarlıkları" gibi konuları içerir. Bu olayların anlatımı ile Türk devletinin sosyal yapısı ve işleyişi (kağan ve sülalesi, şadapıtlar, tarkanlar, kurkapınlar, sengünler, tudunlar, atlılar ve halk); Türk milletinin yaşayış ve inanışı, değer yargıları, başka millet ve topluluklarla ilişkileri, hoşgörüsü hakkında bilgiler verilmektedir. (Devamı...)


Steve McQueen ya da tam adıyla Terence Steven McQueen (d. 24 Mart 1930 - ö. 7 Kasım 1980), Amerikalı sinema oyuncusu.

McQueen doğduktan hemen sonra onları terkeden babasını hiç tanımamıştır. Annesi de onu küçük yaşlarında terkedince, Missouri'deki amcası tarafından büyütülmüştür. 12 yaşında tekrar annesiyle buluşmuş ve Los Angeles'e taşınmışlardır. Ancak 14 yaşına geldiğinde annesi onu Chino Hills'de asi çocukların gönderildiği bir tür islah evine yollamıştır. Chino'yu terkettikten sonra 1947-1950 arasında ABD deniz kuvetlerine katılmıştır. 1952'de oyunculuk dersleri almaya başlayan McQueen, 1955'te ilk filmi A Hatful of Rain ile kamera karşısına geçmiştir. 1950'lerin ortalarındaki pek çok canlı ve önceden kaydedilmiş tv görüntülerinden sonra McQueen, western stilindeki seri film Wanted: Dead or Alive (Aranıyor: Ölü Ya da Diri) ile düzenli bir iş sahibi olmuştu. Zamanın diğer tipik western tv dizilerine göre farklı bir içeriğe sahipti. McQueen, 1953'te Girl on the Run, 1956'da da Somebody Up There Likes Me filmlerinde küçük rollerde oynadı. İlk başrol oyunculuğu ise 1958'deki korku filmi The Blob ile geldi. 1959'daki Never So Few filminde Frank Sinatra'nın, Sammy Davis, Jr. ile tartışması üzerine Davis'in yerini aldı. 1960'ta John Sturges'ın yönettiği The Magnificent Seven filminde Yul Brynner, Robert Vaughn, Charles Bronson, ve James Coburn ile birlikte oynadı ve bu film onun ilk büyük çıkışı oldu. Steve McQueen'in bir sonraki önemli filmi 1963'te çevirdiği The Great Escape (Büyük Kaçış) dir. Bronson ve Coburn bu filmde de rol almışlardır. Film, II. Dünya Savaşı sırasında bir esir kampından toplu kaçışı konu almaktadır. Steve McQueen bir sahnede motorsikletle müthiş bir atlayış yapar. Aslında atlayışı yapan, uzaktan McQueen'e çok benzeyen, bir diğer motorsiklet meraklısı arkadaşı Bud Ekins'dir. Ancak seyirci bu gerçeği yıllar sonra öğrenecektir. (Devamı...)

görüntüle - değiştir - Add korunmuş sürümü oluştur
Korunmuş sürümü oluşturmak için birinci satırı silip {{kopyala:GM kutu ekleyip kaydedin.

Mart 1 - Çrş

Seçilmedi

Add oluştur



Bugün 19 Nisan 2024, Cuma ; saat 22.40 UTC