Tartışma:Atlantis

Sayfa içeriği diğer dillerde desteklenmemektedir.
Vikipedi, özgür ansiklopedi

atlantisin simgesiyle yeri tesbit edilebilir simgesi? --mariposa_traicionera 23:54, 23 Ekim 2006 (UTC)

bence atlantis imparatorlugu platonun dedii gibi mö.400 yıllarında buyuk tufan sonucu denizin derinlekirinde kayboldu we bi daha hic haber alınamadı... ama bazı bilim adamları ise volkonik bir patlama olduğunu ve tsunami ile yok olduğunu düşünürler bence atlantis imparatorluğu platon'un dediği gibi M.Ö. 400 yıllarında büyük tufan sonucu denizin derinliklerinde kayboldu ve bir daha hiç haber alınamadı... --81.214.27.145 23:10, 21 Nisan 2007 (UTC) (Türkçemizi düzgün kullanalım lütfen) bu arkadaşlarımızın nükleer fizikle uğraşıp(ki kimden öğrendilerse muhtemelen bir felaketle karşılaştılar)soğuk veya sıcak füzyonu buldularsa ben tüm geçmişimizi tekrar sorgulamamızı öneririm... david gibbins'in de romanında anlattığı gerçeklerden biri messiyan tuzluluk krizi suların çekilmesi sonucu oluşmuş va daha sonra sular taşkın yapacak şekilde çoğalmıştır ve atlantis bunun sonucunda sular altında kalmıştır...

Bağlantılar Hakkında[kaynağı değiştir]

Sayfanın sonunda belirtilen dış bağlantılar içinde Atlantis-akaşik-2 ve Devreler Teorisi isimli bağlantılarda sorun var. Sayfayı düzenleyen kişinin ilgilenmesini rica ediyorum. fotte

  • Maalesef o bağlantılar artık görünmüyor, bu durumda ya o bağlantılar silinebilir ya da arzu edilirse o bağlantılarda belirtilen bilgileri tartışma sayfasına aktarabilirim, sevgi ve saygılarımla--Düşünenadam 00:06, 4 Mart 2008 (UTC)
Eğer bağlantıları yenileyemiyorsan buraya taşıman güzel olabilir. Teşekkürler :) fotte
  • Çıkmayan bağlantılardan devreler teorisi ile ilgili linkte verilen bilgilerden bir kısmı şuydu,talep üzerine tartışma sayfasına aktarıyorum:

Devreler teorisi”ne göre, Dünya bugüne dek birçok defa “toplu doğal afetler dönemi” geçirmiştir ki, devreler(sikluslar) genellikle, kimi kutsal metinlerde “tufan” sembolüyle belirtilen bu “toplu doğal afetler dönemi”yle sona erer(Tufan denildiğinde genellikle su baskını ya da suların yükselmesi afeti anlaşılırsa da, tufan ,ezoterik anlamıyla,yalnızca su baskınını değil,depremler,volkanik patlamalar,Dünya ekseninin değişmesi,iklimlerin değişmesi,kıtaların okyanuslara gömülmesi,dağların yükselme hareketleri,büyük bir metoorun düşmesiyle dengelerin değişmesi gibi insanlığı tehdit eden büyük doğal afetler için kullanılan genel bir semboldür).Pisagor’a göre insanlık, böyle 6 “doğal afetler dönemi” geçirmiştir,7’nci devrede bulunmaktayız. Devreler teorisine göre, devreler eş süreli periyotlar değildir (İlk devrelerin yüzbinlerce yıl sürdükleri, sonrakilerin onbinlerce yıl sürdükleri belirtilir. Öte yandan insanlığın şu anda bir devre sonunda ve aynı zamanda bir yol ayrımında bulunduğu belirtilmektedir;ya başaracak ya çökecektir).Toplu doğal afetler, bir cezalandırma yöntemi değildir, dünyanın kendi maddi evriminin,gelişiminin doğal olaylarıdır; nitekim günümüzde insanların yaşamadıkları bölgelerde de doğal afetler olmaktadır."--[[Ku

Tufanla ilgili kanıtlar[kaynağı değiştir]

Belki de "Atlantis" sözcüğü genel anlamda eski bir uygarlığın sular altında kaldığını gösteren bir ifade olabilir. Ve genelde tufanın bölgesel bir afet olduğunu düşünen insanlar bunun bir ada olduğunu düşünmüş olabilirler. Dünya çapında olduğu görülen tufanla ilgili kanıtlara bakarak, insanların da Dünya çapında bir felaket yaşadıkları düşünülebilir. Yoksa eskiden insanlar hep biraraya gelerek Atlantis adı verilen bir yerde topluca mı yaşıyorlardı? Bugün Dünya'nın her kıtasındaki farklı toplumlardaki tufanla ilgili efsaneler birbirleriyle örtüşmektedir. Kanımca Atlantis ve Buzul Çağı ile ilgili fikirler birer varsayımdırlar. İçinde gerçekler olmakla birlikte düzeltilmesi gereken hususlar da bulunmaktadır. Örneğin, bir Buzul Çağı'ndan bahsediliyor, ama öte yandan kutuplarda bulunan hayvan ve bitki fosilleri bunun tam aksini gösteriyor. Yani eskiden buralar tropik bitkilerin yetiştiği ve sıcakkanlı hayvanların yaşadığı bölgelermiş. Öte yandan tufan yalnızca bölgesel bir su baskını ise, dünya ölçeğinde önemsiz olan bir su baskını nasıl olur da, Niagara gibi şelalelerin oluşmasına yol açabilir. Ya da okyanusların altına uzanan ırmak yatakları ve buralardaki ormanlar. Ya dağlık bölgelerdeki deniz canlıları için ne denilebilir. Bölgesel bir su baskını dünyanın her tarafındaki bu tür kanıtlarla uyuşuyor mu? Hayır.

"...yalnızca su baskınını değil, depremler, volkanik patlamalar,... iklimlerin değişmesi, kıtaların okyanuslara gömülmesi, dağların yükselme hareketleri..."

depremler
volkanik patlamalar ("...enginlerin bütün kaynakları fışkırdı...)
iklimlerin değişmesi
kıtaların okyanuslara gömülmesi
dağların yükselme hareketleri
  • Yaratılış 6,11 Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı. 12 Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı.

Bütün bunlar bir tufanla olabilecek şeylerdir. Denizlerin ortalama derinliği 4000 m. iken, karaların ortalama yüksekliği 800 m. dir. Bir hesapla deniz diplerindeki çukurlar karalarla doldurulacak olsaydı, yeryüzünün yüzeyinde 2500 metre yükselen bir deniz seviyesi olacağı hesaplanmıştır.

Bu konuda farklı söylenenler:

Eskiden atmosfer günümüzdekinden daha kalın bir su buharı tabakası ile kaplıydı.
Bu su buharı kutuplarla ekvator arasındaki sıcaklık farkını hemen hemen eşitliyordu.
Tufanda atmosferdeki su tabakasının düşmesiyle kutuplarda ani bir soğuma oldu.
Yaratılış 8,22 "Dünya durdukça Ekin ekmek, biçmek, Sıcak, soğuk, Yaz, kış, Gece, gündüz hep var olacaktır."
Dünyanın her yerinde, binbir çeşit canlıya ait kırılmış, burulmuş kemik yığınlarından oluşmuş toprak altında kalmış fosil çukurları, tufanın sularının çukur bölgelere akarak önüne kattığı herşeyi sürüklemesiyle oluştu.
Belki petrol yatakları bu nedenle oluştular. Sökülerek sularla sürüklenen on binlerce yıllık ormanların ağaçları bazı akıntının sürüklediği çukur bölgelerde toplandılar ve yerin hareketleriyle üzerleri kapanarak yeraltında kaldılar.
Sıcak bölgelerdeki bu fosiller etleri çürüdüğü için kemik fosillleri olarak kaldılar.
Profesör Frank C. Hibben'e göre son buz çağın sonuna gelen bu devrede sadece Kuzey Amerika'da 40 milyon hayvan ölmüştü.
Kutuplardaki ani soğumayla, önceden buralarda yaşayabilen sıcakkanlı hayvanlar ağızlarında ve midelerindeki otları sindiremeden öldüler ve fosilleri donarak günümüze kadar korundular.
Bu mamutların toplu bir felakete kurban oldukları ortadadır. Ani bir donmadan ölen bu mamutlardan bazıların ağızlarında halen yemekte oldukları otlar bulunduğu görülmüştür.
Sanıldığı gibi bir buzul dönemi yoktu. Tersine kutuplarda sıcakkanlı hayvanlar ve tropik bitkiler yaşıyordu.
Tufan öncesi karaların yüksekliği günümüzdekinden azdı.
Hem denizlerdeki (belki hem de karalardaki) volkanik patlamalarla yeryüzünün şekli değişti ve karalar yükselirken, denizler daha da derinleşti.
Cordilleras Dağları yaklaşık 10,000 yıl önce meydana geldiler.
Karaların yüksek bölgelerinde bulunan deniz canlılarına ait fosiller bu nedenle buralardadırlar.
Bunun sonucunda eskiden orman olan veya denizlere ulaşan ırmaklar bu değişimden sonra okyanusların altında kaldılar.
Karbon 14 testlere göre şu anda Bermuda civarlarında deniz altında olan geniş bir bölgede 11,000 yıl önce sedir ormanları vardı. Aynı şekilde İngiltere’ye yakın Kuzey Denizi, İrlanda ve Grönland yakınlarında deniz diplerinde binlerce yıl önce denizin dibini boylamış ormanlar görülür.
Yeryüzüne yağan yağmurlarla artan trilyonlarca tonluk ilave su, karaların nispeten ince kabuğuna basınç yaparak bu oluşuma etki etti.
Hızla akan sular kara parçaları üzerinde derin ırmak yatakları oluşturdular.
Amerika'da Niagara şelalelerin 12.500 yıl evvel meydana geldiği hesaplanmıştır.
Karbon 14 yönteminde ciddi hatalar vardır. Daha yakın tarihler geçerlidir.

--78.177.191.94 14:35, 7 Temmuz 2008 (UTC)


Atlantis'in batışı - yüksek dağların doğuşu[kaynağı değiştir]

Karbon 14 yöntemi en fazla 40 50 bin yıllık bir geçmişe gidebilir ve bu yöntemin ölçümlerde binlerce yıllık hataları içerdiği iddiaları vardır. Yani karbon 14 ile karbon 12'nin birbirine oranının sabit olduğu varsayımından yola çıkılarak bir saat oluşturulmaya çalışılmıştı. Ancak zamanla daha sonraları yapılan incelemeler bunun yanlışlığını ortaya koydu. Daha ayrıntılara girmezsek, bu yöntem yakın dönemlerin dışında onbinlerce yıllık hataların oluşmasına yol açar. Bunun anlamı şudur. Örneğin 15.000 - 20.000 yıllık bir tarihin aslında çok daha yakın bir zaman olduğu ortaya çıkmaktadır. Karşılaştırma için:

http://www.yorumla.net/universiteler/463446-karbon-14-metodyu-ve-soru-isaretleri.html

  • "Cook, radyokarbon oluşması ve bozulmasıyla ilgili eldeki en son rakamları aldı ve buradan sıfır radyokarbona ulaşacak şekilde geriye doğru hesaplamalar yaptı. Aslında bunu yaparken, radyokarbon tekniğini kullanarak Dünya atmosferinin yaşını hesaplamaya çalışıyordu. Sonuçta, Dünya atmosferinin yaşı 10.000 yıl civarında çıktı. Üniformitaryen jeoloji ve Darwinci teori diyetiyle beslenip yetiştirilmiş birisi için, veya standard bir jeoloji ders kitabını açan lise veya üniversite öğrencisi için, hayatın Dünya üzerinde 10.000 yıl gibi kısa bir geçmişi olabileceği fikri, kaçınılmaz olarak mantıksız gözükür. Acaba radyokarbon metodu yaşı bilinen nesneler için test edilip doğruluğu tamamen gösterildi mi? Acaba bu teknik, mükemmel sonuçlarla arkeolojide geniş bir kabul gördü mü? Acaba kullanılan metodda yıllar önce herhangi bir kusur bulunmuş muydu?"

Öte yandan karbon 14 yönteminin dışındaki başka yöntemlerle yüz milyonlarca yıllık fosillerin bulunduğundan yola çıkılarak bir zaman cetveli oluşturulur. Bu yöntemlerde de örneğin kayaçların katmanlarından, kaya tabakalarının yaşlarından yola çıkılarak bir ölçümleme yapılır. Bu ölçümlemelerdeki mantık şudur: Bu tabakalar milyonlarca yılda oluşur ve eğer bu katmanların arasında bir canlıya ait fosil veya bir fosilin izi bulunursa bu fosile ait canlının, içinde bulunduğu kayaçın yaşıyla yaşıt olduğu fikri kabul edilir. Ama burada unutulan bir şey vardır. Acaba bu kayaçlar gerçekten hiç altüst olmamış bir halde doğru bir orantıda mı gelişmelerini sürdürmüşlerdir? Eğer böyleyse o zaman ölçümler doğrudur. Ama eğer kıtaların bile batmasına ve Cordilleras dağları gibi devasa oluşumların birdenbire bir başka etkiyle kısa bir süre içinde oluştukları düşünüldüğünde ortaya ne çıkar. Acaba katmanlarda kırılmalar, yamulmalar, burulmalar meydana gelirken, bu bölgelerde yaşayan bazı canlılar bu katmanların arasında kalmış olamazlar mı? Eğer böyle olursa bu canlının bu katmanla aynı yaşta olduğu düşüncesi ortaya çıkar ve bizi yanıltmaz mı? Karşılaştırma için:

http://www.baktabul.com/jeoloji-yer-bilimi/67141-jeolojinin-tarihcesi-jeolojinin-tarihcesi-hakkinda-jeolojinin-tarihcesi.html

  • On yedinci yüzyılda yer kabuğunun tabakalardan meydana geldiği ve tortu maddelerinin zamanla sıkışarak yeni tabakalar meydana getirdiği anlaşılarak üst üste binme kânununun temel prensipleri atıldı. On sekizinci yüzyılda yerkabuğunun katlarının meydana gelmesi için çok uzun zamanlar geçtiği ve katlar arasında fosillerin bulunduğu anlaşılınca jeolojik zaman kavramı meydana çıktı. On dokuzuncu yüzyılda jeolojistler, jeolojinin genel teorilerinden sıyrılıp teferruatlı incelemelere girdiler. 1860’ta Kuzey Amerika’da yapılan incelemelerde, kayaçlarda Mesozoik ve Tersiyer zamanlardan kalma bol miktarda omurgalı hayvan kemikleri bulununca, Hutton ve Playfair’in çok önceleri iddiâ ettikleri yerkabuğunun uzun zaman sürerek meydana gelmesi ve yerkabuğunun zamanla kırılıp alttaki tabakaların yüzeye çıkarak daha genç tabakalar üzerinde yer alması üst üste binme kânunu kabûl edilerek jeoloji ilminin gelişmesi bu târihten îtibâren başlamış oldu.

Demek ki yerkabuğunun kırılan alttaki tabakaları yüzeye çıkarak daha genç tabakaların üzerinde yer alabiliyor. Bu durumda bu canlı fosillerin yaşlarında da milyonlarca yıllık hataların yapılabileceği demektir.

  • Tufan öncesi karaların yüksekliği günümüzdekinden azdı.
  • Hem denizlerdeki (belki hem de karalardaki) volkanik patlamalarla yeryüzünün şekli değişti ve karalar yükselirken, denizler daha da derinleşti.
  • Cordilleras Dağları yaklaşık 10,000 yıl önce meydana geldiler.
  • Karaların yüksek bölgelerinde bulunan deniz canlılarına ait fosiller bu nedenle buralardadırlar.
  • Bunun sonucunda eskiden orman olan veya denizlere ulaşan ırmaklar bu değişimden sonra okyanusların altında kaldılar.

Deniz canlılarına ait fosillerin dağların tepelerinde bulunabilmesinin hangi açıklaması olabilir? Şimdi bu fosillerin yüz milyonlarca yıllık olduğu mu iddia edilmelidir? Eğer yalnızca varsayımlardan yola çıkılırsa çok büyük yanılgılar meydana gelir? Kuşkusuz dünyanın yaşı 4 milyar yılı bulur. Evrenin yaşı da 14 milyar yıl kadar olabilir? Ama biliminsanlarının vardığı bütün bilimsel yargılar son söz anlamına gelmez. Yani Dünya'nın yaşı milyarlarca yıl olduğu doğrudur, fakat kayaçların arasındaki fosillerin yaşının yüzmilyonlarca yıl olduğu iddiası yanlıştır.

http://www.canimablama.com/showthread.php?tid=7498&pid=11094#pid11094

  • "18.yüzyılın en önemli iki jeoloji kuramı Neptüncülük ve Plütonculuktu. Neptüncüler, Yer’in bir zamanlar bulanık ve çamurlu bir okyanusla kaplı olduğunu varsayıyorlardı. Bu sudan düzensiz okyanus tabanına çökelen ilk tortulların graniti ve öteki kristalin kayaçları oluşturduğunu ileri sürüyorlardı. Böylece okyanus alçaldıkça,yeni tortullar katmanlar halinde üst üste biniyordu. James Hutton önderliğindeki Plütoncular ise, Yer’i ısı makinesi gibi işleyen dinamik bir cisim olarak tasarlıyorlardı. Akarsular karaları aşındırarak taşıdıkları molozları deniz dibine çökeltir. Yer’in iç kesimlerindeki ısı, belirli bölümlerin genleşmesine ve pekişmiş olan deniz çökellerinin yükselerek yeni karalar oluşturmasına yol açar."
  • "Gözlemcilerin elde ettikleri somut bulguların yorumu da tartışma konusuydu. Örneğin ilk çağlardan kaldıkları kanıtlanan midye kabukları ve diğer deniz fosilleri nasıl oluyordu da dağların tepelerinde bulunuyordu? O kadar yüksek yerlere nasıl çıkmışlardı?"
  • "Neptüncüler, yüksek yerlerde bulunan deniz kabukları ve yeryüzündeki her şeyi yükselip alçalan deniz seviyeleri ile açıklıyorlardı. Dağların, tepelerin ve diğer yüzey şekillerinin Yerküre’nin kendisi kadar yaşlı olduğuna ve ancak küresel sellerin oluştuğu dönemlerde, sular altında kalınca değişime uğradığına inanıyorlardı.Plütonculara göre ise, yanardağ ve depremler yeryüzünü durmadan değiştirmişti. Ama denizlerin bu değişime hiçbir katkısı yoktu. Plütoncular’ın rakiplerine sorduğu en önemli soru, sellerin oluşmadığı dönemlerde onca suyun nereye gittiği ile ilgiliydi. Eğer bir zamanlar Alp Dağları’nı kaplayacak kadar su olduysa, bu su şimdi neredeydi? Ama gene de midye kabuklarının dağ tepelerine nasıl çıktığını ikna edici şekilde açıklayamıyorlardı."

Aslında Dünya'da Alp Dağları'nı kaplayacak kadar su yoktur. Yani buzullar eriyecek olursa Alp Dağları'nı örtmez. Burada hesaba katılması gereken şey yerkabuğunun eskiden günümüzdeki gibi olmadığıdır. Yani eskiden okyanuslar bu kadar derin değildi (Okyanusların içinde ormanlar var) ve dağlarda günümüzdeki kadar yüksek değillerdi. Bu durumda Dünya'daki sular böyle bir yer yüzeyini tamamen örtebilir. Yani bugünkü dağlar ve deniz derinliklerine bugünkü şekliyle bakmamak gerekir. Yani tufan esnasında belki volkanik patlamalarla bazı kıtalar okyanuslara gömülürken, bunun getirdiği tepkisel güçlerle başka yerlerde de Alp Dağları gibi yüksek dağlar oluşabilirler. Bu durumda deniz canlılarına ait fosillerde yükselen kara parçalarıyla birlikte karaların yüksek yerlerinde görülebilecektir. En önemli bir nokta ise bütün bu devasa hareketler esnasında birçok canlının kayaların arasında kalarak fosilleşmeleridir. Bu türden fosilleri bulanlar büyük bir yanılgıyla bunların yaşının bu kaya tabakalarının yaşıyla orantılı olduğunu düşünerek, bu fosillerin yüz milyonlarca yıl yaşında olduğunu varsayarlar. (Karbon 14 yöntemi çok kısa tarihli olduğundan bu ölçümlemeler de işe yaramaz.)

  • Mezmurlar 46,2 Bu yüzden korkmayız yeryüzü altüst olsa, Dağlar denizlerin bağrına devrilse,...
  • Mezmurlar 104,6 Engini ona bir giysi gibi giydirdin, Sular dağların üzerinde durdu.
  • Mezmurlar 104,8 Dağları aşıp derelere aktı, Onlar için belirlediğin yerlere doğru.
  • Mezmurlar 114,4 Dağlar koç gibi, Tepeler kuzu gibi sıçradı.

22 Ağustos 1883'te Krakatau adasındaki yanardağ patlaması ile adanın üçte ikisi denize battı. Bu patlamanın gücü Hiroşima'ya atılan atom bombasının 10.000 ila 100.000 katı büyüklüğünde olduğu hesaplanır.

Haritadaki noktalı kısımlar adanın denize batan kısmını gösteriyor:

http://de.wikipedia.org/w/index.php?title=Bild:Map_krakatau.gif&filetimestamp=20061124112719

http://de.wikipedia.org/wiki/Krakatau

http://en.wikipedia.org/wiki/Krakatoa

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=75166 --81.215.231.76 17:09, 4 Kasım 2008 (UTC)

Buzul çağı efsanesi[kaynağı değiştir]

Maddeden:

  • "Buzul Çağı [değiştir]R. F. Walworth ve G. W. Sjostrom'e göre son buzul çağında su seviyesinin düşük olması Atlantis'in varlığı için yeterli bir sebeptir. Bu iki araştırmacının geniş bir araştırmaya dayanan tezlerine göre periyodik gelen zincir volkanik patlamaları dünyanın geçmişinde uzun buzul çağlar yaratmıştır. Bazı jeolojik izlere göre buzlar bütün kıtaları kaplamıştır, su seviyeler inip yükselmiştir. Halen güncelliğini kazanan ve Donelly tarafından ortaya atılan bir teze göre, Atlantis'in batması ile daha önce onun yüksek dağları tarafından engellenen sıcak Gulf Stream akıntısı Kuzey Avrupa'ya ulaşarak buzların erimesine yol açmıştı. Halen yolunda devam eden bu sıcak su akımı Avrupa'nın ısısını bulunduğu enleme rağmen ılımlı tutmaktadır. Oysa, aynı enlemde bulunan Rusya'daki şehirler çok daha soğuk iklimlere sahiptir."

Buzul çağında buzullar, örneğin Sibirya'yı kaplarken buralarda yaşayan hayvanlar neden sıcak yerlere kaçmamışlar? Unutmayalım Buzul günlerinden değil, bir buzul çağından sözediyoruz. Ayrıca buzul çağı ya da seller konusu deniz canlılarının karalarda bulunmasını açıklayabilir mi? Unutmayalım bir sel olduğunda sel yüksek yerlerden alçak yerlere doğru akar. Yani dağlardan denizlere. Acaba bir sel sözkonusu ise denizlerdeki canlılar nasıl oluyorda bu sel ile karaların yüksek yerlerine selle birlikte sürükleniyorlar?

Atlantis ile ilgili konuların bir tufanla ilgisi var. Batan bir toprak parçasıyla ilgisi var. Bu bir ada olabilir mi? Olabilir. Bazı karalar denizlere batarken, deniz altındaki bazı başka yerler de yüzeye çıkmış olmalıdır. Denizlerin altına batan yerlerdeki ormanlar veya ırmaklar da bu batışla birlikte denizlerin altında kalmışlar. Öte yandan denizden yükselen yerlerdeki tortullarda bulunan deniz canlılarına ait fosillerde bir yükselme ile karaların üst kesimlerinde bulunan bu türden fosilleri oluşturmuşlar.

Sanırım, Atlantis ile ilgili efsanevi kısımlar ayıklandığında ortaya sağlam verilere dayalı, daha mantıklı gerçeklere dayalı bir tarih çıkabilecektir. Ayrıca bize efsane olarak gelen bazı şeylerin aslında çok mantıklı bazı açıklamaları olabilir. Elbetteki bir efsanenin her yönüyle birebir doğru olmasını beklemek doğru değildir. Önemli olan doğru parçaları bir yapboz parçası gibi biraraya getirerek, bundan doğru bir resim oluşturabilmektir. --81.215.231.76 17:57, 4 Kasım 2008 (UTC)

ne hale gelmiş bu madde yahu? Düpedüz saçmalıklar eklenmiş. kapsamlı bir temizlik yapıyorum, doğrulanamayacak her şey çıkıyor. Khutuckmsj 14:19, 29 Temmuz 2008 (UTC)

Lütfen "Efsanevî kıtalar" için ayrı bir şablon hazırlayın.--144.122.250.139 13:54, 9 Ağustos 2008 (UTC)

ATLANTİS'İ BİRİ BULDU MU?[kaynağı değiştir]

Atlantis i yeraltına götüren yeraltı ve ölüler tanrısı hades'ti. Hades çok zengindi ve kötüydü.fakat hades'in ülkesi çok çirkindi. Atlantis i o kadar beğendi ki onu yeraltına gömdü.cehenneme çevirdi.halbuki hades'in bir ülkesi vardı zaten. Böylece iki ülkesi oldu.hades'in hikayesinde de bu iki ülke anlatılır.ülke denmez ama bunlardan biri bir ada ve büyük ihtimalle atlantis,atlantisi ikinci ülke yapan ve hadesin yanında sulara gömüldü diye efsaneleştiren bu felaketten önce ülkeden ayrılan atlantisliler olmalı.bu ülkelere anlatıldığına göre canlılarda bunlara ölmeden ulaşabilir.bu ülkeye iki tane giriş var. Bir tanesi herkül'ün kulelerinde,herkül'ün üç başlı bir köpekle circius ile savaşması görevlerinden sonuncusuydu,yani bu köpek osiris in gözünde olan köpek ve yay bu girişlerden biri olmalı,osiris mısırlılara medeniyeti tarımı gelişimi getiren iyi biri, yani atlantisin gelişmişliği için iyi bir araç,atlantis sirius-a ve b yıldızının kesiştiği noktaların ortasının gösterdiği yerde bulunmayı bekliyor büyük ihtimalle.sipius-b girişlerden biri,ama sirius-a olmayabilir.sirius-b çok önemli bir yıldız ve dünyadaki bütün bilgeliğe sahip olduğu söylenir ve atlantis medeniyeti ile de ilişkili..diğer girişten emin değilim herkülün kulesi kule değil başka birşey.ama atlantis veya diğer ülke bu iki yıldızın ortasında.ayrıca bu atlantisi bulmakta çok iyi bir fikir olmayabilir.büyük ölümcül bir felaketten söz ediliyor.bugün için atlantis medeniyetine ve getirdiklerine hazır olmayabiliriz. Aynı atom bombasına hazır olmadığımız gibi bir felaket. Çünkü atlantis bu felaketten önce barış ortamı bitmiş ve insanlar ikiye bölünmüş.büyük bir savaş başlamış aralarında. Böyle bir zeka ve medeniyete sahip bir ülkenin savaşını ve buluşlarını düşünmek bile istemiyorum. Bir kıtayı yok ettiğine göre dünyanın sonunu bile getirebilir.ayrıca hitler savaş sırasında atlantisi bulmaları için bir ekip görevlendirmiş,bu konuya çok önem veriyormuş. Bu ihtimal benim tüylerimi diken diken yapıyor. Ama atlantis aynı zamanda büyük bir medeniyet demek,henüz keşfedemediğimiz pek çok faydalı şeyi içinde barındırıyor olabilir. Kötü insanlar bulmadan iyi insanların eline geçmeli, ve inanıyorum ki bir kere olsun atlantis bulundu ama saklandı ve tarihe tekrar gömüldü. Çünkü herkülün hikayesinde 12 görev tamamlanmıştır. Herkül circiusu yenip yeryüzüne çıkarmıştır.yani girişlerden birini biri buldu.destek olarak mitolojik hikayelerde anlatılan tanrılar aslında bünyelerinde gerçek bir hikayeyi ve hikayedeki insanların başına gelen olayları farklı bir dille anlatırlar.atlantislilerin anlattığı hades, büyük ihtimalle atlantise savaşı getiren kişiydi ve cehenneme çevirip ülkeyi yok etti.ek olarak sirius-b kuranda geçen güneşten sonra tek yıldızdır. Alemin bütün sırlarını barındırır,dünyanın neden tek bir yana doğru dödüğü,yer çekimi gibi sırlar.. Bu imzasız yazı 88.238.109.224 (mesajkatkılar) tarafından eklenmiştir.

Okyanusların dibinde Dünya'yı çepeçevre saran yanardağ silsilesi[kaynağı değiştir]

Bütün okyanusları kapsayarak kıtaların ortasından geçen sıradağlar bulunuyor. Örneğin birisi Amerika kıtasını Avrupa ve Afrika'dan ayırır. Konu incelendiğinde görülecektir ki, bu sıra yanardağlar patlayarak, bir zamanlar tek bir kıta olan Amerika-Avrupa-Afrika kıtasını ikiye ayırmıştır.

Açık mavi alanlar okyanus diplerindeki sıra yanardağlar.

  • Yaratılış 7:11,12 Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı. Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı.

Geçmişte söylenenler basit bir dille yazılmış olsa da, çok önemli gerçekleri ortaya koyuyor olabilirler.--78.186.192.105 13:12, 29 Nisan 2009 (UTC)

Atlantis ne zaman battı?[kaynağı değiştir]

Atlantis'in batışı için 10.000 yılı aşkın bir zaman önce olduğu iddia ediliyor. Bu konudan bağımsız olarak karbon 14 yöntemiyle ilgili olarak söylenmesi gereken birşey var. Gördüğüm kadarıyla karbon 14 yöntemi MÖ 2300-2400 yıllarına kadar doğruya yakın sonuçlar verebilmektedir. Ancak bu tarihten örneğin MÖ 2350'den daha geriye giden zamanlar için çok ciddi hatalar içermektedir. Bu hatalar binlerce yıl fazla bir yaş olarak ortaya çıkmaktadır. Aslında nedeni çok basit olarak anlaşılabilir. Öte yandan bu nedeni herkes objektif bir arguman olarak da görmeyebilir. Benim gördüğüm neden şudur. Karbon 12'nin Karbon 14'e dönmesini sağlayan şey uzaydan gelen güçlü radyasyondur. Kanımca biliminsanlarının gözönüne almadığı bir konu, Atlantis'in batışına rastlayan gerçek zamanda yalnızca okyanus ve kıtaların değil atmosferin de ciddi bir biçimde etkilenmiş olması konusudur. Yani eğer daha önce atmosferde kalın bir su buharı tabakası olduğu hesaba katılırsa, bu daha kolay anlaşılabilir. Kısacası böyle kalın bir tabaka yüzünden daha az miktardaki bir radyasyonun Karbon 12'yi etkileyerek bunu Karbon 14'e çevirmesi demektir. Bunun anlamı da, bu tufan olayından önce karbon 14 oluşumunun, tufandan sonra daha hızlı olarak gerçekleşeceği demektir. Bu da bunların birbirlerine orantısına dayandırılan hesapların tutmayacağını gösterir. Bir farkla bu tufan olayından sonraki dönem daha sağlıklı olarak sürecek, ancak tufan önceki dönemler için ise tarihler binlerce yıl daha geriye gidiyor olarak gözükecektir. Bu şekilde örneğin gerçek tarihi MÖ 4000 olan bir şeyin Karbon 14 ile hesabında diyelim MÖ 12000 - 15000 gibi tarihlerin ortaya çıkacağıdır. Benim okuduğum ciddi kaynaklardan edindiğim bilginin çok basit özeti budur. Atlantis konumuzla ilgili olarak da bunun benim açımdan önemi şudur: Atlantis adı verilen kıtanın batışı gerçekte çok çok daha yakın zamanlarda olmuş bir olay olmalıdır. Dinsel bir kitabın tufanla ilgili kronolojisi bunun tarihini MÖ 2370 yılı olarak vermektedir.

--78.186.192.105 13:46, 29 Nisan 2009 (UTC)

Atlantis'in insanüstü varlıkları[kaynağı değiştir]

Atlantis ile ilgili doğaüstü varlıklar değerlendirilirken, bu konularla benzerlikleri bulunan aşağıdaki yazıları gözönünde tutmakta fayda var. Aslında burada konunun özünde bazı meleklerin gökteki konumlarını terk ederek, Dünya'ya gelip burada insan kızlarıyla cinsel birliktelikler yaşamak istemeleri ve bunu yapmaları konusu vardır. Bunlara daha sonra demon-cin de denilerek meleklerden ayrı oldukları belirtilir. Kitabı Mukaddes dışındaki bazı kaynaklar bununla ilgili yardımcı kaynakları oluşturabilmektedir. Örneğin Hintlilerin tespihleri 108 tanelidir. Aslında bunun anlamı şudur: 9 x 12 = 108. 12 sayısı bir örgütü, bir teşkilatı anlatan dinsel bir sayıdır. Buradaki 9 sayısı ise, bu meleklerin cin haline geldikleri sürenin 9 gün olmasından ileri gelebilir. Yani bu varlıklar daha önce ait oldukları yerlerini terkederek, yeni bir yapılanma, yeni bir teşkilat oluşturdular. Bu yüzden bazı çevreler bunun gerçek anlamını bilmeseler de, onlar için bu 9 sayısı, 6 sayısı gibi kutsal bir sayıdır. 108 sayısı ise onların (gerçek sayısı değil) temsil olarak tümünü temsil ediyor olabilir.

  • 1.Petrus 3:19 Ruhta gidip bunları zindanda olan ruhlara da duyurdu. 20 Bir zamanlar, Nuh'un günlerinde gemi yapılırken, Tanrı'nın sabırla beklemesine karşın bu ruhlar söz dinlememişlerdi. O gemide birkaç kişi, daha doğrusu sekiz kişi suyla kurtuldu.
  • 2.Petrus 2:4,5 Tanrı günah işleyen melekleri esirgemedi; onları koyu karanlık zindanlara atıp karanlıkta zincire vurdu. Yargılanıncaya dek orada tutulacaklar. Tanrı eski dünyayı da esirgemedi. Ama tanrısızların dünyasına tufanı gönderdiğinde, doğruluk yolunu bildiren Nuh'u ve yedi kişiyi daha korudu.
  • Yahuda 6 Yetkilerinin sınırı içinde kalmayıp kendilerine ayrılan yeri terk etmiş olan melekleri, büyük yargı günü için çözülmez bağlarla bağlayarak karanlığa hapsetti.
  • 2.Petrus3:5,6 Ne var ki, göklerin çok önceden Tanrı'nın sözüyle var olduğunu, yerin sudan ve su aracılığıyla şekillendiğini bile bile unutuyorlar. O zamanki dünya yine suyla, tufanla mahvolmuştu.

--78.186.192.105 14:22, 29 Nisan 2009 (UTC)

Tarihi verilmeyen tarih olur mu?[kaynağı değiştir]

Ama tarihi verilmeyen efsaneler ve dinsel öyküler olur. Örneğin ölümsüzlüğü bulan Lokman hekim daha sonra bunu kaybeder. Lokman hekim kim, ne zaman yaşadı, nerede yaşadı, ölümsüzlüğü ne zaman buldu, ne zaman kaybetti? İşte bunların mantıklı bir cevabı olmadığı için hurafe olarak kalmaya mahkumdur.

Kutsal kitaplarda Atlantis başlığında aşağıdaki bilgiler yazılıdır. Bilginin doğru ya da yanlış olduğunu söylemek istemiyorum. Bir iddia varsa vardır ve yazılabilir. Ama acaba iddiaların gerçek bilimsel değeri var mıdır? Okuyucu geçmişle ilgili tarihleri verilmeyen kavramlarla karşılaştığında zihninden hiç bir karşılaştırma yapamaz. Aşağıda Enok'un (Anlaşılan İngilizceden "Enok" olarak Türkçeye çevrilmiş, Türkçe Kitabı Mukaddes'te Hanok) "Sırlar Kitabı" verilen bir kitap yazdığı ve bunun bir yerlerde saklandığı söyleniyor.

Maddede konuyla ilgili yazılanlar:

1947 yıllında, Ölü Denize yakın Kumran mağrasında bulunan rulo yazıtlar, İbrani kutsal edebiyatın en eski örneklerini oluşturur. Bulunan bir yazıta göre Nuh farklı bir fiziğe sahipti. Öyle ki, babası Lamek onun kendi oğlu olduğunu karısı Bartenoş'un yemin ve ısrarlarına rağmen inanmamıştı. Nuh'un "Bakıcılar, Kutsal Olanlar veya devler" in soyundan gelmediğini ancak meleklerden her şeyi öğrenen" büyükbabası Enok (İdris)'a danıştıktan sonra inanmıştı.
Kitab-ı Mukaddes'te (Eski Ahit ve Yeni Ahit / İncil) Enok kitabından yer yer söz edilir. Asırlardır saklanan ve kutsal metinler külliyatından çıkarılan bu kitabın iki farklı nüshası vardır, biri yakın zamanlarda bir Rus manastırında bulunarak Slavonik dilde muhafaza edilmiştir. Adı Enok'un (İdris) Sırlar Kitabıdır. Bu kitapta Enok'un Tanrı tarafından göğe kaldırıldıktan sonra cennet ve cehennem katlarında gördüklerini ve sonradan 360 kitap yazdığını anlatmaktadır. İkinci ve çok daha uzun kitap ise Enok’un Kitabıdır. Burada Nefilimlerin devler olduklarını ve tufandan önceki çöküş devrinde onların insanoğlunun yiyeceklerini tükettiklerini ve bunlar da yetmediğinde insanları yediklerini yazıyor. Bu kitapta, bu çeşit atıflar, dini çevreleri rahatsız etmişti (San Augustine Tanrının Şehri) ve bu kitabın Eski Ahit külliyatından çıkarılmasına, 1772 yılında James Bruce tarafından bir Habeş manastırında bulunana dek, yüzyıllardır ortandan kayıp olmasına sebep vermişti.

Kumran mağaralarında bulunan Kutsal Kitap rulolarının karbon testleri, bunların yaşının Mö. 100-200 yılları arasında olduğunu söylemektedir. Eğer Hanok'un Sırlar Kitabı'nın bunlarla ilişkili olduğu söylenmek isteniyorsa bu Hanok'u yaşadığı devre uymaz. Hanok'un (Enok) ölüm tarihi bile Mö. 3039 yılıdır. Ayrıca o tarihlerde insanlar ne türden bir kitap yazıyorlardı. Yazdıklarını hangi materyallere yazıyorlardı? İlk defa papirüs kullananlar Mısırlılardır. Bunların devri de daha yakın bir dönemdir. Başka bir konu da Nemrut'la İbrahim peygamber arasında geçen bir olay hakkındadır. Nemrut'un İbrahim peygamberi ateşe atması olayı. Bu olay Nemrut'la İbrahim peygamberi aynı devirde yaşamış kişiler olarak gösterir. Oysa Kitabı Mukaddes'e göre Nemrut-Nimrod İbrahim peygamberin doğumundan bir kaç yüzyıl önce yaşamış biridir. Kendisi Babil Kulesi'nin yapımını başlatan kişidir. Bu kulenin yapımından vazgeçilmesi ve insanların başka yerlere göç etmesinin yılı da yaklaşık olarak Mö. 2269'dur. Yani Peleg'in doğduğu yıllar. Oysa İbrahim peygamberin doğduğu yıl Mö. 2018 yılıdır. Aslında bu tarihler İsa'nın doğum tarihine ve hatta bundan da daha ilerisine kadar uzanır ve kitap bu tarihleri yer yer verir. Genellikle bu tür konular söz konusu olduğunda hemen hemen hiç tarihten söz edilmez. Yani Nemrut, İbrahim, Hanok, Yusuf vs. gibi kişilerden bahsedildiğinde, bu kişilerin hangi tarihlerde yaşadıklarından hiç bahsedilmez. Elbette Kitabı Mukaddes'in verdiği tarihi kişiler kendilerine göre değerlendirebilirler. Tarih konusunda kafalar epeyce karışıktır. Çünkü bir yandan da karbon l4 adı verilen yöntem, ya da kayaçların yaşının saptandığı başka yöntemler var. Fosiller ve bunların yaşları konusu var. Yani net tarihi bilinmeyen birçok şeyin tarihi verilirken Kitabı Mukaddes'te tam olarak net bir şekilde verilen tarihlere pek yer verildiğini görmüyorum. Bu bir kişinin bu tarihleri kabul etmeye mecbur olduğu anlamına gelmez elbette. Ama insanlar bir fikir sahibi olurlar ve birisi bir şeyi anlatınca karşılaştırma yapabilirler. Örneğin fırına atılma konusu Daniel kitabında geçer ve üç İbrani gençle ilgilidirler. Birisi bu bilgileri ve tarihlerini bilmezse o zaman TV vaizleri çıkıp istedikleri gibi anlatırlar! Nasıl olsa başka biri ortaya çıkamıyor, konuşturulmuyor. Hemen kitap deyince, boş ver onu sen bizim anlattıklarımıza kulak ver deyip geçiliyor. Aşağıdaki olaylar Mö. 607 civarında Babil imparatoru Nebukadnezar'ın devrinde geçiyor:

Daniel 3
1 Kral Nebukadnessar altın bir heykel yaptı; boyu altmış[a], eni altı arşındı[b]. Onu Babil İli'nde, Dura Ovası'na dikti. 2 Satrapları, kaymakamları, valileri, danışmanları, haznedarları, yargıçları, güvenlik görevlilerini ve illerin bütün öbür yüksek memurlarını diktiği heykeli adama törenine çağırttı. 3 Böylece satraplar, kaymakamlar, valiler, danışmanlar, haznedarlar, yargıçlar, güvenlik görevlileri ve illerin bütün öbür yüksek memurları Kral Nebukadnessar'ın diktiği heykeli adama töreni için toplanarak heykelin önünde durdular. 4 Sonra haberci yüksek sesle bağırdı: “Ey halklar, uluslar, her dilden insanlar, size şöyle yapmanız buyruluyor: 5 Boru, ney, lir, kanun, arp, davul ve her çeşit çalgı sesini duyar duymaz yere kapanıp Kral Nebukadnessar'ın dikmiş olduğu altın heykele tapınacaksınız. 6 Her kim yere kapanıp tapınmazsa hemen kızgın fırına atılacaktır.” 7 Bu yüzden ne zaman boru, ney, lir, kanun, arp ve her çeşit çalgı sesi duyulsa, bütün halklar, uluslar, her dilden insanlar yere kapanıp Kral Nebukadnessar'ın diktiği altın heykele tapındılar.
8 Bunun üzerine bazı Kildaniler yaklaşıp Yahudiler'i suçladılar. 9 Kral Nebukadnessar'a, “Ey kral, sen çok yaşa!” dediler, 10-11 “Boru, ney, lir, kanun, arp, davul ve her çeşit çalgı sesini duyan herkes yere kapanıp altın heykele tapınacak; kim yere kapanıp tapınmazsa kızgın fırına atılacak diye bir buyruk çıkardın, ey kral. 12 Oysa Babil İli'nde yüksek görevlere atadığın Şadrak, Meşak, Abed-Nego adında bazı Yahudiler var. Bu adamlar seni saymadılar, ey kral. Senin ilahlarına kulluk etmiyor, diktiğin altın heykele tapınmıyorlar.”
13 Büyük öfkeye kapılan Nebukadnessar, Şadrak'ı, Meşak'ı, Abed-Nego'yu çağırttı. Bu kişiler kralın yanına getirildiler. 14 Nebukadnessar, “Ey Şadrak, Meşak, Abed-Nego, ilahlarıma kulluk etmediğiniz, diktiğim altın heykele tapınmadığınız doğru mu?” diye sordu, 15 “Şimdi boru, ney, lir, kanun, arp, davul ve her çeşit çalgı sesini duyar duymaz yere kapanıp yaptığım heykele tapınmaya hazırsanız ne iyi! Ama ona tapınmazsanız, hemen kızgın fırına atılacaksınız. O zaman bakalım hangi ilah sizi elimden kurtaracak?”
16 Şadrak, Meşak, Abed-Nego, “Bu konuda kendimizi savunma gereğini duymuyoruz” diye karşılık verdiler, 17 “Kızgın fırına atılsak bile, ey kral, kendisine kulluk ettiğimiz Tanrı bizi kızgın fırından kurtarabilir; senin elinden de bizi kurtaracaktır. 18 Ama bizi kurtarmasa bile bil ki, ey kral, ilahlarına kulluk etmeyiz, diktiğin altın heykele tapınmayız.”
19 Nebukadnessar Şadrak, Meşak, Abed-Nego'ya çok öfkelendi; onlara karşı tutumu değişti. Fırının her zamankinden yedi kat daha çok ısıtılmasını buyurdu. 20 Sonra ordusundaki bazı güçlü askerlere Şadrak'ı, Meşak'ı, Abed-Nego'yu bağlayıp kızgın fırına atmalarını buyurdu. 21 Böylece bu kişiler, şalvarları, kaftanları, sarıkları ve öbür giysileriyle birlikte bağlanıp kızgın fırına atıldılar. 22 Kralın buyruğu çok sıkı, fırın da çok ısıtılmış olduğundan, Şadrak'ı, Meşak'ı, Abed-Nego'yu götüren adamları ateşin alevleri yakıp öldürdü. 23 Üç adamsa –Şadrak, Meşak, Abed-Nego– bağlı olarak kızgın fırına düştüler.
24 O zaman Kral Nebukadnessar şaşkınlık içinde birden ayağa kalktı. Danışmanlarına, “Biz ateşin içine bağlı üç kişi atmadık mı?” diye sordu.
Danışmanlar, “Kuşkusuz, ey kral” diye karşılık verdiler.
25 Kral, “Ben dört kişi görüyorum” dedi, “Ateşin içinde yürüyorlar, bağlarından çözülmüş, hiçbir zarara uğramamışlar. Dördüncünün görünümü de bir ilahi varlığa benziyor.”
26 Sonra kızgın fırının kapısına yaklaşarak, “Ey Yüce Tanrı'nın kulları Şadrak, Meşak, Abed-Nego, dışarı çıkıp buraya gelin!” diye seslendi.
Bunun üzerine Şadrak, Meşak, Abed-Nego ateşin içinden çıktılar. 27 Satraplar, kaymakamlar, valiler, kralın danışmanları onların çevresinde toplandılar. Adamların bedenlerinde ateşin hiçbir etkisi olmadığını gördüler. Başlarındaki tek saç yanmamış, giysileri değişmemiş, ateşin kokusu üzerlerine sinmemişti.

Aşağıdaki tablo Kitabı Mukaddes'ten hazırlanmıştır. (Not: Kesinlikle bir yerlerden alınma değildir.) Bu tablo Kitabı Mukaddes'e göre Adem'den İbrahim peygambere kadar uzanan devirleri, aradaki bazı önemli olayları ve kişileri kısaca ana hatlarıyla ele alıyor. Bu tabloya göre Hanok Tufan'dan çok önce yaşamış biridir.

Kitabı Mukaddes'e göre zaman çizelgesi ve bazı önemli olaylar

Kişiler Doğum Tarihi / Olay Başlangıcı (MÖ) Ölüm Tarihi / Olayın Sonu (MÖ) Ömür Uzunluğu / Dönem (Yıl) Önemli Olaylar
Adem 4026 3096 930 Başlangıç Mö. 4026 yılı Eylül ortası
Şit 3896 2984 912 Adem'in üçüncü oğlu
Enoş 3791 2886 905 Şit'in ilk oğlu
Kenan 3701 2791 910 Enoş'un ilk oğlu
Mahalalel 3631 2736 895 Kenan'ın ilk oğlu
Yared 3566 2604 962 Mahalalel'in ilk oğlu
Hanok (Enok) 3404 3039 365 Yared'in ilk oğlu. Tanrı Hanok'u ölüm yoluyla devrinin tehlikeli insanlarının arasından alır. Enok olarak da adlandırılan Hanok herhangi bir kitap yazmamıştır. Hanok'un döneminde bilinen anlamda kitap yazmak söz konusu olmayan bir durumdur. Enok'un (İdris) yazdığı söylenen "Sırlar Kitabı" Hanok'a ait bir kitap değildir. Kitabı Mukaddes'te Hanok'un kitabından söz edilmez.
Metuşelah 3339 2370 969 Hanok'un ilk oğlu. En uzun ömürlü insan
Lamek 3152 2375 777 Metuşelah'ın ilk oğlu
Nuh 2970 2020 950 Lamek'in ilk oğlu.
TANRI OĞULLARI (Melekler) 2500 (yaklaşık) 2370 (Tufan'a kadar) 150 (yaklaşık) Tufan öncesi bazı meleklerin yeryüzüne gelerek insan kızlarıyla birlikte yaşadıkları dönem. Dev melez soy Nefillerin ortaya çıkışı. Nefiller yüzünden toplumdaki şiddetin çok arttığı dönem.
Sam 2468 1868 600 Nuh'un oğlu
TUFAN 2370 2369 1 Geminin dışındaki insanların ve hayvanların yok oluşu. Karasal ve iklimsel değişim. Nefillerin babaları olan asi meleklerin ruh ülkesine dönüşü. Bu asi melekler cinler olarak da adlandırılırlar.
Arpakşad 2368 1930 438 Sam'ın ilk oğlu
Şelah 2333 1900 433 Arpakşad'ın ilk oğlu
Eber 2303 1839 464 Şelah'ın ilk oğlu. Nimrod'un isyan başlattığı dönemde asilere katılmaz. Bu nedenle atası Adem'den gelen lisanı değişmez ve çocuklarıyla devam eder. İbranice Eber sözcüğünden gelir
Peleg 2269 2030 239 Eber'in ilk oğlu. Peleg'in doğduğu yıllarda Babil Kulesi'inin yapımı durduruldu ve diller karıştırıldı. Dillerin bölünmesiyle aynı dili konuşan aileler başka yerlere göç ettiler.
Reu 2239 2000 239 Peleg'in ilk oğlu
Serug 2207 1977 230 Reu'nun ilk oğlu
Nahor 2177 2029 148 Serug'un ilk oğlu
Terah 2148 1943 205 Nahor'un ilk oğlu. İlk başlarda putlara tapıyordu. Daha sonra iki oğlu İbrahim ve Nahor'la (Terah'ın oğlu. Dedesi Nahor'un adı verilmiş) ve torunu Lut (Ölen oğlu Harran'ın oğlu) ile birlikte Mezopotamya'daki Ur şehrinden göç ederek Harran'a yerleşti ve burada öldü. Harran: Terah'ın Ur şehrindeyken ölen oğlunun adı.
Abram (İbrahim) 2018 1843 175 Terah'ın oğlu. Ur şehrinden göç ederek Harran'a yerleşir. Babası Terah öldükten sonra 75 yaşında kendisine vaat edilen Kenan ülkesinde yaşamaya başlar.

--AltıncıTas (mesaj) 14:21, 30 Mart 2013 (UTC)

--AltıncıTas (mesaj) 23:04, 25 Kasım 2016 (UTC)

atlantis ve mu[kaynağı değiştir]

ℳ₪™₵hello, first of all, atlantis and mu two different extraterrestrial transport vehicles landed on the planet we call earth for a reason, over time they offered a limited technology to take advantage of the workforce of the primitive human community and they existed and became gods. The magdens we know also await the tesla cigar we know exists today, and a middle sea that could harness the energy of equilibrium to create the pyramids using human slaves and finite power and means of transport. The pyramids gather maximum power by using the wireless energy transfer, which we know as the ark of the covenant, but for which we do not know. After surrendering the creature to the god, the icy continent, which we know as the poles, as soon as it could not get out of the earth's orbit, suddenly became a glacier due to its energy density and tension, and he decided to use the planet. we know as the base month. The rope continues to form on the dark side until the portals or stars we hear as the gateway to the dimension open, and there is more between us until they hide inside the human population and reach their plan, but that is a THESES that can be argued with by those knowledgeable on the subject to me. I need people who will make up for my shortcomings, correct mistakes, and provide financial and moral support. THANKS M.Ç ısta